19.07.2014

yazlıkta yaşayalım aynı yatakta uyuyalım (sevgilimin söylediği bir söz değil)


Amanpulo, Philippines keşke yazlık dediğimiz bunun çeyreği olsa. yazlık demek bizde eziyet demek, rahatının kaçması demek. daha az dışarı çımak ve daha çok rahatsız-mutsuz olmak demek. ama neyseki televizyonumuz var onu izleriz demek..






bu seneyi yazlıkta geçirelim nazlı, burası güzel hem herşeyimiz de var...

mesele beni mümkün mertebe arkadaştan, dışarı çıkmakta uzak tutmak ve rahatsız etmek sanki.
yazlık dediğin kışlıktan kalabalık, gürültülü. üstelik bir odam bile yok. salondaki açılır kapanır kanepede yatıyorum. her güne sigara dumanı, kavrulmuş soğan ya da kıyma kokusuyla uyanıyorum.

üşütürüz ya da hırsız girer diye balkon kapısını açıp uyumak yasak! klima dokunur diye yasak!!

daha doğrusu yasak kelimesi kullanmadan yasak!! yasak demek yasak ya!

kendinin sıcak algısı başka, çok sıcaklanmıyor demek idare ediyor benimse hışım çıkıyor!
terleye terleye uyuyup uyanıyorum ve her gün duş almam da yasak!! kontrol eder gibi sürekli peşimde. zaten ev küçük diye kaçacak yer yok, her anım gözetimi altında; kıyafetleri onun odasındaki dolapta haliyle... 
ister tabi burada kalmak; ben ne kadar rahatsızsam, dışarı çıkamıyorsam ve her anım gözünün önündeyse o kadar iyi. salondan kalktığım zaman soruyor nereye?? bir zaman kışlıkta da bu modaydı.
herşeyimi bilecek ya!!

aa gece onunla mı yattın nazlı eskiyecek!!!! bi daha onunla yatma bari, kırışmış yazık. eskilerinden getirmedin mi sen buraya onlardan giy!!!

üstümdekine de karışmış oluyor ama hiiiiçççç karışmazmış hiç!!

ya sabır ya sabır!!

ne o niye parfüm sürüyorsun?
güzel koku duymak istedim anne.
dışarı mı çıkacaksın ki??
hayır.
e niye sürüyorsun o zaman?
güzel koku duymak istedim dedim ya.

içerde sürmek saçmaymış ya, boşuna harcamış olurmuşuz. e kırk yılda bir çıkacakmışız dışarı ya ne zama sürecekmişiz. işte o zaman. 

kendi bir şeyi 2-3 defa söylemekten hoşlanır ya bana da söyletmekten. sinirlenmem saçma, ne varmış bunda?

salonla mutfak bir ve ben salonun bir ucundaki açılan kanepede yatıyorum. her an gözünün önündeyim, her şeyimi görüp bilip müdehale edebiliyor. ama bunu karışmak olarak görmüyor hiç.
35 yaşındakinin kiloduna bile karışıyor...

banyoya giriyorum, bir gözü bu tarafta. nazlı naapacak? işeyecek mi sıçacak mı sadece yüzünü mü yıkayacak dişini mi fırçalayacak duş mu alacak!! bilmesi şart!!!
eğer uzun kalırsam bir bahaneyle seslenir, bir şey ister falan... kontrol edecek illa.

nazlııı duş mu alacaksın sen?
evet.
niye ne gerek var dün yıkanmadın mı sen?
ter kokmuşum biraz.
silinsen yeter! sanki ne olacak!
yetmez anne!
niye yetmesin sanki sen de....

bazen tersliğim çok üzerimde oluyor çünkü boğuluyor gibi hissediyorum, bu yaşta hala kiloduma bile karışması, ay birikiyor işte. sonra ben kötü olmamak için bazen de çok sabrediyorum. her sorusunu cevaplıyor açıklıyorum. ama o zaman da doymak bilmiyor soru sormalara. ve bu ne karışmak ne sorgulamak ne kontrol altına almak ne de engellemek. sohbetmiş!!!

niye onu giydin.
bunu giyseydin ya.
o ne onu ne zaman aldın.
nereye tuvalete mi?
niye saçına şekil verdin?
o ne sürdüğün....
onu giymeseydin eskir!!!
 vb vs....

yeni şeyler almaya alacam ama kullanmaya kıyamayacağım, ömrümü sünmüş kıyafetlerimle evde geçireceğim!! ne güzel gelecek hayalleri değil mi?

oooo tabii madem evlenmiyorum artık iyi bir şeyi hak edemem. öyle idareten, çok kötü bela falan olmadan ortalama elimizdekiyle idare ederek vasat bayık bir yaşam.... madem evlenmiyorum artık dışarı çıkmayayım, filmmiş tiyatroymuş olmaz bana hem babam yok hem kocam yok... hiç bir şeyi hak etmem ben. işte temel ihtiyaçlar o kadar. onlar da en yakın markette var. yeter bize!!


yazlık hem ne güzelmiş, küçücükmüş, temizliği de kolaymış, hergün temizlik yapsam olurmuş bitiverirmiş ne güzel.
ne güzel hayaller... hergün evimi temizlemek... vavvvvv çok heyecanlandım şimdi!
market varmış, pazar varmış hem burada daha yakınmış. daha ne olsunmuş??


siz sandınız ki şimdi gündüz yazlığın sefasını sürüyorum; katlanılır ne var mı. hıııı.

hani yazlığı alma süreci zaten uzun ve meşakkatliydi. babamdan kalan bazı paralarla, maaşıyla alındı, tadilatı yapıldı. biz sefasını süreceğimize cefasını çektik. annem tadilatla uğraşırken o kadar gergindi ki işçiler kadar biz de fırça yedik... sonrasında yepyeni olmuşken bari bzi çıkarsak tadını! hayır kiracı çıkardı. her kiracı da bir bela ya da bozukluk bırakarak çıktı. tabi biz daha küçüktük, okulumuz vardı diye annem uğraştı ve gene sinir küpüne döndü; bize fırça üstüne fırça. yok yani illa fırça-kavga-tartışma olmasına gerek yok. zaten ir siniri bozuldu mu u terslik, olumsuzluk haleti ruhiyesine tamamen yayılır, sonra eve de...

arkadaşlar kel kötü yazlıklarıyla bile övünüp, en azından eğlenirken biz ona buna kiraya verip durduk; karımız da olsa bari. boyuna gerginlik, endişe.... kiracı borç bırakır mı bişeyi bozar mı diye annem sürekli sinirli, en azından gergin. tabi bu durum bize de sirayet eder. hatta annem zaten gergin endişeli ve sinirli olmak için bahane arar; böylece güzel hoş anlar da baltalanmış olur!!
anın tadını değil canını çıkaracaksın. adeta negatif enerjiden alıyor enerjisini yaşam azmini...


neyse işte arkadaşlar bronzlaşıp, sosyalleşirken yazları biz zaten cezalı gibiydik daha beter olurduk. okul açılınca herkes maceralarını anlatır; biz de bir şey yok... normalde de yok ama yazın daha da beter. arkadaşlarla görüşme yok, alıştığın gibi hergün hazırlanıp çıkmak yok; yalnızsın, sıkılıyorsun ve pinekleyeceksin, aktivite sıfır.... gel de sev tatili... ben bırak yaz tatilini cumartesi-pazarı da sevmezdim!! çoğu zaman napar eder bir kurs murs bulurdum evden çıkayım diye. hala da sevmem ama hayatım bu işkenceli yaz tatillerine döndü mütemadiyen işkencelerdeyim.
 teyzemler de gelmese ayvayı yerdik. onlar olmadan ciddi bir sosyallik, aktivite olmazdı. çünküüü başımızda erkek yok. artık bize eğlence, keyif sosyallik falan haram! yemek yiyerek mutlu olalım. cezalıyız biz!!
yani ev sahipleri yerine bir takım kiracılar dinlendi eğlendi ve sezon boyunca anlatmaya yetecek hikayeleri, anıları oldu. bizde tık yok. teyzemler de gelmese yazın çekilmiş fotoğrafımız bile olmazdı...
senelerdir ben enı yaratmak için adeta çırpınır dururum. yoksa anneme kalsa evden pek çıkmayan, varlığı yokluğu belli olmayan, yaşamamış, anı hikaye biriktirmemiş birileri olacağız. yani ben. kendi tabi neredeyse iki katım yaşında olduğu için birikmiştir ister istemez...
zaten o muhteşem çocukluğu, sosyal geçen gençkızlığını anlata anlata bitiremez. ben bunlara böyle ortamlar sağlayamadım demez belki hiç, çünkü baba yok, erkek yok evde artık bize yasak böyle şeyler...

ben de olmasam, mütemadi eve tıkılı olurduk yazları. en azından haftada iki kere dondurmacı diye tuttururdum uzuuun yıllar. bu da bizim alışkanlığımız aile geleneğimiz olsun diye uğraşırdım. annemse boğazımızı üşüteceğiz diye endişelenirdi. sonra hastalanacakmışız. uğraşmak istemiyor çünkü. yazın yapılacak en iyi şey ona göre çok yemek yemek, evde dinlenmek. en iyi yaı bolca kitap okumak. ama kımıldamak yok!!
dondurmayı yemeye bayılır ama endişe duymaya daha çok. ona kalsa asla hayatında dondurma bile yememiş dondurma bakireleri olurduk! o zamanlar da öyle forum falan yok mersin'de. en popüler yer çarşı ama bize uzak gidemeyiz!! o zaman pozcu! şimdiki huşimato sokağı ve sahil. ya yıldız pastanesinde ya kıratlı dondurmada dondurma yemek. yazın tek aktivitemiz bu ta ki teyzemler gelinceye dek...
demek o zaman yaz okulu da yokmuş, kurs falan... hatırlamıyorum ama bir ara tutturmuştum da çizim dersi alacam diye. sırf değişiklik olsun insan yüzü göreyim yazın yaptığım birşey olsun diye... okulda arkadaşlara anlatacak bir şeyler çıksın diye.
ne gerek vardı şimdi bu sıcakta tabi. ama aldırmadım isterse dışarı 50 derece olsun çıkacaktım.
sonra kısa süre de müzik dersi almıştım.
tüm bunlar mücadeleydi.. çünkü yazın yaşamaya hakkımız yoktu esasen sadece yemek ye; okul her açıldığında daha kilolu ol!!! 
tek iyi yanı bir çok klasiği okumuş olmam... ama doğrusu bunlar yerine birkaç arkadaşla plajda vakit geçirmeyi, saçma şeylere gülmeyi tercih ederdim; yaşın gereği buydu. arkadaşlarla kikirdemek karamazof kardeşleri hatmetmek değil.

bazen de bir sahne geçerdi; dondurmacıda bir tanıdıkla karşılaşırız. versiyonları vardı bunun. 
bazen biz yazın hiç durmayız tarzı bir yarış içinde övünme versiyonu; sizden geri kalacak değiliz! biz hep buradayız valla!! hahaha.
bazen aman hiç lazım değildi ama sırf kızlar istedi diye geldik versiyonu; ben kızlarımın her dediğini yaparım.
bir an önce yiyip gidelim evimize versiyonu. erkeksiz evlerde fazla çıkılmaz dışarda fazla durulmaz, laf söz gelir... çok gezen tavuk ayağında bk getirir derlermiş. bize laf gelmesinden mi korkuyordu; o kadar da dedikoducu işi gücü bizi dikizlemek olan bir yerde oturmuyorduk, kapıda saat kontrolü yapan birileri de yoktu. eskaza biraz geç geldik mi laf eden de. aslında daha bile özgürdük ama bunu hiç bu şekilde kullanamadık. onun yerine kendimizi eksik hissetmemiz gerekti. tüm bunların sorumlusu da tabi ki babamdı.
onun yüzünden boşanmışlar ve bizim de hayatımız bitmişti!!
küçük bir taşra kasabasında gibi yaşadık biz; oysa öyle olmayabilirdi de.
bazen dondurma şahaneymiş hergün gelelim yananı versiyonu. sonra her ertesi gün bir sonrakine erteleyerek dışarı adım atmamak için bahane hazırlamak...



ha biz büyüyünce geçti mi bu hayır; alışkanlık olmuş daha da beter devam. bir zaman daha esnekti annem emeklilikten sonra uğraşacağı birşey buldu, bir dernek ama sonra bıktı.

ve eve kapanmak normal oldu.bir de sıkılır beni saçmalamakla suçlardı; ne gerek varmış şimdi dondurmacı boğazımız ağrıyacak! anne ağustostayız!
ne gerek var şimdi kursa? bi de ablamı uyduruyormuşum kendime...

işte bu yaşama, hatıra biriktirme isteğim anneme aklı havadalık olarak sirayet etti.
ablamsa bıraksak hep dersleriyle meşgul olacak iyi bir evlat!!

şimdi de annemle yanyana oturup bazen tv bazen balkondan bahçeyi izleyip börek yiyen ve annesinin sigara dumanını solumaktan rahatsız olmayan bir tip olsam memnun olacak...

aklı başında değil nazlı, aklı havada nazlı,boş işlerle gereksiz işlerle uğraşan nazlı!!

ha yazlık sitedeyiz ama havuza girmek yanlış, kirlidir suyu, ya da çocuklar işemiştir.
artık işeyince renk verdiren maddeler var yapamazlar desen nafile.
güneşlenmek desen güneş zararlıymış ve herkes götümüze bakarmış.

anneme kalsa bunların hiiiç biri olmayacak ama yazlıkta yaşayacakmışız!!!
anlatsan da anlamıyor hep bir bahanesi var kendini haklı bulma, çıkarma çalışması...
ama su kirlidir yalan mı ama güzeş zararlı yalan mı?
madem eve tıkılacaktık niye geldik buraya?
değişiklikmiş!!!
ne değişiklik ma başka bir evden dışarı çıkmamak... wawawawawawaaaaauuuuuuuvvvvvv.... çok çılgıncaaa!!

çok mantıklıymış ama!!! 

havuzdan mikrop kaparız, güneş zararlı, dondurma yersek boğazımızı üşütürüz.

yaşamaya gerek yok nerdeyse. keşişten farkımız olmayacak...
ve bunlar normal olmanın yanında en mantıklısı....

bu yazlığı kullanmadığımız yıllar boyunca ben aktivite bulacam diye göbeğim çatladı; teyzemler de olmasa; onlarla beraber yaptık çoğu şeyi onların aklına uyup gezdik. yoksa evde pineklemyi hak eden tipleriz.

tabi ta ki ablamın yazın da ders çalışması gerektiği düşünülen dönem. 
gene de ben illa da gidecek ucuz kurs buldum. ingilizce kursları bahanem oldu. hem değişiklik, sosyallik hem öğrenme amaçlı. gerçi annem bu seferde bir turiste ingilizce dolma tarifi vermemi beklemişti bir keresinde ya. ee ne öğretiyormuş bunlar kursta bize??
 :))) ingilizce kursunda yemek tarifi öğreneceğimiz hayali çok acayip.

ha zorla turistlerle bizi konuşturma çabası da az daha önce; sipik sipik deyip bizi ördek yavrusu gibi adamların önlerine itmişti. geriden de kaşgöz ediyor, laf atıyor konuş konuş diye. sinir olmuştum. o da ayrı mesele...

ara ara eski arkadaşlarıyla görüşür, ben de daha çok teşvik ederim. farkında değil ama değişiklik yaşadı mı daha ferahlamış oluyor.
eskiden reddetme bahanesi bizdik, eşi dostu konu komşuyu. sonra bir de sen de gel ve sen gelmezsen ben de gitmem dönemi oldu... zaman zaman nükseden...

son bir kaç belalı kiracıdan sonra vazgeçtik; bir kaç sene evi boş bıraktık. sonra biz kullanalım dedik. işşte başlıyoruz başa dönmeye...

güneş çok zararlıymış nazlı!!
50 faktör kremim var.
olsun!!
anne güneşe de ihtiyaç var kemiklerin, doktor bile sana dedi belin için az biraz güneş iyi gelir.
ama götüne bakacaklar diye.
ay ne var götümde benim??

son yıllarda nükseden saplantısı milletin benim götüme bakması; bir önüme geçer bir arkama yürürken engelleyecekmiş bakmalarını, herkesin gözünü dikip baktığını sanıyor. o kadar da değil oysa...

rahatsız olursun diye.
umrumda değil!!
benim umrumda ben rahatsız oluyorum.
aa tabi önce nikah yapsınlar sonra baksınlar götüme!! bir burka giydirmediğin kaldı anne.
ama hiç hoş değil bakmaları.
onlar öküz diye ben ben sokağa çıkmayacağım, giyinmeyeceğim falan cezalandırılıyorum sanki.
biz öyle mi dedik (kaçış noktası). şortla otur bari!!
yok yok haşema giyeyim ben!!!
napalım hiç hoş değil herkesin heryeri ortada, götünün şemalini ezberleyecekler!!
ben de onlarım çirkin götlerinin şemalini ezberlerim anne....!!

evde erkeğimiz yok diye sanki sürekli saklanmamız, cezalandırılmamız, geri kalmamız, eksik kalmamız gerek. mecbur. şart. ve bunlar babamın suçu. hayatımız başlamadan bitmeli. ya da bir kocaya emanet olmalıyız. annemin imaları bunu gösteriyor...
mesela ablam evli ve eniştem de iyi, güvenilir biri diye ablam ona emanet ve özgür. ama ben ise kapalı kapılar ardında yaşaması gereken eksik zavallı bir ucube.. sanki öyle...


ama laf ederlermiş ondan kim uğraşacak kim savunacakmış beni, bizi.
seen! kapı gibi annem var benim!!

benimle çekişmeye bayılır, birilerine çatıp ders vermeye öğretmenlik etmeye de. ama iş laf ederlere gelince; sorun çıkmasındansa yaşamamamız daha iyi.
ben de onu evden çıkamıyor zavallılar derler diye gazlamaya çalışıyorum ama az oluyor...
kadın cinsine yaraşır şeyler; evden çıkamamak, korkmak,utanmak, çekinmek, sakınmak nasılsa...

hala bahaneleri var.... sırf güneşlenmeyeyim diye. öyle gidip gölgede oturacakmışım bari!!

kırk yılda bir kebap yerkenki gibi boğazıma dizemeyecek. tepemi attırmıştı. bir de bunları o kadar küçük küçük, azar azar yapar ki; kısık sesle falan kimse anlamasın diye. ne mikroplar varmış kimbilir içinde. inşallah vardır içinde b.k da ebola olurum!!! sinirden öldürür insanı. 
aslında daha çok amacı adeta yaşam enerjini emmek! seni bir posaya dönüştürmek, böylece her istediğini köle gibi robot gibi yaparsın.onun istediği gibi yaşarsın..tabi buna yaşamak denirse...
bazen de böyle tartışır, şikayet eder durur, dırdırdırırırırdırırdrı. münakaşa çıkarır. sonra da bir rahatlar ki. negatif enerjisini başkasına püskürtmüştür. ya da senin iç enerjini emmiştir; neşesi geri gelir bir süre sonra...
şunu da yapalım buraya da gidelimler başlar. tabi kendi istediği şeyler bunlar.
ama senin keyfinin içine etmiş, enerjini çalmıştır; farketmez. ve gene de sen köle gibi, şaklaban gibi olmalısın. az önce annenle tartışmışsın, annen seni bir takım manasız şeylerle mantıksızlık, aklı havadalık, ne gerek var, saçma, şunla bunla suçlamış öyle dediğine gelmiştir. ama sen gene onun istediği şeyleri yapmak zorundasın; madem fedakarlık edip senin gereksiz ve saçma talebine uydu mesela onun istediği mağazaları gezeceksizn, onun istediği dondurmaları yiyeceksiz ve bunu isteyerek yapacak asla surat asmayacaksın!!!
boğazıma dizdin, hevesimi kırdın dersen  gene suç sende!!!
tadın kaçmıştır mesela toparlmak için zaman ihtiyacın vardır; ama anlamaz, şebek ya da şaklabanmışsın gibi hareketler bekler ve bu kez seni suratsızlıkla suçlar!!! tadını kaçırıyormuşum!!!
ya sen şimdi benimkini kaçırdın! üstüne bir de senin istediğin şeyleri yapıyoruz ama gene de surat asmaya canımın sıkılmasına hakkım yok!!!


eğer onun tüm itiraz, engelleme, soğutma, korkutma vb ne karşı hala yapacaksam boğazıma dizmenin hala yolları var. mesela ben dönünce hasta olmak, kapris yapmak,; sinirli olup  kavga çıkarmak. en azından dönüşte yapacak!!!
madem benim istemediğim bir şeyi yapacaksın illa; ben de senin tadını kaçırmasını bilirim der gibi.

kaç defa dışarı ya yürüyüşe, ya arkadaşlarla buluşmaya, ya inadına tiyatroya vs vb gittim; döndüm evde annem hasta, tansiyon, başağrısı, sırt-bel tutulmaları; tersleşmiş ve kaprisli.

napsınmış başıma birşey gelir diye çok korkuyormuş. evlenince yaparmışım. belki zamanımız imkanımız olmayacak. o zaman da yapmazmışım.
illa da yapmayacağım yai kendi istediğim şeyleri illa. ya da onun ya da onların istediği şeylerin içinden benimkine en yakın olanını yapacağım bari.
kötünün iyisini seçmek gibi....

insan yazlıkta yaşamak ister de beyaz peynir gibi kalır, kaçar mı güneşten, denizden, havuzdan yaa???

kabus senaryosu yazıyor gene herhalde. götümü üstsüz turist izler gibi izleyecekler. sonra bana saldıracaklar. gündüz gözüyle ve plajda!! oysa herkes yüzmek ve eğlenmekten götle ilgilenecek hali yok ki. dışarı adım atmadığı incelemediği için haberi de yok kendi götlerinden bile habersizler. mayo araya mı kaçmış, kum ya da yaprak mı yapışmış habersizler. ama oturup benimkini seyredip bir de komplo teorileri geliştirecekler...

dinlemiyorum tabi. ama o da tadımı kaçırmak için elinden geleni yapmıyor değil.
gölgede otur gene mesela. uzanmayıp oturayım kitap okuyayımmış. sakın kulaklık takmayayımmış.
nasıl bir dünya tasviri varsa artık!!
havuza adım atmayayyımmış onun bunun tükmüğü mü değecekmiş bana!!
bak şimdi de tiksinme duygumla oynuyor...

Joust Pool Game, $30 | 31 Super Fun Products You Definitely Need This Summer

bu saatte güneş fazla etkilidir ha!! akşam üstü çık bari.
öğle saati değil ki saat 3'e geliyor.
işte 6dan sonra olsun.

duymuştu benden erken yer kapıyorlar dediğimi. amaç beni geciktirip en azından yer bulamayıp dönmemi sağlamak. mesela tadım hevesim kaçsın sonsuza kadar evden çıkmamaya yemin edeyim. sadece annemle ve evlenince kocacımla!!!

6dan sonra 1 saat gölgede şortumla oturayım.
hııı yetmez mi?
yetmez çünkü gencim enerjim var!!!


annem beni genç görmüyor ki. yani işine gelmedi mi sen ne bilecen çocuksen, ya da karta kaçtın değişir, ya da beni kızı değil kardeşi yerine koyup yaşlı kadın muamelesi yapar... değişken.

çok beyaz ciltliymişiz biz, aslında bizim güneşten bucak bucak kaçmamız gerekirmiş!!
güneş çok zararlıymış, havuzsa sidik ve tükürük doluymuş.
sokaklar da tehlikeli mesela. yalnız çıkmasak. 
annemle çıkarken de elinden tutayım bari.

mesela korkak, güvensiz, beceriksiz, annesiz falan dışarı çıkamayan, bişey yapamayan biri olsam memenun olacak; ama acaba diyecek mi ki bu evlilikte napacak, çocuklarına nasıl yararı olacak. onu da düşünmüştür devreye kendi giriyordur muhtemelen. beni beğenmeyip eleştirip ekarte edecek, çocuklarımı kapıp kendi yetiştirecektir...

ayyyyy ben güneşin altına kızarmaya ve havuzdan mikrop kapmaya gidiyorum!!!

inadına yapıyorum ve bişey olduğu yok turp gibiyim.

yeniyetmeyken çok istemiştim bir yazımızı yazlıkta geçirelim. annem de türlü yöntemle engellemişti. kiracıya verecek, para lazım, güneş zararlı, havuzdan mantar kaparız  vb vb vs vs....

__________________-

hala yazlıkta yaşamakta kararlı. köy olmadı yayla olmadı ki öyle yerlere gidemedik; ama yazlığa gelebildik. hem burada temizlik çok daha kolaymış, ev küçük diye yorulmuyormuş hem! şehirdekinde çok yoruluyormuş. sanırsın 500 metrekare! 100metrekare bile değil!
çok rahat etmiş burada.
galiba esas mesele beni eve tıkmak. belki komplo teorisi yazıyorum ama. zaten çoğu arkadaşımla birkaç ayda bir görüşebiliyordum, en sıklıkla iki arkadaşımla ama biriyle daha sık. e şimdi merkezden uzaklaştık o manyak da bi iki günlüğüne bile gelemedi. yok çok manisi olduğundan değil kendinde bir şey var; kendine eziyet etmekten hoşlanıyor. mesela tatil yasak. tabi bu durumdan annemin hiiiç şikayeti yok. işte nazlı'nın çıkmak için bir bahanesi daha azaldı. böylece kimse bakamaz götüne.
niye taktıysa buna bakalım ne çıkacak sonunda nasıl bir kabus senaryosu yazıyorsa aklında...
belki de beni korkutmak için; herkes götüme bakıyorsa biri gözünü namusuma dikecek, hemen evleneyim de kocam olunca götüme bakmazlar, namusum korunur, ben kendim koruyamam çünkü gerizekalıyım. ne biliim.ben burada çok rahat ettim diyor; ama ev şehirde değiştirdiğimiz eski eşyalarla döşenmiş çoğunlukla. ama zaten annem eşya değiştirmeyi sever ama eskilerinden vazgeçemez. kaç taneydi unuttum yatak örtüsü-nevresim takımı; ama aynısını kullanır durur. kaç tane yazlık terlik, sandalet ya da kışlık botu var; ama eskisini giyer: eskiler daha rahatmış ama...


neyse de ben rahat değilim kanepede. tamam açılınca yatakvari oluyor ama bir Alex değil.
hani ben aptal bir çocuğum ya benim aklıma girme peşinde. hani bir yere gidersin bi durum olur ; nasıl anlatsam; aptala hitap eder gibi ya da bi çocuğa. bunlar gerçekten oldu, çok şaştım, bakakaldım yüzüne, niye bakakaldığıma anlam veremedi. sanki.

ben de severim kuşları da her gördüğümde şaşıracak değilim.
 aa bak nazlı kuşlara!
??
bak bak kuşlar! bak.
İyiİiii.
nazlıı bak bak kuşlara!!

neredeydi o; neyse bi yerde işte balık görmüş bana anlatıyor. söylemese bilemem mesela.
Under the Sea
ya da;

 aa bak balıklara nazlı aa!!
hııı.
nazlı bak balıklara aaaa.
? evet.
ay ne tatlılar gördün mü balıkları nazlı?
gördüm.
aa bir sürü balık var!!!
hıımm.
büyüklü küçüklü!
hımm.

balık umrumda değil ki, niye şaşıracağım kıyıda balık var diye acaba. hayretler içinde kalıp sevindirik mi olacağım. napim balık varsa. iyiii bana ne...
bi süre sonra balık muhabbeti aralıklarla sürüyor!! annem benden sevinçli, şaşkın falan aslında!

bak nazlı şuna bak nasıl da dolanıyor.
yaa trafik yoğun.
ay çok tatlılar değil mi nazlı?
hımm. (renkli renkli Japon balığı değil haa^^)
hadi sen de ekmek at!! (çocuğa hitap eder gibi, annem beni nasıl mutlu edeceğini unutmuş, tee aklında 5yaşımdaki hallerim kalmış!!)

ben atmayınca; ekmek uzatıyor.
hadi at at da kapışsınlar hadi nazlı!
atıyorum. annem benden mutlu valla çok ilginç gibi izliyor balıkları.
hadi bunu da at.
sen at istersen anne.
yok sen at nazlı!
ayyy ne tatlılar bak nasıl kapıştılar nazlı :))
yaa. 

annem çok memnun ama ben delirmek üzereyim. herhalde bir sinir krizi geçirip deli yaftası yememi, bu suçluluk duygusu ve rezaletin verdiği utançla annemin her dediğini yapan bir eziğe dönüşeceğimi... ayyyyy komplo teorisi yazıyorum sinirden. balıksa balık ee napim güzel iyi. bir anlık bir hoşluk bu sevinçten havalara uçup şaşırılacak bir şey değil ki.
 5 yaşında falan olsam neyse gelmişim 35e balık görünce hahara hihiri gülüp, sevinip, inceleyerek ekmek atarak mutlu olacağım ve her ekmeği kapışlarında şaşıracağım. niye derdim ne zeka sorunum mu var yaaa??????**



annem benim anladığımı anlamıyor ya da benim anladığıma inanmıyor. böyle durumlarda ya da bir şey ikram ederken çok kararlı olmazsan anlamadığını sanıyor; ya da ısrar ediyor.
börek yer misin nazlı?
cık cık. der kafa sallarsın.
yetersiz tepkidir bu; o börek önüne gelir yemeni bekler. 
yemem dedim ya. yeterli reddetmemişim demek.
hatır için bi parça yesen, bir daha ye der. 
elini versen kolunu kaptırırsın misali; yetinmez yaptırdıkça yaptırır sana istemediğin şeyleri.

hatta bazı zamanlar o kadar üstüne gelir ki seni patlatıncaya aşırı tepki verdirtinceye kadar. asla çok üstüme geldiğini düşünmez. ben ne dedim ki? oysa yarım saattir bana fazladan börek kurabiye vs yedirmek için uğraşmaktadır. tabi yiyecek mevzusu en masum örnek. bu durum benim yapmak istemediğim şeyleri bana yaptırtmak için de geçerli ama ona daha çok yöntem var; malum konu evlilik mesela...


yok flashbackle geçmişe dönmedim!!! yakın geçmişten bu.
ben hayatımda hiç kuş ve balık görmedim; kuş ve balık bakiresiyim de ayrıca. görünce tanımıyorum, şaşıyorum oha bu ne la diyorum, o kadar!!
he hı diye geçiştirince de hiç birşeyle ilgilenmemekle suçlanıyorum oysa evde bana gereksiz işler uzmanı der; internette saçma şeylere bakıp boş bilgiyle dolduruyormuşum hep kafamı. bilmem kimin filminden videosundan bize neymiş? ee şimdi de ilgisiz. bari ilgili gibi olayım. dedim. ama annem beni ahmak sandi ya da çocuk...

gördün mü balıkları nazlı?
hıı gördüm.
ayy nasılda çoklar değil mi?
hımmm.
aa bak şuna bak nasıl da zıplıyor ekmek atınca.
şuradaki ne?

amacım balığın türünden falan konu açmaktı ki gösterdiğim diğerlerinden değişik tipliydi!
çünkü yaklaşıyor bana hiç konuşmuyorsun, tepkisizsin falan diyecek. ağzımı bıçak açmıyormuş falan. bari bir konu açayım dedim.
ama bakın beni ne sandı; bi tahmin ???


balıııık!! o da balık nazlı!!??? balık işte!

bir de şaşkın, bir de hayal kırıklığı yaşamış gibi söylüyor.

biliyorum anne balık olduğunu! ne balığı yani değişik o.
ne bileyim ben? balık işte o da.
bakar mısınızz!!! bu şuradaki değişik görünen ne balığı kızım çok merak etti de!

salağım da çok merak edecem ama soramayacağım. hem salak hem ödlek hem zavallı bir yetimim. ayyyyy.

bilmiyorum efendim. diyor garson.
acaba bilen var mı arkadaşlarınızdan kızım çok merak etti de. 
yoo öylesine sordum işte.
ne bileyim çok merak ettin gibiydi.


ben de kedi sanmıştım zaten!!! ayyy akıl alır gibi değil. ciddi ciddi benim o değişik balığın balık olduğunu anlamadığımı sandı!! oturup bana balık tarifi yaptı biraz. yoo yemek değil.
yüzgeci solungacı varmış işte o da balıkmış!! yüzünde ahh nazlı balıkları anlamıyor hangisi balık bilemiyor gibi bir ifadeyle!!! ben acaba balık olduğunu anladım mı? aslında ben onu fil sanmıştım!!!! başka zaman böyle bi ironi mi desem taşbih mi denir neyse ne şaka işte, yaptım. yuttu ciddi sandı ha. mesele neydi hatırlamıyorum. diyelim ki buydu; oturup bana filler hakkında bilgi verdi!!! anne biliyorum şakasına dedim dedim. ne biçim şakaymış ki komik değilmiş. zaten gülelim diye değil anladığımı anla diye dedim dedim... anladığımı anlamasını istediğimi anlamadı ki..
bunlar misal sadece arada sırada benzerleri oluyor. 


Gray Bedroom With Accent Wall: The Ultimate Designs | Decozilla

neyse diyorum ki ama ben rahat değilim burada!!! en azından yattığım yer hiç rahat değil!!
özellikle büyütüyorum ki etkilesin. öyle eften püften gibi söylersen aldırmıyor. rahatsız olduğum şeyleri anlatırken mübalağa yapmazsam inanmaz. öyle bir özelliği var.

ne dese beğenirsiniz??

e ben dedim sana beraber yatalım, uyuyalım diye!!
?????????????????????????????????? 

çıldırmamak işten değil. ben niye 35 yaşında annemle aynı yatakta uyuyacağım???? çocukken bile sevmezdim, hele yeniyetmeyken korkuları vardı diye beraber yatacağız diye tutturmuş paçayı zor kurtarmıştım. o zaman bile deli gibi horlar tekmelerini kolunu savururdu gece. şimi yergök inliyor valla. 
zaten öyle olsa kendi gibi aynı saatte, erkenden uyumamı ister ki şehirdeki evde bile hadi yatalım diye tutturmuşluğu var.


gerçi bir kaç senedir görüşmediğim ama tanıdığım bir kız arkadaşım vardı yaşça benden 4 yaş büyük; o zaman bile 30 dan büyüktü bayılırmışdı annesiyle uyumaya koyun koyuna!!
bence çok tuhaf. öyle değil mi????????????? hani mecbur olduğun bir durumda birkaç günden bahsedilmiyor ki onun bile rahatsız etmesi lazım.
annem bunu teyzeme dedi, bi iki komşu kadına da dedi hiçbiri tuhaf bulmadı. 35 yaşında ayyyya 34 :)) yaşındakinin annesiyle aynı yatakta uyuması normal değil bence ama bunlar anormal de bulmuyor valla. aklım almıyor. hiç bağımsız ruhlu mu değiller acaba?
anlamıyorum normal hatta doğal buluyorlar. nasılsa hemcinsmişiz, yabancı da değilmiş...
ayyyy çok acayippppp
 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder