30.08.2014

kahkül ve cevaplayamayacağım sorular




yazlıktayken her zamanki kuaförüme uzaktayım haliyle. aman dedim şimdi bi bunun için gideceğime kendim mi azıcık kesiversem, gelecek ay boyatırken düzeltir. saçlarımın ön kısmı çok uzamış.
saçımı orta boyda yani omuz hizasında, arkaları kısa yanları omuzuma doğru daha uzun kestirmiştim.
annem bu sivriliğe sinir olmuş, keselim, keseceğim diye diretmişti bir süre. sonra gözü alıştı.
kahkülüm yoktu da, herhalde kahkül sayılmaz, alnıma gelen kısımlarda katlar vardı biraz, onlar uzamış.

kendi kendime söylerken duymuş beni, tutturdu getir ben keseyim!! kuaför gibi keserim ben öğrendim.

hıı tabi.
bir zamanlar bu numaraları yutmuştum. ama ne kesmek! yukarıdaki fotoğraftaki kısa kahkül bile uzun ve sempatik, kullanışlı kalır.
ben ayarlayıp elimle göstermiştim şu kadarını diye; ışık yüzünden beni kendine çevirdi ve kendi bildiği gibi kırrrttt diye kesti.
keserken de o kadar memnun ki. aynı eskiden benim malzemelerimi elimden alıp, sen yapamıyorsun öyle olmaz deyip, benim yerime keyif ala ala resim yaparkenki hali var yüzünde. böyle zamanlarda dudaklarımı büzer!
hani bu kadar kısa bir de düz durabilse, sıcaktan, rutuvetten, terden kıvrılıp kalıyor çok kısa kahkül.
aylarca sinir oldum sinir, şekil mekil almıyor, napsan olmuyor. ağladığımı bilirim sinirden.
olmuş ki niye üzülüyorummuş. bu mu olmuş? besleme saçı gibi!!

zaten çocukken de bizi mahalle arasında uyduruk bir kuaföre götürürdü, eğer kendi kesmediyse. o zaman saç daha doğal herhalde, bir de kahkülmüş perçemmiş olmadığı için fazla; kendi kesiverirdi.
uzun saç yasaktı; kulak enn fazla çene hizasında. uzatmak istesen hayır hiç uğraşamam derdi.
ona göre uğraşacak olan kendiydi çünkü. hele her çocuk gibi bizse de bit bulaşmıştı da anneme kalsa kazıyacaktık neredeyse o kadar kısa kalacaktı.

hayır uzatamazsın nazlı, hiç uğraşamam!! aaa! işim gücüm var benim sen biliyor musun ben ne çekiyorum bir de senin saçınla mı uğraşacağım???
sen niye uğraşıyorsun ki?
kim uğraşacak ya kim? kısa olacak o kadar! aaaaa!!
tabi anneme kalsa evlenene kadar kendi yıkayacaktı herhalde bizi, kendim yıkanabilmek için bile ne uğraşlar verdim ezelden beridir sebepsiz yere bana daha fazla güvenmez, erkek bekleyip, umup ben doğunca sözünü tutmamış mı oldum nedir_??

keselim, keseceğim diye az tutturmadı. sonunda başka kuaför buldum. ama eskisi çok iyiymiş.


aman bir keresinde keşiş gibi kestiydi saçımı. sanki taramış taramış sonra kafama çukur bir kap koyup dışında kalan saç kısımlarını yuvarlacık kesivermiş.
ablamında öyleydi ama benim saçım hep daha ince telli ve yumuşak olduğundan, bir de demek serde dalgalılık var, rutubeti rüzgarı gördü mü olmadık yerlerden kıvrılırdı. besleme nazlı!!
sinirimden ağlamıştım gene. ne varmış ki bunda üzülecek?
anneme göre üzülünce ağlanır ve ağlamak zayıflıktır.
ben sinirlenince ağlıyordum. çünkü ne anlayan dinleyen ne hak veren vardı napiim hollywood filmi erkeği değilim ki duvara yumruk atayım, ya da masanın üstündekileri yere fırlatayım.

iyi oldu iyi napacan yeter!
bu mu iyi?
nesi kötü nazlı sen de taktın artık!!!

ona göre güzel-iyi görünmek bizim neyimize ne anlarız zaten gereksizdi. bir de tabi alay konusu olmak var okulda. olmazdı öyle şey, benim alınganlığımdı, ben abartıyordum. sakin anlatsan bir kulağından girer öbüründen çıkar; tepkili anlatsan abartıyorsun der, sinirli anlatsan çok sinirlisin, üzgün ağlamaklı anlatsan saçmalıyorsun ve bunun için ağlanmaz, ne kadar zayıfsın ah sen ilerde ne yapacaksın? sırf bana inanmamak için mücadele verir, bahane üretir. sırf haklısın dememek için adeta; benim hislerimi hiçe sayara. anca ablam sultan hazretleri, o derslerinde çok başarılı ve bir tarafı hissiz insan da onaylarsa lütfedip annemden korkusunu, aman başımıza iş açılmasın korkusunu yenerse o da.. gel de sinir olma. evde seni anlamayan 2 insan. biri bir tarafı hissiz olduğundan diğeri özellikle senin dediğin hiç bişeye inanmamak için adeta and içmiş biri olduğundan.
ay sınavım o kadar iyi geçti ki, hep bildiğim yerden sordular! diye mutluluk ve zaferle duygularını paylaş ama karşında sana inanmayan bir anne.
hıı iyi.
valla çok iyi geçti.
60 alırmısın?
ne 60ı en az 95 alırım!
aman sen de emin misin?
niye ben 95 alamaz mıyım? aldığım çok oldu.
alırsın tabi! dudak bükerek diyordu bunu. yani aslında alamam ama annem muhteşem iyi kalpli bir anne olduğundan zavallı, gerizakalı ve yalancı yavrusuna haklısın alırsın falan diyerek bir lütufta bulunuyor...
100 almıştım!!!

alay konusu olduğuma da ve daha çook şeye benzer tepkiler verdi. annem başkasının haklı olmasına dayanamaz. kabul ederken de tabi mecbur kaldığında, öyle bir hava yaratarak gene kendi kazanmış sayar kendini; dudak bükerek, büzerek, gözleri biraz aşağıya kayarken kabul eder. yani haklı değilsin ama ben anlayış abidesi olduğum için senin haklı olduğunu söylüyorum.

gel de deli olma, gel de kavga etme.

zaten amaç da bu.
annemin bilerek yaptığını sanırım . bazen. belki hep.
mahsus böyle davranarak sinirinle oynar; ya da çok üstüne gelerek ki çok sinirlenip aşırı tepki ver, sert söyle bağır; sonra kendi küssün sen de vicdan azabı ve kendini affettirmek için bir süre her dediğini yap!!
annem kayıptan bile kendine kazanç çıkarır...

o besleme ya da keşiş gibi saçla ne dediler bilir misiniz bana? kime benzettiler?

dump and dumper'daki jim carrey!!
bu kadar kısa değildi tabi.
işte uyduruk kuaförün kestiği keşiş gibi saç modelinden sonra bir de annem kahkül kesti aynen böyle...

uğraş dur. daha da bana şimdi ben keseyim diyor eline makas almış!!

çok heveslidir kendisi. ama deneyleri hep benim üzerimde. kendi saçını kes! ama kısaymış onun, asimetrik olabilirmiş, belli olurmuş, o yüzden profesyonel birinin kesmesi şartmış. ama benim daha uzunmuş kendi kesebilirmiş.

gel keselim hadi.

çok memnun ve hevesli. böylece kuaförlük hevesini almış olacak.

yok sonra.
e şimdi kesivereyim işte.
kuaföre gidince keser.
sen dedin uzamış, zor şekil alıyor hadi getir kesivereyim, ben çok iyi keserim.
yok anne vazgeçtim biraz daha uzasın.
aaaa ama şimdi kendin dedin ya!! ne kadar kararsızsın nazlı!!
fikir değiştirmek karasızlık değildir!
öyledir hem de nasıl. getir ya kesivereyim!
kesemiyorsun ki. en son kestiğinde beni jim carrey' bedezettin!
 o kim yaa? 
çok kısa kesmiştin yani.
sen istemiştin.

bahanesi hazır : sen istedin.

ben düdük gibi kes mi dedim, gösterdiğim yerden kesmedin ki.
aman neyse ne olmuş yani? güzeldi bence.
hıı.
niye öyle kullananlar vaar!!
benim saçıma uygun değil ki.
niyeymiş o?
ince telli, kıvrılıyor.
amaan sen de.

zaten kendim yıkanmam da bir mücadeleydi. sonra başka kuaföre gitmek. bu kuaförümüzden eminmişiz ya orada uyuz varsa, bit varsa, daha kimbilir neler kapılırmış.
 iyi kesemiyor o. 
benimkini çok iyi kesti ama. 
benimkini kesmedi. 
ayıp olur ama kızım şimdi senelerdir ona kestiriyoruz.
olsun. ister ayıp olsun ister suç!!

keşiş saçımı adam edinceye kadar o yeni kuaförüm neler çekti adam. hala ona giderim. neredeyse 20 yıl oldu.

______________________-

cevaplayamayacağım sorular derlen özel, gizli bi şeyden bahsetmiyorum.
annem itiraz etmeyi, yönetmeyi, başkası yerine karar vermeyi sever ya.

komşu sitenin bahçesinde iri köpekler var. bazen gece deli gibi havlıyorlar. annem sinir oluyor. ben de bayılmıyorum ama şöyle demiyorum;

niye havlıyor bunlar nazlı? ne gerek var ne saçma!! aaa gereksiz yere havlayıp duruyor!!
sokak köpeğinedir.
yok ki hiç.
kedi görmüştür.
yoo, heryer boş!
onların algıs farklı ya vardır bişey.
ama gereksiz çok gereksiz niye gereksiz yere havlıyor nazlı??? neye havlıyor bu şimdi nazlı??


ne bileyim değil mi? ne onlar benim köpeğim, ne veteriner hekimim ne de köpeğim? ne bileyim neye havlıyor?!! ama müdehaleyi o kadar seviyor ki köpeğin ne zaman havlayacağına bile kendi karar vermek istiyor. ve bana cidden soruyor. bulduğum sebepleriyse beğenmez.

hava çok bastı yaa az önce esiyordu şimdi niye bastı nazlı?
rüzgar durmuş işte.
niye ama niye?
ne bileyim ki ben? meteorolog muyum?









26.08.2014

yardım edeyim bahanesi__öyle olmaz_ ver ben yapayım_ ben daha iyi yaparım_ yönetme isteği



bakayım ne çiziyorsun?
bahanesi hazır merak etmiş: kontrol ve öyle olmaz deme hazırlığı.

bitirince gösteririm.
ama ben şimdi görmek istiyorum merak ettim.
ben istemiyorum!! bitmedi daha.

(misal; bitmediden anlamaz. bitmedi desen de sana eksiklerini sıralar. işte bitmedi dedik ya. ama bak şu bu şu eksik kalmış. dedim ya bitmedi daha!! ama unutma!! ya zaten dedim ya bitmedi yeni başladım! çok zamandır uğraşıyorsun ama!!! bak şurada da şu olsun burada bu olsun orası böyle olsun... anne bitmedi dedim ya.işte böyle bitir sen de!!)

niye olmuyor mu?

(demek çizemiyorsun ondan göstermek istemiyorsun1 ona göre tek sebep bu olabilir. yoksa yalnız kalmak, kafa dinleme, konsantre olmak da ne demek??)

bitince dedim ya yeni başladım!!
olmuyor mu ben yardım edeyim!!

(eskiden beridir yardım bahanesiyle hayallerimi bile ele geçirip yönetmeye çalışır. eskiden de böyle kandırı sonra resmimi büsbütün değiştirir, tabi bu arada da sani eleştirirdi. öyle olma zböyle olur vb. şu yaşıma geldim hala aynı numara hala benim tek başıma ifa edeceğim şeyleri baltalama, hala hayallerimi bile çalma, yönetme arzusu içinde. mesela diyeceğim ki canım çizim yapmak istiyor ama ne yapayım anne? o da bana fikir verecek onu yapacağım. hayali bu. madem fikrin çok al kendine çiz. hayır benimkileri kendininkine çevirerek hayal gücümü bile kendi belirleyecek.)

müdehale için bahane sürekli kendine bağımlı ve muhtaç olmamı istiyor adeta.
bu yaşta, öylesine vakit geçirmek için yaptığım çizime bile 'yardım edecek'.
bir yüz buldu mu, yumuşak ya da kararsız buldu mu; ya da bulamazsa sinirlendirip aşırı tepki verdirip vicdan yaptırıp bundan yararlandı mı ele geçirir herşeyi ve sana yaşayacak yer bırakmaz!! hayal gücünü bile ele geçirir!!
en sevdiği şey yönetmek, hükmetmek, karar vermek. 'biz'demek ama seni yok sayarak. o biz'in içinde senden zerre yok sadece ona uyum sağlamış, boyun eğmiş bir sen!!
şimdi göstersem önce bitmedi dememe rağmen, eksikleri sıralar; ben bilemem ki; o yedi ay kurs almış. sanki ben almadım. ama onun hocası tatbiki mezunuymuş çok iyiymişmiş. illa üstün gelecek illa.
yetmez yanlış-eksikleri sıralamak yüz bulsa elinden alır baştan yapar. bir de bundan memnun olmanı bekler. hem seni beceriksiz konumuna düşürür hem de memnun ol ister. hah işte tam istediğim gibi oldu ama ben yapamıyorum öyle de. oh bayılır. ama ben böyle dememiştim benim hayalim başkaydı de kötüsün.
çeneni kapat kukla gibi seni oynatsız. ama çok gevşersen de kişiliksiz, eziksin ha; ilerde sen ne yapacaksın? kaynanan sana neler eder aaah ah! e sen illa da ipleri eline aldın, hep benim dediğim olsun dedin ben de seni kıramadım. bu kadar da olmaz der!!

hem tam teslimiyet ister hem sana tek başına yapacağın bir şey bırakmaz hem de eziklikle suçlar. aama karşı çıkarsan da sinirlisin, terssin, iyilik yaramaz.

sonra yüz bulsa elinden alıp, değiştirir, bambaşka bişey çıkar ortaya hah böyle daha güzel oldu der.

allah allaah hala bitmedi mi saatler oldu nazlı ver bir bakayım bakalım.
bitince anne dedim ya!
ama merak ettim!

bir de bazen güya şaka-şirinlik yapmaya çalışarak elde etmeye çalışır istediği şeyi.
 atılıyor ver bacam hani hani hahaha :) hani ay çok merak ettim!!

hayalimdeki kocayı çiziyorum bitsin önce!
ver bakacam ay bakacam!!

müdehaleeeee.... geliyor.

bakmayacaksın! bitecek önce! bir karışma yaa!!
niye olmuyor mu yapamıyor musun? ver ben düzelteyim ver nazlı!!

çok sinirleniyorum; hem konsantrasyonumu hem huzurumu bozdu bir de şaka yapıyormuş gibi sahte numaralar yapıyor. bir de hayalimi çalacak.
öğrenciyken karalamalarıma müdehale ediyor diye atardım öfkeden.
anlayamazdı. kızardı emeği gitmiş. git kendin yap. ama hayır benimkini bozmak önemli. zevkli. önce nazlının kişiliğini yok edeceksin ki kukla olsun. uslanmaz ama bir süre sonra gene aynı..

zaten annemmiş ki sorgusuz sualsiz izinsiz herşeyimi bilme, öğrenme heryerime herşeyime bakma hakkına sahipmiş, kendi doğurmuş!!! ben dedim doğur!

____

bir gün de ben yokken , iyilikmiş bana; çizimlerimi almış 'düzeltmiş'. hayal gücümü bile zaptedmek istiyor yahu. ama bana iyilik etmiş!!! şimdi daha iyi olmuşmuş!!
kızmıştım tabi. ama daha güzel olmuş bak, o öyle olmazmış bu böyle olmazmış ki. başka birinin müdehale ettiği o kadar belli ki. çizgiler farklı.
ama anlayan kim. iyilik sana. hayal gücünü bile ele geçirdim nazlı hiç bir şeyin kalmadı. hepsi benim benim!!!
benim dediğim olacak sen kölesin vsvsvsvsvsvs

aldım carrrrrrtttt diye önünde yırttım attım!
emeği zamanı boşa gitmiş ne kadar kötüymüşüm! boşa mı uğraşmış o kadar? sırf benim içinmiş.

yalana bak!! al malzeme endine yap benimkine karışma! ama yok kendine yapmaz, benimkileri düzeltmek en doğrusu çünkü o doğruluk, güzellik, daha iyilik abidesiyken ben erkek doğamamış, evliliği kurtaramamış, babasına benzzeyen bozuk bir insanım düzeltilmem gerek!!

bu kadar tepkiden sonra bile yelteniyor; eline almış kalem ver düzelteyim ben yapayım birazını da diyor!!!
hiç bir şeyi tek başına yapamamam o kadar isteniyor ki hayret.
insan korkar be ben olsam da çocuğum bu yaşta bensiz bir şey yapamıyor olsa ödüm kopar, ölüversem bu napacak diye. aksine bizimki hiç bir şeyi tek başıma yapamayayım, istemeyeyim bile bekliyor...

artık onun alamayacağı yerlere saklıyorum, dolap üstleri, baza altları.

yazlıkta dar mekanda sınırlar iyice belirsizleşti, her alan gibi benin hayal gücümü dahi kendinin addediyor. giyimimden çizimime banyoma bile karışıyor .






kendi algısı ve kararları ennn doğrusu, dünyanın doğrusu hatta

ufacık yazlıkta sürekli beraber olmamız yetmemiş, bir de dipdibe olalım istiyor. off çok sıkılmış geldi yanıma ayağımın dibine oturdu!!
napıyorsun neye bakıyorsun ne okuyorsun. bu sıcakta dibibe sokulup oturup beraber bakacakmışız internete. gözlük de takmıyor. göremeyecek ve bana anlattıracak..

nasılsa klima çalışıyordur nazlı mı dediniz.

hayır annem klimaya karşı. kimse klimaları yok demesin diye aldık ama kullanmıyoruz!! salonda da bozuk ve eski var ama çalışmıyor, tamirci korkusu da var çağırttırmıyor.

vantiratör vardır nazlı mı dediniz.

hayır vantiratör yüzünden boynu tutuluyormuş yasak!! aa pardon yasak demek de yasak sevmiyoruz biz vantiratör.

kapı pencereden ne eserse. ter içinde oturuyoruz ve her akşam duş almak da saçma almayacağız!!

....

kendi gece tuvalete kalkar en az bir ama çoğu zaman 2 kere, benim uykum bölünmesin diye dikkat eder, tıkırdamaz. kapı çarpmaz ve sifonu çekmez. ama sürekli homurdanır. bazen yüksek perdeden söylenir.
off hiç uyuyamıyormuş!!!
mersin'deki evde en azından kapımı çekebiliyordum ama yazlıkta L şeklindeki salonun bir ucunda yatıyorum kapı mapı yok. işine geliyor gece kalktığında bile dikilip bakıyor bana. sanki gece yatağıma birini alacam kaçacam ya da. kendi odasının kapıs da daima açık. klima ve vantiratör olmadığı için hava alsınmış. ama siz sanmayın ki biz balkon açık yatıyoruz. o da olmaz. mazallah biri girer. tek bir pencere! ama banyonun penceresiyle cereyan yapıyormuş ya işte yetermiş.

gecenin bir yarısı yüreğime indirir. ödümü kopardın derim. ayyy der sen benim ödümü kopardın nazlı!
e sen dedin yüksek sesle uyuyamıyorum. hayır ben çok alçak sesle dedim sen bağırdın!!
bütün gece evi öylece içine çekip bırakırmışcasına horlamasını dinlemem yetmiyor gece aralıklarla uyuyamıyorum homurdanmalarını da dinliyorum. yetmiyor gündüz de balayındaki sevgililer gibi sarmaş dolaş oturacağız!!! ayyyy...

hem yüksek ses uyuyamıyorum der, hem ben onu uyandırmışım gibi davranır hem de yastığa başı değdiği an horlamasına geri döner. kulaklığımı takacakmışım öyleyse!!
otelde kalınca da öyle der ya. müzik dinleyecekmişim. müziği de delip geçiyor ki! daha çok aç sesini madem. e öyle nasıl uyuyayım ki? aman sen de!!

kendime kulak tıpası aldım. ama öyle sünger gibi birşey. ama annem unutuyor, elleyip baksa bile. hiiiiç duymam sanıyor. hatta sabah çok daha fazla yüksek sesle yumurta yapayım mı bile dediği oluyor. e duymammış ki!! anlatamasım tıkacın nasıl olduğunu.

bazen de gece kalkıyor tuvalete sonra  benim tarafa doğru gelip bakıyor. uzun uzun. ayak sesinden anlıyorum.
niyeyse bir açıklaması yok. anlayıp dönüyorum ne oldu diye. ödü kopmuş gene! niye? dönmüşüm. e dönerim tabi niye tepemdesin. nasıl duydun ki tıkamacın var! bunu takınca sağır olunmuyor anne o kadar salak mıyım ya tamamen savunmasız kalacak kadar? aman ben ne bileyim? niye baktın sen baktım işte!!

geçende de kalkmış, tam benim tarafa bakarken vantiratörü görmüş. gece o kadar basmıştı ki, düşük ayarda çalıştırdım. gidip kapattı. üşütürmüşüm ya hu gece bile çok sıcak, her yer kapalı. o kadar sıcak değilmiş. sana sıcak gelmiyor anne. hayır o kadar da sıcak değil!
sıcak algılamamı bile annem belirleyecek yani!! üşütmem terden geberiyorum. işte daha beter ya tutulur her yerin. terleyerek yatacağım ve duş da alıp serinlemeyeceğim. nedir derdi bana işkence etmek mi.
tekrar açıyorum o dönerken. açma diyor kendine de geliyormuş mazallah bronşit olurmuş! sana nasıl gelsin? geliyor ürperdim de kalktım!!
ay beni delirtecek!

eskiden beri anlamaz. illa kendi sıcak-soğuk algılaması, kanaati doğrudur. ben de buna göre hareket etmeli giyinmeliyim.

burada bile belime pike örtmeye çalışıyor gece yüreğime indirip. gayri ihtiyari dönüp tepki verince korkup kızıyor bir de.
ne pikesi içeri olmuş 33 derece ölecem terden ne pikesi ne???
 beni böyle durup dururken uyandırır, asabımı bozar kendi hort diye dalar uykuya başlar horlamaya. kaç kere balkona çıkıp orada sabahı ettim. sanki balkon çok eser gibi.
haberi yok duysa ölür korkudan.
hırsızı, uğursuzu sapığı anlar kız balkonda hemen koşarlar namusumu çalmaya!!

____________

ama ben de geçen gece susadım belli ki terlemekten. mutfak kısmına geçtim su içtim. bu bölge annemin odasına çok daha yakın. ay uyandırmışım!!!! napıyormuşum? ödü kopmuş hırsız sanmış!!!!
kalkıveriyor bakıyor sırf söylemem yetmez.
su içtim. gürültü de yapmamıştım oysa. ama uykusu çok çok hafifmiş!!! ödü kopmuş!!
aman sen de ne diye içiyorsun çişin gelir!!
su da mı içmeyeyim yaa?

çözümü başucumdaki sehpaya bir bardak su koymak. yer dar düşer diyorum anlamıyor ki. her yer sehpa bizim evde her yer. hiç boşluk yok. 3 tane zigon sehpa var ama birinin bir sehpası kırılmış zamanında eksikmiş, 2 tane de tekli sehpa var. hem ayak ucumda hem baş ucumda. daha da komidin vari sehpalardan var. ve gözü forum'da gördüğü bir se
hpada kaldı. doyamıyor. temizliği zorlaştırıyor diyorum. ne var kaldırıverirmişim. hagi birini? hepsini. bir elimle kaldırır bir elimle süpürürmüşüm. ramboyum ya. rambo köle hizmetçi.

ha çekemem. hı? sehpayı çekemem. sürürsem ayakları bozulurmuş kaldırıp da temizleyecekmişim.





fotoğraf vol 7




ben demesem 1 tane fotoğraf çektirmeyecek, tabi ben de öyle. ne anımız olacak ne bir şey.
artık diyor eskisi gibi çıkmıyorum, zaten gereksiz bu yaştan sonra.
e ben ben de mi fotoğrafsız bir ömür geçireceğim?
kendi gençliğinde fotoğrafsız pas geçtiği yıllara yansın, ben tam o yaşlardayım benim de hiç olmayacak.
sen kendini çek madem diyor hani yapıyorlarmış ya.
e annemle, ablam ya da teyzemlerle de mi olmayacak?
ilerde bakacağım albüme yapayalnız selfie'lerle dolu. bu kızın annesi, kardeşi bir yakını yok muydu?
bir kaç tane var ya yetermiş onlar.
hayır bir de benim fotoğraf çekilmemi de anlamadığı gibi, istemiyor, engel olmaya çalışıyor. sürekli her konuda köstek olduğu gibi. tabi benim şahsen istediğim bir şeyse. kendinin istediği bir şeyse yaptırana kadar uğraşır.

geçende gene benim zorum, annemin itirazlarına rağmen sahile yürüyüşe indik.
sen zorlama bırak o evde kalsın nazlı sen git mi dediniz?
hıı, bırakır zaten. ne gerek vardan tut, hava muhalefetine, saçın kötü'den tut, bunu mu giyeceksine, saatten tut , sahilde iti kopuğu olur'a kadar onlarca bahanesi var. yorulurmuşuz. sen gelme. hayır kızını yalnız bırakmazmış asla!!! ama yürüyemiyormuş anlayamıyormuşum.
sen yürüyemiyorsun diye ben de yürümeyeceğim ve güneş yüzü de görmeden, hareketsiz, kemik erimesi, tansiyon, obezite, kolestrol, diyabetik oluncaya kadar tıkınıp, evde oturacağım!! aa ev temizliği yapıyorum ya!!! yeter bize o kadar hareket!!
doktorlar bangır bangır hareket edin, gençken başlayın spora diyor annemse aksine asssla hareket etme.
hadi sana olan olmuş, yaşı da ilerlemiş; de ki bari kızımda olmasın bunlar. hayır olsun demiyor ama olursa da olmuş olur!
yeter ki tehlikelerle dolu dış dünyaya çıkmasın.
sahil it kopuk doluymuş, içki içenler, serseriler kimbilir kimler olurmuş!!
o dediğin sahil 1990larda kaldı. fıstık gibi sahilimiz var artık. yıllardır. sadece Yunus Polisler değil, sivil polisler de gezip kontrol ediyormuş.

hem it kopuktan korkar, dikkat et diye bana salık verir, ama kendi sahilde ya da başka yerde gider evsiz gibi birinin yaına oturur, ya da serseri kılıklı yeniyetmelerin karşısına.
bak fotoğraftan nereye geldim.
bir gün öyle serseri gibi, tıhaf, dengesiz, daha doğrusu yeniyetmelik ve cahilliğin verdiği bir enerjiyle hareket eden bir grup tipin tam karşısına oturdu. banklardan bank beğenmeyen, sürekli şikayet eden annem.
beni de oturttu ve illa çantasından çıkardığı mendili sırtıma yatıracakmış!!!

zaten ben anneme göre, bir elimde mendille yaşamalıyım madem çok terliyorum. emekli taşra yaşlısı gibi ay nebilim tip gibi, elimde mendil suratımı boynumu silinip duracağım!!

ne güzel bir hayal, ne güzel bir hal ve tavır yakıştırması genç bir kıza.
emekli, göbekli amcayım artık.
zaman zaman tutturur da mendille suratını sil diye. hatta yeltenir, hızıma yetişebilirse kendi silecek. çocukken böyle şeyler yapmaya bayılırdı. yakalayıverir kolundan çekiverir hep çantasında taşıdığı kuru ve ya ıslak bir bezle suratını var gücüyle ovuşturarak siliverir, nasıl bir ortamda olduğuna bakmaz. saçın, başın, kaşın dağılmış halde kalakalırsın; herkes haline gülse ne olur. sen istediğin kadar alın, bozul, üzül. hiiiiç umrunda olmaz, zaten fark etmez, anlamaz. sen söylesen de hem sen kabahatlisin kendin sileydin o zaman hem de alıngansın. bana gülünmesinden hiç hoşlanmam ben. ama annenin umrunda mı senin fikir ve hissiyatın? hayır hiç!
bir keresinde gülerlerse gülsünler dedi. kendi istediği tek olsun da nazlı ne hale düşerse düşsün hiç önemi yok!!

bi zaman da kafayı poşetlere takmıştı.
o zamanlar sırt çantası yerine kitap defterini elde taşımak modaydı. ama anneme anlatabilirsen anlat. çocukluktan kalma sırt çantamı takacağım ona göre. yenisini de almıyor bu sağlammış ne gerek varmış masrafa? her sabah aynı tartışma torbada taşı şunları!!!
ona göre kaybedermişim, düşer çamur olurmuş, ıslanır yazılar karışırmış, yıpranır eskirmiş.
ben hiç bir şeyimi kaybetmem ki. hiç silgi kalem vs kaybetmedim. ama anneme göre kaybedereim sonra ne olacak en iyisi torbada taşı madem çantandan bıktın!!!

öyle şekilli, kağıt bir poşet değil ha migros poşeti!!
her gün bir kavga elime poşet tutuşturdukça annem ben yere atıyor gidiyorum. deli oluyor.
sonunda çantamı yine tabi ki kendince boyamış değişiklik olmuşmuş böyle kullanacakmışım.
üzeri rengarenk çiçeklerle kaplanmış, bak ne güzel! bari geometrik desen olaydı, frapan çiçek çizimleri.

nedense o çanta ilk kullandığım gün kayboldu, çok güzel olmuş çünkü kızlardan biri çok beğenip almış demek!!!?????????????

okul yıllarında annemin bana biçtiği tip;
inek olmasının dışında, kaşları, bıyığı alınmamış, ağda yapılmamış, sütyen yerine içinden yarım atlet-büstiyer giyen, eteği upuzun neredeyse bilekte ve bol, sadece dersleriyle ilgilenip, başka birşeyle ilgilenmeyen, saçları bakımsız, öylesine örüverilmiş bir tip.
erkeklerin dikkatini çekersem mazallah başım derde girer, mahvıma yol açar bunlar da...

şimdilerde de bunun daha yaşlı versiyonunu istiyor. bunlara ek ev işleri, yemek ve evlilik dışında bir ilgi alanım olmayacak. tabi elinde peçete, mendille dolaşıp sürekli silinen bir tip. bir de sıcaktan, ağrılardan bahsetsem tam olur...

ha yazları bize bol kitap okutmasının sebebi konuşacak konumuz olsun diye değil ki, anneleri ne iyi yetiştirmiş kızlarını desin öğretmenlerimiz diye. aslında.

ha fotoğrafa gelince; ona göre vesikalık gerekirse ve birinin düğününe nişanına gidilirse çekilen fotoğraflar yeter; tabi nişan-düğün sahibi unutmayıp birer kopya verirse.
kendi fotoğrafsız geçen yıllarına yansın nazlı kim ki çok fotoğrafı olsun?
böyle desem de nafile ha, gene de saçma.

önce çekmemek için bahane arar, vazgeçirmek için. zaten makineden de ödü kopuyor ve üstüste 2 gün fotoğraf çekse bile 2 gün bir nebze bir şey hatırlamıyor makimayla ilgili. o kadar ilgisiz yani.
bazı akran arkadaşları akıllı telefon tablet uzmanı olmuş annem kumanda, foto makina, çamaşır, bulaşık makinasını bile öğrenmek istemiyor...

zaten çok yazdım çekse de çoğu zaman flu çeker. korkusundan ölüyor. telefonla çektiriyordum bir gün o anda mesaj geldi diye ödü kopup yere atmıştı makinayı!! o kadar bir yabancılık ve korku.
flu çıksa iyi bir de çektim zannedip, kapatmışlığı var makineyi. çektiğini iddia eder ama bir kare dahi yoktur.
kapatma düğmesine basınca objektif hareket edip çekiliyor, kapanıyor ya o çektim sanıyor.

başkasının eline vermeme de çok kızıyor, dünya para saymışız o makineye ya bozarsa, düşürürse.
dünya para dediği profesyonel 3 bin liralık bir şey sanmayın ha; hem kendi paramla aldığım kaç yıllık makina.
ee kim çekecek garson çekmezse? hiç kimse nazlı, burada da fotoğrafımız olmayıversin!!!

çekecek olsa başka bir olasılık da
1; göremediği ve inatla gözlük takmadığı için kadrajı ayarlayamayıp, kareyi alamamak. yani benim yarım anca çıkar karede. bu dikine de olabilir enine de. ya kafam çıkmaz yer çekilir, ya sadece kafam ve gökyüzü...
hatta alnım ve gökyüzünün çıktığı kareler de var.
2; tabi böyle olmasın diye uzaktan uyarmaya çalıştığım ama annemin duymadığı benim de ağzımın açık çıktığı kareler var. gözü kapalı çıkanlar da cabası. hadi o tesadüf.
3; flu çıkanlar
4;çekmek yerine makineyi kapattığı zamanlar. ha bir daha çekmeye de itiraz eder!
5;makina küçük ya öyle bir kavrar ki, eli tam objektife gelir çekilen karede ben yerine annemin parmakları.

baştan eline makinayı verirken uyar sen de nazlı. hıı tabi, kızıyor. aman biliyoruz biz de cahil değiliz, ama biliyoruz bunamadık herhalde vb der. ama söylemezsen de başına geleceklere katlanacaksın. tam çekerken uyarsan duymaz yanına gidersin şöyle yap diye o çekim bitti sanır yürür gider, hadi sıkılmış!!
anneme kalsa senelerim tek bir fotoğrafım olmadan geçecek. mesela senelerdir bir yakınımızın falan düğümü müğünü olmadı öyle çekim de olmayacak yani. aman kimin umrunda?

son hadise ise;
6; makinayı ters tutmak. baş aşağı tuttuğu da olmuştu zaten, düğüme yerine biyerlere basmış çektim sanmıştı.
tabi daha elimden alırken, düşmesin diye korkuyla ve tüm eliyle kapıp daha alırken elinin, yerlerin fotoğrafını çektiği de oldu.
ha zaten bir kare çeker bırakır, araya gitmesin film der. film değil ki, olsun araya gitmesin bitmesin, bitmez ki kolay kolay, iyi işte idare edersin bitmesin der. bitsin, kaydeder gene çekeriz, bitince değişmek lazım değil mi? hayır anne. anlatsan da anlamaz, ya da kısa hafızaya alır bir daha ki sefere başa döneriz!!!
bu kez ise makinayı ters tutmuş, başaşağı değil; zaten eski makinalara alışık hala vizör arıyor; ha gözünü ekrana yapıştırıp bakmaya çalıştığı da oldu. ekran da görünür gözüne yaklaştırmana gerek yok derim de anca. evet ters tutumuş ve ben yerine kendinin çok yakından netlenememiş portrelerini çekmiş!
akranları akıllı telefon kullansın annemin iyi fotoğraf çekme oranı %30 ancak.
genelde başkasına çektiririm, tabi etrafta çekebilecek başkaları varsa, annem de kızar, utanmıyormuşum da. sanırsın seksi poz veriyorum, poz veremem ki öylece duruyorum.

akranlarımın videosu bile var çocukluktan kalma; benimse teyzemler geldiğinde çekilmiş, ya da gene benim çabalarımla gittiğim, bazen ablam da, arkadaş doğum günlerinde çekilenler. ne videosu ben peşini bıraksam vesikalıktan başka fotoğrafım olmayacak. oysa ne güzel anneannemlerin bile var biraz fotoğrafı bakıyoruz. anneme kalsa ama benim hiç olmayacak çocuğuma, torunuma, olmadı yeğenime, kuzenime göstereceğim fotoğrafım.

zaten telefonla hiç çekemiyor, yere düşürdüğünden aslında korkup attığından beri yeltenmedim bile.

ben isterken mızıldanmaya bayılır, itirazlar, ne gerek varlar ama kendi isteyiverince anında olsun ister o başka.
ışık hızıyla. çanta bile yanımda değilken ki makine içinde, durup dururken 1 saniyeliğine poz verip hadi çek bizi der biriyle beraber; teyzem veya ablam neyse...
e makine beynimin içine entegre edilmedi ki, öyle bir teknoloji henüz yok. çantayı alacam durduğu yerden, makineyi çıkaracam, açacam, ayarlayacam, basacam düğmeye.
ama anlamaz poz verme süresi 1 saniyedir.
zaten beraber çekildiklerimizde de bolca sırtı dönük, başı eğik, gözü kapalı, ağzı açık çıkmıştır. hadi sırf kendi yarım, tuhaf çıkmış olsa neyse. bir de benim önüme geçtiği kareler var. bilerek değil, ona göre çekim bitmiş, yürüyüp gidecek, düz yürüsene işte madem, hayır yamuk yürüyüp önümden geçecek.
kaç tane kare de makina nereye odaklanacağını şaşmış, yada tam önümü kapatan flu annem var en önde!!
ya da önüme eli gelir, soru sorar cevap vermezsem anlamaz niye kızar, anne şunu bir çeksin derken benim ağzım açık çıkar, bir kare daha çektirmeye niyeti yoktur.
bazen de anne kameraya bak dediğim sırada çekilenler var, çünkü ya önüne bakar, ya konuştuğu için bana bakar ya zaten hareket ediyordur.
yürüyüşün gereksiz olduğunu savunan beni angellemeye doyamayan hareketsizizm akımının kurucusu annem bir tek fotoğraf çektirirken yerinde duramaz.

adeta dünyaya, geleceğe, yakınlarıma, anımı, fotoğrafımı bırakmamı sabote ediyor. istemiyor.

bir gün biz nasıl yeğenime inşallah, çoluğum çocuğuma anı bırakacağım?
kendinin yeterince fotosu varmış ki!
e benim yok.
??? ee der gibi bir bakış..
arkadaşlarınla çek sen.
sanki arkadaş bıraktı da, o kadar da memnun ki arkadaşlarımdan uzaklaşmamdan zaten.

vesikalık çektirmesi zaten mesele. yıllardır çektirmiyor zaten. kimlik yenilenirse bir yerde yeni foto lazım olursa. o da fotoğrafçıyı hasta ediyor. öyle durup poz veremiyor ki. oflar poflar adam ayarlayıncaya kadar, kalkar gider bazen, saçını düzeltir ve çoğunlukla da konuşur. dişçi gibi fotoğraf-fotoğrafçı korkusu var!
vazgeçecek bile olur. aman yeniletmeyelim o zaman, eskilerden versek?
pasaport çıkartacağımız tuttu evvel ki sene fotoğraf için akla karayı seçtim.

istemediği bir şeyi yaparken bir çocuk kadar komik, zaten hep şikayetçi ve dırdırcıdır, bu durumda ir de çocuk gibi oluyor. biyometrik çekilmeden önce vesikalık da çektirelim hazırken dedim. aamaaaan o kadar poz veremezmiş!!!

hadi kendi çektirmesin, kalmasın fazla anısı e ben? ben de neden çektirmeyeceğim?
demez ki nazlı genç çektirsin falan. zaten bana genç değil kendinden yaşlı emekli hanım muamelesi yapıyor. elinde mendille sürekli suratını silecek biriyim ben.
sil sil! makyajım bozulur.
aman yapma sen de makyaj o zaman!
mendille suratımı silip durabilmem için hiç makyaj yapmayacağım ne güzel çözüm?

sil sil suratını nazlı!!
güneş kremim çıkar o zaman.
sürme sen de!
leke oluyor güneşten.
güneş varken çıkma sen de!
akşam çıkmıyoruz ki!
aman çıkmayıver sen de!!

gece hayatımız değil akşam hayatımız bile yok ki. anneme göre kadınlar hele dul, yetim ya da hiiiç evlenmemişse, gerçi evli olsa da anca kocasıyla çıkabilir; akşam olmadan eve dönmelidir. asla karanlık olmamalı. düşünün kışın saat 4 gibi evde olmanı bekler.
çalışırken bile katlanması zor ama zaruret var. ama çalışmıyorsan  hiiiç evden çıkma o zaman!




7; bu yukardaki fotoyu görünce hatırladım. bir de aşırı yakından çekmeye çalıştığı fotoğraflar var. ben geri geri giderim çok yakın duruyor diye, o peşimden gelir. anne orada dur çok yaklaştın! yaa? ekranı görmüyor ki.
8; bir de aşırı uzaktan çekmesi var. o kadar uzaklaşıyor ki ben dur daha gitme diyorum ama duymuyor rüzgardan diyelim ben ufacık çıkıyorum. öyle bir manzara vardı ama bir tarafta belediye çöp kamyonu, dedim ki şuradan çek de şu çıkmasın sen uzaklaş uzaklaş çöp kamyonunu da çek bir güzel. kamyon benden büyük ve önde....
9; makineyi eline aldığı an çekmeye başlaması da var. ya dur yerime geçmedim. ya sırtımı çekmiş ya yandan.
10; gözü görmüyor ama gözlüğe de karşı, ihtiyacı yokmuş!! yerde bir ağacın dibinde kırışmış bir poşeti yevru kedi sanmışlığı var nasıl kadraj ayarlasın? yeri ve gökyüzünü iyi çeker ama!!

_____________________________
çoğu fotoğrafta ben;




23.08.2014

nerden nereye__ benden neşe bu kadar çıkar

bir ben de geleyim, ben de yiyeyim, ben de yanında oturayım günü daha.
balkonda kitap okuyup, bir yandan çikolata atıştırırken gelip yanıma oturuyor. ben de yiyeyim ver!
ne okuyorsun? güzel mi? sesli oku hadi!
annem der ki kitap okumak film izlemek gibi aynı, bu yüzden bölününce tadın kaçar. doğru. ama kendi bölününce. başkasının bölünmesinde bir sakınca yok!
zaten sıcak, zaten ev bit kadar, zaten 7/24 dipdibeyiz, ona kalsa açılıp kapanan kanepede rahat edimiyorsam kendiyle yatayım, korkarsam yanına gelebilirim. niye korkacaksam?
bari balkonda sessizce kitap okuyayım. zaten ben de çizim yapacam diye aldı malzemelerimi elimden geri vermiyor.
Bişey verdin mi geri almak mesele. Zimmetine geçiriyor resmen.
çizim yaptığım kalemlerimi aldı, kağıt istedi sonra altlığımı da aldı,  hafta oldu geri vermiyor! isteyince yapıyorum diyor, ama yapsa da yapmasa da vermeye niyetli değil. isteyince de ben kabahatliyim: aman ne kıymetli malın varmış! Ee ben yapamıyorum bişey, sonra yaparsın şimdi ben yapıyorum diyor vermiyor. yapsa gene iyi derim ama öyle kenarda duruyor. havasının gelmesini bekliyormuş. bu arada beni engellemiş çok mu? ben kimim ki?
iyi mi????????
Kendi yapmıyorken de vermiyor, alma nazlııı yapacam!
Bırakıyorum ama yapmıyor elini bile sürmüyor.
Ben kendime ayrı alayım. Yok! Ne gerek var? Benim işim bitince yaparsın! Bitmiyor ki, vermiyor zaten. çizim yapmayayım diye bir çaba adeta!

balkonda bile rahat yok.
çizim yapmıyor musun sen?
yapacam! sesli okusana birkaç sayfa güzel mi ver bir bakayım!

mesela bir kitabı okumaya az bi ara verdin mi onu da kapıp kendi okuyor. sonra da bana anlatmaya kalkıyor, daha oraya gelmedim desem geç! spoilercibaşı.
ben okudum sanmış. e arasında kocaman ayraç var. ne bilsinmiş onu oraya neden koymuşum, söylemiyormuşum ki hiçbişeyi!!

diyelim hiç konuşmuyoruz, bişeyini söylemiyorsun dedi diye söyleyesim tutmuş.
ne bileyim bir elbiseden, kitaptan vb basediyorum, o kadar ilgisiz ki, bana ne bundan sus der gibi bakıyor suratıma. ya da işte kitabı alırken ben daha bitirmedim, ayraç düşmesin orada kaldım falan dedim, tersler beni, aman yemedik, aman anladık diye. sanki söylemese anlamayacakmış.

sanki pusuda bekliyor nazlı herhangi birşey yapsın da ben de beğenmeyip eleştireyim.

böyle yalnız kalma isteğimi anlayabilmiş değil hiç. kitap okumaya, bişey izlemeye bir köşeye çekiliri, dibime gelir oturur, konuşur bir şey ikram eder. 
o mesele ayrı, uzun. yazmışımdır.
bazen de konuşur, gider, senin dikkatini falan dağıtmıştır, sonra sen konuşmak istersin diyelim, şiişt bişey izliyormuş, dikkatini dağıtmaymış. e sen şimdi benimkini dağıttın ya. ama o başka önemliydi o konu. neymiş haftaya pazardan ne alsak, oradan da 1970ler!!!!

şimdi de benzer sırnaşık, şımarık, sanırsın yeniyetme annem hallerde.
ilgi odağı kaydımı bu ve benzeri hareketlere girer...

kitabı bırakıp konuşuyoruz o kadar memnun ki halinde 1970ler 80ler heep de kötü insanlar ve hadiseler... oh deşarj olup gidecek nazlı ne halt ederse etsin..

o bahsettiğim, eskiciye yada 2. elciye vermeye korktuğu eski köşe takımının bir ucundayım, annem de sırtını bi tarafına dayayıp ayaklarını bana doğru uzatıyor. hadi sesli oku!!

masal isteyen bebek sanki. sesli okumayı sevmem 1, hadi okudum sonunu getirtir 2, ben sesli okuyumca anlalam 3, kimin umrunda 4.

bakıyor ki sıkılıyorum, iyi tamam sessiz sessiz otururmuş ben okuyayımmış. annem ve sessiz oturmak, küstürmeden asla sessiz duramaz ki. bir şeyi istemediğini yumuşakça söylersen anlamazdan gelir, önemsemez ya, bir kararsızlık, çekimserlik görürse hiç aldırmaz, illa kesin, ciddi hatta sert ve ters bir şekilde söylersen.
çünkü beni hiç iplemiyor ancak ters davranarak kırıcı olursam küserse rahatım. ama küslüğün ardındaki barış sürecini en çok seviyor vicdanımla oynayım aslında gönüllü olmadığım şeyleri yaptırtarak bana...
belki özellikle tersletiyordur ki sonunda aslında yapmayı istemeyeceğimi tahmin ettiği bir şeyi yaptırtmak için..

sürekli başbaşayız ya 40 yıllık evli çiftler gibi olduk, konuşacak konu aynı, en küçük şeylerde bile bir münakaşa havası.
biraz ayrı dünyalarımız olsa, ayrı hayatlar, sonra bazen bunları paylaşsak mesela.
ama annem yapışık ikiz gibi bir hayat hayal edip hep biz'li çoğul konuşuyor.
nasıl sıkılmıyor anlamış değilim insan bazen yalnız kalmak istemez mi.
hem benim gençlik enerjim, yaşıma göre kendime göre meraklarım olacağı aklına gelmiyor. saki ben de emekli öğretmenim tavrı aynen öyle..
gençlik enerjimden bahsedince alaylı alaylı kendi sosyal gençliğini anlatmanın fırsatını bulmuş oluyor.

bir gün sinirimi oynatıp beni ağlattı. konuşma isteğiyle o kadar dolu ve bu düşünceyle kafası o kadar meşgul ki lafın nereye gittiğini bilmez.

kendileri ailecek çok sosyalmişler, geziler, piknikler, konserd, tiyatroydu, anneannem, demem, teyzem ve kendi ile başka eş dostlar ha bire eğlenir, gezer tozarlarmış hikayeler tekrara binse de o kadar çoklar ki.
sonra çocuk ve gençken ne kadar dirayetli  ve enrjik olduğunu, ağaç tepelerinden, yaylalardaki en dik yamaçlardan inmek çıkmak bilmediğinden bahseder övünür.

bunları anlatırken benim kızlarım bundan mahrum kaldılar demiyor. aklına gelmiyor hayret ediyorum.
o kadar yalnız asosyal bir hayatımız oldu ki ben azıccık renklendireceğim diye yırtınır dururum annemin itiraz ve aman başıma mesele-icat vs çıkartma demelerine rağmen..
doğum günleri, yılbaşı kutlamaları, gezmeler; bir sosyallik, bir hareket bir anı yaratacam diye çırpınıp dururum annem de muhalefet eder ne gerek var diye.
her seferinde tatsızlık çıkmasın diye söyleyemem ama bazen gücüme gider işte..
kendi sosyal ve eğlenceli gençliğini överken iyi ama, fotoğrafsız geçtiği yıllara hayıflanırken iyi ama!!!

ben bıraksam bir fotoğraf albümüm bile olmayacak, belki senede 1 vesikalık, ya da bir ahbabın düğününden bir kare zahmet edip verirlerse. akranlarımın videosu bile var bizde tık yok.
çocukken gene doğumgünleri bahane olurmuş, teyzemler de gelip kalabalık ettiği ve fotoğraf makinesi sahibi oldukları için. sonra bitecekti ben çırpınmasam.

sen değilmisin bilmem kaç yılında fotoğrafım yok diye hayıflanan, gençken ailecek eğlenirdik diye övünen. bari bana övünme ben bunları yaşamadım!!!

beni acı konuşmaya mecbur bırakıyor. biz bunları yaşayamadık zira annemiz duldu. küçük yerde ya yan gözle bakar ya dedikodu ederler, dışlarlar. zaten bunlar olmasa da annem muhakkak paranoya eder yaşatırdı. zaten yaşadıklarımızı da o kadar abarttı ki içine kapandı bzimle beraber.
bütün sosyalliklerden uzun yıllar muhaftık adeta. sosyalleşmeyi reddeti, kendiyle beraber bizi de cezalandırır gibi eve kapandık. sadece üçümüz ama eğlence yok!!
teyzemler  olmasa, benim 'icat'larım olmasa ne bir yere gidecek ne fotoğraf çekecektik.

belki benden geçti artık diye düşünüyordu; bizden de neden geçiyor peki ya...

işte o övünür gibi anlatırken ağlayasım geldi bir keresinde çünkü piknik dedi.
anlamadı bile bir süre bu kız niye ağlıyor. anlatsan anlam veremiyor benim hüsnü kuruntum.
mecburen sert ve ters olmak zorundayım, illa kalbini kırıp canını yakacağım ki dank etsin. o da bir süre ya.

boşandığı için onu suçlayamam, babam sorumsuzdu. tamam ama bizi hayattan men etmeye ne gerek vardı. ders sadece ders. zevk, keyif eğlence asssla olmayacak.
ben ısrar etmesem ne doğum günümüzü, yılbaşını kutlar, ne başkasınınkine gider, ne gezilere çıkardık.
sanki aile olmadığımız için, başımızda bir erkek olmadığı için dışlanmanın ötesinde, sadece başkalarının yaptığı bir şey değil annemin hepimize layık gördüğü biçtiği bir bedel bir ceza gibi içe kapanıki ruhsuz robot gibi yaşamak. hayat sadece görevlerden ibaret ciddi bir şeydi. bir eziyetti.

şimdilerde de bir yaşlı-emekli gibi yaşamamı istiyor bekliyor.

zaten hiç bir zaman aşırı sosyal, herkesle arkadaş olup, ortamların göz bebeği olan, neşeli, cilveli, eğlenceli, şen şakrak biri olamadım. nasıl olabilirdim ki; mutsuz bir anne ile. mutsuz ve hepimiz cezalıyız sanki.
ablam ortama uyar, uyumludur, eğlenelim desen eğlenir; ceza gibi robot olalım desen olur. belki hep benle annemin arasında kalmaktan oldu, taraf tutamayıp tarafsız olmaya çalışırken aramızı bulamaması, çekişmelerimize ne mani olabilmesinden ne katılabilmesinden; çareyi erkenden evlenip hem despot ve robot gibi, cezalı gibi yaşamak isteyen annesinden hem de böyle bir anneyle hala hayat dolu olmaya çırpınan mücadele eden ama bu yüzden evde hep bir gerilim, bir huzursuz tekinsiz hava olmasından kurtulmak istediği için, gitmekte buldu....
böylece hem taraf tutmayacak hem karışmamış olacaktı. kolaycı ve bencilce aslında bu.
beni mücadelemde hep yalnız bıraktı.
taraf tutup birini incitmek kaybetmek olasılındansa uzak durmayı tercih etti.

ben diyorum ya öyle ortamların neşeli parlayan kızı olamadım hiç, evde öyle bir ciddiyet ve kasvet havası vardı ki ben bile çok neşeli-deli kalırdım. anneme göre gereksiz işler uzmanı. artık dul o ve hayat yaşamaya, çekmeye mecbur olduğu bir eziyet. ve siz de dahil olacaksınız buna.!!
her dul böyle olmuyor ben gördüm.
anneme göre iki kızı varmış laf gelirmiş ondan. laf gelmesin diye herşeyden mahrum kaldık. 
ne yazlık hayatı, ne sosyal etkinlikler, ne eş dostla muhabbetli yemekler.
bir de teyzemler olmasa; uzaktalarken bile yılda 2-3 kez gelmeseler bir hareket olmayacaktı bir zamanlar..

ben kendi kendime eğlence bulmak için yırtınırım oysa. herşeyden keyif almak için uğraşırım. hayat zaten küçük mutluluklardan ibaret.
üstelik imsenin bişey diyebileceği şeyleri yapacak kimseler değildik ki biz. sanki hafifmeşrep gibi giyinip, gece yarıları bar gezeceğiz. iki kız bir anne napabilirse, ki ben kadın kadına çocuklarıyla eğlenenler gördüm; o bu bişey diyecek diye bzi kılımızı kıpırdatmadık senelerce.
çünkü onlar aman bunlar da hiç yaşamıyor diye laf edecek değiller...

anneme göre icat olan benim sosyallik çabalarıma öylesine alışamamış, kabullenememiş ve fazla görmüş ki hala gereksinim duymuyor. enerjimi emerek evde yaşayacağız. baban babaannen anneannen deden diye geçmişteki olumsuzluklar, hatalar ve dahası onca eş dost iş arkadaşının yaptığı, dediği kötü şeyler ve hadiseleri anarak mutsuz, öfke ve nefret dolu yaşayacağız. tabi buna yaşamak denirse. lüksümüzse kitap satın alıp evde okumak, tıkınmak ve televizyon yeter bize...

ben daha piknik nedir bilmezken bana oturmuş muhteşem gençliğini över. dokunmaz mı şimdi. adeta nispet yapar gibi. ben yaşadım ama sen yaşayamayacaksın çünkü baban yok der gibi. hak etmedin onun için.

böyle şeyler söyleyince de ben suçlu oluyorum.
annesinin fedakarlıklarını ve çabalarını, çektiiği acıları görmeyen nankör nazlı.
neden aynı acıları benim de çekmem gerekiyor misliyle; benim kabahatim ne ben mi dedim doğur. b.ktan bir evliliği kurtarma ümidiyle yapılmış bir çocuğum ben, bunu anlamak bile o kadar sıkıcı ki zaten bana yeter. bir de üstüne tatsız bir hayat yaşamam gerek. anne babamın evliliğini kurtaramayan, babamı eve bağlamayı başaramayan bir bebeğim ben! suçlu ve cezalıyım.  hayattan zevk almam, eğlenmem yasak. sultanımın bana bahşedeceği kadar keyif-mutluluk alabilirim o kadar!!

annem yıllar önce yaşama isteğini kaybetmiş, hayat sadece katlanılması gereken bir yer ve biz de peşinden aynen öyle sürüklenmek durumundayız sanki.

ben övünmüyorum ki kızım sadece anlatıyorum diyor. anlatmasınmıymış hiç yani.
ya ben hiç yaşamayayım mı senin gençken yaşadıklarının yarısını bile? niye cezalıyım ben?
laf ederlermiş. eskiden bu bahaneydi, kendi gençti biz küçüktük; namusumuza laf gelmesindi.
şimdilerde de artık hiç ihtiyaç duymuyor, pazardan sebze seçme eğlencesi bize yetecek.


ben övünmüyorum ki diyor anlatıyormuş sadece, ne yani hiç mi konuşmasınmış.
ama bu çifte standart değil mi anne? sen yaşamışsın biz yarısını olabildiği kadarını bile yaşamaya layık değiliz, anne babamız boşandı babamız öldü bizim tüm hayat haklarımızla beraber sanki!?
yaşayabileceğimiz kadarını yaşıyormuşuz, yaşamışız zaten.

insanın hiç piknik, mangal, yazlık, sahil anısı falan olmaz mı arkadaşlarına anlatacağı? istemez mi. belki ibiza'ya gidemezdik ama üçümüz beraber anılar yaratamaz mıydık kendimizce.
annem mutsuzluğu ve korkuları yüzünden hareketsiz kaldı, bize de bu kadarını reva gördü.

okullar açıldığında hep buruk olurdum, az çok herkesin yaz hikayeleri olurdu. kimi memlekete gidip dedesini nenesini akrabalarını görmüş, kimi yazlığa gidip esmerleşmiş, komik hikayeleri olmuş, bazıları yaylaya gitmiş, hiç olmadı mahallede, sitede top oynayıp eğlenmiş, kendine göre komik olayları olmuş anlatmış, biri geziye gitmiş birinin almanya'dan akrabaları gelmiş, hep beraber mangal yapmışlar yok plaja gitmişler yok pikniğe gitmişler, birine dayısı yüzme öğretmiş biri bisiklete binmeyi öğrnecem diye o kadar düşmüş kalkmış ki dizleri hala yaralı; birinin abisi-ablası-bir akrabası evlenmiş düğünlere gitmişler, başka birinin kardeşi sünnet olmuş.... herkesin anlatacak az çok hikayesi olurdu. benimse hiç. koca bir yaz hiç yaşamışım.
kitap okuyup ev işlerinde anneme yardım ettik. 
ama eğer o yaz teyzemler gelmişse!!! dört gözle beklerdim. öyle çok şen şakrak ta değillerdi, ama değişiklik, kalabalık hoşuma giderdi. çocukları bizden büyüktü bizi bek iplemez, sıkılırlardı ama olsundu benim için her komik olayı büyütüp hikaye yaratmak için bir fırsattı. eniştemiş gözlüğünün üstüne oturup çat diye kırması bile bir olaydı.
ya da teyzemin rus salatası yapması, bizim yardım etmemiz... evet belki o arkadaşlar da muhtemelen uyduruyor, abartıyordu ama olsun.

hep uğraştım bişeylerden keyif almaya, eğlenmeye. bazen bile bile zorlamaydı ama başka türlü çekemezdim bu cezalı karanlık hayatı...

ben de böyle sulara şap şap basar eğlenmeye çalışırdım.
bu ve benzeri yırtınmalarım ya gereksiz ya icat ya dert ya aman  sen de ne gerek var oldu, yeri geldi saçma oldu, çılgınlık, delilik, normal dışılık, acayiplik oldu... gereksiz işler uzmanı oldu adım...
kendimi kötü bir olaydan sonra cezalandırmak yerine ödüllendiririm ben!!!
yetmemiş mi üzüldüğüm incindiğim bir de kendime mi edeyim!! en azından keyif alacağım bişey yaparım... çikolata yer kahve içerim, güzel bir müzik takarım kulağıma...vb vs


bütün o uzata uzata anlattığım karanlık ve çileli gezi notları bile sayemde.
kımıldayalım diye bin türlü yol öğrendim. imrendirmek ve bunlar yaşamayı bilmiyor derler demek, paraları yokmuş diyecekler demek etkili olurdu annemi iknaya...
hele paraları yok denmesi çok gücüne giderdi. hem kendi maaşı hem babamdan kalan maaş, dedelerden falan kalan ufak tefek birtakım şeyler varmış. paramız çokmuş nasıl öyle diyebilirlermiş. paramız varmış!!!! sadece yapmak istemiyormuşuz!!

ben böyle çabaladıkça, istedikçe de annemin beni engellemelerinden birinin bahanesi de hep ilerde yaparsın diye ertelemek olmuştur. böyle şeyler kocasız olmaz sanki, illa kocanla gezecen eğlenecen yalnızsan, dulsan hakkın yok adeta. ne kadar engelleme şekli vardı; ama en etkilisi erteletme olurdu; ilerde hep ilerde. 35 olduk hala ilerde... ileri yok aslında ..... basit sadece yapmanı istemiyor o kadar. çünkü kendince gereksiz olan şey herkes için gereksizdir.

keyif alacam dşye yırtınıyorum ama işte aslında böyle de karamsarım, çünkü ben mutlu olmaya çalışıyorum ama bu kesin mutluyum demek değil. uğraşıyorum işte.
tabi yanımda hep engel, hep mutsuz, tatminsiz, beğenmez, sevmez, nefret eder, yorulur, sıkılır, gereksiz bulur bir anneyle anca bu kadar mutlu ve neşeli olunabiliyor demek...

 Alaycı maskesi takmış bir gerçekçi, ama gizli bir iyimser ve hayalci. Besbelli karamsar.














20.08.2014

bir diyalog: karıştırılan sesler vol 2

oturuyoruz, gülmeye başlıyor.
ne?
ossurdun duydum.
yoo ossurmadım.
duydum kaç kere ossurdun bırrt diye.
ben mi?
hıı? duydum.
ama ossurmadım ki.
ossurdun.
tabi benim g.tümden bile haberim yok.
aman sen de duydum dırrt dırrt dedin!!
ta oradan nasıl duyacan ki?
duyarım ben. hah bak gene kaçırdın!
yoo.
evet evet duydum.
o telefonun titreşimi yaa!!
ne telefonu ossurdun!
sehpanın üstünde ya e posta gelmiş.
ne alaka posta? posta gelince mi osuruyorsun?
telefonun titreşim sesi o?!
telefondan bırrt dırrt sesi mi gelir kızım?
titreşim olunca sehpada ses oluyor, ilerliyor da.
yok artık resmen dırt bırt dedin. hah bak gene kaçırdın !!
telefonun titreşiminin sesi o!!
hani ses yok şimdi.
e posta gelince titreşiyor!

telefonun olduğu sehpanın dibine oturup kontrol ediyor.

hani yok ses mes.
mesaj gelsin olur.
hani olmuyor.
posta gelince diyorum ya!!
 e hani?
demek ki henüz posta yok!!
napalım kızım osuracağız elbet yaşlanıyoruz!
ben daha başlamadım yaşlanmaya 31'im ya!!

bir süre sonra posta geliyor da telefon titriyor da şükür anlıyor.

senkronizasyonu ayarlayalım.

senkronizasyonu ayarlayalım.

hadi uyuyalım artık. saat 22.20.

bugün yıkanalım bari.

gezelim, çıkalım, yiyelim, acıktık biz, susadık, yorulduk biz.

her şeyi aynı anda beraber yapmak bir yana aynı anda hissedelim.
acıktık biz.
benim acıkmama olasılığım yok. annem ben yorulmayayım diye düşünmüştür!!

yorulduk biz. 5 blok yürümedik bile. hatta en çok ben yorulmuumdur.
 biz gidemeyiz, bize yeter.... vb vs


sebze pazarı heyecanı sarmış dört bir yanımı

çok heyecanlıyız biz!! yarın sebze pazarı var!! wooowwwuuwuwuuhhhuhhuhhhh.

hayatımızdaki en önemli, büyük sosyal aktivite. hetecan içinde yarın hangi sebze ve meyveleri alacağız diye hayaller kuruyoruz.
hayat budur işte!

kısır döngülü diyalog

eskiden mutfaklarda bir köşe takımı modası vardı ya; biz de ona uymuş almıştık. sonra eskiyip, modası da geçince yazlığa getirttik balkona koyduk. şimdi çok yer kaplıyor, toz oluyor diye kurtulmak istiyor.
ama korkuyor!
hem korkuyor hem kurtulmak istiyor ve ben ne desem yaranamıyor aksini iddia ediyor oluyorum.


2. el eşya alıp satanlar ya evden çıkarırken duvarlarımızı, koltuklarımızı mahvederse?
parçalanırsa ya?
 söyleriz dikkat etsinler.
dinleyecekler sanki.
tepelerinde durur 50 kere deriz.
aman sanki dinleseler de ya mahvolursa koltuklar?
koltukları fazlalıkları kenara çekerim?
ya duvar nazlı ya duvar?
dikkat ederler.
etmezler ah etmezler!! daha yeni boyattık mahvolur!
e vazgeçelim kalsın kullanalım iyice paralanınca kırdırırız da çıkarttırırız.
aa ne kırdırması yazık!
çok eskiyince diyorum.
ama oraya başka şey almak istiyorum ben!
ben de ama işte taşırlarken diyorsun bi yerler dökülürse.
ama kalırsa da çok eskidi biçimsiz duruyor nazlı!
e sen diyorsun duvarları falan dökerler diye.
ama çıkartmamız lazım onu!
ben aksini demiyorum ki.
aksini diyorsun ya ne diyorsun. sonsuza kadar bu eskimiş şey mi kalacak?
kalmasın işte arayayım adamları.
ara!! hayır sen diyorsun bunun tozunu almaktan usandım diye ondan atalım kurtulalım diyorum nazlı.
bence de kurtulalım.
e sen şimdi demedin mi kalsın iyice eskisin?
anne sen duvarlar çizilir diye endişelendiğin için dedim.
ama duvar çizilmesin diye hep kalacak değil ya nazlı verelim gitsin. kalamaz eskimiş.
zaten verelim diyen benim.
şimdi vermeyelim diyorsun ya.
anne duvar çizilirse diyorsun ondan vazgeçelim dedim.
ama sen sevmiyorsun bunu!
napayım, duvarın çizilmesinden iyidir.
kalsın mı yani?
kalsın tamam.
hayır bence kalmasın yani de.
ben sen duvar koltuğa bişey olur diye endişeleneiyorsun diye dedim öyle anne.
napalım çizilirse boyatırız yeniden.
iyi arayayım o zaman.
istiyorsan ara ama kalsın diyorsan kalsın.
kalmasın gitsin.
iyi ara o zaman. sen kullanıyordun da bunu, napalım artık başka şey alırız.


dinlemiyor ki beni. kendi baştan dedi, daha yazlığa gelmeden, bu eski şeyi veririz, yerine yeni bir şeyler alırız nazlı diye. ben de zaten toz tutuyor çok, yer yer boyası dökülmüş, renkleri solmuş kumaşının.
sonra bir korkudur başladı ya nakliyeciler biyerleri bozarsa.

hem ara diyor hem sonra bunları söylüyor kaç keredir böyle. sonra işler tersine dönüyor.
ikimiz de kurtlalım derken ben kalsın demişim de annem sırf benim için istiyormuş gibi. kendi ilk söyleyen halbuki.

zaten sen diyordun, koçtaşta bişey beğenmiştin ya.
neyi?
hani sandalyeleri masası takım güzel bir balkon eşyası vardı.
ee?
beğenmiştin ya. yazlıktaki köşe takımını veriri bunu alır koyarız ne güzel olur demiştin.
ben mi?
hayır amcamın oğlu! sen dedin ya.
ben demedim hiç. sen dedin bu solmuş, eskimiz verelim diye.
anne sen dedin başka takım ne güzel durur, durmaz mı?
durur tabi.
ee?
ee sen kasın mı diyorsun ben anlamadım?
kalmasın işte verelim.
iyi ara madem!


kabus senaryolarını unutuverdi 5 dakikada yaa. oysa laf arasında nakliyeci adamlar duvarları çizecek koltuğun kumaşını yırtacaklardı. yada duvar çizildiği için boyatmak zorunda kalacaktık ama boyacı usta koltuğa boya damlatınca koltuğun yüzünü değiştirtmek zorunda kalacaktık. aynı desenden bulunamayacak tüm takım değiştirilecek çok fazla gereksiz masraf yapacaktık.
bu kaçıncı benzer tartışma bilseniz aylardır aranamadı adamlar; arayıp çağırdım bir keresinde kurdeşen dökecek kabus senaryolarından... gelemediler zaten.. annem de rahatladı. o zaman kalsın bu sene de vermeyelim seneye bakarız deyince de kızıyor ama yeni şeyler varmış ne güzel. e ikisi birden sığamayacağına göre...

hem ara madem diyor hem gönülsüz ama sırf evladının hatırı için dünya masrafa girecek fedakar anne tripleri atıyor bana...
daha güzel takımlar var diyen kendi ben sadece fikrine hak verdim destekledim. ama şimdi bir ben değişelim diyenim bir kalsın diyen..

arayıp haber verdikten sonra endişeleri başlıyor yine...
keşke aramasaymışız.
e sen dedin.
sen dedin diye dedim nazlı!
en baştan diyen sendin ama.
hayır hiç öyle bir şey demedim. bana kalsa bir 20 yıl daha kullanırım ne olacak. sen diyorsun eskimiş.
e sen de daha güzelleri var ne güzel değişelim demiştin.
ne zaman yaa?
koçtaşı gezerken.
demedim bence kalmalı.
iyi vazgeçelim kalsın.
ama sen eskimiş diyorsun.
eskimiiş zaten ama kalsın 20 yıl daha!

sonra bir yerde balkon mobilyası görüp diyor ki bana keşke verseymişiz niye vermemişiz ki, ben engellemişim, bak ne güzel bu takımlardan alırmışız.
be zaten verelim dedim, sen duvar çizilir endişesinden vazgeçirttin.
sen vazgeçtin ya nazlı birkaç sene daha kullanılır bu dedin.





yapışık ikiz gibi.

istersen şöyle yap.
istersen böyle yap.
istediğin zaman, istersen....

biliyorum istediğim zaman meyve yiyebilir, su içebilir, bir tabak daha yemek yiyebilirim
e yap o zaman.
e madem istediğim zaman istediğim zaman yapmalıyım.

ama mesele o değil ki.
benim istediğim zaman değil annem istediği zama bunları yapmam gerek, mesele o. demek istediği o. aslında.
eğer istersen derse annem bil ki kendi o anda o dediğini yapmamı istiyordur. benim istememin bir önemi yoktur.

bazen ısrar etmez, bazen de yaptırana kadar uğraşır.

istersen bir tabak daha yiyebilirsin nazlı!!

o bir tabak daha yemeleri bırakalı 15 yıldan fazla oldu ama annem anlayamadı. bazen de der ki kiloyuu sorun etme boşver, alırsan al, biz de şişko sevenini buluruz sana!! yani sağlığım ve görüntüm için değil çabam; bir erkek için. bizim kızlara göre herşey erkekler üzerine kurulu napacaksan ya onlara beğendirmek ya onların iyiliği için yapacaksın.
acaba ben evlensem de kocam için böyle davransam annem ne yapacak. memnun olmayacaktır. zira kendi için yapmamı istiyor çoğu şeyi.
benim için düşünmüş!! ben yorulmayayım diye.

mesele yorulmamam değil ki sadece, sanki beynimi annem düşünüyor nasılsa diye kullanmaya kullanmaya semeye dönüp daha kolay yönetilmem...
öyle bir endişesi de yok gördüğüm kadarıyla. kocasına, kaynanasına vb bilimum akrabaya, eşe dosta ezilmemle ilgili bir sorunu endişesi yok. korurmuş ya beni yürütürmüş ya bu evliliği.
kendi evliliğini yürütememiş üzerimde kendini sınayacak, deney yapacak, kendini ispatlayacak aklısıra adeta.
hem evleneyim çocuğum olsun istiyor, hem gelecekte her zaman yanımda olmayacağını hesaba katamıyor.
bu kadar saf, çaresiz, annesi tarafından yönetilmiş ezik biri yaşlanınca napacak, annesi olmayınca?
insan bunu aklına getirmek istemiyor olabilir ama madem herşeyi düşünüp, herşeyi tasarlayabiliyor.
bunu düşünmüyor sanki....

_____________-

bir de bazen şöyle geliyor bana.
istersen meyve yiyebilirsin.
ya aklıma gelmez ya annemden izin almadan yiyemem.

istersem yerim, yemiyoru o an istemiyorum demek ki.

ama duramaz elli kere der bunu. hatırlatıyormuş canım.

bir yerden sonra bi tırnak içinde hatırlatmalar ısrara baskıya dönüşüyor.
ben istediğim zaman yiyemem annemin uygun bulduğu zamanlarda yiyebilme iznim var sanki!!!

boş bu aralar tamamen boş. fazlasıyla bana takık o yüzden. el işi veriyorum, çizim yap diyorum, kitap dergi alıyorum yok. komşularla, eski arkadaşlarla, teyzemle görüş ,yok.


mesele sırf ben. oluyor böyle.

bu kadar boş kalıp, bu kadar dipdibe vakit geçirnce; biz oluyoruz. herşey biz. ben yokum. benim hayatım, zevklerim vb yok. hep biziz.
biz sıkıldık, biz yorulduk, uykumuz geldi. biz gidemeyiz, biz yaparız...


gören de annemi bağımsız ruhlu zanneder. tam aksi bağımlı ruhlu.
yöneteceği biri oldu mu ona bağlanıp, saplanıp kalıyor, tek derdi o. sadece ben de yok değilim kendi de yok. sadece biz varız...

bağımlılık ya da yapışık ikizlik.

uğraşacağı bir meşgale bulsa; bazen bulur; bazen böyle bulamadı mı takacak bir şey sadece ben olurum meselesi.
beni kendine benzetmek, her dediğinin olması için bir mücadele. bir kişilik yarışı da sanki.

saplantılı bir aşık gibi aynı. filmlerde olur ya.
kendi dediklerinin harfiyen olmasının dışında hep beraber hareket edeceğiz, herşeyi beraber yapacağız.

ne seni sıktığı, ne baskı altına aldığı, ne senin kendi düşüncelerin, zevklerin olduğu aklına geliyor.
sen yoksun nazlı.

hani şu salondan kalktığında nereye demesi gibi saçma bir vakit.
zimbabve'ye. nereye olacak tuvalete!

terslersen sıkılırsan da suçlusun. ne hakkın var o senin iyiliğin için.

hı hı. senin iyiliğin için ne senin kişiliğini, isteklerini, zevklerini, kararlarını bırakıyor ne yaşam alanı.
herşeyine annem karar versin ki o mutlu olsun sen de oyna. ne var sanki. sıkılmaya hakkın yok zaten sen bile yoksun..
böyle annesiz zavallı bi biçare olsam memnun olacak. annesiz, annesine sormadan çişini bile yapamayan bir acuze. çocuklar bile böyle olamaz, ne ütopyası varmış annemin yaa.
o kadar zavallı olayım ki annemsiz kılımı kıpırdatamayayım, sonucu bu hareketlerinin. o zaman başkalarının vicdanına teslim zavalıı bir emanet olacağım. sonsuza kadar yaşayacağını mı sanıyor nedir.
hem duygularımla oynamak için ben yaşlanıyorum mürüvetini göreyim, daha yaşlanırsam torunlarıma nasıl bakacağım diye vicdan yaptırmaya çalışıyor bana, hem de ölümsüzmüş gibi annemsiz hi ama hiç bir şey yapamayan bir zavallı olmama razı. desem ki markete benle gel korkuyorum tek gitmeye memnun olacak. ciddiyim denedim hatta.
kağıdım bitti ama kırtasiyeye kadar nasıl gideceğim şimdi dedim, benle gelsen sende, tek gidemem.
niye diye bile sormadı mutlu oldu. kızım bensiz yapamıyor!! ve 35 yaşında neredeyse! normal değil ki bu.
memnun memnun benimle geldi.
evet belki biz çocukkenki gibi kendine ihtiyaç duyulsun, en bilir kişi, en akıllı, tecrubeli kişi kendi olsun istiyor ama bunun için benim kişiliğim, hayatım niye feda ediliyor. o kendini güçlü hissetsin diye ben zavallı, biçare, beceriksiz olacağım. yok o kadar da numara yapamam numara yapayım desem.

bunaldım delirmek üzereyim; çıkıp forum'a gideyim bari.
elbette benle geldi.

değişiklik istiyor olabilir. tamam da böyle diyeceğine beni yalnız bırakmamak derdinde...
ben de geleyim yalnız başına gitme diyor.
niya kaçırılacak mıyım kayıp mı olacağım..
salağım ya...

kendi gelmese de burnumdan getirir zaten. neyle gidecen, nereden binecen, nereye gidecen, kaçta dönecen....... 100 soru!!!

diyelim tek gittim. yine sorgu nereye nerden gittim. hangi araca binip hangi duraktan bindim. o kadar aptalım ki kendi evime dönmeyi beceremeyebilirim!!! sanki!
başka bir zaman aynı yere beraber gittik diyelim; bu kez de buradan mı bindin, buradan mı geçtin, buradan mı geçtin, oraya uğradın mı, hangi dolmuş vardı, kalabalık mıydı.......vb vs...
herşeyi, her saniyemi bilip kontrol etmek istiyor. çünkü.
soru üstüne soru. cevapladıkça ben annem doymuyor teyit etmelere. istemediği bir sokaktan geçmişsem ya. herşey belli olacak, planlı olacak, aynı olacak...

monotonluğu da sever zaten. monoton olmayan bişeyi de monotonluğa dönüştürmeyi de.
diyelim kahve dünyası ve ya gönül kahvesinde kahve içmeye gidiyoruz; sonbaharları yaparız, mecbur kaldım annemi de çıkartıp alışkanlık haline getirmeye. yoksa burunburuna evde pinekleyeceğiz...
ben latte severim, ama bir gün de sağlepli kahve deneyeyim dedim, annem herrr zaman Türk kahvesi içer.
mesele oldu bu. aa sen latte içerdin hep! bu kez deneyeceğim.
annem denemelerden de korkuyor. ya beğenmezsem, denemeden bilemem, beğenmezsem bir daha içmem. ama sen hep latte içerdin. bu kez içmeyeceğim!!! ama lattenin güzelliğinden eminim o zama şaşmamalıyım.
niye mecbur gibi niye sürekli aynını yapmak zorundayım?
değişimden korkuyor işte...
ya beğenmezsem. bir daha içmem o zaman. esas mesele ya beğenirsem sanki. o zaman bir belirsizlik olacak, düzen,plan,rutin bozulacak. ya her geldiğimizde başka şey içmek istersem? kaos!!!!!


neyse bu kez de benle geldi. belki açılır ve bir ilgi alanı bulur diye umdum. ne bileyim bir zaman batik yapmaya, boncuk işlemeye, takı yapmaya, dikişe, nakışa, çiçeğe, kitaba, gezi dergilerine ... sardırmış, o da ben de rahatlamıştık.

bir elbise buldum kottan denemem lazım; 1metrekarelik yere arkamdan seğirtti hiç düşünmeden, normal bir refleks gibi, sormadan.
nereye?
bunu sormam bile manasız. kızını koruyacak. ya kabinde bekaretini çalarlarsa!! ne bileyim ne düşünüyor. hangi saçma ve paranoyak şeyi düşünüyor. zaten geldiğimizden beri dönüşümüzü planlıyor! şu saatte şuradan şu araca bineceğiz... sürpriz plan değişikliği olmayacak!!! herşey planlı belli olacak.
??
anne nereye?
taburede oturacağım.
zaten küçücük!
yardım ederim...

sanki tek başıma soyunamıyorum bile o kadar acizim!!

hani daha önce bir elbise aldırmak için uğraşırken ben soydururum seni diyordu ben nasıl giyeceğim şimdi diyerek sıcaktan ve sıkıldığımdan bahsederken o giyinmeyi bilmiyorum zanneredek sanki.

34 yaşındayım ama kendi başıma giyinemiyorum bile.

anne kabin çok küçük zaten.
otururum ben tabureye!!
giriverip çöküyor zaten o sıra. fırsat bırakmıyor bilerek. insan sıkılır be kendine ait bir düzeni, dünyası olsun ister, kendi akranı arkadaşlar, tek başına yapmaktan hoşlandığı şeyler olur. artık çocukla uğraşmaktan sıkılır bile, iyi olduğunu bilsin yeter, biraz sorgulasın hadi. ama benimkisinin hayatında başka bir şey yok. beni yok etmek pahasına bağımlı.

elbiseyi de beğendim, vazgeçmek istemiyorum. girip giyiniyorum. yardım ediyor tabi ben sıkılsam da. yardıma ihtiyacım yok ki!!
sürekli bir el geziniyor üzerimde yardım niyetine. zaten kabin innacık bir de iki kişi içerde. haliyle kolum çarpıyor. şikayet ediyor sonra çarptın ama. dar alanda kısa paslaşmalardan beter bir alandayım bir de hiç çarpmayım sürekli elleneceğim, eleştirileceğim bu arada ve terleyeceğim, sinirleneceğim, yok tabi bunlara hakkım yok unutmuşum.
annem bana yeni bir elbise alma hakkını bahşetmiş bu zavallıya!!

çarpmada gözüne gelse neyse koluna gelmiş. acımış ama.. sabrımın sınırını arıyor galiba.. aşırı tepki verdiğim zaman bu eline koz olur çünkü. yıllarca başıma kakıp dediğini yaptırtmak için bir koz. bana bağırdın, beni kovdun, bana bunu dedin bana şunu dedin vb..
nasıl bir dönem içtiğim iki paket sigara artık suratıma duman üfleme hakkını vermişse bir ters sözüm de yıllarda istemediğim şeyleri yaptırtmak için kullanılır.


belki de pişman etmek elbiseden vazgeçirtmek için yapıyor bunları bilmem. böyle yaptığı da oldu. başka da...
olmadı, yakışmadı, o renk olmaz, dikişi kötü, götünü büyük gösterdi...


elbise oldu üstüme, beğendim. eleştiri okları üzerimde ; ne kadar çok terlemişim hep eli ter olmuş babamda böyle hep fazla terlermiş ona çekmişim!

iyi işte toksinleri atıyorum vücudumdan!
ama yapış yapış.
onun için sık duş alıyorum ya anne.
elbise de kirlendi şimdi! almazsan olmaz da..
zaten beğendim.
bence iyi değil o kadar da çok kısa, neyse içinden tayt giyersin.

annemde götümün görünme korkusu var ya...
tayt bir kurtarıcı.


anne sen dışardaki taburede otur da kendiminkileri giyeyim.
burada oturuyorum işte ne var?
e yer dar terliyorum çarpıyorum.
yok ben sana yardım ederim.
ay sanki yardımsız hiç bir şey yapamıyorum.
iyilik yaramaz sana!!

bu iyilik değil ki beni yok ediş ve sınırları aşış!!!

ters konuşup, kalbini kırmadan vazgeçmez annem. nasıl bir şeyi istemediğimi sakin, iddiasız söylersem kararsız sanıp yararlanıp yaptırmaya çalışır, ısrar eder öyle. kesin net hatta biraz kırıcı söylemezsen sana inanmaz, aldırış etmez.
illa kırıcı olacan, yoksa anlamaz.

kendini güçlü hisstmek için ben sürekli aptal-beceriksiz muamelesi göreceğim. bu sadece ikimizin arasında kalacak birşey de olmayacak aleni olacak. bak ne kadar iyi, fedakar ve yardım sever bir anne diyecekler. bana salak ve beceriksiz derlerse desinler!!!!










market duası

yakınlardaki bir sitenin alt katı dükkan haline getiriliyor. her gün dua ediyoruz!!
inşallah market olur diye!!!

böylece sitenin yetmeyen marketinden ve otobanın kenarından yürüyüp gidebildiğimiz büyük marketten kurtulmuş oluruz. o kadar yürümemiz gerekmez. o kadar uzaklaşmamız gerekmez yuvamızdan!!!
keşke evden hiiiiçççç çıkmasak!!

siparişten korkusu var neyse ki yoksa ciddi agorafobik gibi olacağız. hep yanlış getiriyorlar da ondan..

market duasına çıkacağız!!
yağmur duası gibi.

çok heyecanlıyız inşallah market olur ama acaba hangisi olur?
marketleri değerlendiriyoruz!!!
değerli, anlamlı, sorunsallı sohbetler.
migros mu tansaş mı groseri mi carrefour mu????

ben nasıl rahatlayacağım

zaten beraber yaşadığımız bir şeyi bile bana 3-5 kere anlatır bir heyecan.
beraberdik biliyorum de nazlı mı dediniz.
desem ne fayda? yoo başka bakış açılarından değil her zaman anlattığı yeniden yeniden....
sıkılırsam, dinlemezsem de kızıyor. bir şey anlatıyormuş burada!!
e ben de yanındaydım ya!
belki yanında olduğumu fark etmiyor?
ya da anlayamadığımı düşünüyor!


bir gün de diyor ki napayım? ben nasıl rahatlayacağım?
konuşarak rahatlıyormuş!!

ee ben nasıl rahatlayacağım peki?
ben bir şeyi tekrarladım mı dinlemez ama.... ya da sıkılır, ilgisini çekmez, beğenmez...
anlatmıştın der...!!!

ee ben nasıl rahatlayacağım?
 bir yürüyüşü bile çok görüyor bana, gereksizmiş ya!!
eeeeee beeeennnnn naaassııııllll raaaaahhhhaaaaatttlaaaaayyayayayayacacacacağğğğııııımmmmmmm????????

sanıyormusunuz ki yazmama karışmıyor.
napıyorsun o kadar internette anlamıyorum bir şey yok ki!

sanki internet uzmanı, hayatında tek başına internete girmiş değil, ben bazen komik fotoğraf, kedi videosu göstermezsem eğer... bir ikilem daha; hem bir şey yok ki der hem de işine gelince herşey var zanneder. soy adını hatırlamadığı çocukluk arkadaşı melahat bile!!!

çok sorarsa film yorumu yazıyorum diyorum. sanırsın film eleştirmeniymişim!hıh! boşa zaman harcama seninkisi.

zaten anneme göre ben iyi yada yararlı hiç bir şey yapmıyorum ki. sadece kendinin her dediğini yaparsam. ona da kusur bulmaz sanmayın yani..

beni beğenmemek için bahanesi hep vardır her zaman...

son zamanlarda iyice azıttı; fazla beraber zaman geçirdikçe annemdeki sınırlar kalkıyor. küçükcük ev ya; kaçacak yer yok her an burun buruna... memnun. ötesi sürekli biz diye konuşuyor, plan yapıyor...
geçende pazarda bir elbise gösteriyor bana bak nazlı diye.
ben de sandım ki kendine evde giymeye; hayır banaymış. garip desenli göğüs altından bollaşan robadan denirmiş, penye bir elbise..

o küçük bendenmiş ama.
yoo tam.
kalıbı küçük o zaman.
yoo sordum nazlı, m beden. deseni ne güzel değil mi.
felaket!
ama çok da ucuzmuş haa, giyersin!
?????? bana mı?
yok bana?
niye bana oluyor da sana olmuyor?
sen seversin bu renkleri moru da var içinde.
anne basma desenli robadan elbise mi giyeceğim?
ne var çok rahat olur!
oldu gelmişken kefenlik de alalım ben yaşlılıktan giderim yakında!!
allah korusun yaa ağzından yel alsın kızım ne alaka?
ne alaka mı bu yaştan yaşlı elbisesi giymeye mi başlayacağım yaaa??
ne alaka yaşla, kanın m var yaşlılar giyecek? rahat edersin diye!!!


sinirli sinirli yürüyüp gidiyorum. bir süre sonra işimiz bitiyor gibi. bir süre dediğim de saatler yani... önce pazar tamamen gezilip kalite ve fiyat kontrolü yapılacak, sonra alışveriş. sorduğu anda da cevap vereceksin şuradaki domates kaçaydı? buradaki patlıcan kaçaydı? ne kadar önemli konular...
eskiden bir film izlerdik tv'de, bi kitap okur çok uzun olmasa da sohbet ederdik ya da dizi...
iyice uzaklaştı şimdi, domates-patatesten heyecanla bahsedeceğiz...
anneme yeni çıkmış kitaplar alayım da bir konsantre olsun heveslensin... aptal komşulara benzeyeceğiz az kaldı...
neyse işimiz bitti gibi diyor ki alacak mıyız?
neyi?
elbiseyi nazlı!
ay ne elbisesi ölsem giymem ben onu, kapıcının karısı gibi!!!
ama güzeldi rahat ederdin!
kendine al!! senin evdeki elbiseler bile bundan güzel! evin hizmetçisi gibi mi görüneyim?
amaan sen de!!!

işine gelmezse, cevap bulamazsa aman sen de, iyilik yaramaz sana, ben seni düşünüyorum ondan dedim'e sığınır. ya da bir şeyin aksini söylerken kanun mu var der... sanki kanun olsa uyacağım!
bilmem valentino gelip ikna etse giyerim :)) adam yapar değişik bir hale sokar... öyle olamayacağına göre, pazardan yaşlı kadın elbisesi giyeceğime geberirim daa iyi!!

tabi sonraki gün ve o gün boyunca konumuz o elbise!
pazardaki olaylar! ne olay ama. komşu dedikodusu, tuhaf bulduğu insanları, tipleri, durumlar eleştirme.
zaten dolaşırken yaptı aynını pazarda. ama evde de 2. defa tekrarlıyor.
içim sıkıldı. napsınmış o öyle rahatlıyormuş.

ben nasıl rahatlayacağım? uzun yürüyüş iyi geliyor ama bizimkisi engellemeye çalışıyor kah evde kah yanımda gelip şikayet ederek. öyle bir şikayet ediyor ki gören de annemi zorla kilometrelerce yürütmeye mecbur ediyorum sanır.

çizim yapayım diyorum; çok matah birşey olsaymış bari; öyle yada böyle kendimi psikologsuz tedavi etmeye çalışıyorum. bu seferde canı çizim yapmak çekiyor kendinin de...

geçenlerde yapmıyordum, dergi okuyordum. istedi çizim yapacakmış. defterimi, kalemlerimi, silgimi, kalemtraşımı aldı. bir haftayı geçti, vermiyor!!!
yapmıyor da yapsa gene iyi diyeceğim en azından bişeyle meşgul.
ne zaman alacak olsam yerinden, ben yapacaktım diyor, ama yapmıyor.
söyleyince de ben annesinden malzemelerini esirgiyor oluyorum.
e yapmıyorsun.
yapacağım.
öyle diyor yapmıyor beni de engelliyorsun.
yapacağım şimdi nazlı aa kaçırma tadımı..

illa benden rol çalacak yaa. illa benden önde benden ilerde olacak. üstün olacak.
kötü bir durumda bile hep "en" o olacak. migrenim tutar ardından bi bakarım sırtı tutulmuş bana ovduruyor.
bi şeyden şikayet ederim ya ben ya ben neler çektime başlar... konu ne olursa olsun beni geçmek ister.
sanki kızı değil kız kardeşiyim, teyzemle yarış!! onunla zaten yarışır.
ruhu rekabetçi galiba... illa da yenecek.

eskiden bilemezdim, sürekli yenilir, geri çekilir, ezilir, kabul ederdim. br yerden sonra baktım ki bana yaşam alanı bırakmamış, kişilik bırakmamış, annemin değerleri, olguları ve kişiliğiyle yaşıyorum.
annem böyledir; özgüvenli ve dominant. yönetmeyi, ele geçirmeyi, söz geçirmeyi sever. her dediği olsun ister çünkü en doğru en mantıklı kararları kendi verebilmektedir... sonra sen pes ettikçe kazandığını sanır, en doğru en mantıklı kendi sanır; herşeye kendinin karar verebileceğine inanır.
sonunda seni ele geçirir, herşeyini, sana yaşayacak bir alan bırakmaz...

hele tüm bu huyları aşırı derecede fazla beraber vakit geçirince iyice depreşiyor. son zamanlarda da öyleo çok memnun aslında. sürekli konuşup eleştirip dırdır edebileceği, herrrrrr şeyini yönetebilecei bir kuklası olduğunu düşünüyor. yok kukla gibi her dediğini harfiyen yaptığım zamanlarda da beni beğendiği yoktu, vardı sanmayın. gene eleştirecek birşey bulurdu. en azından pısırık olurdum. napsam kabahat yani.
_________________

sınırları da sabrımı da fena halde zorluyor. hep öyle oldu gerçi ama bu yaşta artık fazla geliyor.
sanki ne kadar çığrımdan çıkabilirim diye deniyor. belki eline koz geçirmek için benim hatalarım onun elinde kozdur çünkü!!


:....................................
to be continued