29.12.2017

Haters sadece yeni yetmelere özgü değil! Ve aşırı detaylı konuşmak, her detayın çoook önemli gelmesi ve sadece bunları kendinin gördüğünü, hissettiğinil, ilk ve sadece kendinin yaşadığı zannetmesi! Annem de bir hater!

Ona kalsa sosyal medyada ben ona buna saydıracağım.

şuna bunu yaz buna şunu yaz deyip duruyordu bana bazen.

Son zamanlarda da nedense yeni bir moda oldu; takıntı ya da. Hani bir kişiye kafayı takar bir süre aşıkmışcasına aşırı yüceltir öve öve bitiremez; bir süre sonra öyle bir nefret eder ki beddualar havada uçuşur; aylarca aynı şeyleri döne döne anlatır. Herşeyi kusur her hareketi nefret kaynağıdır aynı kişinin!

Eski anılar da cabası. Onlar her zaman temcit pilavı gibi önüme serilir durur.

Ama yeni moda; ki bazen hortlardı ama şu ara aşırı coşkuyla: sanki benim fikrimi oluşturmak ya da değiştirmek için yapıyor.

Hani zaten sevgi dolu bir insan değil -gerçi kendine sorsan çok sevgi anlayış falan dolu bir insan ama yalan, rol yani- zaten bişey izlerken bile televizyonda gördüğü insanları pek sevmez. Hatta nefret ettiği de olur. Ama bazen iyice coşuyor işte.

Nedense. Beni etkilemek için mi hayattan hınç mı alıyor.... Bilmiyorum?!

Ama bazen her gördüğünden nefffffret ediyor ama bu kadar hiddetli olur. Sadece tv de gördüğün bi oyuncu, tanımaz etmezsin ne diye bu kadar nefret edersin ki? çevir kanalı?! Ama hayır saatlerce izleyip o süre boyunca nefretini kusmak isstiyor! Yetmiyor başka zamanlarda da...????

O kişinin dışındakilere de tepkili. Sürekli ondan bundan hiç hoşlanmadığını hiç iyi elektrik almadığını hiç sevmediğini vurgulayıp tekrarlayıp duruyor. Takılmış plak gibi ama. Anneme göre sırf kendi zeki geri kalan h milyar 999 milyon küsür insan anlama kıtlığı zorluğu çekiyor bu yüzden aynı cümlenin yakın versiyonlarını defalarca tekrarlaması gerek!

Bazen öyle oluyor ki tersliyorum artık. Bunalıyor insan aynı şeyi duymaktan. Ama uslanmaz! Aynen devam. önemli olan onun konuşması rahatlaması ben değilim ki?!

Son zamanlarda da işte büyük bir iştahla aynı şeyleri tekrarlıyor. Mert Fırat'tan Kıvanç Tatlıtuğ'dan Halit Ergenç'ten....say say bitmez hepsinden ya hoşlanmıyor ya nefret ediyor en iyi haliyle suratından bıkmış!

Ama her gördüğünde aynı şeyleri söylüyor. Ağzından bal damlıyor yani?! hep olumsuz hep kötü hep nefret.

Bir de yakışıklı çekici bulmuyormuş! Bu defa da bunu sıralıyor sürekli!

Her halde bir aktörü yakışıklı seksi çekici bulurum aşık falan olurum diye korkuyor; bunu bile bana çok görüyor yani; uzaktan uzağa bir aktöre bile sempati hayranlık sevgi falan beslemeyeyim; bu kadar ruhsuz donuk olayım! Sevmeyeyim bile!

Kadınlar? Hayır onlar da sevilesi beğenilesi değil elbette! Onlar da eleştiri ve nefret kaynağı ama tabi onlara aşık olacak değilim; erkeklere olduğu kadar aşırı tepkisel değil!

O kadar donuk soğuk keyif alamayan sevemeyen bir robot olayım ki bir şarkıcıya oyuncuya bile bişey duyamayayım! Tabi ki arkadaşlık, gezme tozma fotoğraf çekme, alışveriş makyajdan da keyif alamayayım! Arkadaşlar sahte, kıyafetler kötü kalitesiz zaten moda bizi hiç mi hiç alakadar etmiyor, çirkin olduğumdan fotoğraf çekmekten de hoşlanmamalıyım, makyaj boş masraf boşa zaman kaybı zaten çlrkinim onu da sevmeyeylm! Tv film dizi onlardan da bir keyif almayayım kimseyi beğenmeyeyim sevmeyeyim sempati dahi duymayayım. Ee??? iş güç o da boktan zaten mecburen olsun: ev temizliğini seveyim ama hani senelerce sövdüğü kadınlar gibi: yemek desen artık midem hazmetmediği için ondan da bişey anlamayayım o da mecburen olsun!

Kendinin sindirim sistemi eskimiş yavaşlamış yaşlanmış diye benim de öyle olması gerekiyor ya!

Uyku desen kendi gibi iyi uyuyamayan biri olayım ondan bile keyif almayayım!

Ne kaldı? Temizlik söylenmek ve nefret etmek!

Aa ama böyle olursam da beni can sıkmak moral bozmakla suçlar: en iyisi çenemi pek açmayayım ama ozaman da susuyorum diye kızar; en iyisi sadece annemi onaylamak ve ben de demek için ağzımı açayım!

Okumak? Dergi kitap??? Gözümüz görmüyormuş ki! Benim de göremesin tabi!

Bir zamanlar iddiası tabi kendine göre ennnn doğrusu; tek zevk yemek yemekti. O da kalmadı. Artık midemiz hazmetmiyor?!

O kadar da inanıyor ki benim de aynı düşünüp aynı hissettiğime; öyle olmasını istiyor bir de?!

işte daha önce de yazmışımdır aşık psikolojisi sanki. Mesela şu an gecenin körü gene başladı nefret söylemlerine, aynı şeyleri kimbilir kaçıncı kez. Geçen senelerde site görevlimizi çok severdi, öve öve bitiremezdi, yine böyle sabahtan akşama

kadar anlatır dururdu; sabah uyanır ilk aklına gelen bu, akşam odasına gidip uyuyacağı zamana kadar aklında bu; sürekli anlatır aynı olaylardaki harika davranışları ve kişiliğini. Ona kalsa gecenin körü tuvalete kalktığı zaman da beni kaldırıp aynı şeyleri baştan sona zevkle şevkle anlatabilir! Şimdilerde de adamı yermekle ilgili, nerde hatası varsa arayıp bulup anlatmakla meşgul!

Tekrar tekrar! Her seferinde şevkle zevkle ve ilk defa anlatıyormuşcasına davranışlar konuşmalarla!!

.....

Bir yabancı oyuncu var, woody harrelson, karakter oyuncusu ya her türlü rolde oynuyor; her gördüğünde fikri farklı ruh haline göre. Ya nefret ediyor ya çok sevimli buluyor ve asla tanımıyor.

Ha bir de ben bunu tanıyorum iddiaları var mesela ilk defa bir filmde oynaamış?! Hayır görmüş! O milyonlarca film izlemiş!

Mesele benden üstün olmak istemesi; başka davranışlarından da billrim; ben özgüvenli bilerek konuşursam söyledğlmi çürütmek ve ya geçmek için uğraşır.....

Bir gün uykum yoktu saat 03.30a kadar oturup tv izledim annem de sürekli başa döne döne farklı açılardan olduğunu zannederek aynı olayı defalarca anlattı, susmadı o saate kadar site görevlisini yerdi. Hatta yatalım dedim, tv yi ışığı kapattım, odalarımıza giderken bile durmadı, hala konuşuyordu; hatta odasında yattığı yerden bile konuşuyordu!! Sus artık uyuyacağım dedim de durdu; ama sabah uyanır uyanmaz ve beni görür görmez başlayarak acısını çıkardı tabi! Evden yolcu ederken asansöre kadar geldi hala konuşuyordu! Her tenefüs telefon edip gene bana aynı şeyleri anlatıyordu!
Hem beni asosyal bulur, fazla utangaçmıkım hiç kendi gibi girişimci konuşkan değilmişim.

Kendisi hem hoş sohbetmiş hem çok sevilen popüler biriymiş! Herkes onu arar beklermiş konuşsun diye! Nasıl bir hayal dünyası! Herkes sıkılıyor ve kaçışıyor konuşmasından; çünkü her zaman aşırı uzun ve detaylı ve hep olumsuzluk içeriyor!

Birisi olumsuz şeylerden bahsetmeyelim derse hele ondan kötüsü yok evrende! Ha Hitler ha bunu söyleyen insan! Haksızlık bu!

Neyse hem de biriyle konuşacağım zaman ya beni bölüyor, ya lafı ağzımdan kapıp kendi konuşuyor ya beni susturmaya çalışıyor ya da hatta önüme geçlp beni iteleyip kendi konuşuyor!

Hem kendinin ne kadar popüler olduğuyla övünüp beni antisosyal bulur; hem de arkadaş edinmeye çalışmama gıcık olur.

Tenefüslerde bile benimle konuşmak istiyor saçma bir bahaneyle! Hafta sonları da çıkmayayım hele işten sonra asla hemmen eve koşmalıyım; tatillerde boş günlerde de ev temizleyeyim!

Kimseyle sohbet etmez, buluşmaz ve ya zaman ayırmazsan nasıl arkadaşın çevren sosyal hayatın olacak?!

Hatta site bahçesinde ve ya asansörde bile komşularla ayaküstü muhabbetime gıcık oluyor; ama tut ki tanımıyorum görmedim ya da havamda değilim diye konuşmuyorum: hemmen açığımı bulmuş yakalamış gibi bir şevkle beni eleştiriyor!

Ya bazen ablamla bile uzun sohbetime sinirr olup bölmeye engellemeye çalışıyor. Sus pus olsam anti sosyal ve pısırığım ama! En iyisi sen zaman mekan süre belirle o zamanlar kimle istersen ne kadar istersen o kadar konuşayım! Hatta konuyu de diyeceklerimi de sen belirle!

Ya derim ya bir yere yemeye içmeye gitsek; beni en köşeye en izbeye; kimsenin beni benim kimseyi görmeyeceğim bir yere oturtmaya çalışır! Koruyormuş beni! Hiç öyle büyüktür diye önden buyurmasını beklememelisin yoksa böyl ne kadat dip köşe varsa seni oraya oturtur!

Hatta geçende uğraştı didindi; çünkü yol boyunca ablam ve eniştemle sohbet etmeme gıcık oldu, başkası konuştuğu zaman somurtup sıkılıp oturuyor; hep kendi konuşsun hep kendi ilgi odağı olsun! Hatta benimle ilgili bile benimle değil annemle konuşsunlar!

Bazen bana soru gelir hemen atlar kendi cevaplar uzun uzun beni susturur!

Ablamlar dünürler biz dünürlerin bir akrabası bi yere gitmiştik mesela; naptı etti beni herkesten uzağa köşeye oturtmayı başardı. Bir de üstelik böyle yanımda ama herkesle rahat konuşabilmek için yan durup benim önümü kapatıp bana sırtını dönüyor.

Ben yokum yani orada. O kadar değersiz önemsiz lüzumsuz biriyim ki! Maraba gibi! Hizmet için oradayım. Balığını ayıklayayım, istediği zaman su peçete kürdan tuz biber çatal falan vereyim ama çenemi de açmayayım!

Peçete!

Sanki doktor ameliyatta hemşireden neşter istiyor! Veriyorum.

Islak ıslaaak!

Sanki ben hizmetkarıyım!

Tabi bu bana karşı vurdumduymaz ve kaba davranışlarını başkalarına belli etmeden, anlayış ve şirinlik muskası kisvesi altında yaptığından, rol kestiğinden ve zaten herkes artık kanıksadığı, umursamadığı ya da bulaşmak istemediğinden anlamıyor.

Dünürlerin akrabası olan kadın öyle bir iştahla yemek yiyor ki ekmeğini kocaman bölüp yemeğine banarak kaptırıp bizi de yiyecekmiş gibi! Annemin en sevdiği şeydlr ve benim yapmaktan da yapılmasından da nefret ettiği0 birşeydir ekmeğlni yemeğin suyuna banmak!

Islak ekmekten de bu hareketten de hoşlanmam. Ama annem bayılır yapmaya da bana yapmaya ya da yaptırmaya çalışmaya da! Bu yüzden hayran oldu kadına; yeni aşkı!

Gerçekten aşk yaşıyor; hani ilk zamanlar aşkının herşeyi sana hoş görünür zamanlga da herşey batar ve nefret başlar ya: bunları annem başka insanlara karşı yaşıyor. Herşeyi abartılı; önce aşırı hayran ve güvenilir buluyor mesela apt. görevlimize beni dünyanın öbür ucuna emanet edip gönderirmiş geçen sene; bu sene tır çarpıp ezsin diye beddualarda ve defalarca her ufak detayı anlatarak eleştiriyor.

Şimdi de bu kadına aşık! öve öve bitiremez bu durumlarda, en ufak detayı görür ve yüceltir: hayatımda toplamda bu kadar övgüsünü iltifatını alamamışımdır!

Ne güzel yiyormuş iştahlı, keşke ben de öyle yeseymişim!

Olur 100 kilo olurum artık! Bu kilomda bana götün kocaman deyip duruyorsun!

Yemekte de şimdiki aklıyla genç olsa neler yapacağıyla övünüp beni ima ederek şimdiki gençlerin sadece bilgisayarla ilgilendiğini vurguluyor!

Anca laf! Ben en ufak şey yapmaya çalıştımmı engellemek için herşeyi yapıyor! Haftasonu arkadaşlarla kahvaltı bile batıyor! Hiç olmadı moralimi bozmak için saçımı, cildimi ya da götümü koz olarak kullanmaya çalışıyor hatta!

Ya da hep ben de geleyim diye peşime takılma derdinde.

Ya bikaç yaz önce resim kursuna gideyim dedim; ne kadar gıcıklık yaptı yazmışımdır: kendi çok yetenekliymiş ama ben ona çekmemişimden tut türlü moral bozmalara, masraf, yol, sıcak gibi bahanelere başvurdu; hiç olmadı ben de gelecem! Gelip kenarda surat asarak ve bana müdehale etmeye çalıkarak geçirdi zamanını!

Hem koca bul arkadaş bul asosyalsin der hem engellemeye çalışır; kursta erkek varmıymış diye sora sora bir hal. Kimseyle konuşmamdan da memnun değil surat asıp kaş göz ediyordu sürekli; sıkılmış!

Mesele ortamın sıkıcı olması değil ilgi odağının kendisi olmaması!

Spora yazıldım bir ara mesela heves ettim. Hemen heves kırma çalışmalarına başladı. Kendisi çocukken ve gençken ne kadar sportifmiş ne kadar hırslıymış ballandırarak anlatıyor; ben hiç değilmişim! Sanki desteklerdi! Hep psikolojik engellemeler: derslerin bozulur, terles hasta olursundan başlar yeteneksizliğime uzanır! Sanki bana her türlü olanağı sunmuş da ben istememişim! Sürekli evde pineklemeni ister sonra da sosyal değilsin der!

Yapacaksan yap ama asla özgüvenle yapma ve keyif alma! Bana karşı mottosu bu! Görev mevburiyetten yap hatta zorla işkence gibi gelerek yap! Böyle durumlarımda annem gayet memnundur! Herhalde içinden beter ol diyor bana!

Ha spor salonuna da geldi! Israrla. Sıkılırsın dedim gene de. izleyecekmiş beni! Sadece izlemekle kalır mı her lafa atlıyor bilmişlik taslayıp benim yapamayacağımı iddia ediyor ama bir başkası varsa ortamda ona iyi-anlayışlı falan görünmek için şirinlik yapmaya çalışır garip rollerde tavırları. Kendine göre çok sıcak kanlı cana yakın popüler ve sevilen çekici bulunan akıl danışılan biri olduğu içinmiş!

Yani bir çelişki ikilem ve bencillik içinde; hem öyle der hem aksini hem doğrular ya inkar!
Her tenefüste arayıp bana bişeyler anlatır oldu gene. Sonra da bana arkadaşın yok der manasız pişkin bakışlarla! insanlarla zaman geçirmezsen nasıl arkadaş olasın? Tenefüs varmış ya işte! Her tenefüs sen arıyorsun konuşuyorsun, öğle arasında da! Hatta artık ara bitiyor, daha ihtiyaçlarımı karşılayamamışım annem hala telefonda!

Güzel şeyler mi anlatıyor? Hayır!

Asla. En güzeli aşırı detaylı yemek tarifidir!

Dedim ki ben unuturum al sana defter sevdiğimiz yemekleri bana yaz. Meşgale olsun diye.

Yazmış tabi ama neredeyse 2 sayfa kabağın nasıl alınacağı nasıl yıkanıp soyulacağı hatta çatal bıçağın yerine kadar detaylı yazmış! O bıçağı alma şu bıçağı al şuradan al tabağı buradan al şuraya koy.... Aşırı gereksiz detay dolu.

Ama iş pişmesine gelince es geçmiş, sıkılmış çünkü. Anlatırken de böyle kaç dakika ne kadar ısıda pişecek yağ ne kadar konacak anlatmak yazmak yerine andavallının dahi bileceği detaylara takılır kalır.

A
Eskiden ben çalışmıyorken kafayı Migros'a takmıştı. Sürekli bana Migros'a git bilmem ne al diyordu.

Ona göre çok ilginç sosyal bir aktiviteydi ve hergün 1 kere markete gitmek hem hareket hem yaşam açısından yeterdi de artardı bile!

Hala daha yakınımızdaki markete gidip dönmenin bize yeterli hareket ve aktiviteyi verdiğini savunuyor! Zaten yoruluyormuşuz!

Ben de yaşlı emekliyim ya!

Neyse Migros'ta evlenecek kocayı bulacağımı sanıyordu! Ama öyle çok zaman da harcamamı istemiyordu bir yandan. Gazete ve bulgur al dön ha çok oyalanma! Yani markette geçecek 5 dakikada evlenecek kocayı bulup gelmiş olacaktım!
Kendime sonunda bir tablet aldım. öncekini anneciği sağolsun sürekli yazın nihale zannedip üzerine tencere tava çaydanlık koymak suretiyle bozdu!

Defalarca elimde gördü, alırken bin türlü dırdır etti sanırsın kendi parasıyla boğazından kesilip alınıyor! Hatta defalarca komik video ve fotoğraf izledi. Ama masada görünce üzerine sıcak şeyler koydu!

Alırken de o zaman da şimdi de hatta yıllar önce masa üstü sonra diz üstü bilgisayarlar alırken de aynı şeyi savunuyor dünki gibi:

bize bilgisayar gerekmiyor!

Kendine gerekmediği için ne anlıyor ne anlamlandırıyor ve anneme gerekmiyorsa yani ona bile bana nasıl gereksin???

Hadi çalışmazken neyse belki, ama öğrenciyken ya da çalışıyorken gerekeceğini neden gerektiğini anlayamıyor katiyen!

Bir zamanlar cep telefonu içlnde inat etti direndi! iş adamlarına gerekirmiş bize gerekmezmiş!

Gerçi hala neden herkesin cep telefonu var ona daha anlamış değil! Hatta bilgisayar tablet falan da. Anneme kalsa kimse almayacak sadece işi gereği ofise gereken kimselere izin var.

Daha yeni alırken tableti gelme sıkılırsın dedim ama meraktan takılmaz mı peşime? Hem bana arkadaş edinmiyor iletişim kurmuyorsun sosyal değilsin girişken değilsin kimseyle tanışmıyoorsun diye eleştiride bulunuyor hem de hiçbir yerde bir yabancıyla konuşmamdan hoşnut değil!?

Ne zaman biriyle 2 çift laf edecem dibimde biter; ya lafı keser gidelim der ya beni bastırıp kendi konuşur ya da dibimde dikilip sessizce bize gözlerini dikip oflayarak bekler!

Hiçkimseyle konuşmadan nasıl çevre arkadaş eş edineceğim acaba? Tenefüsümü bile çalmaya çalışırken sen???

Ama ilgi odağı kendi olmalı!

Eskiden erkeklerle konuşmaya utandığımı söyler dalga geçmeyle eleştirme arasında laf sokardı. Demezdi ki hiç bunun hayatında erkek yok! Akraba komşu arkadaş bile! Bizi soyutladı izole etti, tüm dış bağlantıları kendi hallederek bizi korumaya çalışırken erkeklere yabancı etti. Ama ne alakası var anneme göre bunların hiç etken değilmiş!

Olumsuz bir konuysa eğer etki ettiği sebep olduğu kabul etmez annem hep inkar!

Hem öyle der hem de erkeklerle konuşmamdan hoşnut olmaz; arkadaş olarak ya da iş gereği bile! Hep merak endişe ve engel peşindedir.

Hala mesela bir yerden alışveriş yaparken bile erkek bir görevliyle konuşmamı istemes; bunlar kelimelerle söylenen şeyler değil ama belli olan şeyler.

Kelimelerle söylememesi de sonra suçlanmamak için delil sağlamamak istemesinden! Sen bana bunu dedin yasak dedin vb diyemeyeyim diye. Hemmen beni suçlamak kendini aklamak için; ben sana yapma gitme yapmayacaksın etmeyeceksin yasak dedim mi demedim deyip yağ gibi üste çıkma arzusundan ileri gelir.

Fikir ekme, aşılama, gizli baskı, mobbing, yıldırma, korkutma, bahanelerle istek kırma gibi psikolojik oyunlar dururken ne diye şimşekleri üstüne çekecek emir kipleri kullansın da sonra sen engelledin sen yasakladın sen izin vermedin diye suçlansın?

Her türlü duygusal baskıyala seninle oynamak varken?!

Neyse erkek görevliyle konuşmama bile mani olmak için örnek davranışı mesela; benden önce davranıp kadın bir görevliyle irtibata geçmek!

Mecbur kalınmış da erkek bir görevliyle konuşuluyorsa da dün olduğu gibi tepeme dikilip sessizce beni gözlemek ister! Hani arkadaşlarımla nasıl vakit geçiriyorum merak ediyormuş da keşke bir sinek olup gelip izleyebilseymiş ya şimdi de bir erkekle nasıl konuşuyorum inceliyor!

Uzun sürer sıkılırsın diyorum anlamıyor neden uzun sürsün?? Domates alırken bile tüm kasadakileri tek tek elle yoklayıp öyle atmıyormusun poşete? Ama anneme kalırsa bilgisayar almak daha kolay!

Sonra bize lazım değillere

devam ediyor. Gerçekten inanıyor şu gün bile bize akıllı telefon tablet yada bilgisayar gerekmediğine. Napacağız ki sanki diyor. Mağazada bile sıkılmış somurtarak homurdanıyor; hadi al da çıkalım!

Dedim ben 5 dakkada alınmaz sıkılırsın yok illa peşlmden gelecek; mesele bana her şeyi zehir etmek herhalde. Bize lazım değil de boşa masraf da vırvır.... Mahsus en masun en anlayışlı ama en gerçeği söyleyen rollerinde etrafa karşı da; tezahürat bekliyor resmen: birisi çıkıp hak versin: sizin neyinize lazım desin bekliyor!

Hele laptopların fiyatını duyunca şaşkınlığı teatral. Ne yapılıyormuş ki sanki bu kadar pahalı olsunmuş?

Hiçbir zaman anlayamadı ki teknolojiyle ilgili birşeyi! Anneme kalsa çamaşır bulaşık makinesi dahi olmayacak; bozulunca deliler gibi direniyor! Zannediyor ki koca alır gibi hayatında bir kere alacaksın bir aleti ölünceye kadar yetecek hatta çocuğuna kalacak ona bile yetecek!

Hani teknolojisinin değiştiğini çağın geçerli istenen bazı şeylerini yerine getiremeyeceğini asla anlamıyor. Ne değişmiş kl ne gerekiyor ki? öyle uygulamaymış programmış... Nerden anlasın. Ben iah edince burun kıvırıp sen kimsin ki gereksin sana tavırlarında ama ablam anlatında ah yavrum ne kadar da zeki ve bilgili tavırlarında.

Anneme göre ben kimim ki bana gereksin!? Kendi anlamıyor ihtiyaç duymuyor gerekmiyor kendine diye beni kendiyle bir tutuyor sanki ben de yaşlı emekli bir teyzeyim! Annemin arkadaşlarının çoğu çoktaaan akıllı telefonu fethetti tableti ezberledi. Anneme göre gereksiz önemsiz... Zaten öğrenemiyor da.

Sen markete gir ben gelirim diyorum. Ama çok iyi bir insan olduğu için beni erkek görevliyle başbaşa bırakmıyor! Yaa! Tepemde dikilip hala gerekmiyor diye mızıldanıyor.

Sana gerekmiyor annecim ben genç bir öğretmenim emekli bir hanım değilim.

Aman senin neren genç! Çok da önemli bi şeysin de zaten!

Diil mi ne önemim var ki benim!

Anneme göre herkes biraz önemli olabilir ama ben önemsiz biriyim. Kimim ki ne yapıyorum ki bu kadar ihtiyacım olsun? Dandik uyduruk önemsiz uyuz biriyim; öyle evde azarlayıp deşarj olmak iş temizlik yapmaya falan yarayan bişeyim! Sanki de çok önemli biriyim!

öyle de diyordu aman ne kadar da önemliymiiiiş! öğretmenmişim!

Sen de emekli öğretmensin demek ki sen de çok önemsiz birisin!

Hayır kendi çok önemli aaaa! Ben değilim bu durum bi bana özel!

Ben çirkin huysuz lüzumsuz kimsenin takmadığı sevmediği yaptığı hiç bişey değerli ve önemli olmayan çalıştığı özel okul dandik boktan olan biriyim ! Aman da ne kadar önemliyim!
Daha sabah günaydın demeden başlıyor büyük bir hazla şevkle kapıcımız Hikmet hakkında kin ve nefret kusmaya!

Akşm yatarken de aynı şeyleri yineliyordu, hatta yattığı yerden de konuşuyordu ben kremlerimi sürerken!

Aşık sanki. Başka hiç bir şey konuşmak istemiyor. Başka bişey konuşurken de aniden ona çeviriyor konuyu!

Her konu Hikmet'e çıkar!! Sabahtan akşama kadar aynı şeyleri tekrarlıyor, sustursam da onaylayarak da konuşsam azarlasam da nafile; arsız illa onu konuşacak.

Önceki evimizde de aynı şeyi yapardı; benim kafama yöneticiye şikayet etmek gerek'i işledi: ben de enayi gibi ettim, noldu hiç; ne kovuldu ne bişey üstelik ben düşman oldum! Sürekli bana sitemler.

Adam bana sitem ederken yanımdaki annem ne yaptı beni savundu mu hayır bön bön bakıp saf numaraları çekti!

Annem böyle böyle diyor ondan öyle dedim deyince de annem bi kıvırdı bi yan çizdi ki görmelisiniz! Kendi kendine söyleniyormuş o canııım şikayet et de işsiz kalsın dememiş ki!

Halbuki aylarca şikayet etmeli deyip durdu tabi saatlerce defalarca aynı durumları anlatarak ve türlü kötü huyunu kusurunu arayıp bularak!

Şimdi de mahsus başkalarına da şikayetlerini anlatıyor ki yöneticiye söyleyin desinler. Tabi duyanlar da safçana söylüyor; hatta ablacığım ailenin göz bebeği evimizin turisti bana dönerek sen söyle bari diyor.

Olur! Sonra kapıcı bana düşman olsun annem pişkince inkar etsin yönetici de beni yalancı bilsin! Beni 1 kişi bile sevmesin! Hatta azıcık sempati bile duymasın! Annemin gözünden görseler ah bi beni; kusurlar hatalar çirkinlikler ve kötülükler abidesi!

Akşam eve gelir gelmez anlattığı aynı konu gene masada; Hikmet!

Yani her konu nasıl ki babama çıkıyorsa; o ayrı şimdi; son zamanlarda da Hikmet'e çıkıyor. Her konu, random bir konu hatta obje düşünün onu da bağlar. Hatta dizi film falan izleyemiyor; sadece sabahlara kadar aynı örneklerle Hikmet hakkında konuşmak istiyor; herşey ilham veriyor; durup durup bağlayıveriyor konuyu!

Ha karamsarlığından takıntılığından bahsedersen hep babamın suçu! Mahvetmiş hayatını içine sıçmış hayatının! Senelerdir ya adam öleli 20 sene oldu hala başka konun yok konuşacak!

Benimkini hiç mahvetmemiş hatırlamazmışım ki! E sen hatırlatıyorsun her Allah'ın günü! Günde kırk kere. Ağızndan güzel bir hikaye anı çıkmaz ki! Güzel eğlenceli komik anıları pek hatırlamaz, hatırlanmasından konuşulmasından da hoşlanmaz: bu aklı havadalıkmış!

Aynı şey değilmiş hatırlamakla kendinin anlatması! Bir kere bahsetmiş sanki; kötü bir şekilde anmadığı gün yok yemin ederim! Bıraksan tek konuşacağı konu da budur; da bazen başka nefretlikler ana tema oluyor!

Sevimli hayvanlar belgeseli izlerken bile onu hem babama hem de o sıra popüler nefret nesnesine kolayca bağlayıp saatlerce konuşabilir!

Anca arkalarından konuşur beddua eder şikayet eder; karşılarına gelince süt dökmüş kedi kıvamında; masum rollerde,,,

hem sabahtan akşama kadar ağzından karamsar, kötü, nefret dolu olmayan bir laf çıkmaz; seninde modunu düşürür: sonra sen tek bir olumsuzluk belirtirsin sana döner derki çok karamsarsın moralimi bozuyorsun konuşulacak konu mu kalmadı sus!

Sen sabahtan beri napıyorsun? O mantık çerçevesinde konuşuyormuş karamsar değilmik o kadar olumsuz değllmiş!

Hele ablacığım eve gelmişse; turist gibi hallerde. Sanki turist olarak geldiği şehirde iki yabancının evine misafir olmuş gibi yabancı tavırlarda. Bardaklar nerede bilmiyormuş, çarşaflar neredeymiş! Bizim şengen vizemi var mıymış bilmiyormuş!

Mesela. insan annesiyle kardeşinin yurtdışına çıkıp çıkmadığını bilmez mi??? Salak.

Ama annesi yavrusuna hayran. Her dediği güzel her dediği akıllı mantıklı hayırlı! Ay benim gibi mi o???
Kendisi zengin kızı olarak prensesler gibi yetişmiş. Ya konu açılınca aslında arkadaşlarının nasıl da kıskandığını anlatıyor. Anneannem bilmezmiş iyi niyetinden hep pahalı süslü giydirir yanına hep muz çikolata falan verirmiş.

Hani çok sevildiği popüler olduğu kadar çok da kıskanılır okları üstüne çekermiş, arkasında çok iş dedikodu dönermiş!

Çok kıskanılırmış!

Doğrudur muhakkak olabilir.

Ama kendisi çok bilinçliymiş, hiç anneannem gibi yapmamış! Bizi çok mütevazi yetiştirmik bu yüzden.

Niyeti bu olabilir ama biz zengin bir ailede büyümedik, sosyal ve mutlu ise hiç değildik! Mütevazilikten öte aşağılık komleksi adeta empoze edilerek büyüdük!

Sürekli biz yapamayız biz gidemeyiz biz alamayız diye bizi her şeyden geri çekmek için uğraşırdı. Ona kalsa geziler doğum günleri kutlamalar mezuniyet gibi her türlü zorunluluk dışı keyif veren aktiviteleri de yaşamamalıydık yaşamazdık.

Hala aynı. Pahalı lüks kaliteli şeylere de layık değiliz gibi hallerde hala.

Kendi ve ablam layık da esas ben değillm o da ayrı.

Sanki bizi mütevazi kendisi gibi tepki kıskançlık çekmeyecek şekilde yetişelim diye uğraşmış gibi davranıyor ama esas mesele başka.

Kendisi istediği kadar abartarak övünüp şişinerek böbürlenerek konuşabillr mesela; o çok özgüvenlidir çünkü!

Ama sen özgüvenli ol istemez! özgüvenimiz olmasın diye ekstara çaba sarfetti sanki! Sürekli üstü örtük küçük yumuşakça söylenmiş eleştiri ve sözlerle özgüvenini kırar.

Biz alamayız biz edemeyizden başka mesela bana yakışmayacağını da.

Sanırsın kendi selvi boylu ve ince yapılı; hafif hafif laf sokarak yerer durur.

özgüvenli konuşursan mesela övünmüşsen bişeyle hemen seni bozmaya çalışır! Abartma çok abartıyorsun hatta kendini dev aynasında görme der. Gerçekçi olalımmış!

Kendi için geçerli değil ama.

Hatta yetmez bu laftan sonraki gün sende kusur arar; saçın yağlanmış şekil almamış sivilcen çıkmış ne kadar kıllısın kendi bebek poposu gibiymiş cildi

.

Bunları öyle bir söyler ki işini bilir; o anda aşırı tepki çekmeyecek şekilde. Hem senin moralini bozar özgüvenini kırar; mütevazi olalımmış hem deşarj olmuş olur içinden geçeni söyleyerek!

Ha bir de seni yermeme ama asla seni övmediği kadar bir başkasını senin yanında aşırı övme yüceltme yöntemi vardır; yani o harika biri güzel yetenekli başarılı vb vs ama sende zerresi yok bunların...
Birinci tenefüs; klimanın nasıl açıldığını anlat.

ikinci tenefüs; klimanın nasıl kapandığını anlat.

Üçüncü tenefüs; alınacaklar listesinin ilk maddesini anlatsın.

4. Alınacaklar ikinci madde.

5. çıkışta hemen gel ha eve. Sanki diyar diyar geziyorum, lyi ki bi fazladan çay içtik kızlarla çok battı. Hiç eğlenmesin hiç mutlu olmasın; robot gibi görevlerini yasın!

Sonraki tenefüslerde; alınacaklardan ya bir daha bahseder ya yani bişey ekler. Hem hepsini alıp geleyim hem eve 5 dakika gecikmeyeyim; erken çık dersten servis götürsün getirsin markete!

6 senedir servisi sürekli kendimiz için kullanamayacağmızı anlayamadı!

7 senedir sitenin kapısına alışamadı.

Arkadaşlardan biri dejavu dün sormuyormuydu klimayı diyor. Dün bugün yarın ve her gün!

Tüm tenefüslerde annemle konuşayım, köşeme ezik asosyaller gibi çekilip kimseyle iletişime geçmeyeyim ama sonra pişkince arkadaşın yok bençok popülerdim desin!

Diğer arkadaşım keşke annem de beni hep arasa keşke çalışma dese diyor. 6 senedir zengin koca bulurum diyor çalışmayıp napacan deyince ama nerde bi işsiz güçsüz zibidi ona aşık! Annemin beni çok sevdiği için çalışmamı istemediıini zannediyor.

Evet 5 kuruş parası çevresi arkadaşı emekliliği sigortası olmasın evde süs köpeği gibi davranayım! Sevdiği içinmiş!

6 mı 7 mi kaç sene oldu; otomatik kapıları anlayamadı sitenin! Binadan çıkarken aniden aklına geliyor bir telaşla çantasından anahtar çıkarmaya çalışıyor söylenerek; sonra kapı açılınca şaşıp bana hani şu mavi şey lazımdı ya açıldı iştee diyor. Ona göre ben aptalım! Ama kendi aşırı zeki!

Bu mantığı anlayamadı hala gitti, hep unutuyor. Kaç kere binaya girerken cama tosladı ya da son anda durup kapıya bakakaldı hani açılmıyormuş!

Anahtalığı tutacağı yeri de bir türlü anlayamadı! Kapıya tutuyor; tuşlu kutuya tutuyor; açacak olan kutuya tutamıyor.

Tutacağı zaman da aynı kumandaların sinyal gönderecek ucuna parmağını koyup sonra da bozulduğunu, çalışmadığını iddia etmesi gibi garip bir tutuşla tutuyor haliyle makine algılayamıyor anahtarlığı! Sonra vay efendim bozukmuş da bir sürü dırdır!
Konu açılır; genç olsa neler yapacağıyla böbürlenir.

Hani gençken yaptıkları ayrı! çok popülermiş herkes aşıkmış çok sosyalmiş çok şıkmış herşeyin en iyisini en kalitelisini en pahalısını kullanmıştır.

Genç olsa da yapacaklarını böbürlenerek abartarak sıralar!

Genç olsa diyar diyar gezermiş kimse tutamazmış! Her istediğini yer içer giyermiş! Hem ülkemizde hem Avrupa'da gezermiş. Müzeler mağazalar ören yerleri karış karış gezermiş! Hele erkek olsaymış hergün başka kızı s.ker bırakırmış!

Kendi genç olsa diyar diyar gezebiliyor ben şuradan sahile gidemiyorum! Aynı şey değil! Bir geçiştirme sözü olarak. Değil çünkü ben annem değilim! Onun gibi el üstünde tutulmuş prensesler gibi büyütülmüş herşeyin en kalitelisini en pahalısını ilk o kullanmış popüler sosyal: üstün değllim!

Ablam da gezebilir tabi! Onun kocası var.!

Her zaman emir kipli konuşmaz, duygusal baskı, özgüven kırma, korkutma ve acındırma yoluyla engeller.

Belki son yıllardaki; bizim midemiz hazmetmiyor bizim dizlerimiz yoruluyor gibi kendi yapamayacaklarını bana yansıtmaya çalışması da bu yüzden!

Hani bir şey illa yapacaksam korkutamamış engelleyememişse duygusal olarak; kendimi kötü hissetmemi suçluluk korku endişe duyup keyif almamamı arzuluyor için için! Ve evde hasta ve yaşlı annem yalnız başına beni bekliyor diye vicdan azabı da çekmemi!

Hıı yap, git ama asla memnun mutlu olma keyif alma!

Hı satın al ama kendine yakıştırma layık bulma!

Kendimi yaşlı ve hasta hissedeyim; kendinin belirlediıl ve yapamadığı şeyleri benim de yapamayacağım sanrısına kapılayım ki yerimden kımıldamayayım!

Ha sonra da kendi popülerliği sosyalliğiyle övünüp beni küçümseyebilsin! Ne yani beni yalnız bırakmamak için sosyal hayatından fedakarlık ediyor yavrum mu diyecekti!
Biraz dönemsel sivilcelerim çıktı diye hemen yapıştırıyor;

o haptan alsan.

Bir kaç yıl önce roacutane kullanmıştım onu diyor. Halbuki kaç kere aşırı yan etkilerinden bahsettim ama sağolsun beni çok önemsiz bulduğu için umursamıyor hatırlamıyor.

Bir tane sivilce görse o haptan iç diyor.

Hayır zaten kendi kendime alamam ki. Doktor yazsınmış. Kim umrunda canım yan etkilerinden?? Ne önemim var ki! çirkin sivilce görmekten usanmış annem isterse ila. Beni yamultsun kimin umrunda?!

Her seferinde aynı ama. Sadece doktor yazabilir, ya da yan etkileri çok diyorum karaciğeri çok yoruyor. Yorsun iç diyor. Kimin umrunda değil mi karaciğerim!?

Anneme göre hani ben önemsizim ama ekstra bir de evli de değilim; önemsiz insanlar evliyse biraz önem kazanıyor sanki. Ben hiç!

Kimin umrunda değil mi? Sanki evli olsam da kocanın çok umrunda olacak! Aman karaciğerin yorulmasın diyecek! insanın annesi kendini önemsiz bulduktan sonra yabancıdan ne beklersin?!

prezervatif mi şeker mi

Market alışverişi yaptık kasadan geçiyoruz. Tabi aynı telaş içlnde annem, sebze reyonunda saatler geçirdiği için yorulmuş oluyor.

Ama önümüzde insanlar var, yine de anneme göre beni suçum! Yavaşım!

Kendi çok hızlı ya! Market arabasını sürekli ittirip bana çarpıyor, hadi diyor hadi!

Sıra var işte görmüyormusun?

Hayır genç insanlar olsa dya da aldıklarımız çok az olsa, diyeceğim ki sıraya ben geçebilir miyim annem çok yoruldu. Ama yaşlı emekli bir çift: annemse sürekll dırdırda rabayı bana çarpı duruyor: itekleyecekmişim insanları! Yaşlı insanları itekleyeyim mi?

Diyorum kl sen geç, ilerdeki banklarda otur bekle ayakta kalma madem. Ee ben nasıl alacakmışım bunları?!

Sanki kartım, param ve aklım yok!?

Neyse sıra bize gelirken aldıklarımızı dizdikçe ilerlerken annem en son kasanın yanından iki prezervatif kutusunu da atıp öyle sona geçiyor poşetlemeye!

Ben daha müdehale edemeden kız geçlveriyor kasadan. Hadi biri kör kız nasıl salak?! Bizim değil deyince annem haykıryor çok seviyormuş o! Bizim!

Bizim değil annem yanlış koymuş!

Hayır doğru çok seviyorum ben!

Ne olduğunu anladın mı ki anne sen? Ne istiyorsun şeker mi?

Aldım ben işte!

Kız da bana hesabı söylüyor!

çÇıkarın şunları deyince annem beni tırmalayarak alıyor çok seviyormuş bunları!

şeker değil anne o!

Neyse işte pastil mi diyorsun hep çantanda var ya!

Şeker değll o prezervatif!

Hesap 179 lira bayan sırayı bekletiyorsunuz?

Annem ne kadar seviniyor ben terslenince! çok memnun oooh bakın Nazlı ne kadar ahmak ne kadar kötü yaaa!

iyi al evde takarız hobi olarak! Hay Allahım deyip elinden alıp çıkar şunları diye kızı haşlayıp bırakıyorm.

Anneme göre sevdiği şekeri almamışım hala! Ben götümde sivilce çıkıyor diye yiyemiyorum diye annem de mi yemeyecekmiş! Hep çantamda varmış ama!

Aslında yazmadım ama 3 kere prezervatif dedim aşırı zeki beyni almadı! Anlamadı. Kız da ahmak bu ikisi ne yapacak bunu demiyor, bir an önce işi bitsin gitsin istiyor, umrunda değil boş para harcamışız!

Çıkarken hala söyleniyor annem çocuk gibi şeker de şeker!

Şeker değil ol diyorum ya anne göremedin benzettin sen.

Neyse işte pastil dediğin şeyden!

Meslek hastalığı, boğazım gıcık yaptığı için eczaneden limonlu ya da c vitaminli pastil alıp yanımda bulunduruyorum. Ama neredeyse hiç tam da ihtiyacım olduğu anda kullanamadım, çünkü annem çantamdan anahtarlarımı aşırırken şeker sanıp alıyor pastillerimi çıtır çıtır yiyor!

Zehirleyecek değil ama belki zararlıdır, kaçıncı kez oluyor bilmem, anlayamadı bir türlü!

Yol boyunca mızıldanıyor hala; şeker de şeker almadın şeker!

Rezervatif anne o pastil değil!

Neyse işte alsaydık!

Neyse işte mi? Napacan acaba prezervatifi?

Yiyorum ya seviyoruum!

Olur hobi olarak yine yersin! Tövbe tövbee!

Sesli konuşuyoruz yani yanımızdan geçenler gülüyor.

Kendi duygu ve düşüncelerine öyle hapis ki dinlemez insanları, ondan anlama sorunu yaşıyor.

Sonra da prezervatifin ne olduğunu anlamadığını bilmediğini iddia ediyor!

He bire üstüste çocuk yapanları eleştirmeye doyamazken laf sokuyor ama erkeklere takamamış bir prezervatif diye!
Bi arkadaşım telefon konuşmama kulak misafiri olmuş.

Diyor ki küçük bi yeğenin var herhalde ona anlatıyorsun.

Ne bilsin ufacık çocuklar bile herşeyi kullanmayı biliyor da annem klimayı bile açamıyor.

annemin her tenefüs beni aramasını çok tatlı ve beni çok sevdiğini zanneden romantik arkadaşım bir gün annemle süre gelen münakaşalarımıza da tanık oldu. çok tatlıymışız yaa!
7x24 olumsuzluktan başka bişey bilmeyen sürekli dırdır şikayet kötü anılar kötü örnekler dinleyip sürekli bende kusur arayan asla memnun olmayan ağzında tatlı bir söz çıkmayan sürekli benim kendine hizmet etmek için yaratıldığımı düşenen biriyle yaşamak çok tatlı gerçekten de.

ölesiye mutsuzum!! ev değil cehennem çukuru!

ve evde olmadığım anlarda telefonda sürekli anne. telefonda da değilse o kadar işlemiş ki içime olumsuzluğu beynimin içinde.

artık sadece onun gibi düşünüyorum neredeyse. sadece olumsuzlukları çirkinlikleri kötülükleri görerek.

alışveriş yaparken bile kulağıma alamayız pahalı biz alamayız diye telkinde bulunan annem. götün büyük yakışmaz. boyun kısa olmaz. saçın şöyle kıçın böyle omzun öyle..... olmaz alamayız yakışmaz pahalı yaraşmaz...

bir bakıyorum aynı anemin olmamı istediği kişiyim: mutsuz özgüvensiz asla memnun tatmin olmayan ve pinti ucuzcu!!

kendimi sebamed krem bana layık değil daha uyduğuğunu ucuzunu alayaım derken yakaladım kendime... rayban gözlük yaraşmaz derimod ayakkabı olmaz estee lauder parfüm pahalı alamayız...


her zaman telkinleri olumsuzluk pintilik aşağılık kompleksleri içerir. ama sorsan gençken en iyilerini en kalitelilerini en pahalılarını kullanmıştır kendisi: dedemle anneannem alırmış demek.

mesela ablama aynı telkinleri yapmaması aksine ona herşeyin en kalitelisi yakışır gibi düşünüyor. hep beraberken öyle değildi hepimize geçerlidi ama ablam şimdi evli ve başka yerde yaşıyor... zaten aşk meyvesi o gucciye ben bime layığım....


görseniz de kendini şahane iyi bir insan olarak satar; sürekli başkalarına roller keser. kötülük sadece eline silah alıp birinin beynine sıkmak değil ki, hırsızlık cinayet tecavüz falan değil ki sadece.
annem azmettiricidir mesela.

resmen kötü aslında. yaptığı ettiği herşey yanlış ya da kötüdür demiyorum ama kötü bir insan. en yakınındakilerin psikolojisiyle memnuniyetle oynayan biri.

tabi sorsanız dünyanın en akıllı en mantıklı en iyi kalpli en iyi niyetli en teniz kalpli en uyumlu falan insanıdır: kendini mükemmelden öte bir iyilik mükemmellik şahanelik doğruluk abidesi gibi görüyor.

vallahi tanıdığı en iyi insan kendisiymiş!!

başkalarına benden bir nebze daha iyidir tepesi atsa bile rol kesmesi gerekmiyorsa bile. başkalarına iyidir yakınındakilere kötüdür. sürekli mobbing aslında.

eskiden telkin telekinezi inception fikir ekme derdim aslında resmen mobbing hatta bullying-zorbalık.


hiçbirşeyden memnun mutlu olmaz. ben de olmayayım istiyor. yediğim yemekten sevdiğim müzikten 2 dakika kayif almayayım yeni kıyafetten rujdan börtü böcükten aldığım uykudan.... herşey işkence gibi olsun memnun olmayayım ama bu durumda intihar etmek yerine mazoşit şekilde daha da mutsuz daha da keyifsiz olmak için debeleneyim!!



Merdivenlerden inmeme gıcık ya engellemenin yolunu arıyor yıllardır! Tek tek in yavaş in diye

diye bıktırmak gibi.

Yenisi de benimle beraber evden çıkmak! Merdivenden inemezmiş asansörü çağırıyoruz, böylece ben de merdiven inmemiş oluyorum!

Benim istediğim bişeyin aksini yaptırtmaya çalışmaktan zevk alır! Mesela şeker tuz ve unu hayatımdan çıkartmaya başlayalı 15 seneden fazla oldu ama ilk yıllar daha iddialı karşı çıkardı; inadıma yedirmek için uğraşırdı; hala daha fazla tüketeyim diye uğraşıyor!

ilk zamanlar doktara gitmemi gerek görmezdi; kendi de doktor gibiymiş! Tabi küçük olduğum için dinler kendim de gidemezdim. Hep sivilcelerden ötürü beni suçlardı! Hiç alakası yok kendinin yedirdiği yağlı, baharatlı, şekerli böreklerle çöreklerle! Okulda pis elimle elliyorumdur! Yüz yıkamak için kükürtlü sabunu bile kendim sorup almıştım eczaneden.

O zamana kadar el sabunuyla yıkıyor hepimizin kullandığı havluyla siliyordum yüzümü. Kendi de tiksinirdi söylenirdi! E benim başka havlum olsun madem! Bir de benim fazladan çamaşırımla mı uğraşacakmış??!

Böyle doktora giderken de hala hem merak eder bende garip şeyler mi var hem de doktor konuşurken sıkılıp başka yerlere bakar, benden bişey ister, başka şey konuşmak ister! Niye başkası konuşuyor niye başkasıyla ilgileniliyor!

Tabi sivilceler sırtıma da yayılınca beni şikayet etmek için fırsat bulmuştu. Ama tabi doktora şirin görünecek rollerde. iyi yıkanamıyorummuş bak demek annem yıkasa halbuki böyle olmazdı! 18 yaşına gelmiş anası mı yıkayacak??? Ne güzelmiş eskiden kendi yıkarken!

Güzel miydi? Belli. Hayatından bezmiş usanmış biri gibi hıncını bizden çıkarırdı adeta! Aşırı sıcak suyla ve derini soymak ister gibi sürtmesi bir yana kaba davranması bir yana. Sürekli söylenir kusur bulur aşağılardı; ne kadar pislik birikmiş! Ne kadar kıllıymışım aynı babam gibi! Kendi eskiden ayva tüylüymüş sadece 2. çocuktan sonra kıllanmış hep! Sürekli iter kakar bizl birbirimize çarptırır, bıktım usandım diye de söylenir; sürekli azarlanırsın. Derin yüzülmüş gibi kıpkırmızı utanmış aşağılanmış çıkarsın banyodan: sevillr mi o zaman banyo yapmak? Daha da bitmez giyinme kurulanma sırasında da azarlanır itilip kakılırsın!

Saçım ağrıdı boynumu ağrıttın dersen de senden daha nankörü yok! Sen kendin yıkanamayacak kadar zavallı beyinsiz ve aşağılıksın ve böyle davranılmayı hak ediyorsun!

çok şahaneydi canım beraber yıkanmak çok!

Yemeseydin madem kafana silah mı dayadık? Sıkııysa yeme o börekleri çörekleri! Söylenir durur nankörlükle suçlar, ne kadar yorulmuş yaparken ne kadar masraf etmiş! Ta bilmem nerden taşımış kolaları bilmem neleri!

Doktor yeme dedi. Doktor mu bilecek benim doğurduğumu?!

Hem pişkince bile bile yedirir sonra da şlkayet eder sivilceden! iğrençmiş! Kendinin asla çıkmazmış! Onun cildi bebek poposu gibiymiş zaar babam tarafına çekmişim!

Bi kere gittik böyle inkarlarda; yıllarca da mani oldu kendim gitmeme. Ne bilecekmiş doktor? Geçermiş zamanla! Geçmedikçe de eline koz geçmiş gibi gizli bir memnoniyetle eleştirirdi!

Kendim gitmiştim sonunda! üniversitede. Annem memnun tabi aslında şişko ve sivilceli olmamdan: böylece kimse kız yerine koymaz beni; zaten sosyalleşmemi de engeller. üzerine de gayet yavan ve pişkince milletin üniversitede koca kaptığını söyler! Bana da hep dediği önce okul önce dersler gerisi nasılsa olur'du oysa!

Her küçük kusurum her ufacık hatam yaptığım her şey ya da yapmadığım annene bir eleştiri malzemesi; ve asssssla hiçbiriyle kendinin bir alakası yok kesinlikle emin bundan?!
Benim neden asansörü kullanmadığımı merdivenden indiğimi sormuşlar yine anneme. çok utanmış yerin dibine girmiş ne diyeceğini bilememiş?!

Bana da sordular daha önce; spor olsun, hareket etmek için falan demenin bir anlamı yok. Zerre almıyor kafaları! Neden? Ya doktor ya diyetisyen diyecek yani mecbur olmalısın?

Kaç kere beni görüp hayretler içinde kalakalanlar oldu; asansör mü bozuk? Diye canhıraş haykırarak üzüntüler içinde!

üstelik sadece sabahları iniyorum merdivenden akşam o yorgunlukla 8 kat çıkamıyorum.

Anneme kalsa koltuktan kalkmadan ona hizmet edeyim sadece temizlik için kendimi sakatlayarak paralayarak çalışabilirim! Sakatlanmamın fıtık falan olmamın bir önemi yok?

Bende oldu çok çektim sen acı çekme demez; aklına dahi gelmez.

Bir gün diyor ki aile arasında ablama bakarak, tek istediği yavrusunun mutluluğuymuş! Konuyu torun olmuyora vardırınca iki kaynana.

Tek istediği yavrusunun mutluluğu! Ben yavrusu değilim! öyle mutluluk falan da gerekmez bana. Zaten bir gün gene aile içlnde diyor ki benim adıma da konuşarak aklıs sıra harika, mantıklı bir şey söylüyor ve kesin doğru!

Bize artık aşk sevgi falan gerekmezmiş, öyle aşk meşk aramıyormuşuz! Kendi adına konuş! Ruhu hormonları ölmüş cenazesi kalkmış menapozlu yaşlı hanım sensin!

Tabi sizin gibi kireçlenme kemik erimesi romatizma mafsal ağrıları fıtık ağrılarıyla uğraşıp hiç hareket etmeden büyüttüğüm koca popomu iki basamak yukarı bile zor taşıyan oflayan poflayan biri olayım!
Muhteşem ötesi evlendirme formülleri!

Bir tanıdığın falan kızının nasıl koca bulduğuyla ilgili duyum aldığı zaman annemin aklına düşüyor bir fikir. şahane bir fikir! Dünyası 60ların 70lerin naif romantik filmlerinin dünyası olarak kalmış çünkü!

Bir ara acaba sen de mi sosyal internette fotoğraf paylaşsan demişti. Bilmem klmin kızının 45bin takipçisi varmış hergün bilmem kaç tane evlilik teklifi alıyormuş! Annem ne anlasın takipçi nasıl elde edilir, satın alınır, memişli fotolar falan; saf saf her söylenene inanıyor, her böbürlenene aldanıyor.

Başka bir zaman acaba butik mi açsak ben modadan çok iyi anlarım diyordu. çünkü bilmem kimin kızı tedarikçisiyle evlenmiş! Bu kadar oku da esnaf ol, hem butik işletmek demek modadan anlamak demek mi? Satmak-ticaret başka şey moda sevgisi başka. Zaten modadan anladığı külliyen yalan içi geçmiş geri kafalı ev kadınlarına mı satacağız sırf?! Annem ne anlar trendlerden? Ona kalsa 2-3 tip var onları giyip duracak milyonlarca kız! Sanki suratı sirke satmıyor gibi dükkanı 3. günde batırır!

Başka bir zaman da spora mı gitsen diyordu. Meğer götümü dert ettiğinden değil bilmem kimin kızı spor salonunda tanışmış kocasıyla ondan. Ben de o sıralar düşünüyordum zaten, gidip yazılacam; ama annem ne anlar öyle havalı, kalabalık salonlardan? Dırdır vırvır peşime takıldı, yakındaki salona yazıldım, zaten çok gidemedim de her seferinde benimle gelip burnumun dibinde oturup eski zamanları anlatmasaydı belki başka insanlarla tanışırdım! Tabi erkek spor hocası da istemedi! çok medenidir de kendisi! Tepemde dikilip herkesi lafa tutarken nasıl koca bulacaksam? Herhalde biri beğenecek gelip ailesiyle isteyecek falan diye romantik hayallerde!!

Hem der arkadaşın çevren yok sosyal değilsin, ben şöyleydim de ben böyleydim diye övünür: hem de sosyalleşme diye yırtınır! Kimseyle konuşmayayım ister, hele erkeklerle asla!

Şlmdi de emlakçıda mı çalışsan acaba diyor????? Sanki işsizim şu an!? Okulu bırakıp emlakçıda işe başlasammış? Ne anlarım ki ben? Çay kahve yaparmışım ben de şirkette!!! Sağ olsun bana herşeyin en şahanesini yakıştırır da!

Bilmem kimin kızı emlakçıda çalışırken tanıştığı mühendis-müteahhitle evlenmiş! çok iyi etmiş! Kız odtü'de okuyacam diye delirdi, delirdi derken ciddiyim! ilaç tedavisi gördüü, ailesi okusun diye evi barkı sattılar; yurtdışında master yaptı, anında iş bulamayınca emlakçıda işe girdi tanıdık; hah şimdi öküzün önde gideni kocası dağ başında bir villaya tıkmış izinsiz evden dışarı adım atamıyor! Ne şahane ! Ama herkes pek memnun! Onca eğitim çile boşa gitti demiyorlar bak mühendis-müteahhit zengin koca buldu varsın köle gibi eve bağlı olsun!

Bana baktığı zaman çirkinlik, kötülük ve kusurdan başka bir şey görmediği için her zaman hatayı bende arar. Kimde olacaktı ya bende olmayacak da?! Keşke bi1 sinek olsaymış da arkadaşlarımla nasıl vaklt geçlriyorum neyi nasıl konuşuyorum bir görseymik! Sürekll ağzıma burnuma konup beni susturmaya bastırmaya engellemeye çalışırdı artık! Nasılsa her türlü hareketim yanlış ve çlrkin! Kendisi gibi bir harikalar abidesi değilim, ablam kadar bile değilim! bende düzinelerce kusur var! Bir gün düşünmüş taşınmış diyor ki acaba doktora mı gitsek? Kadın doğum uzmanına beni evlenmiyor bu diye şlkayet etmek için değil bu kez, hani bekliyordu ki adam bende öyle bir kusur hasar belirlesin ki kesin benim suçum olsun evlenmememin sebebi! Ama bana hak vermesinden hiç hoşlanmadı hatta nefret etti!

Bu kez estetik cerrahiyi diyor!! Acaba burnumu mu yaptırsammış! Kendi burnunu şahane bulur ki külliyen yalan, hayaller aleminde kendisi! Bi kere daha iri daha geniş ve ucu daha uzun; benimki daha dar daha ufak ve daha kalkık! Tabi kesin 2.gebeliğinden sonra bozulmuştur!herşeyde olduğu gibi!

Eski bir iş arkadaşımla karşılaşmıştık, bi önceki sene karga burnunu ameliyat ettirmişti, sonra da evlenmiş. Hah Nazlı'nın burnu çirkin ondan evlenemiyor! Kendinin muhteşem oysaki! Anneme göre nerem güzel ki? Yani ona kalsa silikon da taktırır kıçımı da bilmem naptırırım ama kocamdan önce doktorum bile görmemeliq bunu düşünen de aynı insan her doktora gittiğimde doktora muayene olduğumu hayal eden ve kendi de görmek isteyen de aynı insan?!
Bazen iyice kafayı benle bozuyor. Sürekli peşimde sürekli inceleyip en küçük hareketime bile dikkat edip ne olduğunu ve nedenini soruyor!

Niye giyiyorsun onu?

O nedir?

O ne işe yarıyor?

Takmak zorunda mısın?

Sürmek zorunda mısın?

Anneme canım istiyor lafı yetmez, ona göre mantıksızdır bu: illa bir mecburiyet olacak işin içinde öyle severek, sevdiğin keyif aldığın için yapmayacaksın hiçbir şeyi!

Hep zorunda olup mecburet yapıp tat almayacak memnun olmayacaksın!
Nazlıı bunun içinde çamaşır kalmıışş!

çamaşır makinasını çalıştırmışım fakat çıkarıp asmayı unutmuşum, annem de telefon edip soruyor ne yapayım diye.

15 dakika anlattım, altı üstü bir tuş basacak, anlayamadı yapamadı. Hem de kendine değil bana kızıyor! Sen beceriksizsen ben ne yapayım? E servis beni getirsinmiş eve, ee, açayımmış makinayı, ee, kendi asarmış, geri götürsünmüş okula!?

Bir tuşa basmak için dersi bırakıp eve gellp dönecem 1 saat!

Arkadaşın biri de yeğenime anlatıyorum sanıyor hani küçük diye anlamıyor. Ne bilsin annem teknoloji özürlü! Hala ilk aldığı merdaneli makinayı özlüyor; onu öğrenmiş çünkü! Hala onu anıyor arıyor kıyaslıyor!

Sonra da sisteme ve teknolojiye sövüyor!

Her zaman ki gibi başlıyor;

benim bildiğim 1 kere alınır! Sanki koca alıyoruz!

Ona göre tüm elektronik cihazlar ve parfüm ile ruj hayatında sadece 1 kere alınmalı sen dünyadan göçünceye kadar yetmelidir!

Benim bildiğim 1 kere alınır!
Bazen dizi falan izlerken hızlı konuşuyorlarsa ne dediklerini anlamıyor ve bizim anlayamadığımızı iddia ediyor. Ya da duyamadığımızı! Göremiyorsa kendi bizim göremediğimizi!

Yani kendi anlayamamışsa bu aşırı zekayla ben nasıl anlayayım???
Ne zaman elde bulaşık yıkayacak olsam hayatımda daha önce hiç yıkamamışım gibi davranıyor.

Gittiği yerden acele dönüp haykırıyor; tavaları süngerin sert yeriyle sürtme ha! Kanserojen madde çıkıyor!

Kısa bir süre sonra, daha ben biliyorum demeden yineliyor!

Bana diyor ama kendi hep tel yeriyle sürtüyor. Ne gözü görüyor ne eli hissediyor!
Asla alışamadığı şeylerden bir kaçı;

12 yıldır kapaklı Nokia telefona alışamadı! Hala öğrenemedi. Daha da aşırı zeki ablam akıllı telefon öğretmeye çalışıyor annemde ablama hevesli davranarak bana burun kıvırıyor; ben öğretmiyormuşum!

10 yılı geçti yaşadığımız evin giriş-koridorundaki lambaya alışamadı. Asla yakmaz karanlık diye de söylenir. Ben yakınca da tavana bakakalır şaşırarak ama yarım saat sonra bile aynı başa döner.

Bir de parfümlere alışamadı. Ablamın 25 tane parfümü var ona tek kelime etmez, benim 3 tane var; her gördüğünde söylenir! Ama o evliymiş! Hem de çocuğu olmuyormuş eğlensinmiş yavrusu! Ben? Ben de evlenemiyorum yalnızım ama benim eğllenmeme gerek yok hatta hayat bana işkence olsun, herşeyi mecburen yapayım! Anneme göre makineler gibi kozmetikleri de insan ömründe 1 kere 1 tane almalı, bitmesin diye de senede bir kere sürmeli!

Ya da bitirince alır yenisini!

Bi zaman fazla kullanma yıllarca yetsin diye kafayı takmıştı. Başka bir zaman da bitsin diye uğraşmaya.

Ona göre benim dandik boktan ucuz parfümlerim vardı. Anlamaz pahalı almayı. Yakıştıramaz. Bitsin diye tuvalete eve sıkıyordu kırk yılın başı aldığım Chanel parfümü, başka zaman da ablamın hediyesini. Ama parfümlerden biri uygun fiyatlı bir Zara parfümse diğerleri pahalıysa; ucuzu kalır pahalılardan kurtulmaya çalışır! çöpe atar oraya buraya sıkar yardımcı kadına verir!

Şimdilerde 3 parfüm var diye takık; söyleniyor nasıl bitecek bunlar bozulacak almamalıydık!

Ha bu arada parfüm ortada ikimizin de ulaşacağı yerde olsun ister hem de! öyle kendime ayırırsam bozuluyor efem! Olur sen pahalı parfümü at diye! Ne bilsinmiş pahalı?! Dandik sanmış!

Aynı 1970 lerde öğrendiği eyeliner kullanımı fikrine sabitlendiği gibi buna da. Eyeliner iyiymiş de çıkarırken bant gibi soymak gerekiyormuş kirpikleri yoluyormuş! Makyaj çıkarıcısı var dersin her seferinde çok şaşırır!

Senede kaç kere aynı başa döner. Bir parfümün açıldıktan sonra 2-3 yıl kullanılabileceğini söylüyorum.

Kararsız. Ya sonsuza kadar 1 tane yetmeli, ama bozulacağını öğrenmişse nasıl bitecek fazla almışız demeye başlar.....

Sürekli kısır döngü. Böyle söylediği an en sevdiğini saklamalısın çünkü bitsin bozulmasın diye etrafa sıkacak...

öğrenemiyor ki!?

Zaten sağolsun bana kaliteyi yakıştıramadığı için ne zaman kullanacak olsam mani olmaya çalışır! Hani dünürlere hava basmak için bana aldığımız gerçek deri montu ne zaman giyecek olsam engelleyip sonunda da unutup dandik sanıp yardımcı kadına pişkince verivermesi gibi!

O zamanki kadın çok açık göz ve aç gözlüydü; sürekli annemi yağlar ki istediği şeyleri alsın! Benim yepyeni aldığım markasını beğendiim herşeye göz diker annemden isterdi! Benden istemez ne numara yutarım ne marka anlamamazlık ederim çünkü!

Ben alırken bana etmediği dırdırı bırakmaz; alamayızlarla bilinç altıma aşağılık kompleksi işlemek mi istersin boşa masraf çok pahalı markalara önem vermemezlik nutukları mı! Alıp kullanacağım zaman da kıyamayıp kenarda dursun ister. Ama benden başka birine hem hemen layık görür hem yakıştırır!

Ben hariç herkese kaliteli pahalı marka şeyler yakışır yaraşır bana gelince alamayız! Alsak da dokunamayız! Ama hemen onu başkasına verelim!

Kadın Max Factor hiç kullanılmamış ruju beğenmedi diye bana bir bakışı var arkadan bana yakıştıramadığı yaraştıramadığı marka şeylerimi verivereyi istiyor!

Kendi kendine de karar verip ona buna dağttığı olur; ona göre benim herşeyim ucuz boktan ve dandiktir çünkü! Marka benim neyime? Kalite benim neyine!? Ablacığım ve anneciğim gibi üstsınıftan mıyım ben?!

Bi keresinde kendime iyi bir parfüm almıştım. Tabi alıncaya kadar vazgeçirmek için telkin yoluyla çok uğraştıydı; boşa adına para harcamaktan biz alamayız aşağılık kompleksine kadar. Aldıktan sonra da ne zaman kullanacak olsam başında nöbet tutar gibi yetişir tırmalayarak elimden alır; önemli zamanlarda kullanırsın deyip sıktırmaz ama o önemli zaman asla gelmez! Mesele aile buluşmasında bile sıkmayayım diye beni acele ettirir unutayım diye.

Al kendi odana istediğin zaman sık diyeceksiniz; alır almaz el koyar gibi belli bir yere koyar! ikimiz de ulaşabilelim der. Benim odamda olursa bulamazmış yerini. Gerçekten de bulamaz; saçma şeyleri parfüm zanneder, döker saçar karıştırır! Bulamazsa sinirlenir etrafı karıştırır devirir böylece de iyice sinirlenir! Aslında içinden hani yabancı filmlerdeki gibi döküp saçmak ister! Hele benim eşyalarımı hep fazla bulur gıcık olur! Tabi ki sonunda söylenmekten küfürlere geçer! Herhangi bir konuyu kötü olaylara anılara ve babamla yaşadığı hertürlü olumsuzluğa bağlama yeteneği olduğu gibi; beceremezse bir şeyi gene ona bağlar!

Pintiliğinden güzel bişey almamış yaşatamamış ki alışmamış! Koskoca bir ömürde lüks içinde bir çocukluk ve gençlik yaşamış; altı üstü 7 sene sürmeyen bir süreci anımsamaktan vazgeçemez!

Mutsuzluktan zevk alıyor! Acıdan olumsuzluktan da...

Ha bana kullandırmadığı layık bulup kıyamadığı parfümü lönk diye yardımcı kadına verivermiş! Enn doğrusunu yaptığndan emindi! Ee sen kullanmıyordun! Kullandırmıyorsun ki!
Neden???

çok zeki ve duyarlı olduğu içln bilmiyor anlayamıyor!

Neden mutfaktan hep aceleyle çıkıyormuşum???

Tabi niye di mi? Mis gibi sigara zararlı maddelerini içime bolca çekeyim! Klmin umruna ki!?

Neden hep merdivenden iniyormuşum ki? Asansörden mi korkuyormuşum? Başıma bir şey mi gelmiş asansörde?

Tabi yiyip tıkınıp hiç yürümesem merdiven inmesem sonra şişman kolestrolü tansiyonu kireçlenmesi kemik erimesi romatimal ağrıları olan bi kadın olsam! Doktor uyarıncaya kadar öyle yaşasam sonra iki basamak çıkınca nefesim kesilse? Kimin umrunda ki?!

Kendi sağlığımı kendim düşünüyorsam annemin cevabı; kimin umrunda??? Evli değilim ya değerli de değilim imasında?

Doğru insanın annesi bile kızına değer vermiyorsa böyle başkası nasıl versin? Elin adamının da çok umrunda olacaktı zaten! Anca benim de debelenmem olur!
Altı senedir bir türlü öğrenemediği şey; benim okul servisiyse pazarları ve marketleri gezemeyeceğim.

Gene başladı; bir türlü idrak edemiyor.

Ya servisle o pazar senin bu pazar benim gezeceğim ya da migros'tan migros'a!

Küstürmezsem de vazgeçmeyecek her tenefüsümü çalmaktan! Bir başlıyor konuşmaya motor gibi susmadan oradan oraya atlayarak dakikalarca konuşuyor, ben de ancak he hı diyebiliyorum! Konuşursam susturuyor ya da duymuyor. Derse girmemin önemi yok; geç girermişim! Bilmem kimin nesinin kızının doğumunu anlatacakmış bana!
Akıllı telefonla ilgili bişey soruyor. Ben de ablam anlatsın o daha güzel anlatıyor ya diyorum.

öyle diyordu da. Ablam güzel güzel anlatıyormuş, o anlatınca hemen öğreniyormuş ben anlatamıyormuşum demek! Sabırla anlatır tabi hergün saçma soruları defalarca cevaplamıyor kırk yılın başında anlatıyor!

Ablamı bunun için rahatsız mı edecekmiş? işi gücü varmış onun!

Ha benim yok ama işim gücüm! Ben her an hazırolda hizmetteyim! Derste, işte, tuvalette banyoda uykuda olmamın bi önemi yok!

Tabi haşmet mahapları üstün hizmetler peşinde önemli bir insan anneciği gibi prenses olarak üst tabakada!
Sağolsun benim için herşeyi düşünüyor; ne zaman ne kadar yıkanacağım, nerelerimi nasıl ne kadar yıkayacağım, çıkınca ne giyeceğim!

Sadece saçımızı yıkarız 1 kere yeter Nazlı! Belirli yerlerimizi de. Belirli yerler derken demek lstediğim... Bla bla bla

37 yıldır anlatmalara doyamadı belli yerler ne demek! Her seferin de baştan ilk defa bahsediyormuşcasına ve ben geri zekalıymışım gibi! Bende sırtımla dirseğim sanacaktım lyi ki dedin!

Çıkınca sadece kilodumuzu değişiriz değil mi Nazlı!
Ablamın süper aklına uymuş tutturuyor da ev telefonunu iptal ettirelim kapatalım boşa para ödeniyor.

Ablam da aynı anneciği gibi etrafını çok iyi tanır! insanları çok iyi tanır! insan sarrafıdır!

Daha annesinin teknoloji özrünü hatta fobisini öğrenemedi!

Ee nasıl arayacaksın istediğin yeri?

Cepten iştee!

Ya cep telefonu nasıl kullanılıyor diye beni sabit hattan defalarca arayıp anlattıran sen değil misin?

Bırak akıllı telefonu kapağı katlanan eski Nokia'yla bile cebelleşiyor her seferinde! Çalınca açıyor kapağı sessiz ve boş bakışlarla mesaj geldi diyor. Sana kim niye mesaj atacak diyecem ama ablam aşırı zekadan atıyoor tabi gerçi!

Konuşması bitince bana getirip bu nasıl kapanıyordu diyor hala 10 yılı geçti öğrenemedi!

Akıllı telefonu hiç anlatmayayım.

Sabah göstersen öğlene unutmuş oluyor bile. Ne öğrenebiliyor ne gözü görüyor ne de eli hissediyor.

Telefon çalarken nasıl açıldığını hatırlayıncaya kadar karşı taraf kapatıyor bile.

Her yerde her zaman getirip bana veriyor; banyoda tuvalette yatmışsam soyunuksam fark etmez...

Ablama anlattırırken ona hayran yavrusu ne kadar zekiymiş: o salak da detaylı şeyleri anlatıyor tabi güya annemi eğlendirecek.

Ben anlatırken evin köpeğiymişim gibi davranıyor.

Ee Nazlı bana bunları hiç anlatmadııı!

Daha telefonu açamıyorsun bile! Oyun oynayacakmış! Ablam kırk tane oyun indirmiş! Face'e bakacakmış falan...

Ekran koruma şeyi de yok yani gene de açamıyor! Açacak da uygulamayı bulacaktaaa....

E işe gitmeden önce ben açarmışım? Hiç kapanmayacak mı sonra?

Sanki bebeğim! Sobayı klimayı televizyonu açacam...
ütüyü ısıtmış getirmiş salona akşam. Yat da diyor ütüleyeyim.

Hı?

Yat yat! ütüleyeceğim!

Sırtımı ütüleyecekmiş?! Niye? Geçen ay sırtım tutulmuştu ondan, 1 ay oldu geçmedi sanıyor! Kendinin bir ağrısı bir rahatsızlığı hazımsızlığı oldu mu minimum 3 hafta bazen 5 hafta çeker!

Ya da sırf kapris yapıp ilgi odağı olmak ve beni bişeylerden hatta keyifli bir diziden, filmden men etmek için bunu kullanır. Sanki her zaman dırdır etmiyor, söylenmiyor, sürekli olumsuz konuşmuyor gibi! Rahatsızlığı şiddetliyse temennisi geberip kurtulmamız! Doktora gidip tedavi olmayacak, beraber mezara gireceğiz! Bu daha yaşamadı demez bende beraber gebereceğim!

Benden de kendinin aynı rahatsızlıkları aynı şekil ve miktarda bekliyor ve istiyor! Aynısını yaa.

Geçende zor bela göz doktoruna gittik. Aman ne kaprisler sanırsın 7 yaşında bir çocuk! Daha oturmuş sıra beklerken bile çok beklemişiz, prenses gibi büyütülmüş o, özel muamele beklermiş,çok beklemişiz gidecekmişiz! Zaten hastane prosedüründen bir haber, sürekli bir telaş, endişe ve sinir içinde.

Eski devlet hastanelerinin yoğunluğunu ve geriliğini bekliyor özel hastaneden. Saatlerce ayakta sıra beklemeler, birbirine çemkiren hastalar, azarlayıp günün sinirini atan hemşire ve doktorlar, kapı önlerinde dikilip sıra almalar...

Sanırsın 30 yıl başka gezegende yaşamış ya da İsviçre'de! Görsen o havalarda, hayatında hiç yurtdışına çıkmadı; tövbeler olsun çıkmasın da beni de sürükler yanında artık ne kaprisler!

Bi ara gemi yolculuğuna özenmişti birinden duymuş! Bana işkence olsun diye herhalde istedi. Bir sürü ihtiyarla aynı gemide, odada annemin sigarasını ve horlamasıyla beraber bitmek bilmeyen taleplerini, kaprislerini karşılamaya çalışıp didişip, tatil diye geldiğimiz yerde hizmetçi mi olacağım; üstellk ağzından olumlu bir cümle çıkmadan günler geçecek! Artık sadece tost yiyip kamarada otururdu!

Başka bir zaman da birine özenmiş, tekerlekli sandalyeyle gezmiş ayağı yorulmamış diye. çok yatmış kafasına! Onun iki yarma oğlu, kocası var sandalyeyi itecek! Kendini sadece ben!!! Sadece müzededir Louvre'da dedim yok ısrarla tüm Avrupa diyor. Tüm Avrupa'yı annemin sandalyesini iterek gezeceğim! Ve kaprislerini olumsuzluklarını sigarasını çekerek! şahane fikir.

Neyse. Göz doktoruna zor bela gittik. Zaten 2 ay kafa ütüledim de zor ikna oldu; hala sıra kapma derdinde hiç haberi yok hastane giriş sisteminden! Kimliğini vermek istemiyor, avuç izini anlamıyor, her bişey gerektiğinde vazgeçtim gidelim diyor başka zaman! Tabi ona kalsa ben her gün yarım gün izin alıp annemi eğleyeyim, hatta iyisi mi o senelerce biz büyürken aşağıladığı, demediğini bırakmadığı boş karılara döneyim! Ev işi, tıkınmak, dedikodudan başka bişey bilmeyen! Nasılsa ablamın parlak bir kariyeri var, ben böyle de harcanabilirim!

Neyse bir de doktora durumunu anlatırken hep aşırı geriden başlar! 1980 lerden, hep tüm sağlık sorunları benden sonra başlamıştır! Kapısına dayanıp beni doğur dediğim o da lütfettiği için! Tabi kadınlarda her doğum vücuttan bişelerin eksilmesine ve hasara yol açıyor. O zaman doğurma. Hayır doğurup burnundan fitil fitil getirmek, herşeyi başına kakmak ve sonsuz suçlamalarla kendini rahatlatmak, her sorunun sebebini dayandıracak bi1inin olması daha iyi!

Bıraksan saatlerce 80leri anlatacak hatta alakasız konulara da geçiyor; darbe, bir arkadaşının düğünü, bimemklmin evi...bir türlü göze gelmeye niyeti yok, bir söz aldı tamam! Zar zor anlatıyor derdini ama ona kalsa daha başka şeyler konuşacak!

Sonunda çok çok az katarakt başlamış çıkıyor; tedavi var ama ilerlerse ameliyat.

Aman küçük çocuğumuz kaprislerde ameliyat olmazmış da bilmem neymik de geberelim de! Bir de tavırları sanırsın tiyatro sahnesinde; sahte bir prensesi oynuyor! Evde küfürler savuran, en kaba konuşmaları, benzetme hareket ve taklitleri yapan kendi değil sanki!
Ablam her geldiğinde akşam izledikleri belgeselleri falan öve öve anlatıyor. Annem de zaten hayran, nasıl imrenerek dinliyor teatral!

Sonra da beni kötü gösterip kendini acındırmak için sanki, alt dudağını sarkıta sarkıta; bizde çıkmıyor o kanallar diyor.

Her seferinde de ablam şaşarak niye abone olmuyorsunuz diyor bana!

Aşırı zeki ve aşırı tanır isanları, insan sarrafıdır kendisi!

Hatta öyle ki geçende bir konuşma sırasında diyor ki;

"sizin şengeniniz var mı bilmem ama...."

var tabi! Senden gizli avrupalarda sürtüyoruz!

tabi nerden bilsin? Yeni tanışıyoruz! Ya insan annesiyle kardeşinin şengen vizesi var mı yok mu bilmez mi? Senden gizli Avrupalara mı gittik?!

Annem ne anlasın şengen ne? Tabi ki öğrenince de ablama hiç kızmaz ah canım yavrusu! Ama ben bir anısını hatırlayamayayım çok kızıyor, ben onun beyninin içlnde yaşamalıyım ya!

Hiç dememişim ben öyle kanallar vaar?? :(((

ya hiç demedim?

Ne zaman desem kızar; ona mı para vereceğiz bir de...

Niye paralı mı? Hiç söylememişim ne bilsinmiş o paralı olduğunu? O anten sanıyormuş!

Annem netflixi nasıl anlasın. Bana özenip bilgisayardan izlemeye kalktı: göremiyor ki tabi. Sürekli söylenerek burnumun dibine giriyor, duyamıyor, kulaklıktan sıkılıyor, altyazıyı okuyamıyor! Ben okuyayımmış anneme! Ben ne anlayacam diziden?!

Ona ne!?

Hani eskiden yüklüyormuşum televizyondan izliyormuşuz!

Sanki memnundu! Tabi sürekli mızıldanır; kusur bulur; dramsa sıkıcı komediyse biz bunların komedisini anlamıyoruz (yerli komedileri anlıyor ya!) gerilimse sinir bozucu polisiyeyse altyazı hızlı geçiyor ben de dublajlı yapmıyormuşum daha karma bir türse değişik olsun diye saçmalamışlar romantikse bayık böyle aşk mı olur!

Kusur bulmadığı an da ilham gelir; herhangi bir şey bir şey çağrıştırır geçmişinden; onu anlatır....
Zırrrrrr

alo efendim anne?

nazlııı?

Efendim?

Nazlı?

Efendim annecim söyle!

Gelirken unutma da.

Her sorunun ardından uzzzun bir es var!

Neyi?

Unutma unutma da.

Neyi anne? Domates mi?

Hayır hayır. Unutma sakın.

Tamam alacam.

5-6 tane al ha!

Az olmaz mı?

Yok yeter dahasını ne yapazağız.

Arada es ve ardından bişeylerden bahsediyor ama bilinç akışı şeklinde...

Zaten durur durur aklından geçen şeyin ortasından anlatmaya başlar ya da bir konudan ötekine atlar durur! Bir şundan bir bundan ardından aniden çocukluğu sonra 1970 deki bir anısı... Takip edemezsin anlamazsın.

O zaman da kızar! Beyninin içini mi okuyorum ben???

Olmadı öyle bir detaya dalar ki sıkılırsın ama asla sıkmazmış konuşmaları!

Meğer çıtçıt al diyormuş domates değil! Nerden bulacam? E servis beni götürsünmüş çarşıya!

Seneler oldu anlayamadı servis bizi gezdirmek için diil!

2.12.2017

Seni engellemenin en iyi yollarından biri de yapamayacağına beceremeyecegine seni inandırmak.
ilkokuldayken yağmurluğumun fermuarını hep annem çekerdi. Tabi ki büyük bir sevecenlikle değil, hafifçe iterek kakarak akso davranarak; asla kelimelere dökmez elinde kanıtın olmasın ama davranışlarından sezersin ve alınırsın. Böyle yapamayacağını beceremeyeceğini ima ederek davranır hele eline fırsat geçerse öyle bir anda bir şeyi beceremezken yakarlarsa  becerinceye kadar yapmanı beklemez, azarlayak ve aptal becerilsiz olduğunu vurgulayarak ve hatta sert bir şekilde tırmalayarak elinden alıp kendi yapardı.

Sen beceremezsin sen yapamazsın diye herşeye hemen atlar lendi yapar ve severek zevkle başına kakar.

Yani kendi o kadar zeko ve beceriklidir ki sen bir geri zekalisin saatlerse bile uğraşsan nafile asla başaramazsın beceremezsin yapamazsın.

Başkalarının yanında bize davranışları ve tabi ki başka insanlara davranışları evdeki halindan o kadar farklıdır ki acayip rol keser! Kendoni harila anlayışlı sevecen modern bor anne olatak göstermeye çalışır. Hatta mahsus seni sinirlendirecek çileden çıkaracak şeyler yapar ki _ olmadık zamanda ve yerde çişin var mı demesi, saçını okşamak öpmek istemesi güya şaka ve sevgi gösterisi olarak poponu avuçlamasi _ ki sert tepki ver. Böylece bakın yavrumu çok seviyorum ama o bana bağırıyor ve tersliyor oysa ben ne kadar anlayışlı bir anneyim hepsini affediyorum sineye çekiyorum yaa değil mi gördünüz değil mi anlamına gelen mimik ve davranışlarla rol kesebilsin.
Insanlar da ahmak anca gözlerine sokulan şeyleri görüp anlayabildiklerinden hemen numarayı yutarlar. Annem de kendini başarılı sayar. Başkalarına gösteri yapmış rolünü kesmiş inandırmıştır; beceriksiz salak ve şeytan kadar kötü Nazlı kızına bile tahammül edebiliyor , bu kadın bir melek olmalı havalarında  dolanabilir böylece.

Tabi insanlar da ergenlikten ya da bilemeyecekleri sebeplerden olabileceğini düşünmezler. Onlara sorsan annem dünyanın en tatlı en anlayışlı en kibar en bilgili en modern en affedici insani ve annesidir!

Sana da aynı şeyleri yutturmak ister hem de! Sana evde kök söktürürken sürekli küçümser aşağılar azarlarken hem de! Salaksın ya ne anlayacaksın? Anlayamazsın da!
Sana salaksın becermezmişsin gibi davranarak seni de inandırmaya çalışır.

Ben ne bileyim küçüğüm inanmışım fermuarimı
Kendim çekemeyeceğimi. Okuldayken açılmış ben de gidip öğretmenimden yardım istemiştim. O da şaşıp bana kendin yapabilirsin demişti.
Annem bana asla böyle dememişti. Aksine hep yapamayacağımı beceremeyeceğimi söylerdi. Hatta kendi yaparken de söylenirdi ki inan.

Iste istediklerini yapmasını engellemek ve kendi istediklerini yaptırmak için bir yol daha; korkutmak ve özgüvenini kırmak. Kendini beceriksiz ve aptal sansın ki hiç bir şeyi kendi yapmak istemesin, hatta hiç bir şey yapmasın.

 Diyor ki fotoğraflarda hep suratsız çıkıyormuşum. Oysa kendisi çok güler yüzlüymüş !
Gülümsedigin için mi böyle çıktığını sanıyorsun? Sürekli konuştuğun için ağzın açık çıkıyorsun.

Nasıl güler yüzlü çıkabilirim ki fotoğraflarda adeta miralimi bozmak için uğraşıyor gibi davranıyor. Hani o ama kadar yaptığı tüm huysuzluk ve kaprisler bor yana foto çekmeyi engellemek için çırpınıyor.  Gerek yokmuş.  Hep savunduğu şey bu. Her zaman aynı.

Engelleyemediyse tatsızlık çıkararak beni bozmaya çalışır. Çekilirken ise 5 dakika kıpırdamadan durmaz beni de rahatsız eder. Kendini hiper aktif zannediyor yerinde duramıyormuş hahaha.

Çenen durmuyor! Sürekli konuşur konuşmadığı zamanlarda da tıkınıyordur! hani konuşması çok bişey olsa. Ya eski günlerle övünür hendi gençliğiyle ya olumsuz anılarını milyonuncu kez zevkle anlatır ya da onu bunu şunu herşeyi eleştirmekle meşguldür, hiç bir şeyden memnun değildir sürekli şikayet eder.

eğer fotoğraf çekeceğini önceden sezmişse anlamışsa da ya da ağzından kaçırmışsan; erkenden telkinlere başlar. fotoğrafların gereksizliği üzerine.
kim bakacakmış ki! kimimiz kimsemiz yokmuş! hani evlenip çocuk yaptığım da yokmuş! kim bakacakmış.
tabi işini bildiği için bunu kavga yollu değil küçük küçük sokarak moral bozma yoluyla dile getirir hani ennnn çok kendisi düşünüyor en çok kendisi üzülğyormuş gibi.

kendinin kutular dolusu fotoğrafı en kıymetlisi ama benim çekilmeme gerek yok! anneciğimin ne zaman aklına gelirse, vesikalık gerektiğinde mesela 5-6 senede bir!!!

ya da kesmezse bu laf aralarında cildime geçirir lafı. sivilcem varmış başka zaman çekermişim!! her zaman bu kozu zevkle oynuyor.
senin de kırışığın var bir daha hiç fotoğraf çekmeyelim bari hahahaha diye yapıştırırım. fazla kırışığı olmadığını iddia eder ama benim suratım çopurluymuş! kızarıkmış.

tabi bu kozu başkalarının yanında en tatlılaştırarark sesini aşırı iyi kalpli anlayışlı ve düşünceli anne rolüne bürünerek söyler: hayır sonra diyormuşum ki bu berbat suratla niye çekmişim fotoğraf hep çirkin çıkıyorum demişim!! nasıl yalan ama nasıl kuyruklu yalan!!! kötü de çıksam fotoşopla falan siliyorum ben her zaman!

kendi fotoğrafının çekilmesini de pek istemez zaten. gençken bayılırmış ama. kabul etmese de kırıştığı ve yerçekimi yüzünden sarktığı için istemiyor, hem artık eskisi gibi kendine hiç özen de göstermiyor. eskiden kaş göz makyajı yapardı, allık dönemi de oldu, ruj da: sonra yavaş yavaş birer birer terk etti hepsini. saçını bile zarzor boyuyor artık.

yani kendinin iyi fotoğraf veremediğinin farkında ama istiyor ki ben de çekmeyeyim kendimi. hele selfieyi anlamasına asla imkan yok annemin.

oysa kendi de kendine hayran. eski fotoğraflarına da. aynada bakmış kendine hiç kusurunu bulamamış!! sadece göbeği varmış biraz. tabi ki o da benim yüzümden!! zorla girip karnına beni doğur diye baskı yapmışım sanki!!! ilk bebekten sonra toplamışmış karnı ama ikinciden sonra kalakalmış. hareket ederyin! yiyip yiyip oturmayaydın!!

kendi kusursuz ama benim tek kare fotom bile olmasa olur. ilerde kim bakacak ki!! sanki kendinikilere yüzlerce insan bakıyır da!!

1.12.2017

annemin Prens Charles ile evlenme hayalleri.

Prens Chaarles'ın küçük oğlu prens Harry evleniyor diye duymuş ya annem başladı hayallerini anlatmaya.
küçükkken prens charles ile evlendiğini hayal edermiş! nasıl da şevkle inanarak anlatıyor hani kendiyle dalga geçiyor falan değil yani. hani insan küçükken düşündüğü ya da yaptığı şeylerle dalga geçer ya sonra annem geçmez!!
kendini çok ciddiye alır. çokmuş özgüveni!
prenses Diana'yı severmiş ama o sevgilisi yok mu daha evlenmeden önce de beraberlermiş hayat dergisinde görmüş zamanında. nefret edermiş o kadından. zaten kraliçe de saray da istememiş o kadını oh olsun!
yaa evet aslında prens charles esmer, bodur ve huysuz bir kadın arıyormuş ama bulamayınca işte Diana'yı almış!!
onu sevmesinin de nedeni eminim çoktan ölmüş olmasıdır!
sanki ingilizce biliyor da, lisede öğrendiği 2-3 kelimeyi bilgi sanıyor, yabancı dizi izlerken 1-2 kelime tanıdık geliyorsa ki telaffuz farkından dolayı başka şeyler de olabilir, ne dediğini anladığını iddia ediyor!
bak şimdi annem bu konularda iyimser! geçmişiyle övünmek, kendini yüceltmek, kendini dev aynasında görmek konularında. başka konularda ya da başkalarına karşı iyimser değil ama.

bir yerden sonra dinlemez oluyorsun bu kadar çok aşırı konuşunca ve komik derecede abartılı olunca? giyeceği gelinliği hatta saray düğününü hayal edermiş de... başka odaya ya da tuvalete gidiyorum eğer peşimden gelmezse hala konuşuyor oluyor, o kadar dalıyor ki hayallerine ve konuşmaya ben odadan ayrılmışım farkına varmıyor bile...

hayret nasıl olduysa bana da soruyor ben hayal etmişmiyim böyle şeyler hiç. şimdi hayır desem memnun olacak ve kendisinin ne kadar gelişmiş bir hayal gücü ve zekası olduğunu kanıtlamışcasına övünecek; tecrubeyle sabit.
evet desen burun kıvıracak. kendini dev aynasında gördüğü için kendinin prens charles ile evlenme olasılığı benim jon bon jovi ile evlenme olasılığımdan kat kat yüksek zannediyor!! gerçekten.

annem kendine özgüven aşılandığını çok özgüvenli olduğunu söyler. aslında insanın kendine moral vermesi için bir takım şeyleri abartması bir yere kadar normaldir bence, hatta gerekli ve iyi bir şeydir de. ama kendine moral verirken iyice şişinmesi kendini dev aynasında görürken başkalarını hele ki bu başkaları yabancı insanlar olsa neyse en yakın çevresiyse işte bu hastalıklı bir durumdur bence.
başkalarının moralini bozup aşağılayıp küçük görüp kendini daha yüksekte görmeye çalışması sorunlu bir durum bence. ki ben böyle yetiştim.

başkasının çok net göremeyeceği kadar gizli durumlar. annem rol yapmasını bilir ve insanlar birbirini derinden tanıyamıyor anca yüzeyini görebiliyor tabi bunu da herşeyi bildiğini anladığını zannederek yapıyor.

nasıl ki yasaklamaları belirgin şekilde yasak yapamazsın yapmayacaksın gibi emir kipli yapmayacak kadar kurnaz; yerine moral bozma, korkutma, özgüven kırma gibi türlü psikolojik oyun, mobbing hatta bullying tarzında giderse bunda da öyle.

hani odamıza poster asmaya izin vermezdi, dergilerden nefret eder bulduğu anda çöpe atardı. ama birini beğenmene de imkan vermemek için sürekli aşağılık kompleksli konuşurdu.
biz alamayız
biz yapamayız,
biz gidemeyiz
biz olamayız

hani kendi de boşanmadan sonra kopmleksler yaşıyor olabilir, akrabalar çok laf etti, tanıdık konu komşu da, yan gözle bakanlar, art niyetliler, laf sokanlar, iletişimi aniden kesiverenler, acıyanlar; saçma beklentileri olan insanlar, dedikodu yapanlar vb: bunlar kırıcı şeyler. ama halen eğlenme keyif gezme gibi şeyleri kendine de bana da layık bulamıyor.
ablama olur ama o prenses! evli o!!
ama bana asssssla olmaz. kendine bile birazcık olabilir ama bana olmaz edalarında. öyle açık net belirgin sözlerle değil; biz Türk'üz unutmayalım; açık sözlü herşeyi konuşabilen insanlar değiliz. içimize atarız ve bunları açıkça değil imalarla, hareketlerle, eda nida vb belli ederiz. açıkça söylenemeyenin tersini söyleyerek vurgularız....
mesela omuzların güzel değil ama bacakların güzel diyerek iyi niyetli ve moral veren bir yorum yerine omuzlarımız açamayız bacaklarımızı açamayız zaten düzgün de sayılmaz deriz. annem der yani.

ince ince sürekli eleştirir laf sokar. sana yapamayacaksa başka biri konu olur eleştirilerine ama sana anlatmaktadır çünkü kızım sana söylüyorum gelinim sen duy deyimine bağımlıdır.

ya da aklı sıra şaka yapmaya kalktığında laf sokar. mesela küçükken michael jackson dinliyordum, hayranlığımı görmüş olacak ve memnun olmamış olacak ki hemen moralimi bozma çalışmalarına başlamıştı. şarkıdan bir şey anlamaması bir yana ama sevmemesi kendini ilgilendirir ellilerinde biriyle 15 yaşlarında birinin zevki nasıl aynı olabilir.
sadece kuşak farkı değil mesele annem sabit fikirlidir ve inatçıdır. değişimden hiç ama hiç hoşlamaz. yeni çıkan şarkılardan bile hoşlanmaz ki bir önce çıkan şarkıya bile daha alışamamıştır sene geçse de... öyle olunca yenilikçi değil eski kafalı kalıyor insan.

hani sürekli gençleri beğenmeyen ve eleştiren tiplerden. kendi gençliğinden yıllar geçmiş ama kendi çocukları bile kendi gençliğindeki gib olsun ister. zamanın geçtiğini her şeyin değiştiğini anlayamıyor kabul edemiyor.

mesela geçende epey oldu da neyse, bilgisayarımı yeniledim. çok komik sürekli dırdır etmesi.
her lafının başı da aynı;  benim bildiğim!

eskiden üretim de tüketim de azmış tabi ve yapıla eşyalar da daha sağlammış, senelerce kullanırlarmış. ama annem çağı anlayamıyor ve çağa yetişmek gerekliliğini.

merakından da her mağazaya popomun dibinden geldi, işte teknosa medamarkt, vatan ve bazı bayiler. ben de sonuçta o kadar teknoloji bağımlısı değilim her değşikliği takip etmiyorum haliyle bilgi almam gerek kıyaslama için. her mağazada konuştuğum her görevliye aynı şeyi söylüyor; önce gerçekten değiştirmek gerekip gerekmediğini.
yani ben anneme göre gerizekalı beyinsiz olduğum için anlayamamışımdır belki! hem o erkek ve inkar etse de erkekleri üstün görüyor annem, çocuk bilir söyler.  sanki de anlıyormuş gibi teknik terimle dolu ki anlamayız diye çocuk da abartmıyor yai pür dikkat dinleyerek; bu mu daha iyi yani diye soruyor.
ya çocuk napsın emir mi verecek bunu al bunu alma diye; dolambaçlı yoldan derdini anlatmak zorunda. ama annem emrini dinleyecek bir lider arıyor gib benim yerime karar vermesini bekliyor çocuğun.
sonunda da benim bildiğim bir kere alınır diyor. eskiden bir kere alırlarmış bir makineyi 30 yıl kullanırlarmış. bir de onaylanma alkışlanma hak verilme bekliyor ki; beni de azarlasınlar ama!!! insanlar da yaşlı teyze işte diye düşünüp gülümseyince hem bozuluyor hem şaşırıyor; ama en doğrusunu en iyisini o bilir!
zırt pırt perde ve yatak örtüsü değiştirilir ama makineler değiştirilmez. eski bir bilgisayarda şu an da gerekli olan ama yapamayacağım şeyler olmasını nasıl anlasın annem? yavaşlamış eskimiş bilgisayarı nasıl anlasın? yavaş yavaş yaparsın sende diyor...
her mağazada aynı şeyi söyledi benim bildiğim 1 kere alınır, eskiden 1 kere alır hep onu kullanırdık; çalışanlar satış yapmak yerine beni eleştirsin beklentisinde hatta başka alışverişe gelmiş insanlardan da aynı şeyi beklemekte.... ben de koca alıyoruz sanki diyorum!! hani bizde insan 1 kere evlenir diye aşırı büyütülmüş bir söz var ya. 1 kere evlenecen ve eşşek gibi çekecen!! kendi çekmemiş ama özellikle benim kadar aşağı sınıftan biri çekecek!!
annem kendini üstün görür de hep.

mesela kendi prenslere ablam profesörlere layık (eniştem doçent olarak kalakaldı da anneme yetmiyor). bana gelince nerde çirkin, ucube, garip kenarda köşede aklmış tip, nonoş,şişko, hödük ucube varsa hatta iyice düştü sütçüye bile razı...

ben bir prense evlenme hayalini nasıl kurayım? komşunun oğlundan hoşlansam annem anladığı an beni aşağılama çalışmalarına başlardı. sanki normal zamanda sürekli öyle değilmiş gibi.
biz akşam çıkamayız, biz oraya gidemeyiz, bir orada yiyemeyiz, sürekli bir şeyleri yapamayacağımızı söylenir dururdu. pek çok mağazadan da alamayız mesela. girip bakmamız bile hata olur.

hani sadece tek maaşla 3 kişiyi geçindirmek zor deseniz, evet ama babam para gönderirdi bize ve anneme de dedemlerden kalan birşeyler vardı; kendi maaşından ayrıca. bazen sıkışık durumlar olsa da bu kadar aşağılık kompleksi geliştirmeye gerek var mıydı? kalabalık bir grup değilsen ya da yanında bir erkek yoksa akşam çıkmak buralarda biraz sorun olabilir ama akşamüstü çıkmak da mı hakkımız değil.

mesele yapmanın zor olduğu, sorun çıkabileceği şeyleri görmek değil hak etmediğimizi düşünmesi ve öyle hareket etmesiydi. zamanla bu durum iyice her konuya yayıldıkça yayıldı. gezme tozma sosyalleşme sadece teyzemler lütfedip gelirse durumlara kaldı.
hadi onu da geçelim daha küçük şeyler; yeme içme hariç giyim kuşam gezme gibi konularda da hep bu durum hakimdi. yapamayız alamayız edemeyiz.

ama kendine sorsan gençliğinde en kalitelilerini en pahalılarını kullanmış diye övünür de övünür. dedemin geliri çok iyiymiş kızlarını büyütürken. tamam bizim o kadar iyi olmayabilir ama esas mesele alamamak yapamamak değil hak etmediğimizi düşünmesi ve bunu bize aşılaması oldu.



şimdi bile kendi kazandığım paramla pahalı birşey alırken sürekli kafamın içinde senelerce annemin bana aşıladığı şeyler dönüyor; yakışmaz alamayız bize olmaz pahalı bize biz alamayız hatta yakışmaz yaraşmaz layık değilsin hak etmiyorsun...

tabi büyürken aynı şeyler ablama da söz konusuydu ama aniden ve erkenden evlenip okul bittikten sonra eve geri dönmemeyi kesinleştirdi; tabi annemin ablamın evliliğine alışması yıllarını aldı ama sonuçta ablamı evli ve üstün biri olarak görür oldu.

mesela kendine 1200 liralık krem almış ve döşüne bile kırışmasın diye sürüyormuş. annem bunu dinlerken mest oluyor. ablama hayranlıkla bakıyor. akıllı kızı onun. ama ben uyduruktan bir nivea krem sürüyorum diye bacaklarıma laf yiyorum. bu ablamı ve kendini üstün görüp beni çoooooook aşağılarda görmeye evrildi.

böyle aşağılık kompleksi dolu ve özellikle de aşağı görülüp her özgüven belirtim alay konusu olurken nasıl prenslerle evlenme hayali kurablirsin ki?
diyelim lisedeyken bir şapka modaymış ben de almışım kendime ve hevesle takıp aynada bakıyorum kendime: hemen cevap suratını da tabla gibi gösterdi!!
diyelim mont almışsın hemen yapıştırır götünü kocaman gösterdi.
hele sivilcen çıkmışsa annene gün doğar!!

ben ev sürekli yas evi olmasın ve kendime zorla güzel anı yaratmak için çırpınırdım. anneme kalsa matem evi gibi ne neşe ne müzik ne kahkaha ne güzel anı gerekli. teyzemler geldiğinde dışarı çıkarız ve fotoğrafları da o zaman çekeriz. ama kendinin te o zamanlar bile olsa kutu kutu fotoğrafı vardı. bizim olmasa da olur!! bakar bakar övünür hayallere dalar ama bizim olmasa da olur. ben böyle güzel anımız olsun iki gülelim diye uğraşıyorum diye bana sırf moralim bozulsun diye uydurukçu, uyduruk işler ustası, boş işler uzmanı gibi isimler takardı.

bunları böyle gür sesle bağıra çağıra ve başkalarının yanında söylemez ama. ufak ufak yumuşak sesle sokar; başkalarına da anlayış ve sevgi kumkuması rolü keser.

anneme kalsa teyzemlerleyken bile fotoğraf çekmek gereksizdi, hep benim boktan işler uzmanlığım benim aklım beş karış havada!! hayat dolu ve neşeli olmaya çalışıyor sonsuza kadar matem içinde yaşamak yerine keyif almaya çalışıyorum diye!!!

nasıl prensle evlenme hayali kurasın ki bu kadar özgüvensiz yetiştirilirken??? hatta zorla kendine moral vermek için sırf özgüvenli gibi davranman bile annenin gözüne batarken? biraz moralin neşen mi var hooop: sivilcen çıkmış ya da götün de kocaman demesi! ya da saçın da yağlanmış ve ya iyi olmamış demesi!!

sanki maykıl jeksın mıdır nedir ne haltsa da beni görse beğenecek bu kadar hayranım!!!
oysa prens charles anneme aşık olur halbuki görse!!!
maykıl ceksının önünde ne artistler ne mankenler vardır hergün biriyle beraberdir seni beğenecek hali yok ya!
oysa robert redford annnemi görse aşık olmakla kalmaz oyunculuğu bırakıp ülkemize yerleşir!! evinin erkeği olur!!


çook küçümsendim böyle çok. içindeki tüm aşağılık kompleksini bana yansıtırdı. ablam zaten pısırık yalaka olduğu ve aşk çocuğu tabi o!
zaten ne neşe ne eğlence ne gezme arar ne bir güzellik görür arar ya da beklerdi ablam. annem gibi robotsu. anca biri sunarsa gösterirse verirse görür anlar... aramaz içinden gelmez kendi kendine.
geziye götürsen partiye götürsen fotoğraf çeksen memnun olur, hemen de uyum sağlar ama aslında olsa da olur olmasa da olurdur ona göre. hiç ihtiyaç duymaz.

annem de öyle. demek gençliğinde yaşadıkları sırf anneannemle dedemin sosyalliği önüne hazır sunmasından kaynaklıymış o kadar.


geçende forum'da bir mağazada bir şey sorduğum yakışıklı satış görevlisine alıcı gözle baktım diye; tabi ne hakla değil mi yaşlı içi geçmiş ölmüş bir zombiyim ben; bana diyor ki oğlum yaşındaymış o!
senin oğlum yaşında! sakalında bile ak olan ennn az 25 hatta belki 28 yaşındaki bir adamın nasıl anası olayım ben! keşke okutmayaydın da 12 yaşında vereydin sübyancının birine yetişkin çocuklarım hatta torunlarım olurdu!!
inanın ablamın çocuğunun olamayacağını bilse beni böyle seve seve gözden çıkarırdı!
ha tabi ablamın çocuğunun olamaması da benim suçum!! bizim evde her kötü şeyin suçlusu benimdir!
1994 baharında ablamla didişirken yumurtalıklarına tekme atmışım hep ondanmış belki de!!