sabah odamdan adımımı atar atmaz anneme yakalandım ve planlar bombardımanına tutuldum.
bu arada son moda, sabahları bangır bangır radyonun sesini açmak. arada bir bu takıntısı patlama yapar. hem de enn nefffret ettiği müzikleri çalan radyolardan bulur açar. evde bir ses olsun diye. ama radyonun ses düğmesi bozuk, zamanla gittikçe yükseliyor ses ve annem hiç rahatsız olmuyor, hatta duymuyor bile. rahatsız olmuyor musun şu sesten hani neffret ederdin diyorum, ne sesi diyor.
bütün ev çınlıyor gene gıcık popidik şarkılarla. sesin yükseldiğini fark etmemiş bile.
eve de gene ses olsun diye bir çift muhabbet kuşu aldık, cıv cıv cıv hiç çeneleri durmuyor, müziği de duydukça coşuyorlar. annem de kafaya koymuş konuşma öğretecem diye takılmış plak misali aynı şeyi söylüyor, günaydın canım!
aslında sabırlı biri sayılmaz ama taktı mı takar.
ben seslere karşı çok duyarlıyım ve bir şeyin bir kaç defa söylenmesi beni sinirlendiriyor. ama işte gene başıma geliyor, çok konuşması ve olumsuz konuşması yetmez gibi zaten aynı şeyi tekrarlamaya bayılır bir de kuşlar çıktı başıma. salona gitmek istemiyorum yaa..
zaten huyu bir şeyi bir kaç defa söylemek, sormak, bir de takılmış plak gibi dakka başı günaydın canım dedirtmeye çalışıyor hayvanlara...
sabah gene radyo çınlatıyor evi, bir de salonda televizyonu açmış, kuşlar da coşmuş. evin içi çın çın!
oysa ki kim bilir kaç defa söyledim, tekrarladım, rica ettim, allah aşkına dedim, radyonun sesini çok az aç, zaman geçtikçe kendi kendine artıyor zaten, bari baştan çok az olsun.
nasıl sabahları beni uyandırmaması için bir ömür çaba sarf ettimse bu da aynı.
şu anda da mesela evde 50 kişi yaşar gibi sesler var, kuşlar bir yandan tv bir yandan b.tan şarkılar çalan radyo bas bağırıyor, üstelik aynı şarkılar...
odama kaçtım ama olmuyor olmuyor!
ben fişini çekmesem mütemadiyen son seste çalacak radyo.
eskisi gibi duymuyor benim kulağım ondan diyor.
sabah da aynen böyle, üstelik bir de kapıda yakalandım, bombardıman şeklinde bugün yapacaklarımızı sıralıyor.
aman bir evde olayım fazla zaman, ya sıkıcı bir ev kızı gibi ev işi yapmamı, pasta börek pişirip yiyip oturmamı ve eskilerden söz etmemi bekler, tv seyretmemi, ya da kendi planlar yapar benim de şartsız kabul edip peşinden sürüklenmemi. bunları yapınca hele bir de yiyorsam ve susup dinliyorsam ohh ondan mutlusu yok.
adana'da arkadaş buluşması varmış oraya gidecekmişiz, bilmem nerede yemek yenecek sonra bilmem kim ziyaret edilip ardından bilmem kime başsağlığına gidecekmişiz.
soru değil bu, emir ama kipsiz.
erken söylüyormuş ki süsleneyim.
ben niye geliyorum ki?
bilmem kimin kızı da gelecekmiş, bilmem kimin gelini ve yeğeni vs vs...
bir gittin mi de bırakmazlar yakanı, iliğini kemiğini sömürene kadar konuşur soru sorarlar. ve çok yemek yerler.
gürültüyle sohbet eder, yapay kahkahalar atar, birbirlerine ne kadar da mutlu ve zengin olduklarını kanıtlamak için teatral hareketlere girişirler.
ay yazarken bile yoruldum.
hepsi 60-65 yaş arası, emekli memur, öğretmen ya da mühendis, doktor hanımı.
hepsi belirli yaş kalıplarına uygun giyinip, klasikleri yaşar ve hiç sıkılmazlar. senden de aynını beklerler hem de.
ne o öyle küçük şehirde yaşamaktan sıkılmak, yok değişik hobiler edinmeye çalışmak falan, ne acayipsin..
tabi kızlar üniversite okuyup çalışmalıdır ama gerisi hayatın aynı.
evleneceksin, evini çekip çevirecek, çocuklarını büyüteceksin, birikim yapıp mal mülk sahibi olacaksın, ve kesinlikle yaşına göre giyineceksin. 30larında 20lik öğrenci gibi giyinilmez, hani bekarsan biraz daha serbest ama evlenmiş ve hele ki anneysen o kalıba göre giyinmek zorundasın. çalışıyorsan ayrı çalışmıyorsan ayrı tarz var. bu kalıpların dışına çıkanları çok eleştirir, yakıştıramazlar. mesela genç de olsa evli, hele ki bebeği olmuş artık anne olan bir kadın yırtık blucin giyme hakkını kaybetmiş bulunmaktadır!
gene gençlere seçenek var biraz ama yaş ilerledikçe birbirlerine benzemeye başlıyorlar.
bu klasik adanalı, tarsuslu ve ya mersin yerlisi hanımların en sevdikleri şey gençleri sorguya çekmek ve yedirmektir. bazen bana öyle geliyor ki önlerinde çok yemekten çatlasan mutlu olacaklar.
annem ve teyzem gibi dünyadaki en güzel zevkin yemek yemek olduğuna inanmış çoğu.
hatta aralarında gece yarısı 00.00'da yemek yiyebilmek için gündüzleri biraz daha az yeme fedkarlığında bile bulunuyor.
bildiğim birkaç tanesi doktor tavsiyesiyle rejimde ve nefret ediyorlar.
büyük ihtimalle eşleri de öyledir.
mesela eniştem (teyzemin eşi) de mecburi rejimde, kollestrol mü dersin tansiyon mu? ne ararsan var. doktor kırmızı eti, yağlı yemekleri, kızartmaları, kömür ateşinde pişmiş şeyleri, tatlıları , çok tuzluları yasakladı.
teyzem olmasa rejim falan hak getire.
ama rejimden nefret ediyor ve hep şikayet ediyor. sanki doktor yasaklamamış da teyzem yedirmiyor gibi kin duygularını ona yöneltmiş durumda. arada bir dışarda kebap kaçamağı yaptı mı kavga çıkıyor.
bu yaşlarda epey ahbabımız var, çok sıklıkla olmasa da gözlem yapabilecek kadar tanıyorum.
hayatları çalışmak,didinmek, çocuk büyütmek, taksitle falan geçmiş klasik Türk insanı hayatı.
hayatları çalışmaya ve çocuklarının geleceğini hazırlamaya odaklı olunca da heiç birinin emeklilik sonrası bir planı, hayalı, hobisi olmamış.
tek hobileri yemek yemek. sonra da tabi tansiyon kolestrol. vee doktor yasakları ve haplar...
hobi edinmeli insan.
yoksa kimisi gene onlar iyi yemek yemeye tutunmuşlar, emeklilikten sonra girdikleri sosyal boşluktan erken ölüyorlar.
ama insanımız hobi edinmeyi bilmiyor. sırf fırsat olmadığından değil, ya kendini tanıyamıyor ya kendini tanımayı bilmiyor.
erkekler gördüğüm kadarıyla gene biraz çoğunda futbol sevdası var, ama o da yetmiyor.
kadınlarda artık hazır giyim olunca örgü-dikiş de olmuyor, çocuklara kafa takık!
hobi; çocukları yönetmek, kontrol etmek, ardından aynı işlemler torunlar için uygulanacak.
çoğunun tek bir hobisi bile yok. yani tv izlemek ve yemek pişirmeyi yeterli görmüyorum ben.
sadece kendi sevdiği için bir şey yapmalı insan. ama gördüğüm kadarıyla çoğunda bu yok. hatta bu görevler, zorunluluklar olmayınca boşta kalıyorlar..
ama bir de mesela annemin yada teyzemin bir iki arkadaşı var, onlarda da hobi bolluğu var.
o kadar çok şeyle aynı anda ilgileniyorlar ki hiç birini tam icra edemiyorlar.
gönül teyze var mesela. her üç aylığını aldı mı soluğu turda alır! bir yandan musiki cemiyetine bir yanda el işi kursuna gider, fotoğraf çeker, resim yapar, kitap okur, ud dersleri alır. bir bakarsın ispanyolca öğrenmeye kafayı takmış bir bakarsın tango kursuna yazılmış...
hayata bu kadar bağlı ve enerjik olması hoşuma gidiyor hiç birini tamamlayamasa ya da tam icra edemese de.
ama mesela o kadar da genç ruhlu ve ileri görüşlü değil. diğer teyzelerle aynı kafada.
herhalde sosyal olmayı sevdiğinden duramıyor.
en azından boş durmuyor.
bir ara annem de bir şeylerle oyalansın diye onunla kurslara katılmaya ikna ettim ama annem sıkıldı.
şu bütün düz renk tişörtlerimi batiklediği, boncukla işlediği zamanlar.
eskiden okumayı ve kendini geliştirmeyi çok severdi ama kendini kapattı. sıkılmış yorulmuş falanmış.
yine çok kitap okuyor ama başka bir şey yok.
ben söyleyince de beğenmiyor hobi örneklerini.
öğrenmek istemiyor. zaten belli kumanda kullanmayı bile bir kaç gün ellemezse unutmuş oluyor. hele telefon bilgisayarı tamamen rededecek neredeyse...
ama hiç sosyalleşmiyor ve tüm sosyal ihtiyaçlarını arkadaşları, yaşıtları değil de benle gidermek istiyor.
canım genç ruhlu demek demeyin, değil. maalesef. çoğu konuda tutucu ve eski kafalı. zevklerimiz bile uymuyor ama kız kardeşi yerine mesela benle hep beraber olmak istiyor.
ama sonra da bana yaşıtıymışım gibi davranıyor.
aynı anda aynı şekilde yorulmuşuz gibi hep çoğul konuşuyor.
ayy çok yorulduk biz valla, oturmaktan dizlerimiz bükük kaldı, yürüyemiyoruz...
ay sırtımız çok tutuldu, her yerimiz ağrıyor valla, değil mi nazlı?
yoo ben iyiyim.
:((
mesela müzik dinliyorum, duyunca ay bu ne bangır bangır! diyor. şöyle dingin şeyler dinlemeliymiş insan.
e ben gencim! rock da dinlerim, metal de, o civar bir şey de...
ne giyimim ne dinlediğim müzik ne saç şeklim anneme göre doğru değil.
mesela saçımdan sıkılıp omuz hizasında bir boya getirdim. son yıllarda moda olan şekilde önler uzun arkalar biraz katlı ve daha kısa.
ama anneme göre yamuk!!
hay allahım bu ne biçim modaymış! böyle şey mi olurmuş!!
geçen de tutturdu da saçının önlerindeki sivrilik çok uzun diye. gördükçe sinir oluyormuş!
biraz keselim diyor elinde makas bana doğru gelerek.
hayır ben seviyorum.
inanamıyor ama çok sivriymiş böyle saç olmazmış.
anneme göre olmazlar o kadar çoktur ki... her zevki çok klasiktir, değişiklikten, farklılıktan hiç hoşlanmaz. asap bozucu bulur. mesela pırıltılı kıyafetlerin gece giyilmesi gerektiğinden kesin emin! yani ona göre bu asla kırılmaması gereken bir kural!
şimdi oysa pırıl pırıl doreli lameli kıyafetler var.
neffret ediyormuş olacak şey değilmiş. bari gece giyilecek şeylere yapalarmış, eşofmana bile pırıltı koymuşlar! yok artıkmış olmazmış!
neden?
bir nedene ihtiyacı yok olmaz demesi yeter. bir de eskiden öyleydi'si var. alışmış, bunların değişmesine katlanamıyor. herkese karışmak, eleştirmek, düzeltmek istiyor...
hani bir yazmıştım galiba, kot ceketle blazer tipli kumaş ceketlerin olmayacağından emin! heleki blazer ceketin altından gömlek ya da kazak assslllaaaa görünmemeli!!
dünya değişiyor moda da ama annem asla. annem değişime karşı zaten.
düzen için aynılık gerek diyor! bazı şeyler değişmemeliymiş ki düzen olsunmuş.
hani bazı uzaylı istilası filmlerinde olur ya, uzaylılar insanlara sonsuzluğu verir ama duyguları, renkler, neşeyi falan alır, robotlaşırlar. şu nicole kidmanlı daniel craigli istila filminde vardı.
anneme de bıraksan aşağı yukarı öyle bir dünya olur.
komedi filmlerini-dizilerini de hiç sevmez mesela , izlesek de beğenmez eleştirir, komik değilmiş ki!!
bu kişiden kişiye değişir, bazı şeyler mesela zevkler ve renkler tartışılmaz, herkese göre değişir lafını da sevmez, kabul etmez, anlamaz.
kendi çok ciddidiy, güldüğü çok azdır, ama bir birilerine ben mutluyum diye göstermek kanıtlamak için ezberleyip attığı kahkahası vardır o kadar! ha bir de ben çok ciddi bulur. hani nasıl hoş sohbet, arkadaşçılsa aynı zamanda güleryüzlüymüş. ama ben çok ciddi ve tersmişim.
----------------
beraber gidecekmişiz. ve şunları şunları giyeyimmiş! ahni kızlarına hiçç karışmaz ya...
böyle hanım hanımcık koca arayan hanım ev kızı rolü kıyafeti :)
neredeyse döpiyes giydirecek...
gelecek arkadaşlarından birinin kızını severdim, bi göreyim bari onunla sohbet ederiz dedim, hatta belki alışverişe çıkarız diye düşündüm.
ama boşuna. o zamanında saçlarını sıfıra vurduran, bir ara özlem tekin gibi sadece saçının ensesini kazıtan, istanbul'da okurken rockçılarla takılıp, sırtına dövme yaptıran, zımbalı deriler giyen, saçının bir tutamını maviye boyayan kız gitmiş yerine süklüm püklüm cici bir gelin adayı gelmiş... artık rock bile dinlemiyor, yeni gruplarla hiç ilgisi yok. varsa yoksa nişanlılığı ve evlendikten sonra yaşayacakları evin dekorasyonu.
o manken gibi incecik kız da gitmiş tombul biri olmuş.
annesi diyor ki büyümüş artık, çocukluğu bırakmış!
tamam tarz yapacam diye göz çıkarttığı oldu ama rock dinlemek çocukluk mu?
:::::::::::::
insanlar belirli kalıplara girmeyi seviyor bence, böylece hayat bi nebze kolaylaşıyor galiba, eleştirilmekten dışlamaktan kurtulmuş oluyor. ya da yaptığı şeyler gerçekten ruh halinden, içinden gelen şeyler değil de göstermelik ya da özenti.
çoğu insan insanların yaşı ilerledikçe zevklerinin tam tersine dönmesi gerektiğine inanıyor, bu çocukluğu bırakmakmış. ama insan içindeki çocuğu hiç bırakmamalı bence, yoksa ruhu yaşlanır bir yaşayan ölüye döner...
hayat zaten zor, zaten mecburiyetlerle dolu, gerçekten sırf kendi için bir şeyler yapmalı. hak ediyoruz bunu. hep başkaları için yaşamamalı.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
üniversitede bir hocam vardı, kadının on parmağında on marifet. hem çok hoş hem bakımlı ve havalı, hem kariyeri var hem çoluk çocuğu... herşeyi aynı anda yapıyor elbet fedakarlık da yapıyordur ama asla kendinden ve gerçek zevklerinden vazgeçmiyor. hızma da takıyor, saçına acayip şekiller de veriyor. değişik de giyiniyor annelik de ediyor. üstelik eğitmenliği de iyi. özelde aile hayatını tam bilemem ama kendini hiç bırakmıyor. yaşı 55 olmuştur ama hala aynı. rock da dinliyor, torununu kreşe de götürüyor!
dünyayı da geziyor, ev temizliği de yapıyor...
bunların hepsi neden aynı anda olmasın.
___________________
ama nedense bir algı var bakımlı kadın iyi ev kadını olamaz, ne bileyim hem güzel hem zeki olunmaz gibi bir algı bu. yargı mı desem...
bu gizli bir baskı gibi.. kalıplar.
yaşa göre, ev kadını mı çalışıyor mu, evli mi bekar mı, anne mi değil mi. maddi duruma da bakar tabi.
herşeyin bir usulü bir erkanı varmış canım!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder