uzun anlamsız karamsar birbirine benzeyen yazılar... *biraz atıyor ve abartıyor olabilirim de olmayabilirim de, garanti yok. *bu blogdaki yazılar gerçek kişi, olay ve mekanlardan ilham alınarak yazılmıştır. *isimler akıl sağlığım açısından, bir çemberin iç açıları yüzünden falan fiştan değiştirilmiştir. *benzer durumlardaki isimler tutmuyorsa ondandır... *bu blogdaki yazılar sırasında hiçbir canlıya zarar verilmemiştir (kendim hariç^^) *varsa fotoğraflar alıntıdır. *hepsi saçmalıktır ^__^
22.10.2013
iki kere söyleme-planlama-yalnız bırakmama-sen gitmezsen ben de gitmem
bugün sahilde yürüyüş yapmayı planlıyordum. ama annem gene kendince planlar içinde. bazen sabah uyanır
ve bana o gün neler yapacağımızın planını sıralar hiç birine katılmak istemesen, başka planın olsa falan
bile aldırmaz mümkün olduğunca. planlamıştır bir kere artık dönülmez!
ben gelemem bilmem ne işim var. aa ne işi? nazlı!
liste şöyle sabah bilmem neredeki bilmem ne mağazasına gidilecek. halı mağazası.
napacağız halıyı, ev halı dolu.
indirim varmış, değişiklik istiyormuş.
gitsek bile zevklerimiz uymayacak, gerçi ben halım nasıl olmuş umursamadığım için ne alsa fark etmez.
sadece çok uzun tüylü bir halı istemem, öyle bir tane vardı ufak bir zaman. sinir oluyordu ona çünkü çok
kir topluyor, biriktiriyordu. annemin titizlik hastalığı zamanı. saati belli olmayan anlarda birden elektrik süpürgesi
sesi duyardınız. kendi yapamıyorsa bir şekilde bana yaptırırdı. tabi annemin bir şeyi illa ki iki kere söyleme hastalığı
da vardır. mesleki deformasyon işte. ders anlatırken de öyleymiş. hatta mümkün olsa aynını bana da tekrarlatacak.
biz küçükken arada bir takıntılı olduğu zamanlar mı kendini hala sınıfta hissettiği zamanlarda mı artık öyle davranırdı.
sütünüzü için. tamam anne. sütünüzü için ha! tamam anne. napacaksınız? kızlar! ablam böyle şeylerden fazla rahatsız olmaz
oldum olası 50 kere de söylese, söyletilse takmaz. benim için iki kere söylenmesi bile asabımı bozar. bir kerede
anlayabiliyorum. ne sağırım ne de aptal, ya da zeka özürlü.
ama annemde yerleşik bir huy haline geldi. zaman içinde evrilerek şekil değiştirdi. artık aynı şeyi iki kere değil, değiş-
tirerek söyliyor. bu bile sinir bozucu.
duydum anne, aladım anne diye sıkıldığını belli etsen de kızar. hani buluğ çağında pek kimseyi dinlemek istemez,
geçiştirirsin ya da kafan meşgulken. o zaman iki kere tekrarlanabilir. ama yüzyüze bakar ve birbirini dinlerken iki kere söylemek
de nesi? sinirleniyorum. tamam anne anladım.
ama illa o kadar kelime-cümleyi tüketmesi lazım bu yüzden de defalarca söylese bile yetmez aslında iki gene iyi!!
o yüzden bir şeyi onlarca defa anlatmaktan hiç sıkılmıyor, bilakis büyük haz duyuyor. yeter ki konuşsun!
neyse işte planlama kısmına döneyim.
halıcıdan sonra markete uğrayıp alışveriş yapıp, oradan teyzeme gidecekmişiz.
bunları tek başına da yapabilir pekala evet yalnız kalmak istemiyor. ama bu yalnız kalmak istememe durumunun sonucu da beni
asla yalnız bırakmamak oluyor. elinden gelse gece de beraber yatar, aynı rüyayı görürürz. ya da rüyama girip orada da konuşur! :))
ama insanın her insanın yani bazen biraz yalnız kalması, yalnız hareket etmesi, hatta bizim gibi genç ve nispeten tecrubesiz
kimselerin yalnız hareket etmeyi de öğrenmesi lazım. bağımsız olabilmesi için. bence böyle. ha hiç mi yalnız kalmıyorum.
kalıyorum ama bu benim kendi şahsi çabamla. yoksa ipleri annemin eline bıraksam annemin kuyruğu gibi yaşarım. sonra yalnız kalınca da afallarım.
hatta bu kadar bağımlı birisini yalnızlık öldürür bile.
her insanın kendine göre planları olabilir. o gün yalnız kalıp, yürüyüş yaparak müzik dinlemek istedim.
ama annem herşeyi her zaman tek kişilik düşünmez. diyor ki benim çocuğum olursaymış ben de anlayacakmışım onu ve aynı onun gibi düşünecekmişim.
öyle ki annem kendi arkadaş toplantısına bile benimle gitmek istiyor, ben gitmezsem gitmezmiş. niye diye sorsan bir cevap yok.
illa bende. bir kere öyle zorla tek yollamıştım gayet de iyi vakit geçirmişti.
bir gün annemi eski bir arkadaşı evine davet etmişti, telefonda konuşuyorlar, ben de o sırada o odadayım, duyuyorum.
bilmem ki diyor arkadaşına bana soruyor gözüyle, işaret ederek.
mahsus tepkisiz kaldım ki beni dahil etmeye kalkmasın. ama nafile çaba nazlı'nınki. bir sorayım kızıma diyor.
gidelim mi? ben gitmem sen git anne diyorum. olmaz diyor sen gitmezsen ben de gitmem. niye anne?
bir cevabı yok buna. işte öyle.
telefondakia rkadaşı ay canım sen gel işte kızın işi gücü vardır gibi birşeyler diyor. annem hala isteksiz ve kararsız.
az sonra onu arayacağını söyleyerek kapatıyor. telefondaki konuşmalarından birbirlerini özledikleri belli, sohbet etme isteği de.
sonra bana soruyor yine de gidelim mi?
annecim sen git, benim ne işim var evkızı gibi ev gezmelerinde.
ama çok tatlı kadındır, hoş sohbettir.
iyi git işte özlemişsiniz belli.
yok, sen gitmezsen ben de gitmem.
allah allaah anne yapışık kardeş miyiz?
olsun.
sen git işte ben niye geliyorum.
napacaksın ki evde?
ha asıl sorun beni evde yalnız bırakmak mı?
o sıralar yirmilerin ortalarını çoktaan geçmişim. artık ne hayal ediyorsa. annem yokken sevgili mi atacağım eve ve kaybetmemem
gereken bir şeyi mi kaybedeceğim, yoksa salak olduğum için kapıya gelen bir hırsızı eve alıp başıma kötü şeyler gelmesine mi
neden olacağım, yoksa evde yangın çıkarıp canımdan mı olacağım... bilmem kuruntularını söylemez. amman bende bilmek istemem zaten
yoksa fena halde kavga ederiz.
yok ondan değil. boş oturuyorsun benle gel işte.
ama istemiyorum.
iyi ben arayayım da söyleyeyim bari beklemesin kadın.
ya anne kadın zaten yazdan yaza geliyor mersin'e git gör işte arkadaşını.
e sen gitmiyorsun.
ayyy ben niye geleceğim?
bekar oğlu da yok ki bana yamamak istiyor diyeyim. kadın hiç evlenmemiş. zaten bu özelliği ön adı gibi eklenir konuşmalara.
yani hiç evlenmemiş yani hiç sevişmemiş, hala bakire olması çok önemli bir anekdot. bize neyse bundan!
sen de gel işte değişiklik olur. hani hep aynı diyorsun!
annemle gidip annemin bin kere bana anlattığı şeyleri bir de büyük bir heyecan ve sevinçle, zevkle ama tabi konunud acıklılık durumuna göre sinrir ve kinle
ama gene de bir tür haz duyarak yeniden hiç evlenmemiş teyzeye anlatışını dinlemenin nesi değişiklikse!
benzer vakaları çok yaşadık. bir defasında gitmedim. kendi de gitmedi ve çok pişman oldu sonra. tabi kabahati de bende buldu.
ben gitmemişim işte kaçırmış bilmem neyi neyi. e sen gitseydin anne niye uyuz ev kızı gibi bende gelecem.
anneyle gezince uyuz mu olunurmuş!!
bazı tartışmalarda yağ gibi suyun üstüne çıkmanın bir yolu bu. eskiden bu numarayı yuttuğum çok oldu. ama zamanla yutmamayı öğrendim.
anneyle gezince uyuz olunmaz ama her yere de beraber gidilmez.
niye gidilir bence! diyor bunun üstüne.
zaten eğer bir kavga sonucu ben kazanmış ve biraz da darılarak aman tamam bende senle gelmem demişse iyi.
yoksa benim arkadaş görüşmelerine de gelmişliği var. hatta sen git benim işim var deyip yanımızda bitmişliği de var.
hatta ortamın sohbetini ele geçirip, benim anlatmak istediklerimi bile anlatmışlığı var benim kendi arkadaşlarıma.
hatta bazılarının adını bile şaşırarak. hatta aslında onların bilmesine gerek olmayan şeyleri bile anlatmışlığı da.
var yani.
bir gün böyle gelip katıldı, elegeçirdi başrolü. konuştu da konuştu. zaten kızın zamanı az. çaldı vaktimizi. konuşacağı kadar
konuştu, bana fırsat bırakmadı, kızcağıza da. sonra da ay ben kalkayım da siz konuşun arkadaşlar başbaşa dedi anlayışlı anne.
ama kızın da zamanı kalmamıştı, mecburen kalktı, derse gitti. böylece biz birbirimiz görmüş olduk sadece. annem de içini döküp rahatlamış oldu.
ve seyrek görüşebilen iki iyi arkadaşın kırk yılda bir yakaladığı sohbet fırsatını çaldığını da hiç düşünmedi, fark etmedi ki.
ben laf vurursam da yağ rolü oynamaya çalıştı, ama yemedim, yapıştırdım cevabı.
tabi ben gene suçluyum. annesiyle vakit geçirmek istemeyen, annesini dinlemek istemeyen bir evladım.
annecim zaten ayda yılda bir anca görüşüyoruz, ama bizi hiç konuşturtmadın ki!
niye konuştunuz ya işte!
konuşma değil ki o! senin konuşmanı onaylama anca. kızcağız yaa diyor ben de hıı evet diyorum o kadar.
üf nazlı sen de iyi dilimi yutayım da inşallah annem artık konuşamıyor diye üzül!!
çocuk gibi davranyor, bir çeşit teatral rol, ama başarısız :))
komik oluyor koskoca kadının çocuk gibi küslük yaratmaya çalışarak dudak bükmesi...
nasıl dersen de ya da ne dersen de kabul etmiyor arkadaşımla benim sohbetimi engellediğini!!!
hiç öyle düşünmüyorum!!!
aa nazlı sende gitseydin annenle o zaman, o hiç evlenmemiş teyzeye, sen konuşup anneni konuşturmayıp intikamını alsaydın!
mı dediniz? olabilirdi ama inanın buna sabrım yok. zaten kadını toplasan 5 kere görmüş değilimdir, ya da hatırlamıyorumdur küçükken
belki görmüşümdür. ne anlatacağım ki? sıkılırım ben.
ben bir şeyi en fazla iki kere konuşmayı severim.
canım siz isterseniz okumayın, aynı-benzer şeyler yaşıyorum yazıyorum kardeşim!!
ama annem bin kere anlatsa doymaz birşeyi. nasıl oluyor anlamıyorum her seferinde de ilk defa anlatır gibi, hatta yeni
yaşamış gibi....
çünkü konuşmak en büyük hobisi.
başka hobiler edinince de bana olan olur zaten.
bir ara dolapta düz renk tişört bırakmadı bana, hepsine kötü batikler yaptıydı hipoyla. böyle orta tonsuz, geçişsiz.
batikten çok kötü bir desen hatta leke gibi.
ben gitmezsem gitmezmiş. sonra da pişman olup intikamını benden alacak! beni suçlayacak.
bunu bildiğim için ısrar ve ikna etmeye çalışıyorum gitsin diye.
sonunda benim de geleceğimi ama bir merhaba deyip çıkacağımı söyledim.
ama tehlikeli sularda yüzüyorum. bu gibi bir durumda annemin beni ayıp olur bahanesiyle tüm gün alıkoymuşluğu
ve 1970leri dinletmişliği var!!
ama bir iki defadan sonra ben de öğrendim elbet, işim var deyip kalkmayı. annem hüsranda ve bana kaş göz ediyor,
bir işin yok, geldin işte otur diye.
______________-
bu arada ben bunları yazarken bir yağmur başladı ki üf.
anneme de sohbet bahanesi doğdu.
kapım kapalı ama geliyor kapıdan sanki farkına varmamışım gibi nazlı yağmur yağıyor diyor.
evet anne biliyorum gök çatırdıyor adeta.
sonra ill a gel bak yağmura ısrarı. çocukken severdik, böyle o zamanki evimizin bir penceresi kocamandı ve drindi.
kenara ilişip bakardık yağmur damlalarına, sokakta hiç beklemedeikleri anda yakalanmış, sırılsıklam olmuş insanların
kaçışmalarına...
sürekli nazlı gel bak gel bak aaa nasıl da yağıyor aaa... diyor.
konu kapansın diye kalkıp bakıyorum, heryer gıpgri...
odama çekiliyorum sonra ama anneme yetmedi. elektrik kesilince de böyle olur.
hı hep sohbet ister, gerçi buna daha çok monolog denir, pek de diyalog denemez, çünkü daha çok kendi konuşur.
asla yeterinde konuşmadığını ve asla da geveze olmadığını düşünür. hep yerli yerince konuşan bir insanmış.
karşısndakini hep çok düşünürmüş!!!
evlatlarını elbet düşünür ama sohbet-konuşma durumunda asla!!
odama çekildiğimi bilmesine rağmen hala içerden yağmura şaşan nidalarla konuşmaya devam ediyor.
___________________________-
annemle alışverişe çıkmak da mesele. kıyafet desen zevklerimiz uymaz, beni mürebbiye gibi giydirmek ister, üstelik yeniler eskimesin diye
yenilerin giyilmesine de karşı :)
ama esas zor olan market ve en zoru pazar alışverişidir.
bıraksam tüm gününü migros'da geçirir. herşeye tek tek bakacak, en son alacağını alacakmış.
alışveriş öyle olurmuş. hemen alıp çıkarsanmış hata olurmuş. eskiden elbise alırken de şehirdeki tüm butikleri bir bir
gezer, beğendiği tüm kıyafetleri bir bir dener, çıkarır, ondan sonra hangisini alacağına karar verirmiş.
ama almadan önce de tekrar bir giyer bakarmış!!
en doğrusu da buymuş!
alışveirşin her türlüsünü severim ama 6 saatimi bir mağazada ya da bir markette geçirmek istemem.
aceleci değilim ama uzatmaktan yana değilim de, sıkılıyorum ya.
annem kendini acele ettrdiğimi düşünür, hele ki indirimde olan bir ürünü kaçırmışsak.
ne kadar hatalı bir insan olduğumu kafama üstü örtülü kakar.
e sen kendin yap alışverişi. yok illa yapışık ikiz gibi gezeceğiz, ve beni mütemadiyen eleştirecek.
en sevdiği bu.
sebze-meyve almak deterjan almaktan zor. çünkü kasadaki tüm maddeleri önce elleyerek bir yoklar, öyle karar verir.
ama siz yani ben bu arada sıkıntıdan ölebilirsiniz.
artık çoğu zaman annem manav reyonundayken ben diğer alınacaş şeyleri gidip alıp geliyorum. annem bu davranışıma kızsa da
çaresini bulamıyor.
bahanesini buluyor ama.
ama nazlı ben gezmedim o reyonları!!!
deterjanlara, kağıt peçetelere ya da bakliyata bakmanın nesi güzelse artık.
benim yüzümden alışverişten tad alamıyormuş, hep hevesini kursağında bırakıyormuşum.
ama anne sıkılıyorum yaa, çok uzun sürüyor.
hem nasıl uzuuun. gözü de iyi görmüyor ve inatla zorla aldırdığı gözlüğü de takmıyor.
doktora götürene kadar zaten akla karayı seçtim. gidince de kadına ahkam kesiyor, kendi gözüne teşhis koymuş ve doğruluğuna
inanmış. oysa hem miyop hem hipermetrop çıktı, hatta göz kuruluğu mu ne....
ama gözlüğü takmak yerine ya okumak için uğraşıyor ya bana soruyor.
haliyle çok uzun sürüyor. bir de ben okuyacağım diye inadı tuttuysa yandım.
tutmadıysa da yandım. nazlııı, bu kaç liraymış? nazlııı, ya bu kaç liraymış?
bazen aynı ürünü soruyor hatta.
anne bu öncekiyle aynı.
yok ama onda mavi çizgi vardı!!
hayır aynı.
emin misin iyi bak!!
evett.
bu ne kadarmış?
o ne kadarmış, bu ne kadarmış, şu ne kadarmış?
ay anne her peynire bakacakmıyız yaa??
bakarız ne var! bakamazsın diyen mi var? istediğimzi gibi bakarız kimse bir şey diyemez!!
eyvah bunu bir mücadele gibi algıladı yandık!
bu ne kadarmış peki?
şu kadarmış. ama hadi anne yeter peynir reyonu yaa!
istediğimiz gibi bakabiliriz kızım! kimse bir şey diyemez!
elbet diyemezler ben çok sıkıldım. her zamankinden alalım işte. aa bak az biraz indirim de varmış!
öf iyi madem,ondan al!
numara yapmaktan başka çarem yok ki!
bir evin ihtiyacı olan her şeyi düşünün, markette tüm bu ürünlere bakıp, her birinin fiyatına tarihine bakıp öyle alacağız. 3m migrosta!
cinnet getirmek için birebir.
annem hiç ama hiç gerçekten hiç sıkılmıyor markette.
hatta onun için bir eğlence-spor ve yürüyüş, sosyal aktivite.
bugün yürüyüş yapmayı planlarken aldığım cevap şu; markete gidecekmişiz işte, o da yürüyüşmüş.
aslında o kadar dur kalk yapmak yürüyüş değil, yorgunluk ve bir arpa boyu kadar yol alamamak demek bence.
şunda bunda indirim var ayağına zamanı kısaltmayı başarmama rağmen annemi memnun etmeyi başaramıyorum.
ha bazen ben de sabırlı oluyorum, o zamanlar da gerçekten markette saatler geçiyor gidiyor. ve asla anneme yetmiyor.
artık akşam olmuş eve dönmek lazım ama annem marketten çıkmak istemiyor.
anne acıktım artık eve gidelim diyorum.
gideriz diyor, şu tencerelere bir baksınmış!
evde öyle çok tencere var ki anlatamam. yazın bir kaçını ablama verdim, bavula tıkıştırıp götürdü eve..
mutfak eşyası çok sever hele ki indirimdeyse.
bundan var ama. olsun indirimliymiş lazım olurmuş.
anne artık koyacak yer bulamıyorum.
buluruz ya!
neredeyse bazamın içine koyacağız.
_____________
haliyle pazar gezmeye de bayılır. ben zorlamasam ve mantığımızı kollamasam ya pazardan çıkamayız ya tüm pazarı almış oluruz.
iki kişi 5 kilo soğanı napacak? çürür ayol!
size esas tatil beldesinde yerel pazar heyecanını anlatayım.
6 saat kaldım, benim açlıktan kan şekerim düştü, ayaklarım sırtım koptu. bunlar bir yana kalabalık ve gürültüden bunaldım çok
sıkıldım. ama annem ki çok ayakta kalınca beli ağrır, hiç, bana mısın demedi.
otelde kaldığımız için sebze-meyve alamadık. ama sürekli bir aaa bak nazlı üzümler ne kadar harika!
aa bak nazlı fasülyeye ayyy!!!
ikimiz de yeşil zeytin severiz ve görünce bayıldı. koskoca şahane zeytinler. öve öve bitiremeyince açık göz satıcı satmaya çalıştı.
annem zaten çok hevesli. alsak mı nazlı? diyor ve yine yavru kedi gibi bakıyor. alalım dememi istiyor belli.
ama 4 yıldızlı otelde, kısa bir turla berabersin napacan zeytini.
anne napacaz zeytini?
yiyecez?
burada mı?
bende sandım ki şöyle 50 gram falan alıp yiyivereceğiz orada.
yoo bildiğin ciddi annem.
yine yavru kedi gibi gözümün içine nolur alalım bakışı atıyor.
tamam da anne oteldeyiz unutma!
kadın da benim tezlerimi çürütmekte kararlı.
abla bunlar bir hafta bile dayanır.
ayy bak nazlı! alalım!
anne turla geziyoruz napacağız zeytini?
koyarız odaya?
anne eve nasıl götüreceğiz?
kadın atılıyor; abla götürürsünüz ne var? atarız bidona!
ayy bak nazlı! ne kadar şahaneler!!
tamam zeytinin şahaneliğinden şüphem yok ama turla kısa bir tatile gelmişiz, ve zaten şehri gezmek yerine saatlerdir pazardayız,
bir de bidonla zeytin mi alacağız? kendi arabanla geziyor olsan ve bu kadar uzak olmasa neyse.
çok kırılıyor. onun zeytindeki besinlerden mahrum kalmasına neden olan ve bu yüzden de kemik erimesi yaşamasına neden olam hain
bir kişiliğim!
yavru kedi gibi bakıyor. alalım diye.
hani yarım kilo alıp, gizlice soksak odaya da akşam ekmekle yesek bi derece.
ama kadın bize 5 kiloluk bidon kakalamaya çalışıyor, ama zaten 20 kilo dese annem alacak durumda, zaten az olan mantığını
tamamen kaybetmiş durumda.
başka çare bulamadım, nasıl taşıyacağım ben bunu dedim yemedi. ben kabahatli çıktım. o kadar kıyafet getirmeseymişim çantamız
boş ve hafif olumuş! biz de zeytin götürebilirmşiz!!!
bir de kadına dönüp diyor, her gün için bir kıyafet getirdi, sanki defileye geldik. o da zaten yalaka çok hak veriyor.
gençlerin giyim kuşam takıntısına anlam veremiyormuş, insan anca düğünde dernekte iyi giyinmeliymiş, başka zamanda örtülecek
yerler örtülse, temiz olsa yetermiş. annem buna bayıldı. bir destekçi buldu bana yükleniyorlar.
sinirim çıkıyor ama.
yaa evet ne kadar hatalıyım! halbuki genç ve daha güzelken daha iyi görünmek isteme hakkım ve isteğim neden olsun ki! zaten
böyle bir hakkım da yok!!! ben kimim ki!!
aman nazlı! gezideyiz defilede değil.
evet akşam yemeklerinde tüm gün dizini çıkarttığı, sündürdüğü kıyafetlerini giymekten hiç gocunmuyor kendi.
güzel görünme isteği-ihtiyacı hiç yok.
beni anlamamak bir yana saygı da duymuyor.
iki kişi, 5 günlük bir tur için orta boy bir çekçekli bavul aldık. fazla değil. bir bavula sığdı. ama anneme göre ben pop star
sanıyormuşum kendimi. demet akalınmıymışım da bu kadar kıyafet!!
istediğin kadar anlat, tartış, alamamakta kararlı, eleştirmeye devam.
gezinin üçüncü günü ve beni şikayet ettiği 5. kişi bu.
otobüsün muavinine bile şikatey etti, kusura bakmasınmış, çok ağırmış çanta, defileye gitmiyormuşuz ama işte kızı illa da
çok kıyafet alacakmış. adam da anlamadı başka bavul var sandı, etrafına bakındı, sonra sordu düğerleri nerede diye.
o kadar dedim.
e o da bir şey mi abla! dedi güldü. biz neler gördük!!
yaa dedim bak adama ne dedi, sonra.
hıı? ne dedi?
ya dinlememiş adamı ya da işine gelmedi numara yapıyor.
dedi ya bir bavul ne ki abla diye. 7 bavul taşıyan bile varmış ya.
yaa hıı!
ilgisini kaybetti, ya da numara..
asla haksız çıkmayacak.
bana çok kıyafet alıyorsun diyor ama bir aksilikte benim tişörtümü almaktan da geri durmuyor yani!
............
illa zytin alalım diyor. kadın az daha yağ çekse annem bahçelerini alacak!!
zaten nereye gitsek aynı şey, ya ellerini böyle yukarı doğru sallayıp yüzünü buluşturarak ayy hiç sevmedim ben burayı der.
ki ilk gelişimiz ve sadece birkaç saat kalmışız! kararı kesin. üstelik sadece 1-2 sokak görmüşüz.
ya da ilk görüşte aşk misali aptallaşarak bayılır oraya, ve sanki 30 yıl yaşamış gibi orada, sonradan herkese oranın güzelliğinden
bahseder. bodrum mesela.
evet dünya tatlıs bir yer. ama biz 2 defa birer günlüğüne gittik, ama annemi dinleyen her yaz oraya gidip uzun uzun yaşadığımızı
sanıyor.
zaten bir günlüğüne bile gitmiş ve sevmişse oradan ev almayı planlamaya başlıyor!!!
geçende bir arkadaşı mersin'de bilmem ne köyüne yerleştiğini ve çok rahat ettiğini söylemiş. pazarda sebzeler meyveler şahaneymiş, taze
ve temizmiş, ulaşım kolaymış.
tutturdu da o köye yerleşelim diye. bayağı ciddi kapıldı bu karara.
düşünmeye başladı, şunu şöyle yapar bunu böyle yaparız.
ha yani ben de bu yaştan köyde inzivaya çekileceğim.
orada da internet vardır nazlı diyor böyle söyleyince!!
sonunda böcek ve omurgasız korkularıyla oynayıp bu fikirden vazgeçirdim...
ha zeytin olayı.
aldırmadım.
anne ben o kadar şeyi nasıl taşıyacağım?
ben taşırım nazlı!
belin ağrır ama.
olsun. birine taşıtırım.
turgutreis'ten mersin'e 5 kilo zeytin taşıyacağız.
offf çenem ayaklarımdan çok yoruldu.
tü günü pazarda geçirtti, şehri otobüsle geçerken gördük anca!
ne güzel zeytinmiş, taşırmışız elimize mi yapışırmış..
ayyyyyyyyy!!!
zeytinden kurtuldum da kumaşlar, örtülerden vs kurtulamadım...
o kadar mutlu ki pazar gezerken, çocuk gibi.
evde dolaplara sığmayan masa örtüleri ve yatak örtüleri var. en sevdiği şey ve neredeyse hiç kullanmaz.
yok valla bana çeyiz diye almıyor.
zeytinden ağır oldu emimin bu kadar örtü, taşıyana kadar resmen g.tüm çıktı.
ver ben taşıyayım diyor minnacık haliyle, sanki taşıyabilecek...
evde en az 10 tane yatak örtüsü takımı var, ama ne doyabiliyor ne kullanıyor.
ne kadar hatırlatsam da üşeniyor öyle yatağın üstüne belini örttüğü pikeyi serip geçiyor.
kırk yılda bir bir yatak örtüsü.
hem bana taşıtıyor, yıkatıyor, hemde dolapta öylece duruyor.
söyleyince de aman kim uğraşacak.
aldırma o zaman engelle diyeceksiniz.
kızıyor illa alacakmış. hep böyle bir yatak örtüsü olsun istermiş.
anne alıyorsun ama kullanmıyorsun, evde en az 10 tane var ve bazılarını bir kere bile sermedin!
olsun ama nazlı bak ne kadar güzel hem de indirimli!
anneme indirimli deyin yeter, kobra yılanı bile aldırabilirsiniz!!!!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder