26.07.2013

ayy ne tatlı bebek değil mi nazlı? insan benim de olsa diyor değil mi? de acındırma dönemine.

bir zamanlar nerede, televizyonda, yolda, sokakta, dergide, gazetede vs vb. bir bebek, çocuk görse bana dönüp ayy ne tatlı değil minazlı?! insanın bir tane yapası geliyor değil mi? ya da ayy ne tatlı diil mi nazlı? insan ay keşke bende de bundan olsa diyor değil mi? diyen bir annem vardı.

başlarda sinirleniyordum amacını bildiğim için.
1.si annem bebek ve çocuktan bahsedince mi benim aklıma gelecek bu? o kadar mı anormalim, aptalım, hormonsuzum, beyinsizim.??
2.si annem bebek çocuk deyince mi anca uyanacak duygularım?
 o kadar acizim ki annem annelik duygularımı uyandırmasa anlamayacağım.
3. sü diyelim ki tamam bebek istedim sırf bu amaçla mutlu bir yuva kurulur mu? biri vardır hayatında ve dersin ki ne bileyim hiç tatmadım, hayal ettim sırf. işte bu adamla evlenilir, bundan çocuk yapılır. ya da doğal olarak olaylar öyle gelişir karşılıklı... çocuğumuz olsun bizim denir.

birileri çocuk torun falan istiyor diye geri dönüşü olmayan bir yola girilir mi bu senin kararın olmalı.

böyle deyince de canım baskı mı yapıyormuş sanki!!

anne sanki ben seni hiç tanımıyorum! acaba kendinin de mi farkında değil yoksa yaptığını inkar ederse beni gene de uyutacağını mı sanıyor?

üniversite sonda başlayan bu durum uzuuun yıllar devam etti. bir de aralıklarla yapıyor ki gizli baskı olsun??!!

bana illa şununla evlen mi diyormuş??

bana baskı yapmıyormuş ki?

güya bana ısrarcı olmadan, yavaşça beynime işleyecek... ben farkında olmadan hareket edeceğim... öyle de ahmağım ki farkına varmayacağım....

aman yok baskı yapmıyormuş da, torun da illa istemezmiş de biz mutlu olalımmış yetermiş de ama kendi hayattayken olsaymış da bunlar gözü açık gitmeseymiş de..

bu gizli baskıyla karışık duygu sömürüsü yıllarca sürdü. ben patlayıp isyan edinceye kadar. çileden yavaş çıktım bu kez...

sanırsın ben yalnız, yaşlı ve kimsesiz geberip gitmek istiyorum, arkamdan bir hatırlayanım bile olmadan..

öyle bir davranıyor ki annem o zaman sanki bunlar benim aklıma gelemez gibi.

tabi asla cinsel duygulardan bahsedilemez, o bir gerçek değil, olağan dışı çirkin ir durum. bir kızın aklından bunlar geçmemeli. sadece anne olmayı istemeli.

sinirimden beni ağlama krizine soktuydu, bir kaç defa da olduydu böyle, beni hiç anlamadığı için hep sabrımın, duygularımın sınırlarını zorladı. biraz aşınca da ben patladım. o zaman da bir acıma duyar ki o da beni delirtir. bir kere zırladın diye dünyanın en savunmasız, en zavallı şeyisin, annen olmazsa ölüvereceksin, gibi.

sanki ben istemiyorum evlenmek, çocuğum olması, bir yuvamın, benimle beraber hayatını paylaşacak biri, bir hayat arkadaşı, bir ortak. yaşadığıma, varolduğuma şahitlik edecek biri... sanırsın ben yalnız biçare ölüp gitmek kayıplara karışmak istiyorum.. niye böyle yapıyorsun anne!!

damarıma denk gelmiş, o zamanlar kafam bozuktu.

sanıyor ki böyle gizli baskı kurarak beni içte etkileyecek, acele ettirecek, aklıma düşürecek.
ama ben de normal bir kızım zaten aklımda. öyle olunca noluyor ters işliyor süreç. annemin bu davranışları ya sinirlendiriyor ya üzüyor ya inatlaştırıyor... hatta belki korkutup soğutuyor bile...


böyle olunca bi süre sonra vazgeçti ay ne tatlı bebek değil mi lafından. zaten herkesin oluyor benim olmuyor hayatımda bir gelişme gibi geliyordu. bir de sürekli birinin sözlerle hatırlatması çileden çıkarırdı beni.

zaten istiyor hatta imreniyorum, ümitsizliklere kaılıyorum. bir yandan da annem zırt pırt laf.
o sanıyor ki benim aklıma gelemez ben de ne aşk duygusu var ne cinsel dürtü ne yalnız kalma korkusu. salak nazlı ne bilsin.

vazgeçtikten bir süre sonra ara ara yaşlanınca yalnız kalmaktan, yalnız ölmekten, mirasının kime kalacağından falan bahseder oldu. ara ara.
gene patlattı beni. yani o kadar ümitsiz vakayım ki daha 30ların başında oturup yalnız ölmekten korkayım. yalnız ölmemek, ki evlilik de çocuk da bunu engellemeyebilir, için körükörüne bir evlilik mi yapayım anne?

sırf evlikik ve bebek olsun diye sevmediğim bir adamla ömrümü mü çürüteyim. dedim. ay ama nazlı o öyle mi demiş???!! yani sevmediğin adamla evlen mi diyormuş ki?

e ne bu peki?

istermiş tabi sevdiğim adamla evleneyim mutlu olayım.

ee yok ama yok anne işte. sevdiğim adam yok!!!! yooookkkk. yok. defalarca yok işte yok yok dedim sinirimden.

sanırsın süper biri var ama ben salak evlenmiyorum onla!!

hem beni tek başıma bir yere zor gönderiyorsun sana kalsa siteden çıkmayayım, hemde sevdiğim birini bulacam.!!! nasıl olacak o..

internetten olurmuş belki... hiç mi tanışmayacam adamla şahsen diyelim ki oldu, düğün de mi tanışcaz??

amaan nazlı sanki sana pranga vuruyorum diyor bu kez de...

bir süre sonra bundan da vazgeçti.

kendi demese bebek yapmak gelme aklıma.. ne salağım ve şahane biri de var hayatımda ama ne evlenmek aklıma geliyor ne istiyorum...

bir gün de işte biraz zorlasan dedi. neyi zorlayacaksam? sanki evliliğe yanaşmayan bir adam var...

anlamıyor ama e kadar açık konuşsam da...

napayım zorla mı seveyim zorla mı evleneyim ne ne???

hani şu o zamanki çıktığıma (^^) kiradaki bi evimizi satip vermeyi teklf etmişti annem. han, sanıyor ki sırf işsiz diye evlenmiyoruz.

anne hayatta ki tek sorun ve evlilik engeli bu mu?

belki iyi değil aramız yeterince uyumlu değiliz, belki hazır değiliz, emin değiliz, hatta hiiiç düşünmedik, öylesine tatlı vakit geçiriyoruz. her ilişki evliliğe gitmek zorunda değil ki

ama anneme göre tüm hedefler evlilik için olur başka ne olur..

bir süre aşırı asosyal bir depresif dönenim oldu. bu kez de hiç arkadaşın kalmayacak diye söylendi durdu.
onu ara bunu ara adını ağzımdan duyduğu herkezi aday sandı aratmaya çalıştı.

çeşitli dönemler işte daha önce de yazmışımdır.


son dönemlerde başka bir yol buldu. merhamet duygularımla oynamak...

birisine acıdığın için onunla evlenmek ne iğrenç ve yanlış bir fikir...

belli ki beğendi de ondan ikide bir bahsediyor.
böyle birini bana uygun görürse de gizliden fikir ekimi yapmaya çalışır, ama rol kabiliyeti olmayınca da hemen anlar sinir olurum. doğrudan da söyleyemiyor bak şu adam sana göre bir tanısan, tanışsanız. diyemiyor yapamıyor da öyle.... güya kızının hiç bir işine karışmayan baskıcı olmayan özgürlükçü anne olacak... hah ha neredeee....

bizim site de bir bekar adam bulmuş. hangi ara tanışıp da sohbet edyiyorsa dilinden düşmüyordu. öve öve bitiremiyor.
o kadar az zamanda nasıl karar verdin ki diyorum, belki sahte kibar. sahte medeni, ay öyle insan çok da. toplum içinde bir medeniyet abidesi centilmen, başbaşa kaldın mı kompleksli egoist bi hödük...

baktı övmeyle olmuyor bu kez acındırmaya başladı. işte hep hazır yemek yiyormuş yazık zararlımış sağlığa.. hep dondurulmuş gıda ya da siparişle olurmuymuş. pismiş hem de besinsizmiş. çocuk bu gidişle çökermiş yazıkmış... kendi kendine de pek ütü yapamıyormuş yazık hep aynı şeyleri giyiyormuş mecbur. kırışık değilmiş ama çift çiizgili mesela, yanlış ütülenmiş. lekeli kalmış.

ay yazıkmış bazı erkekler becerekli oluyormuş da işte bu da beceriksizmiş demek napsınmış elinden gelmiyorsa...
böyle bazı insanların kendini derleyip toparlayacak birine ihtiyacı olurmuş.

sıklıkla aynı mevzu. bize ne ki diyorum koca adam. ama şöyle ama böyle. bize ne yardımcı kadın tutsun, temizliği  ütüyü yaptırsın...

off napayım anne gideyim evini mi temizleyeyim? yokk canımmış daha nelermiş!! ee o zaman bize ne??

bizim yardımcı kadının telefonunu ver, ayarla gitsin yapsın dedim bozuldu. ben yapayım diyorum olmaz temizlikçi yapsın diyorum beğenmiyor.

bir de güya çaktırmadan konu açıyor... ben yer miyim anne!!

ee napiim anne gideyim evleneyim mi adamla. bedava hizmet götüreyim ayağına!! üf aman nazlı ne varmış bunda konuşuyormuş öyle..

zaten bir de birilerini övme dönemi olur annemin. akı sıra beni etkileyecek. aklıma sokacak. ben anlayınca da bir inkar ediyor bir inkar...

bir arkadaşımdan birden fazla bahsedeyim aşığım sanıyor birde. hem endişeleniyor hem seviniyor. garip. sonra benim anlattıklarımdan yola çıkarak övmelere başlıyor sanki tanıyor gibi. aklıma sokacak aklı sıra.
aklımdaysa öyledeir sen sokamazsın. anlayamadığı bu..

ahmet diye bir arkadaşım vardı, 2 kere anca bahsetmişimdir ki zaten çok görmedim, gruptaydı benim arkadaşların ama kayboldu ortadan. neyse annem kafayı ona taktı bir ara.... çok az bir şey anlattım övmeye ve bana sürekli sormaya başladı. zaten bir kaç kez gördüm o kadar, özel biri değil desem de inandıramadım. annem övmeyi sürdürdü. tabi bilgi az olunca da aynı şeyleri tekrarlıyor. bana aile şeceresini soruyor adamın. ben ne bileyim ki...

....
son favorisi; bzim sitenin bekarı,
yemek yapmış hadi çıkıp götüreyimmiş biraz. geçen de bana bunu dedi.
 ne var. bir şey yok. ama bana ne. ben hizmetkar ruhlu değilimdir. hele yanlış anlaşılabilecek durumlarda iyilik yapmayı da sevmem.

ne o koca kapaklamaya çalışan maharat ev kızları gibi bekar komşuya dadanmış gibi yemek götüreceğim ki.
zaten gıcık bir tip, bir de yanlış mı anlasın.

o kadar yapmış da yorulmuş da şmdi kendi götürüp veremezmiş de bilmem ne... anneeee yemem bu numarayı.

yani hoş adam biraz tanımaya çalışsana nazlı da diyemiyor. öyle dese de yapmam ya...
bilmiyorum anneme erkek seçimi konusunda güvenmem. babamdan belli.... beni kesin üzüntüye sürükleyecek birşey çıkar. hem sezgilerinden şüpheliyim hem karşısındakini tanıyamamasından, hem de beni bir türlü tam anlayıp tanıyamamasından kabul edememesinde.n. annemin yani.

bi de gizli ısrara inat.


bir de annem insanları değiştirmeye çalışmayı, uğraşmayı çok seviyor. bu onun için bir macera bir mücadele ve bir meydan okuma.... acaba diyorum hani sanatçılardaki bu yaratıcılık kadınlarda buna mı dönüşüyor. yaratma isteği değil de değiştirme isteği.

yani şu tipik kadınlardan, eh işte bununla evleneyim de sonra ben onu değiştiririm diyerek evlenenlerden.
sonra istedikleri olmayınca, istediği kadar değiştiremeyince çıldıranlardan.
o zaman sana daha uygun, çok da değiştirmek istemeyeceğin, öyle de idare edebileceğin brini bulaydın.

bence öyle, tam hayallerindeki gibi biri olmayabilir ama kabul edebileceğin özellikleri vardr. ben birini baştan yaratmayı sevmem. öyle seviyorsam ne ala yoksa güle güle...
insanlar özellikle de kadınlar buna bayılıyor ama.
 bana göreyse boşuna zaman ve emek kaybı enerji kaybı...

çook kız arkadaşım böyle evlendi, hiç evlenmeyeceğine bu olsun ben bunu değiştiririm diyerek. sonra kendileri yoruldu, usandı, adamlar bezdi hayattan...

ben bütün enerjimin ve dikkatimin bir kişide ve bu bir kişiyi değiştirme kendi istediğim kıvama getirme cabasından yana değilim. hiç sevmem... çok yorucu ve yıpratıcı ve çoğunlukla sonu hüsran, mutsuzluk... boş bir çaba.

--------------

+nazlı nereye gidiyorsun?
-canım çekti bebek yapıp gelecem anne!
+???
-e insanın canı çekiyor değil mi nazlı? insan benim de olsa diyor değil mi nazlı? ay ne güzel bebek insan benim de olsun diyor değil mi nazlı? ay çok tatlı bu bebek elbiseleri insana bebeği olsun istetiyor değil mi nazlı? ne güzel bebeğin olsa bunları nasıl giydirirsin, süslersin, çok güzel şeyler vra burada diil mi nazlı? diyen sen değil miydin anne. aha canım çekti işte.. :)) hehhehehehehehhe
+amaan sen de!


ha bir de beni şöyle özendirmeye de çalışmışlığı var. bebek-çocuk kıyafeti satan mağazalarda dolaştırarak! bir akrabamızın bebeği olmuştu ona hediye alma bahanesiyle 3 saat dolaştık.

+ya anne bebek kıyafetleri tatlı ve bir bebekle uğraşmak da bazen tatlı diye çocuk yapılır mı?

sanki oyuncaktan bahsediyor. valla ben anlamıyorum bu kadınları. ben normal değilim herhalde.
çocukluğundan beri düğün töreni hayal edip nasıl biriyle evlenmek, hayatını birleştirmek istediğinden habersiz kızlar, oyuncaklar ve bebek-çocuk kıyafetleri çok sevimli diye kızının bebek yapmasını hayal eden ve böylece kafasına işlemeye çalışan anneler... düğün ve yepyeni ev eşyaları sahibi olmak için evlenmek kadar sadece bir çocuğu olsun diye evlenmek de tuhaf. saçma. hatta korkutucu.

hadi bizler yanlış duygu, durum ve ya olaylar sonucu dünyaya geldik bari yeni nesil gelmesin böyle.

-niye olmasın?
+kiminle yapacağım önemli değil mi?
-önemli tabi.
+eee.
-ne eee?

off. düğün amaç, erkekler araç. bebek amaç gene erkekler araç. ah canıımmm yazzıık.. ne çektin be erkek :)))
kızlar sizi kullanıyor ha! :))))




titizlik dönemlerinde değişim

koridordan geçerken ve elinde çamaşır taşırken elinden bir küçük atlet düşürmüş koridora annem. 6 gündür yerden kaldırılmayı bekliyor. ayakla itilip kenara sıkıştırılıyor ama kadersiz atlet bluz...!

90larda bir yere bir şey düşürmeyi bırak su bardağını yerine koymadık diye azar işitir, nutuk dinlerken bir de şu günlere bak... bazen de mahsus bir şeyi kendi yerine koymaz ortada bırakırdı ki bakalım kızlar öğrenmiş mi eşyaları yerine kaldırmayı. hele bir farketme de zaman geçsin. ilk fırsatta başına kalka kalka bir hal olurdu.

güvenilmez olduğumuzu iddia ederdi, annemiz yaşlanınca nolacakmış, hiç ama hiç düşünmüyor muşuz annemizi, hem siz sadece ders çalışın başka bir şey düşünmeyin der, hem de bunları, kendi olmasa biz naparmışız, biz evlenince napacakmışız, herkez kendi gibi yumuşak huylu ve iyi niyetli değilmiş ki, valla ne kaynanalar varmış!!
annem sürekli kendiyle çelişir ama anlatsan ne fayda...
nasıl bir hayal kırıklığı yaşıyorsa uzun zaman güvenilmezdin, tabi gene kara koyun, en çok da ben.
hele çelişkilerini hatırlatan ben. mesela hem kendinizi ezdirmeyin bana bile der hem bir durumda kendini savunup kendinin çelişkili ifadelerini yüzüne vurdun mu dilin pabuç kadar! der. ya da bir kulp akar işte...

ama ders çalışıyorum başka bir şey düşünmeyin diyorsun. aammman sanki çok ders çalışıyormuşum da, sanki oxforda gidecekmişim bile demişliği vardı.
bir ara sırayla aşırı ders çalıştığımız zamanlar bizim odamızı bile kendi toparlamak isterdi, bizim dikkatimiz dağılmasın diye. ama tabi gene kendine göre toparlar, aradığın bir şeyi sormadan bulman neredeyse imkansız, tamamen aksi bir yere koymuştur senin düzeninin. sonra da malına sahip çıkamayan, dikkatsiz, ya da annesini yoran evlat muamelesi görürsün. süeterimi arıyorum bir sabah ara ara yok, sanki yer yarılıp içine girmiş.
suratını asa asa gelip buldu, verdi, böyle bir elime çarpışı var, aptal bulamadın der gibi. sabah tepemi attırmaya yeter işte bu. gelde bu tavra delirme. bir de üstü örtülü yapar li bunu, konuşmadan bakışlar, mimikler, nefes alıp verişi, elinin hareketleri....

gitmiş kazakların yanına değil de tişörtlerin en altına koymuş, nasıl bulayım ki. bunu söyleyince de sanki becerebilecekmişim de kendim toplayayımmış bakalım.!!!

zaten bir süre sonra mecburen kavgalarımla bezdirerek vazgeçirdim dolabımı toparlama huyundan. kendi sevdiğim ve istediğim şeyleri çarçabuk bulup giyebilmek için. aksi imkansız....


sütyen tüm kötülüklerin anasıdır, yaz düşmanlığı

gene aynı konu yaa. ne zaman sıkılsam ya da sıcaklansam ve bunu dile getirsem annem sebebnin sütyen olduğu iddiasında! teyzemle olduğu bir ana denk gelirse hele hep bir ağızdan sütyeni kötülüyorlar. cidden nefret ediyorlar. yani kötü insanlar, sapıklar, manyaklar, katiller vs kadar. böylelerinden bahsederken ne kadar nefret kusuyor beddua ediyorlarsa sütyenden de o kadar. başbakan olsalar ilk icraatları sütyeni yasaklamak olacak!

sütyenlerime müdehale alışkanlığından kurtuluncaya kadar neler çektim, ne badireler atlattı sütyenlerim bana iyilik adı altında...

tarih tekerrürden ibarettir.

en azından benimkisi öyle! tv de bişey yok conan'ı açtım, isterse cüce çıksın annemin iddiası gene ama onlar uzun! konuğu hatırlayamadım şimdi, çok tanıdığım biri değil. hem zapzayıf hem de minyon bildiğin. hele cona'ın 1.93lük falan boyunun yanında bir minyatür, biblo.
besbelli! ay ne kadar minyonmuş dedim. annem gene lafı yapıştırdı. ama onlar uzunmuş.
avatar'dan bahseder gibi.
ama baksana dedim ne kadar minyonmuş bu kadın, hele conan'ın yaında.
ama conan'da 2 metreden fazlaymış.
hayır dedim 1.93müş.
ne biliyormuşum ki gidip ölçmüş müyüm sanki!
e kendi dedi bir programda ya.
yanlış çevirmişlerdir diyor illa annem. onların inçmiş ya cm'e çevirirken yanlış yapmışlardır.
ama internette de öyle yazıyor.
internete güvenilmez diyen ben değilmiymişim.

bazen bir şey merak edip internetten bak diyor 3 milyon sonuç çıkıyor, hangisi doğru bilemem ki. e bu durumda şunlar yazıyor ama doğru mu bilmem anne diyorum.
annem de e yazıyorsa doğru demek ki diyor, sanıyor.
ama güvenilir, resmi bir site mi, bilgisayarı olan herhangi biri bir konuda birşey yazabilir, doğruluğunu kim bilebilir anca uzmanı diyorum. yaa diyor. ama internette varmış işte. annecim sonuçta internete de yazan insan evladı, bilmeden bile yanlış yazabilir. aaa diyor şaşıyor.
internet dediğin ansiklopedi gibi bir şey sanıyor annem. sonra emin olamayız dediysem de iyice güvenilmez sanıyor. resmi sitelerden bahsetsen de kar etmiyor, ne biliyormuşum o resmi site değilseymiş ya!!

al sana beğenmeyeceği ve şüphe duyacağı bir konu daha.

illa yanlış çevirdiklerini savunuyorlar conan'ın boyunu, iddiasını kanıtlamak için de adamın ne kadar uzun olduğundan detaylıca bahsediyor. sanırsın adam avatardan fırlamış bir karakter.

aynı tartışma önceki haftalar da da olmuştu. o zaman ki konuk ellen page idi. boyu 1.55cm.
en son tartışmanın kahramanı heather locklear, boyu 1.65cm.

ellen page için savunması tamam fidan boylu değilmiş ama conan çok uzun diye o kadar görünüyormuş, kesin benden uzunmuş ennn az 1.65 miş, heather locklear için de aynı şeyi iddia etti onun boyu da enn az 1,75miş, hadi 1,73 olsunmuş.

iyi ki bir internete güvenilmez dedim, unutuncaya kadar bu dediğimi hiçbirşeye inanmaz internette yazan!

ama kızım onların genleri farklı, onlar uzun boylu oluyor...

kısa boylu, orta boylu olma ihtimalleri hakları yok mu yaa...

istersen git, adamları bul elinde mezurayla canlı yayında ölç, annem gene inamaz var ya!!! ciddiyim.

zaten biri kendi fikrinin aksini savundu mu kendi fikri daha tatlanıyor, daha da çok savunuyor, karşısındaki kendi tezini kanıtlasa bile böyle bir sahte tamam inadım deyiyi var ki, aslında sırf senin hatırın için tamam diyorum mesajını göze soka soka veren...

göz görüyor işte ellen page minnacık, ama anneme göre gene de en azından benden uzunmuş!

benim oyumda ideal, klasik Türk kadını boyu be! :)) hülya avşar'la aynı boydayım bir kere!!



18.07.2013

5 günlük gezi, 2 kişi, 1 havlu

annem ısrar ve emir yerine aynı şeyi yüzlerce defa tekrarlayarak o fikri zihne aşılama (inception gibi) yöntemini geliştirmeye devam etmekteler!
bir hafta sonra ablamlarla kızkalesine gideceğiz. biz 5-6 gün kalacağız onlar sonra başbaşa devam edecek. annem şimdiden çalışmalara başladı. hem hangi kıyafetler giyilir diye hem 1 havlu yeter demeye.
zaten ben taşıyorum ki ağır şeyleri, annemin beli çok iyi değildir, ona taşıtmam.
zaten 20 kilo olacak değil ya bavul, hatta çanta. ama annem hala mümkün mertebe en aza indirgemeye çalışıyor.
ama sonra orada pişman olacak ve söylenip duracak. ben biliyorum.

90larda annemin aşırı titiz yıllarını yaşadık. saplantılı biçimde. mutfakta su içip de bardağı yerine koymayı unuttuk diye az azar işitmedik. o kadar saplantılı bir titizliği oldu ki o dönem, bu unutkanlık onun için kabustu. sadece azar değil nutuk çekerdi. o da yetmez bizi mimlerdi. düzensiz, unutkan ve pasaklı nazlı. iyi ki bir su bardağı ortada kalmış, ya da meyve tabağı... ablamında şükür bir şeyleri yanlış yerde unuttuğu çok olurdu, tek mimli ben değildim ;) daha önce de yazmıştım o yıllarda bir el yıkama performansı geliştirdi annem. bir de benim yıkadığıma inanmazdı. çünkü sorunca yıkadınız mı diye, ablam yağcı hanım hemen evet anne diyerek yağını çekerdi. bense sinirlenirdim. çünkü yıllaaaaardır kafamızı ütüleye ütüleye öğretti zaten kişisel temizliği neden hala öğrenemediğimizi sanıyor diye. hele böyle söyledin mi daha da şüphe çekerdim. yani gerçekten elimi yıkamamış olsam ama yağcı şekilde yıkadım anne desem buna daha çok inanırdı.
ben tutup sen zaten öğrettin çoktan anne derdim, ya da işte yukardaki gibi neden kişisel temizliği öğretmesine rağmen hala öğrenemediğimizi düşündüğünü sorardım. ama bardakları yanlış yerlerde unutan biri olarak savruk, pis bir hain olduğum için bana hiç güven olmazdı. dün bardağı yanlış yerde unutan bugün kimbilir neler yapar!
hatta daha o zamanlar akıllanmamıştım bu konuda, ki hala aynı şeyi unutup yaparım. ima, ironi, teşbih vs. ne halt denir onu.
tersini söylerdim ki gülsün , onu beklerdim ama boşuna. gülsün ve aman ağız alışkanlığı biliyorum yıkadığını kızım desin. nah der! yok yıkamadım derdim. yıkadım desem şüphe duyacak ama yıkamadım deyince hemen inanır. düşünmeden de azara başlar.
annemde de ablamda da aynı dahiyane özellik var! espriden de pek anlamazlar. yüzlerine de baksan çok ciddi insanlar olduklarını düşünmezsin böyle iyimser bir ifade. ama ciddiyetten espri, şaka, ironi, ima .. anlamazlar. sevmezler. ikisine de komedi komik gelmez. annem artık pek güleryüzlü değil ama ablam mesela birşeyi komik bulmakta zorlanmasına ve pek gülmemesine rağmen güleryüzlüdür insanlara...

yok yıkamadım, 6 gündür bir kere bile elimi yıkamadım! iyice abartıyorum ki amaaan sende nazlı sorduk! desin. onun yerine aha işte bir kusurunu buldum, seni azarlayıp, kavga çıkarıp, ezip, ders verecek bir fırsat der gibi düşünmeden üstüne balıklama atlayan bir anne. yahu hiç mi düşünmez ben küçüklüğünden beri öğrettim buna el yıkamayı da 15 yaşında hala öğrenememiş nasıl olsun. hayır düşünmez. ben bardakların yerini bilmeyen, sağda solda unutan pasaklının tekiyim! elimi, yüzümü, saçımı, g.tümü bile yıkamayı bilmem mümkün değil...

hemen parlar azara başlar, e ben de buluğdayım, öfkeleniriim, bir de dinlemez, seni dırdırına annem öyle bir dalar ki, öyle bir kaptırır ki konuşmaya kendini karşısındakini duymaz. yüzüne baksa dahi. kendi dünyasında kalır o. böyle dik dik yüzüne de baksa o an sadece kendi sesini mi duyuyor acaba, bilmem, seni duymaz. herhalde ona göre karşısındaki o sırada sadece ağzını açıp kapamaktadır. dinlesin beni diye mecbur sesimi yükseltirim. ya yıkadım yıkadım!!! neden hala soruyorsun! gibi.

benzer kavgalar çok oldu o yıllarda. annem inatla bize özelliikle de bana mimli nazlı'ya inanmaz....
her işe karışır. bahanesi de bize hastalık bulaşması. sanırsınız sıtma, dizanteri, hatta veba salgını var....

ders çalışacağız diye ağır temizlik işlerinden yırtardık çoğu zaman, ama bu kez de kendi temizler ve kendine göre düzenlerdi, giysilerimiz ve diğer eşyalarımızı. ara ki bir şeyi bulabilesin!
e bundan da çok kavga çıktı..

yıllar içinde bu saplantısı azaldı hatta neredeyse yok oldu. şimdi o günleri öyle hatırlamıyor bile, beni aşırı titiz buluyor ki ben bardak kavgası yapmam. ne efendim ellerimi dirseğime kadar anti bakteriyel jelle yıkıyormuşum dışardan gelince. ne kadar saçma ve gereksizmiş şu antibakteriyeller, eskiden yokmuş, aha birşey mi olmuş.,

tabi tatiller ve ya gezi, tur.. de ayrı çileydi. bizi de kapıp bir tura falan katıldıysak vay halimize. herşeyden tiksinir dokunamaz ve sürekli söylenir, bizden peçete, kolonyalı mendil isterdi. o zamanlar ıslak mendil yoktu.
biz de etrafınd aona sürekli peçete yetiştirmeye çalışırdık. bitmişse mesela kolonyalı mendil istediğinde bir bakışı var yüzüne insanın sanırsın sırtından bıçaklamış hainsin. naptın o kadar mendili? ne çabuk bitti?
hani sanırsın var da ben vermiyorum. öyle bir davranış.
ve sanırsın bu kolonyalı mendiller sonsuz sayıda, bitmek bilmez. ama o kadar çok ister ki nasıl bitmesin, o sıra sonsuz mendilin bile olsa son bulur.

seyehate çıktık diyelim otobüsle. mola yerinde tuvalete gitmek icap eder. nazlı! mendil! önce ellerimizi silecekmişiz. silinir atılır mendil. aa ama sonra wc kapısını açmak icap eder ki onu elle açmamız yasak. nazlıı! mendil! mendille açılır atılır. aa ama içerde klozete oturulmaz. nazlıı! mendil! tuvaletten çıkılır, umumi tuvalette musluğa da dokunulmaz. ee? nazlıı mendil!
daha ilk mola yerinde üç kişi bitirir tüm ıslak mendilleri hatta selpakları da. büfeden gidip alınır ama paraya dokunulduğu için elimi tekrar silmem gerekir bile!

otel odaları da bir işkence. önce kolonyalı mendille kapı kulplar, elektrik tuşları, varsa kumanda, buzdolabı kapısı, musluk başları vs silinecek. aa tek mendille değil ha!
o zaman ki kolonyalı mendiller tek paketlenmiş, kutusunda da 10 tane anca var ve şimdiki ıslak mendiller gibi ucuz değil o kadar.

mendil bitince sana hain muamelesi yapan, yanında çarşaf ve yastık kılıfı taşıtan kadın nerelere gitti!???

nazlı! kolonyalı mendil ver. mendillerin ne kadra para olduğu, içinde kaç adet olduğu hakkında en ufak fikri yoktu. sadece ister ve elini uzatırdı. bitii deyince de o hayal kırıklığıya dolu, sinirli ve suçlayıcı bakış! nası bitti? ne çabuk? anne içinde 10 tane var zaten. eee? zaten benden de bu beklenir! insanı yarı yolda bırakırım! bir şeyi de tam yapayımmış! iki kutu aldım. cebimdeki para anca yetti. sanki altın alıyor kaç kuruş olacak ki o şeyler? işte şu kadar anne! ne ? ilk defa fiyatını öğrenip şaşırıyor inanmıyor. kazıklanmış olmayayım?

her yerde aynı fiyat yıllardır anne! demek yıllarca kazıklanacak kadar avanakmışım. ah ben nazlı enayi ve salağın önde gideniyim. annem olmasa bu gezi diyarında kaybolurum. en iyisi annemin elinden tutayım da başka kadının peşinden annem diye gitmeyeyim!!! bu kadar salak mışım gibi bir muamele. anca salak ablam da onaylarsa inanabiliyor. ikisi birden yanılamaz hesabı.
bu kez de ne o pinti gibi iki kutu almışım, beş kutu alıp yedekleseymişim ya!
unutuyor ki cebimize fazla para vermediğini. gezide özellikle kaybedersekmiş ya.

böyle bir gezide ne olmuş, nasıl olmuşsa bizi daha önceden tanıdığı bir öğretmen arkadaşı ve çocuklarıya yürüyüşe gönderdiydi. kıkırdaya kıkırdaya geziyoruz, diğer çocukların canı dondurma istemiş anneleri de zaten yanlarında. ama bizde para yoktu o an. anneleri tabi bize de aldı. ama kızların garipseyerek bakışları çok dokunmuştu bana. bir dondurma parası da mı olmaz. ben de gururumdan bozuntuya vermeden acele çıkınca öbür çantada unuttuk sanırım dedim. ablam da bana şaşkın bakıyor? sonra da soruyor ama neyse belli etmeden ne öbür çantası?
 kızların garipseyen, küçümseyen bakışını ne anlasın o? anca suratına suratına aşağılayacaklar da öyle... gizli, üstü kapalı anlatımları anlamıyor, bir üstüne iyi niyetli ve iyimser, sen iddia etsen de anlamaz, konduramaz, nazlının hüsnü kuruntusu der. ki sonradan öyle dedi. o kızlar çok iyiymiş, öyle şeyler düşünmezlermiş ki?!! aah ah. öyle yellozdu ki o küçük şırfıntılar bir de anneleri yanlarında olmasa, annelerine yağ çekecem iyi görünecem diye öyle sakin ve şirin dururlar....

geziye katılanlar arasında biz yaşlarda ailesiyle gelmiş oğlan onlarla değil benle konuştu diye ah ne hallere düştüler, ne yan bakışlar attılar, fırsat bulsalar iftira bile atarlar da denk gelmemiştir. ne konuşmuşuz öyle fısır fısır bakayım o çocukla hııı?? imalı soru. yanımda da ablam melek. adı melek değil ruhu melek... bişey de konuştuğumuz yok aslında sen hangi lisedeydin muhabbeti, bu gibi birşyeler. sizin okulda benim kuzenim var demişti çocuk tanırmıymışım bilmem kim. falan. fısıltı da değildi yani.
hangi okuldayız onu konuştuk. diyorum ben. kızlar imalı birer 'yaa?!' çekiyor. yani ben yalan söylüyorum onlara göre. ben de hafif tersleyerek 'evet ya!' diyorum.
daha sonra bir fırsatta ablama ay ne fesat şeyler onlar, imalı imalı yaa'ymış efendim! diyorum. şaşkın bakıyor yüzüme, niye fesatlarmış. yahu abla ne biçim ifadeyle sordular öyle sanırsın ben okul değil de başka şeyler konuşmuşum da yalan söylüyorum. hiç anlamadı ki anlatan da kabahat. imalı kı sormuşlar fark etmemiş.

bu kız dünyasının imalı soruları, ses tonları ve bakışlarını anlamayan ablam, yakışıklı birini gördü mü, ya da hoşuna giden hemen beğenir, fark eder, bir fırsat bulup da konuşurdu!!! ha!
zatenablam hep erkek odaklı oldu. kız arkadaşı da fazla olamazdı. kızları o örtülü, imalı anlatımlarını, dedikodularını anlamaz. en iyi kız arkadaşı gene benim ama o da ben de kardeşi olduğumdan yani. kardeş olmasak ohoo çoktan kopmuştuk...
şu bir sevgili, bir eş bulup tamamen ona odaklanan ve tüm ihtiyaçlarını onda gören, onunla karşılayan kız tipi.
hani alışverişe de ağdaya da onla gitmek ister, ama çocukların bundan sıkılacağını anlayamaz. erkek arkadaşla paylaşılan ayrıdır ama bir de hemcinsinden arkadaş istersin paylaşım ve anlaşma da başkadır. ama ablam pek ihtiyaç görmez. yoo kimseyi de ayırt etmez pek politiktir ama gene de 1 erkek arkadaş ona yeter.
bir kaç kişiyi öyle kız muhabbetinden, saç, tırnak vs alışveriş muhabbetinden boğdu! boğulmayan eniştemi bulunca da bırakmadı :)) iyi yüzme biliyo demek!


::::::::::::::::::::::::::

annemin 90lardaki titizliğinden anca %20 kalmıştır. ben titizim şimdi ama onun 90larda yaşadığı ve yaşattığı kadar bile değil. iyice boşladı hatta.

yaz sıcağı ve kızkalesi ve 1 havlunun yeteceği iddiası.

daha önce yazmışım 1 havlu yeter diye. yetmez! ama bu belli.
 bir de bahane şu oluyor, ben banyoya girdimmi çıkmak bilmezmişim, halbuki çocukken sevmezmişim şimdi çıkmıyormuşum, ben uzun kalırmışım banyoda işte beni bekleyemezmiş, en iyisi benden önce girivermekmiş banyoya...
bu iddialarının sonucu benim o 1 havluyu hem de kuruyken anca rüyamda görmem!! duştan-banyodan neyse işte çıkar yatağa uzanıp kurumayı bekler. ee ben girecem banyoya anne. e giiir seni tutan mı var??
unuttu bile 1 havluyu! e havlu? haa sen gir  ben sana veririm.
bunu da yedim. girdim banyoya işim bitti havludan haber yok, sesleniyorum uyumuş ruhu duymuyor. bir keresinde uyandırdım diye kızmıştı bile. ne güzel dalmış, şimdi bir daha uyuyabilecekmiymiş bakalım. e napim anne havlu senin üstünde! haa doğru. tabi uyuyamadı ve saatlerce konuştu. ...
zaten havluya kavuştuğum zamanlarda havlu görevini su çekme işlevini yerine getiremeyecek durumda olurdu. ıslak havluyla kurulanmak ne mümkün.
bi keresinde de öyle bir uyumuş, sırtını dönmüş ki, o sıra da kulağında bir sorun var, hiiç beni duymadı bile. mecburen otelin havlusuna silinmiştim. hani tamam yıkıyorlar da nasıl. neyseki mis gibi yumuşatıcı kokuyordu.
sabah da görünce kızmıştı bana e niye istememişim havluyu da otel havlusu yeterinde temizmiymiş!
oysa ben ne çektim, kaç kere seslendim, yan odadan duyacaklar annemin ruhu duymuyor. iyice bağırayımmış bende o zaman! olur en iyisi gidip ben bir MDOB'sinden şan dersleri alayım da mezzosoprano gibi nameli bağırayım... aaaannnnnnneeeee baaannaa haaavvvlluuuyuyuuuu veririrmmiiiiiisissssiiinnn! diye!!

yani yılllaaaardır yaşadım tecrube ettim 1 havlunun mümkünatı yok yetmeye! ama nnem hala 1 havluda ısrarlı, kararlı.! tabi nasıl olsa ben uzun kalırım diye bahane edip önce kendi girecek duşa, kupkuru havlulara önce kendi sarınacak, ben de öyle bekleyeceğim!

13.07.2013

telefon ve kapının başında nöbetçiyim, sekreterim sanki

yine ben tuvaletteyken zır zır zır ev telefonu çaldı, annem de açmadığına göre duymadı, galiba balkondaydı.
tamam ev hangar gibi değil ama sonuçta telefonun başında sekreter değiliz, 3 kere çaldırıp vazgeçerler, sonra da sitem ederler. istediğin kadar anlat şimdiye kadar anlayan çıkmadı, anlarmış gibi yapan anca çıktı.

kaç kere çaldırdım birinizde açmadı telefonu.
3 kere çaldırdın.
yaa işte, e madem duydun niye açmıyorsun.

o an meşgul olabileceğin gelmez akıllarına hiç. tuvalette, duşta, balkonda olabilirsin, elektrik süpürgesi çalışıyor olabilir, o an elin doludur bırakıncaya kadar telefon susmuştur. ha tabi evde de olmayabilirsin.

evde diildim, annem de duymamıştır x teyze.
niye değildin evde??

evde ol telefonun başında bekle, içme, yeme, tuvalete gitme, uyuma. sekreter nazlı!

kapı çalınca da aynı. biraz geç açsan sitem! ya da yüz düşürme, soru sorar gibi bakış.

madem evdesin kapı ve telefon bekçisisin!!! anında açacan, onlar seni bekletebilir o hakka sahipler sen diilsin!

bir de şunu diyen de oldu; duymadık deyince; evdesiniz ama!!

sanırsın evde telefon tutsağıyız! biri sinirlendirmişti beni tuvalette ediyordum diye çıkıştım, etmeyeyim mi? telefonun başında çalar diye beklerken içim zehirlenip geberinceye kadar bekleyeyim mi?

çaldırdım açmadınız!
duymamışızdır daha çok çaldırsaydınız.
ay saatlerce çaldıracak değilim ya kızım! telefonun başında!
e teyzem ben de telefonun başında duran sekreter değilim! evin içinde dolanma, iş yapma vs olasılığım, hakkım yok mu?


benzer şeyler.
komşudan, ahbaptan, kapıya gelen kargocudan tutun kapıcıya kadar. kapı ya da telefon çaldırıp geç açılmasına insanların tahammülü yok. beklemeyi sevmezlermiş!!  çünkü kendi zamanları değerli, uğraşları önemli seninkiler değil!

bu beklemeyi sevmem diyenler var ya başkalarını bekleten insanlar. hem de hiç suçluluk duymadan, laf olsun diye bile olsa bir afedersin, bir bahane söyleme gereği bile duymayanlar.

böyle bir arkadaşım vardı da ondan biliyorum. saat 1300da buluşalım der ama mutlaka en az 30dk gecikir. yıllardır tanırım hiç şaşmadı. bir yere kadar aldırmıyor, o da böyle diye kabullenmeye çalışıyor insan. hani derler ya insanları olduğu gibi kabul et! ama bir yere kadar. gelince de gecikmesine rağmen bir suçluluk duymaz, bir bahane uydurmaz mesela, gayet pişkin! hatta kızarsan sen suçlusun. ama napsınmış. e arayaydın. aklına gelmemiş, saatin farkında diilmiş. bu kadar bahaneyi de bir araba laftan sonra anca uydurur. gerek görmüyor bir açıklama yapmaya, kusura bakma demeye, gecikmesinin farkında olduğundan değil, normal görüyor, hak gibi görüyor, bencil ve başkalarını önemsemiyor.
hele bir de evde buluşacaksan, mesela bize gelecekse ve gecikirse bu gecikme de olmuyormuş, bekletme de , nasılsa evdeymişim ki niye büyütüyormuşum? oysa ki sen arkadaşını gelsin de beraber yemek yiyelim diye aç acına beklemişsin bir saat!!

ha bu geciken, bekleten tipler bahane uydurabilen bir tip. o zaman da en basit durumu büyütür. ayakkabının bağcığı çözülmüş bile olsa öyle anlatır ki halatlardan yapılmış bir köprüden geçmesi gerekiyormuş da köprü çözülmüş sanırsın!!

ha bu geciken, bekleten tipler de beklemeyi hiç sevmezler bir de. öyle de bencil olurlar ki o günü sana zehir etmeye çalışırlar. aaa onun zamanını çalmışın, beklemiş, sıkılmış! e sen hep bekletiyon 1 kere de sen bekleyiver... ama şöyle ama böyle..onun gecikme nedenleri senin nedenlerinden daha önemli ama!! gerçekte öyle olmasa da onlar öyle hissediyor.

nasıl gevezeler başkalarını geveze buluyor, eğer biraz konuşkansa ve bu yüzden sadece kendinin konuşması engellenmiş oluyorsa. işte bu benciller de hep başkalarını bencil bulur. hani sadece açık gözlülükten kendini ezdirmemek adına, suyun üstüne çıkma adına bilinçli yapılmış bir davranış değil bu. içlerinden cidden öyle geliyor. sanırım bu benciller bu açıdan mantıklarını kullanamıyorlar, başka konuda mantıklı olabilseler bile. bencillik o kadar kuvvetli bir duygu durumu falan ki mantık, gerçeklik duygusunu bastırıyor.

yaşadım bunu, buluşacağımız yere gecikmeyi bırak gelmeyi unutan oldu ya. hem de kendi ısrarıyla oraya gitmeye beni ikna etmişken. anında dehledim.
neyse gittim bekliyorum, gelen giden yok, şimdi gelir derken. telefonu da meşgul. kaç kere aradım meşgul. bende sanıdım ki önemli bişey oldu, telaşlanacağım neredeyse. sonunda hattı düşürdüm, bağlandı.
zırr zırr alo, e canım neredesin yaaa? nazlı! hıı! sen neredesin! e seni bekliyorum. ya niye? yahu sabah aradın buluşalım dedin illa ya. aaa onu ben unuttum canım ya hah hah hah ha!! e pes! yarım saattir bekliyorum, arıyorum meşgul, bişey oldu sandım. yoo olmadı öyle bir arkadaşımla laflıyorduk. (gayet pişkin) e ben burada bekliyorum. hah ha yaa! ha ha diyor ya gerizekalı mısın salak mısın be! bir telaşlan bari ay aman unuttum canım hemen uçarak gelirim kusura bakma de bari. (pişkin hem de alıngan) salak değilim nazlı! unutmuşum aklımdan çıkmış ne var. bu ne pişkinlik yaa! bi afedersin de bari. (kendini kusurlu görmez bu bekleten benciller). ne var büyütecek? işte değişiklik olmuştur sana da :). hala cıvıtıyor ya! ee? haa geleyim ben o zaman. ha şükür aklına geldi! yok gelme ben daha bekleyeyim balki gelrisin diye! ama büyütme yaa. büyütmüyorum hem ısrar ettin hem ektin. e tamam az sonra çıkarım. olur paşam. ne zaman isterseniz o zaman çıkınız! ben sizi burada sonsuza kadar bekliyo olacağım bir kulunuz olarak! tamam tamam. bir yarım saat daha geçti neredeyse. yok. ee yoldaymış ancakmış. kalktım gittim. aloo nazlı neredesin bulamıyorum seni. ara ara belki bulursun.. çat.
--__________________________--

bir de benden suçluluk duymamı bekliyorlar, özellikle açmamışım gibi. hani istersem özellikle de açmayabilirim kapıyı da telefonu da, madem kapı da telefon da benim! böyle bir hakkım yok mu yani!!
diyelim o gün hastayım ya da canım kıpırdamak, konuşmak vb istemiyor.
kapılara telefonlara bakmama hakkım var bence!!


böyle bir bakış, niye geç açtın der gibi, diyemiyorsa eğer, böyle canı sıkılmış bir ifade.
lavaboda ellerimi yıkıyordum da, elim doluydu da, çamaşır makinesinin sesinden duymamışım da. desen de ah canımm hünkar kapıda bekletilir mi??


hele ki çalışmıyorsan evdeysen! kimsenin telefonunu, kapı zilini bekletme hakkın yok! nasılsa evdesiiin!! evde birşey yapıyor olabilme lüksün yok. evde kapı telefon beklenir...


bir de sabırsız versiyon var bunlarda. hani bu sitem eden, surat asan, anlamayan tiplerin.
bunlar zar zar zar üstüste yangın varmış gibi çalıp ödünü kopartır telaşlandırır. kapıda
zar zar zar zaarrrr. açarsın. ay ne oldu ayol? hiiç. bir şey olmadı. ay ödümü kopardın o nasıl kapı çalma. sanırsın yangın var kaçın diyeceksin. hah hah hah! güler bir de. ay ne var ayol öd kopacak....


bir de ödlek versiyon var. bu küçük pasif agresif, mülayim görünüp, gösterip, biriyle yakınlaşınca onu ar gibi sokan, ezikliklerinin acısını iyiniyetlilerden küçük küçük ve yavaş yavaş çıkaran içten pazarlılılar... sinsiler.
1 kere çalar kaçar kapıyı. ikinciye basmaya korkar. sonrada bana kapıyı açmadın olur. sen beni istemiyorsun. ya böyle alınganı var bir de suçlayıcısı, kusur arayıcısı. niye açmamışım ki napıyormuşum evde?
bu küçük sinsi, ödlekler, yumuşak yüzleri, sesleri ve mülayim görünüşlerinin altına akrep gibi bir dil gizlemişlerdir. yıllardır ezilmelerinin, hor görülmelerinin, beğenilmemelerinin, ya da hayatın getirdiği, yaşadıkları olumsuz şeylerin hepsini birilerinden küçük küçük çıkarmak isterler. bir nevi Vasfiye Teyze.


bunun bir versiyonu bir arkadaşım vardı. pısırık görünmez, ama mülayim ve şirinliğinin ardında bencil, içten pazarlıklı birini saklar. allah vergisi yüz yapısı ve ses tonu ona şirinlik, masumiyet imajı veriyor. ve herkes bu ağlara düşüyor. kiminin uyanması yıllar alır. çünkü kendini gizler. ve zaten çok sosyal biri olduğundan çok sayıdaki ona göre arkadaş ama aslında sadece tanış denebilecek insanlarla az görüştüğünden, onu yakından tanımak ve bu kötü huylarının farkına varmak zordur. çoğu insan görünüşe aldanır, bu kız da bunun ardına saklanır. onu ancak çok uzun zaman, diğerlerinden fazla tanıyanlar kötü yönlerini fark edebilir ve tabi eğer bu kötü huyların ucu eğer ki kendilerine dokunmuşsa. yoksa fark edilmez. gizli gizli yumuşak yumuşak sokar yılan diliyle insanları. hani küçük ve yumuşak, alçak sesle, senin için söylermiş, hep iyiliğini düşünürmüş gibi bir ifade ve davranış biçimiyle. öyle bir yerde öyle bir şey söyler ki oysa, ama anlaman zaman alır, iyiniyetli olduğunu zannederek hoş görürsün.

önemsemez unutursun. ta ki bu kişi senden bir şey isteyinceye kadar. senden  bi takım şeyler ister, yaptın diyelim senden iyisi yok. bir de o sıra seni el üstünde tutar. en iyi arkadaşı olursun. seni onore de eder hani. buraya kadar tamam. ama baktı ki sen onu sevdin ve benimsedin, işte yandın. artık istekleri hiç bitmez, elini vermişsen böbreğini kaptırırsın kol ne ki. sabrının sonuna kadar kullanır sömürür seni. bitmek bilmeyen talepleri de gittikçe saçmalaşır, bencilleşir. sana hiç yapmak istemeyeceğin şeyleri yaptırtmak ister ve ama ben oraya gitmek istemiyorum, canım istemiyor vs gibi sebeplerini kabul etmez, ısrar eder. yaptırıncaya kadar önce tatlı dil döker sonra duygu sömürüsüne geçer ardından suçlamaya, küsme tehdidine.

bu arada başlarda o da seni düşünüyor, senin dediklerini yapmaya çalışıyorken bu elini kolunu kaptırma döneminde öyle olmaz. artık kendine güveni gelmiştir çünkü. arkadaşım beni seviyor, madem öyle benim her istediğimi yapmalı safhasına geçer. hatır için yap yap. bir yere kadar. sonra bakarsın ki o sana değer vermiyor belli, bunları fark edinceye kadar iş işten geçmiştir zaman aşımı olmuştur. anında tepki vermeyen tiplerle arkadaşlık kurduğu için bu açıkgöz. madem öyel denersin bakalım benim için ne yapacak, pek bir şey yapmak istemez. bakar ki sen onun isteklerini yerine getirmiyorsun, artık işine yaramıyorsun. usulca uzaklaşır. iyi bilir bunu. uzaklaşmayı da. öyle bi uzaklaşır ki etrafa sen onu aramıyor sormuyormuşsun gibi olur.

yoo tabi arkandan nazlı beni arayıp sormuyor artık demez bir de. kimsenin arkasından konuşmaz ki kendinin kötü imajı olmasın. birisi sorunca böyle üzgün üzgün durup boyun büküp, allah vergisi masum yüzünü ve şirinliğini kullanarak 'pek görüşemiyoruz artık' , 'pek haberleşmiyoruz ben de meraktayım' , 'görüştük ama epey oldu'  gibi bahaneler uydurur. ne şiş yanar ne kebap.

bu fark etmesen ve bıraksan tüm hayatını elegeçirecek, şirinliğinin arkasına gizlenen, içten pazarlıklı bencil ahtapottan elini, paçanı kurtardığına bakarsın. tabi kimseye de böyle net bir şey diyemezsin, şunu bunu yaptı, dedi gibisinden, o karda yürümüş izini bırakmamıştır, zaman aşımından olaylar geride kalmış, kanıtları sİlinmiştir.
zaten kolay kolay kimse onu yakından tanımayacağından dolayı anlatsan da anlamazlar, tecrubeyle saptandı. yakıştıramazlar bu davranışları ona, ya da konduramazlar, inanamazlar...

ha bu arada bu ahtapot kız, bu sivri sinek kanını emdiği zaman boyunca, bir de senden fikirler, zevkler, saptamalar yürütmüş kendininmiş gibi de başkalarına satmış, hava yapmıştır... ah ne kadar tatlı, duyarlı ve akıllı bir kız yaa!! derler arkasından. bilmem bilinçli mi kopyalıyor kişilikleri, kimliği, zevkeri bu çaldığı şeyleri. yoksa ruhumu kopyacı....

sayemde tanıdığı Şebnem Ferah'ı herkesten iyi bilen ve seven biri gibi göstermeyi başardı mesela. benim bilgi, birikim ve saptamalarımla. adı Şebo fanatiğine çıktı. göstermelik oysa. o bencillikle kimsenin fanatiği olamaz. sadece bir süre ilgi çekmek için yaptığı bir uygulama...
___________________


off nereden nereye. kapı çalmasından kişilik analizine....

kapı demişken daha yazacağım talihsizliklerini.

bir de apartman kapısından zile basanlar var. herhangi bir zile basar ve açmanı bekler. senin zamanını çalmış kimin umurunda. sana apartman görevlisi muamelesi yapar. bu tiplerin kapıya kadar  gelmişi de var.

hani eskiden ne kadar megafon falan vardı. bir gün kapı çaldı hem de zar zar zırrr 'ı geçti yani.
uyduruk megafondan ben; kim o? el cevap; benim!

ha bir de bu var. süper zekalar. benim der. ne bilem ben sen kimsin?

kimi aradınız? aç! kimsiniz? açar mısın kapıyı?
yahu kimsin kimi arıyorsun? (sinirleniyo sultan ya da paşa. sorgulamadan açacan hizmetçi!)
sinirlenerek kimi aradığını söyler. ona göre söylemek zorunda diildir. bana sana ne polis misin? aç kapıyı diyen bile oldu. açmadım.
ayşegül hanımlara gelmiştim. bu daire ayşegül hanımların değil!! onların zilini çalın!

ay bir de bozulurlar buna bir de sinirlenirler. insan yanlışlıkla yanlış kişinin zilini çalabilir elbet, geç farketse bile bir kusura bakmayın denir di mi. neredeee??
bu kadarcık bile bir hatasını kabullenemeyen, kusura bakma deyip konuyu kapatmak yerine kendini haklı görüp kavga eden bile var. niye açmıyormuşum kapıyı!!
benim ne mecburiyetim var herkese kapı açmaya desen, bir cevabı yok elbet, ama açacaktın gene de ona göre. sen hatalısın. beni yormaya ya da meşgul etmeye,işimden alıkoymaya, rahatsız etmeye falan ne hakkın var.
benim ona buna kapı açmaya ne mecburiyetim var?! hani kibarca istese açarım. ama neredeee..


bir gün de gene aşağıdan kapı çaldı, ama otomatik de bozuk yukardan açamam, megafon zımbırtısı da eskimiş, bozuk sayılır. ısrarla çalıyor sanırsın itfaiye, polis falan kapıda. çıkıp balkondan baktım, seslendim kim o?!! diye.
gençten bir çocuk bir hışım bir sinir yukarı bakıyor. yeni taşınan bir komşunun oğlu. annesine kardeşlerine nasıl davranıyor, nasıl hükmediyor bilemem o beni ilgilendirmez. ama bana annesine bacısına davrandığı gibi davranamaz. buna hakkı yok. ama nereden bilecek. ona göre tüm kadınlar onun emrinin kulu, hizmetkarı zaar.
bağırıyor bana aşağıdan tersleyerek 'kapıyı aç!'. oohh oh gayet pişkin. bu komşuyu rahatsız etmeye ya da kapı açtırmaya ne hakkım var gibi bir soru neden olsun ki aklında. evde herkes bir dediğini iki etmiyor, iş yerinde de eziliyor ama ev başka... 'kendi zilini çalsana!' ah pardon abla! mı dedi sandınız.

yok ya daha bana kabadayılık taslıyor, böyle kollarını kubarta kubarta kapıyı işaret ederek açmamı buyuruyor paşamız.
canım evinin ister paşası ol ister hünkarı ister kölesi ister bilmem nesi. dışarda hayat başka. kimse anan bababn bacın değil. ne sen öyle davranabilirsin ne zaten hakkın var. ama bunlara toplumda nasıl hareket edecekler, hakları, nezaket kuralları öğretilmiyor ki... bilmeyen nasıl öğretsin zaten.

artık mecburen ve canı sıkılarak açar mısın diyor. ama yani ben hatalıyım aslında da kendi büyüklük gösteriyor. esasen ben mecburum oğlanın tekine kapı açmalara, hörmetlere... de işte büyüklük bunda kalsın! büyüklük ve kibarlık ediyor çocuk.

'e otomat bozuk ya' diyorum, bir aydır yapılamamıştı.
ee noolmuş?? der gibi bakarak yukarı şöyle buyurdu zerdüşt; 'e aşağı in aç!!'

aa hiç aklıma gelmemişti, otomat bozuk diye evden çıkamıyorum, çıksam giremiyordum. meğer böyle de olurmuş. ay bu çocuk Einstein (aynştayn, böyle mi yazılıyodu) midir nedir. bana kapı açma teorisini sunuyor!!!

yaa ne salağım ne diye aklıma gelmedi bu?? hemen kırmızı halılar sereyim, güllerle döşeyeyim, altınlar saçayım, hatta halvete kız bulayım.... ah ne kadar kabayım!!! çok düşüncesizim yaa. oysa ben bu dünyaya ona buna kapı açmaya, arkadaş dediklerimin de her istediğini yapmaya gönderilmiş bir hizmetkarım!! ne hakla aksini düşünürüm ki?!

derhal bu düşüncesiz ve isyankar nazlı'nın başı vurula!!

hadi hadi diyor hem de!! ayy bekletmişim.. vah vaah.
'kendi evinin zilini çalsana! kardeşin açsın!'

ya çalmış işte bir kere, inip açsan nolur yazzıık. zavallı çocuk okulda hor görülmüş yıllarca, patronu, üstleri ezip, azarlayıp duruyor, hayat vurdukça vuruyor, bari apartmanında saygı ve hörmet görsün de mi?

kardeşi duymuş sesimizi inip açtı. söylene söylene çıkıyor evine. duyuluyor aparman merdiven boşluğunda. bi kapı açacammış ki ne vatmış ...

kapıya gelip bilmem neredeki komşunun nerde olduğunu mu soran ararsın, bu çevrede kiralık var mı diye soran mı....
bi keresinde ben evden tam çıkıyordum kapı açık, bir zort diye daldı içeri. bilmem ne hanım burada mı, bıraksan evi gezecek. üst katta onlar deyince şaşırması hele. çok hoş. yaa!!??

bir gün de şu otomatın falan bozuk olduğu sırada tam ben çıkarken bu buyurgan yetme kapıda bekliyor, ben merdivenin başında görününce de cama vuruyor çabul gelip açacakmışım kapıyı!! emir büyük yerden. hayır zaten çıkacağım ama özel bir acele etmedim. kapıyı tutup açtım çıkmak için bu kendine açtım varsayarak daldı içeri benim çıkmamı beklemeden, gayet pişkin. pişkin de dill farkında değil ki!! rica ederim dedim. bari sağol abla desin diye. hiç oralı olmadı, boş boş baktı bana bir an. niye sağol diyecek ki. zaten benim ona kapı açmam normal, şart falan...



12.07.2013

tatil diil - telekinezi annesi

bir geziye-tatile gitme konusu açıldı eyvah!! annem şimdiden başladı, 1 havlu alsak yeter! eskilerimizden götürüz orada yıpranmasın! çok bi şey almaya gerek yok 3-5 gün için. bi şort iki tişört al nazlı, yeter! makyaj malzemesi de taşımana gerek yok... zaten hava sıcak fazla kıyafet yok giyilecek, ama hırka alalım mutlaka bir tane!! nasılsa sabun-şampuan falan olur otelde, bi diş macunu alsak yeter...

ooof of... eskisi gibi söz dinlemiyorum, yoksa ben en çok mağdur oluyorum.
1 havlu asla yetmez. sen çok uzun kalırsın şimdi duşta ben bekleyemem deyip benden önce girer, hemen kurulanıp verse bari havluyu, yatağa bir güzel uzanır, ohhh der rahatladım, öyle uyumuşluğu da var. uyandırmıştım mecburen, tatlı tatlı uyumuş sabahı bekleseymişim ne olurmuş, uyandırmışım ama ben.. ha onu yaptığım da oldu, kimin aklına uyup tura katılırsın ki!!
sabahı bekledim havluyla uyudu diye, sabah da bir acele bir telaş ben yıkanamadım. aman bir programı varmış turun, aman kahvaltıyı kaçırmayalımmış, aman bekletmeyelimmiş, alel acele indirmişti beni. ama başkaları yıkanacam, süslenecem diye bizi bekletmişti. içlerinden dişime göre olana sataşınca da kızım huzursuzluk çıkarma demişti...
ne güzel diil mi!
zaten havluyu aldığımda ıpıslak olur, e tek havlu alınca... e ben demiştim iki havlu alalım anne, yaa evet keşke alsaymışız der dönünce. ama bir zaman sonra bir gezi-tur-misafirlik falan olursa gene başa döneriz.. 1 havlu yeter! kış olsa belki. hani çok terlemeyeceğin için her akşam duş almayıverirsin de ağustosta!!

eskilerimizden götürmek de bir felaket. bu yanılgıya küçükken epey düştüm ben. ama yıllardır yemedim!
sanki hiç kıyfetimiz yokmuş gibi yollarda yıpranacağından korkarak götürtmezdi yanımda yenilerimi. sonra fotoğraflarda eski kıyafetlerimizle çıkarız. sonra ben hiç hoşlanmam o fotolardan. hatta annem unutmuş telkinlerini, telekinezi mi yoğsa, aa nazlı niye bunu giymişsin ki epey eski bu? gibisinden bir şeyler demişti. e sen eskileri giyip gidelim yıpranmasın derdin dedim. hatırlamadı bile... farkında mı diil acaba.

 (evsiz gibi diiliz yaa, o kadar da diil hayır yazarken gözümün önüne o tipler geliverdi de. ama gene de eskimişler, çok giyildiği için soluktur, yıpranıktır, hiç değilse yenilere göre daha hızlı şekli kayar, dizi çıkar mesela. öyle.)

e artık uymuyorum. ama annem telkinlerini sürdürür, bırakmaz. ev dışında geceleyeceğimiz bir durum söz konusu olur olmaz, aylarca zaman olsa bile zamana yayarak telkinlere başlar....
uymuyorum hatta sırf gezi de ilk defa giymek için yeni kıyafetler alıyorum, yola çıkmadan kuaföre gidip saçımı yaptırtıyorum!!! ooooh kokoşum!!!


çok kıyafete gerek yok az götürelim, asla doğru diil. daha önce de oldu, bir şort bir tişört. ondan sonra daha şık olmak gerekir, ya da istersin ama yanında yoktur, ya da kıyafetinin başına bir şey gelir... her gün için ayrı iç çamaşırı ve kıyafet götürürüm, bazen alt-üst kombinden miktar azalır, kışsa çorap da, ekstra olağan dışı durumlar için bir tane de yedek, hem vücut hem baş havlusu alırım, hiç eksik etmem, hatta anneminkini de ben taşırım... bir de yedek ayakkabı alırım. ama çok yer kaplamayacak olanından. takılarımı, bir hırka ya da kot gömlek, bir şal da eksik etmem... fön makinası, saç düzleştirici beklediniz şimdi benden di mi, ama yok o kadar diil. telefon ve fotoğraf makinesi ve onların şarj aletleri yeterinde yer tutuyor zaten.. ha gittiğim yerden de eli boş dönmem... :))

oohhh kokoşsam kokoşum!!

makyaj malzemem eksik olmaz, otellerin şampuanları malum, yanımda mini seyehat setimi eksik etmem. e annem de bir güzel yararlanır bu nimetlerden... sonra da iyi ki almışsın der mesela. otelin şampuanı keçe gibi ediyor saçı... işte o yüzden...

sivrisinek

odama bir sivrisinek  girmiş günlerdir bana uykuları haram etti, a hayır git bacağımdan ye, sonra da zıbar ne diye kulağımın etrafındasın ki? herhalde kendince meydan okuyor bana!!!

anneme de söylemişim demek, her sabah soruyor bugün de sinek var mıydı diye. ben doydum deyip kapıyı çarpıp gidecek hali yok ya. sivrisineklerin ömrü ne kadar bilmem ama herhalde biz öldürmeden uzun süre yaşayabiliyorlar...

iki gün üstüste yenince annem odamda sinek avına çıktı. bir de bana e niye öldürmedin? diyor. saanki kıyamamışım. 
görünmüyor ki.
 nasıl görünmesin kızım görünmez sinek değil ya. 
bir yere konuyordur, gazeteyle vuruver üstüne! 
cidden mi? gazeteyle vursam olur mu anne?

 (annem imadan vs anlamaz, ama benim anlayamadığım da bu herhalde. sürekli imalar, kinayeler bende. illa ağzımdan tersi çıkıyor ki anlasın. sinek öldürmeyi mi bilemeyeceğim yahu? ama inanıyor. yüz ifadesinden belli.) e tabi kızım?!
nereye konuyor? diyor. yahu gecenin bir yarısı vızır vızır dolaşan ve beni yiyen sineğin adresi mi var?
konduğu yeri biliyorum ama kendisini konutunda ziyaret edemedim, aklıma gelmedi bak.. aa sinek öldürürlür mü ki?

ne bileyim nerede anne! e görmedin mi? bir an için geçerken gördüm anne ama bizzat tanışamadık! ya görsem yaşatır mıyım allahaşkına!
bir de ben bakayım! ben göremem ya..

gelip sineğin kendini tanıtması gerek. merhaba nazlı ben her gün senin kanını emen ve kulağının dibinden bağırarak geçip seni sinir eden sinek, tanıştığımızı memnun oldum. yarın poponu aç da bir de oradan ıssırayım! demeli!!

ben göremediysem 3.5 derece miyop annem nasıl görecek. üstelik duvarlarda bana 'sen renk seversin' diyerek benim iyiliğime olsun diye aldırıp yapıştırttığı rengarenk bir duvar kağıdı var.

uzun incelemelerde bulundu, bir ara duvarkağıdı tutkalının yapışkan artığını sinek sandı. o ufacık şeyler var ya şeytan ya.. gündüz gözüyle ortada dolaşır mı. kuytulara da baktı annem iyice. ama çıksa da görsek hemen nasıl avlayacağız. ertesi gün elinde fısfıslı sinek ilacı odamı kolaçan edip dip köşe ilaçladı, başka sinek girmesin diye de kapatmış her yeri. açma birdaha diyor. hadi bir süre açmadık, ee bi gün elbet açacağız... hiç açmayayımmış klima kullanırmışım, napalım faturayı da ödemeyi de en iyi biz biliriz!!

klima bir süre sonra beni hapşurtuyor, havasından değil, içini de temzilettim, filtresi de yeni ama gene de...

8.07.2013

Türk annesi ısrarcılığı. - tek yol yemek yemek!!!!

her gün aynı sohbet yapılır mı. bizim evde yapılır. banyo mu yaptın, banyo mu yapacaksın, duş mu aldın sen...vb vs.
hatta gaibten duş sesleri duyuyor. çıkmadan duş aldın herhalde duydum.
yoo.
e o sesler neydi?
yukardandır.
hayır yani zırt pırt yerli yersiz duş alıyorsun da. eskiden hiç sevmezdin. hayret.
derimi yüzmeye çalışmandan korkuyordum. o kadar keseliyordun ki.
kim? ben mi? hiç de o kadar sürtmem.

bir de annemin bu eskidenleri var.

eskiden balık gibi yüzerdin hayır birine söyleyince tuhaf oluyor. yani sanırım herkesin eskiden algısı farklı. 2-3 yıl öncesi de eskiden olabiliyor. genelde öyle algılıyorlar. çocukken balık gibi yüzerdim, evet ama sonra yıllarca yüzmeye bir şekilde gidemedim, haliyle unuttum ve biraz da cesaretim kalmadı. aradaki zaman uzadıkça da iyice kalmadı. e ben de yüzen insan olmam, güneşlenen kız olurum, zaten hiç bir zaman sportif biri olamadım. yüzmeyiveririm.
ama ne zaman konu açılsa birisine, övünüyor mu yeriyor mu anlamadım, eskiden nazlı balık gibi yüzerdi diyor. onlarda 3-5 sene falan sanıyor. çocukken diyemiyor annem. böyle diyor kolluğu takardı, ama biri patlaktı, sabahtan akşama yüzerdi havuzda hiç çıkmazdı. karşısındaki salaklar da kolluk deyince gülüyor. ben devreye girip 10-12 yaşlarında falan diyorum.
o zaman anlıyorlar. tuhaf hem anneme daha o günlerimiz dün gibi geliyor bazen, ama bazen de karta kaçtın demeyi ihmal etmiyor, yaşımı yüzüme vuruyor. ha bazen de yaşını gizle diyor. 28 desem olurmuş. ama diyelim dedim, bir şekilde konu açılmış da bahsediyorsa kaç yaşında beni doğurduğunu, kendi yaşını, e kendi gizlemiyor. hesap ortaya çıkıyor, ben yalancı oluyorum gibi gibi.
artık bugün kendime indirim yaptım diyorum...
beni yalancı çıkardığının da farkında değil. e sen hem gizle diyorsun hem de beni kaç yaşında doğurduğunu ve şimdiki yaşını söylüyorsun. e beni yalancı çıkarır gibi oluyorsun o zaman anne.. yaa diyor. unutmuşum!!

______________

bir şey söylemeye gör yandın.
aman bir gün demişim ki şu ilerdeki parkta bulunan spor aletlerinden aslında yararlanmak lazım. iyi ki demişim.
tamam üşengeçim napayım. ama bazen de takıntım tutar. bu kez tutmadı ya. tutmazsa tutmasın.

ama ne fayda. annem hergün defalarca hatırlatıyor bana. o kadar çok ki sıkıyor bir yana inat damarına basıyor.
hatırlatmasan ısrarcılığa oradan da gizli baskıya ulaşmayı başarıyor.

istersen git parkta spor yap. istersen git parkta spor yap.
istersen git parkta spor yap.
istersen git parkta spor yap.istersen git parkta spor yap.istersen git parkta spor yap.
istersen git parkta spor yap.
istersen git parkta spor yap.istersen git parkta spor yap.istersen git parkta spor yap.
istersen git parkta spor yap.

evet anne, istersem gider yaparım. ama şu an istemiyorum... demek ki.
anlamıyor ki.

yemek konusunda da böyle iyi ki bir baklava severim demişim. seviyorum diye her gün yemem gerektiğini düşünüyor. yahu her gün yersem 200 kilo olurum be. hem zaten her an canım istemez ki. ne bileyim tek tutkum, zevkim tıkınmak değiiiiiiillllllll.
ama anlayan kim. ya istersen git baklava al yiyelim. diyor. sen istiyorsan alayım. yok sen istiyorsan diyor. yok ben istemiyorum bugün. sonuç o gün baklava yemiyoruz. ama ertesi gün bu durum bir başa kakma bahanesi.
benim için yememiş oysa ki canı istiyormuş. e diyeydin. yok beraber yiyecekmişiz.
e tamam da ben kendi gibi diiilliiiim.
 ama anlayan kim?

annem iştahlıdır ve yer yer kilo almaz fazla. sinir eder insanı. ablam da gıccık ona çekmiş. ben teyzemin familyasındanım. gerçi teyzem de çook iştahlıdır ve çok yer, hayattaki tek zevkin yemek yemek olduğundan kesinkes emin! ama kiloalır, gerçi umurunda diil. üstelik kimse umursamasın ister.
bana da alırsan al kilo der. annem de destekler.
hiç de ders almıyorlar hayattan ha. tansiyonu var kilodan . ama nazlı da kilo alsın, tansiyonu olsuuun. ne olmuş....
kötülüğünü düşündüklerinden diil, umurlarında değil. hatta bazen amaan yaş olmuş 65 boşşveer der.
bana. e teyze e anne ben 65 değilim!

ha doğru ama olacaksın. şimdiden boş mu vereyim yaa...

off...
_______________

annem baskıcı anne olmayacak ya, bunun için lafının önüde istersen eklemenin yeterli olduğunu düşünüyor. ama diil.
ama anlatabilirsen gel sen anlatt..
hatta bazen kendinin benim yapmamı istediklerini de önüne "istersen" koyarak söyler..
nazlıı istersen şöyle yap istersen böyle yap... ama istemiyorum. yapmıyorum haliyle. e buna da sen bozul, trip atıyor annem bana.. e söyle bana , ben istiyorum yapalım de. yok. yani o istiyo diye yapmayacak değilim.
diyelim canı tatlı istedi, gideriz o tatlı yer ben dondurma biraz.
herşeyi aynı anda isteyip yapmamızı mı istiyo..

______

annem geçende eski bir arkadaşıyla karşılaştı. kadın emekli memur, tek kalmış, sürekli geziyor. ay çok özendi onaa.
ama anlattığım gibi annemin gezisi de zor. ayakları beli ağrır da biraz. ama zaten her an herşeyden şikayetçidir, kronik memnuniyetsiz. ve olumsuz.

diyor ki neyse ben çok gezemem de sen gezersin ilerde...

daha şurdan Adana,2ya tek gitmeme dayanamıyor. 15 dk da bir bir bahane rar eğer yalnız çıkmışsam. yurtdışı gezisine gidecekmişim.

böyle söyleyince de fark etmeme şaşmış gibi inkar yolları..

bi keresinde ablama gidecem, o sıra ablamlar Ankara'da , sınava girecektim, annem de hastaydı. korkudan öldü öldü dirildi. acaba ben salak mıyım. hayır sorunca da kızar, bana çok güvenirmiş de işte...
nredeyse sınava girmemi engelleyecek. kendinin gelemeyeceği benle önceden belli. başladı sınav olayını kötülemeye. sınav mıymış insanın kültürünü belirleyenden... vs.
sıvanın adaletsizliğine ve saçmalığına da ulaştı. önemsiz gördüydü falan. e girmesem nasıl yüksek lisans yapayım. yapmasam da olura varırdı yani iddiasını.

tam manasıyla gitme diyemiyor ama ben vazgeçeyim diye bekliyor. kendi benle gelemeyecek diye. ha zaten benle gelmesinin de manası yok. gerçi e sonra demezler mi bu kızın bekleyeni yok bahçede diyor. yahu les sınavı bu öss diil.
 olsuuun.

napim annem, girmeyeyim mi sen gelemeyeceksin diye.
yok ben girme mi diyorum?

neyse gittim ankara'ya girdim sınava. ha yolda defalarca aradı. otobüsle gitmiştim o zamanlar. kapalı olması gerek, molalarda arıyorum. ama sinirinden delirmiş. anne açamam yasak ya. olsun özl izin alayımmış, kenara 2 dakka çeksinlermiş ne varmış. ben beceremezmişim böyle şeyleri kendi olsa ohooo.

ha telefonda da o kadar konuşuyor ki tuvalete gitmemi engelleyecek. nee otobüsten indin mi sen??!! aman yanlış otobüse binme ha!! anne!! delireceğim, bende beyin özrü mü var? öf aman nazlı! ben söyleyeyim de sonra demedin deme.. ayyy!!

daha da yurt dışına seyehate gidecekmişim!!
telefonda konuşmaktan gitsem de gittiğimden anlamam...

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

of zaten daha böyle mevzu açılmadan annem hayali kavgalara başlar. annemin arkadaşı bir seyehatinde zor vize almış da.

konu bu son zamanlarda. annem konsoloslukta görevlilerle hayali sohbeler ve tartışmalara giriyor... biz gitmek isteyeceğiz turla ama onlar vize vermeyecek... gidemeyeceğiz ve annem onlara dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecek!!!

son fantesizi bu... yok türkçe bilmiyorlarsa ben çevirecekmişim ingilizceye...
 ben senin uzuuun kavgalarını, laflarını nasıl çevirem ingilizceye...
bence kimse çeviremez, türkçe bilen bile bazen anlamıyor da...

bazen de o kadar ani konu değiştiriyor ki..
hani tam beyninden o an geçenler vuruyor diline...

konsolosluk görevlisiyle kavgada hooop geçen sene aldığı şorta, oradan bilmem ne zamandan dilara diye bir arkadaşına dediği bir şeye..
 kendi anlar anca beyninden geçeni, ama o benden bekliyor. ve ben şaşırınca, o kim, o ne, o kunu ne dersem kızıyır. beni anlamamakla suçluyor.

kendi beyninin içini beni,m anlamamam ise bir yerde benim zeka kapasiteme de dokunduğu oldu. beni hiç anlamıyorsun nazlı!!

ayyyy yeni etme tribi!

dilara kim, ne dedi sana?
 hi belki anlatmıştır da unutmuşumdur ama nasıl unuturum?? pis hain. öyle bi bakış gıcık.

sanırsın kendi benim her arkadaşımı hatırlıyor.
 tabi hatırlıyorum! diyor.
ama sevgilimi elimden almaya çalışan yılana sarılıp öpeyim diye tutturuyor.

arkadaşlarım meltem'le melda'yı karıştırıyor da daha...
özellikler aynı isimler değişmiş. meltem melda, melda meltem olmuş.

o kadar emin ki artık benden şüpheleniyor.
e babası doktor olan melda değil mi? beni sınava sokuyor. kendi hiiç yanılmaz, unutmaz, karıştırmaz, ama hain nazlı'dan her türlü şey beklenir!!

hayır anne babası doktor olan meltem.
emin misin? hani gitmiştik, senin kulağına bakmıştı. melda'nın babasıydı o.
hayır annecim meltem'in babası.
allah allah! hala inanmıyor bana.

sana not defteri hediye etmişti.
hıı evet.

üff giiti 1995'e.

e tamam işte benim kızım melda şöyle çalışkan böyle bilmem ne diye övünmüştü...
evet anne. ama melda adı kızının.

...............
bu sohbet uzadıkça uzadı. annem benim bile hatırlamadığım saçma detayları hatırladı. doktorun beyaz gömleğinde mürekkep lekesi varmış, içinden demiş ki bunun karısı hiç mi yıkamıyor gömleği.
aa ben fark etmemiş miyim mürekkep lekesini, zaten benim hafızam iyi değilmiş!!

kulağım nasıl ağrıyor anlatamam, sanki kafamın için de matkaplar orkestrası kurulmuş. bu kadar hatırladım şükür.
annem vazgeçmez.
e ben de ona çekmişim, şidi tutup da evet anne haklısın mı diyeceği, kendi demz miydi kendinizi ezdirmeyin, bana bile.. ama annem hep öğrettiklerini, telkin ettiklerini inkar eder..

...............................

1990larda annem temizlik hastasıydı ve bu konuda hem çok çatıştık hem çok dalaştık, çalıştık. gel gör ki şimdilerde bunları unutmuş ve inkarda...
delirircesine herşeyden tiksinir, elimi bile yıkadığıma inanmazdı, ablam gibi ödlek yalaka olmadığım için , elinizi yıkadınız mı diye sorunca evet anne dememişim diye beni pis ve yalancı olmakla da itham etmişti... üstü kapalı bunlar tabi. baskıcı anne olmayacak!! ima et tamam. ben yemem işte!!!

su içmişiz mutfakta, bardağı herhangi bir yere koymuşuz. oooff işte önce kavga sonra nutuk konusu...
şimdilerde ise zorla öğrettiklerini, alıştırdıklarını inkar edercesine davranışlarda..
 mesele bardaktan büyük.

paranın ne kadar mikrop barındırdığıya ilgili o kadar çok nutuk dinledim ki zamanında, ama şimdi unutmuş bunları, hiç olmayacak yere koyar... yastığımın altı, çamaşır çekmecem gibi!!

kızıyorum diye de beni sorunlu görür,  abartıyor muşum, bi psikoloğa gitsem ne dermiş bana,??


1990larda ne kavgalar ettik ne.. off. say say bitmez.. hem öğretti alıştırdı hem şimdi tam tersi istikamette...



________________________-

az önce başladı gene parka git spor yap, ben de gelirim... kimse bir şey diyemezmiş...

harbiden canım istemiyor, üşeniyorum. ama anneme göre korkuyor ve utanıyorum...
neden korkacağımı ve ya utanacağımı da pek anlamış değilim. insan kızını bukadar mı tanımaz ve ya yanlış anlar...

o kadar çok tekrarlayınca insanın hevesi kaçıyor hem.

artık öyle bir şeye varıyor ki bu halbuki senin fikrin. ama annemin bu tekrarlamaları sanki onun fikriymiş, bana zorla yaptırtmak için bin türlü yol deniyormuş hissi uyandırıyor insanda.

tersi psikolojinin de tersi anneminkisi...

evet yap haklısın diyerek bile vazgeçirir..

sevdiğim yemekten soğuttu beni. makarna severmişim fırında. bir ay her gün yenir mi. ama seviyorum demişim. benim için yapmış bu fedakarlığı. kendi sevmezmiş ama katlanmış. ben se burun kıvırıyormuşum..

________________

anlat anlat bitmez.

diyelim ki patates cipsi seviyorsunuz, ama bir yandan biliyorsunuz zararlarını, arada sırada yemeniz gerektiğini bilip ona göre davranıyorsunuz. olamaz mı. anneme göre seviyorsan hergün sevecek ve her gün yiyeceksin!!

insanın takıntılı dönemleri olamaz.


bi ara üstüste üç kere cips yedim. hani rejimdeydin dedi. bu o sıralar ki özlemim ve lüksümdü. ama anlayan kim.
bir süre sonra usandım ve kilo almak istemediğim için boş verdim, kendimi, irademi dizginlemeyi başardım.

ama annem benim iyiliğime diye düşünüp bana cips alıp yedirmeye çalışmaya başladı.
yemezsem iyilik bilmez oldum!! ama severmişim ki,.

off. sırf seviyorum diye herşeyi her gün yiyemezsin. ama hayattaki tek zevk buymuş, yemeliymişim.

bundan vazgeçirmek de mesele. kilo alıyorum, canım istemiyor. her evden markete gidişinde sakın alma yemem diyorum.

evde pakette üç cips var. seviyorum diyeymiş iyiliğim içinmiş, ne biçim insanmışım ben.
ha bir de ciddi konuşması var. bir şeyi yemek istiyorsam yemeliymişim hayat kısaymış.

ama mesela sevişmek istiyorsan sevişi diye bir şey yok. hatta öyle bir şey yok. tek zevk tıkınmak. sonun kısa zamanda ölüm olsa bile... doktordan fırçayı yiyinceye kadar bekle...


bazen bu saçma tutumu, inadı takıntısı beni delirtir.

gene getirdi bilgisayar başına cips... üniversite sınavına hazırlanırken de böyleydi. pasat börek yiye yiye şişmiştim.
inandırmak için sinir krizi geçirmemi bekliyor herhalde ki geçirtmekte başarılı.
çok.

yemek istemiyorum artık bunu, neyini anlamıyorsun anne?? iyiliğin için, seviyorsun diye, mutlu ol diye.

hayır sanmayın ki ben bulumik falanım. sadece her kız gibi ideal kilomda kalmak, ve giydiğimin yakışmasını istiyorum. ama annem sabote eder gibi davranıyor aynı..

ne istiyrosun? 200 kilo olayım, evden çıkamayım, kimse beni beğenmesin mi. cipsle olmazmış.
ay ben ne iyilik bilmez mişim. sen de beni dinlemiyor kararlarıma saygı duymuyorsun.

hiç de bileymii, tek istediği benim mutlu olmammış.

evet öyle ama bun sadece tıkınarak olacağından emin. başka zevk kalmadı yok!!

bir süre sonra bu alınana şeyler cips ve ya tatlı, neyse o, kala kala bayatlayıp çöp olunca anca inanıyor.

ne müzik dinlemek zevk alma yolu, ne gezmek, ne arkadaşlık, ne yazmak, ne de vs neyse o....
karar kesin!! yemek yemek!!! bana bunu öğretmek istiyormuş. kendi bulmuş yolu, ben bari yorulmayayımmış. anne ben başka bir insanım.!!!!!

kilo alacağını bilsen hatta öleceğini bilzen bile. nasılsa aynı gün olacak değil ya..

başka insan yok! hatalı, doğru yolu bulamamış insan var! tek yol yemek yemek!!!

yani senin başka zevklerin olmasını anlayamıyor, kavrayamıyor, kabul edemiyor.

___________________

ha bir de kandırma yolları var. hadi gidelim parka oturalım...
güya beni oraya götürüp spor yapmamı sağlayacak, sonra bak gördün mü ben haklıyım diyecek. iyi de zaten bu benim fikrimdi. hayır onun fikriydi, parkta spor yapmak benim aklıma gelmez!!

 denedğim için anlatabiliyorum.

gittik oturduk diyelim. istersen'lere başlar.

ha şimdiüstüste yazınca manyakça geliyor ama bu ısrarları öye doğal ve düzenli aralıklarla ki başkasının anlaması imkansız.. öyle bir duruma sokar ki beni annem benim iyiliğimi istiyor ama ben tınmıyor, inat ediyor olurum,, senin fikrini bile sahiplenip sana öyle bir satar ki, kendi başarısı olur. bir şekilde kendine mal olur illa...
şimi parkta bana spor yaptırırsa ya da cips yedirirse onun fikri ve başarısı olur.

ya bak tadı güzel ben sana demiştim mutlu oldun der gibi bakar ve davranır.

yaa bak spor yaptın göbek gitti ben sana demiştim, benden şaşma, haklıyım.

zaten başkasına da öyle bir bahseder ki nazlı'nın aklına gelemeyen şeyler bana geliyor, kızıma yaptırıp mutlu olmasıno sağlıyorum gibi durur.

annem reklamcı olmalıymış ya da diktatör!!


_______________

sürekli seni senden iyi tanıyor ve seni senden daha çok düşünüyorum modunda... ama hep aşırıya kaçıyor...


bir şeyin bir yanını düşünebiliyor sadece.

hani üniversite hazırlık zamanı seviyorum diye bana börek getiriken ki. zaten çok çalışıyor, fazla gezmiyor, stres altında, bari sevdiği bi şeyi yesin de mutlu olsun. tamam buraya kadar. ama bi sınırdan sonra kilo alacağımı, kıyafetlerimin yakışmayıp, üzüleceğimi akıl edemiyor. mutluluk veren bir şey sonunda eziyete dönüşmesin dieyemiyor.

----------------------------

ha aldanıp yeyip şitimmi kilo aldıni götün büyüdü de der.

hatta kendi gibi aşırıya kaçsam hep, bir yerde mantığımı kaybetsem de mesela aşırı spor yapsam kas yumağı olsam dakulp takmayı başarır. erkek gibi oldun der.


onun aşırılıklarını, mantığını kaybettiği noktaları benim dizginlemem gerekiyor hep hem onun hem benim için. ama sonra da suçlanacak kişi ben kalıyorum da.

beli ağrımasına rağmen yürümek, tırmanmak istiyor bir yayla gezisinde. biliyorum ki beli ağrıyacak hem sonra kendine hem bana eziyet. doktora gitmek istemeyecek, ama ağrılar onu delirtip bana çemkirecek..

ama gene mantığı uçar. yürürüm,çıkarım diye tutturur.
yapamayacağını kabullenmesi ve birinin bunu masumca hatırlaması ve hatırlatması da kötü onun için.
inkar vesilesi.

yaylada çıkarım dedi, çıktı ama günlerce ağrı çekti, hem bana dar etti tatili de yaylayı da, hem kendine.
ben dedim senin iyiliğin için diyorum. tamam da napayım çıkardım.
çıktım.
 bi de bana inatçı der.

hayır onu aşağılayan, kırıcı falan bir tavır ve ses tonuyla da söylemiyorum. bilirim inadı da inkarı da karalaması da pamuk ipliğine bağlı.

ama illa kendi bildiğini okuyacak, sonuç önemli diil, sana da okutacak. sonucun önemi yok.
başa gelen çekilir deyip boyun eğip çekmiyor da, isyan edip dar ediyor o zamanı....


______________________
ne kadar saçma şeyler için tartışma çıkıyor bi bilseniz. tam öyle dile getirmese de herhalde anneme göre ben kendinin aynısı olmalıyım, doğru ancak budur. kendi fikir ya da zevklerim nasıl olur?

geçende perde yüzünden tartıştık. hayır yeni perde alınmayacak, ama öyle olsa kesin renk-desen vs seçimi konusunda da tartışırdık. bu seferki perdeyi çekme mevzusu.

tül perdem epey incedir, o yüzden yazzın heryer açık olunca çok uçuşuyor, hatta rüzgar onu dışarı bile uçuruyor.
işte suç ve suç delili.

gene dışarı uçmuş, ara da bir toplar düzeltirim gene uçar. hayır annmin dediği gibi yapsam olmazmış, yanlış yapıyormuşum!

böyle toka gibi neyse adı perde aparatları var ya, derleyip toplamak için, onlardan takacakmışım.
hiç sevmem öyle büzgülü bilmem ne perdeleri. zaten kalın perde çekik değil ki, hem onu takınca, bi sabah uğraş perdeyi topla şekil ver akşam ayrı uğraş perdeleri kaparken, üstelik tül perdeyi o şeyle toplayınca pencere açılmış oluyor. bütün içeri meydanda.

büzgülerini, volümünü ayarlarsam olurmuş. olmuyor valla, gene uçuyor, rüzgardan büzgü neyim kalmıyor. bütün içeri görünüyor.
e ne varmış bunda? sanırsın paparazziler beni dikizliyormuş.

öyle ya kim bakacak bundan sonra bana??

hadi bazı zamanlar neyse, odamda değilken falan. hiç mi giyinip soyunmayacağım. e sabah giyindikten sonra yapaymışım perdemi. yahu gün içinde kıyafet değişmeyecek miyim.
değişme diyor, ne gerek varmış.
ya dışarı çıkarken. kaparsın perdeyi.

kendi yıllarca kafamızza kazıdı, evde eskiler giyilir (bir de gezide) dışarda en yeniler. ee üstümü değişmem lazım demek.
aman nazlı sen de.

sabah geceliğimi, ne giydiysem artık değişip, ev içi kıyafetimi giydikten sonra perdelerimi düzelteceğim, gün içinde çıkacaksam ve üzerimi değişeceksem, o kadar uğraşıp şekil verdiğim perdeyi kapayıp, üstümü değişip tekrar düzenleyecekmişim. eve geldim dışardan, ev kıyafeti, rahat birşeyler giyeceğim, gene bozacağım perdeyi, kapayacağım, kıyafetimi değiştikten sonra yine perdeyi düzelteceğim.

ayyyyy.... dümdüz dursun işte, uçarsa dışarı alırım.

ama odamın önünden geçerken bakıp söylenmeden duramıyor ki. gene perden uçmuş nazlı, şöyle toplasaydın böyle olmazdı. ay o zamanda uçuyor.

ne kadar boşum sürekli perdeyle uğraşacam.
öyle evi sürekli düzenleyip süsleme işlerini hiç sevmem. temiz olsun yeter. annem bayılır sürekli derlemeye, düzenlemeye, düzenini değişmeye. yılda kim bilir kaç kere o koltukların yeri değişir, sonra rahat edemez her zamanki konumuna gelir. tabi bunlar oluncaya kadar bir sürü emir, koltuklar itilirken çıkan gıcırtı sesleri..

kaç defa yakaladı beni tam çıkacakken dışarı koltukları itelim diye. dışarı çıkmayı da bahane olarak görmüyor. napalım, koltukları it öyle çık. sanki ben ramboyum. tüm salonun eşyasının yeri değişecek ve ben ne terleyeceğim ne yorulacağım, ne üstüm kırışacak, ne terden saçım bozulacak. ha böyle de, bu kadar uzun saçla uğraşırsan bozulur tabi! gene saçım için bir kulp.

------------------

geçende indirim varmış bir ayakkabı mağazasına bakalım dedi. alacak ve bir kenarda yeniler beklerken annem gene her zamanki ayakkabısını giyecek, önce bu eskisin diyecek. oldu da yeni bir şeyini giydi mi zaten hep bir kusur bulur, rahatsız olur...

bir kaç model denedi, rahat değil dedi, o sıra ben de bakayım bari dedim bir modele... annem mağaza elemanına küçük küçük haykırıyor, bu bi tür şikayetname, her zaman bir şeyleri şikayet eder, hem de o konuda bir şey yapması mümkün olmayan insanlara.... çocuk ayakkabıyı satıyor, tasarlayıp imal eden o değil ki.
bir de sanki karşısındakiler tam aksini söylüyormuşcasına iddialı konuşuyor.
benim ayağımdakine bakarak nazlı o rahat değildir! dedi.
sonra çocuğa veryansın ediyor; artık bizim için en önemlisi süs değil rahatlık!!

bir de böyle çoğul konuşması var, teyzemleyken dese neyse, üçümüz beraberken görün bir de. öyle bir çoğul konuşurlar ki duyan benim de 60larımda olduğumu, estetik mucizesiyle daha genç durduğumu sanır.

off ayağımız dayanmıyor bu kadar yürümeye artık.
bir yaştan sonra insana canlı renk yakışmaz artık.
en önemlisi rahatlık.

ben bıraksam bana da şimdiden babaanne ayakkabıları vardır ya onlardan giydirecekler.
aslında en iyisi terlikmiş.

nazlıı o rahat değildir.
yoo rahat, tam ayağıma oldu valla.
allah allah. hiç rahatmış gibi görünmüyor. bizim için en önemlisi rahatlık artık model falan değil.
benim için önemli ama. hem modeli güzel olacak hem rahat.
olmuyor ama. ikisi bir arada bulunmuyor. bizim için en önemlisi rahatlık artık (çocuğa izah ediyor).
işte bu rahat ve güzel.
çok da güzel değilmiş, rahat olduğunu da sanmazmış. anca ilk anda öyle geliyormuş bana, az birşey yürüsem hemen anlarmışım.
artık fazla yürüyemiyoruz ki zaten, en iyisi düz birşey al alacaksan, rahat et. en önemisi rahatlık bizim için.


hııı.

incecik dore bantları olan az dolgu topuklu bir sandalet...hem güzel hem rahat, üstelik indirimli. ama nerede giyecekmişim ki bunu? sanırsın gece çıkıyormuşum da. düğüne giderken anca giyilrmiş.
artık gündüz de dore giyiliyor anne.
 eskiden giyilmezdi.
işte şimdi moda ama.
amaan modayı bırak!kandırmaca!
::::::::::::
eğer bir ayakkabıyı cidden almamı istiyorsa o ayakkabının sarı renkte olması lazım. kaç defa beni ikna edip sarı ayakkabı aldırdı. fazla giyemiyorum diye de kızıyor, giymeyeceksem niye alıyormuşum boşuna. sarı bir ayakkabı her kıyafete uyum sağlamıyor ama...

hala bana sarı ayakkabı aldırmaya çalışır.

sanırsın gece çıkmama izin veriyor. tabi adı izin değil bunun o baskııcı anne değil. sadece fazla soru sorarak ve gitmişsen onbeş dakkaya bir arayıp birşey sorarak sana zindan edip geceni soğutmaya çalışarak yapar.

bir gün neredeydi bi arkadaşlarla ortak arkadaşlarımızla karşılaştım, o gün de hem canım istemiyor birşey yapmak hem başağrısı ve sancı çekiyoru. ben bir an önce eve ulaşmaya çalışırken, hayalimde sıcacık yatağıma kıvrılıp uyumak var. birşyeler engel oluyor bana.
ama arkadaş (tırnak içinde) pek anlamıyor laftan. hem geveze hem bencil. erkek arkadaşıyla buluşacak aslında ama öyle dyip çıkması imkansız nazlıyla ve birkaç arkadaşla beraber çıkacağız demesi en hayırlısı. ısrara başladılar laftan anladıkları yok başım çatlıyor olsun, sancım var olsun! kimin umurunda nazlı onlar mutlu olsun yeter. hemen benim kendimi feda etmem gerekir. zaten beraber çıkacağı arkadaşları da gıccık. biri de geliyor aha, kabadayı gibi yürüyünce delikanlı adam olunur sanıyor. annem de o sıra komşularla sohbette ama gözü bizde.
sonunda ısrarlara karşılık bahanem annem izin vermez demek oldu.
işin esas gerçeği o. annem gündüz bile sık çıkmamı sevmez. beni adana'ya tarsus'a bile tek göndermek istemez. ki yaş 32. olsun ilerde gidersin tek der. kendi ölünceymiş. tövbe tövbee allah gecinden varsin anne derim. tabi o arada evlensem iyiymiş, o zaman da kocamla gidermişim. yani tek gitmem güvenli değil, bir salak için tabi. ya annesine emanet olmalı ya kocasına, hiç olmadı bir arkadaşına. bir keresinde beni adana'ya salağın önde gideniyle yollamak istemişti. siteden bir andavallı. yolda ya bana sinir krizi geçirtir ya boğdurtur. ciddi salak biri. yalnız gitmeyeyimmiş. ayakbağıydı resmen. hem benim arkadaşlarımla o komşu aptal kızının ne işi var, kafa dengi olsa neyse. tartışma. e almadım yanıma o ahmağı. tek başıma bir şey gelmesinden korkuyormuş, esas o salakla çıkılırsa gelir, ya yanlış kişiye yanlış şey söyler dayak yeriz ya bir kaç zibidi bizi şey sanır peşimize takılır. hem salak bir kız hem aklı beş karış havada o haliyle. aklı fikri oğlanlar, benden brikaç yaş ufak. ama bir de belli etmez o aptallığıyla da bir tarafı kurnaz. kendini süt kuzusu namus abidesi aklına bile erkek gelmeyen biri gibi satar ki anneler buna bayılır hemen aldanır. e almadımdı yanıma tabi. annem sinirinden çatladı. yolda sanki başıma bişey gelse o ahmak bir şey yapabilecekmi, küçük kurnaz sinsi valla ölüyor olsan bırakır gider bence...

bu kez de işte başımdan atmak için başka şaşkınları ve bencilleri bahanem annem izin vermez oldu. ne gelememden ne gelmek istemiyorumdan anlıyor karşımdaki çünkü, ama kendinini erkek arkadaşıyla görüşmesi lazımmmış nazlı, başka bahane bulamazmış benim için gelmiş nazlı!! bilirim ben bu oyunlar. bilirim. bir kere acıdım pişman oldum. fazla acımadan maraz doğar boşuna dememişler. kendi erkek arkadaşıya başbaşa zaman geçirmek için beni erkek arkadaşının arkadaşlarıyla yalnız bırakıp gitti, dönmek bilmedi bir de. neyse o arkadaşlar kafa dengi sayılırdı da...eve dönmek bilmediydi bu seferde. mecburen gittim daha yeni tanıştığım o arkadaşlardan birinin arabasıyla döndüydüm falan..

 aman demez olaydım annem izin vermez. annem duymuş kulağı kirişte zaten. aa veririmiş ne demek! aaa nazlı ben eski kafalımıyım? şimdiye kadar isteyip de yapamadığım olmuş mu? izin vermediği mi olmuş??

herkes birbirine rol kesiyor ha şu dünyada. insanların hali her an bir başka. evde başka, dışarda başka, karşısına çıkan insana karşı da değişien şekilde bir başka...

şimdi ben suçlu oldum, halimi biliyor ama anlamamış, sırf başımdan savmak için dediğimi...
ben isteyeyimmiş heryere gidebilirmişim! amerikaya bile!! ama adana tarsus olmaz ha!! :))
hay allahım bu kadar rol kesilir. bir de becerse... ama tabi onlar benim kadar tanımadıkları, içerde-dışardaki davranış farklarını bilemedikleri için anlayamıyorlar rol olduğunu!!

tamamen anlayışsız ve katı bir annedir demiyorum. ama makul tarafını yakalamak zordur da. illa kendi bildiğini kesin doğru gördüğünden, iddiacılığından, ve karakter farkımızdan anlaşamamamız çoğu zaman. bir de aşırı endişeli ve garantici olmasından. endişe değil aslında onunkisi hüsnü kuruntu, paranoya, obsesif kompulsif bir şey...

zaten hastayım, hem başım çatlamada migrenim tutmuş hem sancı çekiyorum üstüne bir de bir bencilin ısrarı sonra annemin anlayışsızlığı!! aaa yeter be! susun! gelmeyeceğim! sen laftan anlamıyorsun diye annemi bahane ettim ama anne senin de anladığın yok... sen erkek arkadaşınla eğlen diye ben hasta hasta çıkamam, banılsa beni yalnız bırakıp gideceksin, kimbilir su sefer kimlerle başbaşa kalacağım??? bunlar küçük sesle böğürüyorum sanmayın. zaten o sıra mecalim yok. yürüdüm gittim. ay bu anlayışsız ve bencil insanlar insanı kötülüğe kabalığa sevk ediyor resmen yaa...

zaten annem de aynı ablam gibi ima, ironi, şaka, mecaz başka ne denir öyle şeylerden pek anlamazlar. accık belki annem. ablam valla anlamaz...