yine ben tuvaletteyken zır zır zır ev telefonu çaldı, annem de açmadığına göre duymadı, galiba balkondaydı.
tamam ev hangar gibi değil ama sonuçta telefonun başında sekreter değiliz, 3 kere çaldırıp vazgeçerler, sonra da sitem ederler. istediğin kadar anlat şimdiye kadar anlayan çıkmadı, anlarmış gibi yapan anca çıktı.
kaç kere çaldırdım birinizde açmadı telefonu.
3 kere çaldırdın.
yaa işte, e madem duydun niye açmıyorsun.
o an meşgul olabileceğin gelmez akıllarına hiç. tuvalette, duşta, balkonda olabilirsin, elektrik süpürgesi çalışıyor olabilir, o an elin doludur bırakıncaya kadar telefon susmuştur. ha tabi evde de olmayabilirsin.
evde diildim, annem de duymamıştır x teyze.
niye değildin evde??
evde ol telefonun başında bekle, içme, yeme, tuvalete gitme, uyuma. sekreter nazlı!
kapı çalınca da aynı. biraz geç açsan sitem! ya da yüz düşürme, soru sorar gibi bakış.
madem evdesin kapı ve telefon bekçisisin!!! anında açacan, onlar seni bekletebilir o hakka sahipler sen diilsin!
bir de şunu diyen de oldu; duymadık deyince; evdesiniz ama!!
sanırsın evde telefon tutsağıyız! biri sinirlendirmişti beni tuvalette ediyordum diye çıkıştım, etmeyeyim mi? telefonun başında çalar diye beklerken içim zehirlenip geberinceye kadar bekleyeyim mi?
çaldırdım açmadınız!
duymamışızdır daha çok çaldırsaydınız.
ay saatlerce çaldıracak değilim ya kızım! telefonun başında!
e teyzem ben de telefonun başında duran sekreter değilim! evin içinde dolanma, iş yapma vs olasılığım, hakkım yok mu?
benzer şeyler.
komşudan, ahbaptan, kapıya gelen kargocudan tutun kapıcıya kadar. kapı ya da telefon çaldırıp geç açılmasına insanların tahammülü yok. beklemeyi sevmezlermiş!! çünkü kendi zamanları değerli, uğraşları önemli seninkiler değil!
bu beklemeyi sevmem diyenler var ya başkalarını bekleten insanlar. hem de hiç suçluluk duymadan, laf olsun diye bile olsa bir afedersin, bir bahane söyleme gereği bile duymayanlar.
böyle bir arkadaşım vardı da ondan biliyorum. saat 1300da buluşalım der ama mutlaka en az 30dk gecikir. yıllardır tanırım hiç şaşmadı. bir yere kadar aldırmıyor, o da böyle diye kabullenmeye çalışıyor insan. hani derler ya insanları olduğu gibi kabul et! ama bir yere kadar. gelince de gecikmesine rağmen bir suçluluk duymaz, bir bahane uydurmaz mesela, gayet pişkin! hatta kızarsan sen suçlusun. ama napsınmış. e arayaydın. aklına gelmemiş, saatin farkında diilmiş. bu kadar bahaneyi de bir araba laftan sonra anca uydurur. gerek görmüyor bir açıklama yapmaya, kusura bakma demeye, gecikmesinin farkında olduğundan değil, normal görüyor, hak gibi görüyor, bencil ve başkalarını önemsemiyor.
hele bir de evde buluşacaksan, mesela bize gelecekse ve gecikirse bu gecikme de olmuyormuş, bekletme de , nasılsa evdeymişim ki niye büyütüyormuşum? oysa ki sen arkadaşını gelsin de beraber yemek yiyelim diye aç acına beklemişsin bir saat!!
ha bu geciken, bekleten tipler bahane uydurabilen bir tip. o zaman da en basit durumu büyütür. ayakkabının bağcığı çözülmüş bile olsa öyle anlatır ki halatlardan yapılmış bir köprüden geçmesi gerekiyormuş da köprü çözülmüş sanırsın!!
ha bu geciken, bekleten tipler de beklemeyi hiç sevmezler bir de. öyle de bencil olurlar ki o günü sana zehir etmeye çalışırlar. aaa onun zamanını çalmışın, beklemiş, sıkılmış! e sen hep bekletiyon 1 kere de sen bekleyiver... ama şöyle ama böyle..onun gecikme nedenleri senin nedenlerinden daha önemli ama!! gerçekte öyle olmasa da onlar öyle hissediyor.
nasıl gevezeler başkalarını geveze buluyor, eğer biraz konuşkansa ve bu yüzden sadece kendinin konuşması engellenmiş oluyorsa. işte bu benciller de hep başkalarını bencil bulur. hani sadece açık gözlülükten kendini ezdirmemek adına, suyun üstüne çıkma adına bilinçli yapılmış bir davranış değil bu. içlerinden cidden öyle geliyor. sanırım bu benciller bu açıdan mantıklarını kullanamıyorlar, başka konuda mantıklı olabilseler bile. bencillik o kadar kuvvetli bir duygu durumu falan ki mantık, gerçeklik duygusunu bastırıyor.
yaşadım bunu, buluşacağımız yere gecikmeyi bırak gelmeyi unutan oldu ya. hem de kendi ısrarıyla oraya gitmeye beni ikna etmişken. anında dehledim.
neyse gittim bekliyorum, gelen giden yok, şimdi gelir derken. telefonu da meşgul. kaç kere aradım meşgul. bende sanıdım ki önemli bişey oldu, telaşlanacağım neredeyse. sonunda hattı düşürdüm, bağlandı.
zırr zırr alo, e canım neredesin yaaa? nazlı! hıı! sen neredesin! e seni bekliyorum. ya niye? yahu sabah aradın buluşalım dedin illa ya. aaa onu ben unuttum canım ya hah hah hah ha!! e pes! yarım saattir bekliyorum, arıyorum meşgul, bişey oldu sandım. yoo olmadı öyle bir arkadaşımla laflıyorduk. (gayet pişkin) e ben burada bekliyorum. hah ha yaa! ha ha diyor ya gerizekalı mısın salak mısın be! bir telaşlan bari ay aman unuttum canım hemen uçarak gelirim kusura bakma de bari. (pişkin hem de alıngan) salak değilim nazlı! unutmuşum aklımdan çıkmış ne var. bu ne pişkinlik yaa! bi afedersin de bari. (kendini kusurlu görmez bu bekleten benciller). ne var büyütecek? işte değişiklik olmuştur sana da :). hala cıvıtıyor ya! ee? haa geleyim ben o zaman. ha şükür aklına geldi! yok gelme ben daha bekleyeyim balki gelrisin diye! ama büyütme yaa. büyütmüyorum hem ısrar ettin hem ektin. e tamam az sonra çıkarım. olur paşam. ne zaman isterseniz o zaman çıkınız! ben sizi burada sonsuza kadar bekliyo olacağım bir kulunuz olarak! tamam tamam. bir yarım saat daha geçti neredeyse. yok. ee yoldaymış ancakmış. kalktım gittim. aloo nazlı neredesin bulamıyorum seni. ara ara belki bulursun.. çat.
--__________________________--
bir de benden suçluluk duymamı bekliyorlar, özellikle açmamışım gibi. hani istersem özellikle de açmayabilirim kapıyı da telefonu da, madem kapı da telefon da benim! böyle bir hakkım yok mu yani!!
diyelim o gün hastayım ya da canım kıpırdamak, konuşmak vb istemiyor.
kapılara telefonlara bakmama hakkım var bence!!
böyle bir bakış, niye geç açtın der gibi, diyemiyorsa eğer, böyle canı sıkılmış bir ifade.
lavaboda ellerimi yıkıyordum da, elim doluydu da, çamaşır makinesinin sesinden duymamışım da. desen de ah canımm hünkar kapıda bekletilir mi??
hele ki çalışmıyorsan evdeysen! kimsenin telefonunu, kapı zilini bekletme hakkın yok! nasılsa evdesiiin!! evde birşey yapıyor olabilme lüksün yok. evde kapı telefon beklenir...
bir de sabırsız versiyon var bunlarda. hani bu sitem eden, surat asan, anlamayan tiplerin.
bunlar zar zar zar üstüste yangın varmış gibi çalıp ödünü kopartır telaşlandırır. kapıda
zar zar zar zaarrrr. açarsın. ay ne oldu ayol? hiiç. bir şey olmadı. ay ödümü kopardın o nasıl kapı çalma. sanırsın yangın var kaçın diyeceksin. hah hah hah! güler bir de. ay ne var ayol öd kopacak....
bir de ödlek versiyon var. bu küçük pasif agresif, mülayim görünüp, gösterip, biriyle yakınlaşınca onu ar gibi sokan, ezikliklerinin acısını iyiniyetlilerden küçük küçük ve yavaş yavaş çıkaran içten pazarlılılar... sinsiler.
1 kere çalar kaçar kapıyı. ikinciye basmaya korkar. sonrada bana kapıyı açmadın olur. sen beni istemiyorsun. ya böyle alınganı var bir de suçlayıcısı, kusur arayıcısı. niye açmamışım ki napıyormuşum evde?
bu küçük sinsi, ödlekler, yumuşak yüzleri, sesleri ve mülayim görünüşlerinin altına akrep gibi bir dil gizlemişlerdir. yıllardır ezilmelerinin, hor görülmelerinin, beğenilmemelerinin, ya da hayatın getirdiği, yaşadıkları olumsuz şeylerin hepsini birilerinden küçük küçük çıkarmak isterler. bir nevi Vasfiye Teyze.
bunun bir versiyonu bir arkadaşım vardı. pısırık görünmez, ama mülayim ve şirinliğinin ardında bencil, içten pazarlıklı birini saklar. allah vergisi yüz yapısı ve ses tonu ona şirinlik, masumiyet imajı veriyor. ve herkes bu ağlara düşüyor. kiminin uyanması yıllar alır. çünkü kendini gizler. ve zaten çok sosyal biri olduğundan çok sayıdaki ona göre arkadaş ama aslında sadece tanış denebilecek insanlarla az görüştüğünden, onu yakından tanımak ve bu kötü huylarının farkına varmak zordur. çoğu insan görünüşe aldanır, bu kız da bunun ardına saklanır. onu ancak çok uzun zaman, diğerlerinden fazla tanıyanlar kötü yönlerini fark edebilir ve tabi eğer bu kötü huyların ucu eğer ki kendilerine dokunmuşsa. yoksa fark edilmez. gizli gizli yumuşak yumuşak sokar yılan diliyle insanları. hani küçük ve yumuşak, alçak sesle, senin için söylermiş, hep iyiliğini düşünürmüş gibi bir ifade ve davranış biçimiyle. öyle bir yerde öyle bir şey söyler ki oysa, ama anlaman zaman alır, iyiniyetli olduğunu zannederek hoş görürsün.
önemsemez unutursun. ta ki bu kişi senden bir şey isteyinceye kadar. senden bi takım şeyler ister, yaptın diyelim senden iyisi yok. bir de o sıra seni el üstünde tutar. en iyi arkadaşı olursun. seni onore de eder hani. buraya kadar tamam. ama baktı ki sen onu sevdin ve benimsedin, işte yandın. artık istekleri hiç bitmez, elini vermişsen böbreğini kaptırırsın kol ne ki. sabrının sonuna kadar kullanır sömürür seni. bitmek bilmeyen talepleri de gittikçe saçmalaşır, bencilleşir. sana hiç yapmak istemeyeceğin şeyleri yaptırtmak ister ve ama ben oraya gitmek istemiyorum, canım istemiyor vs gibi sebeplerini kabul etmez, ısrar eder. yaptırıncaya kadar önce tatlı dil döker sonra duygu sömürüsüne geçer ardından suçlamaya, küsme tehdidine.
bu arada başlarda o da seni düşünüyor, senin dediklerini yapmaya çalışıyorken bu elini kolunu kaptırma döneminde öyle olmaz. artık kendine güveni gelmiştir çünkü. arkadaşım beni seviyor, madem öyle benim her istediğimi yapmalı safhasına geçer. hatır için yap yap. bir yere kadar. sonra bakarsın ki o sana değer vermiyor belli, bunları fark edinceye kadar iş işten geçmiştir zaman aşımı olmuştur. anında tepki vermeyen tiplerle arkadaşlık kurduğu için bu açıkgöz. madem öyel denersin bakalım benim için ne yapacak, pek bir şey yapmak istemez. bakar ki sen onun isteklerini yerine getirmiyorsun, artık işine yaramıyorsun. usulca uzaklaşır. iyi bilir bunu. uzaklaşmayı da. öyle bi uzaklaşır ki etrafa sen onu aramıyor sormuyormuşsun gibi olur.
yoo tabi arkandan nazlı beni arayıp sormuyor artık demez bir de. kimsenin arkasından konuşmaz ki kendinin kötü imajı olmasın. birisi sorunca böyle üzgün üzgün durup boyun büküp, allah vergisi masum yüzünü ve şirinliğini kullanarak 'pek görüşemiyoruz artık' , 'pek haberleşmiyoruz ben de meraktayım' , 'görüştük ama epey oldu' gibi bahaneler uydurur. ne şiş yanar ne kebap.
bu fark etmesen ve bıraksan tüm hayatını elegeçirecek, şirinliğinin arkasına gizlenen, içten pazarlıklı bencil ahtapottan elini, paçanı kurtardığına bakarsın. tabi kimseye de böyle net bir şey diyemezsin, şunu bunu yaptı, dedi gibisinden, o karda yürümüş izini bırakmamıştır, zaman aşımından olaylar geride kalmış, kanıtları sİlinmiştir.
zaten kolay kolay kimse onu yakından tanımayacağından dolayı anlatsan da anlamazlar, tecrubeyle saptandı. yakıştıramazlar bu davranışları ona, ya da konduramazlar, inanamazlar...
ha bu arada bu ahtapot kız, bu sivri sinek kanını emdiği zaman boyunca, bir de senden fikirler, zevkler, saptamalar yürütmüş kendininmiş gibi de başkalarına satmış, hava yapmıştır... ah ne kadar tatlı, duyarlı ve akıllı bir kız yaa!! derler arkasından. bilmem bilinçli mi kopyalıyor kişilikleri, kimliği, zevkeri bu çaldığı şeyleri. yoksa ruhumu kopyacı....
sayemde tanıdığı Şebnem Ferah'ı herkesten iyi bilen ve seven biri gibi göstermeyi başardı mesela. benim bilgi, birikim ve saptamalarımla. adı Şebo fanatiğine çıktı. göstermelik oysa. o bencillikle kimsenin fanatiği olamaz. sadece bir süre ilgi çekmek için yaptığı bir uygulama...
___________________
off nereden nereye. kapı çalmasından kişilik analizine....
kapı demişken daha yazacağım talihsizliklerini.
bir de apartman kapısından zile basanlar var. herhangi bir zile basar ve açmanı bekler. senin zamanını çalmış kimin umurunda. sana apartman görevlisi muamelesi yapar. bu tiplerin kapıya kadar gelmişi de var.
hani eskiden ne kadar megafon falan vardı. bir gün kapı çaldı hem de zar zar zırrr 'ı geçti yani.
uyduruk megafondan ben; kim o? el cevap; benim!
ha bir de bu var. süper zekalar. benim der. ne bilem ben sen kimsin?
kimi aradınız? aç! kimsiniz? açar mısın kapıyı?
yahu kimsin kimi arıyorsun? (sinirleniyo sultan ya da paşa. sorgulamadan açacan hizmetçi!)
sinirlenerek kimi aradığını söyler. ona göre söylemek zorunda diildir. bana sana ne polis misin? aç kapıyı diyen bile oldu. açmadım.
ayşegül hanımlara gelmiştim. bu daire ayşegül hanımların değil!! onların zilini çalın!
ay bir de bozulurlar buna bir de sinirlenirler. insan yanlışlıkla yanlış kişinin zilini çalabilir elbet, geç farketse bile bir kusura bakmayın denir di mi. neredeee??
bu kadarcık bile bir hatasını kabullenemeyen, kusura bakma deyip konuyu kapatmak yerine kendini haklı görüp kavga eden bile var. niye açmıyormuşum kapıyı!!
benim ne mecburiyetim var herkese kapı açmaya desen, bir cevabı yok elbet, ama açacaktın gene de ona göre. sen hatalısın. beni yormaya ya da meşgul etmeye,işimden alıkoymaya, rahatsız etmeye falan ne hakkın var.
benim ona buna kapı açmaya ne mecburiyetim var?! hani kibarca istese açarım. ama neredeee..
bir gün de gene aşağıdan kapı çaldı, ama otomatik de bozuk yukardan açamam, megafon zımbırtısı da eskimiş, bozuk sayılır. ısrarla çalıyor sanırsın itfaiye, polis falan kapıda. çıkıp balkondan baktım, seslendim kim o?!! diye.
