nazlı yapar.
neyi?
pis işleri!!
eski apartmanımızdayken site yönetiminde bir sorun oldu. site yöneticisi istifa etti. tabi aslında blöftü yaptığı ama herkes usanmış. zira kendini apartman yöneticisi yerine apartmanın padişahı ya da sahibi gibi görmeye başlamıştı. her kararı kendi kendine alıyor, herşeyin hesabını soruyor ve kendi işine gelen şeyleri apartmanın aidat parasıyla hallediyordu.
şimdiye kadar en az durbakayıııım 6 apartman ya da sitede oturmuşum ve site yöneticisinin padişah kompleksi hep olmuş, az ya da çok.
mesela bir tanesi apartmanın ardiye gibi kalmış odalarını kendi malı ilan etmiş, yok ilan etmiyor alenen kendine ilan etmiş; kendi eski eşyalarını sakmalamak için kullanırdı.
başka biri çok geniş bırakılmış havalandırma boşluğuna, kendi katında bir zemin çektirip yine kendine ardiye yapmıştı. banyolar hava alamazdı, kimseninse şikayet etmeye hakkı yok gibi davranırdı.
zaten çoğu ses çıkaramazdı, öyle alışmışlar hatta bağımlılık yapmış ki bir erkek tarafından ezilmek, haklarının yenmesi ve baskı altında kalmak, onlara normal gelirdi.
bir başkası ise asansörü kendinin varsayardı. çünkü apartman kendi arsasına yapılmış!!! hem öyle hem ilk taşınıp oturan kendiydi, hem de en üst kattaydı. zaman zaman herkese asansör nasıl kullanılır brifingi verirdi, ona göre kimse kullanmayı bilmiyordu. üstelik asansör kendine aitti yani bize bahşetmesi bir lütuftu! sanki kimse asansör görmemiş hayatında. hem zaten asansör kendi malı olamaz. müteahhitin arsa karşılığı verdiği daireleri çoktan satmış, yani herkes gibi tek bir daireye sahip. ama bunu kabullenemiyordu apartman da kendinin asansör de kendinin. hem nasıl kullanılır anlatıyor da zaten asansörü bulmak mesele. en üst katta ya orada tutmak ve istediği an kullanabilmek çin kapısını açık bırakırdı kapısının önüne taş koyarak!!!!
ha bir de en üst katta oturan insan kompleksi var!
çok kişide gördüm, herkes aynı değildir ama.
en üst kattaki dairelerde oturanlar kendilerini daha mühim görüyordu, sana tepeden bakar, konuşurken de bir şey alt tabakalarla konuşuyormuş gibi bir hale gelirlerdi. hep laf arasında da biz en üst kattayız gibi şeyler derlerdi. bunu bazı eski sınıf arkadaşlarımda da görmüştüm; en üst katta oturmayı bir övünme fırsatı, üstünlük taslama bahanesi olarak kullandılar.
bir gün birine kaça almışsınız evi demiştim, niye diye sordu, e diğer daireler çok ucuz da sizinki kral dairesi gibi de çok mu pahalı?
evini tarif ederken en üst katta oturuyoruz derlerken, böyle gözleri süzülür
bir de siteye ya da apartmana ilk taşınan, en eski ev sahibi binayı sahiplenir. kendinin zanneder. en çok kendinde hak görür. buna da en eski ev sahibi kompleksi diyelim...
ilk ben taşındım diye her fırsatta övünmek gene hafif kalır bir de maydonoz olurlar her duruma, pek bir sahiplenirler apartmaı ya da siteyi.
onlara göre her kararı kendileri almalıdır! çünkü ilk onlar gelmiş. tabi bir de ev sahibi kompleksi var ki kiracıları hor gören!
kiracıların söz hakkı olmasa da olur onlara göre. aidatın miktarına, faturaların nasıl ödenip apartmanın nasıl temizleneceğine onlar karar vermek ister; yönetici olmasalar bile.
tabi bu kadar çok şeye karışabilen, buna zaman ayırabilenmeler genelde emekliler oluyor tabi.
emekli olunca yapacak bir şeyi kalmayanlar apartmana sardırıyor.
oooo esas bir tanesini unuttum. en eski ev sahibi kompleksine de sahip yetmez gibi bir de çöpçü ruha!
biriktirme hastalığı var.
bu yazlıkta her katta 4 daire var ama o bulunduğu katı kendinin gibi kullanıyor. her yer dolu. uyduruk saksı müsvettesi şeylere dikili envai çeşit çiçek gene iyi kalır diğer malzemelerin yanında.
atamıyor hiç birşeyi. o kadar da şirret ki kimse bulaşamıyor.
kapısının etrafında onca eski eşya. lazımmış, lazım olunca kullanacakmış.
evi zaten öyle dopdolu. köşe bucak eşya boş yer yok. duvardan duvara kanepeler, dolaplar. büyük kızı takılıyormuş annesine anne bak şurada boş bir delik kalmış o araya da bir şey koy diye.
hadi evin içi kendini ilgilendirir. yani çöpçü de dediysek evi çöp ev değil ama eski eşya da çok, tamir isteyen şeyleri bile ne tamir ettirmiş ne kullanıyor kenarda bekliyorlar.
kapısının yanında kocaman ama çok eski bir dolap var ince uzun. içi de zımbırtı dolu. çeşitli kutular, poşetler. kırık çanaklar, eski tencere ve çaydanlık, kırık vazo, sepet, kavanoz, saksılar. bu dolabın üstüne de artık kullanmadığı her nedense, setüstü ocağını koydurmuş, hortumu bir yandan sarkıyor.
bu kapının bir yanındakiler yani! bu dolabın hemen dibinde eski bir komodin var. onun da içi torba dolu. üstünü de boş sanmayın!!! üstünde ucu kırık bir kiremit ile renkleri solmuş, bezden yapılma sahte çiçekler duruyor.
kapısının diğer tarafındakiler; eski bir terlik, uzun saplı bir fırça, eskimiş, paslanmış bir çamaşır askısı ve eprimiş, yamulmuş kapaklı bir kirli çamaşır sepeti. sepetin içinde neler var bilin!!!??? hadi bir tahmin!?
tatatataaaaaaammmm; torbalar! naylon mu istersin, kağıt torba mı? rengarenk, boy boy!!
bu görsel şov bitti diye üzülmeyin bitmedi.
daha kapısının yanındaki yukarı çıkan merdivenler var. hani bizim kata çiçek diye yayılmış. o ayrı. işte envai çeşit saksıda, çömlekte, plastik kapta çiçek, bitki, bişey otları.
üst kata çıkan merdivenlerde de elbet çiçek var. ama o kadar da değil; bambudan yapılmış ama güneşten solmuş, kurumuş, pul pul olmuş, eprimiş, üç katlı bir şey. ney. şey işte. ne denir ona. üç katlı ya da raflı bir eşya.
her katında ayrı bir şey var. alt rafında eski bir pil, bozuk bir üçlü fiş, bir anahtar, eski plastik sararmış kurumuş bir ne denir ona lamba tuşu, butonu. orta katında çiçekler için küçük bir oyuncak kürek, biraz naylon ip, bir torbanın içinde bir şey, bir kutu, kırık bir florasan lamba, en üstte bir poşet, eski bir terliğin teki, plastik bir kutu, kırık seramik parçaları.
diğer üst basamaklarda; torbaların içinde çiçekler için topraklar, çakıl taşları, kırık fayans parçaları.
dah abitmedi bir kaç basamak böyle ağzı bağlı torbalardan sonra; basamakların bitip düz zeminin başladığı alanda bir bebek küveti! içi toprak dolu, çiçek ekilmiş. yanında eski bir sepet, bir pencere pervazı, bir içi boş çerçeve.
bitti. şaka şaka bitmedi.
bunların yanında daha üst kata çıkan basamaklara gelmeden, dibine bir de banyoda kullanılan plastik raf yerleştirilmiş. bu da üç katlı. her bir katta çiçek var. en altta kırık porselen bir çaydanlıkla, kırık kupalar. çaydanlığa çiçek ekilmiş ama kupalar kırık ve boş, mahsun mahsun duruyorlar :), orta katında: lastik eldiven, eski pencereleri cama tutturmak için çekilen macunlara benzeyen bir poşetin içinde macun, poşet açık; eskimiş plastik bir şey, ne olduğunu kestiremedim, üstüste eski kültablaları, eski, kapaksız, camdan kolonya şişesi, birkaç da mandal. en üst rafında ise eski bir, plastik çocuk çizmesi. bir tane. çifti yok, sağ teki kayıp. yanında melamin tabaklar, eski dergiler, ayakkabı boyası ve eski bir diş fırçası.
bu raflı şeyın yanında yarısı arkasında kalacak şekilde eskimiş, boyaları dökülmüş bir çamaşır askısı daha. yukarı çıkan basamaklarda 5 ya da 7 mi 9 mu neyse plastik su şişeleri su dolu, yoğurt kaplarına dikilmiş sevimsiz kaktüsler....
sanırım bu kadar. bir yerde kocaman bir çöp kovası var, o da bizim katta dolap, komodin ve başka bir şeylerin sırasında.
daha bu kadar yayılmak yetmemiş; damda da var atamadığı şeyler. antenler için çıktığımda gördüm.
eskimiş, solmuş, yırtılıp süngerleri fırlamış, ikili bir kanepe, kırık eskimiş bir çift ahşap sandalye, eskimiş, turuncu derisi yer yer yırtılmış, kocaman eski bir sandık; su şişeleri plastik cam karışık, klasik küçük kola şişeleri bir kaç tane; bir ayağı kırık bir tabure, bir sehpa; rolu yapılmış fena halde tozlu baloncuklu naylon kümesi; bir pencereden çıktığı anlaşılan teli yırtılmış bir sineklik, çeşitli boylarda açılmış ve katlanıp üstüste konup bağlanmış karton koliler, ucu kırık plastik leğen, eski elektirik süpürgesi; hayyyret sağlam bir şey de var; o daaaaa: hasır bir sepet büyükçe ve eski tipte bir süpürge. yedek tüp boş mu dolu mu belli değil. ahşap bir kasada hafif yanık odunlar ve altlarında seramikler. paspas.
______________
nerden nereye geldim gene yaa...
napardım ben? pis işleri.
ha zamanında, önceden oturduğumuz apartmandaki kompleksli yöneticinin blöfü yenmeyip ayrılmak durumunda kalınca apartmanın işleri aksadı. kimse de yöneticiliğe yanaşmadı. o zaman da bir karar almışlar. her hafta sırayla bir daire apartmanı temizleyecek ve her ay bir daire para toplayıp faturaları yatıracak.
bizim evde bunları kim yapacak?
annem mi ablam ankara'dan gelip mi yapacak? hayır tabi ki evin küçüğü, her zaman ayak işlerine bakmakla yükümlü, o da yetmez gibi pis işlerle de yükümlü ben!
evin temizliğine yardım ettiğim yetmedi; o zamanlar annemin bel-sırt-boyun ağrıları o kadar çok olmadığı için beraber yapardık. faturaları yatırdığım yetmedi bir de apartmanınkiler kaldı.
kapı kapı dolaşıp aidat topladığım, her dairede niye bu kadar toplandığını izah etmek zorunda kalmam, hem şüpheli hem salak hem de meymenetsiz suratlarını çekmem, sonra kendimizinkiler yetmez gibi bir de apartman faturaları için kuyrukta beklemem de yetmezmiş gibi; kendi o yaşında sıra mıra bekleyecek kapı kapı dolaşacak değilmiş ya! tabi ki ben! gereksiz ve ya pis işler uzmanı nazlı!!! yapacak.
bunlar temiz kısmı. pis kısmı ise apartman temizliği. ama söz vermiş anlaşmışlar!!! 5 katlı apartmanını, 12 daireden giren çıkanın, hele bazılarında başbelası pasaklı çocukları. yerlere atılmış izmarit, peçete, naylon birşeyler, sakız gibi envai eşit pis şeyi, çamur, toz, ayakla gelmiş yaprak, ot gibi şeyleri de ben temizleyecekmişim!!
kendi temizleyecek değilmiş ya o yaşta!! temizlikçi kadına üç kuruş ayırmaktansa iş bana kalacak.
üstelik yönetimin işten ayrılmasından hemen sonra ilk kez oluyor bu. ben eşşek gibi temizlesem acımadan kirletecekler, hatta beğenmeyecekler; sonra hiçbiri yapmayacak ben eşşekliğimle kalacağım. netekim öyle de oldu zaten. ama anneme göre ben ilk defasında böyle kaytarmasam onlar da yapacakmış.!!!
temizliği de öyle viledayla siliverme falan değil. viledamız yokmuş apartmanın, temizlikçi yanında getirip götürürmüş. ee evdekini kullansam mahvolurmuş; en iyisi kocaman eski bir bezle silmekmiş.
hıııı???? elimde eski kocaman bir bezle ben götümü çıkara çıkara yerlere eğilip apartmanı temizleyeceğim hem de 5 kat ve girişi???!!!
tabi bu bana önceden ne soruldu yapar mısın diye ne haber verildi böyle olacak diye. kendi aralarında konuşup kararlaştırmışlar bana sa sürpriiiiiiizzzz!!!
elime bir bez tutuşturdu beni ayakta yakalayıp; hadi diyor sıra bizde apartman silinecek.
merdiven demirleri mi?
hayır merdivenler.
eğilip yerlere ben merdiven sileceğim??
napalım yönetim yok.
ee temizlikçi gelsin.
para yok.
toplansın.
yok ama illa da ben silecekmişim. öyle anlaşılmııış. niye benim haberim yok niye ben silecem.
toplantıda anlaşılmış öyle.
hadi nazlı siliver.
silmedim elbet, sinirden tepem attı. istersen her akşam çöp de toplayayım! layık görüldüğüm şeye bak. biraz para toplanıp başkası yapacağına....ben.
utanmış nazlı silmedi demeye efendim. benim gözümden sakındığım, o yaşında okula, işe giderken arkasından baktığım, nerdeyse elinden tutup götüreceğim, aman başına bişey gelir diye uykusuz kaldığım korktuğum kızıma apartman temizletmem demiyor yani. çünkü bu konu namusla ilgili değil. koruması gerekmez.
sonraki haftalarda da temizlik yapılmadı. kimse yanaşmadı. zaten yapmayacaklardı ben biliyorum. ama işte anneme göre ben yapsaydım ilkinde herkes yapacaktı.
şimdilerde de kedi çişi ve kakası temizlemekle yükümlüyüm!!
nazlııı bu kedi çişi mi? kokla bak! sil.
sanki benim kedim de....
mama verdiğim, 20 kedinin içine daldığım, paçalarımın tüy olduğu, cırmalandığım yetmiyor.
etrafta kedi aradığım. acaba çöp konteynırının içinde mi kaldı nazlı, ya da arkasında? şunu çek de bir bak. kocaman kim bilir kaç kilo çöp konteynırını çekeceğim içine ve arkasına bakacağım! konteynrların da arkası ve yanları beton bir hazneyle kapalı, düzgün dursun diye. ama ben çekip o pis yerlere bakacağım... ne belimin kolumun ağrıması, ne yorulmam, tiksinmem, üstümün kirlenmesi, ne mikrop kapmam önemli yani...
daha da kaka-çiş temizleyeceğim!! oh ne güzel ne güzel. düştükçe düştük. bakalım sırada ne var.
sitenin bebek boklarını, yaşlıların altını bedavaya hem de hor görülerek temizleyeyim mi??
uzun anlamsız karamsar birbirine benzeyen yazılar... *biraz atıyor ve abartıyor olabilirim de olmayabilirim de, garanti yok. *bu blogdaki yazılar gerçek kişi, olay ve mekanlardan ilham alınarak yazılmıştır. *isimler akıl sağlığım açısından, bir çemberin iç açıları yüzünden falan fiştan değiştirilmiştir. *benzer durumlardaki isimler tutmuyorsa ondandır... *bu blogdaki yazılar sırasında hiçbir canlıya zarar verilmemiştir (kendim hariç^^) *varsa fotoğraflar alıntıdır. *hepsi saçmalıktır ^__^
30.09.2014
daha dün yıkandın!
saçım da bugün kötü.
aa daha dün akşam yıkadııın!!!
anneme göre benim saçım hep dün akşam yıkanmış! nasıl kötü olabilir!!!
banyoya girecem. daha dün yıkandın!
dün değil evvelsi gündü anne.
hayır dündü.
dün olsa bugün yıkanamayacağım sanki!!
aa daha dün akşam yıkadııın!!!
anneme göre benim saçım hep dün akşam yıkanmış! nasıl kötü olabilir!!!
banyoya girecem. daha dün yıkandın!
dün değil evvelsi gündü anne.
hayır dündü.
dün olsa bugün yıkanamayacağım sanki!!
28.09.2014
kıskanç koca sendromu hortladı ve herşeyi kontrol etme-yönetme isteği_saplantı
kimdi o adam nazlı?
hangi adam?
o köşedeki?
ne köşesi anlayamadım.
ay köşedeki işte nazlı köşedeki!!! aaa sen de hiç bir şeyi anlamıyorsun!!
ne bileyim ben köşelerdeki adamların listesini mi tutuyorum!!! ne köşesi ne adamı??
offf konuştuğun adam nazlı, köşedeki!!!
74. sevgilim, benden olan bebeğe naptın diye soruyor!!
amaan sen de!! saçma saçma konuşma!
sen de saçma soru sorma!
saçma değil ki! gayet mantıklı, merak ettim kim.
kim olabilir yahu site için de anne.
ne bileyim ben!? ondan soruyorum kimbilir kim?
__________________-
konuştun dediği de 1dk mı nedir, selam verip hal hatır soran bir komşu. ama anneme göre saatler sürek erotik bir konuşma, başıma bir şey gelecek sonra!! en iyisi bu kızı evden bakkala bile salmayayım da sonra ben birini bulur kakalarım kızımı! mı diyor nedir içinden. ya da ben sinirlenip inadına evlenivereyim, ya da baskısından usanıp.. şimdi bu anneme göre uzuuuun süren konuşmada kimbilir neler konuşuldu. annem nasıl mı gördü? her zaman ki gibi beni kontrol etmek için arkamdan bakıyordur bir pencereden, balkondan falan. bazen böyle bakar, o sırada da telefon eder; oradan gitme nazlı bilmem ne ne ne, oradan geçme nazlı bilmem kim kim...
buna bile karışıyor yani.
neye karışmıyor ki. hele yazlıkta ondan mutlusu yok, sürekli gözünün önünde, elinin altındayım. kelimelerle soramasa, önceki gün terslemişimdir, gözlerini diker, inceler, soru sorar bakışlarla, bir şey dersen de öyle baktığını iddia eder, ne varmış bakamaz mıymış?
ne arıyorsun dolapta. neden değiştiriyorsun tişörtünü o kadar kirlenmemiştir. ne yapacaksın o kilotu.
nereye gideceksin, banyo mu yapacaksın..... vb vs
kızacağımı bildiği için de kendince usturuplu bir biçimde, ama meraklı ve bir kararsızlık sezdiği an kendi fikrini-kararını yaptıracak şekilde, küçük ve sanki öylesine sormuş gibi rol yaparak sorar, sesini değiştirir. nasıl ortamda takdir beklenebilecek birileri hele erkekse varsa sesi inceliveriyor, cilveleniyorsa: bana hesap sorarken de değişiyor.
sürekli küçük sorular sorgular. kararsızlık yakaladığı an kendi kararını yaptırmalar. bilmez miyim.
sesine öyle de bir hava veriyor ki, ben ters başlarsan ne var sorduk ben senin iyiliğin için soramaz mıyım merak edemez miyim kızımı izleyemez miyim bakamaz mıyım yasak mı kim demiş bakamazsın diye soramazsın diye kanun mu var?..... diye üste çıkabilmek için....
annemin istediği her hareketimi henüz yapmadan önce anneme söylemem. illa yaptırtmayacağından değil ama illa söylemem.
çünkü kendinde iç ses yok. o nedir haberi bile yoktur. sürekli dışından.
bir tuvalete gideyim, bir su içeyim, üzerime bir hırka alayım.... eylemi gerçekleştirmeden önce ilan etmek lazım. yoksa olmaz.
işte ben söylemem çünkü saçma. arada bir belki söylersem.
bunu anlayamadığından ona göre napacağı belli olmayan bir tipim gibi.
tuvalete kalkarım, yazlıkta anlaması kolay ve kısa süreli, ama şehirde sorar: nereye?
napacaksın?.....
______________________-
komşu anne kim olacak!
hangi komşu? hangi daireden?
aile şeceresini mi bileceğim? bizim bloktaki onlarca komşudan biri!
ee ne diyor?
saçında ak çıktı mı diyor! (dalga geçen de kabahat)
ona neymiş ki?
offf ne diyecek selam veriyor ya anne, sen demez misin nezaket kuralları selam vermek falan..
eee ?
ee merhaba nasılsınız diyor.
başka, çok uzun konuştunuz!
iyiyim siz nasılsınız dedim, iyilermiş! hülya hanım yok mu, onun kocası işte.
haa o muydu o?
evet.
ama hülya hanımın kocası daha uzun boylu.
uzun zaten.
ama çok daha uzun.
ee o değil yalan mı söylüyorum? amma sorguladın anne yaa tamam komşulara selam da vermem artık!
aman ondan mı o adam çok uzundu bu konuştuğun daha kısa, acaba seher hanımın kocası da sen mi karıştırdın.
ne farkeder komşunun biri işte!
bence seher'inkiydi o.
o kadar uzaktan nasıl göreceksin acaba dürbünün mü var?
ama hülya'nınki çok uzundu o konuştuğun daha orta!
hülya hanıma selam gönderdim bişey demedi, öyle olsa ben seher hanımın kocasıyım demez mi?
haa o zaman deseydin ya baştan bana.
insan herşeyi kelime kelime hatırlayamaz ki.
anneme göre hatırlanır, hatırlanmalı ve her detayı anneme anlatılarak günlerce analiz edilmelidir...
ayyyyy bu kadar uzun detaylı boş konuşmaya konuşmalara tahammülüm yok, sinirleniyorum bir yerden sonra. anneme kalsa defalarca konuşabilir bunları...
önemli konuları da.
dönemsel gündemler olur bizde ve o her neyse defalarca ama defalarca, temcit pilavı yanında iyi kalır; yüzlerce defa konuşulur, aynıları, ezberlenecek kadar... ayyyy.. ama öyle rahatlıyormuş. başkasının kafasını şişirerek, havasını keyfini kaçırarak.....
o kadar da müdehaleci ki. kedilere bile. taa 3. kattan bahçeye sesleniyor, isimlerini bilmiyorlar ki ama annem isim vermiş, balkondan bağırıp direktif veriyor sürekli. acilen şehre dönmeli!!
nazlı git bak sarıyı dövecekler.
kim?
siyah bir kedi! git bak bir.
gitsen baksan yetişemezsin, yetişsen bir süre sonra gene bişey için gönderir. kızı değil muaviniyim adeta...
bırak kendini korusun.
koruyamaz o git bak!!
öğrensin anne sokak kedisi o.
olsun çok eziliyor.
tamam da her olayda ben ayıramam koruyamam ki.
iyi izlersek koruyabiliriz!!!
hı???
yukardan direktif veriyor kedilere, anlasalar bari.
hle bugün sürekli bu rüzgarda balkondan kedilere takmış emirler yağdırıyor!
anne üşüteceksin yaa çok rüzgar var.
napim yazık.
hastalanacak sonra kaprisini ben çekecem. en küçük soğuk algınlığına bile dayanamıyor ki., başlıyor öleyim ben öleyimlere.... öksüre öksüre de pofur pofur sigara içiyor. içecekmiş işte içecekmiş kimse engelleyemezmiş!! öksürüyorsun ama. öksürürüm!!
yazık da herşeyi kontrol edemezsin. zaten kabullenemediği bu. herşeyi kontrol edememek. bu saplantılı aşırılıklar bu yüzden.
istiyor ki herşey kendi kontrolünde olsun...
bir iki gitsem yüz bulur sürekli beni aşağıya yollar, salak gibi dolanıp duracağım sitenin içinde...
o kedi burada dursun bu kedi burada dursun bunu yapsın şunu yapsın.....
ikide bir bana nazlı git bak diyor; ben zırt pırt dolanacağom böyle... annem yukardan yırtınacak benim yapamadığımı düşünüp çıldırarak bağırarak bana direktif verecek... oldu bunlar. ben ininceye kadar kediler uzaklaşmış. bulamıyor içeri girecek oluyorum annem balkondan deli gibi bağırıyor nazlı bu tarafta bu tarafta koş koş!!
gerçekten çok salak bir manzara.
gönlü olsun içi rahat etsin diye yaptım bir iki; e sonra yüz buldu. günde kaç kere beni yollamaya çalışıyor saçma bir istekle. şu kediye bunu yap bunu ver o kediyi şuraya gönder...vb. daha da yukardan balkondan avaz avaz!!
ne bir şey izletti ne bir şey okuttu. fıldır fıldır evde kedi diye; kontrol altına alacak, kendi nizamı olacak... saplantı başladı... bana da rahat yok. gitmiyorum diye kızıyor.
it miyim ben yaa? yukardan bağıracak nazlı şuraya nazlı buraya koş... salak salak oraya buraya koşturup duracağım.... sokak kedisi onlar anlamıyorlar öyle nizam falan...
hani kendi bahçende beslersin yetişirsin, öğretirsin. ben 3. kattan koşturup duracağım.
bir iki yaptım diye de benden yüz buldu; koş diyor!!! ne tarafa gitmiş o sarı!! döverlermiş buraya getireyimmiş.
nasıl getireceğim? gel diyecekmişim! e geri döner sonra mama var sansa bile. yine getirirsin!!
ne kadar mantıklı değil mi....
gitmem daha deyip kestirip attım. başka çare yok. yorulmak bir yana salak gibi görünmek bir yana.
herşeyi kontrol edemeyiz, biz sevdiğimiz için yapıyoruz elimizden geleni, daha napalım. ama yetinmez ki...
zamanında da böyle saplantılı şekilde takmıştı.
eski evimizdeyken. ben inmeyince her istediğinde kendi inmişti, yorulunca da sürekl balkondan bağırıyordu kedilere, öyle yap böyle yap diye. tv bile izleyemez, dikkatini veremezdi; sürekli balkondan bağırırdı. anlamazlar tabi sinirlenir elli kere söylerdi aynı şeyi. gece gündüz demeden yapardı bunu. gece yarıları bile kedi sesleri duyup balkona çıkar, bakınır etrafa bağırır çağırırdı.
kedinin biri bir süre görünmedi mi gecelerce dönene kadar uyku uyuyamazdı.. kötü birşey olmuş olsa bile biz yapabileceğimiz elimizden geleni yaptık. hayır yetmez!! her şeyi kontrol edecek! bazı şeyleri kontrol edememek fikrine bile katlanamıyor.
böyle takıldı mı bir şeye bitti matık falan arama..
bu kedi de olur ben de olabilirim ya da sehpa ve tabure sevdası da olabilir...
tabi nasıl ki kötü olayları sürekli hatırlayıp anarak, ya da bir şeyleri hep beğenmeyip eleştirirken, rahatsız olduğu bir şeyden bahsederken çok uzatıp, tekrarlayıp sana nasıl yansııyor; dırdırı olumsuzluğuyla senin keyfini nasıl kaçırıyorsa bu saplantı zamalarında da senin yani benim de huzurumu haçırır... hiç bir şey demese bile, küstürsem bile kendime, suratsızlığı, of pof ay of'larla; pıtır pıtır evin içinde huzursuz dolanmaları, yakınlamarıyla dikkatini dağıtır en azından!!
huzurunu kaçırmak, uyutmamak, iştahını kaçırmak da olabilir...
bu aşırı saplantı nasıl mı geçiyor. önce bu kadar hareketten yoruluyor, hem bedensel hem ruhsal olarak. tabi kontrol de edemiyor herşeyi bu da yoruyor. sonunda ya balkona çıkıp durmaktan ya terlemekten hastalanıyor, tutuluyor bir yerleri. tabi uykusuzluktan da. çünkü takıntıdan uyku da uyuyamıyor... geceleri balkonda kontrolde... nazlı nerede bu kedi, orada mı burada mı... aslında inip bakayım bekliyor. bilince ne olacaksa. içi rahat edecekmiş. orada kalacak mı bakalım. şuradadır buradadır desem de tahminlerimi hiç beğenmiyor. bakınıp gelsem hele gece bile uyandırıp kontrol ettirir herhalde...
ben kaç kere diyorum bırak sen hasta oluyorsun naparlarsa yapsınlar biz yeterince iyilik ediyoruz ama dinlemiyor ki . illa kendi istediği olacak. sonunda artık fıtık ağrılarından ya da soğuk algınlığından yataktan çıkamayacak hale gelince vazgeçmek zorunda kalıyor.
bir de karşılık bekliyor ki kedilerden. bazısı sırnaşır mesela ama ay paçama değdi diye kaçışır; sevip okşayamaz da ben mıncırım mesela iyice.... ona göre karşılık kendine bağlanıp her dediğini yapsın bekliyor.. ev kedisi olsa bile yapmaz ki...
yine hastalık yolunda. beni de dinlemiyor...
esela bugün hava iyi, dün kötüydü. sabah öyle laflarken dedim ki saçımı boyasam iyi olur bugün. bütün gün bana hatırlatıp durdu. şimdiye kadar 4 kere oldu.
tamam unutmadım. ayrıca yemin içmedim ki; ister boyarım ister yarın öbürgün.
ama anlamıyor. bizde laf ağızdan bir kere çıkar!!
şimdi bu saatte değil akşama anne diyorum ama bir saat sonra yine;
istersen boya akşam saçını nazlı.
zaten dedim ya.
tamam boya işte.
şimdi değil akşama.
ama söyledim ya bir kere hemen olsun ister gibi; hatırlatıyor tekrar tekrar.
bir de kendi fikri gibi ya da aslında boyayamam da izin verir gibi.
sabır da bir yere kadar. bilmem kaçıncı tekrardan sonra artık bana fenalık geliyor.
biraz ters çıkıyor ağzımdan tamam akşam boyayacağım cümlesi.
bozuluyor efem, iyiliğim için demiş. elli kere mi denir yaa. ben demişim zaten niye hatırlatıyorsun.
bir yerden sonra tekrar baskı gibi de oluyor. bunalıyor insan yaa.
unutmadım akşama diyorum mesela. bir vakit sonra gene bu akşam boyarsın saçını?
tersleyince de ben senin iyiliğin için'e sığınır...
şimdi mi boyayaım bu saate? başım ağrır ama.
yook şimdi değil sonra boya.
e ben zate akşama dedim ya.
iyi nazlı akşama boya!
zaten akşama boyayacağım anne.
iyi tamam karışan mı var?
e niye elli kere diyorsun?
konuşuyoruz ne var konuşmayalım mı?
tartışma çıkarmak için uğraşıyor adeta... o an kalkıp boyamaya kalksam başın ağrır diye engelleyecek. akşam yap sonra yatarsın diyecek. bilmem mi.
insanın hem sabrını hem sinirini zorluyor bu tekrarlamalar.... benim en azndan...
bir şeye taktı ı böyle evin içinde fıldır fıldır bir o yana bir bu yana. bana da bir şey yaptırmaz. hele yazlıkta. kapı duvar da yok, sürekli dolanıyor konuşuyor ayak ucuma oturuyor konuşuyor....
tabiiiii elinde sigarayla!!!
az kaldı hasta düşecek... sonra öleyim de öleyim. sonra birden küsecek hayvancağızlara. hiç yüz vermeyecek...
az kaldı ama önce dişi kedileri korumak görevi var erkek kedilerden!!
kız kediler de namuslu olsun canım!!!
evde çıldıracak sürekli dolanıyor, balkondan bağırıp su döküyor... erkek kedileri kovalıyor...
beni komşudan bile koruyor ya ... :D
erkeklerle konuşma bakiresi de olsam değil mi?
mesela toplu taşımada da beni cam kenarına koyar, gelip geçenler koluma değecekmiş hem!!!
koluna değilme bakiresi de olayım!!!
hele kediler!!! şimdi sıra onlarda...
tamam gebe kalmasın çok çoğalıyor nüfusları ama bunun için geceleri uyumadan çiftleşmelerini engellemek mi gerek, kısırlaştıralım... yok uyumayıp hasta olup beni de delirtip yapmak lazım bişeyler, normal yol değil.
aaaayyy normal yol onunki ennn mantıklısı en!!!
ne zaman boyayacaksın saçını? akşam mı?
evet anne dedim ya!!
kaçıncı soruş bu ....
evin içinde elinde sigara turlayıp duruyor, tabi kapım da yok haliyle hiç sınır yık ama sinir var. konuşuması bir süre kesilse aniden aynı yerden başlayabilir! ya da kafasında zaten düşünüyordur her hangi bir yerinden düşüncenin. 5 dk susabiliyor ancak. sonra gene aynı şeyler aynı şeyle...
o öyle rahatlıyor ben yazarak.
beni okumayabilirisin ama onu dinlememek imkansız dibinde. gelip ayak ucuma oturuyor sigarasıyla yana üflüyor güya.... vırvırvırvırvırırırırırırırııdıdıdıdıdıdıdıırdrdrdrdr.
aynı şeyler hem de.
ha bir de böyle aralarda bana hava bildirimi yapar. ben ne güneşli olduğunu görebilir anlayabilirim ya da başka özellik.
güneş çıktı nazlı. çok rüzgarlı nazlı... öyle nazlı böyle nazlı.
arada ne giyeceğimi de bildirir. yooo dışrda değil içerde. üzerine hırka al. alırsın giy der. sana sıcak gelmiş gelmemiş dediği olacak. ama o da yetmez önünü de ilikle iyice!! iliklemezsen bir fırsat bulup yakalar müdehale eder.
bana yetiyor kapatmam önünü. hayır kabul etmez!! inanmaz aldırmaz. kapanacak.
kapatsan önünü şal vereyim mi der. battaniye vereyim mi? boğazını sar en iyisi!!
öyle yumuşak istemem, gerek yok demekle olmuyor illa tersleyeceksin, küstüreceksin başka çare yok. bir anda lahana bebek olursun yoksa.
yumuşak söyledin mi dikkate almaz, hani zaten önemsemiyor o ayrı. illa ters kesin ve bastıra bastıra sert söyleyeceksin!!!
hayır bu üzerine titremek düşünmek değil, aşıyor; bu baskıya, senin iradeni-fikrini vs önemsememeye varıyor. saplantı ve kontrolcülüğe....sınır yok saygı yok.
hele bu üşüme meselesi başka saplantı. ortalık yerde tartıştırır insanı. sürekli sırtına hırka alması gereken bir zavallıdır nazlı ağustosta bile!!
şakaklarından ter akar, sırtına gömlek verir!
anne sıcak!
olsun sen giy.
tabi başkalarına da bir gösteri gerekmektedir; nazlı annesinin fedakarliklarını ve düşünceliliğini anlayamayan ters bir kız!
anne hava 37 derece.
olsun rüzgar var.
sıcaktan terden öldüm.
indiririm gömleği, kaldırır koyar, sabrımın sınırını zorlar. annem beni benden iyi tanıyor bebek gibi bana bakıyor...
çok yardım sever canım, beni evde de kabinlerde de giydirip soyduracak. 35 yaşındaki kızını!!!
sonra senin iyiliğin için nutku gelir, ben boynu çok tutulan biriymişim.
ben mi? yoo.
ben gömleği kaldırıp katlayıp bir yere sokuşturmazsam giydirir.
bir üşürsün saplantısı var ki bu kadar olur... mersin'in ağustosunda bana kayak kıyafeti giydirecek nerdeyse...
terini çekerdi.
çekmesin.
çeksin sırtın ağrır sonra.
ben gencim niye ağrısın sırtım.
ağrıyor ama.
temizlik yapıp yorulunca o!
amaan sana da iyilik yaramaz.
evet yaramaz yapmasın kimse iyilik.
anneme kalsa beni yakalayıp bir yerlerine mendil sokuşturur sıcakta terlemişim diye.
kaç kere dedi.
mendil koyayım mı sırtına, tabi eli çoktan tişörtüme varmış.
terimi silecekmiş. makyaj bozulur yapma, güneş kremi gider sürme!
böyle yaşlı teyzeler gibi suratına peçete yapıştırıp fark etmeyerek sürekli silinen biri olmalıyım!!!
_________
ben de yürüyüş yaparak ve yazarak rahatlıyorum buna saygı var mı? hayır.
zaten ben kimim ki??
terslemeden, küstürmeden im-kan-sız!!
terssin diyor gelme üstüne gelmiyormuş ki hiç iyiliğime soruyormuş söylüyormuş hep iyi niyetinden...
küstürmek de çok işe yarasa bari...
sigara için en çok kavga ettik, küstük, yalvardım. çoktaaaaan unuttu o son kavgamızı çoktan.
hangi adam?
o köşedeki?
ne köşesi anlayamadım.
ay köşedeki işte nazlı köşedeki!!! aaa sen de hiç bir şeyi anlamıyorsun!!
ne bileyim ben köşelerdeki adamların listesini mi tutuyorum!!! ne köşesi ne adamı??
offf konuştuğun adam nazlı, köşedeki!!!
74. sevgilim, benden olan bebeğe naptın diye soruyor!!
amaan sen de!! saçma saçma konuşma!
sen de saçma soru sorma!
saçma değil ki! gayet mantıklı, merak ettim kim.
kim olabilir yahu site için de anne.
ne bileyim ben!? ondan soruyorum kimbilir kim?
__________________-
konuştun dediği de 1dk mı nedir, selam verip hal hatır soran bir komşu. ama anneme göre saatler sürek erotik bir konuşma, başıma bir şey gelecek sonra!! en iyisi bu kızı evden bakkala bile salmayayım da sonra ben birini bulur kakalarım kızımı! mı diyor nedir içinden. ya da ben sinirlenip inadına evlenivereyim, ya da baskısından usanıp.. şimdi bu anneme göre uzuuuun süren konuşmada kimbilir neler konuşuldu. annem nasıl mı gördü? her zaman ki gibi beni kontrol etmek için arkamdan bakıyordur bir pencereden, balkondan falan. bazen böyle bakar, o sırada da telefon eder; oradan gitme nazlı bilmem ne ne ne, oradan geçme nazlı bilmem kim kim...
buna bile karışıyor yani.
neye karışmıyor ki. hele yazlıkta ondan mutlusu yok, sürekli gözünün önünde, elinin altındayım. kelimelerle soramasa, önceki gün terslemişimdir, gözlerini diker, inceler, soru sorar bakışlarla, bir şey dersen de öyle baktığını iddia eder, ne varmış bakamaz mıymış?
ne arıyorsun dolapta. neden değiştiriyorsun tişörtünü o kadar kirlenmemiştir. ne yapacaksın o kilotu.
nereye gideceksin, banyo mu yapacaksın..... vb vs
kızacağımı bildiği için de kendince usturuplu bir biçimde, ama meraklı ve bir kararsızlık sezdiği an kendi fikrini-kararını yaptıracak şekilde, küçük ve sanki öylesine sormuş gibi rol yaparak sorar, sesini değiştirir. nasıl ortamda takdir beklenebilecek birileri hele erkekse varsa sesi inceliveriyor, cilveleniyorsa: bana hesap sorarken de değişiyor.
sürekli küçük sorular sorgular. kararsızlık yakaladığı an kendi kararını yaptırmalar. bilmez miyim.
sesine öyle de bir hava veriyor ki, ben ters başlarsan ne var sorduk ben senin iyiliğin için soramaz mıyım merak edemez miyim kızımı izleyemez miyim bakamaz mıyım yasak mı kim demiş bakamazsın diye soramazsın diye kanun mu var?..... diye üste çıkabilmek için....
annemin istediği her hareketimi henüz yapmadan önce anneme söylemem. illa yaptırtmayacağından değil ama illa söylemem.
çünkü kendinde iç ses yok. o nedir haberi bile yoktur. sürekli dışından.
bir tuvalete gideyim, bir su içeyim, üzerime bir hırka alayım.... eylemi gerçekleştirmeden önce ilan etmek lazım. yoksa olmaz.
işte ben söylemem çünkü saçma. arada bir belki söylersem.
bunu anlayamadığından ona göre napacağı belli olmayan bir tipim gibi.
tuvalete kalkarım, yazlıkta anlaması kolay ve kısa süreli, ama şehirde sorar: nereye?
napacaksın?.....
______________________-
komşu anne kim olacak!
hangi komşu? hangi daireden?
aile şeceresini mi bileceğim? bizim bloktaki onlarca komşudan biri!
ee ne diyor?
saçında ak çıktı mı diyor! (dalga geçen de kabahat)
ona neymiş ki?
offf ne diyecek selam veriyor ya anne, sen demez misin nezaket kuralları selam vermek falan..
eee ?
ee merhaba nasılsınız diyor.
başka, çok uzun konuştunuz!
iyiyim siz nasılsınız dedim, iyilermiş! hülya hanım yok mu, onun kocası işte.
haa o muydu o?
evet.
ama hülya hanımın kocası daha uzun boylu.
uzun zaten.
ama çok daha uzun.
ee o değil yalan mı söylüyorum? amma sorguladın anne yaa tamam komşulara selam da vermem artık!
aman ondan mı o adam çok uzundu bu konuştuğun daha kısa, acaba seher hanımın kocası da sen mi karıştırdın.
ne farkeder komşunun biri işte!
bence seher'inkiydi o.
o kadar uzaktan nasıl göreceksin acaba dürbünün mü var?
ama hülya'nınki çok uzundu o konuştuğun daha orta!
hülya hanıma selam gönderdim bişey demedi, öyle olsa ben seher hanımın kocasıyım demez mi?
haa o zaman deseydin ya baştan bana.
insan herşeyi kelime kelime hatırlayamaz ki.
anneme göre hatırlanır, hatırlanmalı ve her detayı anneme anlatılarak günlerce analiz edilmelidir...
ayyyyy bu kadar uzun detaylı boş konuşmaya konuşmalara tahammülüm yok, sinirleniyorum bir yerden sonra. anneme kalsa defalarca konuşabilir bunları...
önemli konuları da.
dönemsel gündemler olur bizde ve o her neyse defalarca ama defalarca, temcit pilavı yanında iyi kalır; yüzlerce defa konuşulur, aynıları, ezberlenecek kadar... ayyyy.. ama öyle rahatlıyormuş. başkasının kafasını şişirerek, havasını keyfini kaçırarak.....
o kadar da müdehaleci ki. kedilere bile. taa 3. kattan bahçeye sesleniyor, isimlerini bilmiyorlar ki ama annem isim vermiş, balkondan bağırıp direktif veriyor sürekli. acilen şehre dönmeli!!
nazlı git bak sarıyı dövecekler.
kim?
siyah bir kedi! git bak bir.
gitsen baksan yetişemezsin, yetişsen bir süre sonra gene bişey için gönderir. kızı değil muaviniyim adeta...
bırak kendini korusun.
koruyamaz o git bak!!
öğrensin anne sokak kedisi o.
olsun çok eziliyor.
tamam da her olayda ben ayıramam koruyamam ki.
iyi izlersek koruyabiliriz!!!
hı???
yukardan direktif veriyor kedilere, anlasalar bari.
hle bugün sürekli bu rüzgarda balkondan kedilere takmış emirler yağdırıyor!
anne üşüteceksin yaa çok rüzgar var.
napim yazık.
hastalanacak sonra kaprisini ben çekecem. en küçük soğuk algınlığına bile dayanamıyor ki., başlıyor öleyim ben öleyimlere.... öksüre öksüre de pofur pofur sigara içiyor. içecekmiş işte içecekmiş kimse engelleyemezmiş!! öksürüyorsun ama. öksürürüm!!
yazık da herşeyi kontrol edemezsin. zaten kabullenemediği bu. herşeyi kontrol edememek. bu saplantılı aşırılıklar bu yüzden.
istiyor ki herşey kendi kontrolünde olsun...
bir iki gitsem yüz bulur sürekli beni aşağıya yollar, salak gibi dolanıp duracağım sitenin içinde...
o kedi burada dursun bu kedi burada dursun bunu yapsın şunu yapsın.....
ikide bir bana nazlı git bak diyor; ben zırt pırt dolanacağom böyle... annem yukardan yırtınacak benim yapamadığımı düşünüp çıldırarak bağırarak bana direktif verecek... oldu bunlar. ben ininceye kadar kediler uzaklaşmış. bulamıyor içeri girecek oluyorum annem balkondan deli gibi bağırıyor nazlı bu tarafta bu tarafta koş koş!!
gerçekten çok salak bir manzara.
gönlü olsun içi rahat etsin diye yaptım bir iki; e sonra yüz buldu. günde kaç kere beni yollamaya çalışıyor saçma bir istekle. şu kediye bunu yap bunu ver o kediyi şuraya gönder...vb. daha da yukardan balkondan avaz avaz!!
ne bir şey izletti ne bir şey okuttu. fıldır fıldır evde kedi diye; kontrol altına alacak, kendi nizamı olacak... saplantı başladı... bana da rahat yok. gitmiyorum diye kızıyor.
it miyim ben yaa? yukardan bağıracak nazlı şuraya nazlı buraya koş... salak salak oraya buraya koşturup duracağım.... sokak kedisi onlar anlamıyorlar öyle nizam falan...
hani kendi bahçende beslersin yetişirsin, öğretirsin. ben 3. kattan koşturup duracağım.
bir iki yaptım diye de benden yüz buldu; koş diyor!!! ne tarafa gitmiş o sarı!! döverlermiş buraya getireyimmiş.
nasıl getireceğim? gel diyecekmişim! e geri döner sonra mama var sansa bile. yine getirirsin!!
ne kadar mantıklı değil mi....
gitmem daha deyip kestirip attım. başka çare yok. yorulmak bir yana salak gibi görünmek bir yana.
herşeyi kontrol edemeyiz, biz sevdiğimiz için yapıyoruz elimizden geleni, daha napalım. ama yetinmez ki...
zamanında da böyle saplantılı şekilde takmıştı.
eski evimizdeyken. ben inmeyince her istediğinde kendi inmişti, yorulunca da sürekl balkondan bağırıyordu kedilere, öyle yap böyle yap diye. tv bile izleyemez, dikkatini veremezdi; sürekli balkondan bağırırdı. anlamazlar tabi sinirlenir elli kere söylerdi aynı şeyi. gece gündüz demeden yapardı bunu. gece yarıları bile kedi sesleri duyup balkona çıkar, bakınır etrafa bağırır çağırırdı.
kedinin biri bir süre görünmedi mi gecelerce dönene kadar uyku uyuyamazdı.. kötü birşey olmuş olsa bile biz yapabileceğimiz elimizden geleni yaptık. hayır yetmez!! her şeyi kontrol edecek! bazı şeyleri kontrol edememek fikrine bile katlanamıyor.
böyle takıldı mı bir şeye bitti matık falan arama..
bu kedi de olur ben de olabilirim ya da sehpa ve tabure sevdası da olabilir...
tabi nasıl ki kötü olayları sürekli hatırlayıp anarak, ya da bir şeyleri hep beğenmeyip eleştirirken, rahatsız olduğu bir şeyden bahsederken çok uzatıp, tekrarlayıp sana nasıl yansııyor; dırdırı olumsuzluğuyla senin keyfini nasıl kaçırıyorsa bu saplantı zamalarında da senin yani benim de huzurumu haçırır... hiç bir şey demese bile, küstürsem bile kendime, suratsızlığı, of pof ay of'larla; pıtır pıtır evin içinde huzursuz dolanmaları, yakınlamarıyla dikkatini dağıtır en azından!!
huzurunu kaçırmak, uyutmamak, iştahını kaçırmak da olabilir...
bu aşırı saplantı nasıl mı geçiyor. önce bu kadar hareketten yoruluyor, hem bedensel hem ruhsal olarak. tabi kontrol de edemiyor herşeyi bu da yoruyor. sonunda ya balkona çıkıp durmaktan ya terlemekten hastalanıyor, tutuluyor bir yerleri. tabi uykusuzluktan da. çünkü takıntıdan uyku da uyuyamıyor... geceleri balkonda kontrolde... nazlı nerede bu kedi, orada mı burada mı... aslında inip bakayım bekliyor. bilince ne olacaksa. içi rahat edecekmiş. orada kalacak mı bakalım. şuradadır buradadır desem de tahminlerimi hiç beğenmiyor. bakınıp gelsem hele gece bile uyandırıp kontrol ettirir herhalde...
ben kaç kere diyorum bırak sen hasta oluyorsun naparlarsa yapsınlar biz yeterince iyilik ediyoruz ama dinlemiyor ki . illa kendi istediği olacak. sonunda artık fıtık ağrılarından ya da soğuk algınlığından yataktan çıkamayacak hale gelince vazgeçmek zorunda kalıyor.
bir de karşılık bekliyor ki kedilerden. bazısı sırnaşır mesela ama ay paçama değdi diye kaçışır; sevip okşayamaz da ben mıncırım mesela iyice.... ona göre karşılık kendine bağlanıp her dediğini yapsın bekliyor.. ev kedisi olsa bile yapmaz ki...
yine hastalık yolunda. beni de dinlemiyor...
esela bugün hava iyi, dün kötüydü. sabah öyle laflarken dedim ki saçımı boyasam iyi olur bugün. bütün gün bana hatırlatıp durdu. şimdiye kadar 4 kere oldu.
tamam unutmadım. ayrıca yemin içmedim ki; ister boyarım ister yarın öbürgün.
ama anlamıyor. bizde laf ağızdan bir kere çıkar!!
şimdi bu saatte değil akşama anne diyorum ama bir saat sonra yine;
istersen boya akşam saçını nazlı.
zaten dedim ya.
tamam boya işte.
şimdi değil akşama.
ama söyledim ya bir kere hemen olsun ister gibi; hatırlatıyor tekrar tekrar.
bir de kendi fikri gibi ya da aslında boyayamam da izin verir gibi.
sabır da bir yere kadar. bilmem kaçıncı tekrardan sonra artık bana fenalık geliyor.
biraz ters çıkıyor ağzımdan tamam akşam boyayacağım cümlesi.
bozuluyor efem, iyiliğim için demiş. elli kere mi denir yaa. ben demişim zaten niye hatırlatıyorsun.
bir yerden sonra tekrar baskı gibi de oluyor. bunalıyor insan yaa.
unutmadım akşama diyorum mesela. bir vakit sonra gene bu akşam boyarsın saçını?
tersleyince de ben senin iyiliğin için'e sığınır...
şimdi mi boyayaım bu saate? başım ağrır ama.
yook şimdi değil sonra boya.
e ben zate akşama dedim ya.
iyi nazlı akşama boya!
zaten akşama boyayacağım anne.
iyi tamam karışan mı var?
e niye elli kere diyorsun?
konuşuyoruz ne var konuşmayalım mı?
tartışma çıkarmak için uğraşıyor adeta... o an kalkıp boyamaya kalksam başın ağrır diye engelleyecek. akşam yap sonra yatarsın diyecek. bilmem mi.
insanın hem sabrını hem sinirini zorluyor bu tekrarlamalar.... benim en azndan...
bir şeye taktı ı böyle evin içinde fıldır fıldır bir o yana bir bu yana. bana da bir şey yaptırmaz. hele yazlıkta. kapı duvar da yok, sürekli dolanıyor konuşuyor ayak ucuma oturuyor konuşuyor....
tabiiiii elinde sigarayla!!!
az kaldı hasta düşecek... sonra öleyim de öleyim. sonra birden küsecek hayvancağızlara. hiç yüz vermeyecek...
az kaldı ama önce dişi kedileri korumak görevi var erkek kedilerden!!
kız kediler de namuslu olsun canım!!!
evde çıldıracak sürekli dolanıyor, balkondan bağırıp su döküyor... erkek kedileri kovalıyor...
beni komşudan bile koruyor ya ... :D
erkeklerle konuşma bakiresi de olsam değil mi?
mesela toplu taşımada da beni cam kenarına koyar, gelip geçenler koluma değecekmiş hem!!!
koluna değilme bakiresi de olayım!!!
hele kediler!!! şimdi sıra onlarda...
tamam gebe kalmasın çok çoğalıyor nüfusları ama bunun için geceleri uyumadan çiftleşmelerini engellemek mi gerek, kısırlaştıralım... yok uyumayıp hasta olup beni de delirtip yapmak lazım bişeyler, normal yol değil.
aaaayyy normal yol onunki ennn mantıklısı en!!!
ne zaman boyayacaksın saçını? akşam mı?
evet anne dedim ya!!
kaçıncı soruş bu ....
evin içinde elinde sigara turlayıp duruyor, tabi kapım da yok haliyle hiç sınır yık ama sinir var. konuşuması bir süre kesilse aniden aynı yerden başlayabilir! ya da kafasında zaten düşünüyordur her hangi bir yerinden düşüncenin. 5 dk susabiliyor ancak. sonra gene aynı şeyler aynı şeyle...
o öyle rahatlıyor ben yazarak.
beni okumayabilirisin ama onu dinlememek imkansız dibinde. gelip ayak ucuma oturuyor sigarasıyla yana üflüyor güya.... vırvırvırvırvırırırırırırırııdıdıdıdıdıdıdıırdrdrdrdr.
aynı şeyler hem de.
ha bir de böyle aralarda bana hava bildirimi yapar. ben ne güneşli olduğunu görebilir anlayabilirim ya da başka özellik.
güneş çıktı nazlı. çok rüzgarlı nazlı... öyle nazlı böyle nazlı.
arada ne giyeceğimi de bildirir. yooo dışrda değil içerde. üzerine hırka al. alırsın giy der. sana sıcak gelmiş gelmemiş dediği olacak. ama o da yetmez önünü de ilikle iyice!! iliklemezsen bir fırsat bulup yakalar müdehale eder.
bana yetiyor kapatmam önünü. hayır kabul etmez!! inanmaz aldırmaz. kapanacak.
kapatsan önünü şal vereyim mi der. battaniye vereyim mi? boğazını sar en iyisi!!
öyle yumuşak istemem, gerek yok demekle olmuyor illa tersleyeceksin, küstüreceksin başka çare yok. bir anda lahana bebek olursun yoksa.
yumuşak söyledin mi dikkate almaz, hani zaten önemsemiyor o ayrı. illa ters kesin ve bastıra bastıra sert söyleyeceksin!!!
hayır bu üzerine titremek düşünmek değil, aşıyor; bu baskıya, senin iradeni-fikrini vs önemsememeye varıyor. saplantı ve kontrolcülüğe....sınır yok saygı yok.
hele bu üşüme meselesi başka saplantı. ortalık yerde tartıştırır insanı. sürekli sırtına hırka alması gereken bir zavallıdır nazlı ağustosta bile!!
şakaklarından ter akar, sırtına gömlek verir!
anne sıcak!
olsun sen giy.
tabi başkalarına da bir gösteri gerekmektedir; nazlı annesinin fedakarliklarını ve düşünceliliğini anlayamayan ters bir kız!
anne hava 37 derece.
olsun rüzgar var.
sıcaktan terden öldüm.
indiririm gömleği, kaldırır koyar, sabrımın sınırını zorlar. annem beni benden iyi tanıyor bebek gibi bana bakıyor...
çok yardım sever canım, beni evde de kabinlerde de giydirip soyduracak. 35 yaşındaki kızını!!!
sonra senin iyiliğin için nutku gelir, ben boynu çok tutulan biriymişim.
ben mi? yoo.
ben gömleği kaldırıp katlayıp bir yere sokuşturmazsam giydirir.
bir üşürsün saplantısı var ki bu kadar olur... mersin'in ağustosunda bana kayak kıyafeti giydirecek nerdeyse...
terini çekerdi.
çekmesin.
çeksin sırtın ağrır sonra.
ben gencim niye ağrısın sırtım.
ağrıyor ama.
temizlik yapıp yorulunca o!
amaan sana da iyilik yaramaz.
evet yaramaz yapmasın kimse iyilik.
anneme kalsa beni yakalayıp bir yerlerine mendil sokuşturur sıcakta terlemişim diye.
kaç kere dedi.
mendil koyayım mı sırtına, tabi eli çoktan tişörtüme varmış.
terimi silecekmiş. makyaj bozulur yapma, güneş kremi gider sürme!
böyle yaşlı teyzeler gibi suratına peçete yapıştırıp fark etmeyerek sürekli silinen biri olmalıyım!!!
_________
ben de yürüyüş yaparak ve yazarak rahatlıyorum buna saygı var mı? hayır.
zaten ben kimim ki??
terslemeden, küstürmeden im-kan-sız!!
terssin diyor gelme üstüne gelmiyormuş ki hiç iyiliğime soruyormuş söylüyormuş hep iyi niyetinden...
küstürmek de çok işe yarasa bari...
sigara için en çok kavga ettik, küstük, yalvardım. çoktaaaaan unuttu o son kavgamızı çoktan.
Bir arkadaşı gezmekten bahsetmiş; yılda 2-3 kez tura katılıyormuş ama çok yoruluyormuş.
Aslında diyor gençken gezmek lazım! Ee bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Beni elinden gelse eve zincirler, ilerde kocanla gezersin diye diye bir hal olur,önce bahane sınavlardı, atamalar falan, sonra evlenir evlenmez bebek yapacağımı bildirir, zaten evlenince taksit ödemekten, sonra bebek bakmaktan ne para ne hal kalır der; e hani gençken gezilirdi?
Ben gezmek isteyince iş değişir, herkes gençken gezsin nazlı evde pineklesin; temizlik, ütü, bebek, zaman gelip geçsin artık kocasıyla ne kadar olursa; olduğu kadar. Başkalarına özeniyor iş bana gelince yoook! Başıma bişey gelirmiş!
Aslında diyor gençken gezmek lazım! Ee bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Beni elinden gelse eve zincirler, ilerde kocanla gezersin diye diye bir hal olur,önce bahane sınavlardı, atamalar falan, sonra evlenir evlenmez bebek yapacağımı bildirir, zaten evlenince taksit ödemekten, sonra bebek bakmaktan ne para ne hal kalır der; e hani gençken gezilirdi?
Ben gezmek isteyince iş değişir, herkes gençken gezsin nazlı evde pineklesin; temizlik, ütü, bebek, zaman gelip geçsin artık kocasıyla ne kadar olursa; olduğu kadar. Başkalarına özeniyor iş bana gelince yoook! Başıma bişey gelirmiş!
Bi süre sonra ablamlara gideceğiz, uçak bileti alır almaz huysuzlanmaya, endişelenmelere başladı; ya uçağı kaçırırsak? Niye kaçıralım yaa? Hem çalarsaat var hem günleeeeer var... Bu endişesi hayret verici; ama doktora gitmek ne gerek? Ben varken? Bana konuşup içini boşaltır, rahatlar nazlı şişmiş kim takar; dışarı da çıkmasın evde şişsin otursun; temizllik yapar
ne zamanyazmıştım bunu; taslaklarda kalmış, ama güncelliği gitmemiş; alışılıyor
Herhalde gelen gideni aratır sözünden hareketle beni sevmediğim bi adamla zoraki evlendirip kendi değerini bilmemi sağlayacak.
çok ağır bi bedel değil mi bu?
Bilmem kimler misafirliğe geldi, bak diyor bilmem kim de tanıştırma usulü evlenmiş! Görücünün adı değişti sadece... görücü demek modern! annelere hoş gelmiyor. yöntem de baskı da aynı kalsın adı değişsin!!
Bak diyor başta zor olmuş ama alışmış, şimdi çok mutluymuş! Hıı kadının suratına baksan kendini damdan atarsın bu kadar mı bezgin bi ifade olur; belki esasında öyledir de perçinlemiştir zoraki evlilik.
Başta zor olmuş ama doktora gitmiş, sonra alışmış yaa bak nazlı!
iyi ki doktorlar var be! Sevmediğin adamla hani olmadı, seviştirecek tedavi bile var!oooh yaşasın! Tamam o zaman! Hem zamanla nasılsa stockholm sendromu da olur ohh hemen yatağa ayyy nikaha! Nasılsa doktor var! Hıı, kolay... işte sevmediğin adamla ona sorun olmadan yaratmadan hizmet verebilmenin formülü; sonra da basarlar anti depresanı; oooh! Ne güzel keşke 20 görümcem 5 kaynanam olsa! Nasılsa ilaç var doktorlar var! Allah razı olsun onlardan!
çok ağır bi bedel değil mi bu?
Bilmem kimler misafirliğe geldi, bak diyor bilmem kim de tanıştırma usulü evlenmiş! Görücünün adı değişti sadece... görücü demek modern! annelere hoş gelmiyor. yöntem de baskı da aynı kalsın adı değişsin!!
Bak diyor başta zor olmuş ama alışmış, şimdi çok mutluymuş! Hıı kadının suratına baksan kendini damdan atarsın bu kadar mı bezgin bi ifade olur; belki esasında öyledir de perçinlemiştir zoraki evlilik.
Başta zor olmuş ama doktora gitmiş, sonra alışmış yaa bak nazlı!
iyi ki doktorlar var be! Sevmediğin adamla hani olmadı, seviştirecek tedavi bile var!oooh yaşasın! Tamam o zaman! Hem zamanla nasılsa stockholm sendromu da olur ohh hemen yatağa ayyy nikaha! Nasılsa doktor var! Hıı, kolay... işte sevmediğin adamla ona sorun olmadan yaratmadan hizmet verebilmenin formülü; sonra da basarlar anti depresanı; oooh! Ne güzel keşke 20 görümcem 5 kaynanam olsa! Nasılsa ilaç var doktorlar var! Allah razı olsun onlardan!
26.09.2014
dönemler vol:3 acıma acındırma dönemi
annemin aşırı acıma dönemine hoşgeldiniz bir daha.
yok normalde acımasız eğildir, ama dönem dönem aşırıya kaçar.
aa tabi ona göre asssla aşırıya kaçmak değil. zaten abarttın falan dendi mi aynen ona hakaret gibi geliyor. nasıl dırdır ederken, birini çekiştirirken, olunsuz bir anıını anlatırken, hep dinlemek ve onaylamak zorundaysan; nasıl senin tahminlerini, olası durumları, değerlendirmelerini beğenmiyorsa, sakinleştirmeye çalışıryorsan, hele ki bunları kafana bu kadar takmaya değmez, bu insanları memnun bile eder diyorsa: seni düşman gibi görmeye başlar; ona göre onaylayarak baş sallamak kısa he hı diye cevaplar vermenin dışında şeyler; sen haksızsın demektir!!
zaten sana kötülük yapmış, bir de senelerce unutmayıp, hatırlayıp niye yıpratıyorsun ki kendini. sırf kendini olsa iyi gene beni de sürükleyecek!
hayır o dünyanın hem en mantıklı hem en duygusal insanıdır.
diyor ki bazen kendine şaşırıyormuş., nasıl olabilirmiş hem çok çok mantıklı hem de çok çok duygusal! bir bünyede nasıl olabiliyormuş çok hassaslıkla, güçlülük, mantık?? hayret ediyormuş kendine?!
anneme göre onun yaptığı herşey en mantıklısıdır. mantıksız davrandığını asla kabul etmez. sen de bunu iddia ediyorsan hain düşman ruhsuz birisindir.
oysa çok sinirlendi mi, çok üzüldü mü, bir şeyi çok istedi mi, çok istediği bir şey olmadı mı, aşırı acıma duygusu geldiğinde: mantık falan kalmaz.
ben de olmasam ya karakolluk ya hastanelik olacağız ya da direk tahtalıköy. ama yaranamazsın sen ruhsuz olursun!
tamam insan duygu birliği, beraber hareket etme istiyor ama mantıklı bir konuda olsun. ama her zaman öyle olmuyor.
zaten çok şeyden nefret eder. bu rahatsız olduğu şeylerde rahatsız olmakta haklı olabilir ama bu kadar nefret edip, sürekli nefret ettiğini söyleyip, olumsuzluk yaymak, çekmek, dırdır, sövmek, lanet okumak, beddua etmek, kendini harap etmek, beni de yormanın ne anlamı vardır.
ben böyle rahatlıyorum. böyle diyor.
kendi öyle rahatlarken çevresinin rahatını, huzurunu, tadını, neşesini kaçırmış, moodunu düşürmüş, iç enerjisini emmiş, boşuna kalbini çarptırıp tansiyonunu oynatmış çok mu??
desem ki benim de sinirimi bozuyorsun. bozma o zaman der. sonra soğuk mesafeli mantıklı davransan hiçbişeyden etkilenmeyen ruhsuzsun! sen dedin sen etkilenme!! o kadar mı dedik? der.
bunu da annem belirleyecek yani!!!
mesela bir filme gidersin; biraz eğlenecek misin keyif mi alacaksın; içine etmek için etrafı kolaçan eder gibi bir sebep bulur. çok hassas bir insanmış, çok çok duyarlıymış ondan görmezden gelemezmiş!!
sadece gürültü yapana konuşana gıcık olup uyarsa iyi.
yok efendim hemencecik dağılırmış dikkati!! ay dağılmış işte!! hiç keyfi kalmamış. hayır öyle karanlıkta surat asıp oturmak yetmez. hai beklersin bir süre sonra konsantre olursun filme, zaman geçer ya. yok bizimkisi öyle olmaz. kendinin dikkati dağıldı, keyfi kaçtıysa seninki de kaçsın, dağılsın!!!
bilerek yani hesaplayarak yapmıyor ama bencillikten, o sinirle gözü anında kör oluyor. nazlı bu filmi merak ediyordu o izlesin bari demiyor. nazlı kim ki zaten?
of pof off pof! dikkatim dağıldı koptum ben!
aynı şeyi der durur.
sonra da başlar bişeyler istemeye.
nazlı mendilin var mı?
ıslak mendil verirsin ben kuru istemiştim der. peçete verirsin ıslak ver ıslak mendil der.
ciklet ister, paketi açamaz, hışırdar, sinirlenir söylenir. bunlar bir de dibimde.
sinemaya film izlemeye değil gelen seyircileri eleştirmeye gelmiş gibi bir hal alır durum.
tabi kimseyi yani başka kimseyi rahatsız etmemek için bunları sürekli kulağıma söyler.
iki de bir kulağıma yaklaşarak sıcak havayla beraber olumsuz şeyler fısıldar.
sen de anne izleyemiyorum de nazlı, mı dediniz.
ay çok çok çok hassas bir insan olduğu için artık dikkatini toplayamıyormuş napsın! 10dk falan dayanır sonra bir fırsat yakaladı mı; mesela ben hareket edeyim, gene başlar.
bana filmle ilgili şeyler sorduğu da olur. bu kimdi? ha bu bilmem kimle evli olan adam-kadın değil mi? gerçekte yani? bu hani şu şeyde oynayan adam değil mi nazlı?...
ya şunlar öpüşüyor mu nazlı cıkcıkcık olacak şey mi insan içinde ay bunlar sinemayı ne sanıyor?
y bişeyler yiyip duruyorlar nazlı ayyy!!
olmadı yer değiştirir durur, yerine beğenemez, hadi öne geçelim, burdan gözü yoruyor arkaya geçelim mi...
adeta filmi izlemememem için üstün bir çaba sergiliyor. hep bunlara benzer durumları sergiler durur sinemaya gitsek. sonra da ona buna sinemaya gittik çok güzel filmdi diye övünür. yani çok modern, anlayışlı bir anne ya kızıyla sinemaya gidiyor. kanıtlayacak bunu.
mümkün olduğunca annemle gitmiyorum sinemaya. muhakkak bir tadını kaçıracak çünkü.
zaten hemen televizyonda veriyorlarmış ne anlamı varmış o kadar para verip gitmenin? sonra oldu da biraz konsantre oldu izledi mi salonda, ay sinemada başka film izlemek başka der; ben değil de kendi sinema salonunda film izlemeye daha çok bayılıyormuş gibi haller sergiler birilerine...
bir de neffet dönemi var. herkes ve her şey nasibini alır. nefret etmekle de yetinmez, beddua da eder. kendini harabeder, ben de olayım bekler... çok mantıklı hareketler bunlar çok...
evlendirme ve torun dönemi zaten en acıklısı.
o fırsatları da kaçırmaz. alışveriş yaparken bebek elbiseleri gösterip çok tatlı olduğunu bana onaylatıp; insanın bebek yapası geliyor değil mi nazlı der.
asla sevişesin gelemez!! çok ayıp!! öyle bir isteğin bile olmamalı, lafı edilmememlidir. onun adı evlenmek istemek ve bebek istemek. gerisi boşişler. olacak şey değildir.
sanki pasta görüyorum da canım istiyor; bebek elbisesi görüp bebek isteyeceğim.. bu uğurda da herşeyi göze alacağım. böyle bir evlilikten, bu kafayla bebek sahibi olmaktan ne hayır gelir ki?
tabi bir de bunlar benim aklıma gelemez. o kadar aciz bir canlıyım ki hormonlarımı bile annem canlandırabilir ancak.
acıma dönemi; ne zaman ne kadar aralıklarla oluyor bilemedim. ani bir dalgayla...
zamanında da böyle nasıl bir anına denk geldiyse oldu.
bir de çözüm üretmez anca şikayet eder, sinirlenir falan. birşey yapılacaktır ama şikayet etmekten yapamaz.
zamanında hasta kedi, köpek getirmişliği var eve. biz yıllarca yalvardık evcil hayvan diye; istemedi, uğraşamazmış.
saçımı uzatmama bile katlanamayan, ben uğraşamam diye yakınan annemden ne diye hayvan istediysek. çook sonraları japon balıkları aldı, o da dert oldu başımıza. yani ölünce. koca kızlara ölümü anlatamadı, bilmiyormuşuz gibi...
bazen gösterir bak bu kedi ve ya köpek hasta gibi der; başlar olumsuzluk senaryolarına. neden böyle olmuş diye düşünüp üzülmelere. madem öyle bişey yap. konuşmaktan yapamaz ki. ben yapmaya kalksam da engeller. aman ıssırır aman cırmalar aman pire bulaşır vb. ee napalım? hiç. oturup ağlayalım, tansiyonumuzu çıkarıp hasta olup yataklara düşelim!!! hem acıyor hem bişey yapmaya cesaret edemiyor.
tabi mantıklı çoook. ay duygusallığıyla mantığı çarpışıyormuş ondan. ağlamaklı olur o kadar. bişey yapmıyorsan hayvana üzülmenin ne manası var ki?
bu durumlarda zorluklarla uğraşma mücadelesi ihalesi bana kalır!!
her zaman.
geçenlerde ortadan kaybolan sarı kedi meselesi gibi...
daha sonra başka bir kedi kayboldu ortadan. istediğin kadar şuradadır buradadır de tatmin olmuyor, susmuyor. napalım peki çıkıp arayalım mı? hayır sadece kafamı şişirip rahatlayacak!!
sokak kedisi kim bilir nereye takıldı. sonra sırf içi rahat etsin de sussun diye bahçede aradık gene.
belki dedim ya sitededir. oraya bakalım. yok onun yerine bir duvardan öbür tarafa atlayacakmışım ben!!???
altı üstü bizim siteden çıkıp öbür siteye geçip bahçeye bakınacağız.
yok şuradan atla o tarafa diye tutturdu mantık abidesi!
3 metre falandır. olsun ne varmış kendi bile atlarmış! amaan gençken nerelere gitmişler, ne yokuşlara, kalelere tırmanmışlar yaylalarda , ohhoo ne kadar atletikmiş, sportifmiş, enerjikmiş!! ben kime çekmişsem!!
ben pikniğe bile gitmemişim ki!! ne yaylası ne kale tırmanması?
korkularından beni fanusta yaşattı, cesaretlerimi kırdı, ama kend,i isteyince gözü kapalı yapacağım herşeyi!! beni hep engellerken iyi...
oldu... geziye, doğum günlerine bile gitmeme izin vermezi; ya zorla izin alırdım ya yalan dolanla emrivakiyle falan... ona kalsa evden hiiç çıkmayan, dersinde ev işinde, giyinip süslenmeyen, gezmeyen, doğru dürüst bir fotoğrafı bile olmayan bir robot moloz! ama kendiyle övünmeyi iyi bilir.
en son aşırı acıması; her zaman berduş deyip korktuğu ve beğenmediği, neffret ettiği pis dediği , aman yaklaşma, aman başına bişey gelir vb vs tiplerden birine acımak.
yaşlı, evsiz bir adam. getirecekmiş evde yıkayacakmışız!??
e banyo kirlenir, ne hale gelir.
olsun nazlı sen sonra temizlersin!!
ben yani temizlikçi kadın değil!! ben hizmetkar köle eşşek it dururken?
hamama gönderdik şükür!
yoksa gene ihale bana kalacaktı. adamı da yıkatacak sanki bana... tövbe tövbee...
her zaman nefret ederdin ya noldu.
kim?
sen.
yok tiksinirim biraz da sen temizleiverirsin sonra, hadi git çağır çöpün orada!!
bi de ben çağıracam.
hıı nolmuş yazık yaa...
yabancı birini eve mi alacağız?
bişey olmaz yaşlı bir adam. nolacak ki?
kapıcıyla para gönderelim hamama gitsin.
öyle ya da böyle her pis iş bana kalır.
hasta kedinin akıttığı kakaları evden temizleyen ben, zar zor kutusuna geri sokup kliniğe götüren ben, tırmalanan, üstü kaka olan ben.
bir de kim olduğu bellisiz evsiz adamı yıkatacak bana.
belki öyle demek istemedi diyeceğim ama ağzından yıkarız falan gibi şeyler kaçırdı. sonra her yeri bana toplatacak en azından.
daha da git sen ver para o zaman diyor.
görevlilerle gönderelim, yanlış kişiye verirlerseymiş....
o balıklarım öldüğü zaman ya da ölüm gibi kötü ya da pis bir şeyi anlatacaksa, isteyeckse nasıl yavru kedi gibi acındırarak bakıyorsa öyle bakıyor. ağladı ağlayacak naz yapan küçük bir kız; duygu sömürüsü.
hem ben utanırım nasıl para vereceğim. e görevli çocuk da utanırmış! e o yerine ben utanayım yani?
işte geçende de kaybolan 2. kedi için bana 3 metrelik duvardan atla derken de öyle bakıyor. niye yan tarafa dolanmak varken, derdim ne? aa tabii siteden dışarı çıkmayacağım, ev hapsindeyim...
her gün görmezse bir kediyi meraklanıyor, kedi bu kimbilir nereye takıldı. e tabi öbür sitede de besleyen birileri varmış, açıkgöz oraya takılmış bizi mi düşünecekti?
sonra tututuruyor da aynı öyle bakışlarla bunu eve alalım!
senelerce yalvardık evcil hayvan diye eskiden, kuş bile almadı. bakamazmışız. uğraşamazmış!
çok sonra balık aldı, ölünce de kazık kadar kızlara ölümü cennete gitmek diye anlattı?
bu son muhabbet kuşlarını da kendi istedi, güya kendi bakacaktı; bir kere bile elini sürmedi, hatta seslerinden rahatsız oluyor, teyzeme mi versekmiş.
bir de kedi. tabi nasılsa gereksiz işler uzmanı kaka temizleyicisi ben varım.
önceden alsaydın. bir de istedik mi azarlardı ki bizi. daha kendimize bile bakamıyormuşuz nasıl bakacakmışız kediye??
neyimize bakamıyorduk ki, o kadar küçük değildik....
şimdi de öyle ben bakarım diyor. bakmayacak ben bilmez miyim. ya da kendi sevecek eğlenecek pis işler bana kalacak....
hap kadar evde hem de. daha şehre dönemedik bile. çok sevmiş dönmeyecekmişiz ne güzel oluyormuş ufacık ev...
tabi her an elinin altındayım! dolaptan tişört alıyorum tepemde, don alıyorum tepemde, havlu alıyorum tepemde; napacaksın? niye değiştiriyorsun? ne gerek var? o kadar kirlenmemiştir?
evde gözünden kaçan şeyleri bile görüp sorguluyor, hatta karışmaya engellemeye çalışıyor
ağzından kaçırıyor belli; her yere tüyü bulaşır diyorum olsunmuş yıkarmışım!
bütün gün evde temizlik, iş kedi bakımı yapıp dışarı çıkmamış olacağım?!!!
komplo teorisi...
nasıl evlilik konusunu başkasının yanında açıp beni utandırmak istiyor; kedi mevzusunu da aynen.
illa her konuda üstün gelecek?
kötü bir konu bile olsa, illa daha çok üzülmüş, daha sevinmiş, daha eğlenmiş, daha çok tiksinmiş, daha çok uğraşmış, daha vicdanlı daha iyi kalpli,.... her şeyin dahası.
sanmayın ki böyle hönkürerek söylüyor bunları. hayır.
bunları göze batmasın, o anda itiraz edeme diye en kibar, en yumuşak, en sempatik halle falan söylüyor ...
yani sen de üzüldün ama ben daha çok ben daha çok. babamın ölümünde bile böyle yapıp beni çileden çıkarmıştı.. bir de son sözü söylemiş gibi yapıyor ki. bize gebersin dedirten kendi ama ölünce bizden daha çok üzülmüş!! naparsan yap kabul de etmez.
tartış, kavga et fark etmez. tek ölçütü kendi duyguları; sonunda süper derecede anlayışlı ve fedakar, kızları için herşeyi yapan anne rolü suratı takınıp tamam sen çok üzüldün der. dedi.
kendini suçlu hissetmemek için böyle daha çok üzüldüğüne inanıyor. bunun için bizi bile ezmeye razı.
bencilliğinden fark etmiyor bile. ben yüz ifadesinden anlıyorum..
çok gördüm ben haklı olduğum, doğru söylediğim halde haksızmışım yalan söylemişim gibi yüzünü buruşturarak, gözünü aşağı devirerek tamam iyi öyle olsun der.
bu mimik beni çileden çıkaran şeydir. kendi azap çekmesin diye daha çok üzülmüş olacak ama biz gebersin dedirttiğini yüzüne vurmayıp, daha az üzülmüş olarak yaşayacağız... öyle görüleceğiz, biz ya da ben vicdan azabımızla kalakalacağız!!
demeyeydin! demişti bir de yüzüne vurunca kafama silah mı dayamış? tabi duygusal bir silah dayadı? senelerce kötüledi, aşağıladı, neffret etti durdu, söylendi sövdü... nazıl etkilenmesin yeniyetme kızlar?
___________
nazlıı o kedi çişi mi?
neredeki?
şuradaki şuradaki! kedi çişi mi kedi?
(anlayamadığım için sordum diye düşünür illa, ikiler, oysa nerede dedim.)
ne bileyim ben?
bir bak, kokla, kedi çişi mi?
nasıl koklayacağım acaba?!!
ay burnunla!!
yaa?? (ima yapmaya çalışanda kabahat)
kedi çişiyse silecekmişim, köpek kakalarını da bana toplatmaya çalıştı. ben site temizlikçisi miyim? neyim? bok temizlikçisi mi?
kendi eğilemiyor fıtıkları ağrıyor ve çok ama çok tiksiniyormuş!
o eve getirdiği ishal olmuş küçük kediyi hekime götürünceye kadar akıttığı kakaları temizlerken neler çektim ben, ama illa da en çok tiksinen kendi!!
ee neymiş?
ne bileyim anne.
kokla.
bana ne çişiyse ne? ben mi temizleyeceğim, lağımcısımıyım sitenin???
biz besliyoruz laf edecekler.
kaç kişi besliyor niye çişleri kakaları ben temizliyorum acaba?
.....
yok normalde acımasız eğildir, ama dönem dönem aşırıya kaçar.
aa tabi ona göre asssla aşırıya kaçmak değil. zaten abarttın falan dendi mi aynen ona hakaret gibi geliyor. nasıl dırdır ederken, birini çekiştirirken, olunsuz bir anıını anlatırken, hep dinlemek ve onaylamak zorundaysan; nasıl senin tahminlerini, olası durumları, değerlendirmelerini beğenmiyorsa, sakinleştirmeye çalışıryorsan, hele ki bunları kafana bu kadar takmaya değmez, bu insanları memnun bile eder diyorsa: seni düşman gibi görmeye başlar; ona göre onaylayarak baş sallamak kısa he hı diye cevaplar vermenin dışında şeyler; sen haksızsın demektir!!
zaten sana kötülük yapmış, bir de senelerce unutmayıp, hatırlayıp niye yıpratıyorsun ki kendini. sırf kendini olsa iyi gene beni de sürükleyecek!
hayır o dünyanın hem en mantıklı hem en duygusal insanıdır.
diyor ki bazen kendine şaşırıyormuş., nasıl olabilirmiş hem çok çok mantıklı hem de çok çok duygusal! bir bünyede nasıl olabiliyormuş çok hassaslıkla, güçlülük, mantık?? hayret ediyormuş kendine?!
anneme göre onun yaptığı herşey en mantıklısıdır. mantıksız davrandığını asla kabul etmez. sen de bunu iddia ediyorsan hain düşman ruhsuz birisindir.
oysa çok sinirlendi mi, çok üzüldü mü, bir şeyi çok istedi mi, çok istediği bir şey olmadı mı, aşırı acıma duygusu geldiğinde: mantık falan kalmaz.
ben de olmasam ya karakolluk ya hastanelik olacağız ya da direk tahtalıköy. ama yaranamazsın sen ruhsuz olursun!
tamam insan duygu birliği, beraber hareket etme istiyor ama mantıklı bir konuda olsun. ama her zaman öyle olmuyor.
zaten çok şeyden nefret eder. bu rahatsız olduğu şeylerde rahatsız olmakta haklı olabilir ama bu kadar nefret edip, sürekli nefret ettiğini söyleyip, olumsuzluk yaymak, çekmek, dırdır, sövmek, lanet okumak, beddua etmek, kendini harap etmek, beni de yormanın ne anlamı vardır.
ben böyle rahatlıyorum. böyle diyor.
kendi öyle rahatlarken çevresinin rahatını, huzurunu, tadını, neşesini kaçırmış, moodunu düşürmüş, iç enerjisini emmiş, boşuna kalbini çarptırıp tansiyonunu oynatmış çok mu??
desem ki benim de sinirimi bozuyorsun. bozma o zaman der. sonra soğuk mesafeli mantıklı davransan hiçbişeyden etkilenmeyen ruhsuzsun! sen dedin sen etkilenme!! o kadar mı dedik? der.
bunu da annem belirleyecek yani!!!
mesela bir filme gidersin; biraz eğlenecek misin keyif mi alacaksın; içine etmek için etrafı kolaçan eder gibi bir sebep bulur. çok hassas bir insanmış, çok çok duyarlıymış ondan görmezden gelemezmiş!!
sadece gürültü yapana konuşana gıcık olup uyarsa iyi.
yok efendim hemencecik dağılırmış dikkati!! ay dağılmış işte!! hiç keyfi kalmamış. hayır öyle karanlıkta surat asıp oturmak yetmez. hai beklersin bir süre sonra konsantre olursun filme, zaman geçer ya. yok bizimkisi öyle olmaz. kendinin dikkati dağıldı, keyfi kaçtıysa seninki de kaçsın, dağılsın!!!
bilerek yani hesaplayarak yapmıyor ama bencillikten, o sinirle gözü anında kör oluyor. nazlı bu filmi merak ediyordu o izlesin bari demiyor. nazlı kim ki zaten?
of pof off pof! dikkatim dağıldı koptum ben!
aynı şeyi der durur.
sonra da başlar bişeyler istemeye.
nazlı mendilin var mı?
ıslak mendil verirsin ben kuru istemiştim der. peçete verirsin ıslak ver ıslak mendil der.
ciklet ister, paketi açamaz, hışırdar, sinirlenir söylenir. bunlar bir de dibimde.
sinemaya film izlemeye değil gelen seyircileri eleştirmeye gelmiş gibi bir hal alır durum.
tabi kimseyi yani başka kimseyi rahatsız etmemek için bunları sürekli kulağıma söyler.
iki de bir kulağıma yaklaşarak sıcak havayla beraber olumsuz şeyler fısıldar.
sen de anne izleyemiyorum de nazlı, mı dediniz.
ay çok çok çok hassas bir insan olduğu için artık dikkatini toplayamıyormuş napsın! 10dk falan dayanır sonra bir fırsat yakaladı mı; mesela ben hareket edeyim, gene başlar.
bana filmle ilgili şeyler sorduğu da olur. bu kimdi? ha bu bilmem kimle evli olan adam-kadın değil mi? gerçekte yani? bu hani şu şeyde oynayan adam değil mi nazlı?...
ya şunlar öpüşüyor mu nazlı cıkcıkcık olacak şey mi insan içinde ay bunlar sinemayı ne sanıyor?
y bişeyler yiyip duruyorlar nazlı ayyy!!
olmadı yer değiştirir durur, yerine beğenemez, hadi öne geçelim, burdan gözü yoruyor arkaya geçelim mi...
adeta filmi izlemememem için üstün bir çaba sergiliyor. hep bunlara benzer durumları sergiler durur sinemaya gitsek. sonra da ona buna sinemaya gittik çok güzel filmdi diye övünür. yani çok modern, anlayışlı bir anne ya kızıyla sinemaya gidiyor. kanıtlayacak bunu.
mümkün olduğunca annemle gitmiyorum sinemaya. muhakkak bir tadını kaçıracak çünkü.
zaten hemen televizyonda veriyorlarmış ne anlamı varmış o kadar para verip gitmenin? sonra oldu da biraz konsantre oldu izledi mi salonda, ay sinemada başka film izlemek başka der; ben değil de kendi sinema salonunda film izlemeye daha çok bayılıyormuş gibi haller sergiler birilerine...
bir de neffet dönemi var. herkes ve her şey nasibini alır. nefret etmekle de yetinmez, beddua da eder. kendini harabeder, ben de olayım bekler... çok mantıklı hareketler bunlar çok...
evlendirme ve torun dönemi zaten en acıklısı.
o fırsatları da kaçırmaz. alışveriş yaparken bebek elbiseleri gösterip çok tatlı olduğunu bana onaylatıp; insanın bebek yapası geliyor değil mi nazlı der.
asla sevişesin gelemez!! çok ayıp!! öyle bir isteğin bile olmamalı, lafı edilmememlidir. onun adı evlenmek istemek ve bebek istemek. gerisi boşişler. olacak şey değildir.
sanki pasta görüyorum da canım istiyor; bebek elbisesi görüp bebek isteyeceğim.. bu uğurda da herşeyi göze alacağım. böyle bir evlilikten, bu kafayla bebek sahibi olmaktan ne hayır gelir ki?
tabi bir de bunlar benim aklıma gelemez. o kadar aciz bir canlıyım ki hormonlarımı bile annem canlandırabilir ancak.
acıma dönemi; ne zaman ne kadar aralıklarla oluyor bilemedim. ani bir dalgayla...
zamanında da böyle nasıl bir anına denk geldiyse oldu.
bir de çözüm üretmez anca şikayet eder, sinirlenir falan. birşey yapılacaktır ama şikayet etmekten yapamaz.
zamanında hasta kedi, köpek getirmişliği var eve. biz yıllarca yalvardık evcil hayvan diye; istemedi, uğraşamazmış.
saçımı uzatmama bile katlanamayan, ben uğraşamam diye yakınan annemden ne diye hayvan istediysek. çook sonraları japon balıkları aldı, o da dert oldu başımıza. yani ölünce. koca kızlara ölümü anlatamadı, bilmiyormuşuz gibi...
bazen gösterir bak bu kedi ve ya köpek hasta gibi der; başlar olumsuzluk senaryolarına. neden böyle olmuş diye düşünüp üzülmelere. madem öyle bişey yap. konuşmaktan yapamaz ki. ben yapmaya kalksam da engeller. aman ıssırır aman cırmalar aman pire bulaşır vb. ee napalım? hiç. oturup ağlayalım, tansiyonumuzu çıkarıp hasta olup yataklara düşelim!!! hem acıyor hem bişey yapmaya cesaret edemiyor.
tabi mantıklı çoook. ay duygusallığıyla mantığı çarpışıyormuş ondan. ağlamaklı olur o kadar. bişey yapmıyorsan hayvana üzülmenin ne manası var ki?
bu durumlarda zorluklarla uğraşma mücadelesi ihalesi bana kalır!!
her zaman.
geçenlerde ortadan kaybolan sarı kedi meselesi gibi...
daha sonra başka bir kedi kayboldu ortadan. istediğin kadar şuradadır buradadır de tatmin olmuyor, susmuyor. napalım peki çıkıp arayalım mı? hayır sadece kafamı şişirip rahatlayacak!!
sokak kedisi kim bilir nereye takıldı. sonra sırf içi rahat etsin de sussun diye bahçede aradık gene.
belki dedim ya sitededir. oraya bakalım. yok onun yerine bir duvardan öbür tarafa atlayacakmışım ben!!???
altı üstü bizim siteden çıkıp öbür siteye geçip bahçeye bakınacağız.
yok şuradan atla o tarafa diye tutturdu mantık abidesi!
3 metre falandır. olsun ne varmış kendi bile atlarmış! amaan gençken nerelere gitmişler, ne yokuşlara, kalelere tırmanmışlar yaylalarda , ohhoo ne kadar atletikmiş, sportifmiş, enerjikmiş!! ben kime çekmişsem!!
ben pikniğe bile gitmemişim ki!! ne yaylası ne kale tırmanması?
korkularından beni fanusta yaşattı, cesaretlerimi kırdı, ama kend,i isteyince gözü kapalı yapacağım herşeyi!! beni hep engellerken iyi...
oldu... geziye, doğum günlerine bile gitmeme izin vermezi; ya zorla izin alırdım ya yalan dolanla emrivakiyle falan... ona kalsa evden hiiç çıkmayan, dersinde ev işinde, giyinip süslenmeyen, gezmeyen, doğru dürüst bir fotoğrafı bile olmayan bir robot moloz! ama kendiyle övünmeyi iyi bilir.
en son aşırı acıması; her zaman berduş deyip korktuğu ve beğenmediği, neffret ettiği pis dediği , aman yaklaşma, aman başına bişey gelir vb vs tiplerden birine acımak.
yaşlı, evsiz bir adam. getirecekmiş evde yıkayacakmışız!??
e banyo kirlenir, ne hale gelir.
olsun nazlı sen sonra temizlersin!!
ben yani temizlikçi kadın değil!! ben hizmetkar köle eşşek it dururken?
hamama gönderdik şükür!
yoksa gene ihale bana kalacaktı. adamı da yıkatacak sanki bana... tövbe tövbee...
her zaman nefret ederdin ya noldu.
kim?
sen.
yok tiksinirim biraz da sen temizleiverirsin sonra, hadi git çağır çöpün orada!!
bi de ben çağıracam.
hıı nolmuş yazık yaa...
yabancı birini eve mi alacağız?
bişey olmaz yaşlı bir adam. nolacak ki?
kapıcıyla para gönderelim hamama gitsin.
öyle ya da böyle her pis iş bana kalır.
hasta kedinin akıttığı kakaları evden temizleyen ben, zar zor kutusuna geri sokup kliniğe götüren ben, tırmalanan, üstü kaka olan ben.
bir de kim olduğu bellisiz evsiz adamı yıkatacak bana.
belki öyle demek istemedi diyeceğim ama ağzından yıkarız falan gibi şeyler kaçırdı. sonra her yeri bana toplatacak en azından.
daha da git sen ver para o zaman diyor.
görevlilerle gönderelim, yanlış kişiye verirlerseymiş....
o balıklarım öldüğü zaman ya da ölüm gibi kötü ya da pis bir şeyi anlatacaksa, isteyeckse nasıl yavru kedi gibi acındırarak bakıyorsa öyle bakıyor. ağladı ağlayacak naz yapan küçük bir kız; duygu sömürüsü.
hem ben utanırım nasıl para vereceğim. e görevli çocuk da utanırmış! e o yerine ben utanayım yani?
işte geçende de kaybolan 2. kedi için bana 3 metrelik duvardan atla derken de öyle bakıyor. niye yan tarafa dolanmak varken, derdim ne? aa tabii siteden dışarı çıkmayacağım, ev hapsindeyim...
her gün görmezse bir kediyi meraklanıyor, kedi bu kimbilir nereye takıldı. e tabi öbür sitede de besleyen birileri varmış, açıkgöz oraya takılmış bizi mi düşünecekti?
sonra tututuruyor da aynı öyle bakışlarla bunu eve alalım!
senelerce yalvardık evcil hayvan diye eskiden, kuş bile almadı. bakamazmışız. uğraşamazmış!
çok sonra balık aldı, ölünce de kazık kadar kızlara ölümü cennete gitmek diye anlattı?
bu son muhabbet kuşlarını da kendi istedi, güya kendi bakacaktı; bir kere bile elini sürmedi, hatta seslerinden rahatsız oluyor, teyzeme mi versekmiş.
bir de kedi. tabi nasılsa gereksiz işler uzmanı kaka temizleyicisi ben varım.
önceden alsaydın. bir de istedik mi azarlardı ki bizi. daha kendimize bile bakamıyormuşuz nasıl bakacakmışız kediye??
neyimize bakamıyorduk ki, o kadar küçük değildik....
şimdi de öyle ben bakarım diyor. bakmayacak ben bilmez miyim. ya da kendi sevecek eğlenecek pis işler bana kalacak....
hap kadar evde hem de. daha şehre dönemedik bile. çok sevmiş dönmeyecekmişiz ne güzel oluyormuş ufacık ev...
tabi her an elinin altındayım! dolaptan tişört alıyorum tepemde, don alıyorum tepemde, havlu alıyorum tepemde; napacaksın? niye değiştiriyorsun? ne gerek var? o kadar kirlenmemiştir?
evde gözünden kaçan şeyleri bile görüp sorguluyor, hatta karışmaya engellemeye çalışıyor
ağzından kaçırıyor belli; her yere tüyü bulaşır diyorum olsunmuş yıkarmışım!
bütün gün evde temizlik, iş kedi bakımı yapıp dışarı çıkmamış olacağım?!!!
komplo teorisi...
nasıl evlilik konusunu başkasının yanında açıp beni utandırmak istiyor; kedi mevzusunu da aynen.
illa her konuda üstün gelecek?
kötü bir konu bile olsa, illa daha çok üzülmüş, daha sevinmiş, daha eğlenmiş, daha çok tiksinmiş, daha çok uğraşmış, daha vicdanlı daha iyi kalpli,.... her şeyin dahası.
sanmayın ki böyle hönkürerek söylüyor bunları. hayır.
bunları göze batmasın, o anda itiraz edeme diye en kibar, en yumuşak, en sempatik halle falan söylüyor ...
yani sen de üzüldün ama ben daha çok ben daha çok. babamın ölümünde bile böyle yapıp beni çileden çıkarmıştı.. bir de son sözü söylemiş gibi yapıyor ki. bize gebersin dedirten kendi ama ölünce bizden daha çok üzülmüş!! naparsan yap kabul de etmez.
tartış, kavga et fark etmez. tek ölçütü kendi duyguları; sonunda süper derecede anlayışlı ve fedakar, kızları için herşeyi yapan anne rolü suratı takınıp tamam sen çok üzüldün der. dedi.
kendini suçlu hissetmemek için böyle daha çok üzüldüğüne inanıyor. bunun için bizi bile ezmeye razı.
bencilliğinden fark etmiyor bile. ben yüz ifadesinden anlıyorum..
çok gördüm ben haklı olduğum, doğru söylediğim halde haksızmışım yalan söylemişim gibi yüzünü buruşturarak, gözünü aşağı devirerek tamam iyi öyle olsun der.
bu mimik beni çileden çıkaran şeydir. kendi azap çekmesin diye daha çok üzülmüş olacak ama biz gebersin dedirttiğini yüzüne vurmayıp, daha az üzülmüş olarak yaşayacağız... öyle görüleceğiz, biz ya da ben vicdan azabımızla kalakalacağız!!
demeyeydin! demişti bir de yüzüne vurunca kafama silah mı dayamış? tabi duygusal bir silah dayadı? senelerce kötüledi, aşağıladı, neffret etti durdu, söylendi sövdü... nazıl etkilenmesin yeniyetme kızlar?
___________
nazlıı o kedi çişi mi?
neredeki?
şuradaki şuradaki! kedi çişi mi kedi?
(anlayamadığım için sordum diye düşünür illa, ikiler, oysa nerede dedim.)
ne bileyim ben?
bir bak, kokla, kedi çişi mi?
nasıl koklayacağım acaba?!!
ay burnunla!!
yaa?? (ima yapmaya çalışanda kabahat)
kedi çişiyse silecekmişim, köpek kakalarını da bana toplatmaya çalıştı. ben site temizlikçisi miyim? neyim? bok temizlikçisi mi?
kendi eğilemiyor fıtıkları ağrıyor ve çok ama çok tiksiniyormuş!
o eve getirdiği ishal olmuş küçük kediyi hekime götürünceye kadar akıttığı kakaları temizlerken neler çektim ben, ama illa da en çok tiksinen kendi!!
ee neymiş?
ne bileyim anne.
kokla.
bana ne çişiyse ne? ben mi temizleyeceğim, lağımcısımıyım sitenin???
biz besliyoruz laf edecekler.
kaç kişi besliyor niye çişleri kakaları ben temizliyorum acaba?
.....
24.09.2014
frekans çilesi
televizyonda frekanslar değişti ya kabak benim başıma tabi.
annem telaşlandı televizyon ya da alıcı bozulmuş zannederek sinirlendi ve tansiyonu çıktı.
bunda sinirlenecek ne var ki değil mi.
ama işte bahane arıyor.
bir telaş bir sinir. napacakmışız şimdi. tamirci çağırsan gelmezmiş. gelse sözünü tutmazmış. ayyy ay!!! yai televizyon alacakmışız mecburen ayyy ay masraf masraf!!!
frekanslar değişmiş anne ondan.
düzelt o zaman!!
ben ne bileyim frekans nasıl yapılır.
teknolojici değilmisin sen yapı işte!
anne bilmiyorum.
sonra öyle mi olur böyle mi olur diye olasılık hesaplarında. sürekli yeni fikir üretiyor.
kablolar gevşemiştir bir yokla. anten dönmüştür bir dama çık bak.......
ondan değil desem ne çare anlamamakta ısrarcı.
uyducu çağırmak lazım diyorum daha da delleniyor. tamirci korkusu var ya.
gelmez bekletirmiş bilmem ne... kendi kendine delirmek beni de peşinden sürüklemek için uğraşıyor.
ona kalsa evde bağıra çağıra ağlaya tv bozuldu diye dolanıp hastanelik olacağız..
e napacağız şimdi nazlı?
kabloları bir çıkar tak ondandır nazlı.
şunu yap nazlı bunu yap nazlı...
mecburen yapıyorum olmuyor diye sinirleniyor. bunlarla ilgisi yok diyorum ama sinirleniyor.
tamirci çağırmazmış hem bekletir hem dünyanın parasını alırlarmış, napalım bir de izlemezmişiz, eskiden tv mi varmış, otururmuşuz sohbet edermişiz!!!
boşuna gerginliğin şu eşiğinden sonra bende o göz varmı? ve zaten her zaman her olayın her yılın hep en kötü anlarını en detaylı şekilde hatırladığını ben bilmezmiyim....
diyelim ki güzel-hoş bir anıdan bahsedecek, bir an'dan yada; sonunda bu yönü kısa geçilip olumsuz bir şey olay ya da yönü uzuuun uzun sündürerek detaylıca defalarca anlatılır...
benim bir doğum günümde eğlenmeye çalışmıştım, iyi geçmişti, annem çilekli muzlu pasta yapmıştı ben ısrar ediyorum diye. ama bu güzel yönlerini değil de misafirlerden birinin bir huysuzluğunu hatırlıyor.
kafası hafızası ve hayal gücü olumsuz şeylere daha iyi çalışıyor...
annem telaşlandı televizyon ya da alıcı bozulmuş zannederek sinirlendi ve tansiyonu çıktı.
bunda sinirlenecek ne var ki değil mi.
ama işte bahane arıyor.
bir telaş bir sinir. napacakmışız şimdi. tamirci çağırsan gelmezmiş. gelse sözünü tutmazmış. ayyy ay!!! yai televizyon alacakmışız mecburen ayyy ay masraf masraf!!!
frekanslar değişmiş anne ondan.
düzelt o zaman!!
ben ne bileyim frekans nasıl yapılır.
teknolojici değilmisin sen yapı işte!
anne bilmiyorum.
sonra öyle mi olur böyle mi olur diye olasılık hesaplarında. sürekli yeni fikir üretiyor.
kablolar gevşemiştir bir yokla. anten dönmüştür bir dama çık bak.......
ondan değil desem ne çare anlamamakta ısrarcı.
uyducu çağırmak lazım diyorum daha da delleniyor. tamirci korkusu var ya.
gelmez bekletirmiş bilmem ne... kendi kendine delirmek beni de peşinden sürüklemek için uğraşıyor.
ona kalsa evde bağıra çağıra ağlaya tv bozuldu diye dolanıp hastanelik olacağız..
e napacağız şimdi nazlı?
kabloları bir çıkar tak ondandır nazlı.
şunu yap nazlı bunu yap nazlı...
mecburen yapıyorum olmuyor diye sinirleniyor. bunlarla ilgisi yok diyorum ama sinirleniyor.
tamirci çağırmazmış hem bekletir hem dünyanın parasını alırlarmış, napalım bir de izlemezmişiz, eskiden tv mi varmış, otururmuşuz sohbet edermişiz!!!
boşuna gerginliğin şu eşiğinden sonra bende o göz varmı? ve zaten her zaman her olayın her yılın hep en kötü anlarını en detaylı şekilde hatırladığını ben bilmezmiyim....
diyelim ki güzel-hoş bir anıdan bahsedecek, bir an'dan yada; sonunda bu yönü kısa geçilip olumsuz bir şey olay ya da yönü uzuuun uzun sündürerek detaylıca defalarca anlatılır...
benim bir doğum günümde eğlenmeye çalışmıştım, iyi geçmişti, annem çilekli muzlu pasta yapmıştı ben ısrar ediyorum diye. ama bu güzel yönlerini değil de misafirlerden birinin bir huysuzluğunu hatırlıyor.
kafası hafızası ve hayal gücü olumsuz şeylere daha iyi çalışıyor...
evlendirme yöntemleri yeni sezon: bindirimler başladı!
her zaman ki gibi beğenmemek, evlen demek için bahaneler arıyor. hayır her dediğini yapsam da kar etmez. daha dah benim dediğim daha daha olacak!!
yapışık ikiz gibi gezeceğiz, pazar-market arası gezi bizim yeterli bir yürüyüş ve değişiklik. yeter bize. arada sırada avm'ye gidersek oh ne ala. yeter bize. bazen teyzemle vakit geçiririz. bir kaç ayda bir annem eski arkadaşlarıyla falan buluşur beni de sürükler. yeter bize yaa.
emekli eşle vakit geçirme özlemini benimle gideriyor. öyle istiyor adeta.
benim sıkılmalarımı, gezmek, değişiklik istemelerimi, yürüyüş yapmalarımı anlatmak deveye hendek atmakla benzer. hep ne gerek var, ne manası var, aman şimdi yeri mi, şimdi zamanı mı, şimdi sırası mı.
anlamıyorum bu ne yürüme sevdası imiş.
hayat balkonda oturup yaşaya insanları izlemek sanki.
ya başına bişey gelirse.
yoo eskiden de vardı. hele cep telefonu çıkalı; sürekli neredesin, ne zaman geleceksin soruları. okuldan çıkarken de zırr bitti mi ne zaman geleceksin acıktım, yemeği ısıtacağım.
arkadaşlarıyla vakit geçirmek istemek de ne demek. robot gibi yaşayacaksın. renksiz giyinip, dakkası dakkasına ev iş arasında monoton bir hayat. aaa avm' ye gittik ya!! yeter bize.
monoton anneme güvenli geliyor. bir yere giderken bile hep aynı yolları tercih eder.
diyelim ki bana uymak için zaman zaman bir kahvecide, kahve içmeye gidilecek. o da bir alışkanlığa, ardından mecburiyete, ve monotonluğa dönüşecek. kahvecide de hep aynı şeyler içilecek!
bunun için bile atışmamız olmuştu.
ama hep latte içermişim ben!
o gün de canım cappuccino istemiş.
hem öğrencilik zamanı, hem çalışırken telefon sürekli neredesin, nerede kaldın, geliyor musun, yemeği ısıttım, kaç dakiak sürer, geldin mi gibi sorular için kullanıldı.
beraber yiyeceğiz yemeği. tamam iyi bir alışkanlık ama annem bunu ben bir an önce eve geleyim diye kullandı.
midesinde gastrit var, geç yiyemiyor yemek. böyle olunca ben ders biter bitmez ışınlanacağım eve.
zaten okulda görüyorum arkadaşları neyime yetmiyor ki?
bildiğin robot-inek kalıbına sokulmaya çalışılırım ben hep.
renksiz giyinen, aşırı sade. makyajsız, saç desen hiç. temzi düzgün olsa yeter derdi. sana yeten bana yetmez belki. ama anlayamaz. nasıl?
okul, ders, iş dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyip, sosyallik vb beklemeyen bi tip. kitap okuyorsun işte yeter!
bu kadar robotluk ama benim iyiliğim güvenliğim için!
ha sonra yani şimdilerde bir de üstüne istemediğim biriyle evlenmek geldi!
ha tabi iş-okul-ders dışında evi çekip çevirme işleri de hep benden sorulacak. işte o da spor sayılır nazlı!!!
bazen der ki işte evlen de benden kurtulursun! )))
kendiydi bana benim evliliğimin hayalini anlatan.
hayatımdaki tek değişiklik geceleri de hizmet veriyor olmam!
sabah kocamı işe yollarmışım sonra annem bana gelirmiş, bazen de ben ona gidermişim, işte evimizin işlerini halledermişiz.
1 işkence yetmiyor da bana. tabi hafta sonları eğer hafta içi yetişememişsem annemin evini çekip çevireceğim!!
koca bir figüran sanki burada. bakalım adam ne diyecek, onu hiiç düşünmüyor.
tabi bu arada annemle kaynanamın çekişme ve didişmelerine katlanacağım.
sonra kabaklar başıma patlayacak. annem saatlerce benim de şahit olduğum şeyleri defalarca anlatacak; sonra senin annen benim annem muhabbetleri olacak müstakbel kocamla; annen öyle demiş böyle etmiş...
tüm bunlara sevdiğim biri için katlansam bari; sırf evlenmedi demesinler diye, annem memnun olsun diye. sonra torun torba görsün diye. o da ayrı kavga konusu tabi. karışmaz mı yani.
annemin kabus senaryolarına benzedi. kadınlar yaşlanınca illa da sonunda annelerine benzermiş.
ama annem hayali kaynana, görümcelerle, olası tartışmaların provasını bile yapıyor zihninde. sadece zihninde kalabilir mi? konu açıldı mı hep şöyle olursa böyle olur söyle derse böyle derim vb konuşmalar dinliyorum.
daha kaynana yok ki anne!! desen olacak ama bir gün!
belki iyi anlaşacağım. sen mi?
he ben iyi anlaşamayacağım sen de orta yol bulmaktansa körükleyeceksin!
aman olabilir şeyler bunlar kızım!!
olumsuzluk seviyor ya böyle şeyler hayal edip de sinirini bozup, tansiyonunu çıkarttığı da oluyor..
iyi mi.
evlilik hakkında iyi bir fikri ve deneyimi olmamasına rağmen beni bile isteye istemediğim bir evliliğe sürüklemeyi kendinde hak görüyor, normal buluyor.
aman ablam uzakta diye bir müddet sonra bi nebze kurtuldu; tabi boşanma aşamasına gelince ancak ateşkes ilan edildi. öyle olunca ne oldu? hedef tahtasında sadece ben kaldım.
büyük kızının evliliğini, evini yeterince yönetemediği için umutlarını bana bağladı...
hatta bir keresinde benim gönülsüzlüğüme karşın güya beni teselli etmek ister gibi; ben bu evliliği yürütürüm sen merak etme bile dedi. bana sadece söz dinlemek, katlanmak, çenemi kapalı tutup bana söyleneni yapmak, başıma ne gelirse çekmek, olmadı haydar dümen'e gitmek kaldı!!
hani o özel mevzu olmaz gibi gelirse. hapı varmış zaar!
??? olmazsa doktora gideriz. dedi yani!! ooo büyük lütuf bana büyük iyilik ve tolerans!!! allah razı olsun.
demiştim; hıı sorarım doktora hiç sevmediğim ve zorla evlendirildiğim kocama geceleri iyi hzimet verebilmek için üretilmiş hapınız var mı?
aman sen de sana iyilik yaramaz, ben san çözüm öneriyorum!
bu çözüm değil ki!!!
yöntem çok; hepsinin bileşkeleri ve ya ardı ardına bombardımanı da var...
en son evde elinde sigarayla volta atarken perdeleri yaktığı için perde alışverişine çıktık.
mağazaya bayıldı annem, orada yaşamak isteyecek nerdeyse.
her gördüğüne bak bundan sana da alırız dedi evlenince.
yeni eşyalarım olsun diye evlenecek kadar zavallı ve kof muyum ben?
alışveriş uğruna. onu da kendi istediğim gibi yapabilsem, annem gelinliğimi bile düşünmüş, onun hayali, istediği gerçekleşsin diye bir piyonum ben. evimin eşyaları dahi annemin alışveriş tutkusunu bastırmak için yapılıp alınmış olacak yani....
her gördüğü şeye nazlı sana da alırız bunlardan evlenince deyince; ne bilsin kızlar ufukta evlilik mi var diye sordular.
belli olmaz annemin. bazen bir evlendiremedik.
bazen evlenmiyor. bazen bunun evleneceği yok. bazen yakında evlenecek inşallah. bazen de ben çok istiyorum ama bu yaşa geldi aklı hala havada gibi şeyler uydurur. bazen de düğünümü ilan etmeye kalkar, dereyi görmeden paçayı sıvar, kuaförde yaptığı gibi.
inşallah bu yaz düğün var. yakında evlenecekler nişanlanacaklar önce tabi falan...
bu kez de bu soruya nasıl hayır der, utanç verici bir şey! zaten kendine sorulan her soruyu cevaplamak zorunda hissediyor kendini.
evlenecekler inşallah kışa doğru! dedi.
beni zor durumda bırakacak, çok utanacağım ve bir yabancı kız bana tühtüh evlenemedi mi demesin diye napalım eğeceğim başımı, evleneceğim!!???
sanki adam hazırda bekliyor da, benden hızlı çıkıp evlenip gitse de kurtulsam, yoksa daha senelerce başımın etini yiyecek annem. ne güzel kısmetti kaçırdın diye. çok iyi çocukmuş çok!! çok yakından tanıyor sanki. ama insan sarrafı olmuş artık, çok iyi biriymiş.
despot, hödük ve kompleksli. ama şimdi evlensem pek çekişirler deli olur annem ona. sinir olur. bakarsın ben o kadar şahane biri dememiştim der, sen istedin...
bundan sonra böyle yaptı mı ben de böyle yapacağım.
evet, annem beni zorla sevmediğim bir adamla evlendiriyor, sırf evde kaldı dmesinler diye.
aa ben seni ne zama zorladım? ay ben kiç karışmam kızlarıma, hiç zorlamam!!!
sen mi? bu yaptığın bile zorlamak. aklınca beni utandıracaksın!
hiç öyle bir şey yok.
bir de yediremez ki kendine, baskıcı, ısrarcı, yasakçı, despot denmesine falan. acayip içerler. çünkü görünüşte modern, kızlarına hiç karışmayan anne; bu role bürünüyor başkalarına karşı. ama başbaşa kaldık mı karışmadığı şey yok.
mecbursun demeden, bu kelimeleri kullanmadan cambazlık ederek sana yaptırmayı sever; kafaya işleyecek sonra sen bunu kendi fikrin zannedeceksin, sadece yapmakla kalmayıp bir de kendi fikrin-isteğinle yaptığını savunacaksın!!!
yok mu? duygusal baskı yapıyorsun işte!
asla yapmam aa nazlı!! bu duygusal baskı değil ki!
eline silah alıp konuşursa mı duygusal baskı olacak acaba.
sanki ben fikir ekme yöntemlerini hiç bilmiyorum. bir şeyi yaptırmak için illa da olacak çünkü yeri gelir senelerce işler. iyilik, güzellikle, dırdırla....
her yolu denedi yazdım. yaşlılığıma bile vurgu yapıyor. evli olmamak ne kadar zormuş. yalnız kalırmışım. vb... olmadı duygu sömürüsü ve korkutma. diyelim yaşlı ve yalnızım ve hastalandım ya ne yapacağım o zaman? kime güveneceğim.
evet zor olsa gerek. ama sırf bunun için sevmediğim bir adamla evlenecek değilim.
anlamıyor ki o yüzden tekrar yaşayıp tekrar konuşup tekrar tartışıp tekar yazıyorum.
dejavu yaşıyorum sürekli.
eğer bir müddet evlilik konusu açılmamışsa bil ki çok yakında fırtınalı bir tartışma olacak. sabredip dişini sıkıyor.
son zamanlarda bir de korkutma yöntemine abanır oldu.
yaşlılık ve yalnızlık temalı kabus senaryoları.
hatta yaşlanıp öldüğümü bile hayal etti; malım mülküm kime kalacakmış, kim gömecekmiş beni! yaa??? yani hayalınde o kadar yalnızım ki 1 arkadaşım, 1 komşum, 1 yardımcım bile yok.
eğer öyle olursa kendi sebep oluyor ama buna. beni arkadaşlarımdan uzaklaştırmak derdindeymiş gibi sabotaj senaryolarına girişiyor. dışarı çıkmamı engellemek de bir parçası bunun.
komşu desen hepsiyle kavgalı, küs. bir bahane bulur arayı bozacak muhakkak.
sana göre aşk-sevgi harici her türlü sebeple evlenilir. hatta aşk olmasın, sevgi de zamanla oluşsun. hatta stockholm sendromu gibi bile olsa yeter!!
böyle bir soruya cevabı sevip de evlendik ne oldu?
babama da böyle yaptıysa her konuda baskı, dırdır, yönlendirme, bitmeyen beklenti ve talepler, değiştirme çabalar... herkes benim gibi dayanıklı ve mücadeleci değil ki; adam pes etmiş bir yerde.
çünkü karşısında konuşması asla bitmeyen, talepleri karşılansa bile asla yetinmeyen, sürekli dırdır, eleştiri, değiştirme çabası, sürekli tartışma; vınnn napsın huzursuzlukla ömrünü mü çürütsün. huzuru başka kadında aramış.
tabi anneme bu durum çok dokunmuş. çünkü çok gururluymuş.
haklı elbet. ama hiç mi payı yok. hayır yok. anneme göre dünyanın en iyi eşi; tek istediği şey kendi istediklerinin olması çünkü en doğrusu o.
hayır bir de bu çok gururluyum, gururluydum lafını öyle bir anda eder ki; zaten tepen atmak üzereyken attırma noktasını bulmakta üstüne yoktur; sen gururlu değilsin dmeye çalışır gibi olur. belki de öyle ne de olsa bütün e'nler onda.
yapışık ikiz gibi gezeceğiz, pazar-market arası gezi bizim yeterli bir yürüyüş ve değişiklik. yeter bize. arada sırada avm'ye gidersek oh ne ala. yeter bize. bazen teyzemle vakit geçiririz. bir kaç ayda bir annem eski arkadaşlarıyla falan buluşur beni de sürükler. yeter bize yaa.
emekli eşle vakit geçirme özlemini benimle gideriyor. öyle istiyor adeta.
benim sıkılmalarımı, gezmek, değişiklik istemelerimi, yürüyüş yapmalarımı anlatmak deveye hendek atmakla benzer. hep ne gerek var, ne manası var, aman şimdi yeri mi, şimdi zamanı mı, şimdi sırası mı.
anlamıyorum bu ne yürüme sevdası imiş.
hayat balkonda oturup yaşaya insanları izlemek sanki.
ya başına bişey gelirse.
yoo eskiden de vardı. hele cep telefonu çıkalı; sürekli neredesin, ne zaman geleceksin soruları. okuldan çıkarken de zırr bitti mi ne zaman geleceksin acıktım, yemeği ısıtacağım.
arkadaşlarıyla vakit geçirmek istemek de ne demek. robot gibi yaşayacaksın. renksiz giyinip, dakkası dakkasına ev iş arasında monoton bir hayat. aaa avm' ye gittik ya!! yeter bize.
monoton anneme güvenli geliyor. bir yere giderken bile hep aynı yolları tercih eder.
diyelim ki bana uymak için zaman zaman bir kahvecide, kahve içmeye gidilecek. o da bir alışkanlığa, ardından mecburiyete, ve monotonluğa dönüşecek. kahvecide de hep aynı şeyler içilecek!
bunun için bile atışmamız olmuştu.
ama hep latte içermişim ben!
o gün de canım cappuccino istemiş.
hem öğrencilik zamanı, hem çalışırken telefon sürekli neredesin, nerede kaldın, geliyor musun, yemeği ısıttım, kaç dakiak sürer, geldin mi gibi sorular için kullanıldı.
beraber yiyeceğiz yemeği. tamam iyi bir alışkanlık ama annem bunu ben bir an önce eve geleyim diye kullandı.
midesinde gastrit var, geç yiyemiyor yemek. böyle olunca ben ders biter bitmez ışınlanacağım eve.
zaten okulda görüyorum arkadaşları neyime yetmiyor ki?
bildiğin robot-inek kalıbına sokulmaya çalışılırım ben hep.
renksiz giyinen, aşırı sade. makyajsız, saç desen hiç. temzi düzgün olsa yeter derdi. sana yeten bana yetmez belki. ama anlayamaz. nasıl?
okul, ders, iş dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyip, sosyallik vb beklemeyen bi tip. kitap okuyorsun işte yeter!
bu kadar robotluk ama benim iyiliğim güvenliğim için!
ha sonra yani şimdilerde bir de üstüne istemediğim biriyle evlenmek geldi!
ha tabi iş-okul-ders dışında evi çekip çevirme işleri de hep benden sorulacak. işte o da spor sayılır nazlı!!!
bazen der ki işte evlen de benden kurtulursun! )))
kendiydi bana benim evliliğimin hayalini anlatan.
hayatımdaki tek değişiklik geceleri de hizmet veriyor olmam!
sabah kocamı işe yollarmışım sonra annem bana gelirmiş, bazen de ben ona gidermişim, işte evimizin işlerini halledermişiz.
1 işkence yetmiyor da bana. tabi hafta sonları eğer hafta içi yetişememişsem annemin evini çekip çevireceğim!!
koca bir figüran sanki burada. bakalım adam ne diyecek, onu hiiç düşünmüyor.
tabi bu arada annemle kaynanamın çekişme ve didişmelerine katlanacağım.
sonra kabaklar başıma patlayacak. annem saatlerce benim de şahit olduğum şeyleri defalarca anlatacak; sonra senin annen benim annem muhabbetleri olacak müstakbel kocamla; annen öyle demiş böyle etmiş...
tüm bunlara sevdiğim biri için katlansam bari; sırf evlenmedi demesinler diye, annem memnun olsun diye. sonra torun torba görsün diye. o da ayrı kavga konusu tabi. karışmaz mı yani.
annemin kabus senaryolarına benzedi. kadınlar yaşlanınca illa da sonunda annelerine benzermiş.
ama annem hayali kaynana, görümcelerle, olası tartışmaların provasını bile yapıyor zihninde. sadece zihninde kalabilir mi? konu açıldı mı hep şöyle olursa böyle olur söyle derse böyle derim vb konuşmalar dinliyorum.
daha kaynana yok ki anne!! desen olacak ama bir gün!
belki iyi anlaşacağım. sen mi?
he ben iyi anlaşamayacağım sen de orta yol bulmaktansa körükleyeceksin!
aman olabilir şeyler bunlar kızım!!
olumsuzluk seviyor ya böyle şeyler hayal edip de sinirini bozup, tansiyonunu çıkarttığı da oluyor..
iyi mi.
evlilik hakkında iyi bir fikri ve deneyimi olmamasına rağmen beni bile isteye istemediğim bir evliliğe sürüklemeyi kendinde hak görüyor, normal buluyor.
aman ablam uzakta diye bir müddet sonra bi nebze kurtuldu; tabi boşanma aşamasına gelince ancak ateşkes ilan edildi. öyle olunca ne oldu? hedef tahtasında sadece ben kaldım.
büyük kızının evliliğini, evini yeterince yönetemediği için umutlarını bana bağladı...
hatta bir keresinde benim gönülsüzlüğüme karşın güya beni teselli etmek ister gibi; ben bu evliliği yürütürüm sen merak etme bile dedi. bana sadece söz dinlemek, katlanmak, çenemi kapalı tutup bana söyleneni yapmak, başıma ne gelirse çekmek, olmadı haydar dümen'e gitmek kaldı!!
hani o özel mevzu olmaz gibi gelirse. hapı varmış zaar!
??? olmazsa doktora gideriz. dedi yani!! ooo büyük lütuf bana büyük iyilik ve tolerans!!! allah razı olsun.
demiştim; hıı sorarım doktora hiç sevmediğim ve zorla evlendirildiğim kocama geceleri iyi hzimet verebilmek için üretilmiş hapınız var mı?
aman sen de sana iyilik yaramaz, ben san çözüm öneriyorum!
bu çözüm değil ki!!!
yöntem çok; hepsinin bileşkeleri ve ya ardı ardına bombardımanı da var...
en son evde elinde sigarayla volta atarken perdeleri yaktığı için perde alışverişine çıktık.
mağazaya bayıldı annem, orada yaşamak isteyecek nerdeyse.
her gördüğüne bak bundan sana da alırız dedi evlenince.
yeni eşyalarım olsun diye evlenecek kadar zavallı ve kof muyum ben?
alışveriş uğruna. onu da kendi istediğim gibi yapabilsem, annem gelinliğimi bile düşünmüş, onun hayali, istediği gerçekleşsin diye bir piyonum ben. evimin eşyaları dahi annemin alışveriş tutkusunu bastırmak için yapılıp alınmış olacak yani....
her gördüğü şeye nazlı sana da alırız bunlardan evlenince deyince; ne bilsin kızlar ufukta evlilik mi var diye sordular.
belli olmaz annemin. bazen bir evlendiremedik.
bazen evlenmiyor. bazen bunun evleneceği yok. bazen yakında evlenecek inşallah. bazen de ben çok istiyorum ama bu yaşa geldi aklı hala havada gibi şeyler uydurur. bazen de düğünümü ilan etmeye kalkar, dereyi görmeden paçayı sıvar, kuaförde yaptığı gibi.
inşallah bu yaz düğün var. yakında evlenecekler nişanlanacaklar önce tabi falan...
bu kez de bu soruya nasıl hayır der, utanç verici bir şey! zaten kendine sorulan her soruyu cevaplamak zorunda hissediyor kendini.
evlenecekler inşallah kışa doğru! dedi.
beni zor durumda bırakacak, çok utanacağım ve bir yabancı kız bana tühtüh evlenemedi mi demesin diye napalım eğeceğim başımı, evleneceğim!!???
sanki adam hazırda bekliyor da, benden hızlı çıkıp evlenip gitse de kurtulsam, yoksa daha senelerce başımın etini yiyecek annem. ne güzel kısmetti kaçırdın diye. çok iyi çocukmuş çok!! çok yakından tanıyor sanki. ama insan sarrafı olmuş artık, çok iyi biriymiş.
despot, hödük ve kompleksli. ama şimdi evlensem pek çekişirler deli olur annem ona. sinir olur. bakarsın ben o kadar şahane biri dememiştim der, sen istedin...
bundan sonra böyle yaptı mı ben de böyle yapacağım.
evet, annem beni zorla sevmediğim bir adamla evlendiriyor, sırf evde kaldı dmesinler diye.
aa ben seni ne zama zorladım? ay ben kiç karışmam kızlarıma, hiç zorlamam!!!
sen mi? bu yaptığın bile zorlamak. aklınca beni utandıracaksın!
hiç öyle bir şey yok.
bir de yediremez ki kendine, baskıcı, ısrarcı, yasakçı, despot denmesine falan. acayip içerler. çünkü görünüşte modern, kızlarına hiç karışmayan anne; bu role bürünüyor başkalarına karşı. ama başbaşa kaldık mı karışmadığı şey yok.
mecbursun demeden, bu kelimeleri kullanmadan cambazlık ederek sana yaptırmayı sever; kafaya işleyecek sonra sen bunu kendi fikrin zannedeceksin, sadece yapmakla kalmayıp bir de kendi fikrin-isteğinle yaptığını savunacaksın!!!
yok mu? duygusal baskı yapıyorsun işte!
asla yapmam aa nazlı!! bu duygusal baskı değil ki!
eline silah alıp konuşursa mı duygusal baskı olacak acaba.
sanki ben fikir ekme yöntemlerini hiç bilmiyorum. bir şeyi yaptırmak için illa da olacak çünkü yeri gelir senelerce işler. iyilik, güzellikle, dırdırla....
her yolu denedi yazdım. yaşlılığıma bile vurgu yapıyor. evli olmamak ne kadar zormuş. yalnız kalırmışım. vb... olmadı duygu sömürüsü ve korkutma. diyelim yaşlı ve yalnızım ve hastalandım ya ne yapacağım o zaman? kime güveneceğim.
evet zor olsa gerek. ama sırf bunun için sevmediğim bir adamla evlenecek değilim.
anlamıyor ki o yüzden tekrar yaşayıp tekrar konuşup tekrar tartışıp tekar yazıyorum.
dejavu yaşıyorum sürekli.
eğer bir müddet evlilik konusu açılmamışsa bil ki çok yakında fırtınalı bir tartışma olacak. sabredip dişini sıkıyor.
son zamanlarda bir de korkutma yöntemine abanır oldu.
yaşlılık ve yalnızlık temalı kabus senaryoları.
hatta yaşlanıp öldüğümü bile hayal etti; malım mülküm kime kalacakmış, kim gömecekmiş beni! yaa??? yani hayalınde o kadar yalnızım ki 1 arkadaşım, 1 komşum, 1 yardımcım bile yok.
eğer öyle olursa kendi sebep oluyor ama buna. beni arkadaşlarımdan uzaklaştırmak derdindeymiş gibi sabotaj senaryolarına girişiyor. dışarı çıkmamı engellemek de bir parçası bunun.
komşu desen hepsiyle kavgalı, küs. bir bahane bulur arayı bozacak muhakkak.
sana göre aşk-sevgi harici her türlü sebeple evlenilir. hatta aşk olmasın, sevgi de zamanla oluşsun. hatta stockholm sendromu gibi bile olsa yeter!!
böyle bir soruya cevabı sevip de evlendik ne oldu?
babama da böyle yaptıysa her konuda baskı, dırdır, yönlendirme, bitmeyen beklenti ve talepler, değiştirme çabalar... herkes benim gibi dayanıklı ve mücadeleci değil ki; adam pes etmiş bir yerde.
çünkü karşısında konuşması asla bitmeyen, talepleri karşılansa bile asla yetinmeyen, sürekli dırdır, eleştiri, değiştirme çabası, sürekli tartışma; vınnn napsın huzursuzlukla ömrünü mü çürütsün. huzuru başka kadında aramış.
tabi anneme bu durum çok dokunmuş. çünkü çok gururluymuş.
haklı elbet. ama hiç mi payı yok. hayır yok. anneme göre dünyanın en iyi eşi; tek istediği şey kendi istediklerinin olması çünkü en doğrusu o.
hayır bir de bu çok gururluyum, gururluydum lafını öyle bir anda eder ki; zaten tepen atmak üzereyken attırma noktasını bulmakta üstüne yoktur; sen gururlu değilsin dmeye çalışır gibi olur. belki de öyle ne de olsa bütün e'nler onda.
22.09.2014
mehmet ustayı ara
sabah kalkar kalmaz karşımda. artık yazlıkta kapı da yok ya çok memnun!! bir de kapıyla uğraşmasına gerek yok. ben köşede bir sığıntı.
kalkar kalkmaz mehmet ustayı ara diyor elime sıkıştırmış telefonu.
kimbilir kaç yıl oldu öğrenemedi, anlayamadı sabah kafam ayılmaz hemen, önce tuvalete gitmeli, yüzümü yıkamalıyım.
aynı şeyi yapar durur inatla. yanlışım çünkü; gece kalksam tuvalete ya sabah koşmam gerekmez!!!
bir gün belki bir kaç defadır; denedim. sabah ihtiyaçlarımı gidermeden her dediğine koştum, saat 12 oldu daha da bana git tuvalete, saçını tara, yüzünü yıka demedi. hiiiç aklına gelmiyor sıralıyor taleplerini o kadar...
tamirci çağırmaktan ölesiye kaçınır. fobi gibi. ama bazen de böyle telefonu elime tutuşturur hemen aramamı bekler ezberden aşığım sevgililerim tamircilerimin numaralarını biliyorum ya!!
memet usta kim?
muslukla lavabo bozuldu hadi hemen ara.
dur bi tuvalete gidecem!
önce arayıver gidersin nazlı!!!
yürüyüp gidiyorum tuvalete çemberinden kurtulup, telaşla peşimden seğirtiyor konuşarak tabi!!
acilmiş te tuvaletin sırasımıymış da!!
niye kendi aramıyor?
telefonları kullanmayı unutuyor da ondan.
çıkınca alıyorum telefonu; şöyle de böyle de diye sıralıyor.
zamanında bize gelmiş de evi yapmış da bilmem ne ne ne ne....
bakıyorum rehberde adı yok.
daha da sabırsızlanıyor ki çocuk gibi. hadi ara hadi hadi!! ona göre ben yavaş ve beceriksizim. madem öyleyim kendin arayıvereydin. değil i?
e yok rehberde numarası!
aa nasıl yok??
kaydetmemişiz, ne zaman gelmişti bu adam?
işte yazlığı yaptırırken!
o zaman cep telefonum yoktu ki.
ee?
ee nasıl kayıtlı olsun numarası?
yaa? hıı.
kartı var mıydı.
bilmem? çok zaman oldu.
ee nasıl arayayım anne.
çıkmıyor mu rehberde ki?
annecim ben kaydetmezsem nasıl çıkabilir?
annem telefon rehberini eski telefon rehberleri gibi birşey sanıyor... ya da 118li numaralar gibi bir şey.
zaten interneti de öyle bir şey zannediyor....
ee nolacak?
başka tesisatçı buluruz!
ay ben başkasına dayanamam ay çok gıcıklar onu bul nazlı!!!
e yok! ne kartı ne numarası!!
internetten bul!!
soyadı ne? ya da firmasının adı ne?
ne bileyim adı mehmet'ti silifkeliydi!
:)))))
internette silifkeli metmet ustayı arayacağım iyi mi?
hıı çıkmaz mı hani herkes vardı?
anne diyorum ya bilgisini girenin olur ancak. herkesin olur mu uluorta.
ne bileyim niye olmasın ki.
şimdi sen ister misin senin adın soyadın numaran olsun? herkes ulaşabilsin.
aaa olmasın tabi. değil mi?
sonra adamla ilgili hatırladığı bilgileri sıralıyor. silifkeli, üç çocuğu var, biri kız ikisi oğlan, oğlu mavi gözlü, karısı gülnarlı.
anne firmayla ilgili bilgi lazım, napim karısını.
feyslukta vardır.
kimbilir kaç mehmet var.
e bak bakalım!
bütün silifkeli mehmet'lere tesisatçı mısn diye mesaj atayım mı?
aa iyi at at!! gelsin.
hay allahım!!
bir de çok açık göz çok mantıklı ve temkinli geçinir. işim gücüm yok 16 milyon mehmetten bizim ustayı arayacağım.
biraz bakınıyorum. mersin tesisat mehmet usta falan versiyonları.
yok.
mersin tesisat diye yazınca tonla şey çıkıyor. başka tesisatçı var arayalım mı diyorum. yok mehmet usta çıksın.
ya yok işte!!
hani herşey oluyordu internette!!
anne sende de ipucu yok! dükkanı neredeydi mesela?
mersin'de işte.
anne mersin koca şehir, semt semt?
ne bileyim kaç yıl oldu!
meğer yazlığın alındığı ilk yıllardaki tadilattan kalma bir hatırlanan biriymiş. ben de dedektifim bulacağım!!!
kalkar kalkmaz mehmet ustayı ara diyor elime sıkıştırmış telefonu.
kimbilir kaç yıl oldu öğrenemedi, anlayamadı sabah kafam ayılmaz hemen, önce tuvalete gitmeli, yüzümü yıkamalıyım.
aynı şeyi yapar durur inatla. yanlışım çünkü; gece kalksam tuvalete ya sabah koşmam gerekmez!!!
bir gün belki bir kaç defadır; denedim. sabah ihtiyaçlarımı gidermeden her dediğine koştum, saat 12 oldu daha da bana git tuvalete, saçını tara, yüzünü yıka demedi. hiiiç aklına gelmiyor sıralıyor taleplerini o kadar...
tamirci çağırmaktan ölesiye kaçınır. fobi gibi. ama bazen de böyle telefonu elime tutuşturur hemen aramamı bekler ezberden aşığım sevgililerim tamircilerimin numaralarını biliyorum ya!!
memet usta kim?
muslukla lavabo bozuldu hadi hemen ara.
dur bi tuvalete gidecem!
önce arayıver gidersin nazlı!!!
yürüyüp gidiyorum tuvalete çemberinden kurtulup, telaşla peşimden seğirtiyor konuşarak tabi!!
acilmiş te tuvaletin sırasımıymış da!!
niye kendi aramıyor?
telefonları kullanmayı unutuyor da ondan.
çıkınca alıyorum telefonu; şöyle de böyle de diye sıralıyor.
zamanında bize gelmiş de evi yapmış da bilmem ne ne ne ne....
bakıyorum rehberde adı yok.
daha da sabırsızlanıyor ki çocuk gibi. hadi ara hadi hadi!! ona göre ben yavaş ve beceriksizim. madem öyleyim kendin arayıvereydin. değil i?
e yok rehberde numarası!
aa nasıl yok??
kaydetmemişiz, ne zaman gelmişti bu adam?
işte yazlığı yaptırırken!
o zaman cep telefonum yoktu ki.
ee?
ee nasıl kayıtlı olsun numarası?
yaa? hıı.
kartı var mıydı.
bilmem? çok zaman oldu.
ee nasıl arayayım anne.
çıkmıyor mu rehberde ki?
annecim ben kaydetmezsem nasıl çıkabilir?
annem telefon rehberini eski telefon rehberleri gibi birşey sanıyor... ya da 118li numaralar gibi bir şey.
zaten interneti de öyle bir şey zannediyor....
ee nolacak?
başka tesisatçı buluruz!
ay ben başkasına dayanamam ay çok gıcıklar onu bul nazlı!!!
e yok! ne kartı ne numarası!!
internetten bul!!
soyadı ne? ya da firmasının adı ne?
ne bileyim adı mehmet'ti silifkeliydi!
:)))))
internette silifkeli metmet ustayı arayacağım iyi mi?
hıı çıkmaz mı hani herkes vardı?
anne diyorum ya bilgisini girenin olur ancak. herkesin olur mu uluorta.
ne bileyim niye olmasın ki.
şimdi sen ister misin senin adın soyadın numaran olsun? herkes ulaşabilsin.
aaa olmasın tabi. değil mi?
sonra adamla ilgili hatırladığı bilgileri sıralıyor. silifkeli, üç çocuğu var, biri kız ikisi oğlan, oğlu mavi gözlü, karısı gülnarlı.
anne firmayla ilgili bilgi lazım, napim karısını.
feyslukta vardır.
kimbilir kaç mehmet var.
e bak bakalım!
bütün silifkeli mehmet'lere tesisatçı mısn diye mesaj atayım mı?
aa iyi at at!! gelsin.
hay allahım!!
bir de çok açık göz çok mantıklı ve temkinli geçinir. işim gücüm yok 16 milyon mehmetten bizim ustayı arayacağım.
biraz bakınıyorum. mersin tesisat mehmet usta falan versiyonları.
yok.
mersin tesisat diye yazınca tonla şey çıkıyor. başka tesisatçı var arayalım mı diyorum. yok mehmet usta çıksın.
ya yok işte!!
hani herşey oluyordu internette!!
anne sende de ipucu yok! dükkanı neredeydi mesela?
mersin'de işte.
anne mersin koca şehir, semt semt?
ne bileyim kaç yıl oldu!
meğer yazlığın alındığı ilk yıllardaki tadilattan kalma bir hatırlanan biriymiş. ben de dedektifim bulacağım!!!
tırnak makası nerede muamması
bütün çocukluğumuz ilk gençliğimiz şu laflardan biriyle geçti; aldığınız şeyi yerine koyun!!
bu uğurda ne azarlar ne nutuklar işittik.
ama gelgelelim şu gün oldu annem gene öğrettiklerine ters şeyleri yapıyor hem de hiiç hatırlamayarak bunları.
evde en çok kaybedilen şey kumanda telefon değil bizde tırnak makası ve törpü ikilisi.
sürekl kaybolur, asla yerinde bulamazsın. ihtiyacın oldu mu evi altüst etmen gerekir.
bunu bildiğim için uğraşırım belli bir noktada olsun diye, hatta annem kolay bulsun diye hep onun odasında; şifonyerinin ya da makyaj masasının üzerinde bir yerde olsun isterim.
mesela beraber kullandığımız bazı şeyleri de oraya koyarım, aseton, oje gibi. parfüm gibi.
ama annem hep başka yerde arar, bulamaz, bana sorar; yerini hep unutur yani.
ama onlar daha az kaybolur..
nazlıı tırnak makası nerede????
makyaj masanın üstünde ya?
aa orada mı?
nazlıı törpü nerede?
anne makyaj masasında ya?
yaa?
tabi eğer oradaysa. alır oradan ama asla yerine koymaz. sonra arar dururuz, yoktur. kaç kere gazetelerle beraber çöpe atıldı bilemiyorum.
her lazım olduğunda evi aramak gerekiyor. sonunda ya bir gazetenin arasına sıkışmış, ya koltuğun ya da kanepenin kenarında kalmış, sıkışmış halde buluyoruz.
o zaman diyorum ki yerine koyalım.
nereye ki?
yerini bile bilmiyor ki. dinlemiyor çünkü beni.
senin makyaj masanın üstüne koyalım. ben koyuyorum ama annem koymuyor.
sonra bana soruyor; nazlı tırnak makası nerede?
senin makyaj masanın üstüne koyuyoruz ya?
yaa?
bir süre sonra orada değil!
çünkü almış, kullanmış arada bir vakit ve yerine koymamış. ve sorumlu da benim!
ya da sormaz kendi benim eşyalarım içinde arar.
ne arıyorsun anne?
tırnak makasını. nereye koydun?
senin orada ya?
nerede?
makyaj masasının üstüne koyuyorum ben hep.
yaa?
ve bu misal konuşmalarının hiç birini bir daha ihtiyacı oldu mu tırnak makasına hatırlamıyor; hep başa dönüyoruz.
zaten o arada almış, kullanmış başka yere koymuş oluyor..
ben de dedim ki bunlar senin olsun hep senin odanda dursun; ben kendime başka takım alayım.
aldım da ne oldu? benimkiler de mütemadiyen kayıp.
anneme göre tırnak makası ve törpü herzaman bendedir. ne kadar senin odanda dursun desem de hatırlamıyor. benimkileri de bulmuş, kullanmış, bir yerde unutmuş!! bana lazım olunca baktım çekmeceme yerinde yeller esiyor!! ara ki bulasın.
bir de demez mi senin çekmecendeydi!!
evde 2 tırnak makası 2 törpü var ama kim bilir nerede.
aradığımı anlayınca da sendedir senin çekmecendedir diyor.
sanki aldı da yerine koydu!!
bu işin sorumlusu benim ya., bana sorar hep nerede?
kendiminkini bulunca alamayacağı bir yere sakladım valla. ama bulmuş, kullanması bir şey değil yerine koysa. yok yine ortada.
gayet de pişkin, ve yerine koymadığı asla aklına gelmiyor.
sanki benim çekmecem sihirli, ya yerine yenisini üretiyor ya da mıknatıs gibi yerine çekiyor makası.
bana ev düzenini öğretene bak; şimd reddediyor düzeni.
eskiden fazla gördüğü dergilerimi yakaladığı an oku okuma çöpe atıverirdi. şimdi her yerde dekorasyon dergisi. ne kitaplığa konmuş, ne gazeteliğe, orada burada her yerde.
tabi törpü ve makas da onların arasında bir yerde. koltukların kenarları yığınla gazete dergi dolu, karman çorman. ben ne kadar topluyor gazeteliğe, kitaplığa koyuyorsam o kadar çıkarılıp bırakılıyor.
sonra çok yer kaplamış oluyor kanepede, uzanacağı zaman kendine yer kalmamış oluyor ve sinirleniyor; ayağıyla yere itiyor hepsini söverek.
kitaplık, gazetelik boşuna çünkü.
tırnak makası ve törpü de oralarda; hatta koltuk kenarları onların cehennemi.
sonunda 2 çift makas ve törpü de bu yığının içinden çıkıyor.
yerlerine koyuyorum ve söylüyorum. bir de söylememe kızar. iyi aman! der.
ama biliyorum ki gene ya bana soracak ya napıp edip benimkileri bulacak, sonra yerine koymak yerine her hangi bir yere bırakacak, kayblacak ve ben gene lazım oldu mu arayıp duracağım...
bu uğurda ne azarlar ne nutuklar işittik.
ama gelgelelim şu gün oldu annem gene öğrettiklerine ters şeyleri yapıyor hem de hiiç hatırlamayarak bunları.
evde en çok kaybedilen şey kumanda telefon değil bizde tırnak makası ve törpü ikilisi.
sürekl kaybolur, asla yerinde bulamazsın. ihtiyacın oldu mu evi altüst etmen gerekir.
bunu bildiğim için uğraşırım belli bir noktada olsun diye, hatta annem kolay bulsun diye hep onun odasında; şifonyerinin ya da makyaj masasının üzerinde bir yerde olsun isterim.
mesela beraber kullandığımız bazı şeyleri de oraya koyarım, aseton, oje gibi. parfüm gibi.
ama annem hep başka yerde arar, bulamaz, bana sorar; yerini hep unutur yani.
ama onlar daha az kaybolur..
nazlıı tırnak makası nerede????
makyaj masanın üstünde ya?
aa orada mı?
nazlıı törpü nerede?
anne makyaj masasında ya?
yaa?
tabi eğer oradaysa. alır oradan ama asla yerine koymaz. sonra arar dururuz, yoktur. kaç kere gazetelerle beraber çöpe atıldı bilemiyorum.
her lazım olduğunda evi aramak gerekiyor. sonunda ya bir gazetenin arasına sıkışmış, ya koltuğun ya da kanepenin kenarında kalmış, sıkışmış halde buluyoruz.
o zaman diyorum ki yerine koyalım.
nereye ki?
yerini bile bilmiyor ki. dinlemiyor çünkü beni.
senin makyaj masanın üstüne koyalım. ben koyuyorum ama annem koymuyor.
sonra bana soruyor; nazlı tırnak makası nerede?
senin makyaj masanın üstüne koyuyoruz ya?
yaa?
bir süre sonra orada değil!
çünkü almış, kullanmış arada bir vakit ve yerine koymamış. ve sorumlu da benim!
ya da sormaz kendi benim eşyalarım içinde arar.
ne arıyorsun anne?
tırnak makasını. nereye koydun?
senin orada ya?
nerede?
makyaj masasının üstüne koyuyorum ben hep.
yaa?
ve bu misal konuşmalarının hiç birini bir daha ihtiyacı oldu mu tırnak makasına hatırlamıyor; hep başa dönüyoruz.
zaten o arada almış, kullanmış başka yere koymuş oluyor..
ben de dedim ki bunlar senin olsun hep senin odanda dursun; ben kendime başka takım alayım.
aldım da ne oldu? benimkiler de mütemadiyen kayıp.
anneme göre tırnak makası ve törpü herzaman bendedir. ne kadar senin odanda dursun desem de hatırlamıyor. benimkileri de bulmuş, kullanmış, bir yerde unutmuş!! bana lazım olunca baktım çekmeceme yerinde yeller esiyor!! ara ki bulasın.
bir de demez mi senin çekmecendeydi!!
evde 2 tırnak makası 2 törpü var ama kim bilir nerede.
aradığımı anlayınca da sendedir senin çekmecendedir diyor.
sanki aldı da yerine koydu!!
bu işin sorumlusu benim ya., bana sorar hep nerede?
kendiminkini bulunca alamayacağı bir yere sakladım valla. ama bulmuş, kullanması bir şey değil yerine koysa. yok yine ortada.
gayet de pişkin, ve yerine koymadığı asla aklına gelmiyor.
sanki benim çekmecem sihirli, ya yerine yenisini üretiyor ya da mıknatıs gibi yerine çekiyor makası.
bana ev düzenini öğretene bak; şimd reddediyor düzeni.
eskiden fazla gördüğü dergilerimi yakaladığı an oku okuma çöpe atıverirdi. şimdi her yerde dekorasyon dergisi. ne kitaplığa konmuş, ne gazeteliğe, orada burada her yerde.
tabi törpü ve makas da onların arasında bir yerde. koltukların kenarları yığınla gazete dergi dolu, karman çorman. ben ne kadar topluyor gazeteliğe, kitaplığa koyuyorsam o kadar çıkarılıp bırakılıyor.
sonra çok yer kaplamış oluyor kanepede, uzanacağı zaman kendine yer kalmamış oluyor ve sinirleniyor; ayağıyla yere itiyor hepsini söverek.
kitaplık, gazetelik boşuna çünkü.
tırnak makası ve törpü de oralarda; hatta koltuk kenarları onların cehennemi.
sonunda 2 çift makas ve törpü de bu yığının içinden çıkıyor.
yerlerine koyuyorum ve söylüyorum. bir de söylememe kızar. iyi aman! der.
ama biliyorum ki gene ya bana soracak ya napıp edip benimkileri bulacak, sonra yerine koymak yerine her hangi bir yere bırakacak, kayblacak ve ben gene lazım oldu mu arayıp duracağım...
cevaplayamayacağım sorular vol: bilmemkaç ; sarı kedi nerede nazlı?
yazlığımızın bulunduğu sitede hayvansever insanlar var. günde en az bir kere kedilere bahçede bir yere mama koyuyorlar, tabi muhalefet edenler de var.
sevenler daha yaşlıca, emekli kimseler ve sanmayın ki sadece kadınlar.
muhalefetse bebeği-çocuğu küçük olan kadınlar çoğunlukla. çocuklarını parkta oynatıyor, her yeri ellemesine sonra o elle gözüne falan dokunmasına bir şey demiyorlar, lıkır lıkır kola içmesi, boya dolu uyduruk gıdalar tütekmesine ses çıkartmıyorlar, eminim oyuncaklarını da bilinçli almıyorlardır, plastik oyuncaklar, çocukların çenesi kapansın da, işlerine gelmezse birşey ortalık yerde azarlayıp ağlatıyorlar. ama kedilerden mikrop kaparmış. ya yerde sürünmüş oyuncağı yalıyor bile.
kime diyorum gerçi beni annemde benim yanımda, bana baka baka birilerine çocuk demek masraf demek demişliği var tabi ama mecburlar. evlenip evlenebildiklerini, çocuk yapıp iç organlarının çalışıp üreyebildiklerini önce aile, eş, dost, komşu, hısım, akraba ve sonra tüm topluma kanıtlamaları lazım. sonra da bu yaptıkları çocukları ayaklı masraf olarak görmek. normal normal!
tabi buna çenesinden sıkıldığı için istediğini alıp eline al zıkkımlan der gibi vermek de var. normal normal.
işte ezilip, patrona, iş arkadaşına gıkını çıkaramayıp, kocasından, ya da en kolayı çocuğundan hıncını almak da var. nasılsa yetişkin kadar cevap bilemez. hınç çıkarılırken ağlarsa bir de o velet, bayram, fırsat doğmuştur ne kadar kabahati varsa yüzüne vurulur. oh ne güzel deşarj olunur.
kediden çocukluk travmasına geçtim gene saptım konudan yaa.
neyse işte tüm muhalefete rağmen; kedilere mama verenler var. biz de veriyoruz.
ama öyle verip geçmek yetmez anneme. malum taktı mı takar kafaya. hani tabi birileriyle beraber kliniğe götürmek, kısırlaştırmak ya da bişeylerini tedavi ettirmek de var, aşırı bağlanıp kendine endişe yaratmaya kadar vardırıyor ama.
sonra da sanki bana yakınır, ben mecbur etmişim gibi;
ben artık böyle şeylere gelemiyorum nazlı!
ben böyle endişelere dayanamıyorum artık nazlı!
ay ben strese gelemiyorum nazlı!
ay tansiyonum çıkıyor böyle şeylere nazlı!
gibi hep sonu nazlı ile biten ve duyanın ben çok kötü bir şey yaptım annem bana kızıyor sanacağı konuşmaları olur, yakınmaları.
bu ne ilk ne de son. böyle yakınırken hep bana hitap eder. bir şey yapmamı bekliyor herhalde.
ama yaranamam ki. ne cevaplarımı ne yaptığım şeyleri beğenir. hep yanlış, eksiktir.
teskin etmeye çalışırsın sinirlenir ona haksızsın demek gibi bir şeydir kafasında bu.
moral vermeye çalışırsın, çok olumlu konuştun diye laflarını aptalca, safça bulur.
cevap bulmaya çalışırsın yetersiz, mantıksız bulur.
sen de onunla endişelenip, sinirlenip üzülürsün; aman sen de asabımı bozuyorsun olur.
yani hep kabahatin bir ucu bana dokunur. hep bir kusur bulunur. nasılsa kendi kızı tabi, nasıl davranacağına kendi karar verir, izin mi alacak, birine mi danışacak?!!
neyse biz de yani ben aslında, böyle işlerin yükünü hep ben çekerim. her akşam bir kap mama indiriyorum aşağıya. bahçede belli bir yer var oradan yiyorlar. eğer ikimzi de aşağıdaysak gene ben veririm, annem uzaktan talimat verir; hep bir yanlışım vardır!!
oraya koyma nazlı yiyemezler!!
oraya değil nazlı bu tarafa!!
oysa o bölge komple mama kabı, su kabı, ya da mama kırıntısı dolu. ama annemin tam hedeflediği yer doğrudur ve ben onu bulamam!!! hep hedefi ıskalarım!!! 10cm fark bile önemlidir!!!
oraya değil nazlı!! şu tarafa!
ya altı üstü şu kadar mesafe her yer mama zaten!!
olsun orada tam görürler! senin koyduğun yerde göremezler!!
bu mu görememiş halleri? üşüştüler çoktan!
olsun o taraf daha iyi!!
yiyorlar işte.
şu tarafa koy nazlı orada daha iyi yerler!
aralarına giremem artık her yerim tüy olacak.
yıkarsın elini!! al onu oradan nazlı bu tarafa koy!!
dediğini yaptırana kadar takılmış plakla çin işkencesi yapar gibi tekrarlar; inatla yapmazsan dıdırdırdır başının etini kemirir, illa da kendi dediği doğrudur çünkü. dediği yerde de olsa aynı miktarda şımarmış tombul kedi yiyecek. ama hayır kendi dediği yerde daha iyi yerler!!!!
madem öyle kendin değiştir! ben bir daha giremem oraya.
aman nazlı ben bu yaşta eğilemem o kadar, altı üstü şunu şuraya koyacaksın.
aynı şey! aralarında yarım metre yok yaa!
aynı şey değil işte, orada daha rahat ederler.
çoktan yumulmuş, silip süpürmektedirler mamayı. kendi giremezmiş çünkü hem eğilemezmiş hem pire sıçrar diye korkarmış ya da parazit! çok hassasmış çok! e ben? bana sıçrar ben de bişey alerji yaparsa?? bunu düşünen yok!!!
böyle uzaktan uzaktan hem bağlanır kedilere, hem bana sürekli konut verir.
onu öyle yap bunu şöyle yap!! bir daha ki sefere hep dediği noktaya koysam da bir kusur bulur. ya mama azdır ya çok. hiç olmadı şuna takar; uzaktan uzaktan beğendiği sarı kedi.
nazlı sarı kedi nerede?
bilmem yok.
ama nerede?
ne bileyim ben?
işte cevaplayamayacağım bir soru daha. meşhurdur bu sorular.
diyelim ki sorduğu sorunun konusuyla ilgili olasılıkları söylüyorum; beğenmez ki!!
ama nerede nazlı?
başka yerden yiyordur.
ama nereden yiyecek nazlı?
yandaki sitelerde de besleyenler var anne.
ama öyle de olsa gelirdi, oburdur bunlar, değil mi nazlı?
belki bir yerde uyuyup kalmıştır uykucu bunlar.
nerede uyuyacak yahu?
ne bileyim ben anne kedi miyim?
uyumuş olamaz, seslere gelirdi muhakkak iyice çağır bakalım!!
zaten pispis pis dedim.
biraz daha de hadi, şu taraflara git bak bakalım çağır!!
anneme kalsa ben sitenin içinde çılgınlar gibi sarı bir kedi arayarak pispis pis diye dolanacağım saatlerce.
gelmiyor işte.
çağırmazsan gelmez tabi.
sen çağır madem!
ben bu yaşta böyle mi dolanacağım kızım??
mamanın kokusuna, sesine gelirdi, takılmıştır bir yere.
nereye nazlı nereye?
ne bileyim sarı kedi miyim ben??
amaan sen de!!
e bi yerde sıkılıyorum kızı değil de itiyim sanki, oraya uraya koşturacak beni!!
mamayı koyduğum plastik kapta biraz mama ayırdım ona kabı sallıyorum ki o sese geliyordu. ama gelmiyor. annem de kafayı oynatmak üzere.
kontrol edemediği bir şey olmadı onu kahrediyor. kedileri bile kontrol edecek. yahu komşunun köpeğini bile. bana soruyordu bu niye havlıyor diye.
saçma yere havlıyormuş şimdi havlayacak ne varmış??? öyle havaya konuşmuyordu yani bana soruyordu. cevaplarımı da beğenmiyor.
köpek o, algıları bizimkinden açık bişey duyumsamıştır. ne bileyim bir koku bir ses, rahatsız olmuştur.
ama ne?
ne bileyim ben köpek miyim?
o gün sarı kedi gelmedi. bu yüzden sinirini bozdu annem iyi mi.
benim soğukkanlı ve mantıklı davranmam anneme göre ruhsuzluk.
ben de seviyordum, pek güzeldi. ama bizim kedimiz değil sokak kedisi. bir yerde uyumuştur, başka bir yer daha cazip gelmiş orada kalmıştır. komşular da bilmiyor birisi kısırlaştırmaya götürmüş desek.
diyelim ki kötü bir şey oldu. ya da olmadı. bilmemize bir şey yapmamıza imkan yok ki. ortalarda yoksa, gelmiyorsa bilemeyiz.
ama annem bunları kabullenemez. gelecek!!!! illa da gelecek!!
gelmiyor işte. nedenini bilememek de sinir ediyor onu. ama bilemeyiz. çip takmadık ya hayvana, müneccim de değiliz.
ama anlamaz. bilecek!! neden ve nerede?
nasıl bilebiliriz ki bunu?
ama hep gelirmiş. ama gelmedi işte kedi bu hem de sokak kedisi, özgür ruhlu ve bencil.
gören bilen yok.
ama anlayamıyor kabul edemiyor. bir sebebi olmalıymış.
ama biz bilemeyiz. bunu da anlamıyor ki.
hala gelmediğini (bir saat bekledik), kimsenin görmediğini, bilmediğini, bizim de bilemediğimizi kabul edemiyor; benim bunları söylemem, ya da teselli olarak uyumuştur, yan siteye takılmıştır, esma hanımlar bişey vermiştir, karnı toktur demem bile yaramıyor; hatta daha da çileden çıkarıyor.
ne efendim umrumda değilmiş, ruhsuz muşum!!
kedi dönene ya da kesin blgi edinene kadar sokaklarda bir sokak kedisini arayacağız, bu sıcakta tansiyonumuzun çıkmasına bile bakmadan, bekleyip, çağırıp, dolanacağız, deli gibi herkese soracağız, yorulup hasta olacağız! hatta sonunda ölelim istersen!!
kendini dünyanın en mantıklı insanı varsayan annemden inciler.
bir sokak kedisini bile kontrol edemiyor!! vah vah. kontrol delisi. aa değil assla. en mantıklı en doğru şeyleri yapar..
mama saatinde bahçeye dönmeyen sarı bir sokak kedisi uğruna tansiyonunu fırlatıp hasta olmak, ölmek mesela ennn mantıklısı!!!
komşular da diyor birşeyler ama gözü görmüyor, yana yakıla kedi nerede. tabi onlara iyi görünmek uğruna onlara değil tüm kaprisi, nazı, beğenmemesi, siniri bana!
neredeyse filmlerdeki gibi emir verecek bana. patron emir verir ya bilmem kimi bulmadan dönme, bulamazsan hiç dönme falan diye.
bir süre sonra yukarı çıkıyoruz ama annem yerinde duramıyor, 10dk ya bir balkondan bakıyor gelmiş mi. şimdi kendi endişeli ve huzursuz ya kendine uymayan tüm dünya ruhsuzlar ordusu!!! dünyanın enn hassas en duyarlı insanı ve en iyi kalpli ve en mantıklı insanı kendisi. biz ölümlülerse kalpsiz, ruhsuz, duyarsız ve mantıksız zavallılarız!!
mesela kendi dediği bişey olmuyorsa, kendi dediği mantıklı gelmiyorsa karşı tarafa, o zaman da aynı.
bu ilk değil ve son da değil. ve ne yapsan zaten kabahat.
daha önce de benzer bir durum oldu. yazlıkta değildi sadece. ben de o zaman sırf takdir görebilmek için aynı annem gibi davrandım, kendimi kaptırdım; aynen aşırı hassas aşırı duyarlı bir insan gibi!!
onunla endişelenip, onunla çözüm ürettim. yine bir sokak kedisi o gün görünmemişti. aslında ben o kediyi annemden çok severdim. aslında hep öyle. annem parazit korkusundan dokunamıyor, yanaşamıyor bile. ama ben mama verirken karşılık olarak mıncık isterim!! öyle bedava mama yok hanımlar beyler!! okşatacaksınız o yumoş tüylerinizi!! :)))
o öğleden sonra, kırçıllı kediciğim gelmedi diye ben de bilhassa soğukkanlı ve mantıklı taraf olmaktan vazgeçip annemin safına geçmiştim.
beraber etrafta kediyi aradık, çağırdık gelmedi. aynen evvelsi günki yaşananlar gibi. sonra annem yorulunca yukarı çıktık balkondan kontrol etmeye başladık. aynen annem gibi davrandım. sürekli sorular sorup cevabını bulamamak ve olasılıkları beğenmeyip, yetinmeyip daha çok olasılık ve soru üretmek.
annem bir yerde vazgeçti, gelir sabaha nasılsa, ya da acıkınca kalan mamaları yer dedi. benim endişelenmeme sıkılıp ne dedi? aman sen de sinirimi bozuyorsun!!!! ben artık böyle streslere gelemem nazlı gelemem!!!
kendi beni strese, sıkıntıya sokarken iyi. ben onu sakinleştirmeye çalışırsam kötüyüm.
napsam yaranamam yani anlayacağımız o!!
ha ikisini de yapmasan; yani ne mantıklı soğukkanlı ol ne onun gibi davran. hıı onu da yaptım. arada bir ton buldum. hem destekler hem mantıklı. gene yaranamadım ki. bu kez de çağırmalarımı, çözümlerimi beğenmemişti.
dedim ya ilk değil son hiç değil.
yandaki sitededir, bir baksak mı anne?
ne işimiz var elin sitesinde?
başka zaman beni sokak sokak dolaştıracak ama! ha mesele buna kendinin karar vermiş olmasının gerekmesi. ben kendi kararımla değil onun kararıyla hareket etmeliyim.
____________________
balkondan zırt pırt bakıp bir de sesleniyor. yazlıklar da mersin'de az katlı değil ki. zaten çok oktavlı bir sesi yok. sadece ev içinde yüksek volümlü kalacak bir ses. duymaz, duyanlar da komşular ya da başka kediler.
her balkondan dönüşte başka kediler geliyor diye bana şikayet ediyor.
başkası geliyormuş sarı gelmiyormuş. ne olmuş acaba nazlı?
cevaplarımı asla beğenmez ve muhakkak aksini söyler.
bilmiyorum desem de kızıyor, ben de hiç bir şey bilmiyormuşum!!
ne akşam göründü sarı kedi, ne de sabah. ama zaten akşam görünmemesi anneme yetmişti. çok duyarlı ve hassas bir insanmış çok!!!
zaten hep dediği hem çok duyarlı ve hassas hem çok akıllı ve mantıklıymış ya.
tamamen aksini söylemiyorum ama bu özellikler kendi düşüncelerine göre şekilleniyor.
kendi neye önem vermişse o konuda hassas, kendi neye karar vermişse en mantıklısı o.
bişeyin başkasına başka şekilde mantıklı gelip hareket etmesi onu ilgilendirmez, sonuç iyi olsa bile hayret eder, çünkü kendi dediği esasen en mantıklısıdır, onun yaptığının sonucunun iyi olması sadece tesadüftür, şanstır...
sarı kedi yok diye. tansiyonu çıktı, hastalandı. bunlar senkronize oluyor zaten hastalanma dediğim baş, boyun, bel ağrısı ve fıtıklarının ağrılarının nüksetmesi.
ben de seviyorum kedileri ama bu uğurda ölecek değilim. öncelikler önemli!
yani ikimiz senkronize bir duygu birliğine tutulsak da annem beni beğenmiyor; aksi durumda bunu istemesine, beklemesine rağmen.
sabah nasıl uyanır sizce; mutlu ve huzurlu mu.
hayır hasta... ve şikayetçi.
şöyle uyuyamamış, böyle uyuyamamış, böyle hastalanmış, şöyle ağrımış.
mantıklı mı şimdi bu kadar kendini hırpalamak? bir de beni de sürüklemek???
ama sorgulamamak lazım, onun bütün davranışları ennnnnn mantıklısı... naparsa yapsın.
kendi öyle görüyor yeter. aksini söylemen esas mantıksız olan.
sürekli haklısn demenin de bir faydası yok, ona da bulur bir şey.
ne kadar rahatmışım! zavallı bir kedi ölmüş belki ben kahvaltı ediyormuşum!
napim anne ben de mi öleyim?? gelirse gelir gelmemişse ölmüş olabilir. biz elimizden geleni yaptık! her gün mama verdik, sevdim, okşadım daha bir de hasta mı olayım? ister misin ikimiz de yataklara düşelim?
aman sen de!!
gelmiyor işte! bulamıyoruz napalım var mı bir çözüm önerin??? tüm mersin'i arşınlayalım mı?
kendinin benim sinirimi bozmaya, zamanımı çalmaya hakkı var; hatta lafı bile söz konusu olamaz, olağan bir şey. ama benim aynını yapmam hata mesela!! ya da mantıklı davranmam.
işte ben gözünde hatalar abidesiyim ne de olsa domuz kocasının dölüyüm!!
kedileri besleyen herkese sorduk, tüm sitede dolaştık, çağırdık; ama gelmedi. napayım intihar mı edeyim??
bir cevap istiyor ama bazen cevap yoktur. bilemeyeceğimiz, kontrol edemeyeceğimiz şeyler var.
bu kadarı yaradı mı bari; kendini hasta etmek, benim asabımı bozmak?
iki gün geçti sonra bir anda döndü kedi.
tabi sonraki mesele de neredeydi bu kedi? kendi de üretiyor olasılıklar. benimkileri beğenmeyecek diye demiyor onunkileri onaylıyorum.
onaylamamı da beğenmiyor ki. tek amacı sadece mana muhalefet.
yan sitede takılmış belki.
olabilir.
ama öyle olsa sesi duyar gelirdi nazlı!
ya evet duymamış demek.
niye duymamış ki? acaba bi yerde kapalı mı kalmış?
olabilir.
ama öyle olsa da nazlı bu kadar iyi görünmezdi, aç kalmamış demek.
evet iyi görünüyordu anne.
acaba caddenin karşısına geçti de orada kalakaldı da dönemedi mi?
haa olabilir ha.
ama öyle olsa gece trafik dindiğinde geçerdi, gelirdi nazlı?!
belki bizim bakmadığımız anlarda geldi gitti.
ben görürdüm öyle olsa çok baktım!!
anneme kalsa balkonda uykusuz nöbet tutacaktık; iki de bir baktı ama yorulduğu anlarda beni yolladı, zaten aradan 5 dakka geçmiş ama ona saatler gibi geliyor, sürekli soruyordu. gördün mü gördün mü?
bir süre sessiz kal, yanında biter; nolmuş gelmiş mi?
bütün akşam böyle geçmişti! neredeyse uyumayacak. zaten tansiyonu çıkmış, ağrıları tutmuş...
ama mesele arıyor kendine ya işte... dedektör, radarı huzursuzluğun.
evet görürdün.
acaba kısırlaştırmaya mı götürdüler?
ameliyat izi yok ama.
iyice baktın mı?
elbette, nasıl görünmez öyle bir şey.
allah allaaaah neredeydi bu kedi o kadar gün???
günlerce ama azalarak bu olasılık tartışmaları yaşandı!!!
onaylasam aksini söyleyip çürütmeye çalıştı, açıklasam başkalarını üretti...
bu yazı bitmez!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
ha bu arada kedileri beslediğimiz için şehirdeki evimize dönmeyecekmişiz. napacaklarmış yoksa??? aç mı kalsınlarmış. bizden çook önce komşular bakıyordu zaten, biz sonradan eklemlendik. olsun aç mı kalacaklar? kalmazlar ki desen boşuna. kediler için fedayız artık... ben ne zaman bahsetsem şehirdeki evden geveliyor. napacakmış kediler biz yokken?? e en az beş kişi var besleyen yetmez mi? ama bize alışmışlar. kendi alışmış kendi aslında. şehirde de besleriz. sitede yasakmış. dışarda besleriz. yok dönmeyecekmişiz bunlar bize çok alışmış, bizim gibi bakamıyorlar bunlara...
esas mesele kediler değil beni kala arkadaşlarımdan ya da fırlayıp çıkmalarımdan alıkoyabilmek!!! bütün yaz dışarı çıkmakla ilgili yazdım durdum boşuna değil....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)