kadınları anlamak valla zor ben kadınım valla ben bile bazen anlamıyorum.
:)))
geçende neydi, annemle alışverişteyiz. ayakkabılara baktık. bir tanesini çok beğendi, ayağına da uydu, e indirimliydi de. ama karar veremedi alsam mı almasam.
daha önce de böyle şeyler oldu. bir zaman buna benzer var dedim diye almadı, sonra fikir değiştirip almak istedi ama satılmış, numarası kalmamış e tabi bu 'hata' bana mal oldu!!
o yüzdden dedim ki al, sonra bana aldırmadın deme anne.
bir kararsızlıktır gidiyor.
böyle zamanlarda bana bir bakışı var kedi yavrusu gibi...
kararı bana bırakıyor sonra da kararımı beğenmiyor!!!
daha büyük konularda da böyle olduğu oldu.
evimizi değiştirdik bir zamanlar.
onlarca ev gezdik, bazılarını defalarca. milyonlarca defa konuştık.
karar değiştirmiştik gene defalarca.
ama bir kararsızlık tuttu mu yandın.
kendi emin olamadı ama evi ben beğendim diye de almak istiyor.
neyse enine boyuna düşünüp karar verdik, artık son gün, anlaştık, tapuya gideceğiz, sabah emlakçının bürosunda beklemedeyiz.
adam diyor ki tamam gidiyor muyuz? yani lafın gelişi öyle dedi.
annem valla bizim kafamız karışık, biz çok kararsızız!
bir hafta düşünüp taşındık, inceledik, araştırmıştık.
artık konuşulup anlaşılmış ama annem kararsızız diyor!
adam da endişeleniyor yani kendi de baskı yapmak istiyormuş gibi olmak da istemiyor.
siz bilirsiniz tabi diyor.
son dakka artık, çıkılıp gidilecek haa hani yeni başvuru yapılacak, akşam üstü imza atılacak.
ben önce sandım ki fiyatı kırsınlar diye yapıyor. yoo. değil.
kararsız cidden. sonra bana gene o yavru kedi bakışını atıp napalım? diyor.
hayır bazen bazı konularda kararı bana bırakır sonra da kararımı beğenmez eleştirir durur, başıma kakar.
bir kenarda küçük sesle anneme annecim bu evi beğenmedin mi? kafanda bir soru işareti, şüphe falan mı var?
bunları o kadar çok konuştuk ki, artık usandım yani.
yoo diyor.
ee diyorum.
ne bileyim kararsız kaldım.
niye kararsız kaldın anne.
bilmem. sen istiyorsan alalım!!
anne bu ayakkabı değiil, beraber yaşayacağız, sen niye kararsız kaldın, neyini beğenmemiştin ki diyordum.
çoğu şeyini beğenmiş ama ne bilsinmiş kararsız kalmış!!
ee niye sabahın köründe oralardayız, sözler vermişiz, biraz daha düşünüp, bakınıp öyle dönerdik...
söylemiyor da niye kararsız, onu endişelendiren ne. öyle bana yavru kedi gibi bakıyor.... ne niye kararsız olduğunu söylüyor ne bir şey.
ben karar veremedim sen istersen alalım.
ben bunu yapar mıyım, hele bir aksilik olsun burnumdan getirir. hata benim olur.
bir şey de demiyor, mecburen özür dileyip, süre istedik....
akşam konuşuyoruz, kararsız kalmış. ama olmaz ki diyorum son dakkaya gelmişiz, sebebi ne anne???
herhalde aramak daha güzeldi, merak ve heyecan uyandırıyordu, bu işler bitince bir boşlukta kalınacaktı...
uzun anlamsız karamsar birbirine benzeyen yazılar... *biraz atıyor ve abartıyor olabilirim de olmayabilirim de, garanti yok. *bu blogdaki yazılar gerçek kişi, olay ve mekanlardan ilham alınarak yazılmıştır. *isimler akıl sağlığım açısından, bir çemberin iç açıları yüzünden falan fiştan değiştirilmiştir. *benzer durumlardaki isimler tutmuyorsa ondandır... *bu blogdaki yazılar sırasında hiçbir canlıya zarar verilmemiştir (kendim hariç^^) *varsa fotoğraflar alıntıdır. *hepsi saçmalıktır ^__^
16.09.2013
yolculuk öncesi ve sonrası sendromu
'yolculuk öncesi ve sonrası sendromu'na hoşgeldiniz.
ya da endişe diyarına.
yolculuklara çıkmadan önce annemi saran endişelere değinmişimdir, günler öncesinden başlayan, uykularını kaçıran.
hem değişiklik istiyor hem değişiklikten korkuyor.
günler öncesinden bavul hazırlamak gibi, son anda bir sinir bir stres bavulunu boşaltıp, değiştirmek gibi.
yolculuk öncesi nasıl bir strese giriyorsa artık, günlerdir düşünüp, kararlaştırdığı ve hazırladığı bavulu yola çıkmadan bir kaç saat önce beğenmeyerek, bir telaş ve bir sinir boşaltıp tekrar yerleştirdi.
ama öyle böyle bir sinir değil, eli ayağı, başı titredi artık. ağzı da bozuktur ha!
kalmadı bavulu yapanın, icat edenin soyu sopu.
yahu ne var bu kadar telaşlanacak, eksik bir şey olursa alırız. sanırsın kuş uçmaz kervan geçmez, medeniyet eli değmemiş amazon ormanlarına gidiyoruz.
neffret edermiş bir şeyin eksik çıkmasından!!
aslında neffret etmediği o kadar az şey var ki.
sürekli bir neffret halinde.
sanmayın ki Türkçem kıt, annemin telaffuzuyla söylüyorum bastıra bastıra ifade eder bu duygusunu.
öyle baskılı ve iddialı ki söyleyişi sanırsın neyden neffret ediyorsa onu silah zoruyla sevdirmeye çalışıyorlar..
bir de böyle kendinin sinirlendiği ve ya strese girdiği durumlarda yakın çevresinde benzer tonda etki görmemesi onu daha da deli eder. o sıra onun gözünde dünyanın en vurdumduymaz, ruhsuz, bencil, ahmaklarısınızdır.
ister ki adeta siz de ona katılın galeyana gelip cinnet getirin falan!
hatta ayaklanma çıksın.
ha o konuda haksız mı? hayır. genelde haklı. ama kendine öyle büyük temalar belirliyor ki, ya düzelmesi zaman alır ya bizim yapabileceğimiz bir şey yok, ya ne bileyim hükümette, devlette reformlar falan gerekir...
şimdi biri deli gibi sinirli olunca ters birşey olmaması vs için birinin sakin kalması gerekiyor, illa biri soğukkanlı olmak zorunda. yoksa ya kavgaçıkıp karakolluk olursunuz, belki dayak yersiniz ya da ne bileyim sinir krizi geçirip, hastalanıp falan hastanelik olursunuz.
bu görev de her zaman bana düşüyor mecburen.
tabi bu sinirin patlaması kavga olur, yakınlarına denk gelmezse başkalarını bulur. patlamanın ardından günlerce durup durup hatırlayıp sinirlenir ve mütemadiyen söylenir.
bir de öyle söylenir ki gören de benim ya da işte yakınında kim varsa onun annemin söylediğinin aksini iddia ediyor sanılabilir.
kabak yakın çevresine patlamamışsa ya bir garsona, ya bir otel çalışanına, yemek yediğimiz yerdeki birine, yolculuk yaptığımız araçlarda çalışanlara denk gelir.
bu durum yolculuk öncesi de gerçekleşebilir, ama tesadüfen hafif atlatılmışsa muhakkak yolculuk sonrasına denk gelir.
günlerce gezmişsin, eğlenmiş ve dinlenmişsin, artık kendi düzeninin evini özlemişsin de dönüyordun diyelim. öyle huzurla dönmene imkan yok!
muhakkak birine çatıp kavga çıkaracak..
bazen birisi der ki bayan haklısınız da bu ne şiddet bu ne celal, napalım?
iyice köpürür, elbette haklıymış, ya neymiş?
ona göre annem için bir dünyanın düzeni o anda değiştirilmelidir!! derhal ayaklanın ve bir reforma imza atın!!
bu sefer hafif çapta sinir krizi bavula denk geldi. son bir kaç saat kala yola çıkmaya bir sinir içinde eli, başı titreye titreye, küfür ede ede bavulunu boşaltıp yeniden yaptı.
tamamen gereksiz bir stresle sadece kendini değil etrafını da gerer böyle durumlarda, etrafını heder eder ama umurunda olmaz!
etrafındakiler onu kollamak, yatıştırmak için falan uğraşırken gerilir, tadı kaçar, yorulur, ama annem devam eder ta ki kendi kendine sakinleşene kadar. tamamen deşarj olur bir süre sonra. ve hiç bir şey olmamış gibi davranır ardından. hakbuki bizim haşadımız çıkmış ya da en azından tadımız kaçmış. farkına bile varmaz o an.
o kendi aleminde olaya kaldığı yerden devam eder. yemeğini yer, içer, gezer her ne ise!
saman alevi sanmayın ama , söner elbet ama ormanı yakar da öyle..
çantasına bilmem neyi koymuş mu koymamış mı diye son dakkada sinir küpüne döndü, ter içinde kaldı.
dedim ki dolaba bak, her zaman koyduğun yerdeyse koymamışsındır bavula, e yoksa da koymuşsundur.
olmazmış öyle belli olmazmış falanmış filanmış.
canı kavga-stres-meydan okuma vs çekiyor anlaşılan.
aman ben de ne rahatmışım!
ya koymamışsaymış.
e alırız oradan.
boşuna masrafmış.
bıraktım, kendi kendine delirsin. napayım yardım etmeye kalksam bana kızacak. bazen uzak durmakta yarar vardır sinirlilerden.
herkes kendi sinirlisini bilir!
son dakka stresi değişiklikten korkmamı, uçak korkusu mu bilemedim.
tabi gene biletleri sordu!
hani eskiden henüz bilgisayar yokken ya da bu kadar yaygınlaşmamışken bilet işleri çok karışıktı ya. alışkanlık ya da bağımlılık olmuş.
illa bilet koçanı mı denir sayfası mı, işte o kağıt elinde olacak.
anlatsan da anlamamakta ısrar ediyor.
biletleri aldın değil mi nazlı? sorusunu illa duyacaksın.
alıyorum çıktıları mecbur.
yol başlarken de bir aksilik olacak korkusu stresi oluyor.
nazı bileti unutacak ve biletimiz olduğunu kanıtlayamadığımız için de yola çıkamayacağız, oraya kadar boşuna gitmiş olacağız, para boşa gitmiş olacak....
kabus fantezisi bu!!
bunca yıl defalarca yaşadım illa yolculuktan önce ya da sonra kavga edecek!
başka türlü deşarj olamıyor.
ama sonunda kendi rahatlarken başkalarının huzuru kaçıyor.. takan mı var?
hiç unutmaz bir de ve bu özellikle övünür. yıllar önce olmuş üzücü, sinir bozucu şeyleri defalarca tekrardan hatırlayıp sinirlenmek de hobisidir.
geçenlerde avm'de gezelim dedi. ama nereden aklına geldiyse, gerçi annem herhangi bir konuyu da bir şekilde anlatmak-konuşmak istediğine getirir ne yapar eder ya.
işte konu bilmem ne zamanda olan can sıkıcı bir şeye getirir.
koskoca forum avm'yi dolaşırken bunu dinledim, konuyu tam değiştirmeyi başardım derken illa bir yandan tekrar bağlar.
böyle bir anlatımı var ki epey teatraldir, dramatiktir.
bilmeyen ya bana kızıyor sanır (ki oldu sanan), ya da yeni olmuş sanır (ki bu da oldu).
aman birisi çıkıp da teyzecim eskileri deşme falan demesin aman!!!
gelecek sinirlenme konumuz bu olur!!
bazen annem ergenler gibi kimse beni anlamıyor'a başlar. o herkesi anlıyormuş, empati yeteneği aşırıymış ama kimse onu anlamıyormuş...
ya da endişe diyarına.
yolculuklara çıkmadan önce annemi saran endişelere değinmişimdir, günler öncesinden başlayan, uykularını kaçıran.
hem değişiklik istiyor hem değişiklikten korkuyor.
günler öncesinden bavul hazırlamak gibi, son anda bir sinir bir stres bavulunu boşaltıp, değiştirmek gibi.
yolculuk öncesi nasıl bir strese giriyorsa artık, günlerdir düşünüp, kararlaştırdığı ve hazırladığı bavulu yola çıkmadan bir kaç saat önce beğenmeyerek, bir telaş ve bir sinir boşaltıp tekrar yerleştirdi.
ama öyle böyle bir sinir değil, eli ayağı, başı titredi artık. ağzı da bozuktur ha!
kalmadı bavulu yapanın, icat edenin soyu sopu.
yahu ne var bu kadar telaşlanacak, eksik bir şey olursa alırız. sanırsın kuş uçmaz kervan geçmez, medeniyet eli değmemiş amazon ormanlarına gidiyoruz.
neffret edermiş bir şeyin eksik çıkmasından!!
aslında neffret etmediği o kadar az şey var ki.
sürekli bir neffret halinde.
sanmayın ki Türkçem kıt, annemin telaffuzuyla söylüyorum bastıra bastıra ifade eder bu duygusunu.
öyle baskılı ve iddialı ki söyleyişi sanırsın neyden neffret ediyorsa onu silah zoruyla sevdirmeye çalışıyorlar..
bir de böyle kendinin sinirlendiği ve ya strese girdiği durumlarda yakın çevresinde benzer tonda etki görmemesi onu daha da deli eder. o sıra onun gözünde dünyanın en vurdumduymaz, ruhsuz, bencil, ahmaklarısınızdır.
ister ki adeta siz de ona katılın galeyana gelip cinnet getirin falan!
hatta ayaklanma çıksın.
ha o konuda haksız mı? hayır. genelde haklı. ama kendine öyle büyük temalar belirliyor ki, ya düzelmesi zaman alır ya bizim yapabileceğimiz bir şey yok, ya ne bileyim hükümette, devlette reformlar falan gerekir...
şimdi biri deli gibi sinirli olunca ters birşey olmaması vs için birinin sakin kalması gerekiyor, illa biri soğukkanlı olmak zorunda. yoksa ya kavgaçıkıp karakolluk olursunuz, belki dayak yersiniz ya da ne bileyim sinir krizi geçirip, hastalanıp falan hastanelik olursunuz.
bu görev de her zaman bana düşüyor mecburen.
tabi bu sinirin patlaması kavga olur, yakınlarına denk gelmezse başkalarını bulur. patlamanın ardından günlerce durup durup hatırlayıp sinirlenir ve mütemadiyen söylenir.
bir de öyle söylenir ki gören de benim ya da işte yakınında kim varsa onun annemin söylediğinin aksini iddia ediyor sanılabilir.
kabak yakın çevresine patlamamışsa ya bir garsona, ya bir otel çalışanına, yemek yediğimiz yerdeki birine, yolculuk yaptığımız araçlarda çalışanlara denk gelir.
bu durum yolculuk öncesi de gerçekleşebilir, ama tesadüfen hafif atlatılmışsa muhakkak yolculuk sonrasına denk gelir.
günlerce gezmişsin, eğlenmiş ve dinlenmişsin, artık kendi düzeninin evini özlemişsin de dönüyordun diyelim. öyle huzurla dönmene imkan yok!
muhakkak birine çatıp kavga çıkaracak..
bazen birisi der ki bayan haklısınız da bu ne şiddet bu ne celal, napalım?
iyice köpürür, elbette haklıymış, ya neymiş?
ona göre annem için bir dünyanın düzeni o anda değiştirilmelidir!! derhal ayaklanın ve bir reforma imza atın!!
bu sefer hafif çapta sinir krizi bavula denk geldi. son bir kaç saat kala yola çıkmaya bir sinir içinde eli, başı titreye titreye, küfür ede ede bavulunu boşaltıp yeniden yaptı.
tamamen gereksiz bir stresle sadece kendini değil etrafını da gerer böyle durumlarda, etrafını heder eder ama umurunda olmaz!
etrafındakiler onu kollamak, yatıştırmak için falan uğraşırken gerilir, tadı kaçar, yorulur, ama annem devam eder ta ki kendi kendine sakinleşene kadar. tamamen deşarj olur bir süre sonra. ve hiç bir şey olmamış gibi davranır ardından. hakbuki bizim haşadımız çıkmış ya da en azından tadımız kaçmış. farkına bile varmaz o an.
o kendi aleminde olaya kaldığı yerden devam eder. yemeğini yer, içer, gezer her ne ise!
saman alevi sanmayın ama , söner elbet ama ormanı yakar da öyle..
çantasına bilmem neyi koymuş mu koymamış mı diye son dakkada sinir küpüne döndü, ter içinde kaldı.
dedim ki dolaba bak, her zaman koyduğun yerdeyse koymamışsındır bavula, e yoksa da koymuşsundur.
olmazmış öyle belli olmazmış falanmış filanmış.
canı kavga-stres-meydan okuma vs çekiyor anlaşılan.
aman ben de ne rahatmışım!
ya koymamışsaymış.
e alırız oradan.
boşuna masrafmış.
bıraktım, kendi kendine delirsin. napayım yardım etmeye kalksam bana kızacak. bazen uzak durmakta yarar vardır sinirlilerden.
herkes kendi sinirlisini bilir!
son dakka stresi değişiklikten korkmamı, uçak korkusu mu bilemedim.
tabi gene biletleri sordu!
hani eskiden henüz bilgisayar yokken ya da bu kadar yaygınlaşmamışken bilet işleri çok karışıktı ya. alışkanlık ya da bağımlılık olmuş.
illa bilet koçanı mı denir sayfası mı, işte o kağıt elinde olacak.
anlatsan da anlamamakta ısrar ediyor.
biletleri aldın değil mi nazlı? sorusunu illa duyacaksın.
alıyorum çıktıları mecbur.
yol başlarken de bir aksilik olacak korkusu stresi oluyor.
nazı bileti unutacak ve biletimiz olduğunu kanıtlayamadığımız için de yola çıkamayacağız, oraya kadar boşuna gitmiş olacağız, para boşa gitmiş olacak....
kabus fantezisi bu!!
bunca yıl defalarca yaşadım illa yolculuktan önce ya da sonra kavga edecek!
başka türlü deşarj olamıyor.
ama sonunda kendi rahatlarken başkalarının huzuru kaçıyor.. takan mı var?
hiç unutmaz bir de ve bu özellikle övünür. yıllar önce olmuş üzücü, sinir bozucu şeyleri defalarca tekrardan hatırlayıp sinirlenmek de hobisidir.
geçenlerde avm'de gezelim dedi. ama nereden aklına geldiyse, gerçi annem herhangi bir konuyu da bir şekilde anlatmak-konuşmak istediğine getirir ne yapar eder ya.
işte konu bilmem ne zamanda olan can sıkıcı bir şeye getirir.
koskoca forum avm'yi dolaşırken bunu dinledim, konuyu tam değiştirmeyi başardım derken illa bir yandan tekrar bağlar.
böyle bir anlatımı var ki epey teatraldir, dramatiktir.
bilmeyen ya bana kızıyor sanır (ki oldu sanan), ya da yeni olmuş sanır (ki bu da oldu).
aman birisi çıkıp da teyzecim eskileri deşme falan demesin aman!!!
gelecek sinirlenme konumuz bu olur!!
bazen annem ergenler gibi kimse beni anlamıyor'a başlar. o herkesi anlıyormuş, empati yeteneği aşırıymış ama kimse onu anlamıyormuş...
12.09.2013
kıskanç koca sendromu vol.2
yazmışım yaa bunu :))
ama benzeri yaşandı da... annem gene benim elbiselere baktığım bir anda bi adamın bana baktığını görmüş sinirli sinirli hareketlar yaparak bana soruyor kimdi;??
elbiselere bak nazlı! diyen kendi. hangisini denesem diye baktıran da. ve beni ensemde de gözle doğurmayan da kendi! ama arkamı görmeliyim.
kimdi o tanıyor musun?
kimi?
adamı işte adamı!!
etrafa bakıyorum kim diyorum.
sanırsın kocam da ya da sevgilim de kıskanıyor.
söylenip duruyor. gözünü dikip bakmak medeniyetsizlikmiş de, ne hakla bakarlarmış da, kimbilir kaç yaşındaymış da hiç utanmıyormuş da belki evliymiş bile.
bakarsa baksın bana ne diyorum.
beni tanıyormuş gib bakmış ama...
hımm kimbilir kaçıncı sevgilimdir, çok sevgili eskittim ben çok diyorum. her boy her yaş her memleketten bir adam. nasıl biriydi bir tarif et ama hatırlayamam gerçi!!!!
of aman nazlı yaa! sen de.
ben de? sen de ne anne! kıskanç kocalar gibisin. eniştem bazen böyle yapıyor ablama da.
annem bana beğenerek dahi olsa bakanlara gıcık. yakıştıramıyor. bazen onlara da üstü kapalı çatıyor, ama bazen kabak benim başıma patlıyor. o kadar boyanmışım ki çok dikkat çekiyormuşum.
valla fırapan diilim. sarışın değilim, topuklu giyemem, leopar deseni sevmem, pırıltılı zımbırtılar sevmem...
anneme kalsa ben görünmez olayım.
sapık gibi bakmayıp, saçma ve arsızca yazılmadıktan sonra bakarsa baksın. ben de yakışıklılara bakarım, güzel kızlara bile bakarım. bi sakınca yok.
ama annem şiddetle gıcık kapacak bir mevzu daha buluyor.
yani evet böyle bazen insanlar tuhaf oluyor, nasıl göründüğünün de farkında olmuyorlar. yaşlı başlı adamlar dükkan önlerine dizilip gelen geçeni izldekleri oluyor. çirkin tabi.
ama kimse bakmasın diye tüm zevklerimden vazgeçip mi yaşayayım?
ama elinde mi diil artık nedir.
o baktı bu baktı sinir oluyor. hatta bazen kabak benim başıma patlıyor işte.
baksın anne bana ne ne geçecek eline? diyorum.
daha da celallenmiş öyle değilmiş işte nazlı öyle değil!
ne peki?
bu kadar bakma hakkını kim veriyormuş ki? birileri tepki göstermezse unlar öğrenemezmiş.
anne kazık kadar adamlara aile terbiyesini ben mi verecem?
annemi tesadüfen bir yerde görseniz ve bir dakika konuşsanız hemen anlarsınız öğretmen olduğunu.
şimdiye kadar anlamayan çıkmadı. ama annem nasıl anlaşıldığıı hiç anlayamadı.
o kadar öğretmeyi sever ki ve didaktiktir ki...
tam emekli öğretmen işte.
kendini öyle bulmuyor bir de aa hayret nasıl anladınız emekli öğretmen olduğumu????
ya ben de mi böyle olucam ya?
atanmadın ki nası emekli olucan?
daha yakın zamanda birileri bana bakıyor diye sinirlenip, duruyor. yoo öyle aşırı dikkat çeken bir tip değilim.
farketmiş ki bir oradan geçince arkamdan da kalçama bakacaklar falan. yanımda yürüyordu yavaşlayıp arkama geçti.
kendini bana siper etti!! :)) kahraman annem!!
oh olmuş! genç p.poya bakacaklarına al işte buna baksınlarmış! öyle dedi gülmekten öldüm.
arada böyle yapar bana kendini siper ediyor birileri bakacaksa diye fark ettiyse....
beni yan bakışlardan kollayan kadın da aynı kişi beni kavgaya yollamaya çalışan provoke eden de.
birilerine had bildirmeye yollamaya beni gazlıyor.
git deki bilmem ne... işte gürültü yapmasınlar, öyle olmaz,...
herkesle kavga edeyim ama kimse beni görmesin..
görünmez savaşçı...
bu kadar şikayetçi, hiç bir şeyi beğenmeyen bir tip üstelik çok didaktik ama kendini sevimli buluyor!!
insanlar onu sessiz, sakin, samimi ve sempatik bulurmuş ama aslında bazen sinirli olumuş!!!
__________________
bir zamanlar bana uygun eş profili epey yüksekten uçardı.
doktoralı olsun, boyu en az 1.85cm olsun, yaşı sana yakın olsun, hiç evlenmemiş olsun derdi.
fiziki özellikleri çok derin değildi zira yakışıklıları sevmez, tehlikeli olumuş, kim uğraşacakmış, uzun olsun yüzüne bakılsın derdi. ama mesela ailesi de iyi olmalı derdi, emekli öğretmen-memur olmasınmış ama onların bazıları gıcık olurmuş, hekim, mimar, mühendis, eczacı falan olsınmuş.
siparişi aşağı yukarı böyleydi, kimseyi bana yakıştıramazdı.
şimdilerde kriterlerde düşüş oldu.
üniversite bitirmiş olsa iyi olurmuş ama her okul bitiren de adam değilmiş yani. lise mezunu da olurmuş aslında.
benim boylarımda olabilirmiş ama az uzun olursa daha iyiymiş tabi.. :))
yaşı benden büyük olabilirmiş, evlenip ayrılmış da olabilirmiş...
ama yakışıklı olmasınmış, iyi değilmiş yakışıklılar ) zaten yakışıklılık anlayışımız da tahmin edersiniz çok farklı annemle. neyse.
aslında çirkin de olsa olurmuş, sonuçta karakteri güzel olsunmuş.
işi düzgün olsunmuş, yeri yurdu belli olsunmuş ama iş mesele değilmiş, aileler biraz zorlayıp destek olurmuş.
iyi anlaşalımmış yetrmiş.
bunları bir arkadaşına anlatıyor. beni sordu diye. kendiininkiler evlendi de hep....uzaktan dinledim bende...hayyretler içinde..
az daha neredeyse erkek olsun da bizim kızı da alacak olsun yeter diyecek.... kendi anneme akıl sır erdiremiyorum.
kriterleri bu kadar değiştiriyor ama beri yandan yoldan geçen, ya da bir mekanda hatta bana uygun gibi görünen biri bile bana bakmasın!!!!
ama benzeri yaşandı da... annem gene benim elbiselere baktığım bir anda bi adamın bana baktığını görmüş sinirli sinirli hareketlar yaparak bana soruyor kimdi;??
elbiselere bak nazlı! diyen kendi. hangisini denesem diye baktıran da. ve beni ensemde de gözle doğurmayan da kendi! ama arkamı görmeliyim.
kimdi o tanıyor musun?
kimi?
adamı işte adamı!!
etrafa bakıyorum kim diyorum.
sanırsın kocam da ya da sevgilim de kıskanıyor.
söylenip duruyor. gözünü dikip bakmak medeniyetsizlikmiş de, ne hakla bakarlarmış da, kimbilir kaç yaşındaymış da hiç utanmıyormuş da belki evliymiş bile.
bakarsa baksın bana ne diyorum.
beni tanıyormuş gib bakmış ama...
hımm kimbilir kaçıncı sevgilimdir, çok sevgili eskittim ben çok diyorum. her boy her yaş her memleketten bir adam. nasıl biriydi bir tarif et ama hatırlayamam gerçi!!!!
of aman nazlı yaa! sen de.
ben de? sen de ne anne! kıskanç kocalar gibisin. eniştem bazen böyle yapıyor ablama da.
annem bana beğenerek dahi olsa bakanlara gıcık. yakıştıramıyor. bazen onlara da üstü kapalı çatıyor, ama bazen kabak benim başıma patlıyor. o kadar boyanmışım ki çok dikkat çekiyormuşum.
valla fırapan diilim. sarışın değilim, topuklu giyemem, leopar deseni sevmem, pırıltılı zımbırtılar sevmem...
anneme kalsa ben görünmez olayım.
sapık gibi bakmayıp, saçma ve arsızca yazılmadıktan sonra bakarsa baksın. ben de yakışıklılara bakarım, güzel kızlara bile bakarım. bi sakınca yok.
ama annem şiddetle gıcık kapacak bir mevzu daha buluyor.
yani evet böyle bazen insanlar tuhaf oluyor, nasıl göründüğünün de farkında olmuyorlar. yaşlı başlı adamlar dükkan önlerine dizilip gelen geçeni izldekleri oluyor. çirkin tabi.
ama kimse bakmasın diye tüm zevklerimden vazgeçip mi yaşayayım?
ama elinde mi diil artık nedir.
o baktı bu baktı sinir oluyor. hatta bazen kabak benim başıma patlıyor işte.
baksın anne bana ne ne geçecek eline? diyorum.
daha da celallenmiş öyle değilmiş işte nazlı öyle değil!
ne peki?
bu kadar bakma hakkını kim veriyormuş ki? birileri tepki göstermezse unlar öğrenemezmiş.
anne kazık kadar adamlara aile terbiyesini ben mi verecem?
annemi tesadüfen bir yerde görseniz ve bir dakika konuşsanız hemen anlarsınız öğretmen olduğunu.
şimdiye kadar anlamayan çıkmadı. ama annem nasıl anlaşıldığıı hiç anlayamadı.
o kadar öğretmeyi sever ki ve didaktiktir ki...
tam emekli öğretmen işte.
kendini öyle bulmuyor bir de aa hayret nasıl anladınız emekli öğretmen olduğumu????
ya ben de mi böyle olucam ya?
atanmadın ki nası emekli olucan?
daha yakın zamanda birileri bana bakıyor diye sinirlenip, duruyor. yoo öyle aşırı dikkat çeken bir tip değilim.
farketmiş ki bir oradan geçince arkamdan da kalçama bakacaklar falan. yanımda yürüyordu yavaşlayıp arkama geçti.
kendini bana siper etti!! :)) kahraman annem!!
oh olmuş! genç p.poya bakacaklarına al işte buna baksınlarmış! öyle dedi gülmekten öldüm.
arada böyle yapar bana kendini siper ediyor birileri bakacaksa diye fark ettiyse....
beni yan bakışlardan kollayan kadın da aynı kişi beni kavgaya yollamaya çalışan provoke eden de.
birilerine had bildirmeye yollamaya beni gazlıyor.
git deki bilmem ne... işte gürültü yapmasınlar, öyle olmaz,...
herkesle kavga edeyim ama kimse beni görmesin..
görünmez savaşçı...
bu kadar şikayetçi, hiç bir şeyi beğenmeyen bir tip üstelik çok didaktik ama kendini sevimli buluyor!!
insanlar onu sessiz, sakin, samimi ve sempatik bulurmuş ama aslında bazen sinirli olumuş!!!
__________________
bir zamanlar bana uygun eş profili epey yüksekten uçardı.
doktoralı olsun, boyu en az 1.85cm olsun, yaşı sana yakın olsun, hiç evlenmemiş olsun derdi.
fiziki özellikleri çok derin değildi zira yakışıklıları sevmez, tehlikeli olumuş, kim uğraşacakmış, uzun olsun yüzüne bakılsın derdi. ama mesela ailesi de iyi olmalı derdi, emekli öğretmen-memur olmasınmış ama onların bazıları gıcık olurmuş, hekim, mimar, mühendis, eczacı falan olsınmuş.
siparişi aşağı yukarı böyleydi, kimseyi bana yakıştıramazdı.
şimdilerde kriterlerde düşüş oldu.
üniversite bitirmiş olsa iyi olurmuş ama her okul bitiren de adam değilmiş yani. lise mezunu da olurmuş aslında.
benim boylarımda olabilirmiş ama az uzun olursa daha iyiymiş tabi.. :))
yaşı benden büyük olabilirmiş, evlenip ayrılmış da olabilirmiş...
ama yakışıklı olmasınmış, iyi değilmiş yakışıklılar ) zaten yakışıklılık anlayışımız da tahmin edersiniz çok farklı annemle. neyse.
aslında çirkin de olsa olurmuş, sonuçta karakteri güzel olsunmuş.
işi düzgün olsunmuş, yeri yurdu belli olsunmuş ama iş mesele değilmiş, aileler biraz zorlayıp destek olurmuş.
iyi anlaşalımmış yetrmiş.
bunları bir arkadaşına anlatıyor. beni sordu diye. kendiininkiler evlendi de hep....uzaktan dinledim bende...hayyretler içinde..
az daha neredeyse erkek olsun da bizim kızı da alacak olsun yeter diyecek.... kendi anneme akıl sır erdiremiyorum.
kriterleri bu kadar değiştiriyor ama beri yandan yoldan geçen, ya da bir mekanda hatta bana uygun gibi görünen biri bile bana bakmasın!!!!
11.09.2013
teatral sahneler (devamı gelecektir maalesef)
yazacaktım ama beynim yorgun...
sen tatile git, millet sokaklarda fink atsın, sen annenin eski zaman hikayelerini 4 milyonuncu kez dinle. kaynanası neler etmiş, bilmem ne zamadan kalan yıllardır görüşülmeyen egzantrik bir karakter olan bir uzaktan akrabanın saçma ve garip maceralarını yeniden dinle....
ne güzel tatil.
tatil değil işkence.
üstelik bütün gece aynı odada...
ben uyuyacağım diye bastıra bastıra söylemediğin sürecek durup durup düzensiz aralıklarla ve yüksek tonda konuşmalar dinle, ödün patlayarak uyan.
teknoloji korkusu mu, beceriksizlik mi, bana güvenden mi bilemedim. ben olmasam çaresizlik içinde kalacak.
kapıyı açamaz odanın, hiç bir eşyasını bulamaz, tv açamaz....
tatillerde annem sürekli şikayet eden koca bir bebek.
bir ara onu bunu yemem diye tutturdu, saatlerce dolanıp bir yer aradık.
tiyatral hareketlerle, böyle ellerini omuz hizasına kaldıra kaldıra ve iki yana olumsuz bir ifade vererek sallayarak hayır yemem! ben bunu yemem.. diyor.
sabah kahvaltısıyla dolaştık saat akşam 9 oldu neredeyse hala bir şey yemedik, dondurma haricinde.
sonra en iyisi tost yiyelim'e döndük.
ben bari karışık tost yiyeyim dedim. ama teatral bir sahne daha yaşandı. yüzünü ekşiterek, tiksinti ifadesi vererek, asla yemem asla yeme diyor. sanırsın zorla yediren var..... iyi anne sen kaşarlı ye.
ben yiyebilecekmiymişim? sanırsın içine sümüklü böcek koyuyorlar. ya birşey olursaymış.... bütün gün tüm şikayetleri geçmiş zaman olumsuzlukları dinlemekten yoruldum üstüne açım ve annem teatral biçimde yemem yemem diye abartılı hareketler yapıyor.
inşallah! dedim!
_________________________
bir örnek daha;
öyle bir söylüyor ki sanırsın zorla giydiriyorlar elbiseyi.
ortayaşlı bir hanımın üzerinde pembe bir elbise görmüş, ayyy ben asla giymem asla asla derken kaşı gözü ayrı oynuyr bazen evde daha sade sahneler vuku bulur ama nedense dışarda iyice teatral-dramatik sahneler oluşuyor.
hatta bazen öyle bir sahne yaratıyor ki sanki ben asla yemeyeceği hatta yenmemesi gereken bir maddeyi yedirmeye ya da bir kıyafeti zorla giydirmeye çalışıyorum. annemi de sahneyi de bilmeyen biri böyle sanabilir bile.
suratını ekşitiyor, elini kolunu olmaz-hayır manasında sallıyor, gözlerine de asla ifadesi veriyor hem de asla yamam nazlı asla, assla! diyor.
asla yemem ben bundan nazlı! biliyor musun??
herşeyi dışarıda biraz daha abartılı ve teatral annemin. hep isyan ve itiraz halinde....
bir şeyi beğenmesi mümkün değil. geçende beraber yürüyüş yaparken öyle şeylere itiraz etti, eleştirdi ki çok fena bir tablo çıktı ortaya.
yolda yaşlı olup da gençlik taslayan ve birazcık fırapan olan kadınları görünce nefret edermiş.
şişman birini gördü nefret edermiş. çocuklardan çok sıkılıyormuş, nedense konuşma ve sesleri gerizekalı gibiymiş. yeni yetmeler dikkatsiz, saygısız ve aptalmış, nefret edermiş.
köfteden nefret edermiş, sokakları kokutmuşlar nefret edermiş. bebek arabası sürenlerin özgüvenine sçacakmış, bu ne havaymış sanırsın kimsenin çocuğu yokmuş.
kısa boyluların yürüyüşü de pek komikmiş neyseki kendi öyle yürümezmiş. çok uzunlar da sivri biber gibiymiş.
çok bakımsız kadınlara şaşarmış, ama çok süslü insanların çabası da çok ama çok saçmaymış.
çok spor yapanların aklından zorumu varmış, genç yaşta sarkanlar da hayretmiş............
sen tatile git, millet sokaklarda fink atsın, sen annenin eski zaman hikayelerini 4 milyonuncu kez dinle. kaynanası neler etmiş, bilmem ne zamadan kalan yıllardır görüşülmeyen egzantrik bir karakter olan bir uzaktan akrabanın saçma ve garip maceralarını yeniden dinle....
ne güzel tatil.
tatil değil işkence.
üstelik bütün gece aynı odada...
ben uyuyacağım diye bastıra bastıra söylemediğin sürecek durup durup düzensiz aralıklarla ve yüksek tonda konuşmalar dinle, ödün patlayarak uyan.
teknoloji korkusu mu, beceriksizlik mi, bana güvenden mi bilemedim. ben olmasam çaresizlik içinde kalacak.
kapıyı açamaz odanın, hiç bir eşyasını bulamaz, tv açamaz....
tatillerde annem sürekli şikayet eden koca bir bebek.
bir ara onu bunu yemem diye tutturdu, saatlerce dolanıp bir yer aradık.
tiyatral hareketlerle, böyle ellerini omuz hizasına kaldıra kaldıra ve iki yana olumsuz bir ifade vererek sallayarak hayır yemem! ben bunu yemem.. diyor.
sabah kahvaltısıyla dolaştık saat akşam 9 oldu neredeyse hala bir şey yemedik, dondurma haricinde.
sonra en iyisi tost yiyelim'e döndük.
ben bari karışık tost yiyeyim dedim. ama teatral bir sahne daha yaşandı. yüzünü ekşiterek, tiksinti ifadesi vererek, asla yemem asla yeme diyor. sanırsın zorla yediren var..... iyi anne sen kaşarlı ye.
ben yiyebilecekmiymişim? sanırsın içine sümüklü böcek koyuyorlar. ya birşey olursaymış.... bütün gün tüm şikayetleri geçmiş zaman olumsuzlukları dinlemekten yoruldum üstüne açım ve annem teatral biçimde yemem yemem diye abartılı hareketler yapıyor.
inşallah! dedim!
_________________________
bir örnek daha;
öyle bir söylüyor ki sanırsın zorla giydiriyorlar elbiseyi.
ortayaşlı bir hanımın üzerinde pembe bir elbise görmüş, ayyy ben asla giymem asla asla derken kaşı gözü ayrı oynuyr bazen evde daha sade sahneler vuku bulur ama nedense dışarda iyice teatral-dramatik sahneler oluşuyor.
hatta bazen öyle bir sahne yaratıyor ki sanki ben asla yemeyeceği hatta yenmemesi gereken bir maddeyi yedirmeye ya da bir kıyafeti zorla giydirmeye çalışıyorum. annemi de sahneyi de bilmeyen biri böyle sanabilir bile.
suratını ekşitiyor, elini kolunu olmaz-hayır manasında sallıyor, gözlerine de asla ifadesi veriyor hem de asla yamam nazlı asla, assla! diyor.
asla yemem ben bundan nazlı! biliyor musun??
herşeyi dışarıda biraz daha abartılı ve teatral annemin. hep isyan ve itiraz halinde....
bir şeyi beğenmesi mümkün değil. geçende beraber yürüyüş yaparken öyle şeylere itiraz etti, eleştirdi ki çok fena bir tablo çıktı ortaya.
yolda yaşlı olup da gençlik taslayan ve birazcık fırapan olan kadınları görünce nefret edermiş.
şişman birini gördü nefret edermiş. çocuklardan çok sıkılıyormuş, nedense konuşma ve sesleri gerizekalı gibiymiş. yeni yetmeler dikkatsiz, saygısız ve aptalmış, nefret edermiş.
köfteden nefret edermiş, sokakları kokutmuşlar nefret edermiş. bebek arabası sürenlerin özgüvenine sçacakmış, bu ne havaymış sanırsın kimsenin çocuğu yokmuş.
kısa boyluların yürüyüşü de pek komikmiş neyseki kendi öyle yürümezmiş. çok uzunlar da sivri biber gibiymiş.
çok bakımsız kadınlara şaşarmış, ama çok süslü insanların çabası da çok ama çok saçmaymış.
çok spor yapanların aklından zorumu varmış, genç yaşta sarkanlar da hayretmiş............
8.09.2013
çanta hazırlama
yolculuk salı günü annem şimdiden çanta hazırlatıyor. anne herşey kırışacak diyorum. olsunmuş, son dakkada neye benzermiş.
sonra da bana sen yerleştiremezsin ben yerleştireyim çantanı! diyor.
niye yerleştiremiyorum yaa??
yok ben yapacağım diyorum.
aman böyle kesin konuşmazsan kaptırırsın çantayı, öyle kararsız gibi, şüpheli gibi kaldın mı yandın.
bana karta kaçtın 33 oldun diye takılırken iyi ama bu 33lük kart kız kendi yol çantasını toplamaktan aciz!
ama ben biliyorum meseleyi, yanıma neler aldığıma karışacak.
onu alma bunu almaya ne gerek var biz defileye mi gidiyoruz diye söylenip duracak. benim sabrm da taşınca tartışacağız iyisi mi hiç elletmeden kaldırıvereyim.
ha yok gene karışşmadan duramaz. onu da mı alıyorsun, kapıda belirip becerebilecekmiyim izler.
ben de anne müfettiş misin? diye kızarım.
sonra üfaman nazlı sana da iyilik yaramıyor. der.
merak etme anne 33 yaşında yaşlı bir kızım artık , bebek ya da yeni yetme değilim kendim yapabilirim! derim.
aman iyi der. ama duramaz.
elimde göreceği bir şeye hemen yapıştırır bunu da mı alacaksın???
ayy nazlı!! ne gerek var.
yaa 5 günlük bir yolculuğa 3 tişört, 1 şort, 1 kapri pantolon, 1 tulum, 2 elbise, 2 sandalet, 3 sütyen ve 6 kilot fazla mı??
sonra da bana sen yerleştiremezsin ben yerleştireyim çantanı! diyor.
niye yerleştiremiyorum yaa??
yok ben yapacağım diyorum.
aman böyle kesin konuşmazsan kaptırırsın çantayı, öyle kararsız gibi, şüpheli gibi kaldın mı yandın.
bana karta kaçtın 33 oldun diye takılırken iyi ama bu 33lük kart kız kendi yol çantasını toplamaktan aciz!
ama ben biliyorum meseleyi, yanıma neler aldığıma karışacak.
onu alma bunu almaya ne gerek var biz defileye mi gidiyoruz diye söylenip duracak. benim sabrm da taşınca tartışacağız iyisi mi hiç elletmeden kaldırıvereyim.
ha yok gene karışşmadan duramaz. onu da mı alıyorsun, kapıda belirip becerebilecekmiyim izler.
ben de anne müfettiş misin? diye kızarım.
sonra üfaman nazlı sana da iyilik yaramıyor. der.
merak etme anne 33 yaşında yaşlı bir kızım artık , bebek ya da yeni yetme değilim kendim yapabilirim! derim.
aman iyi der. ama duramaz.
elimde göreceği bir şeye hemen yapıştırır bunu da mı alacaksın???
ayy nazlı!! ne gerek var.
yaa 5 günlük bir yolculuğa 3 tişört, 1 şort, 1 kapri pantolon, 1 tulum, 2 elbise, 2 sandalet, 3 sütyen ve 6 kilot fazla mı??
annemin dili ve meali - biraz zorlasan
zaman zaman üstü kapalı baskılar uyguladığını anlatırım annemin, bu kez ise taktik değiştirerek sıkı bir manevra yaptı :))
yani bana baskı yapmıyormuş, zorla güzellik olmazmış biliyormuş, hele ki zoraki evlilik hiç olmazmış, benim iyiliğim için diyormuş, yani anne olma duygusunu tadayım istermiş, hem soyumuz da devam edermiş, hem ileride bir yoldaşım olurmuş, malımı mülkümü bırakacağım varisim olurmuş, arayıp soranım olurmuş, yalnız kalmazmışım işte ondanmış söylemesi, yoksa evlenmeye mecbur değilmişim, istersem ya da olmazsa evlenmeyebilirmişim de. illa evlenmek zorundayım diye hissetmememliymişim...
________________________
daha geçende bana kendini biraz zorlasan diyordu. nasıl demiştim?
sevmediğim bir adamla mı evleneyim? görücü usulü mü evleneyim tanımadan ne?
yok görücü usulü geçmiş zamanda kalmış. ee peki, nasıl?
bulmak için zorlasammış, birini beğenirsem peşine takılayımmış ısrarcı olayımmış!!
annem arsız tiplerden nefret ettiğini söyler durur, şimdi benden arsızlık bekliyor, madem lazım olacaktı arsızlık ne diye bu kadar gururlu yetiştirdin diyeceğim benim hamurum da böyle küçüklükten beri...
ne bileyim diyordu zorlasan biraz?
neyi zorlayayım yahu? aday bile yok ki!
sonunda ağzından bakla çıkmıştı. annem hala tanıdığım tüm bekar erkekleri aday olarak görüyor. birini zorlasaymışım.
annecim birbirimize ya da en azından ben öyle birşey hissetsem denemeye çalışırdım biraz. yok yok yok yok.
ama biraz zorlasam olurmuş. öyle diyordu, daha bir ay oldu olmadı bu sohbet.
____________________
işte sonra bir manevra!
mecbur değilsin evlenmeye tabi!!! (meali; ben senin aklına öyle bir sokarım ki bu fikri ruhun duymaz!!)
____________________
tabi bazı şeyleri düşünüp planlayarak söylüyor ama her zaman böyle planlı değildir. mesela elele gezen yeni evli çiftleri aptal sırıtık bulur, gıcık kapar, b.k var evlilikte der!!
hah der görecek onlar günlerini yakında, cicim ayları bir geçsin göreyim ben onları!der.
hatta bazen evlilik kurumunu yerer, yerden yere vurur, içine edeyim der..
ben de ee anne bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derim.
e bana evlen zorla deyip durursun, madem bir b.ka benzemiyor, günlerini görecekler benim evlenmemei niye istiyorsun bu kadar..
üf aman nazlııı!! el cevap!
yani bana baskı yapmıyormuş, zorla güzellik olmazmış biliyormuş, hele ki zoraki evlilik hiç olmazmış, benim iyiliğim için diyormuş, yani anne olma duygusunu tadayım istermiş, hem soyumuz da devam edermiş, hem ileride bir yoldaşım olurmuş, malımı mülkümü bırakacağım varisim olurmuş, arayıp soranım olurmuş, yalnız kalmazmışım işte ondanmış söylemesi, yoksa evlenmeye mecbur değilmişim, istersem ya da olmazsa evlenmeyebilirmişim de. illa evlenmek zorundayım diye hissetmememliymişim...
________________________
daha geçende bana kendini biraz zorlasan diyordu. nasıl demiştim?
sevmediğim bir adamla mı evleneyim? görücü usulü mü evleneyim tanımadan ne?
yok görücü usulü geçmiş zamanda kalmış. ee peki, nasıl?
bulmak için zorlasammış, birini beğenirsem peşine takılayımmış ısrarcı olayımmış!!
annem arsız tiplerden nefret ettiğini söyler durur, şimdi benden arsızlık bekliyor, madem lazım olacaktı arsızlık ne diye bu kadar gururlu yetiştirdin diyeceğim benim hamurum da böyle küçüklükten beri...
ne bileyim diyordu zorlasan biraz?
neyi zorlayayım yahu? aday bile yok ki!
sonunda ağzından bakla çıkmıştı. annem hala tanıdığım tüm bekar erkekleri aday olarak görüyor. birini zorlasaymışım.
annecim birbirimize ya da en azından ben öyle birşey hissetsem denemeye çalışırdım biraz. yok yok yok yok.
ama biraz zorlasam olurmuş. öyle diyordu, daha bir ay oldu olmadı bu sohbet.
____________________
işte sonra bir manevra!
mecbur değilsin evlenmeye tabi!!! (meali; ben senin aklına öyle bir sokarım ki bu fikri ruhun duymaz!!)
____________________
tabi bazı şeyleri düşünüp planlayarak söylüyor ama her zaman böyle planlı değildir. mesela elele gezen yeni evli çiftleri aptal sırıtık bulur, gıcık kapar, b.k var evlilikte der!!
hah der görecek onlar günlerini yakında, cicim ayları bir geçsin göreyim ben onları!der.
hatta bazen evlilik kurumunu yerer, yerden yere vurur, içine edeyim der..
ben de ee anne bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derim.
e bana evlen zorla deyip durursun, madem bir b.ka benzemiyor, günlerini görecekler benim evlenmemei niye istiyorsun bu kadar..
üf aman nazlııı!! el cevap!
7.09.2013
kısa bir yolculuğa daha çıkıyoruz ve tarih tekerrürden ibaretmiş.
kısa bir yolculuğa daha çıkıyoruz ve tarih tekerrürden ibaretmiş.
anladık. bi kez daha.
annem gene bilet sendromu yaşıyor.
nazlıı bileti yanına almayı unutma!!
kimbilir kaç defa anlattadım, o bilet değil diye. artık bilgisayara işliyorlar, kimlik göstermen yetiyor. illa ki o bilgisayar çıktısı kağıdı taşıman gerekmiyor diye kaç kez...
yok illa bilet de bilet.
o kağıtlar olmadan bizi uçağa almayacaklar diye düşünüyor.
izah edince olsun sen gene de yanına al, kanıt olsun, sonra sizin adınız burada yok derler bir de!!
eskiden saçma şeyler olurdu hani, aynı koltuğu iki kişiye satmak gibi otobüslerde, iyi ki bir kere başımıza gelmiş. gerçi sorun çözülmüştü boş yer vardı çünkü ama olsun annemde fobi yaratamaya yetti valla..
her seferinde aynı endişe uçağa binip havalanıncaya kadar tedirgin, kovulacakmışız gibi geliyor.
aslında söylemiyor ama uçaktan korkuyor. bu korku da bastırılınca başka şeylerle ortaya çıkıyor.
havaalanı giriş kontrollerinde içeri alınmama korkusu gibi.
hani bilgisayar çıktısındaki yazıları okumuştu. ondan.
anneme göre nolur nolmaz yanımıza hiç bir sıvı almamalı!
benim seyahat boyutu malzemelerime gıcık mesela. illa alma oradan alırız diyor. ya bizi almazlarsaymış. bak bir aksilik olursa ben sorumluymuşum ha!! tehdit gibi!
annecim yönetmelikler uygun miktarda, adı üstünde seyahat boyutu.
olsun almayalımmış.
ona kalsa giysi de almayız havlu mevzusu gibi.
nasılsa defileye gitmiyormuşuz!!
ben gidiyorum kardeşim! defileye gidiyorum var mı?
sanmayın ki pop star gibi 10 valiz gidiyorum. kaç gün kalacaksak, her bir gün için başka kıyafet (hatta belki kombin yani bir pantolonu 2 kez de giyebilirim) ve iç çamaşırı.
anneme göre ise ben popstarmışmışım, defileye gitmiyormuşuz, bir şort 2 tişört yetermiş...
ama yemezler artık!
fotoğraflarda sünepe kıyafetlerle çıktığım, akranlarımdan geri kalıp, bozuk ruh haliyle dolaştığım günler geride kaldı!
ama her gün aynı dırdır, yola çıkmaya 1 hafta kala başlayan.
hııı hı diyerek kapatıyorum konuyu, bildiğimi okuyorum. nasılsa çantaları ben taşıyorum benim sorunum..
seyahat boyu malzeme setimden korkuyor, daha geçen ay bir yere gittik, güvenlik görevlilerine kolaylık olsun, onlar da görevlerini yapıyorlar diye, seyahay boyu malzeme setimi, zaten şeffaf bir çanta da ama özellikle valizden çıkarıp öyle tarattım.
ki görsünler ne var, boşuna zaman kaybı ve şüphe olmasın.
ama annem bana inanmamakta israrcı.
eşyalar x ray den mi ne o banttan geçti işte. biz de ötmedik. zaten ne ötecek? sütyenimin metal baleni mi?
aman o da ötse artık annem balenlere gıcık zaten.
bir zamanlar toplayıp hepsinden söküvermişti benden habersiz, bilmem kimin makinasını bozmuş!
zaten başlıbaşına sütyene düşman.
kendi giymiyor mu, mecburen dışarda giyiyor. ona son moda kopçasız, balensiz falan bir şey aldım rahat etti.
neyse eşyalar banttan geçti, biz de. ama annem haklı çıkmak istiyor.
plastik kapların içindeki seyahat setimi alıp, memura gösteriyor 'yasak değil mi bu?'
memur miktarının uygun olduğunu dile getiriyor.
ben dedim sana anne!
olsun nolur nolmaz soralım da!!
e zaten gördüler!
garanti olacak.
aslında yasak deseler bana onu çöpe attırsalar annem çok mutlu olacak...
-----------
bir defasında check-in yaptırırken sormuşlardı sıvı taşıyor musunuz diye.
annem evet dedi. atalımmı diye sordu.
ben de miktarlarını söyledim, memur gerek yok o zaman dedi.
ama annem hala atmak istiyor.
başımıza bela etmişim bunları! yük olduğu yetmiyor gibi bir de dert oluyormuş. ne varmış bir kaç gün kullanmasam?
ter mi kokalım demiştim deodorantı ya da roll-onu gösterirken. azıcık koksak nolurmuş, sanırsın koklayan varmış!!
otellerin sabun ve şampuanları pek iyi olmuyor, e bizde Çırağan Kempinski'de kalacak değiliz ya...
haliyle geziler-yolculuklar bir çeşit işkence bana.
giyinmesek de olur, iyi temizlenmesek de olur, fazla yemesek de olur.
bir kaç gün için!!
zaten fotoğraf çekmek mesele gezi de bir de açız, çirkiniz ve kokuyoruz! düşünn!!
o seyahat seti bizle en az 2 kez gidiş dönüş yaptı ama annem hala şüpheli ve almama taraftarı.
;_______
kaç defa geçtik ya bunla!
olsun almasak daha iyi.
herkes neler taşıyor neler.... bavulunu gezi için sandwichle dolduran var, annem 20ml lik şampuandan korkuyor..
___
hani girişte memur uyarıyor, ceplerde birşey kalmasın, telefon ve tabletler plastik kaplara konularak geçirilsin diye.
anneme kalsa üstümüzde çantamızda ne var sıralayacak. hepsini atın deseler atacak!!
uçmaktan korkuyor işte!
ama hiç korkmazmış!
benden önce geçiyor, sonra dönüp sesleniyor telefonun cebinde kalmayacak ha nazlı!
hem biliyorum, hem duydum hem de hiçbir zaman telefonu cebimde taşımadım.
düşer müşer benim malım kıymetlidir!
__________
bir defasında alarm çaldı. artık ayakkabımın metal tokası mı sütyenimin metal baleni mi yoksa pantolonumun fermuar ve düğmeleri mi çaldırdı bilmem başka bir şey yok metal. ha eğer diş dolgusu çaldırırsa o başka! :))
e bir daha kontrol ettiler öyle geçtim.
ama annem uçağa alınmayacağız diye endişelendi.
ne çaldırdı alarmı diye fikirler üretti. görevli memurun bir şey dediği yok. kontrol etti, şüphesi yok.
ama annemin var.
nazlı kesin bir hata etmiştir, bir kusuru vardır kesin!!
sonunda ayakkabımın içine yapıştırdığım topuk desteğinin çaldırdığına kanaat getirdi.
anne o metal değil ki! silikon!
belki silikon da çaldırıyordur...diyor.
sütyen, sütyen baleni, seyahat boy malzemelerden sonra bir düşmanımız daha oldu ayak destek silikonları!!
;;;;;;;;;;;;;;;
bütün bunlar önceden oldu ve gene salı günü olacak!!!
-------------
bir de yolculuk sırasında ne giyeceğimizin kararı var. hava sıcak ya hala mersin'de (geceler serinledi bu arada), anneme göre atlet ve şort yeter.
yıllar içinde onlarca kez bazen otobüsle bazen uçakla seyahat ettik. ben öğrendim annem öğrenemedi.
annem mesela klimanın sürekli çalıştığı serin ortamlarda soğuk alabiliyor, sonra çok kötü öksürüyor, sigara da içtiği için, gece beni uyutmamak için bir neden daha. o kadar öksürüyor ki, otelden sıcak bir şey isteyeyim mi diyorum bana sen uyu! diyor.
o öksürükleri duysanız, hele ki kulağımın neredeyse dibinde, uyumak mümkün değil, eminim duvarları aşıyordur sesi. şimdiye kadar şikayet gelmemesinin sebebi kimsenin bizim kadar erken bir saatte odaya tıkılmaması ve benim kadar hassas kulaklara hafif uykuya sahip olmamaları şansındandır.
ben de mesela klimanın hep açık olduğu ve normal , dışardaki sıcaklıktan aşırı farklı olduğu ortamlarda uzun süre geçidrdiğimde başım ağrır.
bu yüzden böyle yolculuklarda tedarikli olurum.
önce servisle havalimanına geçeceğiz, servis de havalimanı da fena halde klimalı ve serin. başım ağrımasın diye muhakkak hırka giyerim, orta kalınlıkta. hatta bazen omuzlarıma şal alırım. bacaklar o kadar dert değil. mesele kafayı üşütmemek.
tabi eğer yazın seyahat ediyorsak bunlar! ki genel de yazın olur bizim bu şeyler.
yok kışsa mesela bu kez mekanlar fazla sıcak olutor ki terlemek, sıcaklanmak da bana iyi gelmez. gene migrenim tutar.
ama annem hep tam tersidir. yazın eldeki en ince ve en hafif giysinin giyilmesini savunur yazın, kışın da en kalınını!!
benim unutup onu dinlediğim zamanlarda da benim migrenim tutar onun öksürüğü!!
ama ben öğrendim artık o öğrenemedi.
annecim hırka al yanına öksürüyorsun sonra!
yok artık bu havada ne hırkası kızım!??
havaalanı, servis, uçak hep klimalı, serin, üşütürsün!
kış mı ki üşütelim nazlı sen de!!
almayacağım ne yük edeceğim bunları? sen de amma kumkumalısın!!
evet annem hastalanmasın istiyorum çünkü hem de hastalığı cidden çekilmiyor. ağzı fena halde bozuk, huysuz dev bir bebeğe dönüşür annem hastalanıncaa.
normal de zaten bir şey beğenmez, dırdır eder, hastalanınca sırf kapris.
çok öksürüyor iyi gelir diye ıhlamurde getirttim odaya. yok tadı kötüymüş içmezmiş bunu!
çocuk gibi de inadı tutar.. yemem içmem istemem.
ablam da bende biraz böyleydik tamam da o zaman çocuktık!!
haliyle annem aynı konularda ısrar edince iş bana düşüyor. anneme hırka seçip koyuyorum, ona da şal alıyorum.
gerekiyor elbet!!
ay burası da baya serinmiş!!
evet anne al sana da şal taşıdım!
____________
aa unuttum bir de kredi kartı vermez korkusu var.
bir keresinde limiti doldurmuşuz ama farkında değiliz demek, alışveriş yaptık kredi kartı ödemeyi yapmadı.
evet 2. karta geçtik, birazını 2'den birazını 3'ten (parakart) yaptık sonuçta.
ama annemde bu saplantı oldu, yanımızda nakit de taşıyalım.
elbette cepte nakitsiz gidilmez. ama ne kadar taşınır ki. anneme göre 5000tl.
anne o kadar para nakit taşınır mı? bırak taşımayı memur-emekli ailesiyiz o kadar parayı tek seferde bile harcamış değilizdir. bir de çantada diyar diyar gezdireceğiz...
ama ya kart vermezseymiş!!!!
yahu sanırsın çırağan'a gidiyoruz minnacık bir pansiyon, 1 ay kalsan bile anca o kadar tutacak.
ama ya kart vermezseymiş naparmışız ya o zaman, yaaa???
sanırsın hiç birikimimiz yok.
annecim kart dolu biri vermezse biri verir, diyelim hiç biri vermedi, bankaya gider hesaptan çekiveririz.
yaa olur mu?
neden olmasın?
ne bileyim olmaz gibi geldi?
anladık. bi kez daha.
annem gene bilet sendromu yaşıyor.
nazlıı bileti yanına almayı unutma!!
kimbilir kaç defa anlattadım, o bilet değil diye. artık bilgisayara işliyorlar, kimlik göstermen yetiyor. illa ki o bilgisayar çıktısı kağıdı taşıman gerekmiyor diye kaç kez...
yok illa bilet de bilet.
o kağıtlar olmadan bizi uçağa almayacaklar diye düşünüyor.
izah edince olsun sen gene de yanına al, kanıt olsun, sonra sizin adınız burada yok derler bir de!!
eskiden saçma şeyler olurdu hani, aynı koltuğu iki kişiye satmak gibi otobüslerde, iyi ki bir kere başımıza gelmiş. gerçi sorun çözülmüştü boş yer vardı çünkü ama olsun annemde fobi yaratamaya yetti valla..
her seferinde aynı endişe uçağa binip havalanıncaya kadar tedirgin, kovulacakmışız gibi geliyor.
aslında söylemiyor ama uçaktan korkuyor. bu korku da bastırılınca başka şeylerle ortaya çıkıyor.
havaalanı giriş kontrollerinde içeri alınmama korkusu gibi.
hani bilgisayar çıktısındaki yazıları okumuştu. ondan.
anneme göre nolur nolmaz yanımıza hiç bir sıvı almamalı!
benim seyahat boyutu malzemelerime gıcık mesela. illa alma oradan alırız diyor. ya bizi almazlarsaymış. bak bir aksilik olursa ben sorumluymuşum ha!! tehdit gibi!
annecim yönetmelikler uygun miktarda, adı üstünde seyahat boyutu.
olsun almayalımmış.
ona kalsa giysi de almayız havlu mevzusu gibi.
nasılsa defileye gitmiyormuşuz!!
ben gidiyorum kardeşim! defileye gidiyorum var mı?
sanmayın ki pop star gibi 10 valiz gidiyorum. kaç gün kalacaksak, her bir gün için başka kıyafet (hatta belki kombin yani bir pantolonu 2 kez de giyebilirim) ve iç çamaşırı.
anneme göre ise ben popstarmışmışım, defileye gitmiyormuşuz, bir şort 2 tişört yetermiş...
ama yemezler artık!
fotoğraflarda sünepe kıyafetlerle çıktığım, akranlarımdan geri kalıp, bozuk ruh haliyle dolaştığım günler geride kaldı!
ama her gün aynı dırdır, yola çıkmaya 1 hafta kala başlayan.
hııı hı diyerek kapatıyorum konuyu, bildiğimi okuyorum. nasılsa çantaları ben taşıyorum benim sorunum..
seyahat boyu malzeme setimden korkuyor, daha geçen ay bir yere gittik, güvenlik görevlilerine kolaylık olsun, onlar da görevlerini yapıyorlar diye, seyahay boyu malzeme setimi, zaten şeffaf bir çanta da ama özellikle valizden çıkarıp öyle tarattım.
ki görsünler ne var, boşuna zaman kaybı ve şüphe olmasın.
ama annem bana inanmamakta israrcı.
eşyalar x ray den mi ne o banttan geçti işte. biz de ötmedik. zaten ne ötecek? sütyenimin metal baleni mi?
aman o da ötse artık annem balenlere gıcık zaten.
bir zamanlar toplayıp hepsinden söküvermişti benden habersiz, bilmem kimin makinasını bozmuş!
zaten başlıbaşına sütyene düşman.
kendi giymiyor mu, mecburen dışarda giyiyor. ona son moda kopçasız, balensiz falan bir şey aldım rahat etti.
neyse eşyalar banttan geçti, biz de. ama annem haklı çıkmak istiyor.
plastik kapların içindeki seyahat setimi alıp, memura gösteriyor 'yasak değil mi bu?'
memur miktarının uygun olduğunu dile getiriyor.
ben dedim sana anne!
olsun nolur nolmaz soralım da!!
e zaten gördüler!
garanti olacak.
aslında yasak deseler bana onu çöpe attırsalar annem çok mutlu olacak...
-----------
bir defasında check-in yaptırırken sormuşlardı sıvı taşıyor musunuz diye.
annem evet dedi. atalımmı diye sordu.
ben de miktarlarını söyledim, memur gerek yok o zaman dedi.
ama annem hala atmak istiyor.
başımıza bela etmişim bunları! yük olduğu yetmiyor gibi bir de dert oluyormuş. ne varmış bir kaç gün kullanmasam?
ter mi kokalım demiştim deodorantı ya da roll-onu gösterirken. azıcık koksak nolurmuş, sanırsın koklayan varmış!!
otellerin sabun ve şampuanları pek iyi olmuyor, e bizde Çırağan Kempinski'de kalacak değiliz ya...
haliyle geziler-yolculuklar bir çeşit işkence bana.
giyinmesek de olur, iyi temizlenmesek de olur, fazla yemesek de olur.
bir kaç gün için!!
zaten fotoğraf çekmek mesele gezi de bir de açız, çirkiniz ve kokuyoruz! düşünn!!
o seyahat seti bizle en az 2 kez gidiş dönüş yaptı ama annem hala şüpheli ve almama taraftarı.
;_______
kaç defa geçtik ya bunla!
olsun almasak daha iyi.
herkes neler taşıyor neler.... bavulunu gezi için sandwichle dolduran var, annem 20ml lik şampuandan korkuyor..
___
hani girişte memur uyarıyor, ceplerde birşey kalmasın, telefon ve tabletler plastik kaplara konularak geçirilsin diye.
anneme kalsa üstümüzde çantamızda ne var sıralayacak. hepsini atın deseler atacak!!
uçmaktan korkuyor işte!
ama hiç korkmazmış!
benden önce geçiyor, sonra dönüp sesleniyor telefonun cebinde kalmayacak ha nazlı!
hem biliyorum, hem duydum hem de hiçbir zaman telefonu cebimde taşımadım.
düşer müşer benim malım kıymetlidir!
__________
bir defasında alarm çaldı. artık ayakkabımın metal tokası mı sütyenimin metal baleni mi yoksa pantolonumun fermuar ve düğmeleri mi çaldırdı bilmem başka bir şey yok metal. ha eğer diş dolgusu çaldırırsa o başka! :))
e bir daha kontrol ettiler öyle geçtim.
ama annem uçağa alınmayacağız diye endişelendi.
ne çaldırdı alarmı diye fikirler üretti. görevli memurun bir şey dediği yok. kontrol etti, şüphesi yok.
ama annemin var.
nazlı kesin bir hata etmiştir, bir kusuru vardır kesin!!
sonunda ayakkabımın içine yapıştırdığım topuk desteğinin çaldırdığına kanaat getirdi.
anne o metal değil ki! silikon!
belki silikon da çaldırıyordur...diyor.
sütyen, sütyen baleni, seyahat boy malzemelerden sonra bir düşmanımız daha oldu ayak destek silikonları!!
;;;;;;;;;;;;;;;
bütün bunlar önceden oldu ve gene salı günü olacak!!!
-------------
bir de yolculuk sırasında ne giyeceğimizin kararı var. hava sıcak ya hala mersin'de (geceler serinledi bu arada), anneme göre atlet ve şort yeter.
yıllar içinde onlarca kez bazen otobüsle bazen uçakla seyahat ettik. ben öğrendim annem öğrenemedi.
annem mesela klimanın sürekli çalıştığı serin ortamlarda soğuk alabiliyor, sonra çok kötü öksürüyor, sigara da içtiği için, gece beni uyutmamak için bir neden daha. o kadar öksürüyor ki, otelden sıcak bir şey isteyeyim mi diyorum bana sen uyu! diyor.
o öksürükleri duysanız, hele ki kulağımın neredeyse dibinde, uyumak mümkün değil, eminim duvarları aşıyordur sesi. şimdiye kadar şikayet gelmemesinin sebebi kimsenin bizim kadar erken bir saatte odaya tıkılmaması ve benim kadar hassas kulaklara hafif uykuya sahip olmamaları şansındandır.
ben de mesela klimanın hep açık olduğu ve normal , dışardaki sıcaklıktan aşırı farklı olduğu ortamlarda uzun süre geçidrdiğimde başım ağrır.
bu yüzden böyle yolculuklarda tedarikli olurum.
önce servisle havalimanına geçeceğiz, servis de havalimanı da fena halde klimalı ve serin. başım ağrımasın diye muhakkak hırka giyerim, orta kalınlıkta. hatta bazen omuzlarıma şal alırım. bacaklar o kadar dert değil. mesele kafayı üşütmemek.
tabi eğer yazın seyahat ediyorsak bunlar! ki genel de yazın olur bizim bu şeyler.
yok kışsa mesela bu kez mekanlar fazla sıcak olutor ki terlemek, sıcaklanmak da bana iyi gelmez. gene migrenim tutar.
ama annem hep tam tersidir. yazın eldeki en ince ve en hafif giysinin giyilmesini savunur yazın, kışın da en kalınını!!
benim unutup onu dinlediğim zamanlarda da benim migrenim tutar onun öksürüğü!!
ama ben öğrendim artık o öğrenemedi.
annecim hırka al yanına öksürüyorsun sonra!
yok artık bu havada ne hırkası kızım!??
havaalanı, servis, uçak hep klimalı, serin, üşütürsün!
kış mı ki üşütelim nazlı sen de!!
almayacağım ne yük edeceğim bunları? sen de amma kumkumalısın!!
evet annem hastalanmasın istiyorum çünkü hem de hastalığı cidden çekilmiyor. ağzı fena halde bozuk, huysuz dev bir bebeğe dönüşür annem hastalanıncaa.
normal de zaten bir şey beğenmez, dırdır eder, hastalanınca sırf kapris.
çok öksürüyor iyi gelir diye ıhlamurde getirttim odaya. yok tadı kötüymüş içmezmiş bunu!
çocuk gibi de inadı tutar.. yemem içmem istemem.
ablam da bende biraz böyleydik tamam da o zaman çocuktık!!
haliyle annem aynı konularda ısrar edince iş bana düşüyor. anneme hırka seçip koyuyorum, ona da şal alıyorum.
gerekiyor elbet!!
ay burası da baya serinmiş!!
evet anne al sana da şal taşıdım!
____________
aa unuttum bir de kredi kartı vermez korkusu var.
bir keresinde limiti doldurmuşuz ama farkında değiliz demek, alışveriş yaptık kredi kartı ödemeyi yapmadı.
evet 2. karta geçtik, birazını 2'den birazını 3'ten (parakart) yaptık sonuçta.
ama annemde bu saplantı oldu, yanımızda nakit de taşıyalım.
elbette cepte nakitsiz gidilmez. ama ne kadar taşınır ki. anneme göre 5000tl.
anne o kadar para nakit taşınır mı? bırak taşımayı memur-emekli ailesiyiz o kadar parayı tek seferde bile harcamış değilizdir. bir de çantada diyar diyar gezdireceğiz...
ama ya kart vermezseymiş!!!!
yahu sanırsın çırağan'a gidiyoruz minnacık bir pansiyon, 1 ay kalsan bile anca o kadar tutacak.
ama ya kart vermezseymiş naparmışız ya o zaman, yaaa???
sanırsın hiç birikimimiz yok.
annecim kart dolu biri vermezse biri verir, diyelim hiç biri vermedi, bankaya gider hesaptan çekiveririz.
yaa olur mu?
neden olmasın?
ne bileyim olmaz gibi geldi?
1.09.2013
gezi notları - geceler katran karası geceler
Gezi notları;
1. gün; isyağğğnnnn, uyum sorunları, şikayet, pişmanlık. reddetme?
yapamam, edemem, yürüyemem, çıkamam. ne diye geldik buraya? sen mi gidelim demiştin?! burada ne varmış ki? o öyle olur mu bu böyle olur mu?
dönsek keşke. ben gitmeyeceğim!!!
tamam ilk günün yol yorgunluğuyla dolaşmak biraz zor. ama çözüm üretmeden sırf şikayet etmek sadece başkalarının huzurunu kaçırmak demek!! ama umrunda değil ki!!
biraz sohbet ettiğimiz herkes etrafımızdan kaçıyor.. bizi gördüler mi dağılıyorlar.
bir yere geliyoruz başlıyor ay ben bittim gelemeyeceğim! tur almış başını gidiyor anne! bana ne! defolsun gitsinler!! ben burada kalıyorum!!!
nasıl döneceğiz otele? taksi tutalım o zaman!
olmaz çok uzak, bütün paramızı kı.ı kırık bir taksiye mi vereceğim??!!
eee?
ayy bilmiyorum kızım! bilmiyorum! umrumda da değil! yoruldum gitmeyeceğim!!
ha böyle çok yorulunca bir çocuk inadı tutar ki sorma gitsin! mantıktan eser namına bir şey yok! gitmem, etmem, yapmam da yapmam!
ben biraz dinlemip yetişelim dedikçe gitmemekte ısrarlı. nerden gelmiş tee buralara kmin aklına uymuş!!!! aman çok yorulmuş, artık kımıldaması imkansızmış.
ee napçaz? deyince de bir önerisi yok! bana ne diyor?!!
___________
annemle geziye, tura, yolculuğa çıkmak bir nevi dev bir bebekle boğuşmak ve bir çeşit işkence. elimden geldiğince kaçınıyor, planları sabote ediyorum. ama nafile tabi en az senede bir kere bir yolculuk çıkıyor.
aksi gibi seyahate bayıldığını, yeni yerler ve yeni tatlar keşfetmeyi çok sevdiğini iddia ediyor. ama iş gerçekleşince çok yoruluyor tabi ama çözüm üretmeden, şikayetlere ve pes etmeye başlıyor. şikayet ve dırdırıyla sadece benim değil çevresindekilerin de huzurunu kaçırıyor. hatta dar ediyor bazen. ama umurunda değil. napsınmış?
ben dedim karadeniz turu yorucu olur yürüyemezsin belki. aman sen misin yürüyemeyeceğini ima eden!!! aksini iddia etmeye ve mücadeleye, meydan okumaya bayılır. aa niye yürüyemesinmiş? o alışıkmış bir kere ben apartman çocuğuymuşum esas ben dayanamazmışım.
belin ağrımasın diyorum ama kafaya takmış, eski bir öğretmen arkadaşı tavsiye etmiş, onunla yarışacak adeta. sonuç da bu bir yerde hem de en mantıksız bir yerde pes edip, ben gitmem diye çocuk gibi tutturmak.
____________
bunlar saçma, şunlar gereksiz.
onu yemem bunu yemem. bu temiz mi?
en iyisi tost yiyelim!
akşama odada dinlenme.
'yarın çıkmayalım dinlenelim!' önerisi!
ben tuvalete çıkamadım ya sen?
bir süre sonra; sen çıktın mı? ben çıkamadım daha!
of pof, ah oh... hor hor uyku ve arada hiç uyuyamıyorum diye şikayet ederek beni uyutmama.
akşam ikide bir tuvalete çıkma sohbeti.
2. gün;
sabah; ben çıkamadım daha ya sen?
ben napacam şimdi? nasıl çıkacam tuvalete. en yisi bu gün gitmeyelim oturalım odada!!!!
e bilmem nereyi görmeyecek miyiz?
görmeyelim ne var ki! ben daha tuvalete çıkmadım!
sen çıktın mı?
gerçeğin evet çıktım olması onu sinir eder. ben niye çıkamadım aynı şeyleri yedik!!!
bugün gitmeyelim bir yere oturalım!!
zaten ona göre tatil başka bir odada uyumak-uyanmak ve tost yemek.
eskiden de masraf yapmama ve tiksinti adı altında 3-5 günlük tatil boyunca her öğün kahvaltı ve ya tost yemek. ama asla salamlı, sucuklu falan değil, ne eti belli değil, en azından peynirli olacak...
aslında bisküviyle geçirdiğimiz akşam da çok. acıktığımız için uyuyamazdık ablamla ben. özellikle de ben. yorgunluktan sabaha karşı vücudum pes edip 5'ten sonra 2 saat uyuyunca da adım mışıl mışıl uyudu!! inanmaz uyumadığıma. kabahat ben de rahatsız etmeyeyim diye yatakta kalıp gibi durursan 15 saat uyuduğunu sanır, inanır.
sonraki yıllarda öyle yapmadım, yıllarca yabancı yerlerde, tat,llerde, yolculuklarda çok ve mışıl mışıl uyumakla suçlanınca, sessiz durmama kararı aldım mecbur. sen 2-3 saat uyu ama 15 saat mışıl mışıl uyudun sanılsın ve herkese öyle densin. bir de inanmazlar.. sanki yalancı biriyim. esas kendi hiç uyuyamamışmış. uyuyor arada bir uyanıp yüksek sesle söylenip, tam dalma aşamasındaki beni uyandırırp kaçırıyor uykumu.
üstelik sadece eskiden değil halen aynı.
ama ben uyuyamayınca kıpırdanıp duruyorum iyice. gene de sabaha uyudun mu diye sorar? ona göre kendi hiç uyuyamamıştır bir tek!! dünyadaki tek uyuyamayan insan! nazlı ise oohh mışıl mışıl uyuyor, aman bir tuvalete kalktığında gözümü kapalı, sessiz görmesin!!
horlaması rahatsız ediyorsa, kulağıma tıpa takaymışım! senelerdir aynı sohbet. tıpayı, ya da tıkacı, şarap tapası gibi bir şey sanıyor. takacaksın ve hiiiiç bir şey duymayacaksın!!
oysaki tıkacım süngerden, anca elletince anlıyor... ama sadece o bir kaç gün için...
ikinci gün otel odasından çıkmayalım ısrarını
güzel manzaralar ve yöresel kumaşlar vaadiyle kırabiliyorum. yoksa cidden hiç şunları da kaçırdım derdi olmadan tv izleyecek...
çıkamadım şikayetleriyle mecburi yola çıkış ve 2. gün turu.
hala ilk günkü gibi şikayetler, beğenmemezlik. dönmek istemeler....
3. gün; iyi ki gelmişiz, burası şahane! burada yaşayanlar ne şanslı!
akşamları odadan çıkılmadığı için dinlnmiş ve mışıl mışıl uyumuş ama beni uyutmamış annem enerji dolu!
iki gündür tüm tur kişilerine bile kök söktüren, kaprisinden, şikayetinden geçilmeyen kadın gitmiş yerine seyyah gelmiş..
bilmem nere gitmeyecekmiyiz!?? aaaaa!!!
ah buralar ne kadar güzelmiş değilmi. iyi ki gelmiş.
3. gün gidilen bölge ütopyalarındaki şehir gibi anlatılarak, muhteşemliği övülüyor....
akşam dinlenme ve tuvalet sohbeti, illa.
çıktın mı çıkmadın mı? işte bütün mesele bu!!
tamam kabızlık da fena, insan kendinin şiş ve rahatsız hissediyor ama çare aranabilir, mesela aynı şeyleri yememek! meyve yemek gibi....
4. gün;
mutluluktan uçma evresi.
isyan, uyumsuzluk, reddetme ve şikayet etme evreleri sona erer! 3. gün ve 4. gün en eğlenceli günlerdir. tuvalet sohbeti kesin!!
sayemde değişik bir şeyler yenir, marketten meyve alıp, çantada otele sokulur. meyve bütün yolları açar!!!
zaten gezilecek yer sayısı azalmış, gidilen yerde dah fazla zaman kalmıştır bize. bir de alışveriş! meyve kuruları, kumaşlar, hediyelik minik obje seçimi.
eğlenceli ve nispeten mantıklı bir gün. ama bu böyle kalacak sanmayın!! ;))
hııı? ben gitmem sendromu nasıl mı aşıldı???
tur grubu ilerlemiş gitmiş, zahir bizden kurtuldular diye seviniyorlar da :))
neyse ki tedbirli bir insanım da, hem otelin adını kaydetmiştim, numarasını da hem de rehberimizin hatta tur otobüsü şöförünün!!
5. gün;
dönüş.
ayy hiç dönmesek keşke!!! buraya yerleşelim nazlı!!
(geçen sene ve önceki senelerde de aynı şeyi başka yerler için söylemişti)
dönüş günü dönmemek için sebepler aramaca...
aslında buraya yerleşeceksin!! :)) acaba burada ev fiyatları nasıl!!
yolda görülen emlakçılardan fiyat bilgisi almaca, planlar yapmaca....
the end mi sandınız? yahu ben bu kadar kısa yazabilir miyim? aşk olsun!! ^__^
du bakalım!
eh pek tabi her yolculukta ve öncesinde olduğu gibi klasikleşmiş sohbetler ve tartışmalar yerine getirildi. bu bizde bir tür ritüel sanki!!
gezi-tatil-tur öncesi;
çanta hazırlığı;
bilin bakalım ne oldu?
annem gene 1şort-1tişört yeter ve bir havlu yeter dedi!
cidden dedi.
her seferinde tartışma-sorun olsa da bir sonraki sefere çoktan unutmuş oluyor. kulak tıkacımın mucizevi şekilde beni dünyadan soyutladığını sanması gibi.
oraya defileye gitmiyormuşuz! ne gerek varmış çok kıyafete!!??
birgün dedim ki ya terlersek, koka koka mı gezeceğiz, ya leke olursa lekeli mi gezeceğiz?
çok mecbur kalırsak oradan bir tişört alıverirmişiz, sanki orada tişört üretilmiyormuymuş!
orada da tişört var ama benim de bir takıntım var aldığım bir kıyafeti yıkamadan giyemem!
daha öncede yazmışımdır, bunlar senelerce ve defalarca tartışma konumuz oldu. elimiz hafif olsun diye ve yenilerimiz yollarda yıpranmasın diye kötü kıyafetle dolaşıp, fotoğraflarda öyle çıktık.
bizi böyle ikna ettiğini de unuttuğu için bazen fotoğraflara bakıp, niye bunu giymişsin ki bu kıyafetin eskiydi bile diyebiliyor!
havlu zaten başlı başına mesele. benim banyom uzar diye iddia edip kendi önce banyoya girip, bana da ıslak havluyla kurumaya çalışmak düştüğünden beri fazla bile havlu taşıyorum!
ha eğer yaz ayında değil de sonbahar-kış- belki ilk baharın başında bir yere gitmemiz gerekmişse de yollara düşmüşsek bahanesi; hava serin banyo yapmayız havlu almayalım.
e saçımız kirlenir anne. bir şey olmaz.
annemin saçları hep kısadır, yapısı gereği çabuk şekil alır, zaten öyle süste gözü yok, biraz düzgün olsa yeter ona. hem aşırı da terlemez, haliyle saçı da çabuk bozulmaz. zaten saçına şekillendirici bir şey de kullanmaz...
benim öyle değil. ama ona göre ben yanılıyorum gerçi.
işte yaz ayları haricinde yola çıkmışsak yıkanmazsak da olur ona göre.
lisedeyken beraber tura katılmıştık. turda biz yaşlarda başka gençler de vardı. o zamanlar annemin aklına uyup sevmediğimiz ve artık yıprandığını düşündüğümüz kıyafetleri giymişiz. zaten zorla iki parça götürmüşüz. akşam da otelin bahçesinde şarkılı falan bir eğlence var.
biz de üzerimizde tüm gün giydiğimiz zaten yıpranık olduğu için iyice şekli şemali kaymış kıyafetlerimizle. ama akranlarımız üstünü değişmiş, güzel güzel giyinmiş eğleniyorlar. bize de hava atıp tepeden bakıyorlar.
ne kadar da canım sıkılmıştı. keyfim kaçmıştı benim.
annem tabi hiç farkında değil, daha da bana niye surat asıyorsun deyip zorla eğlendirmeye çalışıyor. hadi kalk pistte dans edin! diyor.
dizi çıkmış pantolonla! söyleyince de aman bende bahane arıyormuşum, boşuna onun dahuzurunu kaçırıyormuşum, oluyor.
o zamanlar annem tabi daha gençti, bu kadar çabuk yorulmaz, ayağı beli falan ağrımazdı. tırmandıkça tırmanmak, yürüdükçe yürümek isterdi . ama diğer takıntıları vardı. yemek yiyememek mesela. günlerce peynirli sandviç ve ya tost yediğimizi bilirim. hatta turdan bazıları bizi parasız sanmış, annem çok içerleyip, yeterince paramız olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı.
işte sonraki yıllarda tecrube ede ede, dersimi aldım her zaman iki saç, iki vücut havlusu, her güne ayrı kıyafet, iç çamaşırı ve mevsime göre çorap alırım. temizlik ve bakım malzemelerimin de seyahat boyutunu! tüm itirazlara rağmen. boşuna yük ediyormuşum! defileye mi gidiyormuşuz sanki!
defileye gidiyorum evet! ve her günün fotoğrafında başka kıyafetle olacağım işte!!!!
_____-
gezi-tatil-tur sırasında;
bana uyku yok!
tam dalacam gecenin sessizliğinde bir of çeker karşı ki odalar inler! ya o kadar değil ama sessizlikte benim ödümü koparıp tam dalacakken ter içinde uyanmamı ve uykumun kaçmasına yeterdir!
sabahın ilk ışıklarında vücudum pes edip yorgunluktan 2-3 saat uyuyuncaya kadar bu durum defalarca tekrarlanır. hadi horlamasına biraz alıştım ama arada uykusu hafifçe açılıp da off demese, hatta bazen off hiç uyuyamıyorum demese!!!
hani eve gelirsin annem-baban kimse işte suratına bakarak sen mi geldin der ya ona benzer bir şey bu da, gecenin bir yarısı uyuyor musun diye sormak. uyuyordum ama sorunca uyandım!
tabi bir de gece tuvalete kalkması var. yataktan kalkma seslerini geçtim başka meseleler de çıkmadan olmaz.
mesela ışığın tuşunu bulamaz. odanın içinde tıkır tıkır tıkır tıkır... bir süre bulamazsa sinirlenmeye başlar söylenir, uyanırsın, seslenip yerini söyleyince de kızar! sen uyu!!
nasıl uyuyayım ki anne sürekli tıkırdayıp bir de söyleniyorsun!!
bu nebiçim odaymış, neredeymiş bu tuş, kimbilir ne kadar saçma biryere koydular da bulamıyor, hay ben böyle odaya, hay ben böyle otele, tur da bula bula bunu mu bulmuş!
tam elinin altındaki tulu bulamıyor. elliyor heryeri tuşun olduğu bölge hariç!!! hayır hava kararmadan da ışık sönmeden de önce kullandık banyoyu, öğrenmiş olmamız gerekmez mi yerini. nooooooo!!!
bu kez mesela tuşu bulamadı ben söyledim, içerde de tuvalet kağıdını bulamadı. söylenip duruyor bir tuvalet kağıdı takamamışlar!!! var anne diyorum.
yokmuş hani?
e yer dar, ve bir sürü ıvır zıvır yerleştirmeleri lazım. biraz geride kalmış.
tarif ediyorum hala yok diyor, hani. anne hani kapağı metal ya!
ha o kapaklı şey miydi? gece saat 3!!
yatağına döndükten sonra uykusuna kaldığı yerden devam ediyor, gerçi o hiç uyuyamamış bense mışıl mışıl uyumuşum ne güzel!!! öyle olsa bile en az üç kez beni uyandırdı. zaten zorla dalıyorum.
1- ayyy off hiç uyuyamıyorum derken tam dalacakken ben. sonra da uyuyor musun diye sordu.
2 - elektrik tuşunu ve tuvalet kağıdını bulamazken.
3- uyumuş uyanmış aklına dişini fırçalamayı unuttuğu düşmüş. kalkmış bu kez tıkırdamıyor, hışırdıyor. loş ışıkta bavulun içini karıştırıp duruyor, bulamıyor, ve söyleniyor.
ne biçim yapmışım bavulu! ne saçma şeyler varmış!
bavulu hazırlaken ikimizin kıyafet ve havlularını ayrı yerleştirdim, hatta gözünün önünde yapıp gösterdim.
küçük çekçekli bavulumuz tam ortadan ikiye ayrılır ve iki tarafta konacak eşyaları tutacak lastikleri var.
ama ben olmadan bavuldan bir şey bulması mümkün olmuyor, illa ben verecem. o kadar da zor bir şey değil oysa.
hem makyaj malzemelerimi ayrı şeffaf bir çantaya, ortak kullanacağımız şampuan gibi şeyleri ayrı şeffaf bir çantaya koymuş, turdan dönüp dinlenmek için odaya çekildiğimizde çıkarıp aynanın önüne koymuştum.
özellikle de belirttim ama hep aynı şey olur. asla bir şey bulamaz. ha gözü iyi seçmediğinden de, ama el yordamıyla da biraz anlaşılmaz mı? yok.
bu defa hışırtılarla beni uyandırdı.
ne arıyorsun?
sen uyu ben bulurum.
ama en az 5 dakikadır hışırdıyor ve bir sonuç alamıyor. üstelik tv de açık, onun ışığında.
uyandırdın işte ne arıyorsun anne?
nereye koydun diş fırçasını burada kilot var!
baş düşman kilot ve sütyen!!
tee kıyafetlerimin arasında dağınık kalmasın diye yine şeffaf bir torbaya koyduğum kilotlarımı bile bulmuş aynannın önüne bakmamış!
dedim ya anne aynanın önüne koydum diye.
ha yaa??!! dedin mi?
dedim tabi.
hatırlamıyorum, demedin.
dedim anne gösterdim bile. dedim ya sana sen de dişini fırçalarsan işte burada diye gösterdim.
bu kez aynanın önünde hışırdıyor.
ışığı yak da bak bari anne.
seni uyandırmayayım diye.
e zaten hışırtı, tıkırtıdan uyandırıyorsun.
aman sen de!
bu kez hangisi diş macunu anlayamıyor, banyonun ışığında bile.
diş macununun şekli belli değil midir?
zaten evdeyken de anlayamaz. yok diş macunu kocaman bir tüp ama başka şeyleri.
kırk yılda bir bakım yapacağı falan tutar, illa yanlış yapar.
ter kokusu önleyici spreyimi avucuna sıkıp sıkıp oh mis diye koklamak mesela.
ne güzel kokuyor nazlı bu, bundan bana da al deyip avucuna sıkıyor eline yüzüne sürüyor.
onun kolonya olduğunu neden düşündü anlayamadım.
anne o koltuk altına sıkılıyor, ter kokusunu önlemek için.
yaa! ama sen eline sıkıyordun görmüştüm.
hayır hiç elime sıkmadım, koltuk altına sıkılır o.
ele sıksan olmaz sanki, yasak mı? hapse mi atacaklar nazlı!
annecim gözüne bulaşır diye diyorum!!
spreyleri iyi göremediği için roll-on alıp veririm de sürsün diye. ama özenmiş.
göz çevresi kremimi güneş kremim sanıp tüm yüzünü sıvadığı da oldu.
temizlikten başka bir şey yapmaz cildine oldum olası, o yüzden hiç bilmiyor bunları.
nazlı bu güneş kremini nasıl yetiştiriyorsun allah aşkına? iki de bir bitiyorrdur bu. diyor bir akşam.
yooo koskoca şişe niye hemen bitsin ki.
koskoca mı? o minik kutudakinden sürdüm de bugün! bitti neredeyse.
o minik kutu göz çevresi kremi anne.
aman ya ben ne bileyim, elinde görmüştüm!
e biraz kızıyorum çünkü dikkatsiz, yanlışlıkla saçma bir şeyi gözüne sürer falan diye endişeleniyorum.
saç köpüğümü de başka bir şey sanmıştı ama neydi hatırlamıyorum...
hepsi birbirine benziyormuş. öyle diyor.
hal böyle olunca zaten hışırtıdan uyandırmış diş macununu tarif ediyorum şeffaf çantanın içindeki.
yoksa kimbilir neler birbirine karışacak.
bir de sen karışma uyu diyor.
hem bir sürü ses çıksın hem söylensin hem de ben ruhsuz gibi uyuyayım!!!
kulaklığını tak sen de!!! duymazsın bir şey!!!
bir de bu var. senelerdir kişisel bakım ürünleri satan bir mağazadan aldığım setin içinden çıkan kulak tıkaçlarından kullanırım. süngerden. ama annem bu tıkaçları ona göre tıpa! ;)) mucizevi bir obje sanıyor.
takacaksın ve hiç bir şey duymadan uyuyacaksın. oh ne güzel! nazlı mışıl mışıl uyur zaten!!
e bu sünger tıkaç ancak %25 oranında bir seste azalma sağlayabiliyor. ama bizim hanım anlamıyor.
her sene aynı şey. gösteriyorum, anlatıyorum şaşıyor. ben hiç duymazsın sanıyordum.
sadece tatillerde kullandığım , gerçi pek de işe yaramıyor ama, bu tıkacı her seferinde anlatmam gerekiyor. ama nafile.
diyorum ki, elin otel odasında hiç bir şey duymayacak kadar duyarsız bir şekilde, o kadar savunmasız yatabilirmiyim?
haa tabi olmaz!! yani duyuluyor mu?
ay elbette anne! diyorum ya sadece %25 falan azaltıyor diye!
hıı ne bileyim ben hiç duyulmuyor sanıyordum!!
her sene aayyyynnı sohbet aynı hep aynı'!!!
haliyle bana ;
geceler katran karası geceler....
böyle böyle her gece neredeyyse aynı şeyler. ben gezilerde falan 3'er saat uykuyla idare ediyorum mecburi.
sonra tur otobüsünde içim geçiyor.
o zamanda bu gençler ne kadar dayanıksız böyle oluyor!!
sen uyutmadın ki anne diyorum artık. ya bir şey bulamıyor ya gece bile offf poff diyorsun.
iç çekme falan dğil yani baya baya dış sesler off poff!!!
e sen de gitme mi diyeceksiniz.
öyle olmuyor işte. illa bir şey çıkıyor en az sene de bir, bir yere gidiliyor.
ayrı odalarda kal.
gene aynı sayılır. aradığı hiç bir şeyi bulamaz, bulsa da emin olamaz, tık tık kapı, nazlı bu muydu diş macunu?
evet anne! benim pijamam nereden sen de mi? ben bulamadım.
hep de ayrı odada ayrı para verilemiyor ki...
diyelim ki bir tanıdığımızın evinde kaldık, gene aynı bir şeyleri bulamaz ben gösterecem, ya da eline verecem. belki gece yarıları 3 kez uyandırmıyor ama hep de ayrı kalınmıyor işte.
1. gün; isyağğğnnnn, uyum sorunları, şikayet, pişmanlık. reddetme?
yapamam, edemem, yürüyemem, çıkamam. ne diye geldik buraya? sen mi gidelim demiştin?! burada ne varmış ki? o öyle olur mu bu böyle olur mu?
dönsek keşke. ben gitmeyeceğim!!!
tamam ilk günün yol yorgunluğuyla dolaşmak biraz zor. ama çözüm üretmeden sırf şikayet etmek sadece başkalarının huzurunu kaçırmak demek!! ama umrunda değil ki!!
biraz sohbet ettiğimiz herkes etrafımızdan kaçıyor.. bizi gördüler mi dağılıyorlar.
bir yere geliyoruz başlıyor ay ben bittim gelemeyeceğim! tur almış başını gidiyor anne! bana ne! defolsun gitsinler!! ben burada kalıyorum!!!
nasıl döneceğiz otele? taksi tutalım o zaman!
olmaz çok uzak, bütün paramızı kı.ı kırık bir taksiye mi vereceğim??!!
eee?
ayy bilmiyorum kızım! bilmiyorum! umrumda da değil! yoruldum gitmeyeceğim!!
ha böyle çok yorulunca bir çocuk inadı tutar ki sorma gitsin! mantıktan eser namına bir şey yok! gitmem, etmem, yapmam da yapmam!
ben biraz dinlemip yetişelim dedikçe gitmemekte ısrarlı. nerden gelmiş tee buralara kmin aklına uymuş!!!! aman çok yorulmuş, artık kımıldaması imkansızmış.
ee napçaz? deyince de bir önerisi yok! bana ne diyor?!!
___________
annemle geziye, tura, yolculuğa çıkmak bir nevi dev bir bebekle boğuşmak ve bir çeşit işkence. elimden geldiğince kaçınıyor, planları sabote ediyorum. ama nafile tabi en az senede bir kere bir yolculuk çıkıyor.
aksi gibi seyahate bayıldığını, yeni yerler ve yeni tatlar keşfetmeyi çok sevdiğini iddia ediyor. ama iş gerçekleşince çok yoruluyor tabi ama çözüm üretmeden, şikayetlere ve pes etmeye başlıyor. şikayet ve dırdırıyla sadece benim değil çevresindekilerin de huzurunu kaçırıyor. hatta dar ediyor bazen. ama umurunda değil. napsınmış?
ben dedim karadeniz turu yorucu olur yürüyemezsin belki. aman sen misin yürüyemeyeceğini ima eden!!! aksini iddia etmeye ve mücadeleye, meydan okumaya bayılır. aa niye yürüyemesinmiş? o alışıkmış bir kere ben apartman çocuğuymuşum esas ben dayanamazmışım.
belin ağrımasın diyorum ama kafaya takmış, eski bir öğretmen arkadaşı tavsiye etmiş, onunla yarışacak adeta. sonuç da bu bir yerde hem de en mantıksız bir yerde pes edip, ben gitmem diye çocuk gibi tutturmak.
____________
bunlar saçma, şunlar gereksiz.
onu yemem bunu yemem. bu temiz mi?
en iyisi tost yiyelim!
akşama odada dinlenme.
'yarın çıkmayalım dinlenelim!' önerisi!
ben tuvalete çıkamadım ya sen?
bir süre sonra; sen çıktın mı? ben çıkamadım daha!
of pof, ah oh... hor hor uyku ve arada hiç uyuyamıyorum diye şikayet ederek beni uyutmama.
akşam ikide bir tuvalete çıkma sohbeti.
2. gün;
sabah; ben çıkamadım daha ya sen?
ben napacam şimdi? nasıl çıkacam tuvalete. en yisi bu gün gitmeyelim oturalım odada!!!!
e bilmem nereyi görmeyecek miyiz?
görmeyelim ne var ki! ben daha tuvalete çıkmadım!
sen çıktın mı?
gerçeğin evet çıktım olması onu sinir eder. ben niye çıkamadım aynı şeyleri yedik!!!
bugün gitmeyelim bir yere oturalım!!
zaten ona göre tatil başka bir odada uyumak-uyanmak ve tost yemek.
eskiden de masraf yapmama ve tiksinti adı altında 3-5 günlük tatil boyunca her öğün kahvaltı ve ya tost yemek. ama asla salamlı, sucuklu falan değil, ne eti belli değil, en azından peynirli olacak...
aslında bisküviyle geçirdiğimiz akşam da çok. acıktığımız için uyuyamazdık ablamla ben. özellikle de ben. yorgunluktan sabaha karşı vücudum pes edip 5'ten sonra 2 saat uyuyunca da adım mışıl mışıl uyudu!! inanmaz uyumadığıma. kabahat ben de rahatsız etmeyeyim diye yatakta kalıp gibi durursan 15 saat uyuduğunu sanır, inanır.
sonraki yıllarda öyle yapmadım, yıllarca yabancı yerlerde, tat,llerde, yolculuklarda çok ve mışıl mışıl uyumakla suçlanınca, sessiz durmama kararı aldım mecbur. sen 2-3 saat uyu ama 15 saat mışıl mışıl uyudun sanılsın ve herkese öyle densin. bir de inanmazlar.. sanki yalancı biriyim. esas kendi hiç uyuyamamışmış. uyuyor arada bir uyanıp yüksek sesle söylenip, tam dalma aşamasındaki beni uyandırırp kaçırıyor uykumu.
üstelik sadece eskiden değil halen aynı.
ama ben uyuyamayınca kıpırdanıp duruyorum iyice. gene de sabaha uyudun mu diye sorar? ona göre kendi hiç uyuyamamıştır bir tek!! dünyadaki tek uyuyamayan insan! nazlı ise oohh mışıl mışıl uyuyor, aman bir tuvalete kalktığında gözümü kapalı, sessiz görmesin!!
horlaması rahatsız ediyorsa, kulağıma tıpa takaymışım! senelerdir aynı sohbet. tıpayı, ya da tıkacı, şarap tapası gibi bir şey sanıyor. takacaksın ve hiiiiç bir şey duymayacaksın!!
oysaki tıkacım süngerden, anca elletince anlıyor... ama sadece o bir kaç gün için...
ikinci gün otel odasından çıkmayalım ısrarını
güzel manzaralar ve yöresel kumaşlar vaadiyle kırabiliyorum. yoksa cidden hiç şunları da kaçırdım derdi olmadan tv izleyecek...
çıkamadım şikayetleriyle mecburi yola çıkış ve 2. gün turu.
hala ilk günkü gibi şikayetler, beğenmemezlik. dönmek istemeler....
3. gün; iyi ki gelmişiz, burası şahane! burada yaşayanlar ne şanslı!
akşamları odadan çıkılmadığı için dinlnmiş ve mışıl mışıl uyumuş ama beni uyutmamış annem enerji dolu!
iki gündür tüm tur kişilerine bile kök söktüren, kaprisinden, şikayetinden geçilmeyen kadın gitmiş yerine seyyah gelmiş..
bilmem nere gitmeyecekmiyiz!?? aaaaa!!!
ah buralar ne kadar güzelmiş değilmi. iyi ki gelmiş.
3. gün gidilen bölge ütopyalarındaki şehir gibi anlatılarak, muhteşemliği övülüyor....
akşam dinlenme ve tuvalet sohbeti, illa.
çıktın mı çıkmadın mı? işte bütün mesele bu!!
tamam kabızlık da fena, insan kendinin şiş ve rahatsız hissediyor ama çare aranabilir, mesela aynı şeyleri yememek! meyve yemek gibi....
4. gün;
mutluluktan uçma evresi.
isyan, uyumsuzluk, reddetme ve şikayet etme evreleri sona erer! 3. gün ve 4. gün en eğlenceli günlerdir. tuvalet sohbeti kesin!!
sayemde değişik bir şeyler yenir, marketten meyve alıp, çantada otele sokulur. meyve bütün yolları açar!!!
zaten gezilecek yer sayısı azalmış, gidilen yerde dah fazla zaman kalmıştır bize. bir de alışveriş! meyve kuruları, kumaşlar, hediyelik minik obje seçimi.
eğlenceli ve nispeten mantıklı bir gün. ama bu böyle kalacak sanmayın!! ;))
hııı? ben gitmem sendromu nasıl mı aşıldı???
tur grubu ilerlemiş gitmiş, zahir bizden kurtuldular diye seviniyorlar da :))
neyse ki tedbirli bir insanım da, hem otelin adını kaydetmiştim, numarasını da hem de rehberimizin hatta tur otobüsü şöförünün!!
5. gün;
dönüş.
ayy hiç dönmesek keşke!!! buraya yerleşelim nazlı!!
(geçen sene ve önceki senelerde de aynı şeyi başka yerler için söylemişti)
dönüş günü dönmemek için sebepler aramaca...
aslında buraya yerleşeceksin!! :)) acaba burada ev fiyatları nasıl!!
yolda görülen emlakçılardan fiyat bilgisi almaca, planlar yapmaca....
the end mi sandınız? yahu ben bu kadar kısa yazabilir miyim? aşk olsun!! ^__^
du bakalım!
eh pek tabi her yolculukta ve öncesinde olduğu gibi klasikleşmiş sohbetler ve tartışmalar yerine getirildi. bu bizde bir tür ritüel sanki!!
gezi-tatil-tur öncesi;
çanta hazırlığı;
bilin bakalım ne oldu?
annem gene 1şort-1tişört yeter ve bir havlu yeter dedi!
cidden dedi.
her seferinde tartışma-sorun olsa da bir sonraki sefere çoktan unutmuş oluyor. kulak tıkacımın mucizevi şekilde beni dünyadan soyutladığını sanması gibi.
oraya defileye gitmiyormuşuz! ne gerek varmış çok kıyafete!!??
birgün dedim ki ya terlersek, koka koka mı gezeceğiz, ya leke olursa lekeli mi gezeceğiz?
çok mecbur kalırsak oradan bir tişört alıverirmişiz, sanki orada tişört üretilmiyormuymuş!
orada da tişört var ama benim de bir takıntım var aldığım bir kıyafeti yıkamadan giyemem!
daha öncede yazmışımdır, bunlar senelerce ve defalarca tartışma konumuz oldu. elimiz hafif olsun diye ve yenilerimiz yollarda yıpranmasın diye kötü kıyafetle dolaşıp, fotoğraflarda öyle çıktık.
bizi böyle ikna ettiğini de unuttuğu için bazen fotoğraflara bakıp, niye bunu giymişsin ki bu kıyafetin eskiydi bile diyebiliyor!
havlu zaten başlı başına mesele. benim banyom uzar diye iddia edip kendi önce banyoya girip, bana da ıslak havluyla kurumaya çalışmak düştüğünden beri fazla bile havlu taşıyorum!
ha eğer yaz ayında değil de sonbahar-kış- belki ilk baharın başında bir yere gitmemiz gerekmişse de yollara düşmüşsek bahanesi; hava serin banyo yapmayız havlu almayalım.
e saçımız kirlenir anne. bir şey olmaz.
annemin saçları hep kısadır, yapısı gereği çabuk şekil alır, zaten öyle süste gözü yok, biraz düzgün olsa yeter ona. hem aşırı da terlemez, haliyle saçı da çabuk bozulmaz. zaten saçına şekillendirici bir şey de kullanmaz...
benim öyle değil. ama ona göre ben yanılıyorum gerçi.
işte yaz ayları haricinde yola çıkmışsak yıkanmazsak da olur ona göre.
lisedeyken beraber tura katılmıştık. turda biz yaşlarda başka gençler de vardı. o zamanlar annemin aklına uyup sevmediğimiz ve artık yıprandığını düşündüğümüz kıyafetleri giymişiz. zaten zorla iki parça götürmüşüz. akşam da otelin bahçesinde şarkılı falan bir eğlence var.
biz de üzerimizde tüm gün giydiğimiz zaten yıpranık olduğu için iyice şekli şemali kaymış kıyafetlerimizle. ama akranlarımız üstünü değişmiş, güzel güzel giyinmiş eğleniyorlar. bize de hava atıp tepeden bakıyorlar.
ne kadar da canım sıkılmıştı. keyfim kaçmıştı benim.
annem tabi hiç farkında değil, daha da bana niye surat asıyorsun deyip zorla eğlendirmeye çalışıyor. hadi kalk pistte dans edin! diyor.
dizi çıkmış pantolonla! söyleyince de aman bende bahane arıyormuşum, boşuna onun dahuzurunu kaçırıyormuşum, oluyor.
o zamanlar annem tabi daha gençti, bu kadar çabuk yorulmaz, ayağı beli falan ağrımazdı. tırmandıkça tırmanmak, yürüdükçe yürümek isterdi . ama diğer takıntıları vardı. yemek yiyememek mesela. günlerce peynirli sandviç ve ya tost yediğimizi bilirim. hatta turdan bazıları bizi parasız sanmış, annem çok içerleyip, yeterince paramız olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı.
işte sonraki yıllarda tecrube ede ede, dersimi aldım her zaman iki saç, iki vücut havlusu, her güne ayrı kıyafet, iç çamaşırı ve mevsime göre çorap alırım. temizlik ve bakım malzemelerimin de seyahat boyutunu! tüm itirazlara rağmen. boşuna yük ediyormuşum! defileye mi gidiyormuşuz sanki!
defileye gidiyorum evet! ve her günün fotoğrafında başka kıyafetle olacağım işte!!!!
_____-
gezi-tatil-tur sırasında;
bana uyku yok!
tam dalacam gecenin sessizliğinde bir of çeker karşı ki odalar inler! ya o kadar değil ama sessizlikte benim ödümü koparıp tam dalacakken ter içinde uyanmamı ve uykumun kaçmasına yeterdir!
sabahın ilk ışıklarında vücudum pes edip yorgunluktan 2-3 saat uyuyuncaya kadar bu durum defalarca tekrarlanır. hadi horlamasına biraz alıştım ama arada uykusu hafifçe açılıp da off demese, hatta bazen off hiç uyuyamıyorum demese!!!
hani eve gelirsin annem-baban kimse işte suratına bakarak sen mi geldin der ya ona benzer bir şey bu da, gecenin bir yarısı uyuyor musun diye sormak. uyuyordum ama sorunca uyandım!
tabi bir de gece tuvalete kalkması var. yataktan kalkma seslerini geçtim başka meseleler de çıkmadan olmaz.
mesela ışığın tuşunu bulamaz. odanın içinde tıkır tıkır tıkır tıkır... bir süre bulamazsa sinirlenmeye başlar söylenir, uyanırsın, seslenip yerini söyleyince de kızar! sen uyu!!
nasıl uyuyayım ki anne sürekli tıkırdayıp bir de söyleniyorsun!!
bu nebiçim odaymış, neredeymiş bu tuş, kimbilir ne kadar saçma biryere koydular da bulamıyor, hay ben böyle odaya, hay ben böyle otele, tur da bula bula bunu mu bulmuş!
tam elinin altındaki tulu bulamıyor. elliyor heryeri tuşun olduğu bölge hariç!!! hayır hava kararmadan da ışık sönmeden de önce kullandık banyoyu, öğrenmiş olmamız gerekmez mi yerini. nooooooo!!!
bu kez mesela tuşu bulamadı ben söyledim, içerde de tuvalet kağıdını bulamadı. söylenip duruyor bir tuvalet kağıdı takamamışlar!!! var anne diyorum.
yokmuş hani?
e yer dar, ve bir sürü ıvır zıvır yerleştirmeleri lazım. biraz geride kalmış.
tarif ediyorum hala yok diyor, hani. anne hani kapağı metal ya!
ha o kapaklı şey miydi? gece saat 3!!
yatağına döndükten sonra uykusuna kaldığı yerden devam ediyor, gerçi o hiç uyuyamamış bense mışıl mışıl uyumuşum ne güzel!!! öyle olsa bile en az üç kez beni uyandırdı. zaten zorla dalıyorum.
1- ayyy off hiç uyuyamıyorum derken tam dalacakken ben. sonra da uyuyor musun diye sordu.
2 - elektrik tuşunu ve tuvalet kağıdını bulamazken.
3- uyumuş uyanmış aklına dişini fırçalamayı unuttuğu düşmüş. kalkmış bu kez tıkırdamıyor, hışırdıyor. loş ışıkta bavulun içini karıştırıp duruyor, bulamıyor, ve söyleniyor.
ne biçim yapmışım bavulu! ne saçma şeyler varmış!
bavulu hazırlaken ikimizin kıyafet ve havlularını ayrı yerleştirdim, hatta gözünün önünde yapıp gösterdim.
küçük çekçekli bavulumuz tam ortadan ikiye ayrılır ve iki tarafta konacak eşyaları tutacak lastikleri var.
ama ben olmadan bavuldan bir şey bulması mümkün olmuyor, illa ben verecem. o kadar da zor bir şey değil oysa.
hem makyaj malzemelerimi ayrı şeffaf bir çantaya, ortak kullanacağımız şampuan gibi şeyleri ayrı şeffaf bir çantaya koymuş, turdan dönüp dinlenmek için odaya çekildiğimizde çıkarıp aynanın önüne koymuştum.
özellikle de belirttim ama hep aynı şey olur. asla bir şey bulamaz. ha gözü iyi seçmediğinden de, ama el yordamıyla da biraz anlaşılmaz mı? yok.
bu defa hışırtılarla beni uyandırdı.
ne arıyorsun?
sen uyu ben bulurum.
ama en az 5 dakikadır hışırdıyor ve bir sonuç alamıyor. üstelik tv de açık, onun ışığında.
uyandırdın işte ne arıyorsun anne?
nereye koydun diş fırçasını burada kilot var!
baş düşman kilot ve sütyen!!
tee kıyafetlerimin arasında dağınık kalmasın diye yine şeffaf bir torbaya koyduğum kilotlarımı bile bulmuş aynannın önüne bakmamış!
dedim ya anne aynanın önüne koydum diye.
ha yaa??!! dedin mi?
dedim tabi.
hatırlamıyorum, demedin.
dedim anne gösterdim bile. dedim ya sana sen de dişini fırçalarsan işte burada diye gösterdim.
bu kez aynanın önünde hışırdıyor.
ışığı yak da bak bari anne.
seni uyandırmayayım diye.
e zaten hışırtı, tıkırtıdan uyandırıyorsun.
aman sen de!
bu kez hangisi diş macunu anlayamıyor, banyonun ışığında bile.
diş macununun şekli belli değil midir?
zaten evdeyken de anlayamaz. yok diş macunu kocaman bir tüp ama başka şeyleri.
kırk yılda bir bakım yapacağı falan tutar, illa yanlış yapar.
ter kokusu önleyici spreyimi avucuna sıkıp sıkıp oh mis diye koklamak mesela.
ne güzel kokuyor nazlı bu, bundan bana da al deyip avucuna sıkıyor eline yüzüne sürüyor.
onun kolonya olduğunu neden düşündü anlayamadım.
anne o koltuk altına sıkılıyor, ter kokusunu önlemek için.
yaa! ama sen eline sıkıyordun görmüştüm.
hayır hiç elime sıkmadım, koltuk altına sıkılır o.
ele sıksan olmaz sanki, yasak mı? hapse mi atacaklar nazlı!
annecim gözüne bulaşır diye diyorum!!
spreyleri iyi göremediği için roll-on alıp veririm de sürsün diye. ama özenmiş.
göz çevresi kremimi güneş kremim sanıp tüm yüzünü sıvadığı da oldu.
temizlikten başka bir şey yapmaz cildine oldum olası, o yüzden hiç bilmiyor bunları.
nazlı bu güneş kremini nasıl yetiştiriyorsun allah aşkına? iki de bir bitiyorrdur bu. diyor bir akşam.
yooo koskoca şişe niye hemen bitsin ki.
koskoca mı? o minik kutudakinden sürdüm de bugün! bitti neredeyse.
o minik kutu göz çevresi kremi anne.
aman ya ben ne bileyim, elinde görmüştüm!
e biraz kızıyorum çünkü dikkatsiz, yanlışlıkla saçma bir şeyi gözüne sürer falan diye endişeleniyorum.
saç köpüğümü de başka bir şey sanmıştı ama neydi hatırlamıyorum...
hepsi birbirine benziyormuş. öyle diyor.
hal böyle olunca zaten hışırtıdan uyandırmış diş macununu tarif ediyorum şeffaf çantanın içindeki.
yoksa kimbilir neler birbirine karışacak.
bir de sen karışma uyu diyor.
hem bir sürü ses çıksın hem söylensin hem de ben ruhsuz gibi uyuyayım!!!
kulaklığını tak sen de!!! duymazsın bir şey!!!
bir de bu var. senelerdir kişisel bakım ürünleri satan bir mağazadan aldığım setin içinden çıkan kulak tıkaçlarından kullanırım. süngerden. ama annem bu tıkaçları ona göre tıpa! ;)) mucizevi bir obje sanıyor.
takacaksın ve hiç bir şey duymadan uyuyacaksın. oh ne güzel! nazlı mışıl mışıl uyur zaten!!
e bu sünger tıkaç ancak %25 oranında bir seste azalma sağlayabiliyor. ama bizim hanım anlamıyor.
her sene aynı şey. gösteriyorum, anlatıyorum şaşıyor. ben hiç duymazsın sanıyordum.
sadece tatillerde kullandığım , gerçi pek de işe yaramıyor ama, bu tıkacı her seferinde anlatmam gerekiyor. ama nafile.
diyorum ki, elin otel odasında hiç bir şey duymayacak kadar duyarsız bir şekilde, o kadar savunmasız yatabilirmiyim?
haa tabi olmaz!! yani duyuluyor mu?
ay elbette anne! diyorum ya sadece %25 falan azaltıyor diye!
hıı ne bileyim ben hiç duyulmuyor sanıyordum!!
her sene aayyyynnı sohbet aynı hep aynı'!!!
haliyle bana ;
geceler katran karası geceler....
böyle böyle her gece neredeyyse aynı şeyler. ben gezilerde falan 3'er saat uykuyla idare ediyorum mecburi.
sonra tur otobüsünde içim geçiyor.
o zamanda bu gençler ne kadar dayanıksız böyle oluyor!!
sen uyutmadın ki anne diyorum artık. ya bir şey bulamıyor ya gece bile offf poff diyorsun.
iç çekme falan dğil yani baya baya dış sesler off poff!!!
e sen de gitme mi diyeceksiniz.
öyle olmuyor işte. illa bir şey çıkıyor en az sene de bir, bir yere gidiliyor.
ayrı odalarda kal.
gene aynı sayılır. aradığı hiç bir şeyi bulamaz, bulsa da emin olamaz, tık tık kapı, nazlı bu muydu diş macunu?
evet anne! benim pijamam nereden sen de mi? ben bulamadım.
hep de ayrı odada ayrı para verilemiyor ki...
diyelim ki bir tanıdığımızın evinde kaldık, gene aynı bir şeyleri bulamaz ben gösterecem, ya da eline verecem. belki gece yarıları 3 kez uyandırmıyor ama hep de ayrı kalınmıyor işte.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)