gençten bir çocuk bir hışım bir sinir yukarı bakıyor. yeni taşınan bir komşunun oğlu. annesine kardeşlerine nasıl davranıyor, nasıl hükmediyor bilemem o beni ilgilendirmez. ama bana annesine bacısına davrandığı gibi davranamaz. buna hakkı yok. ama nereden bilecek. ona göre tüm kadınlar onun emrinin kulu, hizmetkarı zaar.
bağırıyor bana aşağıdan tersleyerek 'kapıyı aç!'. oohh oh gayet pişkin. bu komşuyu rahatsız etmeye ya da kapı açtırmaya ne hakkım var gibi bir soru neden olsun ki aklında. evde herkes bir dediğini iki etmiyor, iş yerinde de eziliyor ama ev başka... 'kendi zilini çalsana!' ah pardon abla! mı dedi sandınız.
yok ya daha bana kabadayılık taslıyor, böyle kollarını kubarta kubarta kapıyı işaret ederek açmamı buyuruyor paşamız.
canım evinin ister paşası ol ister hünkarı ister kölesi ister bilmem nesi. dışarda hayat başka. kimse anan bababn bacın değil. ne sen öyle davranabilirsin ne zaten hakkın var. ama bunlara toplumda nasıl hareket edecekler, hakları, nezaket kuralları öğretilmiyor ki... bilmeyen nasıl öğretsin zaten.
artık mecburen ve canı sıkılarak açar mısın diyor. ama yani ben hatalıyım aslında da kendi büyüklük gösteriyor. esasen ben mecburum oğlanın tekine kapı açmalara, hörmetlere... de işte büyüklük bunda kalsın! büyüklük ve kibarlık ediyor çocuk.
'e otomat bozuk ya' diyorum, bir aydır yapılamamıştı.
ee noolmuş?? der gibi bakarak yukarı şöyle buyurdu zerdüşt; 'e aşağı in aç!!'
aa hiç aklıma gelmemişti, otomat bozuk diye evden çıkamıyorum, çıksam giremiyordum. meğer böyle de olurmuş. ay bu çocuk Einstein (aynştayn, böyle mi yazılıyodu) midir nedir. bana kapı açma teorisini sunuyor!!!
yaa ne salağım ne diye aklıma gelmedi bu?? hemen kırmızı halılar sereyim, güllerle döşeyeyim, altınlar saçayım, hatta halvete kız bulayım.... ah ne kadar kabayım!!! çok düşüncesizim yaa. oysa ben bu dünyaya ona buna kapı açmaya, arkadaş dediklerimin de her istediğini yapmaya gönderilmiş bir hizmetkarım!! ne hakla aksini düşünürüm ki?!
derhal bu düşüncesiz ve isyankar nazlı'nın başı vurula!!
hadi hadi diyor hem de!! ayy bekletmişim.. vah vaah.
'kendi evinin zilini çalsana! kardeşin açsın!'
ya çalmış işte bir kere, inip açsan nolur yazzıık. zavallı çocuk okulda hor görülmüş yıllarca, patronu, üstleri ezip, azarlayıp duruyor, hayat vurdukça vuruyor, bari apartmanında saygı ve hörmet görsün de mi?
kardeşi duymuş sesimizi inip açtı. söylene söylene çıkıyor evine. duyuluyor aparman merdiven boşluğunda. bi kapı açacammış ki ne vatmış ...
kapıya gelip bilmem neredeki komşunun nerde olduğunu mu soran ararsın, bu çevrede kiralık var mı diye soran mı....
bi keresinde ben evden tam çıkıyordum kapı açık, bir zort diye daldı içeri. bilmem ne hanım burada mı, bıraksan evi gezecek. üst katta onlar deyince şaşırması hele. çok hoş. yaa!!??
bir gün de şu otomatın falan bozuk olduğu sırada tam ben çıkarken bu buyurgan yetme kapıda bekliyor, ben merdivenin başında görününce de cama vuruyor çabul gelip açacakmışım kapıyı!! emir büyük yerden. hayır zaten çıkacağım ama özel bir acele etmedim. kapıyı tutup açtım çıkmak için bu kendine açtım varsayarak daldı içeri benim çıkmamı beklemeden, gayet pişkin. pişkin de dill farkında değil ki!! rica ederim dedim. bari sağol abla desin diye. hiç oralı olmadı, boş boş baktı bana bir an. niye sağol diyecek ki. zaten benim ona kapı açmam normal, şart falan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder