30.11.2013

İlişki Durumum; hİçler Acısı

... bu konuda o kadar başarısızım ki, yazacak bi şey bile bulamadım! belki fotoğraf bulurum...


ingilizce o kadar iyi değil bi çevirir misiniz?






27.11.2013

kendi korkuturdu - beceriksiz nazlı


Nereden konu açıldıysa diyor ki, sen küçükken çok korkardın diş fırçalamaktan! Fırçalamayacağım işte!dermişim!
Annemi başımdan atmak için derdim. Beceremeyeceğimi düşünür, kendi fırçalatmak isterdi. Tepemde dikilip beğenmeyerek izleyip eleştirip, azarlayıp dururdu çünkü. Annemi postaladıktan sonra kendim fırçalardım.

Annem de sanıyor ki fırçalamazdım! Söylemiştim senden sonra kendim fırçalıyorum diye, inanmamıştı. Sanki ben çokk yalancı biriyim. Beceremeyeceğimi düşünüyor da ondan! Zaten dedi becerebildin mi bari? Böyle aşağılayarak!
 Zaten ne zaman bişeyi kendim yapacağımı söylesem aynı bakar, becerebilecekmisin bakalım der gibi! Onun gözünde ilk okul çağındaki küçük kızım hala, beceremem, beceriksizim çünkü. O zamanlar becerememin sebebi kendiydi ve zaten minnacık ellerim, güçsüz kollarım vardı. Ama bi kere gördü inandı ve yaftayı yapıştırdı, bi ömür beceriksizim ona göre artık!

 Ne kadar farklı yaşıyor ve hatırlıyor insanlar. Bir yetişkin olarak bi çocuğun ruh halini hem de kendi çocuğu, hiç anlamamış. Kendi korkuturdu.

Bi şey öğretirken öyle bi endişeli ve hayal kırıklığıyla, sıkıntıyla bakardı ki baştan bi bozulur, yenik başlardınız. Hani zaten yapamayacağını düşünür gibi ve endişeli bakış, üstelik sinirli de, böyle azarlar gibi, sıkılmış usanmış, artık sana da bişey öğretecek hali sabrı kalmamış, bi an önce bitsin, uğraştırmasın ister şekilde bi davranışla öğretmeye çalışır bişeyi.
 önce bi kendi gösterir böyle yapacaksın der, anladın mı diye sorar, sözlü yapar gibi anlattırmaya çalışır, oysa bazı şeyler pratik yaparak öğrenilir.
Ama o ders gibi bakar, anlattırır sanırsın öğrencisisin ve sözlüye kalkmışsın. Sonra aynı tavırlarla eline verir hadi bakalım yapabilecek miymişim bakalım der. Zaten baştan bir senden şüphe etmesiyle bi bozar, duygularınla oynar.

 Sonra müfettiş gibi tepene dikilir, gözünü diker, hele bir beceriksizliğini görsün. Hiç ikinci şanstan hoşlanmadan anında hayal kırıklıııyla, hani ben zaten biliyordum beceremeyeceğini tavrıyla, oflaya poflaya elinden alır her ne yapıyorsan.
 Elinden alır kendi yapmaya başlar, ben yaparım bırak desen de yapamadığını işte vurgular. Ya ver ben yapacam yok yapamıyorun işte diye aşağılar seni.
Bundan sonra da sana bu konuda güvenmez, o şey neyse kendi yapmaya karar verir ama senin kafana kakarak, oflayarak, usanmışlık ve senin beceriksizliğinden bıktım der gibi bi tavırla.


Mesela fermuar kapatmak, küçükken annem çekerdi, sonra bana devretmeye karar verdi, uzun uzun göstererek anlattı, ama işte bu tavırla. Sonra bana bırakıp bekledi. Ufak bir tereddütümde yapıştırdı beceriksizi.
 Bir zaten baştan karar vermiş ama peşin hükümle hareket ederek bir daha şans vermedi ben zaten biliyordum diyerekten bana uzun zaman güvenmedi, kendi montumun fermuarımı kapatmama müsade etmedi.
Böyle bişey olduğu zaman bi kere hayal kırıklığına uğradı mı bitti.

Bi daha güvenemez oysa baştan yıldırıcı davranışlarıyla seni heyecanlandırmıştır bu da seni etkiler, ama bunu düşünemez fark edemez hiç.
Söylesen de inanmaz, abarttığını söyler, saçma der.
Yani aslında beceriksiz ve ahmaksın işte bahane arama der gibi.

Sana hemen ahmak, beceriksiz yaftasını yapıştırır, yerine koyar, en çok kendi inanır buna. Sonra bu aslında en çok kendi yaratıp inandığı bu görüşüne öyle saplanır ki, kendini kanıtlamak için yırtınmak zorunda kalırsın.

Ben kendi montumun fermuarını kapatabiliyordum sadece o ilk an beni öyle strese sokmuştu ki, hayat memat meselesiymiş gibl, heyecandan becerememiştim.

 Bi daha da fırsat vermek istemedi. Bana nasılsa beceremezsin der gibi davrandı ve baştan hevesimi kırdı. beni de buna inandırmaya çalıştı adeta.
nasıl böyle fermuarımı montumun çekerken bir oflayarak davranışı var ki insan kendini fazlalık gibi görüyor.


 Ne zaman ufacık bi beceriksizlik belirtisi görse ben zaten biilyordum sen beceriksizsln der gibi davrandı hatta ima etti.
 Yani onun gözünde beceriksizlm ne efendim bir iki ilk anlarda bi becereksizlilk etmişim. Bitti artık geri dönüş yok!

 Değişim olamaz ve kendi yanılmış da olamaz. o anda bir şeyi yapamamanın mantıklı bir sebebi de olamaz.

Ben beceriksizim zaten biliyordu!! Beceriksiz falan değilim kendi o yaftayı yapıştırdı, zaten beni beğenmemek ve güvenmemek için bahanesi çoktur, herhalde öyle görmek istlyor niyeyse. Ve işte ona göre korkak ve beceriksizim, hep öyleydim öyle kalacağım! Ve bunda kendinin hiiiiççç payı yok! Ben kendine benzemiyorum! Kendi becerikli ve mükemmel bense kusur doluyum! Hep düzeltilmem gerek! Yaa bu yüzden çok uğraşıyor ya benle! O olmasa daha şimdi bile bişey beceremem.


Yaşlı biriyle evlenmeyin! Annen bile olunca anlaşamayabiliyorsun.
Hiç konuşmuyoruz diye kavga. Mesela. Ne knuşayım, sürekil aynı ve olumsuz şeyler ve hem de yüksek sesle slnlrle! Herşeyin sesi çok açık mesela, o duymuyor benimse sesten asabım bozuluyor! Bütün ev bangır bangır, anneme göre az bile. Ben de tansiyon hastasıyım ama umrunda değil. şu an tv de son ses neredeyse, bir de burnumun dibinde basbas bağırarak kötü şeyler. Bi de bu konuşmalardan zevk almamı beklemez mi? Konuştukça konuşmalıymışım! işte yaşlı ebeveyn de yaşlı koca gibi, senin yapmak istediklerini o ya yapamıyor ya da istemiyor, anlamıyor.

en büyük korku : sıcak yemekten ağzının yanması ve birinin bana göz koyması

Annemin en büyük 2. Korkusu (sıcak yemekten ağzımın yanmasından sonraki) birinin bana göz koyması. Neredeyse kollarını yana yana açarak önümden yürüyecek. ki benzer şeyler yaptığı oluyor. Sinir oluyor dönemsel olarak. O niye bakmış bu niye bakmış, tanıyor musun diye bile sorar. bana bakanlara sinir oluyor, korkuyor biri bana göz koyacak diye.

ama evde temizlik yaparım, canım çıkar, ne beğenir ne eline sağlık der, eve gelen yardımcı kadına bile daha özen gösterir. över, çay yapar aman acır bi de bana söyler yazık çok yorulmuş!

Beni takan yok ama! Daha neler neler. Ama bana bakmak yasak olsun! Ciddi öfkeleniyor millete. Korkuyormuş çok acayip insanlar varmış biri bana takarsaymış! Bi telefon sapığımız va onu da bu konuya bağlıyor.

saçlar vol: 3

Saçlarımı son moda ön-uçları uzun ve sivri, arkaları daha kısa kestirdim. çok kısa değil, omuz hizamda.



gene en benzer foto bu. yok yaa saç açısından! çok az daha kısa ve arkalar o modele göre az daha kısa. daha çok benzeyenini bulamadım.

ay biraz da buna benziyor. ama önler biraz uzun, sivri. arkalar biraz kısa şeklinde.

neyse işte.
 Annem bu sivriliğe-asimetriye sinir oluyor. Tutturuyor da keselim o uçları diyor! Hatta elinde makasla söylüyor bunu! Ben memnunum böyle diyorum. Cevabı ama ben sinir oluyorum, gözüme batıyor!
ciddi yani kesmek istiyor...

o hata canım bir kere yapılır!!
bi zamanlar farklı bir model kestirmiştim. önler ve üstler kat kat daha kısa, perçemli gibi. arkalarda katlar uzayarak devam ediyordu.


buna benziyordu da ben sarışın değilim tabi. neyse benzerdi buna işte. ama saçım uzadıkça biraz şekli bozulmuştu. hele en altta az bir kısım saç fazla uzun kalmış. ben de aman bunun için kuaföre gitmeyeyim de şöyle ıslatıp iyice tarayayım kendim o kısmı kesivereyim dedim.  kendim kestim önce ama eğri olmasın diye bir anneme baktırdım. ne anladıysa artık eline makas ve saçım geçince düzelteyim derken kes babam kes!
anne yeter tamam. yok eğri olmuş adı altında, ya tabi kel kalmadım hikayenin sonu bu değil. ama fazla kesti ben en altta kalan ve fazla uzayınca başıma zorluk çıkaran tutamdan yani belki 10 santimlik bir saç tutamından kurtulayım derken annem öyle kesti ki en azından benim kestiğimden sonra bir 10 santim daha!
ama eğri oldu dur düzelteyim diye diye kesti. aslında ona kalsa çok kısa olmalı ama...

yeniliğe ve değişikliğe hiç açık değildir kendisi. varsa yoksa klasik. bildiğimizden şaşmayalım yanılmamak için sıkılalım.

yüzünü gören cennetlik

yüzünü gören cennetlik diyor.
ya bu sezon işsizim ve evdeyim!! yüzümü görememek ne demek. ikide bi dışarı çıkıyorum diye gıcık olup engellemeye çaılırken hem de...

bir süre önce aldığımız muhabbet kuşlarını bahane ederek, beni görünce seviniyor konuşuyorlarmış! hep yanlarında olmalıyım yani!!

gel beraber okuyalım kitabı diyor.

sürekli aynı odada olacağız.
sonra buna alışıyor ve yerimden kalkarken nereye diye soruyor ya!!
tuvalete gideceğimi bile söylemek durumunda kalıyorum. bu yaşta çok boğucu.

zaten berabersek konuşmadan duramaz ki, okutmaz bir şey. ben bu durumda öyle boş oturup yorum dinleyicisi olacağım.

hep odamdaymışım, ne varsaymış bu kadar odamda! internete daldım mı bittiymiş. yüzümü göremiyorlarmış!!

zırt pırt odamın önünden geçen kendi değil sanki. bakmadan ve konuşmadan da geçemez yani.

işini yapamıyor bu sezon diye üzüleceğine memnun evde olmamdan, hep başbaşa olalım, herşeyi beraber yapalım istiyor. tabi bu sırada da burnumdan getirecek. tabi ona göre yardım. bişey yaparken karışmadan duramaz, elimden alıp kendi yapmaya kalkar, bana da ahmak muamelesi çeker. bu davranışlarını yararlı görüyor boğucu ve aşağılayıcı değil. diyelim beraber salata yapıyoruz.
domates doğramamı beğenmiyor yaa!!
her durum bir tartışmayla sonuçlanır. ver ben yapayım der elimden almaya çalışır.
hem yardım et der hem sonra beğenmez elimden alır. bişey yapmaktan soğutuyor insanı.

hele bir yumuşadın mı elini veren kolunu kaptırır misali, hayatını ele geçirmeye çalışır tabi eğer çok kararsız döneminde değilse, o da zaten nadirdir.
insan değil de kuklaymışım ya da oyuncak bebekmişim gibi.


dalıp gidiyormuşum internete! ne varmışsa bu internette bu kadar! hiç bir şey yokmuş!

sanmayın ki bir kere bile kendi kendine internete girdi dolaştı. bana yaptırmaya çalışırdı ama bezdirirdi gene. yavaşsa bilgisayar  kabahati bana bulur, belki ben yapamamışımdır yanlış basmış olmayayım??
açtığım görselleri vidyoları beğenmez, yetersiz bulur, hadi hadi daha diye de doymak bilmez.
bir keresinde dibime oturup saatlerce internete baktırdı. yoruldum, sıkıldım ama kalkmama izin vermediydi.
sabahtan akşama internette değilim ben ama anneme göre öyle.

bazen kulaklıkla müzik dinlerim, dediğini duymam buna da sinir. kulaklıktan da sütyenden nefret ettiği gibi ediyor. eline fırsat geçse bunları yeryüzünden siler!!!

herzaman dinlemiyorum ama anneme göre herzaman, o yüzden nasıl da bağırarak çağırır beni bir şey olduğu zaman! kaç oktav bilmem ama kendisi epey minyondur!!

neyse diyor ki ne varmış ki bu kadar internette? sanki bişey varmış da. bak bilmem kimin evinde bile yokmuş internet!
*ahmağın tekini mi örnek veriyorsun bana anne?!!
-niye ahmakmış?
*sen değil miydin ev işinden başka bilmeyenleri ahmak bulan? (o'ydu)
-ahmak sayılmaz da....
*ne güzel bomboş bir ev kızını bana örnek veriyorsun! n'apsın zaten o interneti hayatla bir bağı, bir şeye ilgisi merakı yok ki! olsa da neye bakacak, ne arayacak zaten. anca ev temizler, börek yer ve uyur!

tamam şeytan demiyorum ama o kadar boş ki. dizilere bile o kadar merakı yok yani! zaten anlamaz gibi bakıyordur. anca işte tıkınır. boş kalınca da uyuyormuş! ne güzel tam örnek alacağım insan işte!!!





karıştırılan sesler

elinde telefonumla aceleyle yanıma geliyor annem telefonum çalıyormuş!

kendime cep telefonu aldığımdan beri aynı klasik markanın melodisini kullanıyorum. bir ara şarkılara falan ayarladım ama ya sıkılıyorum ya telefonun çaldığını fark etmiyorum.

ama işte çook uzun zamandır aynı bilindik melodi. anneminkini de aynı ayarladım.

yine de öğrenemedi. aklında tutamıyor. hangisi mesaj ,hangisi çağrı.

elime alıyorum telefonu, hadi aç konuş ne bakıyorsun diyor.

mesaj gelmiş diyorum.

bozuluyor.

kimmiş??
 bu mesela var bir de mesajsa kimden ve ne yazmış?
belki özel?

tamam değil de belki.
ne yazmış ne demiş ne olmuş sen ne yazdın o ne dedi.

teknolojiyle alakası yok, telefonu kurcalayamıyor ama kafamı kurcalamada uzman.

arkadaşımla yazışıyoruz diyorum.

-ee ne demiş?
*??
-ne yazmış nazlı?!
*sen tanımazsın ki.
-e anlat o zaman.

herşeyimi bilmek ister, samimiyetten değil kontrol altına alabilmek için ben bilmez miyim.

*merak etme erkek arkadaş değil.
-onun için demedim kim?
*kimse kim. arkadaş işte.
-ne demiş?

sabrımı zorluyor gene. neyse ne, sanki çook önemli tarihi bir an. mesaj işte ne ki..

*ne demişse demiş işte.
-of sana da birşey sorulmuyor!
*evet sorma o zaman.

ay napayım. eğer birşeylere dalmamışse ve duymuşsa sormazsa çatlar.
kim ne demiş, ne istemiş sen ne dedin o ne dedi, kim bu nereden tanıyorsun hatta anne-babasının ne iş yaptığını dahi soruyor. niye bilmiyormuşum. insan bilmezmiymiş arkadaşının ailesini!!
ya arada bir mesajla falan haberleştiğim bir arkadaş aile şeceresinden bana ne??
hadi ben merak etsem neyse sonuçta benim arkadaşım ama anneme ne. eve de davet ettiğim biri değil yani, öyle yakın arkadaş da değil.
meraklı melehat işte.

telefon çalınca bir de tepeme dikilir, hele kimle konuştuğumu anlamazsa daha da merakla, gözünü de bana diker, ara ara da kim nazlı der. cevap verinceye kadar sorar.
tabi konuşma bitince de bir merak, aynı muamele kim adı ne nereli sülalesi??



26.11.2013

beyoğlu'nda gezersin gözlerini süzersin aaahh -- Üsküdar’a Gider İken Bir Mendil Buldum

annemden inciler ;
geçen gün diyor ki
-bilmem sen nasıl evleneceksin, kimseyle tanışmıyorsun.
*bunun için sosyal olmak gerekir
-ol o zaman
*?? ikide bir dışarı çıkmanın saçma olduğunu söyleyen sen değil miydin? dışarı çıkacağım zaman ne gerek var diyen?

(o kadarla kalsa iyi, eleştirir durur, saçma der ne gerek var der. hatta çıkmamı engellemeye çalışır gizli psikolojik baskıyla. çıkmak deyince gece yarıları barlarda sürtüyorum sanmayın ha. annem saat 15.30 da bile akşamın geldiğini artık çıkılamayacağını söylüyor şu mevsimde, günler kısa diye. hep bir bahanesi bulunur. hatta bana da tesir etmeye çalışır işte. hava kötüymüş, hava kararmış, saçın da kirli galiba....şu ikileme bakarmısınız? hem birileriyle tanışmamı istiyor, sosyal ol diyor hem de evden  çıkmamı saçma bulup, tesirle çıkmamı engellemeye çalışıyor.)

-amaan sen de!
*öyle ama.
-aman istesen olur.

eğer istesemmiş olurmuuş! nasıl diyorum bilmediğim yöntemler mi var.
teyzemle annem kendini çok tecrubeli buluyor. ne bilsinler günümüzdeki ilköğretim bebeleri bile kendilerinden tecrubeli :) ikisi de ilk bulduğuyla evlenivermiş, öyle bir punduna getirip falan da değil, tee o zamanlar.
daha da ilişki uzmanı sanıyorlar kendilerini. hele annem, babamla ayrılalı yılllaaaaar oluyor, bir daha da hiç niyetlenmedi. teyzem desen o da, işte evlilikleri alışkanlığa dönüşmüş, arada sırada çarpışsan iki arkadaş gibiler.

*birileri mi tanıştırsın?
-tabi. arkadaşların mesela.
*kelin merhemi olsa kendi başına sürer. kim var ki dünyada kendinden önce arkadaşını düşünsün. nerede o tipler.
-e söyle sen de!
*annecim herkes kendi derdinde, benim evlenmememi mi kafaya takacaklar. zaten gördük güya bira düşüneni, kendinin beğenmediği kimseleri güya iyilik yapıyorum adı altında bana kakalamaya çalıştı resmen.
adamlar mesele değil, ben o tırnak içinde arkadaşın tavrına kızmıştım ya.


bazen de öyle ikilemli şeyler söylyor ki havuz probleminden beter!!

yani görücü usulü olmaz ama, illa aşk da olmak zorunda değil.
aşk-sevgi-beğeni olmadan olmaz ama mantıklı da olmalı.
tamamen mantık olmaz ama.
illa evlenmek şart değilmiş önemli olan huzurlu olmakmış ama bir kere de evlenilmeliymiş.
bana baskı yapmak istemezmiş ama evlenmeliymişim.
baskı hissetmemeliymişim ama kendimi de zorlamalıymışım.
zorla güzellik olmazmış tabi ama, mecbur değilmişim tabi ama evlensem iyi olurmuş.
ama beni zorlamak istemezmiş de ben de kendimi biraz zorlasaymışım.
kendimi mecbur hissetmemeliymişim ama kendimi de biraz zorlamalıymışım.

özetle; sen kendi kendine baskı yap, ben baskıcı gibi görünmeyeyim.
kendimi evlenmeye mecbur hissetmeden ve annem baskı yapıyor diye düşünmeden kendimi evlenmeye zorlamalıyım ama tamamen mantık değil sevgide olmalı ama tamamen sevgi de yetmez...

hiiç baskı yapmaz canım!
bir gün doktora gitmeyi erteliyorum diye kötü bir şey çıkacağından korktuğum için gitmediğimi sordu.
bir gün de erken menapoza girmekten endişelenip endişelenmediğimi.
aklıma dahi gelmemişti.
arada sırada kendinden örnek vererek yaşlanmaya başladığımı vurguluyor. hastalıklar, ağrılar falan açısından.


bir zamanlar benim için epey yüksek olan kriterleri, yani başka birine anlatırken; en az yüksek lisans mezunu olsun, hatta doktoralı olsa daha iyi boyu en az 1.85 olsun ki torunları kısa kalmasın, iyi bir işi maaşı olsun ki rahat edelim, eliyüzü düzgün olsun ki yaşlanınca çok çökmesin, ailesi kalbur üstü olsun bize anca yakışır.....
sosyal olsun, kendini geliştirsin, kitap okusun, sporla ilgilense çok iyi olur. tabi ince, zarif olsun, kızını üzmesin... daha da uzatırdı...
şimdilerde birine bahsederken iyi bir insan olsa yeter valla diyor!!!


_____________

bir gün bana yine nasıl evleneceksin sen bilmem derken ben de dayanamayıp her yere benimle gelmesen belki tanışırım birileriyle dedim.
her yere gelmiyormuş ki! yahu yapışık ikiz gibiyiz! yürüyüşe, alışverişe, arkadaşlarımla toplandığımda, hatta iş görüşmeme dahi gelmeye çalışıyor.
ne alakası varmış ki??

_________

beni o kadar çok beğense gelir konuşurlarmış!!! hala konuşmak diye adlandırması bir yana herkesin de evlenmek diye yanıp tutuştuğunu düşünüyor. yani sadece evlenmek için, o düşünceyle yaklaşır insanlar birbirine!! :)

*ha beni yeterince beğenmedikleri için mi gelip konuşmuyorlar yani annesiyle geziyor demiyorlar da.

annem sürekli yanımda olmasını bir engel olarak görmüyor, hatta iyi bir intibaymış bile!

-ama çok beğense ben olsam da gelir konuşuuur!
*anne 1970lerde 80lerde falan değiliz! o işler artık öyle değil.
-ee ne alaka nazlı??!!! nasıl olacak ki? allah allaaah!

tabi herkes öyle art niyetli ve kof değil ama o kadar da eski yıllardaki gibi az beklentiyle o kadar da masum, naif değil artık beklentiler, ilişkiler, insanlar da....
anneme göre evlenmek için görüşülür. başka ne olacak?
ve saıyor ki artık böyle ne bileyim gidip konuşayımlar var!! yanımda olsa bile ne varmış o kadar beğenseler gelip konuşurlarmıışşş.

*gerçi geçende beraber dolaşırken biri beni beğendi, yanımdan geçerken de önüme mendil attı!!
-dalga geçme!

ben bu sırada beyoğlu'nda gezersin gözlerini süzersin


 ve
ardından da

Üsküdar’a Gider İken Aldı Da Bir Yağmur,
Kâtibimin Setresi Uzun Eteği Çamur.
Kâtip Uykudan Uyanmış Gözleri Mahmur.

  Kâtip Benim Ben Kâtibin El Ne Karışır,
  Kâtibime Kolalı Da Gömlek Ne Güzel Yaraşır.

Üsküdar’a Gider İken Bir Mendil Buldum,
Mendilimin İçine De Lokum Doldurdum.
Kâtibimi Arar İken Yanımda Buldum.

  Kâtip Benim Ben Kâtibin El Ne Karışır,
  Kâtibime Kolalı Da Gömlek Ne Güzel Yaraşır. 

şarkılarını icra ediyorum :)) gülmeyin annem anlamaz espriden, şakadan.

amaan sen de deyip güleceğine kızıyor dalga geçme benimle diye!!

kabahat ben de bilmezmiş gibi ne diye haka nükte etmeye çalışıyorum ki anneme, boşa çabadan başka bir şey değil!!

annem sadece komik kedi vidyolarını komik bulur ve güler.
hayattaki diğer hiç bir şey yeterince komik değildir.
öyle tv şovlarına, dizilere gülmez, sevmez onları hatta.




22.11.2013

doğalgaz - sessiz telefonlar

apartmana doğalgaz geldi, hani mersin çok soğuk ya. artık bi de bu faturanın peşine düşeceğiz ne mutlu.
bu aralar konumuz bu. kaloriferleri ne kadar yakarız acaba. bi soğusa da öğrensek, olasılık teorileri ve örneklemelerden usandım valla.
aynı şeyler defalarca konuşuluyor biz de içim sıkıldı.

tabi abonelik öncesi falan zımbırtılar, ödemeler bitmek bilmiyor.

neyse doğalgaz dağıtan firmaya mıydı neydi, gittik ödeme yaptık. epey oluyor.

bi süre önce de bir belge geldi. bu ödediğimizin makbuzu.

tabi bunu anlamam için bakmam, okumam gerekir. fatura-belge nostradamusu değilim sonuçta.

apartman görevlisi anneme 'size bir fatura geldi' şeklinde verince zarfı.
annem sinirden sinir, tansiyondan tansiyon beğendi.

nasıl bağırarak sinirleniyor, küfür üstüne küfür.
yıllar geçtikçe daha sinirli biri oluyor.
1.50lik annemden bu volümde bir ses nasıl çıkıyor, sanırsın Halit Ergenç dublaj yapıyor, bi de gelip tam tepemde.
zaten aynı şeyi 2 kere dumaktan da söylemekten de hiç hazzetmem, ama aynı volümde bir daha söylüyor, bi süre sonra bir daha. hem de aynısını.

ne oldu gene diyorum.
küfürler eşliğinde anlatıyor. fatura gelmiş de ödediğimiz şeyi bi daha istiyorlarmış da...

ayyy diyor ay tansiyonum ay. öldürecekler bunlar beni!

yahu nerede fatura.

koymuş bir yere sinirle unutmuş, onun yerine sinirlenmeyi tercih ediyor.
tansiyonu çıkmış.
arıyorum heryeri bir de ben bakayım diye.
çünkü kendisi peşin hükümlü ve telaşe müdürüdür.

uzun uğraşlardan sonra bulabiliyorum. biz faturalar, ödenmiş faturaların belgelerini bir kutuda topluyoruz.
kaybolmasın diye ben icad ettim.
mecbur kaldım çünkü annem faturalar konusunda pimpirikli.

hani bazen su faturalarının altında nedendir bilinmez şekilde önceki döneminkiler de yazıyor ya. sonra altına ödediyseniz dikkate almayınız diyor.

ama ne fayda, nasıl dikkate almasın. önceki dönemden kalan borçlar diye gördü mü çıldırır zaten. tansiyonunu oynatıncaya kadar sinirlenir.
hayır bir de öyle volümle sinirlenir ki beni de yorar, harab eder, beraberinde beni de götürmek istercesine!!

anne ödedim ben desem de ödemeyi beceremediğimi düşünerek bana çemkirdiği de çok oldu.
bir de inanmaz bana! illa beni bir daha gönderir ödeme noktasına. yok şimdiki ödeme noktalarına güvenmez, buradaki tedaş ve ya meski bürosuna boşuna bir daha yollar.dı.

artık otomatiğe bağladık şükür. ama bu şüpheye düşmesine engel değil ki. ya ödenmemişse diye bir fobisi var.
bu defada banka şubesine göndermeye çalışıyor beni!!

ha bir de tedaşa meskiye yollar, ama benim dediğim cevabı alsam da anneme yetmez. iyice sordun mu??? iyice baktılar mı?? der bir güvensizlik!

sen gidip sor bir de bana inanmıyorsan.
nasıl gidecekmiş, bu yaşta o kadar zaman nasıl bekleyecekmiş, ah nazlı ah, iyi sordun mu???
5-6 ayrı dilde mi sorayım, sordum işte!
ne dedin??

doğru diyememişimdir bendeniz beyin özürlü!!

adam ne dedi??
öyle mi dedi böyle mi dedi....
bilgisayardan baktı.
iyi baktı mı??

fatura ödemeyi unutma fobisi!

bu kez de peşin hükmünden boşuna sinir krizi geçiriyor. ciddiyim tansiyonu fırlamış, hem bağırıyor hem küfrediyor doğalgaz şirketlerine.

(bu arada bu satırları ben yazarken salondan çağırıyor beni yalan dünya başlamış, özettir diyorum, ama özet diye yazmıyormış!!! kaçırıyormuşum. büyük kayıp, artık anlamam mümkün değil!!)

aldım okudum faturayı. üzerinde fatura yazıyor olması yetmiş anneme hasta olmaya.

e bu ödediğimizin faturası işte.

tamam! biliyoruz herhalde!

e niye sinirleniyorsun ki. ödedik bunu.

ödedik ama bir daha istiyorlar, belli ki yanlışlık yapmışlar işte!!! kim bilir kimin hatası!!!

(kesin nazlınındır)

anne burada bi daha ödeyin demiyor ki. ama makbuz yazması gerekirken fatura başlığında.

bir daha ödettirecekler işte!

yahu elimizde makbuz var ya niye bi daha ödeyelim!!!!

var mı, iyi sakladın mı?

off dosyalarda ya!
boşuna sinirleniyorsun, önce bir iyi okuyaydın ya.

tabi bıyığım yok ki inansın. ertesi gün beraber firmaya gidiyoruz, bizim işlemleri yapan bayanı buluyoruz. annem sinirli sinirli soruyor. benim dediğimi diyor işte.

boşuna kendini hasta etmeyi seviyor yok!


tabi o akşam böyle bitmedi, tansiyonundan siniri çıktı, sinirinde tansiyonu, sonra sakinleşene kadar helak oldu.
bütün akşamı da zehir etti. gece bile doğru dürüst uyuyamamış. sabahın köründe kalkıp beni beklemiş, gene sinirlenmiş. ne kadar rahat bir insanmışım mışıl mışıl uyumuşum!!!
yani faturayı bir daha ödeteceklerinden min, kavga çıkarmaya hazır gidiyor, o kadar hazırlamış ki kendini, bayanın sakin konuşması bile onu şüphete düşürüyor. iki kere soruyor....

ama tatmin olmuyor. hayır ödenmiş, bu elinizdeki makbuzu demek yerine ödememiş görünüyorsunuz ve elli kere daha ödeteceğiz size falan deseler daha memnun olacak.
hayal kırıklığıyla ayrıldı firmenın bürosundan.

boşuna kendini de heder etti beni de yordu. asabımı bozdu.
huzurumu kaçırdı.
boşuna bir şüphe ve güvensizlik.

tabi annem göre ben buz dağları gibi rahatım!!!

yani ben de sinirden kalp krizi geçirsem, bayılıp hastanelik olsam falan daha çok memnun olacak....

birinin bu evde soğukkanlı olması lazım yoksa halimiz beter olacak!!

annem bir sinir küpü, üstelik peşin hükümlü, telaşe müdürü ve yanlış anlamalara çok açık. ablamında olduğu yıllarda da ablam bir ayrı saftirik, korkak,  pasif, o da ayrı bir telaşlı, mecburen soğukkanlılık bana kaldı. e ben de onlar gibi olsam bizi hastaneler karakollardan zor toplarlardı.

küçüğüm diye de beni dinlemez, hesaba almaz.
boşuna kaç kere kendini paraladı hasta oldu.

bu sinir ve tansiyon ataklarından sonraki günleri de iyi geçmez, ağrılar, yorgunluk, çarpıntı.

ha bir de seninkinin de iyi geçmesini istemez gibi davranır.

hani birine moral vermek için konuyu değiştirirsin, komik ilginç falan bir şey anlatır az şaklabanlık yaparsın ki o negatif hava dağılsın.
işte annem bundan hiç anlamaz, şakadan anlamadığı hoşlanmadığı gibi, ya da ironiden.

seni ruhsuzlukla suçlar. o sinirinden tansiyonu çıkmış hastalanmışken , oturup da nasıl eğlenceli birşeyden bahseder, eğlenceli bir şey yapmak istersin???!!! bu ne duyarsızlık böyle nazlı!!

bunu da epey gördüğümden şaklabanlık, konu değişme, moral verme falan boş çaba hatta kabahatken yapmıyor, akışına bırakıyorum.

yapsam sonunda gene anlamayıp beni rahat ve duyarsızlıkla suçlayacak, sonra ben kendimi savunmak zorunda kalacağım asabım bozulacak. sonra bana ama canım sen de ben bunları anlayacak durumdamıyım da espri yapmaya çalışıyorsun! diyecek falan...
hiç bişey yapmadan bırakmak en iyisi. sadece olayı  çözmek ve boşuna sinirlendin demek lazım.

daha yeni çünkü hala evde yas havası gibi bir hava var. ve gülmek, eğlenmek suçsumsu!!

__________

bir de bu ara telefon sapığımız var. sabit telefondan arayıp susuyor. annem paranoyalarda şu anda...
sakın sen açma diyor. e sen de açma o zaman. ne bilecekmiş o zaman kim.

sinirleniyor tansiyonu çıkıyor, haplar falan da hak getire...

polis dinliyor telefonu de aramazlar bir daha diyorum.

konu nerelere geldi yazamamam şimdi.

beni bir sorguladı kime vermişim sabit noyu????

kimde var kim yapar. aklımın almadığı kimseleri suçladı....

benim de her telefonum çaldığında tepeme dikilip soruyor kim???





20.11.2013

karanlıklarda

önceden planlamaya gelmiyor, böyle aniden karar verip çıkmam lazım, ya da aniden karar vermiş giibi yapıp çıkmam lazım.
tamam ben de hep yalnız ya da hep arkadaşlarımla çıkayım demiyorum ama annem de sürekli heryere benle gelmek istiyor.
aman bir ağzımdan kaçsın planım. napıp edip benimle gelmeye çalışıyor.
arkadaşlarımla da, arkadaşlar başbaşa olsun demiyor, çok sıkılmış napsınmış bir değişiklik olur bana da diyor.
tamam da canım bana değişiklik olmuyor!
zaten ne zamandır aramızda konuştuklarımızı, bana anlattıklarını bir de benden ve hatta herkesten rol çalarak kendi anlatıyor.
bu sefer ben deşarj olamıyorum.
kendi konuşup konuşup rahatlayınca da hadi gidelim artık demeye başlıyor bana çaktırmadan kimseye.
zaten özlemişim arkadaşımı, zaten rolümü çalıp sen sohbet etmiş rahatlamışsın, ee belki benim konuşacağım şeyler var?
biraz daha oturalım deyince de, sıkıldığını belli ederek oturuyor öyle. bazen de artık sormaya zorlanacağın, ya da böyle yüzüne vurmak istemediğin şeyleri küt diye soruyor-söyleyiveriyor.

yandan dürtüyor beni, hadi gidelim daha yemek yapacağız! ve saat henüz 16.45 falan.
hava karardı mı annemde huzursuzluk başlar. saatin erken olduğunu desen de anlamaz. bu açıdan sonbahar ve kış aylarına gıcık olurum. zaten az görüyorum arkadaşımı, özlemişim, zaten rolümüzü çalmış, fazla bile konuşmuş, benim bahsetmek isteyeceklerimi hoop diye benim ağzımdan çalıp anlatıverdi!


işi bitti gidecek...

biz daha alışveriş yapacaktık anne diyorum.
şaşkınlıkla bu saatte???
ya saat 5'e çeyrek var!
e hava karardı diyor.

yani tüm hayatımız havaya bağlı. karardı mı alelacele eve döneceksin. yağmur varsa mutsuz ol sinirlen. çok sıcaksa da mutsuz ol sinirlen!!! çıkma evde pinekle, sıkıl!

artık mahsus, marketten de alacaklarımız vardır bi gireriz migrosa diyorum belki cayar gitmekten diye.

hep böyle hava kararmaya görsün hemen gitmek ister, işin bitsin bitmesin, sohbet kesilse de olur, hemen eve dönmelisin.
e biliyorsunuz hava kararınca hortlaklar, zombiler, kurt adam ve vampirler mersin'de birlik olup kızlara saldırıyor!!

kızarak bana bu saatte nasıl eve döneceğimizi soruyor!
ayy hava karardı artık eve dönemeyiz, sokakta kaldık, kurda kuşa yem olup öleceğiz!!


yahu kız arkadaşım zaten bizden bile uzağa gidecek, biz daha yakına. ama annem tehlikeli bulur karanlığı!

hayır evde bekleyen, geç geldin diye kızan, kavga çıkaran biri de yok. bir gün de iyice karanlık olsun da dönelim ne var?

zaman zaman teyzemle falan zaman geçiriyor ya da ben onu atlatıyorsam anca, yoksa hep benle gelmek istiyor.
ne arkadaşlarıyla başbaşa kalsın diye düşünüyor ne de belki yalnız kalmak istiyordur diyor.

bir de yalnız gitme ben de geleyim'i var.
niye yalnız gidemiyorum bilmem.
sanırsın hiç bi yere tek gitmemişim.

bi ara bi dershaneye başvuruya gidiyordum, ben de geleyim! benim için konuşacakmış iyi olurmuş!

anlatıncaya kadar göbeğim çatladı. hiç profesyonelce değil ki, çocuk muyum ben anne yollayacağım.

bi de anca beraber kanca beraber deyip gelmesi var. bazen öyle oluyor ki hiç yalnız kalamıyorum. bu benim için bir ihtiyaçtır. ama anlayan kim.

bir zaman günlük yazmak için odama çekilirdim, annem de gelir ayakucuma oturur, sohbete çalışırdı, hatta iyice abartıp, bitişiğime oturmaya çalışır sorardı ne yazıyormuşum?
böyle şirinlik falan yapmaya çalışarak, elimden defteri almaya kalkmışlığı da var. hele o zaman buluğ çağı ve az sonrası, insan daha çok ihtiyaç duyuyor yalnız kalmaya, düşünmeye okumaya müzik dinlemeye.
neredeyse birbirimiz yapıştıracaktı bizi.  neyse ders çalışacağım ayağına odamda yalnız kalabiliyordum. ama ani baskınlardan korunmak için de tedbiri elden bırakmazdım mecburen.

sözelciyim ya anlatarak daha iyi anlarmışım bana yardımı olurmuş hadi anneme dersleri anlatayımmış. böyle diyerek çalışma saattlerimde bile ayrılmak istemediği de oldu. ben öyle çalışamam ki gerçekten. zaten öyle nasıl çalışacağım, tonla konu var zaman yok. ama annemin testten anladığı yoktu ki.
zaten dershanede dinliyorum bir de eve gelip anneme anlatacakmışım sonrada tek çalışacakmışım.

ben öyle çalışamam, zaman da yetmez zaten, bir an önce antrenman gibi testlere gömülmeliyim, tabi bunları annem anlayana kadar bir göbek çatlaması daha yaşamıştım.

e sıkılıyor, emeklilik falan, boş kalınca bana sarıyor.
sonraları baktı ben istemiyorum kendini bu kez ben ders çalışayımmış da kendi de şuracıkta sessizce oturacakmış başladı.
kontrolcülükten ileri geliyor bunlar tabi. maksat hem yalnız kalamaması, hem benim çalışıp çalışmadığımı kontrol, olur ya o lanet müzik denen şeyi dinlemeye kalkarım!! sonra müziğe kapılır aşık falan olur ders çalışamaz hale gelir, sınavı kazanamaz, üniversite okuyamaz ve mahvolurum!!

böyle kabus fantezileri vardı mahvolmakla ilgili.
kendi üniversite okumayınca sanyorki sonsuz mutluluk üniversite okumadan geçer, kendi mutsuzluğu üniversitede okumadığı için!!

böyle insan zaten stresli dönemler, ensemde müfettiş gibi. konuşmadan duramaz ki zaten.
istesen sorabilirsin der, mevye ikram etmeye çalışır. sürekli bir dikkat bölünmesi. tam konsantre olmuşum hapşurur, öksürür, okuduğu şeyin sayfasını çevirir, terliğini düşürür ayağından, mırıldanır, homurdanır.

güzellikle söyleyince takmazdı, aman sanırsın trompet çalmışım bir daha hiç kımıldamam insan değilim ben derdi.
güzellikle olmuyor beni kötülüğe sevketti, kavga çıkaıp kovmak zorunda kaldım.

sonraki mücadelesi müzik ve dergilerle gerçekleşti. el koymak ve atmak. gene kavga çekmiş canı anlaşılan.

sonraları da boş kalınca habire bana değişik kurabiyeler, börekler, çörekler yapıp yedirmeye başladı.
olan gene bana oldu, zaten o kadar da ince değildim iyice kilo aldım, stresimde üstüne tuz biber...

tamam kendi yalnız kalmaktan hoşlanmıyor ama ben hoşlanıyorum, bari arada sırada bırak.

şu aralar gene bana takık. teyzem kızının yanına gitti, annem bana kaldı.

heryere benle geliyor. ama uyuşamadığımız için de hep didişiyoruz. ne yapsam beğenmez, en azından sırası değildir.

bu yüzden önceden söylemiyorum çıkacağımı bazen, annem bi şeyle uğraşırken hazırlanıp fırlıyorum ay ben çok sıkıldım ya da bir şey lazım bahanesiyle...

hep de ben de gelirdim önceden söyleseydin! diyor.
demiyor ki nazlı bugün bir kaç saat yalnızlık istiyor.

nazlı'yı kim takar ki, çökelim üstüne!


kitap okumak için odama çekiliyorum bir bakıyorum meyve ya da meyve suyu getirme bahanesiyle odama gelmiş, oturmuş ve kalkmıyor.

ben de burada okuyayım burası daha aydınlıkmış! hiç konuşmam diyor!!!


bilgisayarda fotoğraflarla uğraşıyorum sanki fotoğrafçı olacakmışım ne diye bu kadar çok çekiyorsammış'a başlıyor. yani her türlü yanlışlığım ben!!

_______

bi ara tek çıktım mı bir bahaneyle beni araması kontrol etmesi vardı. sanki te bilemem nerede başıma birşey gelse bir şey yapabilecek oturduğu yerden.
böyle dedim de onun için benle geliyormuş ya!!!

dışarı çıkmamak için bahanesi o kadar çok ki. sonunda fazla aynı mekanda kalmak ve değişiklik yaşayamamaktan böyle zaten karamsar ve endişe küpü iyice karabasan fikirlerle doluyor!!

bir kaç arkadaşı var ara ara görüştüğü işte onlarla görüşecekken bile beraber olalım istiyor. ben sıkılıyorum ama deyince surat asıp sıkııııl kimin umrunda der gibi bir tavır takınıyor.

cambaz oldum ben yaa!! sayesinde.

alışverişe bile yalnız çıkmayı severim ya da işte bir arkadaşımla. annemle hiç uyuşamıyoruz ki, sürekli beğenmez benim seçimimi didişir, insanın keyfini de hevesini de kaçırır.

almayacağım hiç bişey diye bırakır çıkarım, aman ben alma mı dedim der bu sefer! niye yıldırıyorsun beni? niye illa sana benzeyeceğim! hiç öyle bir şey dememiş ki!!

karışmadan duramıyor ki, tamam nben karışmam der, ama bir kenarda bana surat asar durur, bunu mu aldın, hıı iyi der ağzını bükerek.

ben genç modası seviyorum yaa!
 şimdiden mürebbiye ya da emekli hanım gibii mi giyineyim?


kahvede bile farklıyız ve bana kendi içtiğini empoze etmeye çalışır. aslında bunlar onun için birer mücadele ve meydan okuma işte.
ay latte çok tatlıymış en iyisi Türk kahvesiymiş. bi de öyle söylüyor ki duyan benim Türk kahvesi düşmanı sanır!!

_______________

aa yalnız mı çıkacaksın?
ay dur ben de geleyim!

niye söylemedin ben de gelirdim,
dur ben de hazırlanayım...



18.11.2013

belki sen yapamadın?

Bilgisayar yavaş diye sıkıldım, bunu gören birisi???
 Diyor ki e yeni değiştik ya ne çabuk bozdun??!!
Belki sen yapamamışsındır!

Bilmem kimi çağıralım!! Elin adamını odama sokmak için pek hevesli, fısat kolluyor! Sadece şunu değiştik diyorum ekranı kastederek.
Ee?diyor tamam ya işte! Sen de her şeyi bozuyorsun hemen, daha yeni diyerek sinirleniyor, niye ben bozuyormuşum belki fabrika hatası! Neyse işte diyor daha yeni diye sinirlenerek tepiniyor adeta yerden yükselerek zıplayarak sinirleniyor. Yavaşlık ekrandan değil! Sadece ekranı değiştik esas sorun kasada diyorum. Ama bilgisayardan anlamaz ki. Ona göre bilgisayar ekran demek. Ve surun da oradan olabilir. Anlatıyorum biraz kızıyor bu defa da. Hem hiç anlamaz bilgisayardan, dokunamaz bile hem de bana akıl verir ahkam keser. Ne zaman bir sorun çıksa da yeni değiştik diye sinirlenir.

 Kasa 10 yıllık! Ekransa 1. Ama ona göre yenilendi işte, bozulmamalıydı. Acaba ben mi hata yaptım, yanlış tuşa basmış olabilirmişim! Gene kabahat bende yani!

Mutfağa radyo istedi (hani ben şikayet ediyorum bozuk radyonun kendiliğinden açılan sesinden ya), markette uygun fiyatlı bulduk, fakat kasada anladık ki radyo şarjlı ve bilgisayar ya da mp3 le falan çalışabiliyor. Bunu kasiyer işte izah etmeye çalışıyor, mesela eski bi bilgisayara bağlanabilir mutfak için deyince annem küplere biniyor. Bana bi bakışı var, hain müsrif evlat! Der gibi. Bak diyor sinirle atmasaydık senin eski bilgisayarı mutfakta bununla kullanırdım!!
çocuk da ne bilsin attınız mı diye şaşıyor. Yahu attığımız sadece ekrandı! Diyorum. Ama annem sinirinde gene kendi düşüncelerine daldığından ötürü beni dinlemiyor. Güzelim bilgisayarı atmışız bak kullanılırmış, ne kadar da seviyormuşum atmayı, müsriflikmiş resmen!! Bu arada ben bikeyler atmasam ev çöp eve dönüşebilir! Yahu sadece ekranı attık diyorum duyup anlasın diye de koluna dokunup!

 Eee aynı şeymiş! Değil ya değil! Bana inanmıyor, mecburen hani  herkes herşeyi benden iyi bilir ya zaten! çocuğa soruyorum bilmeme rağmen, ekrana bağlansa olur muydu diye. Yok diyor. Yaa bak anne ben dedim! O sadece ekran, üstelik tüplü ve bozuktu işe yaramazdı! çocuk beni onaylamasa hala inanmayacak. Kafayı taktı bu attığım bilgisayar ekranına!

öyle giyilmez ki

zaman zaman bahsetmişimdir, ay ne zaman zamanı zırt pırt. neyse yani annemin moda anlayışından.
aslında bunları bi başlıkta toplayaymışım eyiymiş.

annemin moda anlayışı çok klasik ve hatta 80ler ve 90ların en sade modellerinde takılı kalmıştır.
hani işte blazer ceketle kot pantolonun olmayacağını düşündüğü gibi.
ve ceketin altından kesinlikle gömlek, kazak görünmemelidir.

eskiden öyleydi ya kalın kazakları bile pantolonun içine tıkardık.

bu kural gibi şeylerden vazgeçemiyor.

artık böyle diyorum, gömlek-kazak görünebilir ceket altından, hatta özellikle görünecek.
çok çirkin, salaş, biçimsiz oluyormuş, böyle giyiniverip  çıkmış özenmemiş gibi.
salaşlığın moda olması, tarz sanılması anlaşılır gibi değilmiş, saçma ötesiymiş.

kendime yağ yeşili bir ceket aldım. ne denir ki o modele, anorak değil, trençkot değil, böyle ceketle parka arası.
son zamanlarda sportif, salaş kıyafetlere de boncuk-payet-zımba işleniyor ya.
eşofmanlara, svetşörtlere, ayakkabılara, hatta lastik pabuçlara.

annem de buna anlam veremiyor, işte bunlar onun asla olmazlarına giriyor. klasik modellere işleselermiş neyse eşofmanvari bluzlara, kareli gömleklere ne alakaymış! olacak şey değilmiş. hiç giyilecek şeymiymiş bunlar yahu! boncuk herşeye yakışmazmış hele şu zımba denen itici şeyler yokmuymuş, yok artıkmış, resmen kötü kadın kıyafeti gibi oluyormuş.
sportif-salaş şeylere boncuk falan yakıştıramamak bir yana çok yoğun işlemeli de olmamalıymış.
hadi böyle belli belirsiz incecik bir sıra halinde olsaymış neyse.
çok işli şeyler gündüz giyilmezmiş.

ohoo hele ki lame-dore şeyler! prıltılı buluzlar. ayy nefret ediyormuş!


artık bunlar moda ama, desen ne çare! annem bir kere olmaz giyilmez demiş. bu onun için yıkılamaz bir kural.
kendi zaten giymez, ama ona kalsa başkalarına da müdehale edecek.
mesela ben! dünyayı yönetmenin ilk adımı en yakınındakini yönetmekten başlamaktır!!

ona kalsa, hani güya 'ben kızlarıma hiç karışmam' der, ama emir kipi kullanmadan kendi istediğini de yaptırmaya çalışır. eleştirerek, başkalarında görüp beğenmeyerek, kızım sana söylüyorum gelinim sen duy uygulamasını bana uyarlar.
anneme kalsa ben ya ceket-etek ya da ceket-pantolon kumaş takımlar giyeceğim, bazen de filmlerdeki mürebbiyeler gibi, yani biraz ciddi, öğretmen, memur işi şeyler.
ya da böyle cici, hanım kadın, ne denir koca arayan kaynanaya yaraşacak, taşralı, tutucu kız kıyafetleri. ama genç işi değil, bebe ya da bisiklet yaka minik bir cebi işl, hırka, kazaklar, kumaş çok dar olmayan etekler, hadi çok dar olmayan kumaş pantolonlar... ayakkabı olarak da böyle cici, minik topuklu ayakkabılar.

ne zaman böyle şeyler görse alışverişte, bana telkin yoluyla aşılamaya çalışır. ay çok güzelmiş, bana çok yakışırmış haaa!!!  çok şık ve iyi görünürmüşüm. ha bu arada öyle canlı canlı renkler olmayacak, mümkün olduğunca soft renklerde olacak.

ben modanın kölesi olmam, ama içinden bana uyanını bulurum, kombinlerim. öyle biraz rahat, az rock, salaş, modern şeyleri severim. öyle çok aşırı rock havası yapmam, mesela zımbayı çok sert kullanmam.

nasıl beni hazırlıksız çıkarıp sonra başkalarını hoş buluyorsa annem benim de giyiyimimi pek beğenmez, bana daha klasik şeyler yakışacağını iddia ediyor. esas mesele giyimimi yönetmek. ama başkalarında çok sık olmasa da böyle değişik tarzları beğendiği, yakıştırdığı oluyor. ama bende değil. başkalarında.

mesela şimdi işte yeni aldığım parkaya benzeyen yağ yeşili ceketimin cep kapağı da boncuk işli.

işte bu;

annem hiç beğenmedi, bir araba laf etti. hiç uymazmış bana!!
kendi zevkine uymuyor esas mesele o. kendinin fotokopisi olayım istiyor. her konuda. sanırsın kendi çok şık ya da çok mutlu.
neden bana uymuyor?
bir cevabı yok, ona göre bana yakışmazmış öyle tarzlar.

sen beğenmiyorsun da ondan sana öyle geliyor diyorum. bana giyme demiyormuş elbet!! ama uyarıyormuş yakışmıyor diye!

tabi ben de inandım! tüm meselesi benle mücadele, beni değiştirmek, kendine benzetmek ve yönetmek...

bu cekete benzer bir ceketi televizyonda birinde gördük, çok beğendi, yakışmış bilmem kime.
ama o başkası ve asla ulaşamayacağı bir başkası. bende burnunun dibindeyim!!

ceketi görünce herhalde sökeceksin o boncukları!!! diyor.
olacak şeymiymiş o cekete boncuklu iş olur muymuş hiç!!

sökmedim elbet. ama annem bir kaç kere hatırlattaı sökeceksin değil mi? diye.
hatta sen üşeniyorsan ben söküvereyim diye almış eline ceketi!
hayır öyle giyeceğim onun modeli öyle!!

öyle model mi olurmuş hiç! çok boncuk varmış cekette!!!
oysa aslında sadece iki küçük cebinin kapağı küçük boncuklarla işli...

bu botu da abartılı buldu;
ne gerek varmış zımbaya;

17.11.2013

Ben hiç karışmam! Klişesi --- Ohooo daha neler yaşayacak

Ben hiç karışmam! Klişesi(?????değil mi??? Diye ban tastikletmeye çalışmak. Oysa donuma dahi karışyo


------------------------------

Bilgisayarımın başındayken çok sıkıntılı ve sinirli oluyormuşum! E çok yavaş ondan diyorum. Ne alakaymış??? Amaaaanmış biz neler yaşadık!  Sen buna mı sıkılıyorsun? Ohooo daha neler yaşayacakmışım neler! Buna da sıkılıyorsammış. Beddua eder gibisin yyaaa dedim. inşallah sen rahat, huzurlu bi hayat sürersin diyeceğine!


-----------------------------

Bu saatte dışarı çıkmandan hiç hoşlanmıyorum! Siz sanmayın ki gece yarısı! Saat 16.30! Ama eski saate göre 17.30! Ee? Gene geç değil. Mecbur değilmişim ki çıkmaya! Hava kararacakmış saçma! Sigara almaya gece yarısı bile gönderir saçma değil, benim canım istediği için çıkmam saçma!

tuvalet!aman şimdi sırası mı??

Nereye???tuvalet!aman şimdi sırası mı?????? Wcye gitmem bile yanlış! Aman seninde herşeye bi lafın hazır? Senin sayende , herşeyim yanlış, yamuk vs. Wcye gitme zamanın bile. Sbah sabah erken kalkmış yine plan yapmış, kapıda görür görmez yakalayıo ve başlıyor konuşmaya. Daha doğrusu soru sarmaya! şunu yiyelilmmi bunu yapalımmı. Hem konuşuyo hem ebnimle hareket ediyo, sanıyo ki mutfağa gideceğim, wcyw yönelmeme şaşıyor, peşimde. Bıraksam ardımdan o da girecek wcye, kapıyı kapatmam lazım elbet, bu na da şaşırıyo, tuvalete gitmem lazım diyorum, canı sıkılıyo, zamanı değilmiş!! Bi wc ye gideyim bi yüzümü yıkayayım yaa, insaf bi açılayım! Amaan sen de! Sen biliyo musun ben kaçta kalktım?? çok beklemiş beni! Sabredemezmiş 5 dk daha! Ben de tuvalet zamanını bulmışum! Hala öğrenemedi, kabullenemedi benim düzenimi. Yanlış buyum bile yanlış! Kapının arkasında devam konuşmaya

gene aynı

+Off çok tiksindim üstümden, başımdan, bi eve varsaydık hemen yıkanacağım! dedi.

Eve gelir gelmez o çok tisindiği bavul, kaban ve pantolonunu benim yatağın üstüne bıraktı! Hiç bişey olmamış gibi banyoya girdi!

havlu almaya gerek yok

Gene aynı, havlu almaya gerek yok diye iddia eder, sonra benden önce yıkanır, üstünde havluyla uyur , ben isteyince de of bir uyutmadın! Der! ------dişini fırçalayacak, ben bulurum diyor, bulamıyor, az daha saç jölesini diş macunu diye kullanacaktı

Aynı oda

Aynı odada kalınca ayakkabımı tepeleyip ezmeden olmaz, geçilmez bi yere. Sonra da herseyden sıkayet eder, yastık rahat degıl, çoraptan, terlikte, dısarda yemekten, yatak sert, yorgan asırı kalın yada ınce!oda cok sıcak,oda soguk....bi saat sıkayet eder, söylenır, söver, bagırır. 

Yastıktan, yataktan, yolculuktan,otellerden,sütyenden,pantolondan,gözlükten nefffffret ediyormus, kahretsınmık.bi daha assla otelde kalmayacak yola cıkmayacakmıs! Midesi hazmetmiyor, heryerı agrıyormus! Asla asla asla çıkmayalımmıs! Yanı ben de bu yaştan eve tıkılacaığım! En guzelı insanın evıymıs, keske hıc cıkmasanmıs hıc! Sürekli olumsuz şeylerden hör hör bi sesle bağırarak bahsediyor, hersay bi neffret kaynağı! Tv bile. Bahane çok. Sen hazmedebildin mi??? Hayır dememi bekliyor, sen rahat mısın???değilm demeni bekliyor! O kadar belli ki! Uykum var benim diyorum, iyi! Sanki sana uyuma diyen var! işkence resmen bana! E konuşma! Konuşmasa homurdanır, hıiırdar, bişeyler devırır, arar bulamaz, bana soramaz, sinirlenir, daha çok homurdanır ve ses çıkarır!!! 

Ne arıyorsun derım. Sen uyu! Der. Uyutmuyorsun ki???? Ben mi uyutmuyorum??naptım ki???? Der. Hiç konuşmamış ki!!!! Ne arıyorsun? Ben bulurum! 10dk oldu bulamadı!  illa de kendi bulacakmıs, yerini söylüyorum gene bulamıyor ki! Haha hazır benim de uykumu kaçırmış yine beğıra bağıra konuşuyor, ay söyleniyor ve herşeyi şikayet ediyor???? Başka otel bulayım. Hayır kim uğraşacak masrafmış. E idare et napalım o zaman! Ama şöyle böyle! Gene şikayetlere başladı! Ama ne yapabileceğimiz bişey var ne bişey! 
Olsun! Saatler böylece gece yarısı olur, kendi rahatlamıştır horrrrrr diye uyur, benim uykumu kaçırmıştır. Ama ruhu da duymaz, umrunda da olmaz! Sonra da sabah gene aynı sey, bi kere uyanmış gözümü kapalı görmüş, ohhh benmışıl mışıl uyumuşum ne güzel. Ayyy kendi hiççç uyuyamamış! Anlatsan da inanmaz.... 

Sen kaçırdın uykumu desen boş! Aldırmasaymısım o zaman! Ne mümkün, hap kadar odada hörhör bisesle mütedemadiyen konusan biri var burnunun dibinde!!

 ----- tuvalete kalktım, cok ses yapmısım! Bi uyutmamısım! Horlayan kendi, ikide bi uykusunda bile ayyy, offf, cıkk diye söylenen kendi, yani ben tam dalacakken bölen, ama ben suçluyum. Terlıgı cıkaramıyor sıktıgımın, yorganı cevırıyor gene..... 
Benim kıpırdamam bile batıyor, kendiyse hiç Durmuyor. çantadan bişey bulamaz, paket açamaz, elektrik tuşunu bulamaz, tuvalet kağıdını dahi bulamıyor. Bu defa da sinirlenip boyuna sövüyor. Gene aynı burada tuvalet kağıdğ yo diye bana bağırıyor. Var diyorum şurada! iddia ediyor yok. Gözlüğünü takmıyor ki görebilsin! Kapak olur ya kağıdı tutsun diye, görürmesini engellemis. Anlatsam da bulamıyor, ucunu bulup çekemiyor! 

Sonrada sinirlenip sövüyor, el yordamıyla bulsa da kopartmaya çalışırken kağıdı düşürüyor. Gene sövüyor! Bir dahaki sefere gene aynı! Tuvalet kağıtlarının hepsini yere düşürdü ve kirlendi! Kapris! Hiç bitmez! Meyve suyunu açamıyor, bana da açtırmıyor acabilirmiş! Ama açarken her yere saçtı! Oho böyle kaç tane gömleğini, pantolonunu, sırf kendininki de yetmez benimkini de vişne suyu etti! Kaç tane yiyeceği, içeceği israf etti. Ama kabul etmiyor açamadığını ki. Banyo yapacakmış benim havlumla! önce bana da yaptırmıyor çok üyalanırmışğm ben! Ama kendi de bir türlü bulamıyor başlığı anlamıyor. Sıcak su ne taraf soğuk su ne taraf??? Sinirleniyor sövüyor.--------- 

banyo yapacam havlu iyere değmesin diye birbirimize vereceğiz, tabi ben gene nemli havluya kurulanacağım tabi alabilirsem. Tembihliyorum kulağın burada olsun diye ama nafile! Bi de tutmuş bana kıyafetimi veriyor, güya bakmamak içinde kafası çevrik, hem yanlış şey veriyo hem kafası dönük efendim, hoop elindekini bırakıp gidiyor! Ya havlu vereceksin diyorum! Aa??? Söylemedin ki! Nasıl söylemedim hem de 2 kere tembih ettim! Hiç de umrunda değil kendi tiksintisi kendine en önemli, benimkinin kimin umurunda???? Kıyafetlerde kirlendi, nasılsa defile yapar gibi eşya getirmişim başkasını giy!!!

hiç konuşmuyoruz

Sanki evli karıkocayız, hiç konuşmuyoruz diye kavga çıkarıyor. Yatakta otururken üzerine dökülen bişeyleri yere atarken nereye saklarsam saklayayım botumun ve ya terliğimin içlne atmayı başarıyor! Yatağın üstünde yemeden duramıyor. Söylesem de aman sana yaranamadık diyor. Ama botumun içi ekmek, çubuk kraker kırıntısı ve susam dolu!bi o yana bi bu yana kaçırıyorum botu ama nafile! Bilerek yapmıyor ama sanki bilinç altından hedef alıyor! Söyleyince de ben abartıyor oluyorum! Hep ayakkabıma vs basıp canını çıkarmak da cabası!   ------ tatilde, gezide bile gece hayatımız yok, ne gecesi akşam bile! Saat en geç 8 oldu mu illa dönülecek otele ve bi daha çıkılmayacak! Bodrum' gitsek bile aynı!!! Yoruluyor tabi ama dinlenip de çıkılabilir az bişey. Hayır. Bahane çok! Saat geç oldu, bu saatte nereye gideceğiz, bu saatte heryer kapalıdır, boştur ki! Bodrumda bile saat 9, bu saatte ne sokağı????? Sen git diyeceksiniz, amannn dırdırdır. Uyuyacam benkapıyı açamam ha! Ona göre dünyanın kötülüıü gelir başına. Bahane çok. Beni yalnız mı bırakacaksın otelde? Ben gencim sıkılırım desen de aman sen de! Sıkıl! Sanki evdeyken geziyorsun burada da gezmeyiver!! Ne var sanki dışarda??? Ne işln var sanki, hem otele erkenden kapanacağız, hem özel bişey yemeyeceğiz, nereye gidersek tost! Ben başka şeyler yiyorum ama burnumdan getiriyor! işte benim mideme dokunuyor yiyemiyorum, işte kimbiir nasıl yapılıyor vs vb. Yemeyeyim diye uğraşıyor adeta. Garip mimikler... Aç mı kalayım? Yok sen ye! E bi burnumdan getirme! Naptım ki ben sanki yalan söylüyorum!  ---- eskiden de ısı konusu zordu, menapozda sıcaklanır heryeri açar, ben üşüyorum ama, ayy çok sıcak sen de battaniyenin ltına gir. Ben soğuk algınlığından muzdarip! üşüyorum açık bırakma dedim diye de ben kaprisli oluyorum!!! Oysa hiçbişeyi beceremeyen, tuvalet kağıdını bulamayan, duş başlığını kullanamayan, zaten tv ve klima kumandaları bende.... Beceremeyince de sinirlenip, boyuna söylenir ve söver, şikayetleri asla bitmez, ne yapsan yaranamazsın. Yatağım çok sert diye şikayette, gel yer değiştirelim. Bisüre sonra yok bu da rahat değil şöyle kötü böyle kötü! Daha iyi otele gidelim hayır ne gerek var masrafa! Tabi bana zindan etmek varken hayatı ne rahatı(((?????? --- toplu taşımadaki gibi yer değiştirmek ister. Dolmuşta falan yer değiştireceğim diye düşmüşlüğü ve beni de düşürmüşlüğü var. çok 0okemmelliyetçiymiş hep ondan! Otel çalışanlarını da bezdirdi, dolabın kapaklarındaki bisorun için bile bi araba laf etti.

sigaranın laneti

illa içecek sigara üstüste hem de! Ya oda ufacık, içmesen! Napayım??? Kokuyor içeri. Koksun! Ya ben! Ne olmuş? Rahatsız oluyorum. Amaan sende! Havalandırırım. Diyor 5 dk havalandırmak da. üşotürüz adı altında kapatıyor pencereyi. Kapatma koku var! Bişey olmaz kokudan! Yahu koku varsa dumanı var demektir! Ayyyy oof sen de! Azcık kokla ne olacak! Bilnsan bu kadar hesaba alınmaz... Ne kadar havalandırsan çıkmıyor, soluya soluya uyuyorsun. Ona göre koku yok, zarar yok. Aman zaten daha ne zararlı şeyler yeniyor? Solunuyor, biraz da az sigara solu! Ne var??!

hiç

Gece uyuyamayınca da söylenir ahhh, offf, amannnn, ay hiç uyuyamıyorum! Durur durur gecenin bi yarısı böyle seslerle, ufacık odada bağıra bağıra. Beni de uyutmadın! Deyince annesini hiç anlamayan birisiyimmiş! Napayım peki? Yatağı değiştik, yorganı, yastığı bile değiştik, odayı  da değiştik! Daha napayım(?? Bari biraz uyuyayım dimi??? çok mu? Hep uyuyormuşum zaten! Sanki uyugmayan kendiymiş gibi! Gecede en az üç kere böyle uyandırır, artı poşet hışırtısı artı ayağını çarpar söver ya da banyonun ışık tuşunu bulamaz, ellemediği yer kalmaz, söver! Bi beğenmeme sebebi de klima çok ses yaptı kapat! üşüdüm aç, sıcak oldu kapat! Ay ne çok ses yapıyor bu! Ve tv bana kanal sorar, her uydu farklı ne nerden çıkıyor bilemem desem de yetmez. Sanki deveye hendek atlat demiş altı üstü bi kanal bulacakmış! Yapmıyormuşum! Aradım bulamadım. Bi daha ara! 300 kanalı baştan dönecem! iyi bak işte! Tiksinti bir de tamam ben de tiksinirim, içim rahat etsin diye el değen şeyleri antibakteriyel mendile en azından silerim ve söylerim. Ama tabi o o sırada kendi düşünceleriyle meşgul... Duymaz. Nazlııı burayı sildin mi? Dedim ya el değecek yerleri sildim diye. Tamam peki burayı? Ay anne! Ama ne bileyim ben nerryi sildin! Tek tek söylesen de, bazen hatırlasa bile çoğu zaman unutur! Ve aynı sorar!

16.11.2013

beni bulur

hep böyle şeyler de beni bulur!
bir kaç saattir kahrolası, koca bir kara sineğin peşindeyim odamda.
tam yatmak için hazırlandım, diş fırçala, çalkala. yüzünü sil, krem sür... ayıcıklı desenli, pijamamı da giydim,

ışığı kapatıp yatağa girdim, öncesinde de hoş bir parfüm sıktım, güzel kokuyla uyumayı seviyorum.
oh tam dalacam odanın içinde bir ses çınlıyor vızzzzzzz.
böyle olmaz kalktım peşine düştüm.
aksi gibi sinek-böcek ilacı da yok evde.

aklınızda bulunsun evde ilaç yoksa ve bir böceği-sineği bertaraf etmek istiyorsanız saç spreyi de işe yarıyor.

odamın tavanında spot ışıklarının takılması için kartonpiyerden asma tavan var, o aradaki boşluğa saklanmış mahlukat. bir saat bulmak, üstüne saç spreyi sıkmakla uğraştım yatak ve tabure tepelerinde.

tam böyle bir anda annem tuvalete gitmek için kalkmış, beni yatağın tepesinde görünce şaşarak soruyor;
napıyorsun diye.
kara sinek girmiş odama.
hem uykulu hem şaşkın bakıyor annem. sonra gene bir anlam verememiş olacak ki benim orada ne yaptığımı soruyor.
+kara sinek girmiş
-girerse girsin sana ne? sen uyu!!! sinek var diye uyumak mı yasak?
+nasıl uyuyayım anne! tepemde pis şey vızır vızır dolaşıyor.
-dolaşırsa dolaşsın sana ne nazlı! sen uyu!
+annecim uyunmuyor işte!!!
-Allah Allaaaaah! diyerek tuvalete gidiyor.





15.11.2013

sesler --- hasta olunca

bu takıntı ne zaman son bulacak bilmiyorum yine ev çınlıyor, her yerden ayrı ses geliyor. mutfakta radyo bangır bangır! oysa ki şu an mutfakta kimse yok. ama ben gidip fişini çekmesem sabaha kadar bas bas bağırarak çalacak radyo. söyleyince hiç fark etmedim diyor.

salonda da tv açık, sesi neredeyse sonuna kadar açık. televizyonda şu an kim konuşuyorsa ta ben odamdan adamın konuşurkenki nefes sesini duyuyorum.
gittim, çok açık sesi, rahatsız olmuyor musun dedim. farkında değilmiş.
farkına varılmayacak gibi değil ki. biraz kıstım, böyle duyup duyamadığını sordum, duyuyormuuuuşşş!
ee o zaman neden bu kadar açık sesi! ev çınlıyor ya! mutfaktaki radyoda bir düdük ses tv'den gelen cırlavuk bir ses karışıyor ve yarışıyor..

şüpheleniyorum kulağında mı bir sorun var gene diye.
birkaç sene önce de sesler yetmiyordu anneme, aç biraz daha aç diye diye, of benim kafam şişiyordu.

meğer kulağında mantar olmuş, tıkanmış, tıkalılığın farkındaymış ama doktora gitmemek için geciktirmiş, ta ki mantar tıkamakla kalmayıp, şişip ağrı yapıncaya kadar!

ablam hastalanınca daha nazlı olurdu, ama öyle kapris sayılmaz, bense aynı, belli bile etmem, öyle onunca ciddiye alınmadığım dahi olurdu. öyle çok kaprisli çocuklar değildik hastalanınca. benim değil ablamın adı nazlı olmalıymış esasen :)
hastalanınca minik bir yavru kedi gibi, mızıldanırdı, mırıldanır, nazlanır, ağlardı. böyle birileri yavrucuğa sarılıp teselli etsin, beraber uyusun.
canım istemese de yemek yer hapımı alır, uyurdum ben. üzerime düşülmesinden pek hoşlanmazdım. tabi olur mu annem sürekli sırtıma bez yatırmaya çalışır, yok alnıma bez koyar, sürekli bir kıpırtı, uykum gelse dalmama imkan yok. yok meyve suyu yok çorba içirecek, şunu istermisin bunu istermisin. battaniye üstüne battaniye. geç vakit bile kontrole gelince yüreğime indirirdi. tuvalete götüreyim mi nazlı? su ister misin nazlı?
canım çok şükür kendim işeyebilecek durumdaydım. zaten fazlasıyla ilgilidir hastalanınca nefes almaya fırsat vermez. ablam bu durumlardan çok mesut olurdu. ben özelim olmasını, bazen yalnız kalmayı severim ablamsa ilgilere kalabalığa doyamaz...

burdan nereye varacağım.
biz hastalanınca çok aşırı kaprisli çocuklar değildik. ama annem bu yaşında öyle.
ne var sen de ona bak o sana bakmış.
evet öyle ama biz kaprissizdik, annemin kaprisi tükenmez oluyor hastayken. üstelik normalde de sinirli olan annem hastayken çıldırmış gibi sinir küpü üstelik de fena halde küfürbaz oluyor!!

naparsan yap beğenmiyor, asla memnun olmuyor. bir yastık daha istesin verirsin, ay fazla geldi bu da der. sonra fazla yastığı nereye koyacağını bilemez, yorgunluktan hareket edemeyince yerlere fırlatır ana avrat söver.
hani sanmayın ki allah korusun hastanelik bir hastalık.
sadece soğuk algınlığı.

yemekleri beğenmez, suyu tatsız bulur, limonata midesini ekşitir, leblebi verirsin midenin suyunu alsın, çok kavrulmuştur!
peçeteler sert, battaniyeler ağır, ışık fazla.
yada tüm bunların tam tersi!!

herşeye sinirlenir, küfür üstüne küfür. ne ana avrat ne soy sop ne artık ne varsa...

kalmaz...

neffret söylemleri gırla gider.

nefret ediyormuş hastalanmaktan acaba ben mi bulaştırmışım???

eskiden evde üç kişi hep birbirimize hastalık bulaştırırdık. sonra ablam gitti, annem emekli oldu, tek okuyan ben kalınca haliyle biri bana bulaştırıyordu. ben ne kadar fazla yaklaşma sana da bulaşmasın desem de burnumun dibinden ayrılmayınca anneme de bulaşıyordu.

artık eskisi kadar olmasa da sinirli ya gene kabak benim başıma patlayacak.
artık böyle hastalanmaya gelmezmiş, yaşlanmış, insanlar gripten bile ölüyormuş!!

olur hastalanırsam eve gelmem!!
sanki benim elimde olan bir şey, duyan da komplo hazırladım sanır.

ben hastayken dibimden ayrılmıyor, aynı havayı çok soluma desem de nafile. yanıma bile yatmaya hevesleniyor.

geçenlerde bi hava değişiminde soğuk almışım, battaniyelerin içindeyim. bulaşacak bişey değil.
annem illa ablamı özlemiş belli ki, yanıma yatmak istiyor. severmişim çocukken!
hayır o ablamdı!
ablam bayılırdı sokulup yatmaya. annem ben de bayılacam sanır illa bana da aynını yaprdı.
itiraz etsemde. hatta üçümüz beraber uyuyacakmışız...ama uyutmazlar ki. biri horlar biri kıpırdar.

neyse ben yanıma yatma istemem desem de sonra diyor ki yani evlatlarını ayırıyor gibi olmasın diyeymiş. ya ben istemiyorum zaten, diyorum, evde gizli kamerayla mahalleli elalem kontrolü falan mı var?
ilerde dersemmiş ablamla çok ilgileniyor benle değil.
e ben istemiyorum bunun ayırdına varamayacak kadar kıt beyinli miyim?

şimdi de diyor ki acaba benden mi bulaşmış?
ben hasta değilim ki. ya belki de taşıyıcıymışım sadece!!

eee? napayım peki anne? bilmiyormuş.

doktora da gitmez. hele bir lafını aç, vatan hainisin, Atatürkçü değilsin desen bu kadar kızmaz!!!
öyle bir nefretle bakar ki suratına bu doktor lafını edince sanırsın cinayet işliyorum!
ama başka zaman nazlı, kaprisli, ve küfürbaz bir bebek gibi, kararsızken nasıl bakıyorsa öyle bakıyor suratıma.
bişey yap der gibi, yavru kedi gibi.

çorba içiriyorum, inanın bazen ağzına ben veriyorum, yorulmasın aman diye.
ayy sıcakmış nazlı!!! ağzı yanmış!!
ben bakıyorum tadına yoo o kadar ağız yakacak bir hararette değil. kapris. illa kusur bulacak ya.
hem de çok acı olmuş! ay yemezmiş!!

çocuk gibi surat asmalar, omuz silkip kafa çevirmeler.
çocuğa maymunluk falan edersin kandırırsın, e bu yaşta kanmaz da.

hiç bişeyi beğenmez, ekmek sert, çorba sıcak ve acı, ay çok vermişim ağzına, ay bu ne bebek gibi küçük kaşıkla mı? susasım su ver!
ay suyun da hiç tadı yok! der.
sanki ben suyu özellikle tatsızlandırmışım gibi.


yattığı yerden de hep inler, aaah, offf, ayyy, amannn, ya da homurdanır durur. bir türlü rahat edemez. yerini bulup uyuyamaz.
tam uyuyacağı zaman da ben hareket ediyormuşum, uyandırıyormuşum!

odama da geçmemi istemez, beni taa oradan çağıracak hali mi varmış?
hiç kıpırdamadan, kanal değiştirmeden, öyle bekleyecekmişim sanki!


merak ettim kendini bu kadar kötü hissediyorsa acaba ateşi 39 falan mı oldu.
ölçtüm, 36,5.

ama annemin yaşadığı ve yaşattığı ateş 45 falan!!

sonra bi kendini iyi hissedince eski kağıtları karıştırmış, bi reçetesi var onu alacakmışım! 1998den kalma!

bu arada homurdanmalara ve inlemelere devam ediyor ahlar oflar sürekli.

1998de yazılmış bir soğuk algınlığı reçetesi, o ilaçlar piyasada olmayabilir bile! o yıl doğan çocuklar boyumuzdan büyük!

alınmaz bu! desem de nafile.

alacaksın!
o kadar.

vermezler diyorum eczaneler. verenini buluncaya kadar dolaşayımmış!!

hadi nazlı, dayanamıyorum ay bu kadar ateşe! bu yaşta bu ateşten öleceğim!
ama sadece 36,5!
yanlış ölçmüştür!

ve henüz 2. günündeyiz hastalığın.

o reçeteyi çoktan yok etmeliydim! 1998den. 2 sene önceden bile olsa doğru değil. yahu okumuş, bilinçli kadın güya!

ama doktora gitmektense yanlış ilaç kullanır daha iyi!!

herhalde çok kötü bir doktorla karşılaştı zamanında bu kadar travma yarattı!!

ve ir korkusu da ağzının yemekten yanmasıdır.

gece sigara almaya sokağa salar, gündüz evden çıkmanı istemez, üşütürsün diye korkar ağustosta ama ... sevmeden tanımadan ama kendini aşık olduğuna ikna ederek evlenmeni ister!

bunlar olabilir, mesela 13 katı altı defa merdivenden inip çıkıp, kendi evini temizlemen yetmezmiş gibi komşulara da yardıma git, canın çıksın, o da olur.

herkese kendini ezdir, kullandırt, o da olur.

ama sadece yemekten ağzı yanmasın nazlı'nın!!!

herhalde zamanında bir şeyden travma geçirmiş! ağzı mı yanmış, ağzı yanan birini mi tanımış???

____

mesela hiç tanımadığım bir adamla bilmem kim yemek ayarlamış bana diye gideceğim bilmediğim yerlere, ama sıkılınca dışarı çıkıp sahilde forumda falan dolaşmam kadar saçma bir şey yok!!!

yeter ki sıcak yemekten ağzım yanmasın, daha ne olursa olsun!!!!

geçende de bir yere gittik, ben bir yerden ayrılıyorum. annem yan sokağa sapacak, tabi dırdır ediyor o başka. ben de karşıya geçeceğim.
bir fırsat buldum araçlar uzakta ama hızlılar da, karşıya geçiyorum daha doğrusu ortadaki yeşillik alana,
annem karşıdan bana sesleniyor. ama hızlı geçmem gerek ki sağsalim ortaya varayım.
sesleniyor da sesleniyor!
ortadaki alana varınca döndüm baktım, karşıdan kızıyor bana! niye bakmıyor muşum bişey diyecekmiş!!!

yani uzak sayılacak bir mesafede ama hızla gelen otomobillere rağmen araç yolunun ortasında durup anneme bakmalıyım, gelir çarpabilirler ama sıkılınca dışarı çıkmamalıyım ve asla ağzım sıcak yemekten yanmamalı!

karşıdan bana el kol hareketleriyle kızıyor, bi dönüp bakmamışım anneme!!
yolun ortasındayken mi bakayım?

anlamıyor ki, neden bakamayacağımın!

dönerken bilmem ne al!!! o dediği şey anca migrosta var, ben oraya gitmiyorum ki!!
ama anlatamazsın yani yakında olsan bile!!

anneme göre sıkılınca en iyisi migrosa gitmek! hem dolaşırsın hem de lazım olan şeyleri alırsın.
çünkü zaten illa birşeyler lazım olur.

öyle aylak ve amaçsız dolaşılmazmış ki!!!

ne zama sıkıldım falan desem migrosa göndermek ister! ve bunu büyük bir eğlence olarak görüyor, utluluktan uçmamı falan bekliyor adeta!!

hergün migrosa gönderecek ona kalsa beni hala!
bir ara başarıyordu da, ne efendim başka yerden ekmek yiyemezmiş, bayatlamış ekmekten de neffret edermiş. her gün beni ekmek almaya yollardı.
bunu da marifet sayardı, hatta bana macera! bir de böyle bana gaz vermeye çalışırdı.

bak hem bana hareket olurmuş, yürüyüş olurmuş hem de sosyal bir şeymiş!!
hatta o zamanlar bu migros alışverişimden koca bulup çıkacağıma dahi inanıyordu. ah migros böyle muhteşem bir yer!!
yahu onun yerine beni oralarda bir yerde çalışan biri sanırlardı.

çok uzak değildi evimiz, ve benim yaşımda enerjik biri için bu yürüyüş mü sayılacaktı???

tabi anne bunu anlamazdı, o gün bir daha bir yere gitmek istememe hayret eder, bunu hiç beklemezdi. markete gidip gelmek benim için yeterli bir hareket, yürüyüş, aktivite, sosyallik!!

tam hazırlanıyorum çıkacam, aa nereye gidecekmişim daha sabah markete gitmişim ya!!

aslında onun amacı evden sadece migrosa çıkmamı sağlamaktı. diğer bütün zmanımı dizinin dibinde börek yiyerek geçirmemdi.

hani sanmayın ki ben de aşırı başına buyruk, eline çantasını aldı mı dünyayı dolaşan, tasasız, sorumluluksuz, delidolu gezgin ve asi bir kızım.  yoo öyle değilim. sağlamcı ve temkinliyimdir hatta konformist!

ama gidiş dönüş 1km bile etmeyecek bir yürüyüşün 20lerinde birine yetmesini nasıl beklersiniz? annem beklerdi.
senelerce okul okuduk, odalara kapanıp ders çalıştık, özlüyormuş, biraz da beraber oturalımmış.
sanırsın bir çıktım mı akşam dönmüyorum yüzümü gören cennetlik!

o zaman biraz vardı arkadaş gene şimdilerde hepsi dağıldı, evlendi falan akşam çıkmaları o kadar nadir ki. belli bi saatte eve dönülüyor zaten.
gerçi anneme göre her saat geç . hele önceki günden planlamamışsan imkansız.
daha geçende bi baktı hazırlanıyorum, şaştı, nereye gidecekmişim ki? bu saatte!
saat kaç biliyor musunuz? 15.35!!!
hava kararacakmış birazdan, artık çıkmak için geçmiş ki!!!
saat 15.35 anne!
ama eski saate göre 16.35miş!
eski saatin hükmü mü kaldı yaa??
anneme göre çıkılacak bir saat olmaktan çıkarmış bu saatler!!!

annemde resmen agorafobi var yaa...

hala bazen bi markete gitmenin bana yeteceğini düşünüyor. hani en büyük markete gider de aylık alışverişini yaparsın, belki yorulur insan.
ama en yakındaki market 4 sokak kadar ötede, orta boy bi şey , ve oraya gidip bir-iki birşey alıp dönmemin yeterli bir hareket olduğuna inanıyor.

belki 60larında biri için olabilir ama diyorum ya bazen benim yaşımı unutuyor diye. bazen sanki kim olduğumu da unutuyor gibi. bazen bir eş yerine koyup hiç konuşmuyoruz diye dırdır ediyor, bazen bir oğul gibi kendini taşıyabilmemi, bir yerden çekebilmemi bekliyor, bazen de yaşıtı bir arkadaş ya da teyzemin yerine koyup eskilerden ya da ağrılardan bahsederek günü geçirmemi bekliyor!! sanki öyle.


annecim, bana bu markete gidip gelmek ne ki ben gencim deyince de hak veriyor vermesine de bozuluyor da bir.
kendi genç değilmiş işte artık, ona yetiyormuş.
bana da mı yetsin?
canı sıkılıyor, aman sen git nereye gideceksen artık! sana gitmeyecen diyen mi var??

demez, ama engellemeye çalışır! o ayrı.


offf çok sıkıldım bugün yaa.
migrosa git, .... al!!
ne güzel!
e güzel tabi! değişiklik olur!
migrosa gitmek mi değişikşik anne?
tabi değilmi?

kendi pek mutlu olur migrosta yani yorulmasa 12 saat falan kalabilir markette. başka bir şeye de ihtiyaç duymaz. yeterli bir hareket, yürüyüş ve sosyallikmiş!!


ben ısrar etmesem de değişik bir yere gitmesek ev ile migros arasında bir hayatımız olacak. hiç bir şeyden menun olmayan annem ise bu kadardan memnun!!

ay hergün mü migros deyince kızar, hakaret gibi algılar..


ben çok yürüyemiyorum işte yoruluyorum. diyor.
illa herşeyi yapışık kardeş gibi beraber yapacakmışız gibi. bekliyor ben de yorulayım, bana da yetsin.

kendimi bıraksam da içim geçse annem buna üzülmeyecek sanki yaa.

14.11.2013

sabah bombardımanı

sabah odamdan adımımı atar atmaz anneme yakalandım ve planlar bombardımanına tutuldum.

bu arada son moda, sabahları bangır bangır radyonun sesini açmak. arada bir bu takıntısı patlama yapar. hem de enn nefffret ettiği müzikleri çalan radyolardan bulur açar. evde bir ses olsun diye. ama radyonun ses düğmesi bozuk, zamanla gittikçe yükseliyor ses ve annem hiç rahatsız olmuyor, hatta duymuyor bile. rahatsız olmuyor musun şu sesten hani neffret ederdin diyorum, ne sesi diyor.
bütün ev çınlıyor gene gıcık popidik şarkılarla. sesin yükseldiğini fark etmemiş bile.
eve de gene ses olsun diye bir çift muhabbet kuşu aldık, cıv cıv cıv hiç çeneleri durmuyor, müziği de duydukça coşuyorlar. annem de kafaya koymuş konuşma öğretecem diye takılmış plak misali aynı şeyi söylüyor, günaydın canım!
aslında sabırlı biri sayılmaz ama taktı mı takar.

ben seslere karşı çok duyarlıyım ve bir şeyin bir kaç defa söylenmesi beni sinirlendiriyor. ama işte gene başıma geliyor, çok konuşması ve olumsuz konuşması yetmez gibi zaten aynı şeyi tekrarlamaya bayılır bir de kuşlar çıktı başıma. salona gitmek istemiyorum yaa..

zaten huyu bir şeyi bir kaç defa söylemek, sormak, bir de takılmış plak gibi dakka başı günaydın canım dedirtmeye çalışıyor hayvanlara...

sabah gene radyo çınlatıyor evi, bir de salonda televizyonu açmış, kuşlar da coşmuş. evin içi çın çın!

oysa ki kim bilir kaç defa söyledim, tekrarladım, rica ettim, allah aşkına dedim, radyonun sesini çok az aç, zaman geçtikçe kendi kendine artıyor zaten, bari baştan çok az olsun.

nasıl sabahları beni uyandırmaması için bir ömür çaba sarf ettimse bu da aynı.

şu anda da mesela evde 50 kişi yaşar gibi sesler var, kuşlar bir yandan tv bir yandan b.tan şarkılar çalan radyo bas bağırıyor, üstelik aynı şarkılar...
odama kaçtım ama olmuyor olmuyor!
ben fişini çekmesem mütemadiyen son seste çalacak radyo.
eskisi gibi duymuyor benim kulağım ondan diyor.


sabah da aynen böyle, üstelik bir de kapıda yakalandım, bombardıman şeklinde bugün yapacaklarımızı sıralıyor.
aman bir evde olayım fazla zaman, ya sıkıcı bir ev kızı gibi ev işi yapmamı, pasta börek pişirip yiyip oturmamı ve eskilerden söz etmemi bekler, tv seyretmemi, ya da kendi planlar yapar benim de şartsız kabul edip peşinden sürüklenmemi. bunları yapınca hele bir de yiyorsam ve susup dinliyorsam ohh ondan mutlusu yok.

adana'da arkadaş buluşması varmış oraya gidecekmişiz, bilmem nerede yemek yenecek sonra bilmem kim ziyaret edilip ardından bilmem kime başsağlığına gidecekmişiz.
soru değil bu, emir ama kipsiz.
erken söylüyormuş ki süsleneyim.

ben niye geliyorum ki?
bilmem kimin kızı da gelecekmiş, bilmem kimin gelini ve yeğeni vs vs...

bir gittin mi de bırakmazlar yakanı, iliğini kemiğini sömürene kadar konuşur soru sorarlar. ve çok yemek yerler.
gürültüyle sohbet eder, yapay kahkahalar atar, birbirlerine ne kadar da mutlu ve zengin olduklarını kanıtlamak için teatral hareketlere girişirler.
ay yazarken bile yoruldum.

hepsi 60-65 yaş arası, emekli memur, öğretmen ya da mühendis, doktor hanımı.
hepsi belirli yaş kalıplarına uygun giyinip, klasikleri yaşar ve hiç sıkılmazlar. senden de aynını beklerler hem de.
ne o öyle küçük şehirde yaşamaktan sıkılmak, yok değişik hobiler edinmeye çalışmak falan, ne acayipsin..
tabi kızlar üniversite okuyup çalışmalıdır ama gerisi hayatın aynı.
evleneceksin, evini çekip çevirecek, çocuklarını büyüteceksin, birikim yapıp mal mülk sahibi olacaksın, ve kesinlikle yaşına göre giyineceksin. 30larında 20lik öğrenci gibi giyinilmez, hani bekarsan biraz daha serbest ama evlenmiş ve hele ki anneysen o kalıba göre giyinmek zorundasın. çalışıyorsan ayrı çalışmıyorsan ayrı tarz var. bu kalıpların dışına çıkanları çok eleştirir, yakıştıramazlar. mesela genç de olsa evli, hele ki bebeği olmuş artık anne olan bir kadın yırtık blucin giyme hakkını kaybetmiş bulunmaktadır!
gene gençlere seçenek var biraz ama yaş ilerledikçe birbirlerine benzemeye başlıyorlar.
bu klasik adanalı, tarsuslu ve ya mersin yerlisi hanımların en sevdikleri şey gençleri sorguya çekmek ve yedirmektir. bazen bana öyle geliyor ki önlerinde çok yemekten çatlasan mutlu olacaklar.
annem ve teyzem gibi dünyadaki en güzel zevkin yemek yemek olduğuna inanmış çoğu.
hatta aralarında gece yarısı 00.00'da yemek yiyebilmek için gündüzleri biraz daha az yeme fedkarlığında bile bulunuyor.
bildiğim birkaç tanesi doktor tavsiyesiyle rejimde ve nefret ediyorlar.
büyük ihtimalle eşleri de öyledir.
mesela eniştem (teyzemin eşi) de mecburi rejimde, kollestrol mü dersin tansiyon mu? ne ararsan var. doktor kırmızı eti, yağlı yemekleri, kızartmaları, kömür ateşinde pişmiş şeyleri, tatlıları , çok tuzluları yasakladı.
teyzem olmasa rejim falan hak getire.
ama rejimden nefret ediyor ve hep şikayet ediyor. sanki doktor yasaklamamış da teyzem yedirmiyor gibi kin duygularını ona yöneltmiş durumda. arada bir dışarda kebap kaçamağı yaptı mı kavga çıkıyor.

bu yaşlarda epey ahbabımız var, çok sıklıkla olmasa da gözlem yapabilecek kadar tanıyorum.
hayatları çalışmak,didinmek, çocuk büyütmek, taksitle falan geçmiş klasik Türk insanı hayatı.
hayatları çalışmaya ve çocuklarının geleceğini hazırlamaya odaklı olunca da heiç birinin emeklilik sonrası bir planı, hayalı, hobisi olmamış.
tek hobileri yemek yemek. sonra da tabi tansiyon kolestrol. vee doktor yasakları ve haplar...

hobi edinmeli insan.
yoksa kimisi gene onlar iyi yemek yemeye tutunmuşlar, emeklilikten sonra girdikleri sosyal boşluktan erken ölüyorlar.

ama insanımız hobi edinmeyi bilmiyor. sırf fırsat olmadığından değil, ya kendini tanıyamıyor ya kendini tanımayı bilmiyor.
erkekler gördüğüm kadarıyla gene biraz çoğunda futbol sevdası var, ama o da yetmiyor.
kadınlarda artık hazır giyim olunca örgü-dikiş de olmuyor, çocuklara kafa takık!
hobi; çocukları yönetmek, kontrol etmek, ardından aynı işlemler torunlar için uygulanacak.

çoğunun tek bir hobisi bile yok. yani tv izlemek ve yemek pişirmeyi yeterli görmüyorum ben.
sadece kendi sevdiği için bir şey yapmalı insan. ama gördüğüm kadarıyla çoğunda bu yok. hatta bu görevler, zorunluluklar olmayınca boşta kalıyorlar..

ama bir de mesela annemin  yada teyzemin bir iki arkadaşı var, onlarda da hobi bolluğu var.
o kadar çok şeyle aynı anda ilgileniyorlar ki hiç birini tam icra edemiyorlar.
gönül teyze var mesela. her üç aylığını aldı mı soluğu turda alır! bir yandan musiki cemiyetine bir yanda el işi kursuna gider, fotoğraf çeker, resim yapar, kitap okur, ud dersleri alır. bir bakarsın ispanyolca öğrenmeye kafayı takmış bir bakarsın tango kursuna yazılmış...
hayata bu kadar bağlı ve enerjik olması hoşuma gidiyor hiç birini tamamlayamasa ya da tam icra edemese de.
ama mesela o kadar da genç ruhlu ve ileri görüşlü değil. diğer teyzelerle aynı kafada.
herhalde sosyal olmayı sevdiğinden duramıyor.
en azından boş durmuyor.

bir ara annem de bir şeylerle oyalansın diye onunla kurslara katılmaya ikna ettim ama annem sıkıldı.
şu bütün düz renk tişörtlerimi batiklediği, boncukla işlediği zamanlar.


eskiden okumayı ve kendini geliştirmeyi çok severdi ama kendini kapattı. sıkılmış yorulmuş falanmış.

yine çok kitap okuyor ama başka bir şey yok.
ben söyleyince de beğenmiyor hobi örneklerini.

öğrenmek istemiyor. zaten belli kumanda kullanmayı bile bir kaç gün ellemezse unutmuş oluyor. hele telefon bilgisayarı tamamen rededecek neredeyse...

ama hiç sosyalleşmiyor ve tüm sosyal ihtiyaçlarını arkadaşları, yaşıtları değil de benle gidermek istiyor.
canım genç ruhlu demek demeyin, değil. maalesef. çoğu konuda tutucu ve eski kafalı. zevklerimiz bile uymuyor ama kız kardeşi yerine mesela benle hep beraber olmak istiyor.
ama sonra da bana yaşıtıymışım gibi davranıyor.

aynı anda aynı şekilde yorulmuşuz gibi hep çoğul konuşuyor.
ayy çok yorulduk biz valla, oturmaktan dizlerimiz bükük kaldı, yürüyemiyoruz...
ay sırtımız çok tutuldu, her yerimiz ağrıyor valla, değil mi nazlı?
yoo ben iyiyim.
:((

mesela müzik dinliyorum, duyunca ay bu ne bangır bangır! diyor. şöyle dingin şeyler dinlemeliymiş insan.
e ben gencim!  rock da dinlerim, metal de, o civar bir şey de...

ne giyimim ne dinlediğim müzik ne saç şeklim anneme göre doğru değil.

mesela saçımdan sıkılıp omuz hizasında bir boya getirdim. son yıllarda moda olan şekilde önler uzun arkalar biraz katlı ve daha kısa.
ama anneme göre yamuk!!

hay allahım bu ne biçim modaymış! böyle şey mi olurmuş!!
geçen de tutturdu da saçının önlerindeki sivrilik çok uzun diye. gördükçe sinir oluyormuş!
biraz keselim diyor elinde makas bana doğru gelerek.
hayır ben seviyorum.
inanamıyor ama çok sivriymiş böyle saç olmazmış.

anneme göre olmazlar o kadar çoktur ki... her zevki çok klasiktir, değişiklikten, farklılıktan hiç hoşlanmaz. asap bozucu bulur. mesela pırıltılı kıyafetlerin gece giyilmesi gerektiğinden kesin emin! yani ona göre bu asla kırılmaması gereken bir kural!
şimdi oysa pırıl pırıl doreli lameli kıyafetler var.
neffret ediyormuş olacak şey değilmiş. bari gece giyilecek şeylere yapalarmış, eşofmana bile pırıltı koymuşlar! yok artıkmış olmazmış!
neden?
bir nedene ihtiyacı yok olmaz demesi yeter. bir de eskiden öyleydi'si var. alışmış, bunların değişmesine katlanamıyor. herkese karışmak, eleştirmek, düzeltmek istiyor...

hani bir yazmıştım galiba, kot ceketle blazer tipli kumaş ceketlerin olmayacağından emin! heleki blazer ceketin altından gömlek ya da kazak assslllaaaa görünmemeli!!

dünya değişiyor moda da ama annem asla. annem değişime karşı zaten.
düzen için aynılık gerek diyor! bazı şeyler değişmemeliymiş ki düzen olsunmuş.

hani bazı uzaylı istilası filmlerinde olur ya, uzaylılar insanlara sonsuzluğu verir ama duyguları, renkler, neşeyi falan alır, robotlaşırlar. şu nicole kidmanlı daniel craigli istila filminde vardı.
anneme de bıraksan aşağı yukarı öyle bir dünya olur.

komedi filmlerini-dizilerini de hiç sevmez mesela , izlesek de beğenmez eleştirir, komik değilmiş ki!!
bu kişiden kişiye değişir, bazı şeyler mesela zevkler ve renkler tartışılmaz, herkese göre değişir lafını da sevmez, kabul etmez, anlamaz.

kendi çok ciddidiy, güldüğü çok azdır, ama bir birilerine ben mutluyum diye göstermek kanıtlamak için ezberleyip attığı kahkahası vardır o kadar! ha bir de ben çok ciddi bulur. hani nasıl hoş sohbet, arkadaşçılsa aynı zamanda güleryüzlüymüş. ama ben çok ciddi ve tersmişim.


----------------

beraber gidecekmişiz. ve şunları şunları giyeyimmiş! ahni kızlarına hiçç karışmaz ya...

böyle hanım hanımcık koca arayan hanım ev kızı rolü kıyafeti :)
neredeyse döpiyes giydirecek...

gelecek arkadaşlarından birinin kızını severdim, bi göreyim bari onunla sohbet ederiz dedim, hatta belki alışverişe çıkarız diye düşündüm.
ama boşuna. o zamanında saçlarını sıfıra vurduran, bir ara özlem tekin gibi sadece saçının ensesini kazıtan, istanbul'da okurken rockçılarla takılıp, sırtına dövme yaptıran, zımbalı deriler giyen, saçının bir tutamını maviye boyayan kız gitmiş yerine süklüm püklüm cici bir gelin adayı gelmiş... artık rock bile dinlemiyor, yeni gruplarla hiç ilgisi yok. varsa yoksa nişanlılığı ve evlendikten sonra yaşayacakları evin dekorasyonu.
o manken gibi incecik kız da gitmiş tombul biri olmuş.
annesi diyor ki büyümüş artık, çocukluğu bırakmış!

tamam tarz yapacam diye göz çıkarttığı oldu ama rock dinlemek çocukluk mu?

:::::::::::::
insanlar belirli kalıplara girmeyi seviyor bence, böylece hayat bi nebze kolaylaşıyor galiba, eleştirilmekten dışlamaktan kurtulmuş oluyor. ya da yaptığı şeyler gerçekten ruh halinden, içinden gelen şeyler değil de göstermelik ya da özenti.

çoğu insan insanların yaşı ilerledikçe zevklerinin tam tersine dönmesi gerektiğine inanıyor, bu çocukluğu bırakmakmış. ama insan içindeki çocuğu hiç bırakmamalı bence, yoksa ruhu yaşlanır bir yaşayan ölüye döner...
hayat zaten zor, zaten mecburiyetlerle dolu, gerçekten sırf kendi için bir şeyler yapmalı. hak ediyoruz bunu. hep başkaları için yaşamamalı.

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

üniversitede bir hocam vardı, kadının on parmağında on marifet. hem çok hoş hem bakımlı ve havalı, hem kariyeri var hem çoluk çocuğu... herşeyi aynı anda yapıyor elbet fedakarlık da yapıyordur ama asla kendinden ve gerçek zevklerinden vazgeçmiyor. hızma da takıyor, saçına acayip şekiller de veriyor. değişik de giyiniyor annelik de ediyor. üstelik eğitmenliği de iyi. özelde aile hayatını tam bilemem ama kendini hiç bırakmıyor. yaşı 55 olmuştur ama hala aynı. rock da dinliyor, torununu kreşe de götürüyor!
dünyayı da geziyor, ev temizliği de yapıyor...
bunların hepsi neden aynı anda olmasın.

___________________
ama nedense bir algı var bakımlı kadın iyi ev kadını olamaz, ne bileyim hem güzel hem zeki olunmaz gibi bir algı bu. yargı mı desem...

bu gizli bir baskı gibi.. kalıplar.

yaşa göre, ev kadını mı çalışıyor mu, evli mi bekar mı, anne mi değil mi. maddi duruma da bakar tabi.
herşeyin bir usulü bir erkanı varmış canım!!





13.11.2013

gene aynı

hayat ne kadar da tekerrürlerden ibaret.
gene aynı şeyler oldu ama.

annemin malum en sevdiği şey market alışverişi, sabahtan migrosa bırak akşama kadar dolaşır ve sıkılmaz.
almayacağımız ürünlere bile bakar.
neyse gene aniden beraber gideceğimiz tuttu.
aniden olunca, sabırsızlanmaya başladı, hadi nazlı hadi nazlı!
hazırlanıyorum, ben kendime çekidüzen vermeden çıkmam. anneme göre bu süslenmek!
sıkılıyor, söyleniyor, tepemde dikiliyor.
ne varmış, süslenmeden çıksam ne varmış sanki!
sanırsın görücüye çıkacakmışım! sanırsınmış koca bulacakmışım!!
sırf kendi beklemesin diye tüm bu dırdır ha.

bak bana bir zamanlar markette bile müstakbel kocamla tanışabileceğimi söyleyen insan bu!

-e sen değil miydin ben kimle nasıl tanışacağım deyince, markette bile tanışabilirsin diyen?
+amaan! hadi çabuk ol bari! üf!
-kamuflaj yapmıyorum ya, bi rimel sürüyorum!
+üstündekiyle çıksan da olurdu! ne var sanki bir şey sürecek!
-erken söyleseydin beklemezdin!
+olur önceden randevu alayım senden! kara kaplı defterine bak önce, sanırsın çok işi var da önceden söyleyeceğiz!!
-aa tabi işim gücüm ne ki benim!

bu aralar evdeyim diye boyuna temizlik yaptırıyor, bir de beğenmiyor sonra! yahu yardımcı kadına bile böyle eleştirel bakmaz ha. teşekkür eder eline sağlık der. bana gelince fıs. bana yazık değil, bana teşekküre de gerek yok, eline sağlığa da. nasılsa kendi doğurduğu kızıyım, istediği gibi davranabilir, ona buna soracak, hesap verecek değil ya! bir gün böyle diyordu, konu başkaydı ama...

bir süre evde durayım tam bir ev kızı muamelesi başlar bazen. bütün gün ev işleri yaptırıp sonra da eleştirir.
bu duruma fazla alışınca da, tuhaf olur.
sanki aman kızım okuyun, çalışın, kimseye muhtaç olmayın, kendi paranız, emekliliğiniz falan olsun diye yıllarca kafa ütüleyen, nutuklar atan, bu uğurda maddi manevi fedakarlıklar yapan kendi değilmiş gibi bir davranışlar silsilesiyle, hamarat bir ev kızıymışım gibi davranır.
zaten ev işi yapıyorum, herşeyi anneme yaptıracak değilim, 60larında beli ağrıyan bir kadına! ama bari bi eline sağlık de ya.. böyle söylemek gerekiyor illa. temizlikçiye bile aferim diyorsun bana yok diyorum. söylemeden oralı değil, tabi sonra lafın arasında şurası da tozlu kalmış falan demeyi biliyor.

anneme göre daha az gördüğü ve tanıdığı insanlar daha iyi ve önemli adeta.

şimdi süslenme diye tutturuyor ama.

sadece beş dakika geçti ama şikayette, kendinin bir domates seçmesi bile 15 dakikadan aşağı olmaz, önce tüm kasayı elleyecek!

+hadi nazlı 1 saat oldu! ne varsa sanki bu kadar! üstündekiyle çıksan yeterdi, bak nilgün hanıma ne kadar pratik!

nilgün komşulardan biri, tüm gününü aynı sünük kıyafetle ve aynaya bakmadan geçiren, hızlı hareket eden biri. anneme göre ideal kişilik. bana göre paspal! bahanesi de çocuk, kendine bakacak zamanı yokmuşmuş. bakımsızım demiyor da. başka kimseleri görmesek inanacağız, ceyda var mesela 2 çocuk, iş, ev işi valla süslü de! hatta rüküşe varacak az kaldı. o yetişiyor da sen niye yetişemeyesin! bahane işte. ama anneme ideal şu an nilgün.

-tabi! ben özenmeden çıkayım sonra sen de biraz şık birini görünce aa bek nazlı ne tatlı giyinmiş kız değil mi?? de! kızın tekinin özenli giyinmeye hakkı var ama benim yok! ben kimim ki!
+aman be nazlı ben ne zaman öyle bir şey dedim?

defalarca oldu, ama hatırlayamayacağımı, kanıtlayamayacağımı sanıyor!
hem beni acele ettirir, özenemeden çıkartır, sonra da bana birilerini ne şık ne tatlı değil mi nazlı diye gösterir!

-kim bilir kaç defa!
+yok canım!
-daha geçen hafta, hani leoparlı tunik giyen bir kızı bana örnek göstermiştin! ne şık olmuş değil mi? ama beni saçıma bir şekil verdirtmeden çıkartmıştın! ne varmış şöyle bir toplayyıvereyimmiş!
+amaan sen de!
-neden başkalarının şık olma, iyi görünme hakları var benim yok?
+ay sanısın ben senin hakkın yok demişim!
-bazı şeyler söylenmez, davranışlarla ortaya çıkar!

ona göre öyle bi saçımı toplayıvereyim, üzerimde ne varsa çıkıvereyim, yok hava soğuksa öylesine bir hırka geçirivereyim ne var! sanki defile yapacağız, sanki top modelim, ikoncanım!
ama başkaları şık görünebilir, onların hakkı var benim yok! aynen ortaya çıkan anlam bu!
kendi beklemesin de yeter!

bu tartışmaları o kadar sık yapıyoruz ki. ama ne kadar izah edersen et, kavga edersen et, sonuç bir süre sonra gene aynı oluyor. tepkilerimi unutuveriyor. bana örnek verdiği tipe bak! saçını bile taramayan, paspal bir ev kadını!

______________

gene aynı bir şey daha oluyor.
neden beni iplemiyor?

alışverişi sayemde hızlı hallediyoruz, ona kalsa akşama kadar aç, markette dolaşacağız, sonra açlıktan saçma sapan şeyler alacağız. gıdaya verilen paraya harcanan zamana hiç acımaz!

aman kalabalıklar arasından geçerken üstübaşı pis, evsiz gibi bir adam sağ tarafına değdi diye tiksinmiş. bir araba laf etti yol boyunca
değiştir eve gidince, yıkarız dedim.

hıhı!

yorulmuştuk tabi.
ben poşetleri mutfağa yerleştirirken sen git benim yatağıma boylu boyunca uzan o tiksinip bi saat dırdır ettiğin kıyafetlerinle!!!

aklımı mı sabrımı mı sınıyor acaba??

hem de yatak örtümü örtmemiştim, nevresimimi değiştireceğim diye bunları bir kenara almış, sadece çarşafımı değiştirebilmiştim.
tam o esnada annem hadi markete gidiyoruz sonra yaparsın deyince, öylece bırakmıştım.

yani o pis dediği kıyafetle yepyeni çarşafıma bir güzel uzanmış.

görünce soru sorar gibi, çünkü şaşırdım yine de, bakakalmıştım.
biraz da hayalkırıklığıyla, sitemle ve kızgın bakıyorum.

hayretler içerisindeyim!
her kötü olayı en ince detayıyla hatırlar, onun bunun dediğini de hatırlar ama benim düşüncelerimi hiç!
daha yeni tartıştık, gene izah ettiim, ama nafile...
imkansızı istiyorum herhalde.
üstelik kendi öğrettiği birşey; el yıkamadan bir şeye dokunmamak ve dışarda giydiğimiz kıyafetleri değiştirmeden evde oturmamak! okul kıyafetlerimziden nasıl iğrenerek baktığını hatırlarım. şaşırırdım biraz, neden bu kadar iğrenç diye. zamanla alıştım, öğrendim, huy edindim. ama şimdi kendisi inkarda! ve imkansız beni takmıyor. git bari kendi yatağına yat! yok illa benimkisi. çünkü daha rahatmış!
aynısı! aynı anda aldık yatağı, aynı marka, benimki tek kişilik anneminki çift. fark bu ama daha rahatmış!


ama annemse gayet rahat;

+ay çok yorulmuşşşuuuum, nazlı. senin yatak çok rahat valla benimkinden, bir uzanıverdim odama gidinceye kadar!
-odan da çok uzak sanırsın, anne daha yeni değişmiştim yaa çarşafı.
+ay belli, ohh oh miss gibi kokuyor valla mis!!
-hani tiksinmiştin valla üstünden?? ama gelip o tiksinç kıyafetle benim yatağa uzanabiliyorsun!?
+ama yatak örtün yok ki! yaaa!

gene ters anlamış yaa! büyük bir başarı gibi bir de anlıyor, anlatıyor. yani yatak örtüm kirlenmemeli ama yatağımın içine s.ç olur!

-e daha kötü ya!
+niye kötü yaa? ay sana yaranılmaz ki! işte dediğini yaptıım, yatak örtün yok, bir uzanıverdim!
-gene anlamamışsın ama anne yaa.
+anladım işte!
-nasıl? yatak örtüme uzanılmaz o tiksindiğin kıyafetle ama çarşafa serbest???
+e işte, yatak örtün yok, dikkat ettim nazlı!
-annecim sen mantığı anlamamışsın ki!

bu tartışmalar yeni değil, yıllaaaaar oluyor. ama nafile! hem unutkan hem mantıksız hem beni taktığı yok!

+ne mantığı yaa? of nazlı sen beni odanda istemiyorsun resmen!
-evet evet! odama girme! yatağıma dokunma bile!
 bari bu şekilde ocutayım da kurtulayım!

+mantıkmış! ne mantıksa?
-ya yatak dediğin havlu ya da iç çamaşırı kadar temiz olmamalı mı? ama sen pis biri değdi dediğin kıyafetle daha yeni değiştiğim çarşafa yatmışsın! anne yatağımın içine de dışına da pis kıyafetle yatılmaz! oturulmaz!
yai sadece yatak örtümü temiz tutmak değil amacım! bütün yatak!
+aman be tamam ne değerli yatakmış! sanırsın som altın.

daha geçende böyle dedi, daha da bi daha yakınından geçmezmiş yatağımın ben annemden tiksiniyomuşum.
e hani, hani yakınından geçmeyecekti?

çarşafı yeniden değişiyorum. görüyor ve ne gerek var diyor. a
-ya kirli kıyafetle yattın ya!!! pis bi adam değdi, evsiz gibi, ay çok tiksindim diyen sen değil miydin? hai ben dedim eve gidince yıkarız madem diye.
+iyi yıkarız! yıkamayız diyen mi var?

ayyyy!!!! oynatmaya az kaldı doktorum neredeeeeeee?

-kıyafetten tiksiniyorsun yani.
+hıı evet.
-e niye tiksindiğin şeyle yatağımın taaa içine giriyorsun yaa?
+ayyy seni anlamak mümkün değil nazlı, sen demedin mi yatak örtüme yatma üstündekilerle diye.
-e demek ki neymiş? dışına yatılmıyorsa içine mi yatılır yaa?
+offf nazlı yani, saçma ötesi!
-sen öğrettin.
+ben öğretmedim, seni anlamak imkansız, onu yapma yapmazsın gene kızıyorsun.
-imkanlı, ama dinlemek ve mantık lazım!
+off yaklaşmam artık odana!
-daha geçende de dedin öyle.


...........................

gene aynısı olacak, yatağa alarm koysam anca..


tabi çamaşır konusunda da aynı hala.

temizlerle geliyor yanıma bunları nereye koyacakmış kızarım diye korkmuş. ama kirli bir şeyi sormaya gerek duymuyor, direk yatak üstüne!!


______________

ha markette kadının birini durdurdu,
+aaaaa bak nazlı kim?? dedi.
döndüm baktım kim diye, tanımıyorum. baktım öyle şaşkın, kadın benden şaşkın.
-kim?
+aa tanımadın mı?
-yoo.
hanıma dönerek, - ay bu gençlerde de hiç hafıza yok yahu hiç! bunlar erken bunayacak değil mi hidayet hanım!
~ben değilim hidayet.
+aa ama sizinle komşuyduk biz hani bahçelievlerden.
~adım sabahat.
+ay sabahat hanım, nasılsınız.
+kusura bakmayın, ben çıkaramadım da.
-anne hidayet teyze değil
+aaaaa :))

sabahat teyzeyi görsem de çok sevinecem sanki! kızların aynı cinsiz diye bir şey olmazmış memelerini elleyip duran bir kadındı. her fırsatta ay memen çıkmış mı diye avuçlar dururdu. sonra da kahkahayı basardı.
hani şaka bir kere olur. bunda el alışkanlığı.
ne acayip insanlarla tanışmışım di mi.

__________

yazlık bir yere gitmiştik, çeşme. annem tutturdu da bir adam yavuz bingöl diye. yoo, hani biraz anımsatıyor ama annem emin. dedim ki gözlüğünü tak da bak. baktı, işte diyor, o.
ama değil. her neyse de o olsa ne olacak ki?

sağır duymaz uydurur'un versiyonu.
bir de adam benim arkamda kalıyor, ilk anda baktım dönüp ama o değil..
sonra annem iddia ettikçe dönüp dönüp bakmamı istiyor. ya sapık mıyım ben. o olsa ne olacak.
bir süre sonra sustu düşünmeye dalmış demek.
10-15 dakika sonra gene başladık o yavuz bingöl diye. yoo büyük hayranı da değil.
bir daha bakmadın ki, iyice diyor. sapık mıyım dönüp bakayım zırt pırt.
-ee o ise ne olacak ki?
+git sor!
-niye sorayım yaa.
+git sor git sor, de ki siz yavuz bingöl müsünüz?
-değil ki!
+sen git bi sor, o işte!
-oysa o, bana ne!
+git bi sor nazlı!
-yavuz bingöl değil o! o kadar meraklıysan sen sor!

________

çok sever oldu beni birilerine yollamayı. gazı verip verip. git ona bunu de git buna şunu de. herkese ders verecek, had bildirecek ama yorulunca beni yollamaya çalışıyor. bize ne diyorum. yok diyecekmiş bu böyle olmaz diye mesela içi rahat etmeyecekmiş!
ders vermeye, had bildirmeye olsa sırf kavgaya yollamaya çalışıyor beni.
herkese sataşılmaz ki. sonunda biri beni topuğumdan vuracak!


____________________

en sık tartışmalarımızda yatak mevzundan sonraki sigara!

bu tartışma-hatırlatmalar her gün oluyor neredeyse. çünkü anlamıyor ya da unutuyor ya da beni önemsemiyor.

dün kızıyorum diye kapımın girişinde durmuş ağzında sigara. içeri girmediğini varsayıyor. ama duman giriyordu. en azından koku.


------------

tersini tahmin ediyor bazen.
elinde bavul
+'nazlıı, bunu yatağının üstüne koyayım değil mi?'
koy dememi bekliyor. koyma deyince de söyleniyor, benim de ne diyeceğim hiç belli olmuyormuş hiç.
oysa ki hep aynı; kirli şeyleri koyma temizleri koyabilirsin.
elinde temiz çamaşır
+'nazlıı, bunları yatağnın üstüne koymayayım değil mi?, nereye koyayım?'

___________________________

ben kızlarıma hiç karışmam! der.

yazın uçakla bir yere gidiyoruz, şirket atıştırmalık servis ediyor. sandviç, patlıcan salatası, puding.
ben pudingle başladım çünkü canım çikolatalı daha doğrusu kakaolu bir şey istiyordu.
ama kızlarına hiçç karışmayan annem müdehaleye başladı.

nazlı onu önce yeme! önce yenmez kızım o!

bakıyor aldırmıyorum, elimden almaya çalışıyor!

anne bırak ne istersem onu yerim!

olmaz, her şeyin bir adabı var! yenmez!

aldı elimden daracık yerde zorla pudingi!! kapağı ver sonra yenir bu diyor!

33 yaşındayım ve istediğim şeyi istediğim sırada yiyemem!

sinirlenmemek elde değil, 5 yaşında olsam neyse! anne verir misin onu yiyeceğim.

aman nazlı, tadı olmaz öyle!

olur!

kendi altlığının kenarına koyuyor.

hani hiç karışmazdın kızlarına ne oldu!

karışmıyorum ki öğretiyorum!!

karar veriyorsun!

aman al, (zıkkımlan der gibi.) hiç bir şey anlamayacaksın tadından!

anlarım anlamam beni ilgilendirir.

aman ben senin iyiliğin için!!!

yandaki yolcuya da beni şikayet eder gibi bakıyor, bak ne kadar mükemmel bir anneyim ama bu nankör!

sanki kanun var ne ne sırayla yenecek. istersem hepsini tıkarım ağzıma!!!

dese ki onu sonra yeseydin nazlı. hayır elimden alarak karışıyo pess!!