15.11.2013

sesler --- hasta olunca

bu takıntı ne zaman son bulacak bilmiyorum yine ev çınlıyor, her yerden ayrı ses geliyor. mutfakta radyo bangır bangır! oysa ki şu an mutfakta kimse yok. ama ben gidip fişini çekmesem sabaha kadar bas bas bağırarak çalacak radyo. söyleyince hiç fark etmedim diyor.

salonda da tv açık, sesi neredeyse sonuna kadar açık. televizyonda şu an kim konuşuyorsa ta ben odamdan adamın konuşurkenki nefes sesini duyuyorum.
gittim, çok açık sesi, rahatsız olmuyor musun dedim. farkında değilmiş.
farkına varılmayacak gibi değil ki. biraz kıstım, böyle duyup duyamadığını sordum, duyuyormuuuuşşş!
ee o zaman neden bu kadar açık sesi! ev çınlıyor ya! mutfaktaki radyoda bir düdük ses tv'den gelen cırlavuk bir ses karışıyor ve yarışıyor..

şüpheleniyorum kulağında mı bir sorun var gene diye.
birkaç sene önce de sesler yetmiyordu anneme, aç biraz daha aç diye diye, of benim kafam şişiyordu.

meğer kulağında mantar olmuş, tıkanmış, tıkalılığın farkındaymış ama doktora gitmemek için geciktirmiş, ta ki mantar tıkamakla kalmayıp, şişip ağrı yapıncaya kadar!

ablam hastalanınca daha nazlı olurdu, ama öyle kapris sayılmaz, bense aynı, belli bile etmem, öyle onunca ciddiye alınmadığım dahi olurdu. öyle çok kaprisli çocuklar değildik hastalanınca. benim değil ablamın adı nazlı olmalıymış esasen :)
hastalanınca minik bir yavru kedi gibi, mızıldanırdı, mırıldanır, nazlanır, ağlardı. böyle birileri yavrucuğa sarılıp teselli etsin, beraber uyusun.
canım istemese de yemek yer hapımı alır, uyurdum ben. üzerime düşülmesinden pek hoşlanmazdım. tabi olur mu annem sürekli sırtıma bez yatırmaya çalışır, yok alnıma bez koyar, sürekli bir kıpırtı, uykum gelse dalmama imkan yok. yok meyve suyu yok çorba içirecek, şunu istermisin bunu istermisin. battaniye üstüne battaniye. geç vakit bile kontrole gelince yüreğime indirirdi. tuvalete götüreyim mi nazlı? su ister misin nazlı?
canım çok şükür kendim işeyebilecek durumdaydım. zaten fazlasıyla ilgilidir hastalanınca nefes almaya fırsat vermez. ablam bu durumlardan çok mesut olurdu. ben özelim olmasını, bazen yalnız kalmayı severim ablamsa ilgilere kalabalığa doyamaz...

burdan nereye varacağım.
biz hastalanınca çok aşırı kaprisli çocuklar değildik. ama annem bu yaşında öyle.
ne var sen de ona bak o sana bakmış.
evet öyle ama biz kaprissizdik, annemin kaprisi tükenmez oluyor hastayken. üstelik normalde de sinirli olan annem hastayken çıldırmış gibi sinir küpü üstelik de fena halde küfürbaz oluyor!!

naparsan yap beğenmiyor, asla memnun olmuyor. bir yastık daha istesin verirsin, ay fazla geldi bu da der. sonra fazla yastığı nereye koyacağını bilemez, yorgunluktan hareket edemeyince yerlere fırlatır ana avrat söver.
hani sanmayın ki allah korusun hastanelik bir hastalık.
sadece soğuk algınlığı.

yemekleri beğenmez, suyu tatsız bulur, limonata midesini ekşitir, leblebi verirsin midenin suyunu alsın, çok kavrulmuştur!
peçeteler sert, battaniyeler ağır, ışık fazla.
yada tüm bunların tam tersi!!

herşeye sinirlenir, küfür üstüne küfür. ne ana avrat ne soy sop ne artık ne varsa...

kalmaz...

neffret söylemleri gırla gider.

nefret ediyormuş hastalanmaktan acaba ben mi bulaştırmışım???

eskiden evde üç kişi hep birbirimize hastalık bulaştırırdık. sonra ablam gitti, annem emekli oldu, tek okuyan ben kalınca haliyle biri bana bulaştırıyordu. ben ne kadar fazla yaklaşma sana da bulaşmasın desem de burnumun dibinden ayrılmayınca anneme de bulaşıyordu.

artık eskisi kadar olmasa da sinirli ya gene kabak benim başıma patlayacak.
artık böyle hastalanmaya gelmezmiş, yaşlanmış, insanlar gripten bile ölüyormuş!!

olur hastalanırsam eve gelmem!!
sanki benim elimde olan bir şey, duyan da komplo hazırladım sanır.

ben hastayken dibimden ayrılmıyor, aynı havayı çok soluma desem de nafile. yanıma bile yatmaya hevesleniyor.

geçenlerde bi hava değişiminde soğuk almışım, battaniyelerin içindeyim. bulaşacak bişey değil.
annem illa ablamı özlemiş belli ki, yanıma yatmak istiyor. severmişim çocukken!
hayır o ablamdı!
ablam bayılırdı sokulup yatmaya. annem ben de bayılacam sanır illa bana da aynını yaprdı.
itiraz etsemde. hatta üçümüz beraber uyuyacakmışız...ama uyutmazlar ki. biri horlar biri kıpırdar.

neyse ben yanıma yatma istemem desem de sonra diyor ki yani evlatlarını ayırıyor gibi olmasın diyeymiş. ya ben istemiyorum zaten, diyorum, evde gizli kamerayla mahalleli elalem kontrolü falan mı var?
ilerde dersemmiş ablamla çok ilgileniyor benle değil.
e ben istemiyorum bunun ayırdına varamayacak kadar kıt beyinli miyim?

şimdi de diyor ki acaba benden mi bulaşmış?
ben hasta değilim ki. ya belki de taşıyıcıymışım sadece!!

eee? napayım peki anne? bilmiyormuş.

doktora da gitmez. hele bir lafını aç, vatan hainisin, Atatürkçü değilsin desen bu kadar kızmaz!!!
öyle bir nefretle bakar ki suratına bu doktor lafını edince sanırsın cinayet işliyorum!
ama başka zaman nazlı, kaprisli, ve küfürbaz bir bebek gibi, kararsızken nasıl bakıyorsa öyle bakıyor suratıma.
bişey yap der gibi, yavru kedi gibi.

çorba içiriyorum, inanın bazen ağzına ben veriyorum, yorulmasın aman diye.
ayy sıcakmış nazlı!!! ağzı yanmış!!
ben bakıyorum tadına yoo o kadar ağız yakacak bir hararette değil. kapris. illa kusur bulacak ya.
hem de çok acı olmuş! ay yemezmiş!!

çocuk gibi surat asmalar, omuz silkip kafa çevirmeler.
çocuğa maymunluk falan edersin kandırırsın, e bu yaşta kanmaz da.

hiç bişeyi beğenmez, ekmek sert, çorba sıcak ve acı, ay çok vermişim ağzına, ay bu ne bebek gibi küçük kaşıkla mı? susasım su ver!
ay suyun da hiç tadı yok! der.
sanki ben suyu özellikle tatsızlandırmışım gibi.


yattığı yerden de hep inler, aaah, offf, ayyy, amannn, ya da homurdanır durur. bir türlü rahat edemez. yerini bulup uyuyamaz.
tam uyuyacağı zaman da ben hareket ediyormuşum, uyandırıyormuşum!

odama da geçmemi istemez, beni taa oradan çağıracak hali mi varmış?
hiç kıpırdamadan, kanal değiştirmeden, öyle bekleyecekmişim sanki!


merak ettim kendini bu kadar kötü hissediyorsa acaba ateşi 39 falan mı oldu.
ölçtüm, 36,5.

ama annemin yaşadığı ve yaşattığı ateş 45 falan!!

sonra bi kendini iyi hissedince eski kağıtları karıştırmış, bi reçetesi var onu alacakmışım! 1998den kalma!

bu arada homurdanmalara ve inlemelere devam ediyor ahlar oflar sürekli.

1998de yazılmış bir soğuk algınlığı reçetesi, o ilaçlar piyasada olmayabilir bile! o yıl doğan çocuklar boyumuzdan büyük!

alınmaz bu! desem de nafile.

alacaksın!
o kadar.

vermezler diyorum eczaneler. verenini buluncaya kadar dolaşayımmış!!

hadi nazlı, dayanamıyorum ay bu kadar ateşe! bu yaşta bu ateşten öleceğim!
ama sadece 36,5!
yanlış ölçmüştür!

ve henüz 2. günündeyiz hastalığın.

o reçeteyi çoktan yok etmeliydim! 1998den. 2 sene önceden bile olsa doğru değil. yahu okumuş, bilinçli kadın güya!

ama doktora gitmektense yanlış ilaç kullanır daha iyi!!

herhalde çok kötü bir doktorla karşılaştı zamanında bu kadar travma yarattı!!

ve ir korkusu da ağzının yemekten yanmasıdır.

gece sigara almaya sokağa salar, gündüz evden çıkmanı istemez, üşütürsün diye korkar ağustosta ama ... sevmeden tanımadan ama kendini aşık olduğuna ikna ederek evlenmeni ister!

bunlar olabilir, mesela 13 katı altı defa merdivenden inip çıkıp, kendi evini temizlemen yetmezmiş gibi komşulara da yardıma git, canın çıksın, o da olur.

herkese kendini ezdir, kullandırt, o da olur.

ama sadece yemekten ağzı yanmasın nazlı'nın!!!

herhalde zamanında bir şeyden travma geçirmiş! ağzı mı yanmış, ağzı yanan birini mi tanımış???

____

mesela hiç tanımadığım bir adamla bilmem kim yemek ayarlamış bana diye gideceğim bilmediğim yerlere, ama sıkılınca dışarı çıkıp sahilde forumda falan dolaşmam kadar saçma bir şey yok!!!

yeter ki sıcak yemekten ağzım yanmasın, daha ne olursa olsun!!!!

geçende de bir yere gittik, ben bir yerden ayrılıyorum. annem yan sokağa sapacak, tabi dırdır ediyor o başka. ben de karşıya geçeceğim.
bir fırsat buldum araçlar uzakta ama hızlılar da, karşıya geçiyorum daha doğrusu ortadaki yeşillik alana,
annem karşıdan bana sesleniyor. ama hızlı geçmem gerek ki sağsalim ortaya varayım.
sesleniyor da sesleniyor!
ortadaki alana varınca döndüm baktım, karşıdan kızıyor bana! niye bakmıyor muşum bişey diyecekmiş!!!

yani uzak sayılacak bir mesafede ama hızla gelen otomobillere rağmen araç yolunun ortasında durup anneme bakmalıyım, gelir çarpabilirler ama sıkılınca dışarı çıkmamalıyım ve asla ağzım sıcak yemekten yanmamalı!

karşıdan bana el kol hareketleriyle kızıyor, bi dönüp bakmamışım anneme!!
yolun ortasındayken mi bakayım?

anlamıyor ki, neden bakamayacağımın!

dönerken bilmem ne al!!! o dediği şey anca migrosta var, ben oraya gitmiyorum ki!!
ama anlatamazsın yani yakında olsan bile!!

anneme göre sıkılınca en iyisi migrosa gitmek! hem dolaşırsın hem de lazım olan şeyleri alırsın.
çünkü zaten illa birşeyler lazım olur.

öyle aylak ve amaçsız dolaşılmazmış ki!!!

ne zama sıkıldım falan desem migrosa göndermek ister! ve bunu büyük bir eğlence olarak görüyor, utluluktan uçmamı falan bekliyor adeta!!

hergün migrosa gönderecek ona kalsa beni hala!
bir ara başarıyordu da, ne efendim başka yerden ekmek yiyemezmiş, bayatlamış ekmekten de neffret edermiş. her gün beni ekmek almaya yollardı.
bunu da marifet sayardı, hatta bana macera! bir de böyle bana gaz vermeye çalışırdı.

bak hem bana hareket olurmuş, yürüyüş olurmuş hem de sosyal bir şeymiş!!
hatta o zamanlar bu migros alışverişimden koca bulup çıkacağıma dahi inanıyordu. ah migros böyle muhteşem bir yer!!
yahu onun yerine beni oralarda bir yerde çalışan biri sanırlardı.

çok uzak değildi evimiz, ve benim yaşımda enerjik biri için bu yürüyüş mü sayılacaktı???

tabi anne bunu anlamazdı, o gün bir daha bir yere gitmek istememe hayret eder, bunu hiç beklemezdi. markete gidip gelmek benim için yeterli bir hareket, yürüyüş, aktivite, sosyallik!!

tam hazırlanıyorum çıkacam, aa nereye gidecekmişim daha sabah markete gitmişim ya!!

aslında onun amacı evden sadece migrosa çıkmamı sağlamaktı. diğer bütün zmanımı dizinin dibinde börek yiyerek geçirmemdi.

hani sanmayın ki ben de aşırı başına buyruk, eline çantasını aldı mı dünyayı dolaşan, tasasız, sorumluluksuz, delidolu gezgin ve asi bir kızım.  yoo öyle değilim. sağlamcı ve temkinliyimdir hatta konformist!

ama gidiş dönüş 1km bile etmeyecek bir yürüyüşün 20lerinde birine yetmesini nasıl beklersiniz? annem beklerdi.
senelerce okul okuduk, odalara kapanıp ders çalıştık, özlüyormuş, biraz da beraber oturalımmış.
sanırsın bir çıktım mı akşam dönmüyorum yüzümü gören cennetlik!

o zaman biraz vardı arkadaş gene şimdilerde hepsi dağıldı, evlendi falan akşam çıkmaları o kadar nadir ki. belli bi saatte eve dönülüyor zaten.
gerçi anneme göre her saat geç . hele önceki günden planlamamışsan imkansız.
daha geçende bi baktı hazırlanıyorum, şaştı, nereye gidecekmişim ki? bu saatte!
saat kaç biliyor musunuz? 15.35!!!
hava kararacakmış birazdan, artık çıkmak için geçmiş ki!!!
saat 15.35 anne!
ama eski saate göre 16.35miş!
eski saatin hükmü mü kaldı yaa??
anneme göre çıkılacak bir saat olmaktan çıkarmış bu saatler!!!

annemde resmen agorafobi var yaa...

hala bazen bi markete gitmenin bana yeteceğini düşünüyor. hani en büyük markete gider de aylık alışverişini yaparsın, belki yorulur insan.
ama en yakındaki market 4 sokak kadar ötede, orta boy bi şey , ve oraya gidip bir-iki birşey alıp dönmemin yeterli bir hareket olduğuna inanıyor.

belki 60larında biri için olabilir ama diyorum ya bazen benim yaşımı unutuyor diye. bazen sanki kim olduğumu da unutuyor gibi. bazen bir eş yerine koyup hiç konuşmuyoruz diye dırdır ediyor, bazen bir oğul gibi kendini taşıyabilmemi, bir yerden çekebilmemi bekliyor, bazen de yaşıtı bir arkadaş ya da teyzemin yerine koyup eskilerden ya da ağrılardan bahsederek günü geçirmemi bekliyor!! sanki öyle.


annecim, bana bu markete gidip gelmek ne ki ben gencim deyince de hak veriyor vermesine de bozuluyor da bir.
kendi genç değilmiş işte artık, ona yetiyormuş.
bana da mı yetsin?
canı sıkılıyor, aman sen git nereye gideceksen artık! sana gitmeyecen diyen mi var??

demez, ama engellemeye çalışır! o ayrı.


offf çok sıkıldım bugün yaa.
migrosa git, .... al!!
ne güzel!
e güzel tabi! değişiklik olur!
migrosa gitmek mi değişikşik anne?
tabi değilmi?

kendi pek mutlu olur migrosta yani yorulmasa 12 saat falan kalabilir markette. başka bir şeye de ihtiyaç duymaz. yeterli bir hareket, yürüyüş ve sosyallikmiş!!


ben ısrar etmesem de değişik bir yere gitmesek ev ile migros arasında bir hayatımız olacak. hiç bir şeyden menun olmayan annem ise bu kadardan memnun!!

ay hergün mü migros deyince kızar, hakaret gibi algılar..


ben çok yürüyemiyorum işte yoruluyorum. diyor.
illa herşeyi yapışık kardeş gibi beraber yapacakmışız gibi. bekliyor ben de yorulayım, bana da yetsin.

kendimi bıraksam da içim geçse annem buna üzülmeyecek sanki yaa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder