23.08.2014

nerden nereye__ benden neşe bu kadar çıkar

bir ben de geleyim, ben de yiyeyim, ben de yanında oturayım günü daha.
balkonda kitap okuyup, bir yandan çikolata atıştırırken gelip yanıma oturuyor. ben de yiyeyim ver!
ne okuyorsun? güzel mi? sesli oku hadi!
annem der ki kitap okumak film izlemek gibi aynı, bu yüzden bölününce tadın kaçar. doğru. ama kendi bölününce. başkasının bölünmesinde bir sakınca yok!
zaten sıcak, zaten ev bit kadar, zaten 7/24 dipdibeyiz, ona kalsa açılıp kapanan kanepede rahat edimiyorsam kendiyle yatayım, korkarsam yanına gelebilirim. niye korkacaksam?
bari balkonda sessizce kitap okuyayım. zaten ben de çizim yapacam diye aldı malzemelerimi elimden geri vermiyor.
Bişey verdin mi geri almak mesele. Zimmetine geçiriyor resmen.
çizim yaptığım kalemlerimi aldı, kağıt istedi sonra altlığımı da aldı,  hafta oldu geri vermiyor! isteyince yapıyorum diyor, ama yapsa da yapmasa da vermeye niyetli değil. isteyince de ben kabahatliyim: aman ne kıymetli malın varmış! Ee ben yapamıyorum bişey, sonra yaparsın şimdi ben yapıyorum diyor vermiyor. yapsa gene iyi derim ama öyle kenarda duruyor. havasının gelmesini bekliyormuş. bu arada beni engellemiş çok mu? ben kimim ki?
iyi mi????????
Kendi yapmıyorken de vermiyor, alma nazlııı yapacam!
Bırakıyorum ama yapmıyor elini bile sürmüyor.
Ben kendime ayrı alayım. Yok! Ne gerek var? Benim işim bitince yaparsın! Bitmiyor ki, vermiyor zaten. çizim yapmayayım diye bir çaba adeta!

balkonda bile rahat yok.
çizim yapmıyor musun sen?
yapacam! sesli okusana birkaç sayfa güzel mi ver bir bakayım!

mesela bir kitabı okumaya az bi ara verdin mi onu da kapıp kendi okuyor. sonra da bana anlatmaya kalkıyor, daha oraya gelmedim desem geç! spoilercibaşı.
ben okudum sanmış. e arasında kocaman ayraç var. ne bilsinmiş onu oraya neden koymuşum, söylemiyormuşum ki hiçbişeyi!!

diyelim hiç konuşmuyoruz, bişeyini söylemiyorsun dedi diye söyleyesim tutmuş.
ne bileyim bir elbiseden, kitaptan vb basediyorum, o kadar ilgisiz ki, bana ne bundan sus der gibi bakıyor suratıma. ya da işte kitabı alırken ben daha bitirmedim, ayraç düşmesin orada kaldım falan dedim, tersler beni, aman yemedik, aman anladık diye. sanki söylemese anlamayacakmış.

sanki pusuda bekliyor nazlı herhangi birşey yapsın da ben de beğenmeyip eleştireyim.

böyle yalnız kalma isteğimi anlayabilmiş değil hiç. kitap okumaya, bişey izlemeye bir köşeye çekiliri, dibime gelir oturur, konuşur bir şey ikram eder. 
o mesele ayrı, uzun. yazmışımdır.
bazen de konuşur, gider, senin dikkatini falan dağıtmıştır, sonra sen konuşmak istersin diyelim, şiişt bişey izliyormuş, dikkatini dağıtmaymış. e sen şimdi benimkini dağıttın ya. ama o başka önemliydi o konu. neymiş haftaya pazardan ne alsak, oradan da 1970ler!!!!

şimdi de benzer sırnaşık, şımarık, sanırsın yeniyetme annem hallerde.
ilgi odağı kaydımı bu ve benzeri hareketlere girer...

kitabı bırakıp konuşuyoruz o kadar memnun ki halinde 1970ler 80ler heep de kötü insanlar ve hadiseler... oh deşarj olup gidecek nazlı ne halt ederse etsin..

o bahsettiğim, eskiciye yada 2. elciye vermeye korktuğu eski köşe takımının bir ucundayım, annem de sırtını bi tarafına dayayıp ayaklarını bana doğru uzatıyor. hadi sesli oku!!

masal isteyen bebek sanki. sesli okumayı sevmem 1, hadi okudum sonunu getirtir 2, ben sesli okuyumca anlalam 3, kimin umrunda 4.

bakıyor ki sıkılıyorum, iyi tamam sessiz sessiz otururmuş ben okuyayımmış. annem ve sessiz oturmak, küstürmeden asla sessiz duramaz ki. bir şeyi istemediğini yumuşakça söylersen anlamazdan gelir, önemsemez ya, bir kararsızlık, çekimserlik görürse hiç aldırmaz, illa kesin, ciddi hatta sert ve ters bir şekilde söylersen.
çünkü beni hiç iplemiyor ancak ters davranarak kırıcı olursam küserse rahatım. ama küslüğün ardındaki barış sürecini en çok seviyor vicdanımla oynayım aslında gönüllü olmadığım şeyleri yaptırtarak bana...
belki özellikle tersletiyordur ki sonunda aslında yapmayı istemeyeceğimi tahmin ettiği bir şeyi yaptırtmak için..

sürekli başbaşayız ya 40 yıllık evli çiftler gibi olduk, konuşacak konu aynı, en küçük şeylerde bile bir münakaşa havası.
biraz ayrı dünyalarımız olsa, ayrı hayatlar, sonra bazen bunları paylaşsak mesela.
ama annem yapışık ikiz gibi bir hayat hayal edip hep biz'li çoğul konuşuyor.
nasıl sıkılmıyor anlamış değilim insan bazen yalnız kalmak istemez mi.
hem benim gençlik enerjim, yaşıma göre kendime göre meraklarım olacağı aklına gelmiyor. saki ben de emekli öğretmenim tavrı aynen öyle..
gençlik enerjimden bahsedince alaylı alaylı kendi sosyal gençliğini anlatmanın fırsatını bulmuş oluyor.

bir gün sinirimi oynatıp beni ağlattı. konuşma isteğiyle o kadar dolu ve bu düşünceyle kafası o kadar meşgul ki lafın nereye gittiğini bilmez.

kendileri ailecek çok sosyalmişler, geziler, piknikler, konserd, tiyatroydu, anneannem, demem, teyzem ve kendi ile başka eş dostlar ha bire eğlenir, gezer tozarlarmış hikayeler tekrara binse de o kadar çoklar ki.
sonra çocuk ve gençken ne kadar dirayetli  ve enrjik olduğunu, ağaç tepelerinden, yaylalardaki en dik yamaçlardan inmek çıkmak bilmediğinden bahseder övünür.

bunları anlatırken benim kızlarım bundan mahrum kaldılar demiyor. aklına gelmiyor hayret ediyorum.
o kadar yalnız asosyal bir hayatımız oldu ki ben azıccık renklendireceğim diye yırtınır dururum annemin itiraz ve aman başıma mesele-icat vs çıkartma demelerine rağmen..
doğum günleri, yılbaşı kutlamaları, gezmeler; bir sosyallik, bir hareket bir anı yaratacam diye çırpınıp dururum annem de muhalefet eder ne gerek var diye.
her seferinde tatsızlık çıkmasın diye söyleyemem ama bazen gücüme gider işte..
kendi sosyal ve eğlenceli gençliğini överken iyi ama, fotoğrafsız geçtiği yıllara hayıflanırken iyi ama!!!

ben bıraksam bir fotoğraf albümüm bile olmayacak, belki senede 1 vesikalık, ya da bir ahbabın düğününden bir kare zahmet edip verirlerse. akranlarımın videosu bile var bizde tık yok.
çocukken gene doğumgünleri bahane olurmuş, teyzemler de gelip kalabalık ettiği ve fotoğraf makinesi sahibi oldukları için. sonra bitecekti ben çırpınmasam.

sen değilmisin bilmem kaç yılında fotoğrafım yok diye hayıflanan, gençken ailecek eğlenirdik diye övünen. bari bana övünme ben bunları yaşamadım!!!

beni acı konuşmaya mecbur bırakıyor. biz bunları yaşayamadık zira annemiz duldu. küçük yerde ya yan gözle bakar ya dedikodu ederler, dışlarlar. zaten bunlar olmasa da annem muhakkak paranoya eder yaşatırdı. zaten yaşadıklarımızı da o kadar abarttı ki içine kapandı bzimle beraber.
bütün sosyalliklerden uzun yıllar muhaftık adeta. sosyalleşmeyi reddeti, kendiyle beraber bizi de cezalandırır gibi eve kapandık. sadece üçümüz ama eğlence yok!!
teyzemler  olmasa, benim 'icat'larım olmasa ne bir yere gidecek ne fotoğraf çekecektik.

belki benden geçti artık diye düşünüyordu; bizden de neden geçiyor peki ya...

işte o övünür gibi anlatırken ağlayasım geldi bir keresinde çünkü piknik dedi.
anlamadı bile bir süre bu kız niye ağlıyor. anlatsan anlam veremiyor benim hüsnü kuruntum.
mecburen sert ve ters olmak zorundayım, illa kalbini kırıp canını yakacağım ki dank etsin. o da bir süre ya.

boşandığı için onu suçlayamam, babam sorumsuzdu. tamam ama bizi hayattan men etmeye ne gerek vardı. ders sadece ders. zevk, keyif eğlence asssla olmayacak.
ben ısrar etmesem ne doğum günümüzü, yılbaşını kutlar, ne başkasınınkine gider, ne gezilere çıkardık.
sanki aile olmadığımız için, başımızda bir erkek olmadığı için dışlanmanın ötesinde, sadece başkalarının yaptığı bir şey değil annemin hepimize layık gördüğü biçtiği bir bedel bir ceza gibi içe kapanıki ruhsuz robot gibi yaşamak. hayat sadece görevlerden ibaret ciddi bir şeydi. bir eziyetti.

şimdilerde de bir yaşlı-emekli gibi yaşamamı istiyor bekliyor.

zaten hiç bir zaman aşırı sosyal, herkesle arkadaş olup, ortamların göz bebeği olan, neşeli, cilveli, eğlenceli, şen şakrak biri olamadım. nasıl olabilirdim ki; mutsuz bir anne ile. mutsuz ve hepimiz cezalıyız sanki.
ablam ortama uyar, uyumludur, eğlenelim desen eğlenir; ceza gibi robot olalım desen olur. belki hep benle annemin arasında kalmaktan oldu, taraf tutamayıp tarafsız olmaya çalışırken aramızı bulamaması, çekişmelerimize ne mani olabilmesinden ne katılabilmesinden; çareyi erkenden evlenip hem despot ve robot gibi, cezalı gibi yaşamak isteyen annesinden hem de böyle bir anneyle hala hayat dolu olmaya çırpınan mücadele eden ama bu yüzden evde hep bir gerilim, bir huzursuz tekinsiz hava olmasından kurtulmak istediği için, gitmekte buldu....
böylece hem taraf tutmayacak hem karışmamış olacaktı. kolaycı ve bencilce aslında bu.
beni mücadelemde hep yalnız bıraktı.
taraf tutup birini incitmek kaybetmek olasılındansa uzak durmayı tercih etti.

ben diyorum ya öyle ortamların neşeli parlayan kızı olamadım hiç, evde öyle bir ciddiyet ve kasvet havası vardı ki ben bile çok neşeli-deli kalırdım. anneme göre gereksiz işler uzmanı. artık dul o ve hayat yaşamaya, çekmeye mecbur olduğu bir eziyet. ve siz de dahil olacaksınız buna.!!
her dul böyle olmuyor ben gördüm.
anneme göre iki kızı varmış laf gelirmiş ondan. laf gelmesin diye herşeyden mahrum kaldık. 
ne yazlık hayatı, ne sosyal etkinlikler, ne eş dostla muhabbetli yemekler.
bir de teyzemler olmasa; uzaktalarken bile yılda 2-3 kez gelmeseler bir hareket olmayacaktı bir zamanlar..

ben kendi kendime eğlence bulmak için yırtınırım oysa. herşeyden keyif almak için uğraşırım. hayat zaten küçük mutluluklardan ibaret.
üstelik imsenin bişey diyebileceği şeyleri yapacak kimseler değildik ki biz. sanki hafifmeşrep gibi giyinip, gece yarıları bar gezeceğiz. iki kız bir anne napabilirse, ki ben kadın kadına çocuklarıyla eğlenenler gördüm; o bu bişey diyecek diye bzi kılımızı kıpırdatmadık senelerce.
çünkü onlar aman bunlar da hiç yaşamıyor diye laf edecek değiller...

anneme göre icat olan benim sosyallik çabalarıma öylesine alışamamış, kabullenememiş ve fazla görmüş ki hala gereksinim duymuyor. enerjimi emerek evde yaşayacağız. baban babaannen anneannen deden diye geçmişteki olumsuzluklar, hatalar ve dahası onca eş dost iş arkadaşının yaptığı, dediği kötü şeyler ve hadiseleri anarak mutsuz, öfke ve nefret dolu yaşayacağız. tabi buna yaşamak denirse. lüksümüzse kitap satın alıp evde okumak, tıkınmak ve televizyon yeter bize...

ben daha piknik nedir bilmezken bana oturmuş muhteşem gençliğini över. dokunmaz mı şimdi. adeta nispet yapar gibi. ben yaşadım ama sen yaşayamayacaksın çünkü baban yok der gibi. hak etmedin onun için.

böyle şeyler söyleyince de ben suçlu oluyorum.
annesinin fedakarlıklarını ve çabalarını, çektiiği acıları görmeyen nankör nazlı.
neden aynı acıları benim de çekmem gerekiyor misliyle; benim kabahatim ne ben mi dedim doğur. b.ktan bir evliliği kurtarma ümidiyle yapılmış bir çocuğum ben, bunu anlamak bile o kadar sıkıcı ki zaten bana yeter. bir de üstüne tatsız bir hayat yaşamam gerek. anne babamın evliliğini kurtaramayan, babamı eve bağlamayı başaramayan bir bebeğim ben! suçlu ve cezalıyım.  hayattan zevk almam, eğlenmem yasak. sultanımın bana bahşedeceği kadar keyif-mutluluk alabilirim o kadar!!

annem yıllar önce yaşama isteğini kaybetmiş, hayat sadece katlanılması gereken bir yer ve biz de peşinden aynen öyle sürüklenmek durumundayız sanki.

ben övünmüyorum ki kızım sadece anlatıyorum diyor. anlatmasınmıymış hiç yani.
ya ben hiç yaşamayayım mı senin gençken yaşadıklarının yarısını bile? niye cezalıyım ben?
laf ederlermiş. eskiden bu bahaneydi, kendi gençti biz küçüktük; namusumuza laf gelmesindi.
şimdilerde de artık hiç ihtiyaç duymuyor, pazardan sebze seçme eğlencesi bize yetecek.


ben övünmüyorum ki diyor anlatıyormuş sadece, ne yani hiç mi konuşmasınmış.
ama bu çifte standart değil mi anne? sen yaşamışsın biz yarısını olabildiği kadarını bile yaşamaya layık değiliz, anne babamız boşandı babamız öldü bizim tüm hayat haklarımızla beraber sanki!?
yaşayabileceğimiz kadarını yaşıyormuşuz, yaşamışız zaten.

insanın hiç piknik, mangal, yazlık, sahil anısı falan olmaz mı arkadaşlarına anlatacağı? istemez mi. belki ibiza'ya gidemezdik ama üçümüz beraber anılar yaratamaz mıydık kendimizce.
annem mutsuzluğu ve korkuları yüzünden hareketsiz kaldı, bize de bu kadarını reva gördü.

okullar açıldığında hep buruk olurdum, az çok herkesin yaz hikayeleri olurdu. kimi memlekete gidip dedesini nenesini akrabalarını görmüş, kimi yazlığa gidip esmerleşmiş, komik hikayeleri olmuş, bazıları yaylaya gitmiş, hiç olmadı mahallede, sitede top oynayıp eğlenmiş, kendine göre komik olayları olmuş anlatmış, biri geziye gitmiş birinin almanya'dan akrabaları gelmiş, hep beraber mangal yapmışlar yok plaja gitmişler yok pikniğe gitmişler, birine dayısı yüzme öğretmiş biri bisiklete binmeyi öğrnecem diye o kadar düşmüş kalkmış ki dizleri hala yaralı; birinin abisi-ablası-bir akrabası evlenmiş düğünlere gitmişler, başka birinin kardeşi sünnet olmuş.... herkesin anlatacak az çok hikayesi olurdu. benimse hiç. koca bir yaz hiç yaşamışım.
kitap okuyup ev işlerinde anneme yardım ettik. 
ama eğer o yaz teyzemler gelmişse!!! dört gözle beklerdim. öyle çok şen şakrak ta değillerdi, ama değişiklik, kalabalık hoşuma giderdi. çocukları bizden büyüktü bizi bek iplemez, sıkılırlardı ama olsundu benim için her komik olayı büyütüp hikaye yaratmak için bir fırsattı. eniştemiş gözlüğünün üstüne oturup çat diye kırması bile bir olaydı.
ya da teyzemin rus salatası yapması, bizim yardım etmemiz... evet belki o arkadaşlar da muhtemelen uyduruyor, abartıyordu ama olsun.

hep uğraştım bişeylerden keyif almaya, eğlenmeye. bazen bile bile zorlamaydı ama başka türlü çekemezdim bu cezalı karanlık hayatı...

ben de böyle sulara şap şap basar eğlenmeye çalışırdım.
bu ve benzeri yırtınmalarım ya gereksiz ya icat ya dert ya aman  sen de ne gerek var oldu, yeri geldi saçma oldu, çılgınlık, delilik, normal dışılık, acayiplik oldu... gereksiz işler uzmanı oldu adım...
kendimi kötü bir olaydan sonra cezalandırmak yerine ödüllendiririm ben!!!
yetmemiş mi üzüldüğüm incindiğim bir de kendime mi edeyim!! en azından keyif alacağım bişey yaparım... çikolata yer kahve içerim, güzel bir müzik takarım kulağıma...vb vs


bütün o uzata uzata anlattığım karanlık ve çileli gezi notları bile sayemde.
kımıldayalım diye bin türlü yol öğrendim. imrendirmek ve bunlar yaşamayı bilmiyor derler demek, paraları yokmuş diyecekler demek etkili olurdu annemi iknaya...
hele paraları yok denmesi çok gücüne giderdi. hem kendi maaşı hem babamdan kalan maaş, dedelerden falan kalan ufak tefek birtakım şeyler varmış. paramız çokmuş nasıl öyle diyebilirlermiş. paramız varmış!!!! sadece yapmak istemiyormuşuz!!

ben böyle çabaladıkça, istedikçe de annemin beni engellemelerinden birinin bahanesi de hep ilerde yaparsın diye ertelemek olmuştur. böyle şeyler kocasız olmaz sanki, illa kocanla gezecen eğlenecen yalnızsan, dulsan hakkın yok adeta. ne kadar engelleme şekli vardı; ama en etkilisi erteletme olurdu; ilerde hep ilerde. 35 olduk hala ilerde... ileri yok aslında ..... basit sadece yapmanı istemiyor o kadar. çünkü kendince gereksiz olan şey herkes için gereksizdir.

keyif alacam dşye yırtınıyorum ama işte aslında böyle de karamsarım, çünkü ben mutlu olmaya çalışıyorum ama bu kesin mutluyum demek değil. uğraşıyorum işte.
tabi yanımda hep engel, hep mutsuz, tatminsiz, beğenmez, sevmez, nefret eder, yorulur, sıkılır, gereksiz bulur bir anneyle anca bu kadar mutlu ve neşeli olunabiliyor demek...

 Alaycı maskesi takmış bir gerçekçi, ama gizli bir iyimser ve hayalci. Besbelli karamsar.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder