30.10.2013

boşa kürek çekmek



resmen boşa kürek çekiyorum, bo-şa!!!
boşa güzellikle anlatıyorum ya da boşa kavga ediyorum.
neden???? neden?
neden annem beni anlamamakta ısrarcı?
 neden benim taleplerimi ya da hoşlanmadığım şeyleri unutuyor?
kimbilir kaç kez uyardım ya da tartıştık, ama nafile. gene aynı şeyler. yoruldum, usandım artık yaa.

hani büyütmeyeyim diyorum bazen, ses çıkartmıyorum, belki kendi hatırlar, hah şimdi hatırlayacak diyor bekliyorum. hayır yok öyle bir şey daha da rahatlıyor...

ya hiç hatırlamıyor ya da arada bir hatırlayınca ve ben o sıralar uyarıda bulunmamışsam artık önemsemediğimi sanıyor.
 bilmiyorum.
ama işte hep aynı terane.
bazı konularda titizim, takıntılarım var ve bu konuda saygı istiyorum. çok mu.
kendinin beni uyardığı konularda ben dikkatli oluyorum ama.
mesela ceryanda kalıp üşütme korkusu var. kendi odamı havalandırırken kapımı kapatırım, hatta başka odaları açmam ki ceryanda kalmasın.
elektronik eşyaların herşeyiyle ben ilgileniyorum, unutuyor sevmiyor diye.
zaten güzel yemek yapar ama oldu ki iyi değil, söylemiyorum.
evin temizliğini hep ben yapıyorum, yorulmasın. az ve kolayını bırakıyorum ona. çamaşırla ilgili tüm işler bende. nazlıı bu da yıkanacak, şu da yıkanacak... hiç bitmez. çünkü ev battaniye, yorgan, örtü vs cenneti! 10 kişiye yetecek malzeme var ama hiçbir zaman 4-5 kişiyi geçmez. ablamla eniştem geldiği zaman teyzem gelir ama kalmaz, zorluk olmasın şimdi der. zaten başka gelip kalacak kimse yok. ama hazırda malzeme var. ve bunlar kullanılmasa da düzenli olarak yıkanmalı ya da havalandırılmalıdır...perdeler ve halılar bir işkence zaten, o konuda yardımcı tutuyoruz şükür. eskiden beraber yapardık ama artık beli ağrıdığı için yapamıyor.
ben tek başıma da baş edemiyorum onca şeyle. zeyna değilim sonuçta.
ama daha hala beğenmemeleriyle karşılaşıyorum, pek bir şey demiyorum.
vb.

ama benim istediğim nafile.

ya yanımda sigara içme, sigara içerken odama girme.
 hiç ama. unutuveriyor.
mesela şu an bilgisayar koltuğum çok rahatmış diye, elinde pofur pofur sigara geldi oturdu, konuşuyor.
bekliyorum ki hatırlasın, kalksın, aa sen sigaradan rahatsız olursun deyip kalksın. yooo.
oturmaya devam. yaklaşık 20dk oldu, tık yok.

ya cidden çok rahatsız oluyorum sigaradan, nefes alamıyorum, ben oda parfümü de sevmem mesela. odamda temiz hava olsun yeter bana. yıllardır içer, hani eskiden biz küçüğüz, büyüme çağındayız diye dikkat ederdi, çoğu zaman balkonda içer, girerdi. ya da mutfakta içer, havalandırırdı. şimdi rahat. aldırmıyor. ha bir de bazen uyarınca aman bilmeden neler soluyorsun kimbilir diyor, şukadarcık sigaradan ne olacakmış.
gene aynısı işte. sen içmiyorsun ki çok etkilemez, suratına üflemiyorum ya, dağılır gider..
elbet dağılır ama bu yok olduğu anlamına gelmez ta zararlı maddelerin, gene kalıyor havada, ya da koku siniyor.....

bir süre aldırma, uyarma, tamamen unutulur mu yaa...

her seferinde uyarınca da ben kabahatliyim, annesine şuncacık zevki çok gören bir kavgacı bir evlat! benim için ne fedakarlıklar yapmış benimse işim gücüm eleştirmekmiş..
sanırsın kendi beni eleştirmiyor. eğer kafası birşeylerle meşgul değilse ona göre ayaklı hatalar abidesiyim. baştan aşağı herşeyim yanlış... tam kendi istediği gibi olsam, hiç itiraz etmesem de pısırığım, ezik olursam kaynanam neler yapar bana diyor!
hem yumuşak huylu, uyumlu söz dinleyen ol, hem de isyankar olma, kendi bildiğini okuma!!

bi ara evlenmem konusunda birşeyler dedi; sonunda şu manaya geldi adeta; baskı altında olmadan, kendini mecbur hissetmeden, kendini evlenmeye ama severek evlenmeye zorla!! yani başkasının etkisi baskısı olmasın resmen kimseyi suçlayama ama kendini kendin zorla!! nasıl? karlı iş değil mi? sonunda sadece kendime kızabilirim, sen istedin diyebilsin... öyle birşey.

bir süre oldu, hergün tartışmamak için kendimi tuttuğumdan bak gene unutmuş sigara kokusu nefretimi.
annem çok şeyden neffret eder, ben de ediyorum bundan işte. eet! etme diyen mi var sana??

kendi kendine et!!

bilgisayar koltuğun çok rahat ay insanın kalkası gelmiyor bundan diyor elinde sigara.
belkiyorum hatırlasın, hiiç oralı değil.
yıllar yılı gıcık kaptığım ve sıklıkla tartıştığımız sigara kokusu nefretim aniden uçuverdi, keşke odama 15-20 kişi daha gelse sigara içse ben de o dumanla uyusam!!!

bazen de bakışlarımla anlatmaya çalışırım ama gözünün iyi görmediğini ve inatla gözlük takmak istemediğini bildiğim halde. bu kadar yakından da görür anlar herhalde diye.

alış nazlı anneni öyle kabullen!
o beni niye böyle kabullenmiyor, sürekli değiştirmek için küçük küçük çalışıyor, bıkmadan usanmadan...
asla karışmam adı altında emir kipi kullanmadan bıktırma-dırdır yoluyla pes ettirip istediğini yaptırmaya çalışıyor. usanmak bilmeden sabırla, tekrarla...


mesela yatak örtüsü, yani yatağımın üstüne konacak şeyler konusunda da titizim. ki bu titizliği yıllardır ve yıllar önce kendi aşıladı. bir zamanlar o kadar titizdi ki neredeyse bizden bile tiksinecekti. yok o çantalar heryere konmayacak ha! yok dolap düzgün olacak ha! yok kirlenmiş okul kıyafetiniz bir yere değmesin ha! elinizi yıkadınız mı! yıkarsın inanmaz bir daha yıkatır hatta. o kadar çok hipo kullanırdı ki sonunda hepimizde alerji oldu!! kendinin cildinde bizim nefes yollarımızda. hapşırmaktan, göz kızarmasından birhal olduk. bir de ceryanda kalınca üşüttüğü için o hipo kokusu işi bitip bir odaya dinlenmeye çekilinceye kadar evin içinde kalır, yayılırdı.... ta ki doktor uyarısına kadar...

ne efendim okulda heryerde oturduğumuz, her yere koyduğumuz pis kıyafet ve ya çantamızla odamızda oturmuşuz, bilmem nereye koymuşuz çantayı.... yedik zılgıtı. e bir iki sonunda alıştık öyle yapmamaya.
lavaboya saç dökülmüş, banyo giderine saç kaçmasın diye ne tedirgin olduk, ne fırçalar yedik, nelerle suçlandık.
ama şimdilerde kendinin bize her çeşit yolla öğrettiklerini reddedercesine rahat davranıyor, o günleri de hiç öyle hatırlamak istemiyor...

eskiden o kadar aldırmazdım ama annem ısrarcı diye ben de alıştım huy edindim ama annem şimdi hiiç umursamıyor.

ben yazmaktan siz okumaktan sıkıldınız...
ama gene yaşıyorum gene yazıyorum naapiim.

mesela az önce çıktı odamdan. mecbur kaldım uyarmaya. bi de canı sıkılıyor buna.
annecim, odamda sigara içiyorsun hiç hoşlanmadığımı, çok rahatsız olduğumu biliyorsun!
aman be nazlı!
nefes alamıyorum diyorum yaa! Allah aşkına odamda sigara içme! sigarayla girme!
aman tamam, sanki saatlerce kalıp paket bitirdik!
azıcıktan bile rahatsız oluyorum işte!
surat asıyor...
e bekledim anne, şimdi hatırlar kalkarsın diye, hiç aklına bile gelmedi!!

mesela perdeleri açmak ya da pencereyi açmak- kapatmak için bile sigarayla girdiğinde ben o kokuyu alıyorum ve rahatsız oluyorum.

bahaneymiş odasında onu istemiyormuşum!! bak haklı çıkmak için yumuşak karın, küslük ve sitem kullanıyor resmen.

ne varmış, ben de içmişim, görmüş odamda kül tablası!
ya sadece bi denedim, çok sıkıntılıydım, kısa bi süre içtim. acaba dedim annemin her gün sabah kalkar kalkmaz ilk yaptığı gibi sigaraya sarılsam gerçekten sıkıntıma bir çare olur mu? bi zevk alır, mutlu hisseder miyim?
ama hissetmedim, ağzımda acı bi tattan başka bişey, bi mana bulamadım. bıraktım.
bi arkadaşım var onunla beraber dertleşirken, kırk yılda bir o da, o da ben de birer tane içeriz kahveyle. ikimizin ritüeli gibi oldu, o kadar.
:))) yok canım filmlerdeki gibi seks sonrası değil!! siz de ne fesatsınız be!! ^^

_______

sigarayı hatırlasa yatak örtüsü titizliğimi unutur.
ya da hatırladığını sanır...

annem çoğu zama şöyle der; neffret ediyorum bu otobüslerden (tüm toplu taşıma araçları), çok tiksiniyorum.
hatta orada burada oturduğu pantolonundan bile tiksindiğini söyler, hiç bir yere değdirmemek lazımmış aslında bunları!

ama daha önceleri de olduğu gibi gelip rahatlıkla benim yatağıma oturabilir, uzanabilir, bu tiksintisinden bahsederken kendi yatağına oturmadan üstünü değişmişliği, ama  hatta bu tiksintisini anlatırken gelip yatağıma oturmuşluğu var!!!!
ama benim yatağıma oturuyorsun şimdi anne! dediğimde de ha aman sen de nazlı! der.

gene aynı şey; benzer şeyler söyledi, paçası da toz olmuşmuş; ve yorulmuş diye gelip benim yatağıma biir güzel uzanıverdi.
söyleyince de şaşıyor, bozuluyor.
üstelik acele çıkarttığı için evden beni yatağımı toplayamamıştım, yani çarşafa uzandı pis pantolonla!
benzer bir durumdaki uyarılarımdan sonra güya dikkat etmeye çalışır, ama ya öğrenemiyor ya aklında tutamıyor, bana beni önemsemiyor gibi geliyor.

kirli diye düşünülen, yerlerde süründü, arabalar, otobüsler, uçaklar vs. bir şeyi; mesela bavul, çanta, torba, pantolon, yere koyduğumuz bir çeşit sepet; rahatlıkla bana sormadan yatağımın üstüne koyabiliyor. sonra da bana baak doğru yaptım der gibi bir tavır ve nidalarla bunlar yatağımın üstüne koyduğunu söylüyor..
tepki gösterince de hem şaşırıyor hem kızıyor.

ama diyelim çamaşırı toplamış ve benimkileri bana verecek, soruyor nazlıııı!! bunları nereye koyayım, temiz bunlar!

yatağın üstüne dersem gene şaşırıyor, hai yatağın üstüne konmazmıştı ya birşey!
annecim kirli şeyleri koyma! temizleri koyabilirsin!


nazlıı! faturayı yatırmak lazım; şu parayı yatağının üstüne koyuyorum!!!

neden çantama koymaz ki?!!!

koymaaa! yetişiyorum, ver bana diyorum. benim elim de kirlenmesinmiş yatağın üstüne koyacakmış!
ya para pistir kimbilir kaç kişinin pis elinden geçiyor diyen sen değil misin anne?
eee?
ee? ben yatağın üstüne pis şeyler konmasın istiyorum yaa!!!
hıı! elin kirlenmesin diye! e nereye koyayım?

bu durumda koymadık saçma yer bırakmadı, nedense bilerek bir hedefmiş gibi temiz şeyleri seçti!!! yastığımın altı, makyaj malzemelerimin olduğu kutunun içi, hijyenik pedlerimin bulunduğu çekmece...!!!

çantama da koyacaksa mesela, bozuk para gözüne ya da cüzdanıma koymak yerine ya içine atıverir, ya en içte hani çantanın arka kısmında içte fermuarlı bir göz olur ya oraya koyar!

bozuk paralar sık lazım olan şeyler, haliyle kolay ulaşabileceğimiz yerlere koyarız, çantanın içine neden saklayayım ki. sonra içinde ara ki bulasın. hem kim bilir defalarca çantalarımın illa ki önündeki küçük ve kolay ulaşılan gözünden bozuk para çıkarır ve ya koyarken görmüş olmasına rağmen unutur!!

özellikle de konuşurum bozuk paralar şurada diye. içteki o fermuarlı göze makyaj malzememi ve ya hijyenik pedimi koyuyorum diye. hatta iyi ediyorsun tabi demişliği de var. ama nafile!

özellikle gibi ama değil tabi unuttuğundan, illa o gözü bulur, çanta çok doluyken bile ulaşıp oraya koymayı başarır!
sonra da çok doğru yaptım değil mi der gibi, onay bekler gibi söyler bunu!
bak nazlı öğrendim titizliğini, parayı arka iç göze koydum!!
bak nazlı, öğrendim unutmadım, birçok yeri dolaşmış, tekerlekleri tozlu bavulu nasıl da koydum yatağının üstüne!!
değil mi???

hala öğrenemedi inanır mısınız? kirli şeyler yatağın üstüne koyulabilir hatta koyulmalıdır ama temizler koyulmamalıdır diye düşündüğümü sanıyor!!

ama nazlı sen de! daha geçende demedin mi temiz çamaşırları toplamıştım, koydurtmadın yatağına!!
ama anne hemen önce de pis, tozlu bavulu koymuştun! ve ben de başka yatak örtüsü almaya gitmiştim yüklükten!!
eee? işte koydurtmadın ki!
e kirlenmişti ya işte bavuldan, hala değişmemiştim! pis bavulun değdiği yere koyacaktın çamaşırı!!
haa! senin bu takıntıların da yani...
sen öğrettin!
Allah Allah ben niye öğreteyim?
yıllarca kafamızın etini yedin, ilk-orta-lise hayatımız boyunca sen çok titizdin ya! öğrendik, alıştık işte!
yani ben senin kadar titiz değildim! biraz titizdim ama takıntılı değildim!
öyle mi? elimi yıkadığıma bile bazen inanmaz bir daha yıkatırdın, tüm savunmalarıma rağmen!
yok canııım sende!

o zaman ne kadar içerledim biliyor musunuz!? annem benden tiksiniyor diye düşünürdüm. arada bir olurdu böyle. tüm gün ayağımızda kalan çoraplardan tiksinir, hem iç çamaşırımızı hem çoraplarımıızı değiştirtirdi.
o çoraplara dokunamadığını hatırlıyorum, parmağının ucuyla almıştı... şimdi benim hergün iç çamaşırı ve giyiyorsam çorap değiştirmeme şaşıyor, gereksiz buluyor, beni aşırı titizlikle, takıntılı olmakla suçluyor. e sen öğrettin böyle böyle yapardın diyorum. o zaman kirliydik de şimdi daha mı temiziz?


kendi öğretiyor, kendine titizleniyor, bana gelince de bunları unutuyor. ne garip.

o kadar sık oluyor ki bunlar ben de şaşırıyorum, dejavu mu acaba diye!!!
kabus dejavusu!


market mücadelesi



hergün markete gidilir mi yaa??? kendi gidiyor, beni de sürüklemeye çalışıyor.

bu gün markete mi gitsek (migros)?
daha dün gittik ya!
olsun bugün de gidemez miyiz? yasak mı koydular kızım?
e dün zaten gittik ya. yetmedi mi.
dün değildi o!
dündü anne.
hayır önceki gündü.
anne dündü, fişin tarihine bak istersen.
neyse canım bugün de gidelim!

annem için markete gitmek eğlence ve sosyal aktivite ve de yürüyüş. benim için de öyle sanıyor.

ama o kadar çok oyalanıyor ki.
kasadaki neredeyse tüm domatesleri baştan sona yoklamadan poşete atmaz...
benim için market en kısa sürede tüm ihtiyaçlarının bulunup, alınabileceği bir yer. en kısa sürede terk etmelisin.
ama anneme kalsa bi günün geçirir.

pazarlara ve marketlere katlanmak çok zor.

hatta ben çok ürün ve çok çeşit bulunmasına rağmen büyük marketlerin insana zaman kaybettirdiğini düşünüyorum.
bu yüzden sevmiyorum, gene en sevdiğim groseri markettir, hem herşey var hem küçük olduğu için her reyonu bile
turlasan fazla zaman kaybetmez, alacaklarını alırsın....

annemeyse forum'daki migros dar geliyor! her reyonu tek tek gezmek istiyor....
nefes alamıyoruuuuuummmm... hep acele ettiriyorum, dayanamıyorum napiim.
o da bana kızıp duruyor, acele ettirmişim. hele ki bir şeyi unuttuğunu fark et, aman be nazlı!

işte beni suçlamak için bir bahane daha.
ve ertesi gün markete gitmek için bir bahane!!!

aa sofra tuzu almayı unutmuşuz! çok acele ettiriyorsun beni hep ondan!
dedim sana ihtiyaç listesi çıkaralım diye.
neyse artık yarın gider alırız!

?????!!!!!!

yakında market yok mu sizin orada nazlı?
vaarr! ama annem küçük markete gitmeyi hiç sevmez, tek bir parça bir ürün için bile büyük markete gidecek,
hem gezmiş oluruz! diyecek....

hava değişimi---- ne giysem??



hani bazen hava değişimi zamanları olur, serin midir sıcak mıdır belli değildir.
ne giyeceğine karar veremezsin. aman anneme danışmayın. kararları ya da sıcak soğuk algısı
farklı, ters.


bu ara öyle ve sık sık geçen diyalog;

nazlııı üstersen üstünü çıkar! terlersin.


terleyeceğimi, terlediğimi bile benden iyi bileceğini düşünüyor annem. yok böyle demiyor ama karışmalarından belli.

yoo, iyiyim.

5dk sonra.

nazlıı üstündekini çıkar istersen!

buradaki istersen, gizli emir aslında. kendi en doğru kararı vermiş. 33 yaşına gelmiş kızı ne zaman sıcaklanacağını
dahi kendi başına bilemez durumda bir zavallı!

iyiyim ben böyle anne.


hayır ama vazgeçmez, çünkü karar vermiş.

ha bunun tersi de olabilir, çıkar demesinin sebebi kendinin sıcaklanmış olması. kendine sıcak geldiyse tüm dünyaya
öyle gelecektir. çünkü annemin doğruları kesin doğrudur!!! ama ola ki üşüdü giyin der aksine.
ha zaten giyiniksen yeterince değildir, bir şey daha giymen gerekmektedir, ya da yoksa önünü sıkıca kapaman!

buyruk öyle!

yaptırıncaya kadar tekrarlamaktır politikası.

öyle kısa tepkiler yeterli gelmez.

aslında terledin ama farkında değilsindir belki!!


üstüne basa basa sıcak gelmediğini ve çıkartmayacağını kesin bir dille belirtmelisin. yoksa takılmış plak gibi aynı
şeyi5-10 dk aralıklarla duyarsın. sonunda sinirlendiğin için terlersin!!!

nazlıı, çok sıcak oldu çıkar ceketini istersen.

yoo olmadı.

ver bana çantanı tutayım da çıkar!

bu arada çantana hatta ceketine de müdehale gelebilir.

tamam niyeti iyidir, hasta olma diye ama sadece kendi doğrularıyla hareket eder, senin görüşün kesin yanlış!!


ama var ya ne zaman onu dinleyerek, ona göre kalınlıkta giyinsem, esas o zaman soğuk alıyorum...

biribirimizin sıcaklık anlayışı birbirine uymuyor ama annem bunu farklılık olarak değil benim bilgisizliğim
olarak görüyor.

buna benzer diyalog yakında geçti.
defalarca kot gömleğimi çıkarmamı istedi. ama bana sıcak gelmiyordu, içimdeki inceydi. ama karar vermiş işte.


evet hem bana yaşlandığımı vurguluyor, hatta laflar vurur.
bak geçende ne dedi. koku açıldı yaştan, yaşlanmaktan, Nebahat Çehre'den geldik buraya.

lafın arasında bana laf sokuyor, e yai ben de eskisi gibimiymişim? yani şimdi cildim 23 yaşımdaki gibi miymiş?
yani 20lerimdeki gibi enerjik miymişim? işte zaman kimseye acımıyormuş!
Nebahat Çehre'ye bile acımamış bana mı acıyacakmış ya??!!


ama aynı zamanda bu bana yaşlandığımı ima eden anne, bana bebek gibi davranmaktan hiç gocunmaz, kaçınmaz,
gece çişe kaldırmak ister, sokağın ortasında illa kot ceketimi çıkartmak ister...

tuutu ceketten, yani ceket gibi kulladım aslında kot gömlek de...

neyse işte tuttu  çocuk gibi soyduracak beni!

çıkarayımmış terleyeceğimmiş.

iiyi ki bir terleyince esas hasta oluyorum demişim. ama terlemedim o an.
yok sıcakmış çıkarsammış!!


anne bırak! bebek miyim ben?

iyi tamam canım kendin çıkar o zaman!

çıkarmayacağım ki!

ah nazlı ah! sıcak ama bak hasta olacaksın! hani terleyince hasta oluyorum dedin!

terlemiyorum ki!!

ama sıcak geldi bana, sen de çıkar!!!

_________-

zor kapadım konuyu.
bir mağazada bir şey denemeye kabine gittim. pek beğenmedim vazgeçtim çıkarıp koydum.
giyinirken haliyle çıkarmışım kot gömleğimi, annem mutlu mutlu baktı bana.

bilmem ki içinden gene haklı çıktım gene! ben hep haklıyım! mı dedi???


____________________

bir süre sonra giymeme bozuldu....


________________________________________________________-

ben dışarı çıkacakken esas sorun bu...
annemin haca algısı, fikrine göre giyinip çıksam denedim muhakkak bana uymuyor.
ya annem serin demiş kalın giydirmiş olur, terleyip başım ağrıyor.
ya da annem sıcak demiş oluyor ben ince giyiniyorum, soğuk alıyorum ya da en azından üşüyorum.

_____

fast best friends

bir arkadaşım vardı bir zaman öyle, böyle güya samimiydik, içtiğimiz su ayrı gitmezdi, birbirimizin evinde bile
rahatlıkla kalır, beraber yemekler yerdik. böyle oldu insanlar işte, ben de ömürlük bir arkadaşlık sanmıştım. resmen fast food arkadaşlıktı onunkisi. önce elini veren kolunu kaptırır oldu. meğer sonradan anladım ki arkadaşlıklarını bir gün lazım olur diye, kullanırım diye ediniyor, biriktiriyormuş.
tüm arkadaşlık düzeni buymuş. o sıra kim işine yarayabilecekse hızla samimi olup kendini sevdiriyor, ama baktı faydası yok ya da geçti, hop uzuyor...
kaprisleri, istekleri arttıkça arttı. sevildiğinden emin bencil bir çocuk. bir yerden sonra usanıp hayır demeye başlayınca çok fena bozum oldu.
zaten benim istediğim bir şeyi de ya yapmaz, bahane üstüne bahane uydururdu, ya istemeyerek yaptığını belli eder gibi garip bir tavırla yapardı.
benden daha sosyaldi. çok kişiyle arkadaşlık eden ne kadar derinlikli ilişkiler kurabilir, zaten mizacında varmış yüzeysellik ve bencillik. bazı insanlar kendilerini iyi saklar. sevimli, cana yakın, samimi insan maskesi altında bencil ve içten pazarlıklı bir çocuk yatar. gören de dünyanın en iyi en tatlı insanı sanır. hani henüz kullanılıp unutulmamış,kullanıldığını anlamamış, yüz çevrilmemiş falan olanlar.

böylelikle öğrendim. ha şimdi birinin sırrını birine verirdi, dedikoducuydu, ya da kuyu kazan biriydi diyemem.
ama bunları yapmaması melek yüreğinden ya da ilkeleri olan bir insan olduğundan değil de daha çok karşısındakini dinlemediğinden ya da beceriksizliğinden ileri gelirdi.
hani şu  kötülükler yapamayan ama başka birinin yapmasına da karışmayan hatta hafiften başkasının başkasına, ki bu yakını da olabilir, yapıldığında da gizli bir zevk duyan biriydi.

sahteydi. yani böyle yüzüne güler, sıcak davranır ama arkanı döner dönmez suratının alamı değişen hatta burun kıvıran tipmiş.
meğer.

çevresi geniştir, herkesle iletişim kurar, hatta belki sizle bile tanışmıştır :)
ve ne yapar eder telefonunuzu alır. bir gün işine yarar diye.
bu kadar şeyi düşünüp planlayarak yapmadığından bir süre sizin yanınızda da rahat davranmaya başlar, o zaman çakarsınız.

neyse bu arkadaşın istekleri bitmek bilmeyince artık insana daral gelmeye başlar.

ama dışardan bakan değil içerden bakan anlar, yani bunları yaşamadan bilmek imsansızdır. kötü huy ve alışkalıklarını, bencil ve çıkarcı yanlarını şirin suratının ardına öyle güzel saklar ki, birine sizi kıran bir durumu anlatsanız hayatta inanmazlar. mutlaka alınganlık etmiş, yanlış anlamışsızdır, hatta siz hatalısızdır, ne vardır yani her dediğini bi bir yapsanız ne olacaktır, o mutlu olsundur yeterdir!!

oha.

yüzlerce best friendi olan bu hanımdan bir süre sonra sıkıldım. hayır maddi talepler değildi bitmeyen istekleri.
öyle bir yanı yoktu. ama hep sen ısrar edip ısmarlarsan da memnun olurdu yani. para beklemez ama fırsat bulursa sömürür. faydalanır. ne de olsa beleş sirke baldan tatlıdır.

sürekli birşeyler istemesi ama pişkin pişkin senin istediğin bişeyi de yapmaması, yapmamaya çalışması bir süre sonra baydı. aslında ben bal gibi de hayır demesini bilen biriyimdir ama sevdiklerim için bir yere kadar çiğ tavuk yemeye razııyımdır. ama bir olur iki olur. ama ardı arkası kesilmezse e pes yani! tavır koymazsan bütün hayatını işgal edebilir.
ben de sonuçta onun annesi babası falan değilim hayatımı ona endeksleyeyim, o mutlu olsun diye herşeye katlanayım.
ha o da senin için yapıyordur, o zaman başka.
ama bu arkadaşta o özellik ne arar!

istedikleri olmamaya başladığında önce şirinlikle bir sitemkarlık, küsmekle tehdit, ardından bencil ve kızgın bir sitemkarlık gelir. sonunda yavaş yavaş sizi aramamaya, siz arayınca kısa kesmeye başlar....
bir süre sonra zaten kendiliğinden kopmuşsunuzdur.

sevgiliden bahseder gibi oldu deel mi? ayyrılık sahnesi.
e tabi bu versiyon insan tipini sevgili tipi de vardır, erkek olanı da .

neden olmasın?
öyle bir şarkı vardı.

yazıya başlarken aslında annemin birirlerine beni şikayet ederek, yavru kedi gibi bakarak, medet ummasından bahsedecektim....
ben everemedim allah rızası için bu kızı everin ben yapamadım der gibisinden.

sonra buralara geldik.
ama işte şimdi bağlıyorum. başlarda annem bu arkadaştan da medet umdu. çünkü anlatmayı ve övünmeyi sevdiği şeylerden biri de, abartarak tabi sanırsın corç kuluniy ile ahbap, çevresinin genişliği, ne kadar çok arkadaşı olduğuydu.
meğer aslında ima ettiği şey çok arkadaşım var ama senle görüşme şerefini sana bahşettim demekmiş...
işte bu bencil ve pasif agresiften de medet umdu annem.

tabi aramızın açılmaya başlamasının da sebeplerinden biri oldu onun garip bencil davranışları...

ben doğrusu herkes için ama özellikle de sevdiğim arkadaşlarım için hep en iyisini isterim. kimseleri yakıştıramam, üzülmesin isterim falan işte. tabi en çok kendime ister ve yakıştırırım en iyi şeyleri ama onlara da çok daha azını dilemem herhangi bir şeyin. tamam itiraf ediyorum ben de her kız kadar kıskanç olduğumdan elbet benden daha iyi olsunlar diye uğraşmam, ama olursa da beddua etmem. accık haset ederim otururum, napayım :))
ama hani çöpçatanlık yapmam, kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş. kimseden de beklemem.

ama annem bekledi işte.

ve o çok sevdiği neşeli, samimi, melek yürekli arkadaşım bana kendi için beğenmediği tipleri kakalamaya kalkana kadar.
nasıl anlaşıldı? anlaşılıyor işte. ne kadar garip huylu ve çirkin tip varsa bana yakıştırmasıyla başlar. sonra bu arada herkesin de kendine aşık olduğunu varsaymasını da dinlemeye başlamışsınızdır. ama o o adamları beğenmiyordur, fakat bana verebilir!!!

ay o benle çok ilgileniyor ama ben onu beğenmiyorum, istersen seni tanıştırayım nazlı?
niye canım, bana beğenmediklerini mi kakalıyorsun??


önceleri anlamazsınız, bu garip ve çirkin davranışı tatlı ve masumcuk arkadaşınıza yakıştıramazsınız, sanırsınız ki yanlış anladınız, sizin hüsnü kuruntunuz bu....

ama bir değil bir kaç defa olmaya başladığında e yok artık dersiniz.

sadece o konuda değil, yani kendinin beğenmediği herhangi bir şeyi size layık görmesidir.
yani açıktan sevgisinden yararlanarak kendinin üstün olduğunu, herşeyin en iyisini hak ettiğini ama senin işte öyle nasıl olursa olsun biri olduğunu ima etmeye başlar.

annem bu duruma önceleri pek inanası gelmiyordu ama sonunda inandı elbet.

çünkü hem artık her istediğini yapmıyordum hem de mesafe koymaya başlamıştım. tabi o da karşılıksız bırakmadı bu mesafeleri. kendi de uzaklaştı.

e işine yaramayacaksa ne diye görüşsün...

farkettim ki ortak tanıdıklarımız falan bu huylarından bir haberler bu kadar samimi olmamışlar. ya anlayamamışlar ya da tesadüfen bu arkadaşın o kadar da işi düşmemiş ki samimiyet kurması gerekmemiş...

29.10.2013

nankörün ilanı ve duygu sömürüsü


eğer bir şeyi kendin değil de o istiyor diye yaptığını açıklıyorsan=
sevmiyorduysan, istemiyorduysan yemeseydin! yapmasaydın! der.

meydan okur.

sıkıysa yapma, yeme.

nankör olursun o kesin ve bulamadığı için isteyip de yiyemeyenlere de ihanet etmiş olursun,
sadece annene değil. tüm dünyadaki açlara mesela!!


eğer hala yapmıyor, yemiyorsan mesela işte istediği o.
meydan okumasına karşılık bir hareket yaptın ve fırsat doğdu.

ve böylece seni eleştirmek, beğenmemek, nankör ilan etmek, dırdırla boğmak, senin burnundan getirmek için ona gün-fırsat
doğmuştur.


bu konuda çocukken afrika'daki açları çok kullandı. onlar için bir şey yaptık mı hayır. sadece kullandık.

hele bir şey yeme, afrika'da açlıktan ölen çocuklar var diye başlar.

bir gün git birini evlat edin demiştim!!

aç olmamamın, sevmememin, doymuş olmamın bir önemi yoktur. o karar vermişse bu yenecek diye çatlayıp öleceğini bilsen,
yiyeceksin.

anne çok doydum yiyemem.
nankör! bunu bulamayan çok!
ama çok yedim zaten doydum!
bunu da ye ne var? o kadar emek o kadar masraf! hem nankör hem müsrifsin! atılacak şimdi bu!


bir de sırf ben yemiyorum diye koskoca bir tabak dolusu bir şeyi çöpe dökmekle tehdit eder, deneme.

niye atıyorsun? yarın yerim!
yarına tadı bozlur şimdi ye!


paylaşılamayan wc



sabahları evde iki kişi olmamıza rağmen banyoyu paylaşamıyorduk. afedersiniz ben kalkar kalkmaz ilk iş banyoya yani tuvalete
koşarım. ama annem geceleri de uyanıp tuvalete gittiği için ilk iş değildir bu çaydan sonraki iştir.
tabi bu konuda benim yanlışta olduğumu düşünür. bahsetmiştim anneme göre ben gece de en az 1 kez tuvalete kalkmalıyım ki
sabah ilk iş olarak tuvalete koşmam gerekmesin. onun doğruları mutlak doğrudur!! hatta buna öyle inanıyor ki bana istersen
seni gece tuvalete kaldırabilirim diyor!
bundan da bahsetmişimdir ya neyse. bu arada bana yaş konusunda çok kere vurgu yaptığını belirtmem gerek. ama geceleri tuvalete
kaldırılabilirim!! bu nasıl bir ikilemse.
nedense sabahları benden de erken kalktığı için tam benim kalkma saatimde tuvalette olabiliyor. işte bu yüzden de paylaşamıyoruz,
banyoyu.

bir de uzun kalır ki, ağzında da sigara çoğu zama, banyoyu dumanaltı eder, sabah sabah ne güzel hava soluyorum!
bunu söylersem de ya abartıyor olurum ya da zaten gece kalkıp tuvalete gitmem gerektiğini bilmediğimi...



ama çocukken kalkardın diyor. e illa yatmadan önce süt içirecek. sabaha kadar nasıl tutasın. midem guruldata guruldaya
yatardım, tam yatağa gitmişsin, artık uykun gelecek, ballı süt dayanmış burnuna ve o i-çi-le-cek!!!!!

yaa dişimi fırçaladım!
olsun! ne olacak ki???

diye diye daha ilk okul çağında çürüdü dişlerim.

yoo sabah zaten süt içerdim, o zamanlar sütçümüz kapıya gelirdi, mis gibi sütü annem kaynatırken koklamak büyük zevkti.
sabah içmemişsem bir şekilde akşam ders çalışırken içilirdi. ama illa gece yatmadan hemen önce de içilecekmiş!!

yaa o zaman çişim geliyor işte.
gelsin ne var?
sonra uyanıyorum uyuyamıyorum!
uyursun nazlı bahane yok!

bahane değil çok zorlanır, siinirlenirdim, uykuya dalmakta.

zaten gece oldu ki kalkmadın, bir sinirle kaldırıp tuvalete gönderir.
yok ki.
vardır yap!!
sanki bir de ayakta duramayacakmışım gibi kolumdan tutmaya çalışır, iyice sinirlenirdim.

sonra gidersin tuvalete daha üstünü soymaya çalışıyorsun kapıda bekçi hadi hadi!

hadi yaptın mı?
daha üstümü soyuyorum!
of hadi benim de uykumu kaçıracaksınız kızım hadi!!
e fazla bir şey yok.
hadi nazlı!
e bu kadar. deyip çıkardım.

ama kesin yalancıyımdır! o saatte litrelerce işemem gerekir oysa!!

tam yaptın mı nazlı? bak gece beni kaldırma gene ha!!!
niye kaldırayım ki??


sanki o çağda ilkokul işte, kendim tuvalete gidemem. annem buna inanırdı.
bizim aklımıza gelmezmiş gibisinden.

ben ablam değilim ki. o zamanlar bir süre için eski ve garip mimarisi olan bir evde kalmıştık.
garip bir mimarisi olduğunu sonradan anladım yani. tuvalet yoo dışarda değil, yaa o kadar da değil ama,
ne hikmetse tuvalat koridorun sonunda yatak odaları kısmı değil mutfak kısmına yakın bir yerdeydi.
ablam gece tuvalete giderken beni de kaldırırdı. ne var ki korkacak?

işte öyle.


o zaman ki yaşıtlarım hatırlıyorum da karanlıktan korkardı. ben anlamazdım neden, ev her zamanki evin??

bu huyundan alışmış olacak annem tuvalete yalnız gidemem sanırdı. ohoo ben kaç kere kendim gittim döndüm.



kaldırıyor gece zorla, nazlııı kalk tuvalete gidin!
ben gittim!

ona göre ben kaytaran bir yalancıyım, korkmadan kendim gidemem!!
sonra mecbur eder gitmeyi, az yaptın diye azarlar..



zaten bir şey yiyip, içip yatmak çok yanlışmış, sen uyuyormuşsun ama vücut onu sindirmek için çalışıyormuş hala.


kim takar. yatmadan da o süt içilecek! hele bir içme.

süt içmek isteyip de bulamadığı, fakirlikten içemeyen çocuklara mı ihanet etmiş olursun, annenin bu kadar iş ve
zorluk içinde sana hazırladığı sütü içmeyen bir nankör mü?

hayır annem bize bir fiske dahi vurmadı, şu bu yasak demedi.
kendine öyle davranılmış çünkü.

ama böyle bazen sert, sitemli bazen de yumuşak ama suçlayıcı tonlarda söylenmeyen kalmadı. nankörlükle mi suçlanmadık,
annemizi sevmemekle  mi, hayırsız olmakla mı, iyilik bilmemekle mi.... say say bitmez.


zaten her halükarda anneme göre ben hep nankörüm. ama annemin her sözünü itirazsız dinleyen, yumuşak başlı ablam  yerine
benle uğraşmayı sever. annem zoru, meydan okumayı, mücadeleyi sever, insanları her yaşta değiştirebileceğine,
eğitebileceğine inanır.

tipik kadın yani.
kadınlar da erkekleri değiştirmekle uğraşmayı sever, bayılır hatta. sonra da sıkılabilir.
yani mücadeleci kadınlar böyle sanırım ve üşengeç olmayanlar....


______________-

neyse işte sabahları paylaşamıyoruz diye alaturka misafir tuvaletini elden geçirttim. bunun için annemin tamirci
fobisiyle mücadele ettim. klozet takıldı ve yine koçtaştan ucuz lavabo ve dolaplı takım alınıp takıldı.


ama o tuvaleti de sabahları kullanabiliyor muyum??

yeni tuvalet daha güzel oluyor diye ona gidiyor, ben eskisine talim.....

ama benim yüz yıkama falan malzemelerim orada...

kimin umurunda??

___________

sabah kalkıyorum bakıyorum ki kapılmış.

yok daha tam girmek üzereyse senin işin bitti herhalde deyip girer.
 hayır daha yeni kalktım! derim şaşar. ama sesler duymuş!!

yatağım gıcırdar benim biraz, onu duyunca anında kalktığımı işleirimi bitirdiğimi düşünür.
böyle bi uyaınca dönmek, gerilmek, saate baklmak, ayılmaya çalışmak diye bir şey yok sanki hayatta.


______________________


yeni tuvalet güzel oluyor der, pişkin pişkin girer. ben çıkınca girebilirsin der.

ama afedersiniz girilmez. kokar.

kokuyor ama dersen atıyorsundur anneninki hiç kokmaz!!

___________

gene eski tuvalete ben.....

__________________

annemle bu konuyu da açmaya gelmez yoksa çok uğraşıp da unutturduğum bu mevzuya dönüş yapmış olur.
ki annem tuvalet ihtiyacından bahsetmeye bayılır.

nedense.

bana da ikide bir sorar. sen bugün çıktın mı?

eğer tuvalete girdiğimi görmemişse, ona göre çıkmamışımdır, kabız olmuşumdur, günler sürebilir ona göre bu durum.
sonra bana hep cıvık şeyler yedirmeye çalışır. zırt pırt da sorar bugün çıkabildin mi???

ya da eskaza kabız olmuş da söylemişsen, bir ara unutup onbeş gün sonra bile sormuştu.
                         
_________________________--


okul hayatım boyunca da sonraki yıllarda da hatta hala annem eğer o gün dışardaysam ne yediğimi ve tuvalete çıkıp
çıkmadığımı mutlaka sorar.....


istersen sinirlen. umursamaz illa da sorar.

koskoca insan oldum - annem koskoca kadın oldum dememi istemiyor, insanlar kız değil kadın olduğumu düşünürmüş,
sonra nazlı ne zaman evlendi der, evlenmediğimi hatırlayınca da evlilik dışı bir ilişki yaşadığımı sanırlarmış, o
yüzden ya şu yaşa geldim, şu yaşta insanım, ya da şu yaşta kızım demem lazımmış-

neyse işte şu yaşa geldim hala annem tuvalet faaliyetlerimi merak edip sorar, tuvalete gitmediğimden şüphelenirse hele.



_____________


bizim evde annim beni de mecbur etmesiyle çok sık konuşulan bir konudur tuvalet ihtiyaçları.
buna da kısaca çıkmak deriz.

koşulsuz

anne sevgisi koşulsuzdur zannetmeyin,
kimisi kendinden habersiz hiçbirşey yapmamanı bekler,
her konuda her zaman danışmanı, kendine güvenin, inancın, kendi fikirlerin yokmuş gibionun fikrini almadan adım atmamanı;
kimisi onun dediklerini yapmanı, onu mutlu edecek şeyleri, sözünden asla çıkmamanı;
kimisi de onun yaşayamadığı hayatı yaşamanı; onun okuyamadığı okulda okumanı, onun isteyip de olamadığı mesleği seçmeni,
onun beğendiği kimseyle evlenmeni, ona uygun gelen şekilde çocuk büyütmeni;

kimisi de hepsini.

hız - hız limiti - yavaşlamak - sana geçme diyen mi var??


mutfaktayız, annem mütemadiyen konuşuyor yine. bu kez yarın yapacağı yemeği kararlaştırmış, uzuun uzun bana nasıl
yapılacağını anlatıyor, elinde sigara tabi. napıyorsak o sırada ikimiz de ayaktayız annem benim önümde durmuş, yüzü bana dönük.
tam o sırada annemin arkası dönük kalan balkon kapısından içeri bir böcek girdi, ben de tepki olarak böcek böcek! dedim.

ama gene kendi konuşmasına gömüldüğü için duymuyor bile beni.
ee? ne alaka.

alaka şu annem önümde duruyor ve kımıldamamı engelliyor, ama farkında bile değil, o kendi konuşmasında...
ilerleyemiyorum yani.

annem önde durmaya bayılır, bilmeden barikat kurar gibi birilerinin önünde durur, birşeyleri farkında olmadan engeller.
tepki alırsa da kendisiyle bunun ne gibi bir bağlantısı olduğunu hiç anlayamaz, direk suçlu sizsiniz!

mesela sabah daha yeni kalkmışsınızdır, tuvalete yetişeceksiniz, yani ben.
annem kapıda yakalar ve konuşmaya tutar. tüm gece konuşmadığı yetmezmiş gibi bir de kızı geç kalkmış, annesini yalnız
bırakmıştır saatlerce, o yüzden görür görmez konuşmaya başlamak ister. o an senin bir ihtiyacının olma olasılığı olmamalı!!

hani daha sabah görür görmez elime telefon tutuşturup bilmem kimi aramamı beklediği gibi. saatlerde düşünmüş ama konuşamamış
, e şişmiş, şimdi derhal konuşup deşarj olması lazım. sen bu uğurda idrar keseni, böbreklerini heba et! kim takar!
hem zaten sabah sabah kendinin tuvalet ihtiyacı olmadığınıdan tüm dünyanın da böyle olmalıdır. e gece kalksan bir kere tuvalete
sabah böyle sıkışık olmazsın! der.

bazen de sabah kalkar kalkmaz işte seni koridorda yakalayıp esir almaya çalışır. ya o günü bebaber birşeyler yapmak için planlamıştır,
ya da bir konu-obje falan çağrışım yapıp bir şey hatırlatmış ve derhal konuşma isteği duymuş, üstüne de seni yakalamıştır.

çok oldu bu sabahları ilk iş tuvalete gitmem gerektiği bilgisini hep göz ardı ederek, bilmeden beni engeller. anne tuvalete girecem
dersin ve yandan paçayı kurtarıp seğirtirsin tuvalete diyelim. annen sana bozulur!
yahu çişim vardı!! bu kez aynı dırdıra başlar. gece bir kez kalkacakmışım tuvalete, böylece sabah sıkışmış olmazmışım.
istersem beni kaldırabilirmiş ha!!! karta kaçıyorsun, erken menopoza girmeye korkmuyor musun diye eleştiren annem, beni bebek gibi
gece tuvaletine uyandıracakmış!!!!

ben olsam aldırmam. ne zaman isterse o zaman işesin! yeter ki kendi temizliğini yapsın!! :)

ya da mesela odandan çıkıp su içeceksin ve o daracık koridorda annen gene önüne denk gelmiştir. ya yürümez ya seni görünce
hemen konuşmaya başlar. aceleyse işin, boşuna hızla halledemezsin.
annecim tamam bir su içeyim de!
e iiççç! ay sanki sana içme diyen var!!
bu sırada bana bir şey anlatıyor koridorda, hazır odandan çıkmış görünce. ama ne önünden çekilip yol veriyor ne susuyor.
öyle önümde durup konuşuyor, bişey istiyor. sonra bir su içeyim de demene kızıyor.


ha bazen de yol vermek ister ama ilerleyip de tam gireceğim yerin kapısının önünde durur, dalgın dalgın.
yani benim.

o an acelem olduğunu, hızlı hareket etmek istediğimi, ya da hızlı hareket edebildiğimi düşünemez. benim yavaşlıktan sıkılma ve
acele-hızla hareket etme hakkım da yoktur adeta.

henüz geç ve enerjik olmama rağmen kendim iki katım yaşındakiler gibi düşünmeli ve hareket etmeliyim. mantıksal açıdan demiyorum,
hareketin seriliği açısından....

ne bileyim sanki böyle.


o böceğin girdiği anda işte, öyle bir önümde durmuş ve kendi konuşmasının dünyasına dalmış ki, ben daha da ilerlemeden böceği yok etmek için
hızlı davranmak istiyorum ama nafile, dediğimi bile anlamamış ki!

ne göceği nazlı??!! bi sus sözümü kesme!!!

annem sözünün kesilmesinden nefret eder pek çok insan gibi, ama senin de konuşabilmen için onun bitmek bilmeyen konuşmalarını kesmek
zorunda olduğunu hiç bilmez.

sözünü kestim diye kızmış bana ne ne ne? ne var? diyor.

sağır duymaz uydurur misali ne göceği göcek ne? diyor. önümde dikilmiş kımıldamıyor, beni de kımıldatmıyor ve bakıyor öyle
bana ters ters.

yahu nazlı sağa sola kaysana, sapsana!

canım solumuzda kahvaltı masası var, o tarafa geçemem, sağda desen buz dolabı, şato mutfağı değil bu.


bir de böyle kendini geömek siteyince kızar, aman geeç! sanki sana geçme diyen var! der.

demiyor ama birşekilde geçit vermemeyi başarıyor.


çocukkende böyle küçük bir evdeydik, koridorlar çok dardı. biz hazırlanırken hadi acele biraz diye azarlar, ama koridorda
geçmemizi engellerdi.

eskiden tabi kendi de bu kadar yavaş değildi. hatta bizden hızlı yürür, ilerler gider sonra bir sinirle geri dönüp bakar
ve bizi azarlayarak hızlı yürümemizi buyururdu. oysa küçüktük gücümüz anca o kadarına yeterdi demek.
ama anneme göre acelesei olan kendinin hızlı varmasını engelleyen, yavaş yürüyen beceriksizlerdik. yok böyle demez ima ederdi!

anne-çocuk arasındaki yaş farkı işte. anne daha genç ve enerjikken sen ufaksın gücün ve hızın bir yere kadar.
ama sen genç ve enerjik bir yaşa geldiğinde o yaşlanmış ve yavaşlamış olur. enerjine rağmen hızlı yürümezsin aman annem gücenmesin,
geride kaldım diye telaşlanmasın bozulmasın diye.
yani ben.

ama annen bunu anlamaz, hızlı yürüyemediğin için böyle yaptığını düşünür, zanneder, hatta zaten senin eskiden beri pek de hızlı yürüyemeyen
biri olduğunu iddia eder!!

hatta sen gidebilirsen önden hızlı git istersen.
yürüyebilirsen sen yürü. der.

niye yürüyemeyeyim? dersen senin zaten hızlı yürüyebilen bir insan olmadığını iddia eder.
annecim beraber yürüyelim diye ben yavaş yürüyorum dersen, annenin yavaş yürüdüğünden şikayetçi olan biri olursun gözünde.
napayım yavrum yaşlandım ben hızlı yürüyemiyorum artık! diye alınıp, itiraz eder.

hatta bir gün bir yere acele giderken benim hızlı yürüyemeyeceğimi bile iddia etmişti. ben hep yavaş yürüyormuşum,
yetişemezmişim!!
bir de dedi ki gidebilirsen sen önden hızlı git!
elbette gidebilirim anne!
yaa o kadar hızlı yürüyebilir misin??
neden yürüyemeyeyim?
ne bileyim sen hiç hızlı yürüyemezsin ki eskiden beri!

 eskiden beri dediği birden 20 yılı atlayıverip, ilkokul bacaksızı yıllarıma gidiverdi. arada hiç yıl yok sanırsın.
ilkokulda ufacık bir çocukken bir anda otuzlu yaşlara ulaştım, ve hayatımda hiç hızlı yürümedim.
demek bei yalnız başına yürürken hiç mi görmemiş? o kadar zaman hala arkamdan bakar, ne kadar hızlı yürüdüğümü hiç mi
farkedememiş.

yalnızken çok hızlı yürürüm ben.
yaa??!! diyor.

kendi için yavaşladığımı bilmiyor.


demek o yüzden mi bazen böyle çoğul konuşarak, birilerine biz yorulduk, biz yürüyemeyiz diyor?

bir de bana yorulduysan oturalım der bazen.
yoo yorulmadım, sen yorulduysan oturalım.
yok ben senin için söyledim kızım.


ben niye yorulayım da kendi yorulmasın?? hani ben çok ateşli hastayken, ya da bileğimi burkmuşsam falan olsa neyse??


belki de için için kendinin hala eskisi gibi hızlı yürüdüğünü sanıyordur...


________

mutfakta annemi geçmek için manevralar yapıyorum.
kızarak ne ne? diyor. ne bu telaş?!!

annecim böcek girdi içeri!

çekilip bana yol vereceğine neredeyse olduğu yerde dönüp bakınıyor ve hani diye soruyor.

anne, bırak da geçip bi öldüreyim, iyice girecek içeri!!

aa iyi, geç! sanki geçme, öldürme diyen var sana!!!

annecim, önümden çekilmiyorsun ki!

of nazlı!

ohooo annemden yol alıp da ilacı kapıp da böceğe ulaşıncaya kadar, girdi işte bir yerlere. savaş başlasın!!

ben senin gibi hızla hareket edemiyorum ki kızım, nasıl ben öldüreyim?

ben öldüreyim diyorum zaten!



________________

böyle bazen koridorda tam önünde ağır ağır ilerle arkasında olduğumu bilse de, hızlanmaz, yol vermez...

sana geçme diyen mi var? der.

daracık yerden o yol vermeden nasıl geçeceksem?
bunu düşünemez.


_________

kapılardan çıkarken de benzer bir huyu vardır, kapının tam ağzında durmak.
tam evden beraber çıkacağız, kapıyı da benim kilitlememi istemiş, ama gitmiş gene kapının öyle bir ağzında durmuş ki,
ben çıkamam.
farkında olmadığından da beni kendini bekletmekle suçlar, hadi! der.

annecim biraz çekil de kapıyı kapatıp kilitleyeyim.
e ben sana kilitle dedim zaten!
tamam da öyle bir yerde duruyorsun ki, ben çıkamıyorum, haliyle kapıyı da kapatıp kilitleyemiyorum.
niye?
yer yok anne yer yok!

anlamıyorum ki popo popoya durup yapışıp da mı yapacam bunları??

çekilirmisin, ilerlermisin lafına da alınıyor....

________________

aynı durum bir araçtan inerken de mevcut. taksiden-arabadan-minibüsten mesela aynı kapıdan inmek zorundayızdır,
iner ve indiği yerde kalır. uyarmadan çelikmek aklına gelmez ve seni kendiini bekletmekle suçlayıcı biçimde hadi nazlııı! der.
oysa inmek için yer yoktur, yok annenin tepesine inmek istiyorsan, yok annenin poposuna suratını sürmek istiyorsan o ayrı.:))

toplu taşıma araçlarında hele sırf beni değil herkesi engeller, önden indi diyelim yere bastığı yerde kalır.
ama senin ayağını koyacak yerin yoktur.
farketmez ve daha da sinirle sana kızar hadi nazlı!! hep bekletiyorsun beni!! gibisinden.

ya da indiği, yere bastığı yerde durakalıp, konuşmamıza kaldığı yerden devam eder. o sırada senin inip yanına varmanı bekler,
ama ayağını daki koyacak yer kalmamıştır, yoktur.
mecburen basamaktayken annemi uyarmam gerekri bundan da hiç hoşlanmaz.
sanki kendisi yol vermeyecekmiş de sanki çok yavaşmış gibi söylüyormuşum!!!


ya ne?

ama napayım anne inecek yer yoktu.
vardı işte şurada? ben şuradaydım, koskoca yer vardı!
yoktu valla yoktu.

canı sıkılıyor.

e yoktu. ben dahil inecek herkes kapıda kalakaldı, şöför de fazladan beklemek durumunda kaldı.



________________________________________-


geçende bir yerden alışveriş yaptık ama adamda bozuk kalmamış, aldı bizim parayı yandan bir yerden bozdurup gelecek.

biz de oturacak yer olmayınca ayakta bekliyoruz, annem kapıda durdu.
bir süre sonra adam geldi parayı uzatıyor anneme.
annem de adamı tersliyor, almıyor parayı.
bana değil bana değil allah allaah! diyor.

ben uzanıp aldım, anne paranın üstü ya!

çıkıp gidiyoruz yavaştan. garip bakıyor bana , elalemin adamından elalemin parasını almışım gibi.
farkedip ben de , annecim paranın üstünü getirecekti ya. diyorum.


yok! o başka adamdı ama? diye iddia ediyor.
yanlış almış olmayayımmış.
hayır yanlış değil.
emin misin? o adam değildi ama.
oydu!
değildi bence.


o kadar sohbet etti adamla birşeylere bakar, seçer ve alırken. hatta beni dahi anlattı, yüksek okul bile yapmışım ama atanamamışım.
yüksek lisansa bazen yüksek okul diyor ama o zaman da insanlar bein 2 yıllık okuduğumu sanıyor. mecburen yüksek lisans diye
düzeltmem gerekiyor. o zaman da kendisi bozuluyor.

bu sefer de aynı şeyler oldu, adamın kızı da yüksek lisans yapıyormuş falanmış, tabi konuyu gene annem evlenmye getirerek benim
evlenmememden dem vurdu.
böyle beni bu konuda şikayet ederken kararsızlığa düştüğü zamanlardaki gibi, bir çare bekler, yardım bekler gibi, kedi yavrusu gibi
bakar... sanki herkese anlatarak bunu yardım istiyor gibidir....

aynı sahneler yaşandı ama adamı saniyesine unutmuş!!!


ha bazen de bu unuttuğu kimseler selma bekler, ya da verirse de şaşırır.
nereden tanıyorsun sun bunu nazlı?? der hayret ve biraz ümitle!
var ya işte anne şu şu şu...
haa o o mu? yok ya o değil o, başkası!!! iddiası...

su pompası ile mücadele--su damacanası ve teknoloji


temiz su içelim diye damacana su sistemine geçtik, musluktan içmiyoruz. aslında mersin'de musluktan
su içilir. epey klorludur ve kireçlidir ama arıtma sistemlerimzi iyidir de. herkes musluktan içer.
ama artık dedik ki temiz içelim yani daha saf su içelim. bir firmadan damacana getirtiyoruz.

aslında biliyorum ben de ama henüz büyük damacanayı cam şişede getirenini bulamadım, araştırıyorum.

annemde böyle el becerisi yoktur. yaşı ilerledikçe olanını da kaybetti. o yüzden ben dolduruyorum sürahiyi.

hem beli ağrıdığı için ona zorluk olmasın diye.

bir gün dışardan geldim, tüm gün evde değildim.

bir sinir ve hayal kırıklığıyla karşıladı beni. ne kadar bencilmişim! ölmüş susuzluktan! bir damla su bile
kalmamış! mecburen musluktan içmek zorunda kalmış!

daha merhaba demeden, bir günün nasıl geçti demeden anında çemkiriyor. neredeyse beni katil olmakla ya da
vatan hainliğiyle suçlayacak. o derece öfkeli!

bütün gün susuz kalmış! ne kadar bencil biriymişim ben böyle.
zaten yorgunum ben de.

sen bana sigaranı solutuyorsun ama! zehirli bir şeyi bana solutuyorsun ve umrunda değil, uyarsam bile pek
takmıyorsun! seninki bencillik değil de ne???

aynı şey değilmiş! su temel ihtiyaçmış ama tüm gün susuz kalmış!!

e su vardı! ne ara bitti? daha geçende 2 damacana getirttim?

yok işte bir damla su yok sürahide!!

e dolduruversydin ya anne!!

nasıl dolduracakmış ki? bilmiyormuş pompa nasıl çalışıyor!!

altı üstü marketlerde satılan, plastik pompa, nasa uzay aracı değil ki!

pompa da mı teknoloji???

bilmeyecek ne var ki?

hem defalarca önünde su doldurdum, yüzlerce defa. bilmesen de tahminen kurcalar bulursun, ben öncesinde biliyor
muydum nasıl br şey, kurcaladım buldum.


nasıl sinirleniyor bağırıyor bana, susuzluktan ölse ruhum duymazmış!!! bencilsin bencil diye diye dolaşıyor
evde ağzında sigara.


anne! niye susuzluktan ölesin! kendin pompayla çıkarsaydın ya!
nasıl kullanılıyor bilmiyorum ki! hep sen yapıyorsun! ben hiç yapmadım, bilmiyorum!
e şöyle bir bakaydın bulurdun! ne var ki, altıüstü plastik yaa!
baktım baktım anlayamadım garip bir alet!
annecim defalarca önünde yaptım, hiç mi anlamadın ? altıüstü şu minik kapağı çıkarıp, şurayada bir kaç defa basacaksın o kadar.


ya  özellikle de anlatarak yapıyordum ki öğrensin diye, ama hiiiç!!



ben olmasam hiç bir şey yapamayacakmış gibi davranarak acaba beni eve mi bağlamak istiyor?
ven olmasam annem napar, ben evlenmeyeyim mi diyeyim? e peki niye beni ona buna bile şikayet eder gibi yakınıyor?





27.10.2013

sigara benim bebeğim ona laf ettirmem_migrenim tuttu_ o kelimeler illa harcanacak

sigara benim bebeğim ona laf ettirmem_________migrenim tuttu_________ o kelimeler illa harcanacak


hala aynı! belki 1000 kere tartıştık, nafile çaba benimkisi!
bari benim yanımda içme şu sigarayı diye.
o yanımda derken bitişiğimde anlıyor herhalde, yoksa bulunduğum odaya
rahatça girip çıkıyor ağzında pofur pofur sigarayla!

bütün evi kaç kere turluyor sigara ağzında! e balkonda içerse üşütüyormuş! üşütüp hasta olup
ölsünmüymüş!

bir de üste çıkmak için böyle abartır.

ya bari benim odama girme! hoş girmese de koridordan odama da geçiyor, kokuyor.

her seferinde unutuyor rahaat rahat odama da giriyor benle sohbete çalışıyor.
hiç umrunda değil ki!

hala aynını savunuyor , evin içindeki havada dağılıp gidiyormuş, bir şey olmazmış, o kadarı
zarar vermezmiş.

yani tüm gün her odada birazcık soluyacağız bunu!!

şu an odam kokuyor mesela. odama girdirtmedim ama koridordan ulaştı odama. ben de bu kokudan
nefret ediyorum işte!!

o kadardan ne olacakmış? suratına mı üflüyorum nazlı?
dağılıp gidiyor havada!!
30 küsür yıldır içiyormuş, hani bir şey mi olmuş kendine??

kışın hele bir de soğuk alsın nasıl öksürür bir duysanız şaşarsınız. ufacık bir kadın değil de iri yarı dev gibi
bir adam öksürüyor sanırsınız. daha da bir şey mi oldu diyor.

doktora gitmek istememesinin sebebi de sigara, yasaklayacak, bırak diyecek çünkü.

bi gün diyor ki böyle şiddetle, tepine tepine 'bırakmayacağım asla asla asla!!'


tabi kışın soğukta daha zor. balkonda içemeyeceği için ve ev soğur diye,evin içinde turlayarak içer de içer.
ben bir yeri açarsam da üşüteceğiz diye bana kızar, kavga çıkarır, kapattırır.

ya ben bunu solumak istemiyorum!!

aman be nazlı! o kadar da değil, abartıyorsun!
zamanında nefes alamıyorum dedim diye bana sigarasını tercih edip alamazsan alama! demişliği bile var.
o derece aşık sigaraya yani.

üstüme başıma da sindiği oluyor, arkadaşlarım bazen sigara içtiğimden şüpheleniyor.


bu konuda sürekli mücadele halindeyim. mücadele bitmiyor çünkü unutuyor, beni takmıyor.

bazen dışardan geliyorum eve, eve sigara kokusu yayılmış, tabi temiz hava solumadığı için farkında değil.
umrunda da değil, hatta inanamıyor bile.

yok canııım o kadar da kokmuyor nazlı, abartıyorsun!
e üşütüyormuş ama heryeri açınca!!
hasta mı olsunmuş.

e tek bir yerde iç orayı havalandır. yook dolaşarak içecekmiş!

e o zaman sen bir odaya geç bir süre, o sırada ev havalansın. ev havalanınca sen başka odaya geçersin o beklediğin
odayı havalandırırsın.

ay buz gibi odada mı oturacakmış!

ya beni hasta etmeye ya da delirtmeye mi çalışıyorsun anne? ha? benim cigerlerim de mi haşat olsun?
olmaz ki o kadardan???!!! yıllardır kendi içiyormuş olmamış da benim ki şu kadarcıktan mı olacak?



ha annem bir de kendini doktor sanır! kendi teşhisini kendi koyar! yıllar içinde hastalıkları tanımış artık,
öğrenmiş, ne gerek varmış doktora gitmeye....


doktora gitmemek için fi tarihinden kalmış reçeteyle ilaç aldırmışlığı var bana.

eczane vermezseymiş, verenini bulana kadar dolaşayımmış!!



___________________________

tuvalette bile rahat yok. sabah ağzında pofur pofur sigarayla girer tuvalete, içeriyi dumanla doldurur, sonra çıkar, ben girerim
diyelim,  bu sigara dumanı altında işlerimi halledeceğim. buna tepki göstermemse abartma! o kadar da dolmaz, kokmaz!


tuvalet ne! balkonda bile temiz hava alamıyorum yaaa!!!

balkona çıktım temiz hava almaya, bir baktım gene sigara kokusu geliyor burnuma tam!
meğer balkon kapısının önünde durmuş da öyle içiyor sigarayı, dışarı üflüyor dumanı, rüzgarla bana bana geliyor!

off, balkonda bile oksijen bile yasak bana!


başka bir zaman başka bir anda da gene balkonda temiz hava almaya çıkmışım, gene sigara kokusu, yanıma geliyor sigarasını içmeye,
bak işte! balkonda içiyorum!!

ay balkonda bile sigara kokusu beni buluyor diince, ama dağıtırmış rüzgar!!

rüzgar dağıtırmış kokusunu ki ben alamazmışım atıyormuşum!!! üff amma da abartıyormuşum!

bazen de şöyle oluyor ağzında sigarayla hem konuşuyor hem beni evin içinde adeta takip ediyor konuşmak için.
ben sürekli oflayıp yer değiştiriyorum ama konuşmaya öyle dalmış ki sigaradan bunaldığımın farkında değil,
ben nereye annem sigarası ve konuşmasıyla oraya. tuvalete bile arkamdan yürüdü, kapıda konuşarak ve sigarasını
içerek beni bekledi. ben kaçmaya devam ediyorum ama anlayan kim?
sonra da kızım bir dur da konuşalım! diyor. sürekli dolanıyormuşum hep benim arkamdan mı gelecekmiş???
ya anne ben sigaradan kaçıyorum!!
of aman be nazlı!
hayatta bir tek zevki ve lüksü varmış o da sigaraymış, ben de onu anneme fazla görüyormuşum.


o konuşmaya dalsın yeter, dünyaya aldırmaz zaten.
migrenim tutar odama kapanırım. bunu da bastıra bastıra belirtirim. ama bir süre sonra zaten çatlayan başımı anca
sığdırdığım anca 8 metrekare olan odama zort diye dalar. bir şeyler sorar bana iyice yüksek gelen ses tonuyla.
ben migrenden geberiyorum diyorum o tutturuyor da bilmem napalım mı?
börek yapayım yermisin! poğaça yapayım? revani yapayım mı? avm'ye gitsek de alışveriş mi yapsak?

böyle aralıksız aktivite seçeneği sunuyor bana!
annecim başım çatlıyor diyorum ya!!!!
e daha geçmedi mi? ilaç yuttun!!!
tesiri için zaman lazım ki!
yaa???


kendinin de gençken migreni varmış ama neler çektiğini çoktaaan unutmuş anlaşılan.
hapı yutar yutmaz tesir etmez ki, önce eriyip kana karışması lazım, iğne değil ki bu 5 dakkada tesir etsin.

niye bu oda bu kadar karanlık nazlı? ışığı açayım mı??
anne migren diyorum!!!
hııı!!??
karanlık ve sesssizlik lazım!!
tamam geçince kalk da bir yerlere gidelim, sinemaya mı gitsek acaba? sen hangi filmler var bilirsin nazlı?
nazlıı, acaba tatlı mı yesek forum'da, teyzene de uğrar alırız, beraber gideriz ha? sonra zaten migrosa da uğramak lazım.
ekmek lazım hiç kalmamış, süt de alsak mı sana muhallebi yapsam?, balık da alalım ne zamadır yemedik, hangi balıktan alsak
acaba, neyse iyice bir sorarız en tazesini alırız, en son ne  zaman balık yemiştik biz? neyse bir keresinde hatırlarmısın
bir balık almıştık hangisiydi o çok lezzetliydi, sen çok beğenmiştin, hani enişten de rakı getirmişti içmiş sohbet etmiştik...

(ben migrenim tuttu deyip, ilaç alıp, karanlık ve sessiz odama kapanıyorum, annem gelmiş tepeme oturmuş aralıksız konuşuyor,
hazır beni hareketsiz ve evde yakalamışken!!! ha bir de alkol alınca ne kadar eğlendiğinden bahseder ki bana hiç de öyle
gelmiyor^^ e zaten sürekli konuşur, bir de içince iyice yüksek volümden ve abartarak daha da çok konuşur, bütün masa susakalır.
o da zanneder ki çok hoş sohbetim, çok ilginç şeyler anlatıyorum beni merakla dinliyorlar! kimseye fırsat bırakmaz ki, kendi
aramızda konuşmak durumunda kalırız, bunu fark ederse de bozulur, bir şey alatıyormuş!! zaten defalarca duyduğumuz kötü bir
anıyı yeniden dinlemenin nesi zevkli gelecek acaba bize? kendi deşarj oluyor ya tamam! bu ona yetiyor. herkesi de çok memnun
ettiğini sanıyor!! cidden kime içmekten bahsetse alkol alınca çok rahatladığını ve konuşup rahatça deşarj olduğunu söyler,
çok hoş sohbet olurmuş içince!!)

ne zamandı o nazlı? geçen sene miydi? bir yıl oldu mu olmadı mı emin değilim. ama çok iyi gelmişti, ay akşama marketten bira mı
alsak nazlı? zaten bulgur da lazım, yağ da az kalmış, alsak mı acaba sonra bitince mi alsak? peçete de lazım. ben bilmiyorum
tuvalet kağıdı ne kadar kalmış, alsak mı? yoksa evde fazladan varmıydı ne? ama nereye koymuştuk hatırlamıyorum, banyodaki dolapta
mıydı yoksa benim odada fazladan boş kalan göze mi koymuştun. hani o dolabı da alıncaya kadar ne çekmiştik değil mi?
ay bu yapı marketlerden bişey almak da mesele, bir ay oyalanır mı insan ya? hiç sözlerinde durmuyorlar. hani kırmızı bir mum almıştık,
kocama bir şeydi çok güzel kokuyordu onu da mı oradan almıştık? hı nazlıı? dinliyormusun beni?? ya başka alınacak bir şey
geliyor mu aklına marketten? sana da birşeyler lazımsa alalım yani. ah bana unutturma şampuanımda bitmiş, aslında saç boyasına
da baksak iyi olacak. daha 15 gün oldu boyayalı ama taze değilmiyimiş, iyi tutmamış, sonra unutmayalım da maya alalım....

anne başım çatlıyor yaa!!
geçer biraz sonra.
anne biraz sonra konuşsak!
şimdi de konuşabiliriz nazlı! benim işim yok ki!


bütün gün evde tek kalmıştı o gün, ben gelinceye kadar akla karayı seçmiş, binlerce kelime birikmiş içinde ve sarf edememiş,
ne şartta olursa olsun o kelimeleri harcamasırek! etrafı umuurunda bile değil. oysa kendi bana anlatırdı migreni 20li yaşlarında
ona çok çektirmiş, öyle bir ağrı olurmuş ki midesi bile bulanır hatta istifra ettiği bile olurmuş, kardeşini bile yanında
istemezmiş!!! bana bunları anlatıyor benim migrenim tutunca ama bunlarla benim başımı daha çok ağrıttığını fark edemiyor.
o yeter ki o kelimeleri sarf etsin dünya kimin umurunda??!!!!

anne başım çok ağrıyor!
napsak? ovalasammı?


sırf odamdan ve tepemden kalksın diye bana kahve yapmasını istiyorum. çünkü ben battaniyelerin içine gömülmüşüm, elimden geldiğince
odamı en karanlık haline getirmişim, ses duymayayım diye kulağıma tıkaç bile takmışım ama nafile!! annem gelip baş ucuma oturuyor
ve sürekli konuşuyor! aa bütün gün yalnız kalmış ve yeteince konuşamamış! konuşup rahatlaması lazım! aa onun rahatlama şekli de
bu! napsın yani hiç rahatlamasın mı??? bir gün böyle demişti gene ben migrenden delirirken! bakakaldım suratına. nazlı migrenden delirmek
üzere midesi bile bulanıyor, insan da bir sinirli oluyor ki bu durumda, ama annem tutmuş kendi rahatlığından bahsediyor!!
yani annemin rahatlaması bir zorunluluk bir hak, ama nazlı'nın sessizlik istemesi bir haksızlık, bir ihanet! başı çatlasa,
ölüyor olsa dahi annesini dinlemekle yükümlü! ne yani kadın hiç rahatlamasın mı? beni şişiriyorsun dememe de deli olur. ama öyle!
umrunda değil ki kendi rahatlasın da sen şiş hasta ol! kime ne.? zaten bir bağlantı kuramaz ne alaka der?


ha tamam sana kahve yapayım.

çok konuşan insanlar bir eylemi yaparken de konuşur, yapmak üzereyken de. ha ben kalkayım. ben çıktım. mesela birşey yaparken de
konuşurlar. annemi mutfakta hayal ediyorum kesin şöyle; mutfağa giriyor; ocağı yakayım o zaman, bardak neredeydi acaba? çay bardakları
buradaydı, kupalar neredeydi ki? hah buradaymış, hangi kupayı kullansam acaba? şunu kullanayım, kaşık da koymak lazım?
bunları sesli söyleyerek yapıyordur.

lakin ben burada strateji hatası yaptım. evet kupaları bulabilir, suyu da kaynatır ama kahveyi bulabileceğini sanmam.
iyi tahmin.!

az sonra yanıma geliyor, kapıyı açıp içeri sesleniyor, aman nazlı'nın başı çatlıyor arayıp bulayım kendim zaten nereye koymuş olabilir
ki, demez! bulamaz. çünkü aramaz. zaten arasa da bulamaz. sanırsın ben kahveleri alıp banyoya, gardroba, vestiyere falan
koyup saklarım, o kadar acayip biriyim!!
nazlııı! kahveler neredee?

of kendi mutfağında, o bayıldığı mutfakta birşey bulamıyor. bulgur makarnayı falan bulur da beni ilgilendiren birşeyi bulamaz.
ben söylerim bunlar burada ha aklında olsun diye. ama ilgi alanı dışındaysa ve zaten her an konuştuğu, konuşmadığı zaman da kendi
kendine konuşarak iş yaptığı için hıı der ama aslında duymaz, sonra da bulamaz. bulamamak iyi aramaz. direk bilmiyorum yerini diye
düşünür, kim bilir acayip nazlı bunları nereye koydu? kim bilebilir ki kahve nerede? ya da kahvaltı gevreği nerede?
kim bilir nazlı nereye koymuştur? mutfağımızı saray mutfağı falan sanmayın, oldukça küçüktür. ancak sonradan yeniledik ve çok
sayıda dolap yaptırıdk. annem bir tencere sevdalısı olduğu için onları koyacak yerler yaratmak zorunda kaldık. ama çoğu dolabı
tencere-tava gibi, tabak-çanak gibi, plastik kaplar gibi gereçler dolduruyor. bir kısmı ardiye gibi bulgur, pirinç, makarna vb
şeyleri ihtiva ediyor. haliyle herkesteki gibi üst raflarda en çok kullanılan tabaklar, bardaklar yer alıyor.
ocağın hemen altındaki çekmeceler çeşitli çatal-kaşık-bıçak gibi gereçlerle dolu. en sık kullanılanlar hep en kolay ulaşılır yerde.
çay-şeker-kahve gibi sık kullanılan malzemeler ardiye bölümüne sığmadığı için geniş bir alt çekmecede duruyor. sabah da çayı genelde
annem yaptığı için çay ve şekerin yerini bilmemesine imkan yok.


migreni tutunca kardeşini bile yanında istemeyen annem benim migren ağrısı çektiğimi bile bile sürekli konuşup, beni konuşturup,
gürültü yapıp duruyor!!! nedense benim migrenim tutunca yanımda birini istememe lüksüm, hakkım yok. ha bunu böyle demiyor elbet.
hakkın yok demez, bunu böyle bir durumu düşünmeyerek, kendini hatırlamayarak yapar. yalnız kalmak, sessizlik istiyorum dediğimde
de ben kaba ve bencil biri olurum. oysa ki bunu dile getirinceye kadar defalarca başımın çatladığını, migrenimin tuttuğunu,
hap yutup birazcık uyumak istediğimi söylemiş, defalarca imalarla sessizlik talep etmişimdir! ama annem hep anlamayıp sabrımın
sınırını zorlamaya bayıldığından beni illa da patlama noktasına getirmeyi başarmıştır.
insanı hiç patlamayacak, hafif atlatacakken patlama noktasına getirmeyi doğal bir biçimde aşırı derecede başarır zaten!
bunu bilerek yapmaz. yani sinir patlaması yaşatayım buna demez. ya da patlasın da rahatlasın da demez. o noktaya yakın olduğunu,
 ya da ne bileyim işte çok sinirli, o an bir konuda aşırı hassas olduğunu fark etmez ve tam da o hassas noktayı farkında olmadan
 bulup damarına basmayı başarır!! bu başarısını bilinçli elde etmediği için de bu aşırı tepkiye şaşar, kızar küser ya da seni
bir şeyle suçlar. mesela kaba ve düşüncesiz olmak, mesela bencillik ve anneya bağırmakla!
bir olaydan da ders çıkarıp, seni anlayıp ona göre davranmayı bilemez, gene aynı durumda gene aynı şeyi yapmaktan geri duramaz.
yok durmuşsa da bunun başka bir sebebi vardır, onu başka bir şey engellemiştir!!


nazlı kahve nerede?

acaba kahve nerede olabilir? tencerelerin içine saklamış olabilirmiyim? ya da odamda bir yere gömmüşümdür! bakarsın ayakkabılığa
bile akldırmış olabilirim, hatta sifon kabının içine, çamaşır makinasının içine de olabilir, çantamda taşıyor, bilgisayara kaldırıyor,
ne bileyim mesela havluların arasına şifonyerime koymuş da olabilirim. ben böyle garip hatta absürd biriyim. ne yaptığım, ne
yapacağım hiç belli olmaz.

çayın orada anne!!

biraz ters söyledim diye şöyle ekliyor;

ne bileyim ben nerede? kimbilir nereye koydun!

defalarca o  gözü açmış, çay paketini almıştır, ya da şeker, ama bir kere olsun kahveleri görmedin mi anne yaa??! ne bilecek nerede?
şifonyerin 3. çemkecesinde kilotlarımın yanında, desem girip orada arayacak!
elbet mutfaktadır. bunu tahmin etmek için biraz düşünmek yeterlidir. peki mutfakta nerede olabilir? tabak çanak kapak tencerelerle
beraber konmayacağına göre, mantıken ya ardiye gibi kullanılan gıda maddelerinin olduğu yerdedir, ya da çay-şekerin yanındadır.
zaten mutfak dolaplarının da bir sınırı ve düzeni vardır. bunları da beraber yapmışsınızdır. ama nafile kendinin ilgisini çekmeyen
bir şeyin yerini bilmez, bilmek, öğrenmek de istemez, öğrenir öğrenmez de unutur. ama kötü olayları asla unutmaz, herhangi bir konuyu
bu kötü olaylara bağlayıverip hemen o kötü konuyu yeniden anlatmaya bayılır. ama kahve nerede, benim ağrı kesicim nerede tahmin
edemez.!!

şimdi sanki o an bilinçaltından mıdır nedir oradan şöyle düşünceler geçiyor sanki; bütün gün evde değildi  ve beni yalnız bıraktı,
çok sıkıldım ve hiç konuşamadım, ama eve gelir gelmez de başı ağrıyor ve odasına çekiliyor, ben şimdi kiminle harcayacağım, bu
birikmiş kelimelerimi, benim konuşup rahatlamam, deşarj olmam gerekirken benim bencil kızım migrenim tuttu deyip naz yapıyor!
ne efendim başı ağrıyormuş sessizlik lazımmış, hiç demiyor ki annem tüm gün kimseyle konuşmamış sıkılmıştır, bir oturayım dinleyeyim!


şimdi biliyorum ki kahveyi evet bulacak ama hangi kahveyi yapacaını ve nasıl yapacağını bilemeyecek ve gene bana soracak. bu kadar
konuşup talimat verdikten sonra artık bana iyilik olmaktan çıkıyor bu durum.
o an sanki başımda binlerce kişilik bir bando sesi sona kadar açmış hem çaıyor hem tepiniyor, beynimde gevşemiş, pörsümüş ve
kulaklarımdan, gözümden dışarı pırtlayıp rahatlamak istiyor. görünmez biri de beyin sapıma beyzbol sopasıyla vurmuş ve ben afallamışım,
darbeden dolayı midem de bulanıyor, başımda dönüyor. hissiyatım bu. bunlarda insanda çarpıntı ve asabiyet de yapıyor.
ama anlayan kim??

kalkıp kendim hazırlıyorum kahveyi. ben yapacaktım diyor. ama biliyorum ki şaşacak, bunlar ne diyecek.
bir de annem paket açmada beceriksiz. daha öncede benzer bir sahne yaşamıştım. kahveyi açacam diye paketi patlatıp, mutfağı
kahveye bulamış, elektrik süpürgesini çalıştırmayı beceremediği için sinirlenip evde teknolojiye küfürler ederek dolaşmıştı.
ben de ayakla yayılmasın diye kalkıp o halimle eşşek gibi bir de yerleri süpürmüştüm.
elektrik süpürgemiz biraz detaylı, ama ne kadar olabilir ki, kuru temizlik yapan düğmesi belirgin, hatta kırmızı ojeyle işaretlemiştim
ki annem kullanacağı zaman hemen hatırlasın. bo-şu-na.





tamirci fobisi----teknoloji korkusu-yada nefreti

tamirci fobisi----teknoloji korkusu-yada nefreti_______________-


sabah bi gürültüyle uyandım, kalbim çarpa çarpa.
tak tak tak tak tak.

kalktım baktım, bizim balkonun sineklik kapısı biraz bozuktur, kolayca yerine oturmaz, annem onu kapatmaya çalışıyor.
kapanana kadar vur ha vur vur ha vur...

anne ödümü koparttın ne yapıyorsun? diyorum.

hiç umurunda bile değil, devam ediyor. inadı inatmış bu kapıyı kapatacakmış!

bir sinir bir sinir küfürler.... nefffret ediyormuş bu kapıdan neffret!!



e tamir ettiriin!

olmaz!
 neden?
çünkü annem tamir işlerinden de tamircilerden de neffret eder!

artık bir fobi gibi bu işlerden mümkün olduğunca kaçınır. tamir ettirip çözüm sağlamak yerine her seferinde uğraşmayı,
sinir olmayı falan tercih eder.

bir tamirci fobisi var adeta. bir şey bozulmaya görsün yandık.
ben tamirci-servis çağırayım dedikçe 'aman! sakın ha! bekleyemem onları!' diye bağırgan biçimde çıkışır ve engeller.

e napacağız böyle anne?
idare edeceğiz!!!!

banyonun elektriği bozulmuştu, ampul bitmesi değil yani, florasan kararmamıştı, başka bir şey olmuş.
inat etti çağırtmadı. 2,5 ay boyunca karanlıkta elimizi yıkadık, tuvalet ihtiyacımızı giderdik, banyo yaptık!!

ne zaman çağıracak olsam kavga çıkardı, beni tansiyonunu yükseltmekle suçladı!

ya altı üstü elektrikçiyi çağıracam ne var bunda?
aayyy nazlı çağırma uğraşamam şimdi onla!!
ne var uğraşacak acaba?
ay sakın çağırma ha! ay neffret ediyorum tamir işlerinden ya!!
et veya etme, bir yerde yaptırmak zorundayız anne!
niye zorundaymışız? ne mecburiyetimiz var?
ya daha ne kadar karanlıkta banyo falan yapacağız?
yaparız! eskiden elektirik mi vardı?
taş devrine döndük valla!!
bişey olmaz!
ayyy bak tansiyonumu çıkarttın gene nazlı yaa!! sinirlenmeye gelmiyorum artık kızım ben?
niye sinirleniyorsun bir anlasam? tamirci çağırmaya
ay bana tamir deme! neffret ediyorum nefret!!

tamam bu işler cansıkıcı birer angarya, ama bir şey bozulunca tamir ettirilir, başka napılır?
banyo lambası bozuldu diye ölünceye kadar karanlıkta mı halledeceğiz işlerimizi?



o günün sonunda, yoo tamirci daha aranmadı, karanlığa çözüm bulundu; mum yakmak!!!!
15 gün daha mum ışığında hallettik banyoda halledilen işleri.

bıraksam yıllarca idare ederdik artık....

haber vermeden emrivaki yapıp, ben çağırdım. tamiri 5 dk bile sürmedi!!

adamı görünce de bir sinir bizimkinde, bir yan bakışlar bana!

hain nazlı!! nasıl tamirci çağırırsın....


ohoo daha neler. hele sifonun bozulması var kiiii tamir ettireceğine aylarca dışardan su döktük.
bunu sonsuza kadar da sürdürebilirdi.
gene bana tamirci çağırtmadı, hep engelledi. ne varmış ki, eski zamanlarda doğru dürüst sifon mu varmış sanki??


eskiden tamir işlerimizi yaptırdığımız bir adam vardı, hiç sözünü tutmazdı, hep bekletirdi, sinir ederdi.
o zamanlar bir fobi oluştu herhalde annemde.

tamirci çağırmaya sonuna kadar karşı!!

e ev sıfır, son moda, son derece modern ve teknolojik değil ki. illa ki bir şeyler eskiyip bozuluyor.
bıraksan, elektriksiz, susuz, sifonsuz vs... ilkel çağlara dönüp yaşayacağız...


e çamaşır makinamız bozulunca da aynı şey oldu.
imkanı yok servisi çağırtmıyor. her şey bahane. ay şimdi uğraşamam. ay hiç bekleyemem. ay çok para tutar. vs vb.

inanırmısınız bir yıl boyunca ne servisini çağırttı, ne de bir daha acaba kendiliğinden düzelmiş midir diye makinayı kullandırttı.
ne olduysa olmuş, bir gün çamaşır yıkarken makina aniden durdu, sularını akıttı, salladı , yürüdü falan.

ondan sonra çamaşır makinalarına düşman oldu. bir yıl elde yıkadık çamaşırları!!!
bir deneyim belki düzelmiştir!

of kıyamet kopuyor!
sakın ha nazlı sakın elleme! kullanmayacağız onu!

makinaya küfrediyor bu arada! allah belasını versinmiş makinanın!!

yenisini mi alsak?
şimdi ona masraf edemeyiz nazlı?
ee hep elde mi yıkayacağız böyle zor oluyor?
yıkarız ne var!


teknoloji korkusu ve nefretinin başlangıcı bu olsa gerek!



elde yıkaması ayrı dert, kurutması ayrı dert.
ona kalsa böyle yaşar gideriz, bir şeyler bozuldukça onlardan vazgeçeriz, şehrin ortasında mağara devrini yaşarız!!


sonunda baktım aynı markanın bir kampanyası var, eski makinayı verin yenisinin bilmem ne kadarı sayalım.

böyle yapmaya ikna ettim!!

belki de 50 TL'ye falan malolacak bir tamir yerine koskoca makina değişti!!

ben fazla konuşmam ki

ben fazla konuşmam ki_____________


çok konuştuğunun farkında olmamak nasıl bişey acaba? hiç iç ses, düşünce sesi diye birşey yok.
öyle ki artık hiç alakasız kimselerle üstlerine vazife olmayacak, hatta bu bilgilerin verilmemesi
gereken kimselerle bile konuşuyor. konuşmaya aç kalmış gibi birini yakaladı mı hayatını anlatmadan
bırakmıyor! hele ki bir fırsat görsün. yakaladı mı bırakmıyor.

neydi kadınların 3000 kelime mi kullanması gerekirmiş ne annemde bu 5000 olabilir!!

sadece benle, teyzemle konuşması da yetmiyor. işte birini yakaladımı tamam. artık o andaki konu,ne ise
onunla da konuşulacak.

konuşmaya o kadar bayılıyor ki, işte karşılaştığı herkesi esir alabilir.

gittiği mağazalar, marketlerdeki çalışanların çoğu, en azından cinlik edip kaçamamış olanlar, annemin
hayatını biliyor. o da yetmezmiş gibi benimkini de.

böyle tuhaf bir huyu oldu hele son zamanlarda; beni şikayet etmek!
bir de böyle kararsız kaldığındaki gibi bir bakış atıyor. yavru kedi gibi. hani , sanki medet umar, yardım ister
gibi bir bakış. ben bu kızı everemiyorum belki siz yaparsınız der gibi.

bunu dediğimde de bana olabilirmiş, belki de birilerinin aracı olması gerekirmiş. e bari tanıdık birinden bekle anne.
daha yeni tanıştığımız ya da yakın olmadığımız birilerinden bile medet umuyor. zaten onların öyle bir olanağı
olsa bana mı bırakırlar? herkes kendi hayatını kurma, kurtarma peşinde haliyle, bir de benle mi uğraşacaklar.
bırak elin adamını arkadaşlarımda bile öyle bir şey yok...
e biraz iyi niyetin azaldığı, insanların bencilleştiği bir çağdayız. ben de kimsenin izdivacı için uğraşamam doğrusu....
annemde kızların ne kıskanç olduğunu bilmezmiş gibi, kendilerine yapacaklarını bana mı yapacaklar..


nazlı pek yemek yemiyor!
sanki bacak kadar çocuğum da abla-abiler bana nasihat verecek, aa bak büyüyemezsin ama diyecek.
ben de etkileneceğim.
 beni şikayet ettiklerinin çoğu suratsız, genç elemanlar.

gitmiş beni alışveriş yaptığımız marketin fırın kısmında çalışanlara beni şikayet etmiş.
nazlı hiç ekmek yemiyormuş!!

bi gün beraber gittik, çocuk da diyor ki, alaycı bir tavırla; siz ekmek yemiyormuşsunuz!
annem de yandan manalı manalı bakıyor. ay çok korktum elin çocuğu beni eleştiriyor vah vah! dombilinin teki.
ben de mi öyle olayım? yaa evet, fazla ekmek yemek zararlı, siz de yemeyin fazla bence, çok gençsiniz ama
maşallah fazlanız var!


ah sadece yemek yeme konusunda şikayet etse, napıp edip konuyu oraya getirip benim evlenemediğimi şikayet eder
 oldu. hem de alakasız, garip, gıcık ya da lüzumsuz kimselere.

bu da bir yöntem herhalde. üzerimde gizli bir mahalle baskısı yaratmaya çalışıyor olacak!

bir kaç defa tanık oldum hem şikayet eder gibi hem yakınır gibi, hatta medet umar gibi.

bir gün de diyor ki, ne gerek var niye herkese evlenemediğimi söylüyorsun? diyordum.
herkes bilsinmiş de belki bir yararı olurmuş?!!
yahu zaten hepsi genç, üstelik çoğu sarsak, kendi derdinde, bana ne hayırları dokunacak kendilerine bile hayırları yokken?

olsun olsunmuş!

beni rahatsız ediyor, ne diye elaleme, üstüne vazife olmayan herkese anlatıyorsun ki.
ama zaten laf çıkacağına birinci ağızdan duysunlarmış ki, yanlış bir izlenim olmasınmış.

kimsenin umrunda değil, farkında bile değiller ki. yeni nesil etrafını göremiyor, bencilce kendilerinin derdindeler,
bir de market müşterisinin evlenememesi ne ilgilendirir onları anne?

ne var ki bunda?

sen konuş, rahatla diye benim özel hayatım niye ona buna anlatılıyor!!??

konu komşu falan neyse hadi, elin adamına ne benim evlenememem.

ha bir de evlenemiyor diyor. sanki çoook istiyorum ama beni alan yok.

öyle olur mu canım? ben öyle mi demek istiyorum? sonra ben hemen kimseyi beğendiremiyoruz diye ekliyorum. diyor annem.

aman ne güzel. bari yoldan da adam çevir anlat!

allah allaaah!

nasıl anladılarsa bana acıyanı bile çıktı, inşallah hayırlı bir kısmetim çıkarmış artık!

sayende elin yarım pabuçlu, çirkin ördek yavrusu bile bana acımaya kalkıyor annecim, teşekkür ederim dedim.
aman ben de alınganlık ediyormuşum.

bu bilgilere ihtiyeçlerı yok! üstlerine vazife değil! anne!

hani sorsalar da söylese bir derece ki sormak akıllarına gelmez. kendi konu açıp anlatıyor, şahit de oldum buna...


vahh vahhh zavallı nazlıcıııık evlenemiyooor...


acımaya kalkanı, alaycı konuşmaya kalkanı... ben de altta kalmam tabi bunlara.

bir keresinde bir tanesi böyle bir tuhaf konuşunca azarlı cevap verdim ben de. annem de bana kızıyor ne varmış kızcağız beni
düşünmüş.
anne ne düşünmesi saf mısın? basbaya alay etmeye çalıştı kendi düşük zekası çapında.

bazı insanlar böyle seesiz, masum, mahsun falan görünür, fiilen bir kötülük edemezler, cesaretsiz ve pasif oldukları için.
iyilik meleği olduklarından değil. bunları ellerine bir güç ya da koz geçince tanırsın. zavallı kendilerini güçlü,
ya da üstün falan hissetmek için kendi acınacak hallerine bakmadan sana acımaya kalkarlar.

bu kız da o cins bir şey. alaylı bir acımayla davrandı.

ben de; evlenenleri de gördük, güya benden 10 yaş küçük olmalarına rağmen, suratları kırışmış, memeleri sarkmış, canlarından
bezmiş , renkli giyinecek halleri bile kalmamış, bakımsız, saçını bile taramayan, dişlerinin arası kirle dolaşan,
pısmış, ruhu ölmüş hale gelmişler, zombi gibi dolaşıyorlar, yazzıık. dedim.
üstü kapalı kızı tarif ettim.

bozuldu tabi kız.

annem de bana kızıyor. zaten böyle durumlarda hep beni haksız karşı tarafı haklı bulur.
benim canımın sıkılmasının bir önemi yoktur, ama karşı taraf üzülmesin!!

teşekkür ederim annecim ne kadar da beni düşünüyorsun! kız o uyuz haliyle benimle alay etmeye kalkıyor, benim ne yapmamı bekliyorsun?
ben mi üzüleyim onun yerine? boynumu bükeyim, ezik ezik he evlenemiyorum diyeyim, zavallı nazlııı. aman o uyuz kız üzülmesin.
aman. canım feda ona!

sen de çok azarladın ama!

kaşındı anne! sen de o aptalın üzerine vazife olmayacak şeyleri anlatmasan bunlar olmazdı! lütfen konuşma ihtiyacını doğru dürüst
birileriyle gider.!!

hayır alay etmeye çalışan, acıyan salaklar bir yana, eğer anlattığı kişi bir de erkekse hemen bu durumu üzerine alınıyor.

ama tabi annem buna da inanmıyor...

başkaları iyi kalpli, iyi niyetli ve hep haklılar.

ben değil!!!






evin uzunu --- aç kapat aç kapat nazlı

evin uzunu --- aç kapat aç kapat nazlı


banyomuzun havalandırma penceresi çok yukarda olduğu için açıp kapatmada çok zorluk çekiyoruz.
daha doğrusu ben çekiyorum evin uzunu olarak.  yazın neyse de hep açık da kalsa oluyor ama havalar
serinlemeye başlayınca gene mesele. sivri zekalılar öyle bir yere denk getirmiş ki, hem
çok yukarda hem de önünde klozet var her seferinde bu pencereyi buraya koyana okkalı bir
küfür yolluyorum! hatta şu anda da. mecburen klozete tırmanmak gerekiyor. aç kapat aç kapat
nazlı!

banyodan önce kapatılacak ki rüzgardan üşütmeyelim, banyodan sonra açılacak ki içerdeki
buhar ve nem gitsin. buhar ve nem çıktıktan, yerler kuruduktan sonra kapatılacak ki içeri
soğuk hava girmesin.

neyse.

ben bundan şikayet ediyorum, söyleniyorum. o akşam banyo yapacağım diye.

el cevap: yıkanma o zaman!

bu mu çözüm?
 ve ne zamana kadar yıkanmayabilirim ki???

ve annem neden benim bayo yapmamdan nefret ediyor?

dizide ne oldu

dizide ne oldu?_________


akşamları dizi izlerken kanepeye uzanıyor, daha özetteyken uyuyakalıyor.
geçende 45 dk uyudu, uyandı soruyor başladı mı diye.
çoktaan diyorum, e ne oldu? anlat diyor.
hangi birini anlatayım acaba, hiç de sevmem anlatmak.
zaten bizim dizilerin olay kapasitesi malum, hangi olayı anlatayım?

çok olay oldu hangi birini anlatayım anne? diyorum.

sonrasında annemin sorularını cevaplamaktan diziyi izleyemez oluyorum...

telkin ve telekinezi ile aşık etme---- ya da fikir ekme (inception

telkin ve telekinezi ile aşık etme---- ya da fikir ekme (inception)-____________


aynı şeyleri yeniden yaşamak diye bi başlık atabilirdim.

hemen demeyin annatmıştın, bu başka versiyon. zira malumunuz insanlar için huylu huyundan vazgeçmez derler.
bizimkisi de o çeşitten bir şey. :)) biraz gülücük kondurayım da benim de komiğime gidiyor zannedin!!!
yaşanan o anda hiiiç de komik gelmiyor, sinirleniyorum, sıkılıyorum. ama ancak çok zaman sonra, durumu başım-
dan atınca biraz matrak geliyor. ama çok ddil ha!

evet ünlemi bol hikaye. bol keseden ünlem işareti koyarım, canım öyle istiyor.

sıkı tutunun, kemerlerinizi bağlayın, başlıyoruuuz! :))
dikkat dikkat! bu yazıda geçen bazı şeyler sinirlere dokunabilir, tüm hakları bana aittir ve başınıza gelebi-
lecek her hangi birşeyden sorumlu tutulamam!

ayrıca tüm çaylar müesssesemizdendir ay ünlem işaretleri, iki nokta üstüste ve kapa parantez işaretleri...

ve ayrıca bu yazı yazılırken ya da olay yaşanırken herhangi bir canlıya asla zarar verilmemiştir.
ben hariç! :)

korkmayın o kadar da şiddet dolu değil, sadece her zamanki gibi karamsar ve uzun bir yazı. daha başlayamamadan
belli değil mi?

bak hala uzatıyorum.! ah nazlı ah! of aman nazlı...

 bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken ben dedemin beşiğini tıngır
mıngır sallar iken...

ayyy tee evvel zaman gitti yaaa!

korkma yavrum şakacıktan öyle başlıyorum, o kadar gerilere gitmiyor masalımız...

olay günümüzde geçmektedir. karakterler; bir akşam vakti artık salona çekilmiş, yemek yenmiş, tv karşısında,
en rahat eşofmanlarımızla oturmuş takip ettiğimiz Türk dizisinin başlamasını beklemekteler.
yani bendeniz ve annem.
ben bütün gün annemin dırdırını ve ben kızlarıma asla karışmam iddasında olup da donuma bile karışmasıyla uğraş-
mış, o da yetmezmiş gibi daha sonraki saatlerde de şımarık, umursamaz, hayatı cep telefonu mesajları, internet
takılmaları, çıkma rekoru skor tablosu gibi şeyler hazırlamalarına ramak kalmış, duyarsızlaşmakta, lakayt ve hazır
cevap yeniyetme öğrencilerine belki de boşu boşuna boğaz patlatmakla geçirmiş, tenefüs zamanları çıkan gürültüden
kafam şişmiş, artık sessizlik aramaktayımdır.
e tabi boşuna.

yemek sessiz mi geçti nazlı hanım??
haayyyıııır.

sadece çok yorgun ve açtım, kulaklarım çınlıyor ve kısa bir süreliğine beynimi seslere kapatmayı başarmış sayılırdım.
yoksa konuşma olmadığından değil.
hani şu 40 yıllık evli karı kocaların halleri gibi, ben de o usanmış kocalar gibi aslında dinlemeden sırf huzursuzluk
çıkmasın diye he hı evet, yaa, tabi..vb şeyler geveleyerek atlatmayı başaradım.

ha yoksa bir tabak daha yersen var, bir dilim ekmek daha yersen var diye duymadığımdan değil. şu yaşıma geldim hala
anneme göre yeterince yemek yemedim! asla yeterince yemek yemezsin. eskiden diyor ne güzel yerdin! şimdi hiç beslenmiyorsun!

evet bir dönem şu ankine nazaran daha iştahlıydım ve bir tabak daha bir dilim daha baskısına yenilirdim. ders çalışırken
ağzım boş durmasın, ben severim diye çörek, börek, kurabiye, kek yiye yiye şişmiştim!
ha ders çalışma döneminde tv izlemek çook yanlıştı, hadi 10dk molada. hele ki müzik dinlemek! resmen şeytan işiydi.
hatta volkmenim suikaste uğramıştı! neymiş efendim dersten başka birşeyle uğraşmak yanlışların en büyüğüydü. neme lazım
sonra aşık falan olurum, derslerden falan koparım, sınavı kazanamam, okuyamam ve hayatım mahvolurdu. sürekli bu karamsar
lafları işittim. sıvavı kazanamamak mahvolmaktı ve bunun için müzik bile yeterdi. e sınava bir daha girersin ne var
diyeceksiiniz. yoo bir kere kaybettin mi hep kaybedersin, zaten bir kere kaybetmek mahvolmaya yeter, asla toparlanamaz
insan! böyle karamsar düşünceler ve üniversiteye gidemeyip hayatı mahvolan insanların şehir efsaneleriyle ilgili hikayeleriyle
baskılanıyordum.

sıkıntıdan da önüme ne konarsa öğütüyordum. zaten buluğ çağı..

________________________________

şimdi araya sigara dumanı girdi. annem gene ağzında sigara evde fink atıyor. ama suratıma üflemediği sürece zararlı değilmiş.
dağılıyormuş nasılsa! zor tutuyorum kendimi bari odama girmese! girmez olur mu?!!! elinde balkondan topladığı çamaşırlar,
ağzında sigara 'bunları nereye koyayım nazlı?' diyor.!
yani tekerrürden ibaret hayatım. kirli şeyleri tereddütsüz yatağıma koyabiliyor, temizleri nereye koyacağını soruyor.

yatağın üstüne koyuver annecim diyorum, hayret ve sitem içinde 'yatağa???? kızıyorsun yatağa koyunca hani?!!!'
kimbilir kaçıncı kez oluyor bu. annecim temiz şeyleri koyabilirsin kirli şeyleri koyma.
hah anneme göre sohbet açıldı yanımda sigarasını tüttürebilir, suratıma üflemiyor ki!
nereye koyayım? dolaba yerleştireyimmi?
yok canım ayak ucuna koyuver ben yerleştiririm.
olsun sen çalış ben yerleştireyim.

oysa ki ben sigarasını burda içmesin diye acele çıkmasını sağlamaya çalışıyorum. ama anlamıyor. sigarasına ters baksam da.
zaten gene aynı savunmaya başlar. bu kadarcıktan bişey olmazmış dağılırmış aman sanki suratına üflemiş de...

bırak diye ısrarımı dinlemiyor aklı sıra bana iyilik yapacak. ama hiç birşeyimin yerini bilmiyor ki.
her birini tek tek soruyor. ama bu bana iyilik olmuyor, sen çalışmaya devam et diyor bir de.
anne bırak ben kaldırırım!
ay sana da iyilik hiç yaramıyor nazlı!!
ne iyiliği anne tüm sigarayı burada içtin, nefret ettiğimi bile bile! koktu heryer!

aman tamam!

bir hışım çıkıyor, aşığına laf ettim! kellem vurulmalı benim!!

bazen de beni odanda istemiyorsun sigara bahane diyor. o kadar da çok kokmazmış ki! dağılırmış!!!!!

annemin bu evin içinde dolana dolana sigara içmesi yüzünden odaları havalandırmaktan kaç kere soğuk algınlığı yaşadım.
bari bi mutfakta iç de ardından havalandırırız diyorum. ama sıkılıyormuş tek yerde durup içerken!!
odamın penceresini açık gördü mü de hemen kapatır, üşütüyorsun der. sigara kokusu var derim inanmaz.

küsüp çıktı gitti. söyleniyor bir lüksü sigarasıymış onu da fazla görüyormuşum!!


_____________________________________________

gene saptım konudan ya!

ne diyordum, buluğ çağındaki tıkınmalarım.

işte stresten ne koyarsa yiyordum, annem de ben yedikçe mutlu oluyor, daha da çok ve değişik şeyler pişiriyordu.
o yaşta o boya hem sivilceli hem de şişko bir kız oldum. buluğ çağı ve stres yetmez gibi bir de kendine güvensizlik.
ha o zamanlar bu kadar zayıflık moda değildi ama ben düpedüz şişkoydum.

annem o günleri hala yad eder. ne güzel yermişim o zamanlar şimdi aç geziyormuşum!
aç gezmiyorum bir kere un-tuz-şekeri minimuma düşürdüm, abur cubur yemiyorum. yerine atıştırmak ve açlığımı bastırmak istersem
meyve ya da ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişlerden tüketiyorum.
tabi buradan gençken yemek yenir yiyebildiğin kadar ye' nutkuna geçebiliriz.

hiç dememiş demek bu kız 17 yaşlarında bu kadar kilolu sonra ne olacak? ya sağlığı bozulursa?
yok yani obez denecek kadar değildi, ama yaşıma ve boyuma göre oldukça fazlaydı.
 hiç aklına gelmemiş demek.
o kadar kilonun sağlıksız olduğunu düşünememiş, eskiden kilolu hanımlar beğenilirmiş ya, annemin gençliğinde de öyleymiş.
bambıldayan etlerim hoşuna bile giderdi, yolun ortasında popomu avuçlayıp ne güzel oynuyor diye mıncıdığı bile olmuştu.

o akşam da daha fazla yemek yememi sağlamaya çalışmadan duramazdı. zatena nnem mücadeeleyi hiç bırakmaz.
hatta annem diyette olduğumu düşünüyor ama değilim sadece yeme stilimi değiştirdim, neyse işte hatta böyle olmasam da
yemeye ve kilo almaya devam etsem sıkılır, o zaman da popomun büyüdüğünü söyler, (bi ara az biraz kilo almıştım da)
zayıflamam gerektiği konusunda eleştirilere başlar.
yani eleştirmek, tersini yaptırtmaya çaılışmak, mücadele etmek onun en sevdiği şey. mücedele, müdehale, mübadele.

bir tabak daha ye beğendiysen!
tuzak soru! yemezsen beğenmedin demek onun kitabında. bu şekilde korku ve duygu sömürüsüyle yedirecek güya.

konuyu uzatmadan yememeyi başardım ama nutuk dinlemeyi değil. e daha saat erkenmiş çok acıkırmışım sabaha kadar.
aaa bu kadar aç kalmak hiç doğru değilmiş nazlı!!
sanki bir daha bir şey yemeyeceğim!

yyaa aslında konumuz telkin ve anne telekinezisiydi ama yeme içme konusunda değil, daha oraya gelemedim gene uzattım.
:))))))))))))

hah, yeme faslını geçtik şükür. tepkisizliğime gıcık ola ola gitti. ben de masayı topladım, bulaşıkları yerleştirdim.
gidip elimi ağzımı yıkadım, yüzümü sildim, makyajı şimdiden sildim, temizledim, nemlendiricimi de sürdüm.
üstümü değiştim, annemin 'neffret' ettiği renk, çilek pembesi eşofman takımımı giyip, rahat ettim.

hiç sevmezmiş bu rengi, basit bir renkmiş, cartmış. renkleri de dayatmaya çalışıyor üstü kapalı.
birgün diyor ki insanların birbirine anlayışlı olması lazımmış yani, kardeşler arası, ebeveynlerle, arkadaşlarla, eşler
arası zaten. çok anlayışlı ve fedakar olmazsanmış yürümezmiş. her konudaymış, hatta insanlar birbirinin sevmediği
renklere bile saygı göstermeliymiş!!!

o anda söylemiyor bunu bambaşka bir zaman diliminde ve yerde...

ee ben de ölgün renkleri sevmiyorum, hele griden neffret ediyorum, napıcaz? niye canlı renk giymiyorsun o zaman anne?
hep gri hep gri falan...??

daha çocukken bile bize böyle çok sade şeyler giydirmek isterdi. kadınlar hele ki kızlar görünmez gibi olsalar daha
iyiymiş....dikkat çekmek demek tehlike demekmiş. öyle derdi.

ama ben sevdiğim renklerin içinde mutlu hissediyorum kendimi, denedim, sevmediğim bir renkte kıyafetlerle günüm iyi geçmi-
yor, enerjim düşük oluyor o zamanda bişeylere katlanma kapasitem düşük oluyor. falan.

renkler benim için bir çeşit kendini ifade etme biçimi. siz şimdi sanmayın ki Brezilya'da festival kostümleri gibi giyiniyorum.
normal şeyler işte... o sıkıcı, içi geçmiş, bezmiş, hayattan beklentisi sadece taksitlere odaklanmış, indirgenmiş, sıkıcı,
memure kılığına girmeyeceğim! pimpirik ihtiyar olsam da zevkli bi ihtiyar olacağım!!

neyse işte üzerimde çilek pembesi eşofmanımla salona tv karşısına geçtim.
ayaklarımı da uzattım.
biz böyle izleriz. annem uyuklar bana ne olduğunu anlattırmaya çalışır. sormasa da tekrar izlemeye başlayınca anlamaz ne oldu.
bu kim? neden öyle yaptı? der. dizi-film anlatmayı sevmem, kısaca geçiştiririm.

hayret ettiniz değil mi dizi ve ya film alatmayı sevmememe?!! :)))
seevmiyorum işşte.

____________________________

şüphelendirici bir sessizlik oldu. ve ardından çalışmalar başladı.
bu kez hedef apartmanımıza yeni taşınan, annemin yaşlarında, dul bir hanımın biricik oğluna beni aşık etmeye çalışmayaaa...

yöntem: sürekli ondan bahsetmek.

o kadar çok bahsediyor ki sanırsın kendi aşık!

şöyle efendiymiş, böyle akıllıymış, şöyle kibarmış, böyle inceymiş, şöyle düşünceli, böyle beyefendiymiş.

öve öve bitiremiyor. annemle başka bir komşu hoşgeldinize gitmişler, öyle güzel ağırlamış ki...
kapıda nasıl karşılamış, nasıl yolcu etmiş, oturup sohbet etmiş, anlaşılan o ki bizim erkek ilgisine hasret teyzeleri
yalaka biçimde iltifatlara boğmuş. bana öyle geldi.
ya çocuk yalaka ya annem abartıyor. ikisi de mümkün :)

şöyle başarılıymış böyle kariyerliymiş, şöyle mütevaziymiş, böyle kıymet bilirmiş, şöyle annesine karşı hassasmış, böyle
misafire hitabı biliyormuş. valla çok cana yakın ve samimiymiş, hoş sohbetmiş. annesine yardım etmiş ikram servisinde.
çok da becerikliymiş. valla benden başarılıymış!!

izletmeyecek diziyi yaa.. sürekli fonda annemin bu adamı anlatan konuşması.
nasıl mutlu, heyecanlı. herhalde nazlı'ya anlatırsam ve biraz abartırsam aşık etmeyi başarırım mı dedi kendine?

_____
şöyle birşey var mesela arkadaş ortamında biriyle biraz daha samimisindir, bir arkadaş da der ki ay siz birbirinize ne yakışıyorsunuz
falan. hee bi etkilenirsin. olur mu olur. işe yarar. çöpçatanlığın en saf ve tatlı halidir o. ve üstelik zorlama değildir,
hesaplı da değildir.

ama anneminkisi düpedüz zorlama ve saçma. ve biliyorum bir konuda kendine güvenir: ikna.
ve annem bu yolla beni birine aşık edebileceğine inanıyor. daha önceki başarısız girişimlerine rağmen.
hayır görücü usulü ve ya mantık evliliğine inanmıyor (güya). (dediği bu ama ).
anneme göre yani severek evlenmeli ama mantığa da aykırı olmamalı (kendini kastediyor olabilir mantık derken)
gerçi aşktan ve aşıklardan da gıcık kapar ya. neyse.

beni bu şekilde bir şekilde yani yönlendirebileceğine inanıyor belli.



bütün akşam kafamı şişirdi. diziden birşey anlamadım. konuyu değiştirmeye çalışıyorum. değişmiş gibi oluyor. durup durup geri dönüyor
adamı övmeye. çocuk diyordum bu yaşya saçma oldu :) sanki.
hem bi sevimsiz geldi, herif diyesim var!

annem bir şeyden çok bahsedince bıktırıcı olduğunu, ters tepebileceğini, baskı gibi görüneceğini bilemiyor galiba.

uğraşıyor ki ilgini-merakımı çeksin.

fiziksel özelliklerinden bahsetmiyor. demek ki yakışıklı sayılmaz.

ay nazlı böyle düşünme, iç güzellik önemli! demeyin yalancılar!!
bal gibi de birinci dereceden önemli dış güzellik!
ya ben de tescilli yakışıklı olacak demiyorum ama yok siz ısrar ediyorsanız o da olur! :))

yakışıklılık da göreceli, yani gözüne hoş görünmeli karşındaki.
yalan mı?
o zaman önünüze gelenle çıkın, evlenin , ne halt ederseniz edin, be bana ne?!

_________
şöyyle bol köpüklü bir kahve yaptım kendime, içiyorum :))))

oh missss.

___________

şimdi birisinden bahsederken güzel ya da yakışıklıysa hemen belirtiriz, değilse bu konuyu erteleriz.
böyle. gerçek bu.

annem o akşam nasıl bir tip olduğundan hiç bahsetmedi, ben de sormadım.

gerçi annemle yakışıklılık-güzellik anlayışımız da uymaz ya. zaten annem çok güzel ve yakışıklı kimselerden gıcık kapar.
:)

hemen böyle bir konuda hep aynı şeyi söyler; 'aman yakışıklıyla evlendik de noldu? keşke çirkinle evleneymişim'

evet babamdan bahsedeceğim, tamam bi Kadir İnanır bi Cüneyt Arkın, bir Tarık Akan değildi (yaş yakınlığı bakımından yazdım bu isimleri)
ama yakışıklı adamdı, hakkını yemeyelim.

evliliği yürümedi diye yakışıklılığı mı suçlamalı?

____________________




YETERNCE UZUN DİİL AAYYYY BU YAZIYI TAMAMLAYAMAMIŞIIM :))