29.09.2019

annem bir kaç gündür her yerde haber olan evlatlık kız olayına takmış. iyi ki bir duymuş. hani 7-8 yaşında diye evlat edinmişler de 22 yaşında bir sosyopat çıkmış, şimdi 30 yaşındaymış ya.
annem her ne kadar kimsesiz çocuklara acısaymısa da asla evlat edinmeyi uygun bulmuyormuş nutuklarına başladı.
bu kadar acayp bir olay nadir rastlansa da garip huyları, hastalıkları olabilirmiş sonra onun bunun çocuğuyla uğraşmak zorunda kalınırmış. atsan atılmaz satsan satılmazmış. ya da belalı akrabaları olurmuş dadanırmış sana.
en iyisiymiş iyi kötü bir evlilik yapıp, katlanıp, kendi çocuğuna sahip olmakmış. olmuyorsaymış da olmazmış. başkasının çocuğuyla uğraşacağına yalnız yaşarlarmış.

e nereden belli evleneceğin adamın garip huylarının çocukta fazlaca çıkmayacağı, ya da genetik olarak aktarılan garip huylar, hastalıklar, engeller olmayacağını nereden bileceksin?

e araştıracakmışsın adamın ailesini, varsa öyle sakat makat kimseler evlenmeyecekmişsin.

**************
ha bu arada annem politik doğruculuk bilmez. eskiden beri engelli birini gördüğü zaman önce bak nazlı özürlü ya da bak nazlı sakat diye gösterir; e birisi bir şeyi işaret edince gayri ihtiyarı dönersin, ya o zaman da kızıp bakma ayıp! der.
e şimdi sen işaret ettin hem de nasıl belli ederek! gösterme o zaman ben kör müyüm engelli birini görünce anlayamayacağım?!
asla engelli demiyor hatta bu lafa gıcık oluyormuş basbayağı sakatmış, sakata niye sakat diyemesinmiş!!! körse kör sağırsa sağır cüceyse cüce sakatsa sakatmış yani ne varmış??

e kendine yaşlı, teyze ya da nene derlerse delleniyor ama!! gerçekten durumundan üzgün biri nasıl alınmasın buna?!
****************

e belki bariz bir şey değil de genetik bir hastalık varsa?
anlaşılırmış o araştırılırmış.
hee sen araştırdın yani Kazım'ı da bana aylarca ısrar ettin evlen bu fırsat kaçmaz diye! araştırdın başından beri tüm sülalesinde kanser olmayan kimse kalmamış biliyordun! hatta 1 kanseri atlatıp 2. sini yaşayan atlatan bile varmış. bliyor ama gene de bana ısrar ediyordun evlen bununla dye? niye kanserli çocuklarım mı olsun? fazladan doğurup ablama verecektim ya ablacığıma kanser geni taşıyanı düşerse? ay ablacığım benim kanserli çocuğumla niye uğraşsın yazık ona!! ya da belki adam kaser olacak ben senelerce hasta bakayım yani! ya da erkenden dul kalayım!

amaaaan!!
işine gelmeyince amaaan dersin zaten. ya da aynı şey değil dersin. yani aman başkaları iyice araştırsın da evlendin ama bana ne olursa olsun!!!

ablamda orada ve bana salak salak bakıyor. kimbilir bu durumlar kaç kere anlatıldı ama ne hatırlıyor doğru dürüst ne umrunda.
bana aylarca Kazımla evlen diye dırdır başımın etini yedi, ben bilmiyorum bile ailede kanser vakası olduğunu, söylemiyor bile bana. yaşayıp da günümü göreyim istedin herhalde!

e nerden öğrendin nazlı? diyor ablam salak gibi bakıp. ilk defa duyuyor çünkü. sen konuşurken dinler ama o sırada kendini düşündüğü için aklında kalmaz ablamın! ancak ilgisini çekerse menfaatine gelirse.
bir kısmını adamın kendinden, kahve içerken kaçırdı ağzından, bir kısmını ortak tanıdığımızda. vakalar da hani 1 kişide olsa talihsizlik dersin, ailenin hemen hemen tüm fertleri ya risk atlatmış, ya yaşamış da yenmiş! ama ben bile bile evlenecem ki hayatım işkenceye dönsün! ne kadar iyi araştırmışsın yaa!!
ha bir de ailede sürüsüyle cüce olan birisi vardı, şahane bir fırsatmış gibi annem sevinçten uçuyordu evlenecem diye!!

adam cüce miydi nazlı?
hayır ama çok kısaydı. ama ne güzel olurdu ben kısa çirkin o kısa çirkin bücür bücür ucube çocuklarımız olurdu değil mi!!!

hani bu kadar önyargılı ve şekilci miyim?
eğer insan bunları biliyor ve adamı sevdiği için göze alabiliyorsa kendi bileceği iş. ama benden bu tür bilgiler özellikle saklanıyor ki resmen kazıklamak için.
annemin bir tanıdığının kızının çocuğu olmuş.
kırk yılın başı güya deşarj olmak için çıktım her zamanki gibi engelleyememiş ve içine sıçamamışsa annem peşime takıldı.
en sevdiği şey kendinin deşarj olması. sen istersen şiş patla geber umurunda değil. alışverişte de son yıllarda ennnn sevdiği şey sürekli eleştirmek. kumaşlar kötü tasarımlar kötü dikişler kötü saçma gereksiz. ve aynı şeyler 2-3 defa söylemek yetmiyor.
nefret etmekten de şikayet etmekten de eleştirmekten de dırdır etmekten de büyük haz alıyor ama en büyük haz haynağı benim heveslerimi boğazıma tıkamak ve zıkkım etmek.
böyle günlerde benim modum düştükçe anneminki yükseliyor, yükseld,kçe daha da büyük zevkle konuşuyor.
sanki her sabah ve her akşam herhangi bir konuyu babanbabaannenanneannendeden tamlamasına bağlaması yetmiyormuş gibi. kahvaltı ederken sevdiğin bir yemeği yerken bile annemin berbat eviliğindeki boktan anılarını dinlemek zorundayım. anlatacaklarını 6 milyonuncu kez büyük zevkle anlatıp bitirmeden konuyu değiştimek mümkün olmuyor. araya belki salatanın güzel olduğula ilgili ya da televizyondaki bir şeyle ilgili bir kaç cümle sıkışıyor ama sonra kaldığı yerden aynen devam edebiliyor!!!
ve sen kapatalım bu konuyu iştahım kaçıyor, zıkkım ettin ya da gene mi bu berbat konular gibi şeyler dersen dünyanın en kötü en nankör en bencil insanısın ama kendsi her sabahın 6.00ında boktan anılarıyla kafamı şişirirken moralimi bozarken asla ama asla asla ve kat'a kötü bencil falan olamaz imkansız!!!
en sevdiği şey herhangi bir konuyu babam ve babaannemle ilgili kötü anılarına vardırıp saatlerce anlatması!! ya bazen alışveriş esnasında kasada sıra beklerken bile anlatıyor ya da güya kahve içip keyif yapacakkaen! hatta ve hatta bir zamanlar sinemada film izlerken bile karakterlerden birinin elbisesinin rengi mi modeli mi ne bir şey bir anısını çağrıştıtıp yarım saat kulağıma boktan anısını anlatmadan rahatlayamamışlığı bile var. filmi izle sonra anlatırsın. yok o anda anlatacak!!!! ama tabi çok saygılı çok modern ve çok medeni bir insan olduğu için sinema salonundaki başka insanlar rahatsız olmasın diye kulağıma ılık ılık nefes vererek anlatacak!!! hatta tam bitti işkence filme dönebilirim dersin aradaki esten sonra ilham almışcasına bir şevkle yeniden ve aniden yapışır kulağıma anlatmaya devam eder hatta ve hatta baştan başlaması bile var!
doyamaz. ne konuşmaya. ne boktan anılarını anlatmaya. ne de o an estiyse çocukluğu ve ilk gençliğiyle övünmeye!

aa unutmadan, bir keresinde bir seminere gittim annemde gölgem gibi peşimde popoma bitişik dolandı; o sıra götüne bakacaklar nazlı'nın korkusu depreşmişti, yolda sokakta da sürekli popomun hareketlerini izliyor, aşırı derecede çarpışacak kadar dibimden ve yarı arkamdan popomu kapatacak şekilde yürüyrdu. ay hatta nasıl becerdiyse o kadar dibimden ve arkamdan yürüyor ki neredeyse bana çelme takmış gibi ben adımımı atarken bacaklarımın arasına ayağını sokmak suretiyle, hem de karşıdan karşıya geçerken düşmeme sebep olmştu o sene! ben trafik üstümüze akmaya başlamışken yolun ortasına yuvarlanmışım kendi yüzünden ama asla kendini suçlamadığı için çığlıkla bağırma arası bana ah ayağımı acıttın diyordu!!! efendim ayağının üstüne basamadığı için yolun kalanında bana yapışıp ve abanıp aynı zamanda da evli olduğu yıllardaki düşme anısını anlatarak bana yeni birikence yolu bulmuştu utanmadan. akşama esas benim bileğim davul gibi şişince de üzüleceğine laf sokmalara kalkmıştı.
annem suçlu durumuna düşmemek için erkenden- yağ gibi üste çıkmak için- seni suçlamaya başlar ki kendi suçunun üstü örtülsin. hatta mahsus senelerdir cebinde biriktirdiği - çünkü sürekli sende kusur arayarak bakmakta ve seni yakından incelemektedir- kusurlarını çata çata suratına vurur ki sende onu suçlayacak hal kalmasın. yıl olmuş 2012 mesela 1992den daha çocukken yaptığın ufak bir hatadan bahseder. anneme göre dil sürçmeleri bile suç sayılır. ama kendi bir şey anlatırken yanlış tarih verir de sen düzeltirsen bu hata olmaz! ben yaparsam hata kendi yaparsa aşkınlıktan!!! beyni o kadar anıyla ve bilgiyle dolu ki karıştırıyordur!!

nereye geldim gene konudan saptım.

ha aışverişte 1 saat yakamdan düşmeden beynimi kemirir. ya kumaş ya dikiş ya model kötüdür ya bana yakışmaz ya götümü büyük gösterir ya yaşlı başlı yaşıma uymaz!!! vb her zaman yenisini bulup bana o şeyi aldırmamak için uğraşır başardığında memnun olur ama yetmez acaba nasıl daha memnuniyesiz daha mutusz bir naslı yaratsam??????*

bir de çelişkilerle doludur eğer ablam ya dfa başka biri daha varsa yanımızda. bir gün önce bana yaşıma uygun olmadığı gerekçesiyle aldırmamaktan büyük haz aldığı toz pembe kazak yerine kısacık ve çingene pembesi merserize bir bluz aldırmaya çalıştığı gibi! ablama rol kesiyor o ı-sırada bak nasıl da bonkörüm bak nasılda anlıyorum modada bak nasıl da nazlı cahil çirkin ve huysuz!!!

daha işte geçende kendime bir gömlek beğendim somon rengi, hem okulsa yani işe uygun hem başka zamanlarda. benim görür görmez  o gömleği beğenip mutlu hissetmemi memnun olmamı anlayıp çok dokunmuş olacak ki mağazada dolanırken bana dakikalarca dil döktü; gömleğin ne kadar kötü olduğuyla ilgili! neler neler sıraladı; son yıllarda en büyük kozu götünü büyük gösterir-yaşlı gösterir-genç işi-şişman gösterir demek.
inad ettim alacam, kasa sırasında bekliyorum, sen git banklarda otur ayakta kalma istersen dedim ama memnun değil.
yani kıyafetleri beğensem bile hiç biri ama hiç biri güzel değil kullanışlı değil tasarımı dikişi kumaşı berbat çok pahalı asla alamam almamalıyım ama tut ki beğendim ve güzel o zaman da yaşıma ve kiloma uygun olmadığını düşünerek almayıp mutsuzluğa gömüleyim!

neyse ben sıradayken gitmiş bana bir etek bulmuş; sahte deri, çok mini ve çok pilili bir etek!!! illa da al diyor bir de.

nerede giyeceğim anneciğim ben bunu????????????????????? deri mini pilili eteği giyeceğim ortam neresi??????????
her halde özellikle ısrar ediyor giyeyim de alay ve kötü bakışlara maruz kalayım!
bir de getirmiş bana L beden! bu bana olmaz deyince de XL bedenini soruyor ki ben M beden giyiyorum!
anneme göre ben bir ucubeyim çünkü!!!!
nerde giyecem bunu yaa diyorum bulunurmuş bir yer!
sahte deriden de kürkten de nefret eder ama bana boşuna onu kakalayacak illa ki kendimi kötü hissedeyim illa, sevdiğim renkte bir bluz bile giyemeyeyim bu kadardan bile memnun olamayayım, geceleri uykularım bölük pörçük olsun ve her yediğim midemi ağrıysın ya da hazmedemeyeyim!!
----------------------

almadım diye de bir surat sanki kaprisli 12 yaşında bir çocuk.
kahve içmeye oturduk, o sırada eski bir arkadaşıyla kızına rastladık, 5 dakka deyip 45 dakka oturdular.

güya hafta sonu tatil giya deşarj falan olacağım!!!
ablam yoga meditasyon kurslarında keyif çatarken ben annei eğlendirmek zorundayım. ve bu benim memnuniyetsizliğimle oluyor!!! bir cumartesi ne kadar eğlenemezsem ne kadar rahatlayamazsam o kadar iyi annem. hatta bu boktan cumartesiden sonra pazar sabahı fazladan uyumama bir şey demiyor! eğer yalnız çıkmış arkadaşlarla vakit geçirmiş ve memnun dönmüşsem pazar sabahları özellikle gürültü yaparak uykumu zevkle engelliyor ve yeterince uyuyammaış olsam da uyku sefası diye alay ediyor!!!

napim uyuyamamayayım mı hiç! uykusuzluktan zaafiyet geçirip hasta mı olayım!
aman o öyle mi demişmiş! demezsin ama hayallerindeki bu!

neyse 45 dakika boyunca bebeğini anlattı kızı annemin arkadaşının! hadi 5 dakka olsun. neredyse kocasının sikinin amına girişinden başlayacak anlatmaya.
tabi ne bunun çocuğu var mı oluyor mu ne bunun torunu var mı üzülür sıkılırlar mı diye bir düşünceleri yok. sadece anlatıp övünüp rahatlamak istiyorlar.

sonra başlıyor süt verme hikayelerine! anne sütü içen bebekler ilerde daha zeki daha becerikli daha sağlıklı daha güzel oluyor ve daha uzun yaşıyorlarmış!
tabi anneler beraber ortak olup beyin fırtınası gibi birbirlerini onaylama ve akıl verme peşindeler. ama annem buna da çok katıldı!
bazen söylenmişler değil de söylenmemişler de kırıcı olabiliyor.
mesela ben sadece 3 gün anne sütü ile beslenebilmişim!!!hani ablacığım gibi istenen beklenen bir bebek olmadığım için, ne ablamınki gibi te dünyanın öbür ucundan gelen akrabalar olmuş ne tebrik eden, büyük hayal kırıklığı, hatta bir çocuk akraba altımı değiştirirken hemşire hanım görmüş de demiş ki aaa bunun pipisi yok ay ne çirkin ne iğrenç!
aman ne kadra hayal kırıklığı ne üzüntü.
zaten 8 gün önce amcam aniden ölmüş herkes yasta, bir de pipisi olmayan iğrenç bir kız doğmuş!!!
ne ziyaret  ne tebrik ne hediyeler herkes yasta! hem amcam ölmüş hem de pipisiz akraba doğmuş ne talihsizlik yaa!
yazık garibim bir hemşirenin kardeşinin fazladan sütü varmış da beni 2 kere daha emzirmiş nasıl ağlıyorsam artık.

demek ki ondan yeterince güzel değilim yeterince zeki becerikli başarılı ve sağlıklı da değilim demek ki zamanımdan önce ölecem!

ama bu lafları onaylayan hani anne sütü içen bebekler ilerde daha zeki daha becerikli daha sağlıklı daha güzel oluyor ve daha uzun yaşıyorlarmış! ya anneme göre kendinin suçu değil!

aynı kısa kaldın diye laf sokması ve zamanında daha uzun olalım diye ekstra bir çaba harcamamış olması gibi. sadece eleştirmek şikayet etmek ve söylenmeyi kusur bulmayı bilir


24.09.2019

buluşma sabotajı

yazın annem ablama diyor ki bilmişlik taslayarak ve tabi ki üstünlük de taslayarak;
bir ay olmuş okul kapanalı beni bir kişi bile aramamış hiç arkadaşım yokmuş oysa kendinin o zamanlar o kadar çok arkadaşı varmış ki o zamanlar ev telefonu varmış sadece susmazmış telefon!

şikayet ediyor ama esasen çok memnun! kimse aramasın kimse görüşmesin benle! çok memnun.
böylece başkasına değil kendine zaman ayırırım.
hem şikayet eder eleştirir küçümse arkadaşın yok çevren yok der.
hem de bunun için başka insanlara zaman ayırmak gerekir ya ayırmanı istemez.

mesela ders saat 17.00de bitiyor mu dedin tam o saatte açtırıncaya kadar arar; açınca da neredesin hadi yemekleri koyuyorum der!
sanki ışınlanma icad oldu ve benim başka zaman ayıracağım hiç bir şey olamaz!
bir arkadaşımla 1 bardak kahve içmemi fazla görüyor sonra da utanmadan arkadaşı yok diyor.

tabi gene baladı her tenefüs saatinde beni arayıp konuşmaya!

arkadaş edinmek için onlara zaman ayırmak gerekiyor, sohbet falan etmek gerekiyor biliyorsun değil mi diyorum e ayır e et sohbet diyor.
hangi zamanda? her teneffüs bana bir şey soruyorsun nefes almadan konuşuyorsun, her öğlen arayıp konuşmaya devam ediyorsun ve iş çıkışında bir kahve içmemi bile bana fazla görüyorsun defalarca arayıp söylesem de laftan anlamayıp eve gel eve gel diye tutturuyorsun!
hafta sonları çıkmamdan nefret ediyorsun sana kalsa önce kendi evimizi sonra komşular çıkıp rahat eğlensin diye onların evlerini temizleyeceğim!
ee hangi zamanda arkadaşlarla sohbet edeyim???????????

ne her teneffüs aradığının ne her öğlen zamanımı aldığının farkında. başka zamanlar kalıyor zannediyor!

söyleyince de sen kötüsün sen bencilsin. susup her türlü davranışa katlanacak cevap vermeyeceksin.

ya belki bir kaç ayda bir oluyor bir sinemaya gidiyoruz arkadaşlarla- çok sık olamıyor hemen hemen hepsi evli çocuklu tabi zaman ayırmaları zor oluyor- o zaman da sürekli arayıp kontrol ediyor. sanki erkeğiz de toplaşıp kerhaneye gideceğiz! sürekli nerdesin sorusu?
yahu avm'deyim işte ne bok yiyecem burada evli barklı içi geçti geçecek hanım arkadaşlarla! tıkınıyor ve alışveriş ediyoruz. sinemaya girdiğimde bile söylememe rağmen film esnasında bile arayı duruyor.
bak film başlamadan carcar konuşmasına rağmen; arkadaş buluşmasında yarım saat annemi dinliyorum!!!!!!!!! film başlayacak açamam ha dememe rağmen arıyor!
en azından titreşim ve ışığıyla telefonun rahatsız olayım. izlediğimden bir şey anlamayayım!
aman zevk alırım mutlu hissederim falan aman aman!!!!

hani kendine kalsa kendisi de gelecek her yere her zaman benimle. gelip de uyum sağlasa bari. hayır kapris kapris şikayet dırdır münakaşa huysuzluk. zıkkım etmek için yırtınır bana o 1-2 saati. ilgi odağı sadece kendisi olsun bekliyor! kendisine soru sorulsun kendiyle konuşulsun kendinin istedikleri olsun! kendi dinlensin.

*******************

geçende çok eski bir arkadaşım aradı. mezun olduğumuzdan beri görüşemedik. kısa süreli olaram mersin'e gelmiş ama fırsat olmamış beni aramaya.
son günü işleri erken bitmiş, forum'a erken varmış. havaş araçlarına binecek ama bir kaç saati var fazladan. beni aramış boşsan gelsene oturalım sohbet edelim diye.
ben de boştum o cumartesi, annem de duymuş telefon konuşmamı. nasıl duymasın sürekli peşimde beni gözlemleme derdinde. aman memnun olduğumu anlamış anlaşılan sesimden ne yapsam da gününün içine sıçsam diye plan yapmış sanki.

anladı hazırlandığımı tutturdu da ben de gelecem ben de gelecem. siz oturursunuz kız gidince biz gezeriz mağaza. hadi acele et o zaman dedim. bak cumartesi ama bugün kalabalık olur ha sonra söylenip duruyorsun.

anneme göre kim ben mi söyleniyorum ben hiç söylenmem ben hiç kapris yapmam ben asla huzur kaçırmam.

bir gün gene böyle kuyruk gibi peşime takıldı, güya eğlenmeye gidiyoruz kafa dağıtmaya daha da şişer dolar patlar sinirli ve daha mutsuz olursun! sürekli şikayet eleştiri dırdrıdırırırıdrı beğenmemeler kaprisler orada oturmam burada yemem onu almam bunu içmem kalabalık gürültülü vırvırvır.... zıkkım etti ama kendisi çok rahatladı. akşam erkenden daldı uyudu mışşşşşııııııııııııııııl mışıl!!

neyse, her zaman 5 dakikada hazırlanıp tepemde beni sıkıştırıp bunaltan acele ettiren annem özellikle arkadaşımla görüştüğüm zaman azalsın diye adeta ağırdan alıyor.
önce sigaramı bitireyim de , sonra bilmem nemi ütüleyeyeim de, saçımı şöyle mi yapsam böyle mi yapsam. beni aceleye getirmeye ve benim kendim için istediğim gibi hazırlanamamama sebep olmaya bayılır! ama kendini acele ettirirsen baş düşmanı olursun kavga çıkar.
ben de aynen her sabah bana yaptığını yapıp tepesine dikilip ayağına dolanıp hadi hadi bu kadar uğraşacak ne var diyorum!

evet hiç üşenmeden her sabah tepemde sigarasını tüttürerek beni sorguya çeker; o ne bu ne şu ne , onu niye sürüyorsun bunu sürmen şart mı, sürmesen olmaz mı? bu ne ne işe yarar! tabi ben arada odamla banyom arasında gidip gelmek durumunda kalıyorum çünkü saç ürünlerim başka yerde makyaj ürünlerim odamda falan ve her seferinde her sabah didişsek bile büyük zevkle aynı şeyleri yapıp karşıma diklilir ve çekilmeden durur öyle!
evden memnun çıkmama bile dayanamıyor, beni ne kadar huzursuz edebilir bunu düşünüyor sürekli herhelde. gene başladı mesela mevsimlik ince ceketimin her sabah üşenmeden katladığım kolunu açıp, düğmelerini ilikleyip, hatta bu sene bir de ön düğmelerini de iliklemeye başladı. her sabah elimi attığımda düğmeleri kapalı buluyorum, bununla uğraşıp sinirlenip huzursuz olup acele edip geç kalıp bir de azar işiteyim falan o kadar istiyor ki!!!

sonunda attım o ceketi! kendime yeni mevsimlik ceket aldım, kol düğmesi yok, önü de fermuarlı. bu defa da her sabah üşenmeden fermuarını kapatmaya başladı. giyeceğim belli değil mi niye kapatıyorsun? hani bari akşam kapat da sabaha kadar kolu başı sarkmasın. ama sabah kapatıyor! ben kalkıp ilk iş tuvalete geçtiğim zaman fermuar sesini duyuyorum!!!!

neyse o öğleden sonra da kendisi ağırdan alıyor ki arkadaşımla görüşemeyeyim. haliyle gerginlik çıkıyor ama rahat rahat diyor ki aman da bir bok varmış arkadaşında da sanki!!!
kendi uyuz arkadaşları şahane sanki. kırk yılsa bir görüşseler de bütün sene o 2 saatin eleştirisini evire çevire anlatır beğenmez hiç birini! sanki seninkiler şahane! içi geçmiş yaşlı neneler olmuşlar. hele birine şaşmıştım eskiden ne enerjik ne süslü hatta aşırıydı şimdi sadece bir nine olmuş; acayip salmış ve hayattan bezmiş gibi.

haa evet başardı başardı!! yavşayarak da bıyık altından güldü. o dolmuşa binmem bu dolmuşa binmem diye oyaladı durdu. 40 dakikada varılacak yere 1,5 saatte ulaştık, arkadaşım da gitmek zorunda kalmıştı.
annem o kadar memnun oldu ki ben sinirlendikçe o rahat rahat şappur şuppur pastasını yeyip kahvesini içti!
zannediyordu ki saatlerce markette dolaşacağız! en sevdiği şey market gezmesi. alınacak da bişe yok ama her reyonu teeek tek gezip fiyatlar hakkında söylenip şikayet etmeyi çok sever. ben de buna mani oldum!!!

21.09.2019

elbise katili _ sevdiğim elbiselerine suikast

yaz başında mavi elbisemi ne yaptı etti mahvetti. aile görüşmesinde vişne suyunu defalarca uyarmama, defalarca elimle alıp yerini değiştirmeme rağmen aynı tehlikeli yere ısrarla koymaya devam etti. yemek yerken de elini kolunu oynatmadan konuşmadan duramadığı için sürekli bir şeyleri düşürmesiyle meşhur annem.
sakarlıktan değil. evde anneannemlerden kalma tabaklar var, bir şey düşürüp kırmışlığı yoktur. belllki kırk yılın başı bir kere. asla tabak bardak kırılmaz bizde.
ama dışarda ablamlar ya da teyzemlerle ve ya hep berabersek bir şekilde muhakkak bir sakarlık eder.

inatla külahta dondurma yiyip her seferinde kendi üstünü ya da hatta benim üstümü de lekelemesi ise adeta bir fenomendir.
solak da değil ama ısrarla sol tarafına koyar içeceği ve eli kolu durmaz konuşurken. sürekli kıpırtılı.
ama genelde çatal kaşık düşürür, bazen peçete.

ha çoğu zaman da beni masanın en berbat köşesine oturtmayı başarır. sonra herkes sağda kaldığı için annem bana sırtını dönerek oturup sürekli sırtı bana yüzü ailenin kalanına dönük, önüme çıkıp adeta benim görünmemi engeller gibi kıpırdayıp durarak konuşur ve el kol oynatır.
anneme kalsa bne orada sessizce yemek yiyip asla konuşmasam. kendi öz ablamla bile konuşmama gızık oluyor. hele teyzem eniştem ya da dünürler bir şey sorarsa hemen lafı ağzımdan kapıp kendi cevaplamak ister. adeta ben masada yokum. konuşmaya başlamışsam da lafını kesmek için uğraşır. sanki küçük bir çocukla uğraşıyormuşum gibi sürekli benden birşeyler ister.
peçete su tuz karabiber yeni kaşık yeni çatal ıslak mendil.... ve kısır döngü gibi sırf lafım bölünsün yarım kalsı benimle konuşmasınlar ister gibi uğraşır! başarırsa gene bana arkasını dönüp önüme önüme çıkıp kendisi konuşmaya devam eder.

ben ne kadar görülmez konuşulmaz olursam annem o kadar memnun oluyor.
ama ben de katılımcı olursam bozuluyor bir şekilde kıskanç çocuklar gibi davranıyor, yanımda sürekli somurtuk suratıyla beni inceleyip lafımı bölmeye çalışıyor ya da akşam laf sokabilmek için kusurlarımı yanlışlarımı arıyor!
bazen de gizli bir intikam gibi bir şeyler yapmaya çalışıyor. böyle zamanlarda üstüme bir şey dökülmesini sağlar! ya koluyla ben içeceğimi alırken ya da içerken bana çarpmak suretiyle ya da kendisi çarparak.

bilinç altında sürekli beni aptal beceriksiz kötü falan gösterme isteği yatıyor. ne kadar sevilmez kötü görülürsem annem o kadar mesut.

o sefer de işte vişne suyunu sürekli alıp ileriye koyuyorum ve kolun çarpacak diye ekleyerek. ama annem her yudum aldığında getirip yine burnumun dibine koyuyor, tam kolunun çarpma ihtimalinin çok olduğu yere.
özellikle söylüyorum hatta yerinde bulamayınca vişne suyunu dönüp bana baktı ve yüzyüzeyken izah ettim kolun çarpacak diye ileriye koyuyorum dedim iyi dedi. ama içtikten sonra gene getirip kolunun çarpacağı bir noktaya koydu.
demek ki istediği bu! daha ne diye bilirsin? 1 kere değil 2-3 kere bile değil en az 10 kere belki fazla, kendi yemek yememden çok annemin meyve suyunu kolladım durdum.
ama gene de ne yaptı etti bir punduna getirip bir bardak dolusu vişne suyunu yeni ve sevdiğim elbiseme boca etmeyi başardı!
galiba mesele benim elbisemi sevmem ve o elbiseyi giymekten memnun olmam.
eğer aksi olsa sevmediğim bir elbisenin içindeysem ve mutsuzsam annem havalarda uçar ve asla sevmediğim bir eşyamın başına bir halt gelmez!
bana bir garezi varmışcasına sevdiğim eşyalarımı ya birine verir, ya başına kaza gelir, ya orasını değiştirecem tamir edecem bahanesiyle bir yerlerini sökmek dikmek için alır ama asla bir türlü tamamlanmadığı için uzuun zaman giyilemez o elbise.
ne zaman severek bir ayakkabı alsam alır almaz daha 10 dakika geçmeden annem üstüne ya basar ya kalıcı zarar vermek ister gibi masa ayağıyla, market arabasıyla falan çizmeyi başarır!
sevdiğim parfümleri tuvalete sıkar.
ama sevmediğim kendisinin ısrarıyla aldığım şeyler sapa sağlam kalır.

sanki bu mavi, gömlek yakalı elbiseme de garezi varmış gibi evde de bir şekilde uğraşıp durmuştu. eli domatesliylen domates sıçratmaya çalıştı, kendisi ütülemek istedi yerlere düşürdü, yatağın paslı ayağına değip pas lekesi olsun diye didindi, koyu renk çamaşırlarla yıkamak için senelerdir eline almadığı çamaşır sepetine kirli bile doldurdu.

sonunda yemekte vişne suyunu döktü ve rahatladı!
 ben ne kadar rahatsızsam annem o kadar memnun adeta. o yüzden yazlığı da çok seviyor mesela. ben yattığım yerde rahatsızım, istediğim kadar uyuyamıyorum, televizyonun sesinden bir şey okuyamıyor rahatsız oluyorum. ama annem çoook memnun. yazlığa yerleşip burada yaşayalım diye tutturuyor hatta.

bir de vişne suyunu boca etti üstüme ufacık aceleci elleriyle düğmelerimi açmaya uğraşıyor hızlı hızlı, muslukta yıkayacakmışız! restoranın ortasında soyunacak mıyım????????????
elini zor çektim orta yerde mi soyunacam diye. bel bel baktı suratıma.

anneme göre elbiselerin içinden kolsuz tişört ve şort şeklinde tayt giyilmelidir!! mersin'in hamam sıcağında bile!

tabi ki çıkmadı vişne suyu ve pişman numarası yaparak beni suçluyor. ben elli kere dedim sana şu vişne suyunu uzakta tut diye, sürekli yerini değiştirdim sonunda başardın ama!!

konuşmaktan etrafına bakmıyor ki tabağın kenarına koymaya çalışınca devrilip başarıya ulaştı.
evde giyermişim elbiseyi.

lekeli şeyleri giymekten neffret ederim. attım çöpe. inadına.
önce çok memnun oldu, sandi ki artık sevdiğim elbiselerimi değil sevmediklerimi giyerek bundan bile mutluluk duymayacağım. gittim ayısından bir tane daha aldım.

hadi buna da soğuk çay falan dök diye!

----------------

sabotaj elbise suikasti resmen.

-------------

daha yaz bitmeden de bir elbisemi almış ben duştaken kırrttt diye kesmiş!!
aldığımdan beri uzun buluyor ve kısaltacağım diyordu.
bodur boyum ve koca götümü yere yakın gösteriyormuş.
çünkü kendisi 180 boyunda 55 kilo ya!!! kızım benden uzun oldu diye memnun olacağına beğenmiyor. upuzun boylu lepiska saçlı kızala hayranlıkla bakıyor. aslında 180 boyunda 55 kilo sarışın ve Avrupalı anatomisine sahip bir evlat hak ediyordu ama benim gibi klasik Türk kızı şeklinde bir kızı oldu!!! ne yaptın uzun olayım diye? nothing!

ben severek giyiyorum diye kafayı o elbiseyi kötülemeye takmıştı. beni elbisenden soğutacak ya da giyerken kötü hissetmemi sağlayacak herhalde aklınca.
sonra da gizlice alıp, eminim keserken de zevkten ağzını büzerek kesmiştir. kesmiş elbiseyi.
etek ucunu dikince daha iyi giyersin diyor.
bir bak çok daha iyi oldu.

o kadar kısaltmış ki elbise değil tunik olmuş.
hayır senin kısa boyuna göre kestim, dizine gelir senin.

anneme göre o kadar kısa ve götten bacaklıyım ki sanırsın kendi selvi boylu. yerden yürüyen göt gibisin be!

bana kısa diye aldırmadığı giydirmediği giyince laf soktuğu şortlardan bile kısa olmuş elbise.
ve lafından dönmemek için de böyle giyileceğini iddia ediyor!

tunik gibi şortla giyeceğiz artık deyince isyan edip, elbise gibi giyileceğini iddia ediyor.
denedim geçirdim üstüne nasıl giyeyim bunu diye.
hala iddia edior ki giyilir.

kız bir rüzgar esse külodum görünür, kaba etimin ucu ortada hatta daha etek ucunu kıvırırp dikmemişsn bile!

giyilir de giyilir diyor.
diz üstü şortumu bile kısa bulan isan, diz kapağımı kapatayım diye laf sokup duran insanla aynı kişi bu popomun tam aldında biten bol ve uçuşacak bir elbiseyi öyle giyebileceğimi iddia eden insan. o elbiseyle oturamazsın bile o kadar kısa. altına alacağın kumaş parçası yok donunun üstüne oturursun yani.

giyip vantilatörün dibine gelip rüzgarı yedim, uçtu etek ve külodum sergileniyor ama hala annem giyilir böyle elinle tutarsın eteği diyor!!!!!!!

ben kendi istediğimle o kısalıkta bir şey giymeye kalksam bana neler der halbuki!
bir gömlek bluzumun düğmelerinin arasından azıcık sütyenim görünüyor diye saatlerce söylenip beni teşhircilikle suçladığı bile oldu, erkekler bana baksın istiyormuşum!!!!
hafif meşrep sikilmiş karılar gibi aradan sütyenim görünüp duruyormuş.

başka bir zaman da tişörtümün kenarından sütyenim görünüyor, ya da omzumdan askısı düşüyor diye bir saat benle kavga etmişliği de var.
anneme göre sütyenin ucu, askısının bile görünmesi kaltaklık kadar aşağılık ve basit bir şey!
sütyenin askısının bile görünmesi namus gibi, sanırsın vajinamı açmışım.

--
bir gün böyle otobüsle bir yere gidiyoruz, demek askısı sünmüş sütyenin, kaliteli sütyen aldırmıyor ki bana çok görüyor birşeylerin iyisini, esner tabi. sürekli omzumdan düşüyor ben de düzeltiyorum. ama bir süre sonra hareket edince gene düşüyor.
annem buna o kadar sinir oldu o kadar rahatsız oldu ki anlatamam. sanki kenardan mememmin ucu ya da popomun çatalı, vajinamın dudağu görünüyormuş kadar rahatsız ve utanç içinde.
askı düştükçe ve ben düzelttikçe dişlerini sıkıp sonunda dırdıra başlıyor. adam bakmış etkilenmiş de bilmem neymış de çıkmaz olsalarmış da dışarı rezil etmişim rahatsız etmişim huzurunu kaçırmışım da! dikkatsizmişim de özensiz mişim de bakmışlar da anlamışlar da bilmem neymiş de!!!!

sütyenimin askısı gevşemiş ve arada omzumdan düşüyor diye bir adam görmüş gülmüş, bir kadın oruspuya bakmış gibi bakmışşmış çok rahatsız olmuş, ne gideceği yerden ne çıktığından menun bütün gününü benimle didişip daha da mutsuz olmaya çalışarak geçirmiş birisi bu kadın.

ama kıçımın altında biten bol bir elbiseyi şortsuz giyeceğimi iddia ediyor!!!

-----------

daha baharda bana kavun içi bisiklet yaka çok normal bir tişörtü yaşıma uymayacağı için aldırmadı; aynı gün bana spagetti askılı, kot kumas göürünümlü, çok ama çok dar ve mini bir elbiseyi aldırtmak için yırtındıydı! bol ve kapalı bir tişört yaşıma uymutor ama ip askılı ince kumaş ve çok kısa ve dar bir elbiseyi giyebiilirim!!!?????????
nerde giyecem bunu anne diyorum.
yazlıkta diyor.
yazlıkta olacağı belli zaten de ne gibi bir durumda.
evde giyecekmişim.
evde giyeceğim elbiseye 300 lira mı vereceğim?????? hem evde neden bu kadar şık bir şey giyeyim sana mı defile yapacam güzel görünecem? sonra götüm kocaman bacağı selilitli diye laf sokacaksın!!
************
ya da kışın bana açık somon pembe bir kazağı aldırtmamak için didişti yarım saat dil döktü almayayım diye; 2 gün sonra ablamla beraber gezerken bana sırıtarak çingene pembesi file şeklinde bir örgü gibi kısa bir kazak-bluz getirmiş ne güzel değil mi al bunu diyor!!!
her zaman giyilecek m-normal bir kazak alamıyorum da çingene pembesi crop-top bir merserize üst alacağım.
nerde giyeyim bunu alama dedikçe sanki mağazanın elemnaı gibi yırtınıyor alayım diye!!

hem görenlere hem ablama ne kadar modern ne kadar medeni ne kadar modadan anlayan anlayışlı bir anne olduğunu kanıtlamak istercesine uğraşıyor!!

*0*0*0***0**0*0

annemi anlamak imkansız. çok çelişkili çok değişken.
yırtık pantolonun sanki amı da çok sikilmiş amı da yırtık demekmiş gibi gördüğü için sevmeyen ve sikilmiş hafif kızların  giymesi gerektiği benim gibi kız kurusu ve yaşlanmışların evlilerin hanım kızların giymemesi gerektiğini de annem savunuyor.
30 yaşından sonra üst kolların ve üst bacağın hatta diz kapağının görünmemesi gerektiğini de.
sütyen askısının ya da kendisinin azıcık bile görünmesinini orospuluk zannedileceğini de annem düşünüyor.
bırak dekolteyi.
ama  göt altında biten elbisenin giyileceğini de kendisi iddia ediyor!

-------------------------
göster yapmaya çalışır ama yeni trendlerden zerre anlamaz.
pantolon bakarken hayret ve şaşkınlıkla kızgınlık arasında pantolon paçalarını yamuk kesilmiş ve hatalı bulmuştu.
o aralar asimetsik pantolon paçaları modaydı! anlatsan da anlamaz. inkar eder.
ya da soldurulmuş renkte tişörtler moda ya onu da anlamaz. solmuş bu kumaşlar güneş gelmiş üstüne diye düşünür!
anneme kalsa 1960lar 1970lerdeki gibi yaşayacağız sonsuza kadar. o giyim o kafalar.

hep aynı şeyler.

daha önce bahsettiğim yoldan geçiyoruz hemen hemen her gün, eğer bir yere çıkmışsak.
işin tuhafı çok benzer bir yol hem yazlıkta hem de şehirdeki evimizde var.
dışarı çıkarken sitenin kaldırımında yürümek icap ediyor ve kaldırıma kadar sarkmış begonviller var.
yazlıktakiler tabi daha yoğun.
kaldırımdan yürürken o kadar sarkmış ki dallar eğilerek geçmem gerekiyor.
ve annem her seferinde ama şaşmaz şekilde her seferinde hatta aynı gün içinde 2 kere çıkmışsak bile ikincisinde de aynı şey zannediyor.

neden karşıdan gelenlere selam veriyorsun?

sanki Japon'um da eğilerek selam verecem karşıdakilere?

ama her seferinde aynı sorular olabilir mi? ya birine selam veriyorum zannediyor ya alakasız salak salak eğiliyorum.

niye eğiliyorsun ki?

hadi ilk bir kaç defa anlamamış ol, unut. bütün bir yaz boyunca da her seferinde anlaşılmaz hatırlanmaz mı artık yaa!!??????????

begonviller kafama değecek çok uzamış.
döner bakar boş boş.
o kadar uzamamış ki! benim başıma değmiyor!

senin başına değmez tabi benden kısasın.
aman sanki sen de çok uzunsun da!

ha bir de bu var. annem sanki benim boyum daha uzun olsun diye herhangi bir şey yapmış gibi boyumu beğenmez. en azından benden 11 cm uzun diye memnun da olmaz. kısa bulur. ama ablamla santimi santimine aynı boydayız, onu kısa bulduğunu görmedim hiç!

sen topuklu giyiyorsun ondan!
şu anda topuklu mu var ayağımda anne?

anneme kalsa bir kaldırımda yürürken bile nasıl geçeceğime, dalların başıma değip değmeyeceğine eğilmem gerekip gerekmeyeceğine bile kendisi karar vermeli.

2 aydan bile az fazla bir zamanda defalarca geçtik o kaldırımdan ve annem her seferinde şaşmadan bana neden eğildiğimi sordu! her seferinde dediğime anlam veremedi ve saçma buldu. kendi eğilmiyormuş değmemiş başına dallar!!!!
sana değmez tabi demek ki o kadar uzamamış.anneme göre arada bir fark yok. ben de çok kısa boyluyum zaten! oysa kendisi zamanının orta boylusu.
iyi ki bir kaç tane kendinden daha kısa arkadaşı var, kendini orta boylu farz ediyor.


------------------

mesela toplu taşımaya binmek için giderken, yönümüzden dolayı dolmuşun arkasını görüyoruz. yani yakınımızda bir durak var ve biz oraya vardığımızda park halinde bir kaç araç bulunuyor her zaman.
ama işte siteden çıkış ve gidiş yönümüzden dolayı dolmuşların arkasını görüyoruz ilk.
ve dolmuşların arkasında nereye gidecekleriyle ilgili bir tabela bulunmuyor, sadece ön yüzlerinde var.

ama annem her seferinde ama her seferinde şaşmadan, üst üste günlerde hatta gün içinde 2. kez bile olsa ayyyynı şeyi yapıyor.

nazlı hangisi gidiyor bizim oraya?

dolmuşun arkasında yazmıyorsa ve önce sadece arka tarafından görebiliyorsak ben nereden bileceğim bizim güzergaha ait dolmuş hangisi???????????

bilmiyorum bakmak lazım.
ama hangisi gidiyor işte?
annecim arkasında yazmıyor biliyorsun.
tamam hangisine bineceğiz?
bakmadan bilemem ki yazmıyor arkasındaaa!!

önden git bak mı diyorsunuz ahtapot vantuzu gibi yapışıyor koluma bırakmıyor ki hızlı gidip bakayım. hem kendi ağır çekim hızında hem önceden varıp bakma imkanım yok henüz! öyle bir teknoloji gelişmedi!!

hem her seferinde soruyor hem de her sefeirnde en az 3 kez.

yaklaştıkça ayyyyynı soruyu tekrarlıyor. hangisine bineceğiz?
yaklaşınca bakarız. yazmıyor ki arkasında.

bir de cevabımı beğenmiyor efem! nooldu sen üssstün zekalıydın muhteşem bir öngörün ve hafızan vardı sen bil madem bu kadar aşmış bu kadar üstün bir varlıksan niye bana soruyorsun? sana malum olmuş olmalı!!

yaklaştık çok diyelim gene soruyor!
kolumu bırak da bakayım ön tarafına!
hangisine binecez nazlı!
annecim ön tarafındaki yazıya bakmak lazım ya bırak kolumu da bakayım!

ve bunlar herrrrr gün tekrarlanıyor.

------------------

şehirde de bir yere giderken geçtiğimiz kaldırımın kenarında çöp tenekeleri dizili. eskiden biz çocukken ya da gençkızken annemin burnu o kadar hassastı ki yan mahalledeki çöpün kokusunu alır, tiksinir, söylenir dururdu. zaten söylenip durmadığı bir an yoktur. mütemadiyen bir şeylere söylenir, şikayet eder, tenkit eder, hiç susmaz ağzı hiç kapanmaz.
demek insan yaşlandıkça duyuları da köreliyor. eskiden her kokuyu fazlasıyla alan, bilmediği şehirde şaşmadan yol bulan, herşeyin paketini gözü kapalı doğru açabilen annem aksine döndü.
hiçbir şeyin kapağını, paketini açmayı beceremiyor, bir yere her zamanki değil farklı bir yoldan gidilecek olsa anında yönünü şaşırıyor, hiç bir kokuyu eğer aşırı fazla ve yakın değilse almıyor.

bir gün bir yerde durduk aman allahım o kadar kötü kokuyor ki başka bir yere geçelim kokuyor diyorum hiiiç anlamıyor.
ve annemin şöyle de bir huyu var; kendini rahatsız etmiyorsa kendisi duymuyor görmüyor hissetmiyorsa o şeyi da sana rahatsızlık veriyorsa bile anlamaz ve kabul etmez hatta arsız huysuzluğu üstündeyse inadı tutar ve sana karşı öyle bir şey olmadığını dahi iddia eder.

artık iğrenç çöp tenekelerinin yanında uzuuun uzun durabiliyor burnu koku almıyor. ve sen şikayet edersen anlamıyor kokmadığını iddia ediyor kendisi duymuyormuş!!!

-----------------
neden annelere çocuklarının uykusu hep fazla geliyor?
küçükken uyumuyor diye şikayet eder, nutuk çeker, fırça atar, azarlar. büyüdüğün anda da fazla uyuyorsundur her zaman!
demez ki bir hafta sonları var tam uyuyacağı. çoğu zaman cumartesi de iş güç oluyor yani bir pazar günü var güzelce uyuyacağın.
ama anneme göre çok uyuyorumdur!
her pazar saat 10.00-10.30'a kadar uyuyorum annem beş karış suratla karşılıyor; çok uyuyormuşum!

anneme göre her zaman çok fazla uyuyan uyku sefası yapan biriyim. istersen hastalıktan gece uyuyamamış ol, anlamaz, anneme göre uyku sefasıdır o.
diyelim ki uyku sefası. hak etmiyor muyum?
neden fazla görüyor?
yediğim yemeği hiç fazla görmez hatta az görür 10 tabak yemek ye, memnun. sonra kilo alıp dombili olursan hem laf sokmak aşağılamak için yeni fırsatı olur.

sancıdan gece uyuyamamışsındır, kalkıp sıcak su torbası hazırlamış, sıcak bir şey içmişsindir. önceki akşamdan da ne kadar sancılandığını bilmektedir ve hatta sana hap yut demiştir. ama gece öyle geçmiştir ve haliyle sabah her zamankinden geç kalkmışsındır! uyku sefası!

çok mu görüyorsun!!? bir pazar günüm var adam akıllı uyuyacağım onu da bana çok görüyorsun!

annemi anlamak imkansız. mesela yemek çok yiyeyim ama annem gibi eğer ona dokunmuş hazmedememiş midesi ağrımışsa neden benimki de öyle olmamıştır?

yani uyku uyuyamayayım yediğim herşey de mideme dokunsun!?

her pazar aynı lafı sokar! asla ne güzel uyumuş kızım bütün hafta yoruldu tabi demez. her zaman ne kadar çok uyudun!

13.09.2019

okul ilk açıldığı zamanlar iyice arsızca arıyor. derste açamam, açmam yasak dememi 8 senedir midir nedir idrak edemedi. önemli bir şey olursa ara anne diyorum. ama inadıma inadıma gibi dersteyken de arıyor.
söyleyeceği de bir incir çekirdeğini doldurmaz şeyler. ya havadan şikayet ediyor ya duyduğu kötü bir şeyden.
geçende başladı bana 12-13 senedir içinde beraber yaşadığımız evi anlatmaya!!!!!! beraber yaşıyor olmayı bırak bunu bana defalarca anlatmış bir insan ve susmak bilmiyor!!!
sadece önemli bir şeyse ara anne bu kadra aranır mı ya diyorum. ne ihtiyaç gidermeye ne arkadaşlarla 2 çift lafa vakit kalıyor anneme laf anlatmaktan.
beni rahatsız etmekten oyalamaktan arkadaşlarımla vakit geçirmemi engellemekten çok memnun demek ki.
sonra da neden sıkıntılısın neden suratsızsın neden arkadaşın yok diye sorgulamaya başlıyor! birilerine zaman ayırmazsan arkadaş olamazsın ki sohbet etmezsen deşarj olacak bir şey yapmazsan da sıkıntılı olursun.
rahatlamak için alışverişe gideceğim kuyruk gibi peşimde ben de gelecem de ben de gelecem. sonra rahatlamak yerine daha da dolmuş daha da şişmiş bir hale geliyorum. sürekli şikayet sürekli mızmızlanma sürekli olumsuzluk! sıkıldım da yoruldum da kumaşlar da bilmem ne insanlar da bilmem ne şu da böyle bu da şöyle! susmak bilmiyor tepemde carcar carcar.
bir gömlek alacam bana zıkkım olsun diye uğraşır gibi; küçük küçük sokmalar kaprisler peşinde. ben rahatlamaya mı çıktım kendini memnun etmeye mi belli değil. sonunda da memnun olsa bari! asla asla bitmez şikayetleri istekleri kaprisleri.
kuaföre giderim peşimde gene. fantastik evreninde beni karanlık odalara çekip sikecekler. çünkü ben mersin'in bütün kuaförlerini gezip amıma ağda yaptırıyorum hepsi gördü=?????????????? hem beni yavaşlatıyor hem sürekli talepleriyle önüme geçiyor bir de üstelik sanki ben kuklasıysım da kendi istediği kesimin yapılacağını zannediyor!
çünkü kendisi kuaförlerden daha bilge becerikli kendisi kesse mükemmel olur!
evet yolunmuş tavuk modelinde çok başarılısın ben bir daha eline makas verir miyim senin!!
hep aynı şeyler ama. ne yapayım hep aynı şeyler oluyor.
mesela annem 25 senedir hijyenik pedin ne olduğunu anlayabilmiş değil. hatta 29 sene oldu. ablam 1990 yılında başladı adet görmeye ben de 2 sene sonra kadar.
o zamandan bu zamana hala öğrenebilmiş anlayabilmiş değil.
annemle beraberken marketten hijyenik ped alabilmek mümkün olmuyor.

beraber geziniyoruz şimdi; ben hijyenik ürünlerin falan olduğu reyona yöneliyorum, annem şoklar ve isyanlar içerisinde endişeyle haykırır gibi "nereye!!!!!" diye sorguluyor. evet mesela akşam beraber tv seyrederken de yerimden kalkınca aynı şaşkınlık ve sorgulamayla soruyor!
akşamın bir saati nereye gidebilirim ki?????? avrupa ya da amerika mı burası? ya işemeye ya sıçmaya falan tuvalete gidersin ancak!!!!
alay ederek ya da sinirli cevap verirsen şaşırıyor bir de!!! bunda sorgulayacak ne var? pencereden adam sokup sikişme partisi mi yapacam???????????? nasıl bir hayal dünyası varsa artık.
bazen merakından kalkıp peşimden gelip incelemeye alıyor.
mutfakta su içiyorum mesela, anca o kısma yetişmiş yani bardağa doldururken suyu ben, annem daha yürüyordu. su içiyorum ışık açık ve bana bakarak diyor ki;
"su mu içiyorsun?"
görünen bariz bir eylem işte nesini soruyorsun!!!! yok viski içip fingirdemeye çıkacam!!!
tuvalete girmişimdir kapıdan sesleniyor;
"nazlıııı???????? tuvalette misin?"

tuvaletin kapısı kapalı! ben de içerdeyim. ne bok yiyor olabilirim acaba????????????????

ya da yüzümü yıkıyor, dişimi fırçalıyor falan oluyorum bunu da soruyor! ve evet diye cevaplayana kadar rahatlamıyor.

neyse markete dönelim. annem ben yön değiştirince hayretler içinde büyük sorgulamalara başlıyor. herhalde kafasında ben salak olduğum için gözüm de görmüyor alakamız olamayacak bir reyona gidiyorum gerizekalı beyinsizim çünkü ve yanlış reyona girdiğim için kaybolup kötü yola düşeceğim??????????????????

beni takip edip peşimden geliyor, ve gözlerini bana dikip her ama her hareketimi inceleme altına alıyor; bir türlü anlam veremeyerek sonunda sorusunu patlatıyor;
"nazlıı???? ne yapıyorsun? onlar ne?"

25 hatta 27 senedir anlayamadığı, öğrenemediği bir şey. gördüğünde de hatırlayamıyor yani her seferinde ilk görüşü kadar şokta ve kendine manasız geliyor.
ne onlar???????
hijyenik ped.
bize bez lazım değil ki evde bez dolu!
bez değil anne hijyenik ped.
evde var temizlik pedi mi deniyor artık.

her seferinde -- yani bu haftada 1 değil ayda 1 de değil, çünkü saçmalıklardan usandığım için kendim ayrıca alıyorum-- aynı şeyi soruyor, en baştan adet gördüğünü, o zamanlarda kullanılan bir ürün olduğunu hani varya ped diye izah etmen gerekiyor. gene de sıkılıp sinirlenip bozuluyor, ped desem yetermiş.
ped diyorum zaten anlamıyorsun bez dedim zannediyorsun.
ama ben hijyeniz bez diyormuşum!!!

sağır duymaz uydurur. doktora gidip bir baktırmıyor ki kulağına eskisi gibi değil demek duyamıyor. yanlış anlıyor herşeyi sonrada kendisinin istanbul türkçesiyle konuştuğunu beni ise diksiyonumun bozuk olduğunu iddia ediyor!
istanbul türkçesi mi? güleyim de boşa gitmesin!
basbayağı adana halk ağzıyla, k'leri g ya da kh yaparak konuşan bir insansın ne istanbul türkçesiymiş.
kulağım eskisi gibi duymuyor demek diyeceğine benim türkçemin bozuk olduğunu iddia eder annem. sanki kendisi öğretmemiş bana!

eğer reyona girip çıktığımı fark etmemişse de kasada; hijyenik pedi tanıyamıyor ve kabusu başlıyor.
annemin market kasalarında en çok korktuğu şey başkasının aldığı birşeyin bizim hesabımızdan geçip bize ödettirilmesi. kasada başka insan olmasa bile bu korkuyla yaşayıp endişeler içinde sürekli. kasiyere en az 2 kere ürünleri gösterip şuraya kadar bizim diye haykırır, muhakkak ürünleri ayıran seperatörü yerine koyar. ama endişesi son dakkaya kadar geçmez.
hem sebze reyonunda 1,5 saat herşeyi önce elleyip yoklayıp sonra seçmeye başladığı için yorulmuş ve acele etmektedir hem yorulmuş ve sıkılmıştır. kasada bir acele alır annemi bir de endişe.
sonra kasiyer pedi geçirirken annem görür ve korktuğunun başına geldiğini düşünüp volkan gibi patlar!
işte kendisi demiştir hem bana hem kasiyere defalarca ama hiç kimse kendisi kadar üstün zekalı ve dikkatli olmadığı için başka birinin boktan eşyasını bize ödeteceklerdir!!!!

"o bizim değillllll" diye haykırır ve o kadar telaşa kapılır kş beni duymaz. istediği şey o anlayamadığı ama ödetilecek olan şeyin listeden çıkarılması değil yakalayıp fırlatıp atmaktır!

bazen kasadan geçmeden banttayken fark eder ve fırlatıp atar bir sinirle de haykırır bu ne bu bizim değil!!!!

bazen daha yeni reyonda anlatmışımdır hijyenik pedi ama kasada gene unutmuş ve gene endişelenmiş ve pedi tekmelemiştir. bir de düşman kesiliyor ki sakince kıza bu bizim değil şuraya koyalım ya da al kaldır kızım bunu diyemiyor! muhakkak alıp başka kasalara bir sinirle fırlatacak!!

bir keresinde eline almış tam bir sinirle atacakken yakalayıp bana lazım dediydim şoklarda annem. bu ne ki? bir de kalabalık kasada tonla insanın içinde hijyenik pedin ne olduğunu ve bana neden lazım olduğunu anlatmam gerekti üstelik. ikna olmadığı sürecede eline yapışmış kaşları çatık ağzı büzük bırakmıyor atacak!!!
bir de bir gün iddia ediyor ki bize lazım değil de bize lazım değil! sana lazım değil anne!! sana lazım sanki! sana da lazım değil!!!
ha sanki senin oluyor mu ki kanaman?????????????????? neden olmasın ki! ben olmuyor sanıyordum kist var ya oranda?

10.09.2019

bazen canı o kadar aşırı konuşmak istiyor ki tüm gün kafamı şişirdiği yetmezmiş gibi, ha bana dışardaysam telefonla ulaşıp, bir kaç dakikalık boş zamanlarımda da gene bana konuşuyor ama bir de onu ara bunu ara modu var.
daha sabahın köründen elime telefon tutuşturup bana birilerini arattırıyor. kendi arama yapmayı unutmuş.

yazın 2 ay yazlıktan sonra. yapışkanlığa o kadar alışıyor ki. ben evden çıkıncaya kadar motor gibi aralıksız nefes almadan konuşuyor, hatta asansör beklerken bile, asansörün kapısı kapanıncaya kadar konuşuyor. bir yerden sonra dinleyemez hale geliyorsun beynini kemiriyor abandone ediyor.
daha da yetmiyor her saat başı telefonda konuşup devam etmek istiyor.
ben ne ihtiyaç gidereceğim ne işim olacak ne de arkadaşlarla bir çift laf edeceğim annem sürekli kulağıma konuşacak.
ablam da harika bir akıl vermiş kulaklık takacakmışım, anneme göre de sürekli takılı olacak saçımla gizleyeceğim ve böylece annem sürekli kulağıma konuşabilecek.
sürekli çocukluk ve ilg gençliğiyle övünecek ya da ekstra pesimist moddaysa babamla evlendikten sonraki hepsi birbirinden karanlık ve boğucu anılarını anlatacak ya da günlük olayların karamsar yorumlarını bilmem kaçıncı kez anlatacak.

hiç bulamazsa bana senelerdir oturduğumuz evi anlatır! sanki ben de orada yaşamıyorum! baştan sona evin plannı, kullanışlı bulduğu ya da bulmadığı yerlerini bininci kez anlatır. lafa karışmanı da istemiyor aslında sadece he hı diye onaylayacaksın.

sürekli sen kulağıma konuşurken nasıl ders anlatacağım anne diyorum bomboş gözlerle bakıyor. onu ne alakadar eder ki. zaten dandik boktan özel okullarda odada booooşboş oturuyoruz ki anneme göre. ne anlatsan ne görse anlar. bir zamanlar bir arkadaşı özel okulda çalışmış diye.

******************

yazın bir de canı bira çekti. midesi de o aralar iyiydi. düşünün artık çakırkeyifken ne kadar çok konuşuyor. akşam üzeri başladı gece 3 e kadar aralıksız konuştu. yatmak için hazırlanırken, kremlerimi falan sürerken de sürekli tepemde nefes almadan konuşuyordu. tuvalete gideceğim annemi itmek zorunda kalıyorum kapıyı kapatmak için, söylediklerimi duymyor konuşmaktan. daha da kapının dışından konuşmasına devam ediyor.
tabi ki elinde sigara her zaman, güya bana gelmesin diye yana üflüyor, sanki rüzgardan dağılıp bana da ulaşmıyormuş gibi.
artık yatağımı hazırlıyorum, gündüz kanepe olduğu için kendisi her akşam çarşafımı sermem yastıkları düzenlemem gerekiyor; hala tepemde arkamda vırvır konuşuyor; saat 3 yatalım artık diyorum, gidip yatağına yattığı yerden devam ediyor konuşmasına.
asla da söyledikleri olumlu şeyler olamaz, olmadı olmaz. sürekli kötü örnekler.

midemi ağrıtıyor bira diye yalan söyleyip aldırmamakta buluyorum çareyi. normalde de çok konuşuyor ama en azından belli bir saatte uykusu gelip uyuyor. içince uykusu da gelmiyor! bıraksam sabaha kadar konuşacak.

ha kendisini de asla geveze bulmaz. ama başka konuşkan insanları da sevmez geveze bulur.
----

yazın güya ben tatile dinlenmeye geliyorum; ya benden sürekli hizmetçi gibi ev işi bekliyor yetmiyor kendi evimiz onun bunun da yapılacak anneme kalsa! hem bana diyor ki kitap okumuyorsun hem kitap okumaya başlayacağım anda dibimde bitip isteklerde bulunuyor ya da konuşuyor. uyarıyorum gidiyor. ama sadece 5-10 dakika dayanabiliyor konuşmadan durmaya!!! geri gelip başka yerde konuşuyor. kitap okuyorum diyorum e sen oku diyor. ama sürekli konuşup soru soruyor cevap bekliyor.
hem okuyup hem de anneme cevap verip hemde can kulağıyla dinleyecekmişim!

***
eskiden gene kitap okumaya-ders çalışmaya saygı duyar önem verir bırakırdı odamda. artık hiçbiri kalmadı. ne kitap okuyorum diye ne bir şey izliyorum ne de çalışıyorum diye saygı duyuyor! hatta inadına gibi terslemişsem inadına inadına en yaınndan televizyonun sesini açıyor ve odanın etrafında gürültü yaparak dolanıyor. onu bırak hastayken migrenim tutmuşken bile saygısı yok!
migrenden odama kapanırım 5 dakikada bir incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerle geliyor yanıma! kızarsam da anlayışsız oluyorum kendisi çok anlayışlı çünkü!
gözünün önünde ağrı kesici alıp iyice bastırarak dedim odamda yatacam migrenim tuttu. 5 dakikada bir bir şey için beni rahatsız etti yaa. yok mesaj gelmiş açamamış, yok kapı mı çalmış? yok televizyonun ekranına bişey olmuş, yok çamaşırlar kurumuş mudur diye soruyor. şimdiyi mi buldun bunlar için!!!!????????

kızarsam terslersem de ben kötüyüm ben anlayışsızım.
her gün bir yere giderken geçtiğimiz yol begonvillerle kaplı. bu iyi bir şey ama budanmadığı zaman kaldırımdan yürümek imkansızlaşıyor.
geçerken mutlaka eğilip geçmem gerekiyor yoksa saçlarım toz olur ya da dolanır.
tabi ki ne zaman bir yere gidecek olsam annem her zaman peşimde.
iş için kısa süreliğine gidip gelmem gerekiyordu, baktım kendisi de hazırlanmış.
ne oldu dedim.
ben de geleyim bari diyor. nereye? okula benimle gelecekmiş.
toplantı için gidiyorum hem mesafe uzun hem seninle ilgilenemem sıkılırsın.
iddiası; ben kenarda sessizce otururum olur hep.
annem ve sessizce oturmak: mümkün mü? bir kaç kere geldi bu iddiayla. bir seferinde sürekli onu bunu sordu bekar mı diye. aklı sıra ben göremiyorum okul koca adayı dolu, annem hemen bulup evlendirecek beni. yaşlı başlı adamalrı bile sordu artık. başka bir seferinde mızmızlandı durdu; işlerimle değil kendisiyle ilgilenmemi bekliyor. garip gıcık konuşmalar, biriyle münakaşa bile etti.
daha da anneme kalsa hergün elele işe beraber gideceğiz annem sınıfta köşede sessizce oturacak.
yalnız mı hissedyor kendini? e bana ne kadar sevilen aranan ne kadar popüler tapılan herkesin hayran yada aşık olduğu bir inan olduğuyla ilgili martaval okurken iyiydi.
bulsun arkadaş kendine onlarla takılsın.

neyse bu sefer de kendine kalsa benimle gelecekmiş; toplantılarda harika fikirleri olduğunu düşünüyor aslında; akşamki konuşmalarından çıkardım. eğitim sistemiyle ilgili müthiş fikirleri var.
ben istemeyince bari durağa kadar gelip yolcu edeyim diyor. markete uğrarmış sonra kendisi de.

daha zrzır fikirlerini anlatıyor, kendi eğitim bakanı olsa ihya edermiş ülkeyi. anca konuş, hiiiç bir şey yapma! anca kafa şişir.

işte o begonvilli yoldan geçiyoruz; ben saçım bozulmasın toz olmasın diye eğilip geçiyorum.

her dışarı çıktığımızda; pazara, markete ve ya bilmem nereye giderken buradan geçmek durumundayız ve geçiyoruz da ama her seferinde ayyyyynı sahne yaşansa da annem başa sarıyor.

neden eğilip geçtiğime anlam veremiyor hatta karşıdan gelenlere selam verdiğimi zannediyor.
Japon muyum ben o kadar eğilerek selam vereyim.

bir gün diyor ki niye selam veriyorsun o kadar elaleme?
ben de karşıdan gelenleri bile görmemiştim güneş ışıklarından.
nereden tanıyorsun??????

büyük şüpheler içinde annem?fantastik dünyasında neler kurguluyor acaba?

selam vermiyorum dallar kafama değiyor diye.
ne dalı be?
ağaç dalı anne! begonvil.
ne begonvili neredeki tanıştığınız yerdeki mi?
ne tanıştığı???? geçtiğimiz yerdeki?
hangi geçtiğiniz?
bizim geçtiğimiz bizim demin!
bizim geçtiğimiz yerde begonvil yok ki?
dön bak şuraya bir dön bak bakalım yok mu?
ne eğiliyorsun ki ne alaka begonvil?
kafama değiyor.
benim değmiyor hani?
değmez tabi sen daha kısasın.


bu da çok bozulduğu bir şey. kısa olduğunun söylenmesi. kabul etmiyor çünkü. anneme göre kendisinden kısa insanlar var diye kendisi 1,50 cm boy ile orta boylu oluyor hele ki kendi zamanına göre. ve hemen kin tutmaya başlıyor ve benim zamanıma ve yaşıtlarıma göreyse esas benim kısa olduğumu iddia edip kabul ettirme yarışına giriyor. demiyor kızım benden 13 cm uzun en azından, ya da daha uzun olması için ne yaptım?

geçende işte tam aynı yoldan geçerken eğilip geçince çoktan kırk kere yaşanmış diyaloğu unuttu bile.
gene diyor niye eğiliyorsun ki? kime selam veriyorsun?
dallar kafama değmesin diye eğiliyorum anne.
ne dalı?
begonvil dalları!
değmez ki bana değmiyor.
sana değmez tabi!
ben hem daha uzunum hem topuklu giydim.
topuklu giydiğin için değmiştir yoksa yetmez boyun kısasın uzun değilsin ki!
tabi canım ondan.
he ondan yoksa değmez.




9.09.2019

dışarıdan kocaman bir böcek girmiş eve, annem de görmüş.
durmuş izliyor! ne böcek ilacı sıkıyor, ne vurmaya çalışıyor. öylece ortada dikilmiş izliyor sadece.
zaten böcek ilacını da bulamaz, yerini öğrenemez, nasıl sıkılır bulamaz da.

bir zamanlar gene böyle dikilip izliyor bana da diyor ki böcek var. e ilaç sıkacağız. illa da kendisi sıkacakmış. ama ne gözü görüyor ne eli becerikli de basılacak yerini bulabilsin.
tuttu fossss diye suratımın ortasına sıktı ilacı. ben yanıyor suratıma sıktın gözüme kaçtı diye bağırıyorum. annem böcek kaçıyor ama deyip önümden çekilmiyor.
gözüne bir kimyasal kaçarsa suyla yıkaman gerekmez mi? suya ulaşamıyorum ki. 2 adım atıyorum anneme çarpıyorum sağa gidiyorum anneme çarpıyorum sola gidiyorum anneme çarpıyorum.
gözüme ilaç sıktığını düşüneceğine böceğin derdinde önümden de bir türlü çekilmiyor, suya ulaşmamı engellemeye çalışır gibi sürekli önümde. ki ben o sırada gözüme sıktın diye bağırıyorum ki ağzıma da girmiş durumda.
annem bunu düşüneceğine böcek kaçıyor diye şikayet edip ayağıma dolanıp duruyor. lavaboya ulaşıncaya kadar neler çektimdi itmek zorunda kaldım kadını. buna da çok bozuluyor efedim. niye çekilmiyorusn önümden gözüme ilaç sıktın gözüm yanıyor! e ben başka taraftan gideymişim ne çarpıyormuşum! gözüme sıktın gözüme! göremiyorum ki!!
daha da bana üzüleceğine endişeleneceğine ben 2 gün gözü kıpkırmızı halde gezdim, doktora mı sorsak falan diyeceğine hala beni ittin de böcek kaçtı da kim bilir nerede de diye şikayet ediyor utanmadan!
banka bir zaman da böcek ilacı diye oda spreyi sıktı ama neyse ki elinden kurtulup suratıma gelmemesini sağladım.
o zamanlardan sonra vazgeçti ilaç sıkmaktan, bari ayağıma dolanma. ama en sevdiği şey ben acele hareket etmek zorundayken sürekli önüme sürekli karşıma çıkıp çekilmemek sanki. hem bağırıyor böcek var diye hem önümden çekilmiyor ki ilacı alıp sıkabileyim.
eline ilacı alıp sıkıncaya kadar; neresi neresi anlamıyor ki şişenin! böcek diyar diyar gezer. onun yerine bana söyleyip çekil işte. yok ya önümde dikilir ya kıçımın arkasında durur, ayağıma dolanır.
diyelim sağ tarafa kaçıyor ve üzerine ilaç sıkıyorum, can havliyle sola kaçıyor ve ben döner dönmez böcek yerine annemi görüyorum, o tarafa kaçtığını anlayıp da çekilmiyor ki ebelek gibi hala eski yönüne uzuuuun uzun bakıyor!
sen başka tarafa git acele hareket etmem gerekir çarpabilirim sonra kızıyorsun diyorum ama annem inatla sigarasını suratıma üfleye üfleye etrafımda dolanıyor.
ev temizlerken de götümün arkasında dikilir, izler; aniden geri gitmen gerekse çarparsın; sonra da bana çarptın der.
bir sürü hareket yapması gereken birinin götünün dibinde durulur mu? çarpabilir tabi.

mesela yolda sokakta bir yere giderken ya da toplu taşıma beklerken; gider bulur bir geri gidecek ya da hareket etmek üzere bir araç; gidip arkasında dikilir!
görmüyor ki araç hareket etmeye hazırlanıyor, duymuyor ki motor sesini.
hareket edecek araba orada durma derim hemen çekileceğine eblek eblek uzun uzun bana bakar sonra arabaya bakar zar zor çekilir ki çoğu zaman anlamaya başlamadan evvel araba hareket etmeye başladığı için irkilir ve söver.
görüp anlayıp beyninin vücuduna geri çekil ya da ilerle ve dikkat et sinyali vermesi çok uzun sürüyor artık.

7.09.2019

yaz başındaki ilk bayram tatilinde ben hastaydım da hem tedavim hem 20lik diş operasyonum yüzünden evde kaldım da annemle ablam yazlıkta kaldılar ya. işte o sırada ablam sürekli şikayet ediyordu. hasta beni bile defalarca artık rahatsız olacağım şekilde bile hiiç de umursamadan hem de.
anneciği de arama kız kardeşini hasta zaten rahatsız etmeyelim demiyordu.
ablam da aynı annem gibi şikayet etmeyi, dırdırı, söylenmeyi çok sever ama şikayet ettiği bir şeyi değiştirmek düzeltmek için bir şey yapmak istemez.
zaten çamaşır makinemizi eski ve külüstür bulmuş, ablacığım artık son model, son teknoloji makineleri kullanmayı bildiği, eski makineleri unuttuğu için çamaşır yıkayamamış, anneciği de bırak nazlı gelince yıkar demiş kıyamamış yavrusuna! eve geldim 10 günde bile dağ gibi çamaşır bırakmışlar! şikayet edip durmuş, annemin de kafasına işlemiş.
oysa annem bir makinenin tamamen bozuluncaya kadar kullanmasından yanadır, hep bunu savunur. durduk yere değiştirmenin enayilik salaklık gerizekalı beyinsizlik olduğunu, satıcıların salak gibi bu kişileri soyduğunu iddia eder.
bilgisayarımı ya da telefonumu yenilediğim zaman bana da aynı şeyleri söyledi durdu. anneme göre teknoloji bir ihtiyaç değil, tamamen gereksiz şeyler.
senelerce bu aslında fobik durumda ben çektim; eski çamaşır makinemiz bozulduğunda senelerce ama gerçekten 2 sene diretti, ne tamir ettirmek için servis çağırdık ne yenisini aldık. 2 sene boyunca elde çamaşır yıkadık!!!! bu devirde evet. üstelik ben işsiz olduğum için o dönem hepsini seve seve zevkle bana yıkardı. her sabah uyandığımda yeni yıkanacak çamaşırları acımasızca yığmış bulurdum!
protesto etsen kavga etsen nafile! eninde sonunda ihale sana kalacak. o zamanlar da ablama sen annemi ikna et, sen söyle derdim, annemin fırçasından dırdırından korktuğu için ağzının ucuyla zor söylerdi.
sağ olsun beni pek umursayan bir aile değil bu!

sonunda öyle bir alerji oldum ki; doktorluk yani. tüm kollarım kabar kabar oldu, kıpkırmızı koskoca benekler oldu ve şiştiler. daha anneme kalsa ilaç tedavilerinden sonra elde çamaşır yıkamaya devam edecektik yani.
anneme göre tedavisi, hapı varsa sorun değildir. yutarsın hapı sürersin kremi devam edersin aynı hataları üstüste yapmaya ya da katlanmaya.
tam da o sıralarda eski makineleri peşinata sayan bir kampanya vardı da ancak yani bozulduktan 2 sene sonra yenisini aldırabildim, ki önceden servisi çağırıp anneme bu yedek parçalar bulunmuyor artık diye söyletmem de gerekmişti. tabi buna da küsmüş inat etmiş ve o zaman bir daha asla ama asla çamaşır makinesi almamaya yemin içmişti.
annem zannediyor ki bir makineyi alacak ve ölünceye kadar kullanacaksın hatta torunlarına miras bırakacaksın! otomobiller bile öyle olmuyor da çamaşır makinesi nasıl olsun!?
yani anneme göre ne pahasına olursa olsun alınmayacaktı o makine. ben zorlamasam emrivaki yapmasam hala eşşek gibi bana elde çamaşır yıkatacaktı. üstelik de asla acımaz, aman yorulurum bilmem ne demez. sabah bir bakarsın tüm perdeler yere inmiş; nazlı yıkayacak!
---
o bozulan makineyi çalıştırmayı biliyordu ama o zaman alınan makineye küstü ve bir daha elini sürmemeye and içti adeta. bir süre sonra ben ağır bir grip geçirince anca zorla ama zorla kapatıp da çamaşırları alıp asmaya razı oldu ama zaman içinde bundan da vaz geçti.
seneler sonra yazlığımızı artık kendimiz kullanmaya karar verdiğimizde de anneme kalsa yazlıkta ne çamaşır makinesi ne bulaşık makinesi olacaktı.
yazın dinlenmeye tatile gideceğiz ama ben gene eşşek başı gibi elde çamaşır yıkayacağım. nasılsa hapım varmış!
bir ilaç bir şeyi düzeltirken başka organlara ne zararlar veriyor, ne yan etkiler var ama anneme göre önemli değil. çünkü ne görünürde ne de çok belirgindi.
ben artık o sıralar çalışmaya başladığım için evdeki eski makineleri yazlığa taşıttım, bağlattım da eve yenilerini aldım. tabi ne kavgalar ne tartışmalar ne kaprisler ne suratlar çektim.

bana bunları yaşatan kadın şimdi sapasağlam makineyi değiştirelim diye tutturuyor; çünkü ablacığım demiş. ben desem bana nasıl itiraz eder ne fırçalar ne nutuklar atar oysa.

-------

ablam da anca şikayeti bilir annesi gibi. o kadar şikayet etti yattığı yerden ama kalkıp da bir yenisini almaya kıyamadı parasına. madem o kadar rahatsız yenisini al da hediye et. yoooooooooo niye harcasın parasını bize!!! onun yerine kendisine yeni markalı çantalar parfümler alır!
madem o kadar şikayet ettin al annene yeni bir çamaşır makinesi. niye harcasın parasını bunlara? kendine yeni marka ayakkabılar ya da telefon almak varken!!!

----

ama anneme sorsan ev ikimizin olacak ilerde. ama bütün masrafları ben ve annem yapsın. tüm tamirat gibi zaruri şeyleri de eşşek gibi ben halledeyim. ama ablamın da evi!!

-----

daha yatak ve çamaşır makinesinden şikayeti yetmemiş mutfağın eskiliğinden şikayet etmiş durmuş. ben böyle şeyler söylesem beni tersler, azarlar durur. ama söz konusu ablamsa ne söylerse bir bilgelik vardır ve muhakkak haklıdır! tabi banyo da çok eskimişmiş!
tabi ablam kılını kımıldatmaz, 5 kuruşunu harcamaz ama zevkle bana yıkar.
bu ev için aldığı şeyler indirimden aldığı 3-4 takım nevresim ve yatak örtüsü ile paşabahçe'den yani lüks bir şeyler değil su ve çay bardakları.
bu kadar. ama ben hem çamaşır makinesini hem banyo ve mutfağı yenileyeceğim ha yataklarımızı da. ve ev bu emeklerime masraflarıma rağmen ikimizin.

----
bunları da usturupluca dile getirsem benden daha kötü bir insan yok olur dünyada. ben bencil olurum. kendileri değil. söylenmiyor onun için. zaten bize eşit davranmadığını da söyleyemezsin anneme kabul etmez elbette ve kendini haklı çıkarmak için yeni kavgalar üretir.
hatta intikam alır gibi tetikte sürekli seni izleyip inceleyerek kusur arar, herşeyi biriktirip yüzüne kusar!
haksızlık mı ettim acaba diye aklından bir şüphe geçeceğine benden intikam almaya çalışır resmen.

2.09.2019

her yaz sonu aynı şeyler.
yazlığa yerleşelim kavgaları.
ben işe bu kadar mesafeden nasıl gidip geleceğim! ne dolmuş var ne otobüs ne arabam var ne servis. olsa bile bu mesafeden gidip gelmek saatler sürer, derdim ne!

alışıyor 55 metre kare evde bitişik gibi yaşamaya. her hareketim gözlem altında. başımı kaşısam işkillenip incelemeye alıyor. bir kere şöyle kaşındım, apış arasını, tüyler mi terlemek mi ped mi rahatsız etti artık bilmiyorum. anneme göre amım kaşınıyor oldu. doktora gidip bakacakmışız hayallerine daldı?????????????????
oturduğum yerden kalkıyorum kocasını kıskanan manyak kadınlar gibi bana hayretler içinde soruyor nereye?????????????????????????

her hareketim gözlem inceleme ve sorgu altında!

yattığım yer dandik, dolabım yok, eşyalrım orada burada. ama annem çooook memnun. kendinden gizli dolaptan bluz bile almak mümkün değil.
çok terlediğim için gün içinde bluzumu değiştireceğim, hemen dibimde bitip sorgulamaya başladı.
önce annemi ikna etmem gerekiyormuş gibi. tartışma çıkmaz mı?
bir de dibimden ayrılmıyor; sağa gitsem o da gidiyor sola gitmsem gene peşimde. bir yer bırak da soyunam!!! o kadar dibimdeki kolumla çarpabilirim!
ama gözünü dikmiş incelemede!

sütyen mi giydin sen!!!!!!!!!!!!!!!! diye haykırıyor görünce. kendisi yazın iç çamaşırına karşı. menapozdan beri baş düşmanı sütyenler!!! sadece kendinin giymemesi yetmiyor ben de giymeyeceğim.
şimdiden menapozlu yaşlı huysuz hastalık hastası kadınlar gibi olayım. bizim sitedeki hanımların çoğu böyle.
artık ununu elemiş eleğini duvara asmış emekli neneler dedeler olmuşlar; ne giyim kuşam ne saç baş var sürekli ıhlayıp tıslayıp sıcaktan şikayet edip tıkınıp, ellerinde de birer peçete suratlarına parçalar yapışır kalır ruhları duymaz, sürekli yüzlerinin boyunlarının terini siler şikayet ederler!

sadece kendi akranlarının değil herkesin böyle olması gerektiğine de inanmışlar.
giyim kuşam olunca noluyormuş sanki boşa müsriflik
gezip tozup noluyormuş sanki dangalak tiplere para kazandırılıyormuş...

hayata küsmüş gibi meymenetsiz suratlarıyla oturup anca biraz torunlarıyla eğleniyorlar.

-------------

her bahar annem erkenden yazlığa geçmek için tutturur. senelerdir idrak edemedi. sanki bin kere söyleyince olacak. sen git kal diyorum aklına bin türlü sapıklık geliyor! o beyni sapıkporno filmler gibi çalışıyor kadının; tüm korku senaryoları evde ocakta yemeği uunutup yangın çık1arıp ölmem falan değil yani beni sikerler! tüm fantastik korku senaryosu benim sikilmem üzerine. taö söylemiyor ama yüzünden ve zaman zaman paylaştığı anekdotlardan belli.
sürekli 3. sayfa haberlerinden tecavüz ve kaçırılma hikayeleri.
yalnız bırakmazmış beni.
e o zaman okul kapanınca beraber gideriz diyorum gene başa dönüyoruz. gidelim de gidelim kalalım da kalalım.
nisandan hatta marttan hava güzelse başlıyor annem yazlığa geçelim artık.
haftada belki 3 kere tartışıyoruz.
aynı şeyleri inatla inatla öne sürüp duruyor.
belki amacı beni huzursuz etmektir ne bileyim. aman aman ya özgüvenli mutlu falan olursam.
-
hele mayıs sonu geldi mi her gün ama her gün yarın yazlığa geçeriz artık değil mi demeye başlıyor.
anlama sorunu mu var hafıza mı.
yok.
sırf inattan sırf kendi istediği olsun diye.

---- yaz sonu da aynı şey gene başlıyor.
sanki yazın da çok memnun çok mutlu çok eğlenmiş.
mersin'de bir yazlıktayız iklim gereği çok güneşli ve sıcak. ama annem bu ikisinden de sürekli şikayetçi!!!

gene başladık yazlığa yerleşelim artık demelere.

e sen kal 2 hafta daha diyorum yok diyorsun.
ben niye kalayım tek!!!! hiç gitmeyip yerleşelim buraya nazlı!
olur annecim istifa ederim parasız pulsuz güvencesiz arkadaşsız burada donsuz sütyensiz oturup kefen giyeceğim günü beklerim! tövbe tövbeeeeeeeeeeeeeeeeee!!

bir sürü çeşitli tartışmalar aynı şeyleri arsızca söyler durur takılmış plak gibi.
bir de kendine yandaş aramaya çalışır. kah ablam kah teyzem. onlar da annemin gazabından korktukları için onaylarlar. ben umurlarında değilim. ya da konu komşuyu kafalar birlik olup bana taarruz da bulunurlar; yazlığa yerleşin.

------------------

gecenin köründe tuvalete kalktıktan sonra uyuyamamış kafasına takmış;
sitenin dış duvarlarının boyanması söz konusu oldu ama herkesi ayarlamak ve para toplamak mesele. sonbahara kaldı. annemi de bir endişe aldı geceleri uyuyamıyor.
ya biz burada yokken yanlış boyarlarsa ya da parasını alıp boyamazlarsa ne bileceğiz? en iyisi bu sen burada kalalım.

dönüyor dolaşıyor aynı şeyleri söylüyor.
asla vazgeçmiyor tekrarlamaktan. geceleri bu yüzden uyuyamıyor. kafasında kurmuş bizden para alıp boyamayacaklar ve haberimiz olmayacak enayi gibi kazıklanacağız benim yüzümden!!!

offff her gün ama her gün belki günde bir kaç kere aynı tartışma. artık sabır taşı olsan çatlarsın.
boya elül ortasında olacakmış, sen bitinceye kadar kal, sonra gelirsin diyorum. ama aklına kendisi başımda yokken beni siktikleri fantazisi geliyor ki gözleri üstten üstten açılarak hayır diyor!

senleyken ne farkı var ki. anca bi işe bi eve gidip geliyorum. sanki kendisi olmasa ben gelen giden sikecek. annemin fantastik beynine göre öyle. mesela ben de sikildiğimi anlamam salağım ya devam ederim, tüm şehir beni siker artık mecbur fahişe olacağız???????????????????
çok mu 80ler yerli film izledi derseniz hayır. nefret eder yerli filmlerden bana da izletmez.

milyonlarca iyi film izlediği içinmiş. geçende trt2 de bir filme 2 saniye bakmadı iyi değil bu diye tutturdu bana da izletmemek için uğraştı, kulağımın dibinde tepemde konuştu durdu.
asla da güzel şeyler konuşmaz.

---

en sevdiği de tam yatmaya gitmeden önce içindeki negatifliği kusmaktır. her gece 22.30- 23.30 gibi uykuya direnmeyi bırakıp yatağına geçmeden önce bir on dakka sanki tüm gün kin nefret olumsuzluk kusmamışcasına bir aşkla şevkle özet geçer, her konuyu babama babaanneme ve hayatındaki tüm kötülere bağlayıp taramalı tüfek gibi sıralayıp gider yatar!

tabi daha odasına ulaşmadan dönüp bana sen de yat hadi artık der.

annemin hayallerinde herşeyime kendisi karar verecek. ne zaman uyuyacam uyanacam ne zaman çişe kalkacam ne zaman kaka yapacam!!!

---
akşam balkonda otururken kalktım sanki sokağa çıplak çıkıp göbek atacam ya da bir arabaya atlayıp vegas'a gidecem, akşam akşam ne bok yenir? nereyeee!!!!!!!!!!!! diye soruyor. her hareketimi açıklamam gerekmiş gibi. bir sabret 2 sabret artık 3. de tepene çıkıyor sinir aksi cevap veriyorsun!!!

bahanesi de senin iyiliğin için olur hep. akşam yerimden kalkamın sormanın nesi iyilikle alakalı.
kendi de kalkıp peşimden gelmeye kalktığı da oluyor, banyonun kapısına kadar arkamda! bıraksam içeri girecek ve izleyecek, çıkışta da sorgulayan endişeli bakışlarla; silinirken şöyle yapsaydın böyle etseydin diyor.
sanırsın 6 yaşındayım!! nasıl terslemezsin. benim iyiliğim içinmiş kızlığım zedelenmesin diyeymiş.
iyice sapıttı! bir gün sinirlenip istersen sen sil bundan sonra dedim olur mu diyor olur silerim!!!
manyak mısın be kadın? beyni sulandı iyice.

aptal cahil komşularla laklak 3. sayfa haberi ve boktan şehir efsanesi gibi sapık beyinlerinin hikayelerini dinlemekten iyice manyak oldu.