sitenin yakınındaki markete giriyoruz, annem atılıp soruyor çocuğa;
plaster var mı?
nedir?
plaster plaster!
?? yok. çocuk emin değil ama hiç duymadığı bir kelime olduğu için başka diyecek bir şey bulamıyor belli ki.
ben niye mi sormuyorum, ben ne anlarım, zeka kapasitem de yetmez, bilemem, anlayamam... yaa. bazen böyle olur, bi şey lazımdır derim ki bilmem nereden sorarım. canı sıkılır buna. niye kendi soramazmıymış? gibisinden. o bilmem nereye sormaya girdik mi benden önce davranıp beni susturur. bu da öyle bir misal.
13 yaşında çırak ne bilsin plaster ne?
annem sinirleniyor; hiç bir şey bulunmuyor burada!!!
nasıl bir şey teyze?
plaster, plaster!! seloteyp yani!!!
çocuk gene anlamadı. anlamaz tabi bunları hiç duymamıştır daha önceden.
ben de mahsus sustum, madem susup oturmamı istiyor, her şeyi benden iyi biliyor. ki zaten teknolojiyle ilgili bile benden iyi bildiğini düşündüğü anlar oluyor!! masaüstü bilgisayarın bir yerinden kağıt çıkabilirmiş, dizüstünün arasına kağıt koyduk mu kopyasını bilgisayara kaydedebilirmiş!!!
yok galiba!
ayyyy nazlı!! niye geldik buraya? hiç bir şey bulunmaz burada ayyy!!!
gene suçlu benim! yazlık deden bu cehennemde sıra sıra dükkan var ama ben annemi bu hiçbirşeyin bulunmadığı markete getirmişim, ne kadar kötü bir insanım, ve hainim!!!
bir şeyler yapıştırmak için illa ki gerekiyor böyle malzemeler. evde kullandığımız yer sileceklerinin saplarındaki boyalar dökülmüş, metali de paslanmış gibi. insanın dokunası gelmiyor.
benim dergi almamı müsriflik gören annem bu vileda saplarını atmaya yerine yenilerini almaya karar vermiş!!
ben de karşı çıktım tabi. madem dergilerler eğlenmem müsriflik esas sırf boyası döküldü diye sapasağlam bir vileda sapını atmak müsriflik!! dedim ki ben bantla iyice sararım elimize değmez paslı yüzey...
ama aramızda her an bir münakaşa, mücadele, müdahale, meydan okuma ve rekabet var sanki.
birşeyleri benim daha iyi bilmem anneme dokunur oldu. hani şey gibi algılıyor ben sen anlamazsın demişim gibi. aksini ispatlama mücadelesine girişiyor bu yüzden. ben yemek yapma konusunda ahkam kesiyormuyum ona? hayır. çünkü şeflerden iyi yapar. ama o benim alanıma hep müdehale içinde. bana benim beceriksizliğimi, bilgisizliğimi kanıtlamak ister gibi davranır bazen.
ben senden daha iyi bilirim sen bilemeyebilirsin. bir şeyi de bilemeye göreyim, bana belli etmek istemeden güya ama rol yapamaz ki, memnun olur içten içe. alınganlık mı ediyorum diyorum ama sonra o bilemediğim ya da yanıldığım şey temcit pilavı gibi önüme gelir durur, başıma kakılır..
eskiden öyle denirmiş; plaster, seloteyp. ama en çok kullanılan kelimeler zamanla değişiyor işte. ama annem aynı eyeliner'ın gözden zor çıktığına, bant gibi soyularak çıkabildiğine inanıp saplanıp kaldığı gibi bu miyadı dolmuş kelimelere de takılır kalır. yerine yeni kullanılanı öğrenmez!! öğretmen ya didaktik olmak zorunda sanki; bir de bunların eskiden kullanılan kelimelerini öğretmeye çalışır. sana da öğrencisi hem de en aptalı muamelesi yapar.
yaa bak nazlı buna böyle böyle denirdi eskiden.
sanki karşısındaki aptal ve 7 yaşında bir çocuk. ve bu diyaloğa da bayılır, mutlu bir yüz ifadesi. öğretmenliği özlüyor ama itiraf edemiyor. bu özlemini de bende gideriyor!!!
sadece öğretmenlik özlemini olsa erkek evlat özlemini. bana daha geçende koskoca buzdolabını çekmem, söyledi. sanki ben 164 boyunda 55 kilo bir Türk kızı değil; 190 boyunda 90 kilo bodyci bir erkeğim!
bazen birşeyleri benim tamir etmemi de bekler mesela. musluk bozuldu sen bir bak der. ben baksam nolacaksa. elimin kuvveti bile yetmez mesela bir vanayı sıkıştırmaya. ama bunu anlayamadığı oluyor. bir vana açılacakmıydı kapanacakmıydı; illa da diyor uğraş biraz daha. elim acıdı ama umrunda değil gücümü iyice vereyimmiş olurmuş. ben de kızım işte benim de bir kas kapasitem var!!! ya da bir yokuşu çıkarken çek beni deyip tüm vücut ağırlığını benim tek koluma veriverip kolumun haşadını çıkarıncaya kadar ki sonra da anlayamadı. ben kendi ağrılığımı tek kolumla nasıl çekeyim? benim kolumda ne kadar kas olabilir ki?
artık ben soruyorum çocuğa;
kırtasiye malzemeleri falan var mı diye. gösteriyor.
annem anladı çocuğun bu kelimeleri öğrenmediğini; işte öğretmenlik için fırsat :) bi de anlayamaz insanlar emekli öğretmen olduğunu nasıl hemen anlıyor.
eskiden plaster, seloteyp denirmiş hani bişeyleri yapıştırmak için kullanılırmış.
artık izolobant, koli bandı, çift taraflı bant falan denmesinin bir önemi yok. o aslında seloteyp!!!
her bu malzemelerden aldığımızda aynı şey olacak; aslında seloteyp ya da plaster denir!! eskiden öyle denirdi!!
bu arada ben aradıklarımı buluyorum ama izolobant yerine koli bandını daha uygun buluyorum. hatta çift taraflı bant da alıp, bulundurmaya karar veriyorum.
o da ayrı mesele tabi. çift taraflı bant yani. çift taraflı plaster yani!!! :)
neydi bir şey için kullanacaktı ama çift taraflı nedir anlamamış. sen yapsaydın mı dediniz. kendi yaparmış!!! gözlük taksa görecek anlayacak, ama takmaz, gözü görüyormuş ki onun.
zaten o yüzden paket açamıyor ama inatla gözlüksüz kendi açmaya çalışıyor, sonra yırtılıyor, dökülüp saçılıyor, sinirleniyor, tepiniyor. temizlemesi de bendenize kalıyor. bir de dırdırını küfürünü dinlemesi!
nazlııı bu hiç yapıştırmıyor niye almışsın bu uyduruk şeyi!!!
gene aynı. nazlı uyduruk malzemeler alan, hiç bir şeyi iyi bilemeyen, beceriksiz ve salak biridir. bir plasteri bile alamamış! başka ne olacak ki?
ne lazımdı?
hiç iyi yapıştırmıyor bu!
e kağıdını kaldırmak lazım, çift taraflı ya.
??? ne demek o?
göstererek yapıyorum. önce bakıyor sonra eliyle kontrol ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder