26.08.2014

fotoğraf vol 7




ben demesem 1 tane fotoğraf çektirmeyecek, tabi ben de öyle. ne anımız olacak ne bir şey.
artık diyor eskisi gibi çıkmıyorum, zaten gereksiz bu yaştan sonra.
e ben ben de mi fotoğrafsız bir ömür geçireceğim?
kendi gençliğinde fotoğrafsız pas geçtiği yıllara yansın, ben tam o yaşlardayım benim de hiç olmayacak.
sen kendini çek madem diyor hani yapıyorlarmış ya.
e annemle, ablam ya da teyzemlerle de mi olmayacak?
ilerde bakacağım albüme yapayalnız selfie'lerle dolu. bu kızın annesi, kardeşi bir yakını yok muydu?
bir kaç tane var ya yetermiş onlar.
hayır bir de benim fotoğraf çekilmemi de anlamadığı gibi, istemiyor, engel olmaya çalışıyor. sürekli her konuda köstek olduğu gibi. tabi benim şahsen istediğim bir şeyse. kendinin istediği bir şeyse yaptırana kadar uğraşır.

geçende gene benim zorum, annemin itirazlarına rağmen sahile yürüyüşe indik.
sen zorlama bırak o evde kalsın nazlı sen git mi dediniz?
hıı, bırakır zaten. ne gerek vardan tut, hava muhalefetine, saçın kötü'den tut, bunu mu giyeceksine, saatten tut , sahilde iti kopuğu olur'a kadar onlarca bahanesi var. yorulurmuşuz. sen gelme. hayır kızını yalnız bırakmazmış asla!!! ama yürüyemiyormuş anlayamıyormuşum.
sen yürüyemiyorsun diye ben de yürümeyeceğim ve güneş yüzü de görmeden, hareketsiz, kemik erimesi, tansiyon, obezite, kolestrol, diyabetik oluncaya kadar tıkınıp, evde oturacağım!! aa ev temizliği yapıyorum ya!!! yeter bize o kadar hareket!!
doktorlar bangır bangır hareket edin, gençken başlayın spora diyor annemse aksine asssla hareket etme.
hadi sana olan olmuş, yaşı da ilerlemiş; de ki bari kızımda olmasın bunlar. hayır olsun demiyor ama olursa da olmuş olur!
yeter ki tehlikelerle dolu dış dünyaya çıkmasın.
sahil it kopuk doluymuş, içki içenler, serseriler kimbilir kimler olurmuş!!
o dediğin sahil 1990larda kaldı. fıstık gibi sahilimiz var artık. yıllardır. sadece Yunus Polisler değil, sivil polisler de gezip kontrol ediyormuş.

hem it kopuktan korkar, dikkat et diye bana salık verir, ama kendi sahilde ya da başka yerde gider evsiz gibi birinin yaına oturur, ya da serseri kılıklı yeniyetmelerin karşısına.
bak fotoğraftan nereye geldim.
bir gün öyle serseri gibi, tıhaf, dengesiz, daha doğrusu yeniyetmelik ve cahilliğin verdiği bir enerjiyle hareket eden bir grup tipin tam karşısına oturdu. banklardan bank beğenmeyen, sürekli şikayet eden annem.
beni de oturttu ve illa çantasından çıkardığı mendili sırtıma yatıracakmış!!!

zaten ben anneme göre, bir elimde mendille yaşamalıyım madem çok terliyorum. emekli taşra yaşlısı gibi ay nebilim tip gibi, elimde mendil suratımı boynumu silinip duracağım!!

ne güzel bir hayal, ne güzel bir hal ve tavır yakıştırması genç bir kıza.
emekli, göbekli amcayım artık.
zaman zaman tutturur da mendille suratını sil diye. hatta yeltenir, hızıma yetişebilirse kendi silecek. çocukken böyle şeyler yapmaya bayılırdı. yakalayıverir kolundan çekiverir hep çantasında taşıdığı kuru ve ya ıslak bir bezle suratını var gücüyle ovuşturarak siliverir, nasıl bir ortamda olduğuna bakmaz. saçın, başın, kaşın dağılmış halde kalakalırsın; herkes haline gülse ne olur. sen istediğin kadar alın, bozul, üzül. hiiiiç umrunda olmaz, zaten fark etmez, anlamaz. sen söylesen de hem sen kabahatlisin kendin sileydin o zaman hem de alıngansın. bana gülünmesinden hiç hoşlanmam ben. ama annenin umrunda mı senin fikir ve hissiyatın? hayır hiç!
bir keresinde gülerlerse gülsünler dedi. kendi istediği tek olsun da nazlı ne hale düşerse düşsün hiç önemi yok!!

bi zaman da kafayı poşetlere takmıştı.
o zamanlar sırt çantası yerine kitap defterini elde taşımak modaydı. ama anneme anlatabilirsen anlat. çocukluktan kalma sırt çantamı takacağım ona göre. yenisini de almıyor bu sağlammış ne gerek varmış masrafa? her sabah aynı tartışma torbada taşı şunları!!!
ona göre kaybedermişim, düşer çamur olurmuş, ıslanır yazılar karışırmış, yıpranır eskirmiş.
ben hiç bir şeyimi kaybetmem ki. hiç silgi kalem vs kaybetmedim. ama anneme göre kaybedereim sonra ne olacak en iyisi torbada taşı madem çantandan bıktın!!!

öyle şekilli, kağıt bir poşet değil ha migros poşeti!!
her gün bir kavga elime poşet tutuşturdukça annem ben yere atıyor gidiyorum. deli oluyor.
sonunda çantamı yine tabi ki kendince boyamış değişiklik olmuşmuş böyle kullanacakmışım.
üzeri rengarenk çiçeklerle kaplanmış, bak ne güzel! bari geometrik desen olaydı, frapan çiçek çizimleri.

nedense o çanta ilk kullandığım gün kayboldu, çok güzel olmuş çünkü kızlardan biri çok beğenip almış demek!!!?????????????

okul yıllarında annemin bana biçtiği tip;
inek olmasının dışında, kaşları, bıyığı alınmamış, ağda yapılmamış, sütyen yerine içinden yarım atlet-büstiyer giyen, eteği upuzun neredeyse bilekte ve bol, sadece dersleriyle ilgilenip, başka birşeyle ilgilenmeyen, saçları bakımsız, öylesine örüverilmiş bir tip.
erkeklerin dikkatini çekersem mazallah başım derde girer, mahvıma yol açar bunlar da...

şimdilerde de bunun daha yaşlı versiyonunu istiyor. bunlara ek ev işleri, yemek ve evlilik dışında bir ilgi alanım olmayacak. tabi elinde peçete, mendille dolaşıp sürekli silinen bir tip. bir de sıcaktan, ağrılardan bahsetsem tam olur...

ha yazları bize bol kitap okutmasının sebebi konuşacak konumuz olsun diye değil ki, anneleri ne iyi yetiştirmiş kızlarını desin öğretmenlerimiz diye. aslında.

ha fotoğrafa gelince; ona göre vesikalık gerekirse ve birinin düğününe nişanına gidilirse çekilen fotoğraflar yeter; tabi nişan-düğün sahibi unutmayıp birer kopya verirse.
kendi fotoğrafsız geçen yıllarına yansın nazlı kim ki çok fotoğrafı olsun?
böyle desem de nafile ha, gene de saçma.

önce çekmemek için bahane arar, vazgeçirmek için. zaten makineden de ödü kopuyor ve üstüste 2 gün fotoğraf çekse bile 2 gün bir nebze bir şey hatırlamıyor makimayla ilgili. o kadar ilgisiz yani.
bazı akran arkadaşları akıllı telefon tablet uzmanı olmuş annem kumanda, foto makina, çamaşır, bulaşık makinasını bile öğrenmek istemiyor...

zaten çok yazdım çekse de çoğu zaman flu çeker. korkusundan ölüyor. telefonla çektiriyordum bir gün o anda mesaj geldi diye ödü kopup yere atmıştı makinayı!! o kadar bir yabancılık ve korku.
flu çıksa iyi bir de çektim zannedip, kapatmışlığı var makineyi. çektiğini iddia eder ama bir kare dahi yoktur.
kapatma düğmesine basınca objektif hareket edip çekiliyor, kapanıyor ya o çektim sanıyor.

başkasının eline vermeme de çok kızıyor, dünya para saymışız o makineye ya bozarsa, düşürürse.
dünya para dediği profesyonel 3 bin liralık bir şey sanmayın ha; hem kendi paramla aldığım kaç yıllık makina.
ee kim çekecek garson çekmezse? hiç kimse nazlı, burada da fotoğrafımız olmayıversin!!!

çekecek olsa başka bir olasılık da
1; göremediği ve inatla gözlük takmadığı için kadrajı ayarlayamayıp, kareyi alamamak. yani benim yarım anca çıkar karede. bu dikine de olabilir enine de. ya kafam çıkmaz yer çekilir, ya sadece kafam ve gökyüzü...
hatta alnım ve gökyüzünün çıktığı kareler de var.
2; tabi böyle olmasın diye uzaktan uyarmaya çalıştığım ama annemin duymadığı benim de ağzımın açık çıktığı kareler var. gözü kapalı çıkanlar da cabası. hadi o tesadüf.
3; flu çıkanlar
4;çekmek yerine makineyi kapattığı zamanlar. ha bir daha çekmeye de itiraz eder!
5;makina küçük ya öyle bir kavrar ki, eli tam objektife gelir çekilen karede ben yerine annemin parmakları.

baştan eline makinayı verirken uyar sen de nazlı. hıı tabi, kızıyor. aman biliyoruz biz de cahil değiliz, ama biliyoruz bunamadık herhalde vb der. ama söylemezsen de başına geleceklere katlanacaksın. tam çekerken uyarsan duymaz yanına gidersin şöyle yap diye o çekim bitti sanır yürür gider, hadi sıkılmış!!
anneme kalsa senelerim tek bir fotoğrafım olmadan geçecek. mesela senelerdir bir yakınımızın falan düğümü müğünü olmadı öyle çekim de olmayacak yani. aman kimin umrunda?

son hadise ise;
6; makinayı ters tutmak. baş aşağı tuttuğu da olmuştu zaten, düğüme yerine biyerlere basmış çektim sanmıştı.
tabi daha elimden alırken, düşmesin diye korkuyla ve tüm eliyle kapıp daha alırken elinin, yerlerin fotoğrafını çektiği de oldu.
ha zaten bir kare çeker bırakır, araya gitmesin film der. film değil ki, olsun araya gitmesin bitmesin, bitmez ki kolay kolay, iyi işte idare edersin bitmesin der. bitsin, kaydeder gene çekeriz, bitince değişmek lazım değil mi? hayır anne. anlatsan da anlamaz, ya da kısa hafızaya alır bir daha ki sefere başa döneriz!!!
bu kez ise makinayı ters tutmuş, başaşağı değil; zaten eski makinalara alışık hala vizör arıyor; ha gözünü ekrana yapıştırıp bakmaya çalıştığı da oldu. ekran da görünür gözüne yaklaştırmana gerek yok derim de anca. evet ters tutumuş ve ben yerine kendinin çok yakından netlenememiş portrelerini çekmiş!
akranları akıllı telefon kullansın annemin iyi fotoğraf çekme oranı %30 ancak.
genelde başkasına çektiririm, tabi etrafta çekebilecek başkaları varsa, annem de kızar, utanmıyormuşum da. sanırsın seksi poz veriyorum, poz veremem ki öylece duruyorum.

akranlarımın videosu bile var çocukluktan kalma; benimse teyzemler geldiğinde çekilmiş, ya da gene benim çabalarımla gittiğim, bazen ablam da, arkadaş doğum günlerinde çekilenler. ne videosu ben peşini bıraksam vesikalıktan başka fotoğrafım olmayacak. oysa ne güzel anneannemlerin bile var biraz fotoğrafı bakıyoruz. anneme kalsa ama benim hiç olmayacak çocuğuma, torunuma, olmadı yeğenime, kuzenime göstereceğim fotoğrafım.

zaten telefonla hiç çekemiyor, yere düşürdüğünden aslında korkup attığından beri yeltenmedim bile.

ben isterken mızıldanmaya bayılır, itirazlar, ne gerek varlar ama kendi isteyiverince anında olsun ister o başka.
ışık hızıyla. çanta bile yanımda değilken ki makine içinde, durup dururken 1 saniyeliğine poz verip hadi çek bizi der biriyle beraber; teyzem veya ablam neyse...
e makine beynimin içine entegre edilmedi ki, öyle bir teknoloji henüz yok. çantayı alacam durduğu yerden, makineyi çıkaracam, açacam, ayarlayacam, basacam düğmeye.
ama anlamaz poz verme süresi 1 saniyedir.
zaten beraber çekildiklerimizde de bolca sırtı dönük, başı eğik, gözü kapalı, ağzı açık çıkmıştır. hadi sırf kendi yarım, tuhaf çıkmış olsa neyse. bir de benim önüme geçtiği kareler var. bilerek değil, ona göre çekim bitmiş, yürüyüp gidecek, düz yürüsene işte madem, hayır yamuk yürüyüp önümden geçecek.
kaç tane kare de makina nereye odaklanacağını şaşmış, yada tam önümü kapatan flu annem var en önde!!
ya da önüme eli gelir, soru sorar cevap vermezsem anlamaz niye kızar, anne şunu bir çeksin derken benim ağzım açık çıkar, bir kare daha çektirmeye niyeti yoktur.
bazen de anne kameraya bak dediğim sırada çekilenler var, çünkü ya önüne bakar, ya konuştuğu için bana bakar ya zaten hareket ediyordur.
yürüyüşün gereksiz olduğunu savunan beni angellemeye doyamayan hareketsizizm akımının kurucusu annem bir tek fotoğraf çektirirken yerinde duramaz.

adeta dünyaya, geleceğe, yakınlarıma, anımı, fotoğrafımı bırakmamı sabote ediyor. istemiyor.

bir gün biz nasıl yeğenime inşallah, çoluğum çocuğuma anı bırakacağım?
kendinin yeterince fotosu varmış ki!
e benim yok.
??? ee der gibi bir bakış..
arkadaşlarınla çek sen.
sanki arkadaş bıraktı da, o kadar da memnun ki arkadaşlarımdan uzaklaşmamdan zaten.

vesikalık çektirmesi zaten mesele. yıllardır çektirmiyor zaten. kimlik yenilenirse bir yerde yeni foto lazım olursa. o da fotoğrafçıyı hasta ediyor. öyle durup poz veremiyor ki. oflar poflar adam ayarlayıncaya kadar, kalkar gider bazen, saçını düzeltir ve çoğunlukla da konuşur. dişçi gibi fotoğraf-fotoğrafçı korkusu var!
vazgeçecek bile olur. aman yeniletmeyelim o zaman, eskilerden versek?
pasaport çıkartacağımız tuttu evvel ki sene fotoğraf için akla karayı seçtim.

istemediği bir şeyi yaparken bir çocuk kadar komik, zaten hep şikayetçi ve dırdırcıdır, bu durumda ir de çocuk gibi oluyor. biyometrik çekilmeden önce vesikalık da çektirelim hazırken dedim. aamaaaan o kadar poz veremezmiş!!!

hadi kendi çektirmesin, kalmasın fazla anısı e ben? ben de neden çektirmeyeceğim?
demez ki nazlı genç çektirsin falan. zaten bana genç değil kendinden yaşlı emekli hanım muamelesi yapıyor. elinde mendille sürekli suratını silecek biriyim ben.
sil sil! makyajım bozulur.
aman yapma sen de makyaj o zaman!
mendille suratımı silip durabilmem için hiç makyaj yapmayacağım ne güzel çözüm?

sil sil suratını nazlı!!
güneş kremim çıkar o zaman.
sürme sen de!
leke oluyor güneşten.
güneş varken çıkma sen de!
akşam çıkmıyoruz ki!
aman çıkmayıver sen de!!

gece hayatımız değil akşam hayatımız bile yok ki. anneme göre kadınlar hele dul, yetim ya da hiiiç evlenmemişse, gerçi evli olsa da anca kocasıyla çıkabilir; akşam olmadan eve dönmelidir. asla karanlık olmamalı. düşünün kışın saat 4 gibi evde olmanı bekler.
çalışırken bile katlanması zor ama zaruret var. ama çalışmıyorsan  hiiiç evden çıkma o zaman!




7; bu yukardaki fotoyu görünce hatırladım. bir de aşırı yakından çekmeye çalıştığı fotoğraflar var. ben geri geri giderim çok yakın duruyor diye, o peşimden gelir. anne orada dur çok yaklaştın! yaa? ekranı görmüyor ki.
8; bir de aşırı uzaktan çekmesi var. o kadar uzaklaşıyor ki ben dur daha gitme diyorum ama duymuyor rüzgardan diyelim ben ufacık çıkıyorum. öyle bir manzara vardı ama bir tarafta belediye çöp kamyonu, dedim ki şuradan çek de şu çıkmasın sen uzaklaş uzaklaş çöp kamyonunu da çek bir güzel. kamyon benden büyük ve önde....
9; makineyi eline aldığı an çekmeye başlaması da var. ya dur yerime geçmedim. ya sırtımı çekmiş ya yandan.
10; gözü görmüyor ama gözlüğe de karşı, ihtiyacı yokmuş!! yerde bir ağacın dibinde kırışmış bir poşeti yevru kedi sanmışlığı var nasıl kadraj ayarlasın? yeri ve gökyüzünü iyi çeker ama!!

_____________________________
çoğu fotoğrafta ben;




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder