26.09.2014

dönemler vol:3 acıma acındırma dönemi

annemin aşırı acıma dönemine hoşgeldiniz bir daha.

yok normalde acımasız eğildir, ama dönem dönem aşırıya kaçar.
aa tabi ona göre asssla aşırıya kaçmak değil. zaten abarttın falan dendi mi aynen ona hakaret gibi geliyor. nasıl dırdır ederken, birini çekiştirirken, olunsuz bir anıını anlatırken, hep dinlemek ve onaylamak zorundaysan; nasıl senin tahminlerini, olası durumları, değerlendirmelerini beğenmiyorsa, sakinleştirmeye çalışıryorsan, hele ki bunları kafana bu kadar takmaya değmez, bu insanları memnun bile eder diyorsa: seni düşman gibi görmeye başlar; ona göre onaylayarak baş sallamak kısa he hı diye cevaplar vermenin dışında şeyler; sen haksızsın demektir!!

zaten sana kötülük yapmış, bir de senelerce unutmayıp, hatırlayıp niye yıpratıyorsun ki kendini. sırf kendini olsa iyi gene beni de sürükleyecek!

hayır o dünyanın hem en mantıklı hem en duygusal insanıdır.
diyor ki bazen kendine şaşırıyormuş., nasıl olabilirmiş hem çok çok mantıklı hem de çok çok duygusal! bir bünyede nasıl olabiliyormuş çok hassaslıkla, güçlülük, mantık?? hayret ediyormuş kendine?!

anneme göre onun yaptığı herşey en mantıklısıdır. mantıksız davrandığını asla kabul etmez. sen de bunu iddia ediyorsan hain düşman ruhsuz birisindir.

oysa çok sinirlendi mi, çok üzüldü mü, bir şeyi çok istedi mi, çok istediği bir şey olmadı mı, aşırı acıma duygusu geldiğinde: mantık falan kalmaz.
ben de olmasam ya karakolluk ya hastanelik olacağız ya da direk tahtalıköy. ama yaranamazsın sen ruhsuz olursun!

tamam insan duygu birliği, beraber hareket etme istiyor ama mantıklı bir konuda olsun. ama her zaman öyle olmuyor.

zaten çok şeyden nefret eder. bu rahatsız olduğu şeylerde rahatsız olmakta haklı olabilir ama bu kadar nefret edip, sürekli nefret ettiğini söyleyip, olumsuzluk yaymak, çekmek, dırdır, sövmek, lanet okumak, beddua etmek, kendini harap etmek, beni de yormanın ne anlamı vardır.

ben böyle rahatlıyorum. böyle diyor.
kendi öyle rahatlarken çevresinin rahatını, huzurunu, tadını, neşesini kaçırmış, moodunu düşürmüş, iç enerjisini emmiş, boşuna kalbini çarptırıp tansiyonunu oynatmış çok mu??

desem ki benim de sinirimi bozuyorsun. bozma o zaman der. sonra soğuk mesafeli mantıklı davransan hiçbişeyden etkilenmeyen ruhsuzsun! sen dedin sen etkilenme!! o kadar mı dedik? der.

bunu da annem belirleyecek yani!!!


mesela bir filme gidersin; biraz eğlenecek misin keyif mi alacaksın; içine etmek için etrafı kolaçan eder gibi bir sebep bulur. çok hassas bir insanmış, çok çok duyarlıymış ondan görmezden gelemezmiş!!

sadece gürültü yapana konuşana gıcık olup uyarsa iyi.
yok efendim hemencecik dağılırmış dikkati!! ay dağılmış işte!! hiç keyfi kalmamış. hayır öyle karanlıkta surat asıp oturmak yetmez. hai beklersin bir süre sonra konsantre olursun filme, zaman geçer ya. yok bizimkisi öyle olmaz. kendinin dikkati dağıldı, keyfi kaçtıysa seninki de kaçsın, dağılsın!!!
bilerek yani hesaplayarak yapmıyor ama bencillikten, o sinirle gözü anında kör oluyor. nazlı bu filmi merak ediyordu o izlesin bari demiyor. nazlı kim ki zaten?

of pof off pof! dikkatim dağıldı koptum ben!
aynı şeyi der durur.
sonra da başlar bişeyler istemeye.
nazlı mendilin var mı?
ıslak mendil verirsin ben kuru istemiştim der. peçete verirsin ıslak ver ıslak mendil der.
ciklet ister, paketi açamaz, hışırdar, sinirlenir söylenir. bunlar bir de dibimde.
sinemaya film izlemeye değil gelen seyircileri eleştirmeye gelmiş gibi bir hal alır durum.
tabi kimseyi yani başka kimseyi rahatsız etmemek için bunları sürekli kulağıma söyler.
iki de bir kulağıma yaklaşarak sıcak havayla beraber olumsuz şeyler fısıldar.

sen de anne izleyemiyorum de nazlı, mı dediniz.
ay çok çok çok hassas bir insan olduğu için artık dikkatini toplayamıyormuş napsın! 10dk falan dayanır sonra bir fırsat yakaladı mı; mesela ben hareket edeyim, gene başlar.
bana filmle ilgili şeyler sorduğu da olur. bu kimdi? ha bu bilmem kimle evli olan adam-kadın değil mi? gerçekte yani? bu hani şu şeyde oynayan adam değil mi nazlı?...
ya şunlar öpüşüyor mu nazlı cıkcıkcık olacak şey mi insan içinde ay bunlar sinemayı ne sanıyor?
y bişeyler yiyip duruyorlar nazlı ayyy!!
olmadı yer değiştirir durur, yerine beğenemez, hadi öne geçelim, burdan gözü yoruyor arkaya geçelim mi...
adeta filmi izlemememem için üstün bir çaba sergiliyor. hep bunlara benzer durumları sergiler durur sinemaya gitsek. sonra da ona buna sinemaya gittik çok güzel filmdi diye övünür.  yani çok modern, anlayışlı bir anne ya kızıyla sinemaya gidiyor. kanıtlayacak bunu.

mümkün olduğunca annemle gitmiyorum sinemaya. muhakkak bir tadını kaçıracak çünkü.
zaten hemen televizyonda veriyorlarmış ne anlamı varmış o kadar para verip gitmenin? sonra oldu da biraz konsantre oldu izledi mi salonda, ay sinemada başka film izlemek başka der; ben değil de kendi sinema salonunda film izlemeye daha çok bayılıyormuş gibi haller sergiler birilerine...


bir de neffet dönemi var. herkes ve her şey nasibini alır. nefret etmekle de yetinmez, beddua da eder. kendini harabeder, ben de olayım bekler... çok mantıklı hareketler bunlar çok...

evlendirme ve torun dönemi zaten en acıklısı.
o fırsatları da kaçırmaz. alışveriş yaparken bebek elbiseleri gösterip çok tatlı olduğunu bana onaylatıp; insanın bebek yapası geliyor değil mi nazlı der.
asla sevişesin gelemez!! çok ayıp!! öyle bir isteğin bile olmamalı, lafı edilmememlidir. onun adı evlenmek istemek ve bebek istemek. gerisi boşişler. olacak şey değildir.
sanki pasta görüyorum da canım istiyor; bebek elbisesi görüp bebek isteyeceğim.. bu uğurda da herşeyi göze alacağım. böyle bir evlilikten, bu kafayla bebek sahibi olmaktan ne hayır gelir ki?
tabi bir de bunlar benim aklıma gelemez. o kadar aciz bir canlıyım ki hormonlarımı bile annem canlandırabilir ancak.


acıma dönemi; ne zaman ne kadar aralıklarla oluyor bilemedim. ani bir dalgayla...
zamanında da böyle nasıl bir anına denk geldiyse oldu.
bir de çözüm üretmez anca şikayet eder, sinirlenir falan. birşey yapılacaktır ama şikayet etmekten yapamaz.

zamanında hasta kedi, köpek getirmişliği var eve. biz yıllarca yalvardık evcil hayvan diye; istemedi, uğraşamazmış.
saçımı uzatmama bile katlanamayan, ben uğraşamam diye yakınan annemden ne diye hayvan istediysek. çook sonraları japon balıkları aldı, o da dert oldu başımıza. yani ölünce. koca kızlara ölümü anlatamadı, bilmiyormuşuz gibi...

bazen gösterir bak bu kedi ve ya köpek hasta gibi der; başlar olumsuzluk senaryolarına. neden böyle olmuş diye düşünüp üzülmelere. madem öyle bişey yap. konuşmaktan yapamaz ki. ben yapmaya kalksam da engeller. aman ıssırır aman cırmalar aman pire bulaşır vb. ee napalım? hiç. oturup ağlayalım, tansiyonumuzu çıkarıp hasta olup yataklara düşelim!!! hem acıyor hem bişey yapmaya cesaret edemiyor.
tabi mantıklı çoook. ay duygusallığıyla mantığı çarpışıyormuş ondan. ağlamaklı olur o kadar. bişey yapmıyorsan hayvana üzülmenin ne manası var ki?

bu durumlarda zorluklarla uğraşma mücadelesi ihalesi bana kalır!!
her zaman.

geçenlerde ortadan kaybolan sarı kedi meselesi gibi...

daha sonra başka bir kedi kayboldu ortadan. istediğin kadar şuradadır buradadır de tatmin olmuyor, susmuyor. napalım peki çıkıp arayalım mı? hayır sadece kafamı şişirip rahatlayacak!!
sokak kedisi kim bilir nereye takıldı. sonra sırf içi rahat etsin de sussun diye bahçede aradık gene.
belki dedim ya sitededir. oraya bakalım. yok onun yerine bir duvardan öbür tarafa atlayacakmışım ben!!???
altı üstü bizim siteden çıkıp öbür siteye geçip bahçeye bakınacağız.
yok şuradan atla o tarafa diye tutturdu mantık abidesi!
 3 metre falandır. olsun ne varmış kendi bile atlarmış! amaan gençken nerelere gitmişler, ne yokuşlara, kalelere tırmanmışlar yaylalarda , ohhoo ne kadar atletikmiş, sportifmiş, enerjikmiş!! ben kime çekmişsem!!
ben pikniğe bile gitmemişim ki!! ne yaylası ne kale tırmanması?
korkularından beni fanusta yaşattı, cesaretlerimi kırdı, ama kend,i isteyince gözü kapalı yapacağım herşeyi!! beni hep engellerken iyi...

oldu... geziye, doğum günlerine bile gitmeme izin vermezi; ya zorla izin alırdım ya yalan dolanla emrivakiyle falan... ona kalsa evden hiiç çıkmayan, dersinde ev işinde, giyinip süslenmeyen, gezmeyen, doğru dürüst bir fotoğrafı bile olmayan bir robot moloz! ama kendiyle övünmeyi iyi bilir.


en son aşırı acıması; her zaman berduş deyip korktuğu ve beğenmediği, neffret ettiği pis dediği , aman yaklaşma, aman başına bişey gelir vb vs tiplerden birine acımak.
yaşlı, evsiz bir adam. getirecekmiş evde yıkayacakmışız!??
e banyo kirlenir, ne hale gelir.
olsun nazlı sen sonra temizlersin!!

ben yani temizlikçi kadın değil!! ben hizmetkar köle eşşek it dururken?

hamama gönderdik şükür!

yoksa gene ihale bana kalacaktı. adamı da yıkatacak sanki bana... tövbe tövbee...


her zaman nefret ederdin ya noldu.
kim?
sen.
yok tiksinirim biraz da sen temizleiverirsin sonra, hadi git çağır çöpün orada!!
bi de ben çağıracam.
hıı nolmuş yazık yaa...
yabancı birini eve mi alacağız?
bişey olmaz yaşlı bir adam. nolacak ki?
kapıcıyla para gönderelim hamama gitsin.



öyle ya da böyle her pis iş bana kalır.
hasta kedinin akıttığı kakaları evden temizleyen ben, zar zor kutusuna geri sokup kliniğe götüren ben, tırmalanan, üstü kaka olan ben.
bir de kim olduğu bellisiz evsiz adamı yıkatacak bana.
belki öyle demek istemedi diyeceğim ama ağzından yıkarız falan gibi şeyler kaçırdı. sonra her yeri bana toplatacak en azından.
daha da git sen ver para o zaman diyor.
görevlilerle gönderelim, yanlış kişiye verirlerseymiş....


o balıklarım öldüğü zaman ya da ölüm gibi kötü ya da pis bir şeyi anlatacaksa, isteyeckse nasıl yavru kedi gibi acındırarak bakıyorsa öyle bakıyor. ağladı ağlayacak naz yapan küçük bir kız; duygu sömürüsü.

hem ben utanırım nasıl para vereceğim. e görevli çocuk da utanırmış! e o yerine ben utanayım yani?

işte geçende de kaybolan 2. kedi için bana 3 metrelik duvardan atla derken de öyle bakıyor. niye yan tarafa dolanmak varken, derdim ne? aa tabii siteden dışarı çıkmayacağım, ev hapsindeyim...


her gün görmezse bir kediyi meraklanıyor, kedi bu kimbilir nereye takıldı. e tabi öbür sitede de besleyen birileri varmış, açıkgöz oraya takılmış bizi mi düşünecekti?


sonra tututuruyor da aynı öyle bakışlarla bunu eve alalım!

senelerce yalvardık evcil hayvan diye eskiden, kuş bile almadı. bakamazmışız. uğraşamazmış!
çok sonra balık aldı, ölünce de kazık kadar kızlara ölümü cennete gitmek diye anlattı?

bu son muhabbet kuşlarını da kendi istedi, güya kendi bakacaktı; bir kere bile elini sürmedi, hatta seslerinden rahatsız oluyor, teyzeme mi versekmiş.

bir de kedi. tabi nasılsa gereksiz işler uzmanı kaka temizleyicisi ben varım.
önceden alsaydın. bir de istedik mi azarlardı ki bizi. daha kendimize bile bakamıyormuşuz nasıl bakacakmışız kediye??
neyimize bakamıyorduk ki, o kadar küçük değildik....


şimdi de öyle ben bakarım diyor. bakmayacak ben bilmez miyim. ya da kendi sevecek eğlenecek pis işler bana kalacak....

hap kadar evde hem de. daha şehre dönemedik bile. çok sevmiş dönmeyecekmişiz ne güzel oluyormuş ufacık ev...

tabi her an elinin altındayım! dolaptan tişört alıyorum tepemde, don alıyorum tepemde, havlu alıyorum tepemde; napacaksın? niye değiştiriyorsun? ne gerek var? o kadar kirlenmemiştir?

evde gözünden kaçan şeyleri bile görüp sorguluyor, hatta karışmaya engellemeye çalışıyor

ağzından kaçırıyor belli; her yere tüyü bulaşır diyorum olsunmuş yıkarmışım!
bütün gün evde temizlik, iş kedi bakımı yapıp dışarı çıkmamış olacağım?!!!

komplo teorisi...

nasıl evlilik konusunu başkasının yanında açıp beni utandırmak istiyor; kedi mevzusunu da aynen.

illa her konuda üstün gelecek?
kötü bir konu bile olsa, illa daha çok üzülmüş, daha sevinmiş, daha eğlenmiş, daha çok tiksinmiş, daha çok uğraşmış, daha vicdanlı daha iyi kalpli,.... her şeyin dahası.

sanmayın ki böyle hönkürerek söylüyor bunları. hayır.

bunları göze batmasın, o anda itiraz edeme diye en kibar, en yumuşak, en sempatik halle falan söylüyor ...


yani sen de üzüldün ama ben daha çok ben daha çok. babamın ölümünde bile böyle yapıp beni çileden çıkarmıştı.. bir de son sözü söylemiş gibi yapıyor ki. bize gebersin dedirten kendi ama ölünce bizden daha çok üzülmüş!! naparsan yap kabul de etmez.
tartış, kavga et fark etmez. tek ölçütü kendi duyguları; sonunda süper derecede anlayışlı ve fedakar, kızları için herşeyi yapan anne rolü suratı takınıp tamam sen çok üzüldün der. dedi.

kendini suçlu hissetmemek için böyle daha çok üzüldüğüne inanıyor. bunun için bizi bile ezmeye razı.
bencilliğinden fark etmiyor bile. ben yüz ifadesinden anlıyorum..
çok gördüm ben haklı olduğum, doğru söylediğim halde haksızmışım yalan söylemişim gibi yüzünü buruşturarak, gözünü aşağı devirerek tamam iyi öyle olsun der.

bu mimik beni çileden çıkaran şeydir. kendi azap çekmesin diye daha çok üzülmüş olacak ama biz gebersin dedirttiğini yüzüne vurmayıp, daha az üzülmüş olarak yaşayacağız... öyle görüleceğiz, biz ya da ben vicdan azabımızla kalakalacağız!!

demeyeydin! demişti bir de yüzüne vurunca kafama silah mı dayamış? tabi duygusal bir silah dayadı? senelerce kötüledi, aşağıladı, neffret etti durdu, söylendi sövdü... nazıl etkilenmesin yeniyetme kızlar?

___________

nazlıı o kedi çişi mi?
neredeki?
şuradaki şuradaki! kedi çişi mi kedi?
(anlayamadığım için sordum diye düşünür illa, ikiler, oysa nerede dedim.)
ne bileyim ben?
bir bak, kokla, kedi çişi mi?
nasıl koklayacağım acaba?!!
ay burnunla!!
yaa?? (ima yapmaya çalışanda kabahat)

kedi çişiyse silecekmişim, köpek kakalarını da bana toplatmaya çalıştı. ben site temizlikçisi miyim? neyim? bok temizlikçisi mi?
kendi eğilemiyor fıtıkları ağrıyor ve çok ama çok tiksiniyormuş!

o eve getirdiği ishal olmuş küçük kediyi hekime götürünceye kadar akıttığı kakaları temizlerken neler çektim ben, ama illa da en çok tiksinen kendi!!

ee neymiş?
ne bileyim anne.
kokla.
bana ne çişiyse ne? ben mi temizleyeceğim, lağımcısımıyım sitenin???
biz besliyoruz laf edecekler.
kaç kişi besliyor niye çişleri kakaları ben temizliyorum acaba?
.....



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder