pazarları hiç sevmem. bana yalnızlığı daha çok hatırlatır. pazarları millet toplaşıp uzun kahvaltılar eder, pikniğe falan gider. çok imrenirim. hiç öyle bir pazarım olmadı. pazarları evde vakit geçirmek isteyen bir baba figürü eksik.
pikniğe gidecek kimse yok. bizbize sıradan bir gün. öyle dizi, film, haber ya da reklamlardaki gibi mutlu bir aile günü değil.
arada bir biz kızlar kendi kendimizi eğlendiririz, pazar gününün şanına uydurmak için.
ama genelde yalnız ve diğer günlere göre daha sıkıcı.
bir kere adı pazar.
adı batasıca.
şimdi diyceksiniz ki piknik için illa baba mı lazım. ben de size ülen siz hangi ülkede yaşıyorsunuz? diyeceğim. burası ne biliim isveç norveç falan değil ki. derelerden medeniyet mi akıyorr sanıyorsunuz.
bu dediğimi ancak babasız büyüyenler anlar. babasız yani erkeksiz pikniğe gidilir elbet ama ya acıyarak bakar, sorgu sual edecek birileri çıkar, ya etrafta sahte veya değil aile saadetlerini yaşayanlar olur bir an için bile olsa kıskanırsınız, ya yan gözle bakacak i.neler olur. asabınızı bozar.
bir de zaten sıkış tepiş yaşayınca birbirinize anlatacak birhikayeniz deolmaz. öyle coşkulu. üç kişi de ne okey oynanır ne yakar top.. vs. 4. lazım gerek. ne teyze ne enişte yerini doldurabilir bu eksiğin ya da değer yaakınlar.
ha bir de şu var ülkemizde, ha siz sanıyomusunuz ki mobbing sadece iş yerinde olur. hayatın kendisi bu be. insanlar kendilerini güçlü iyi falan hissetmek için kendi gibi olmayanı dışlamakla vs uğraşacağına azıcık daha kendi g. tüne baksa eminim daha iyi şeyler olurdu.
boşanmış kadınlaı ve annesi-babası boşanmış çocukları yıldırma çabaları hiiç eksik olmaz. ha belki yüzde 1'i iyi niyetlidir. ama geri kalan bilinçli ya da bilinçsiz seni üzer ve kızdırır.
boşanan kadın hala yüzüne bakılır durumdaysa, akıllıysa ve ezik değilse daha çok dışlanır. insanlar başkalarına acıyınca kendi b.ktanlıklarını unutup, kendilerini daha iyi durumda, daha iyi vb zannediyor. ya da bu yanılsamaya kapılmak istiyor, başkasına acıyarak tepeden baktığını, üstün olduğunu varsayıyor.
ağzı g.t kadar büzük bir arkadaşım vardı da ağzının payını verdiydim. yazıkmış bize anababamız ayrıymış. acıyormuş. kendinin evinde ne kavgalar çıktığını mahalle dinliyor oysa. deli dolu bir baba, paraları kumara falan harcayan, karısının maaşına göz koyan bir alçak, dayak da cabası, kavga zaten. zaman zaman çıkan kavgalarda annelerini geceliğiyle kapı önüne koyan da aynı baba. dost acı söyler madem kaşşındıydı ben de sıraladım bunları. sen kendine acı, burnumu duvara sürten bir babam olacağına hiç olmasın. sizin evde huzur yok biz de de baba ne olmuş!
canını acıttığı kesin ama ders almadığından eminim. kavga da dayak da kanıksanmış artık, olağanlaşmış, normal geliyor zihinlerine, ya da alışkanlık mı desem, işlerine böylesi mi kolay geliyor. sahte bir evliliğin, göstermelik bir aile kavramının arkasına sığınmak.
dışlanmamak için insan herşeyi yapar değil mi?
başka bi arkadaşım vardı mesele, çok iyi anlaşırdık. bir gün yumurtladı. anneannesi aslında benimle görüşmesini istemiyormuş. çünkü ben sorunlu olurmuşum, annemle babam ayrıymış.
öyle sorunlu falan da değildim, bakakalımıştım. ben sorunlumuyum dedim. salakcık anlamıyor ki. garip bir davranışımı görmemiş ama anneannesi öyle diyormuş.
kendi kaşınmıyor mu şimdi? ben normale yakın bir insandım, kendisiyse ota boka zırt pırt ağlayan ağlak bir kız. ağlıyordu çünkü ona anneannesi bakıyordu, anne ve babası yurt dışında yaşayıp, çalıştıkları için. yanlarına alamamışlar kızlarını. zahir özlediğinden duygulanıyor hep, zırt pırt ağlıyor kız. ben onu teselli etmek için şaklabanlık bile yaparken onun bana dediğine bak!!!
anneannesi benle görüşmesini istemiyormuş aslında ama o benimle görüşme lütfünda bulunuyormuş. iması bu. yada anneannesinin ona dediğinin bir yansıması..
ben mi sorunluyum? peki sen neden ota boka ağlıyorsun? anneni babanı özlediğin için mi?
ühüüüh ühhüüüü. ya ağlama bak beni de ağlatacan. ben de ühüüüüü....
ananbaban ayrı diye acınması sinir bozucu, kendiini üstün görmeleri de başka sinir bozucu.
dışlanma mevzuna geleyim. malum her halde farkındasınızdır, bazı etkinlikler aileler için. piknik giibi. en dokunanı bana belki..
mesela akşamları bir kadın ve iki küçük kız nasıl dışarı çıkabilir. anca akraba ziyareti. ha büyüyünce biraz değişiyor iş. ama zaten eve kapanmaya alışmış oluyorsun. o da ayrı.
ha mesela gittiğin yerde bir de başka hisler oluyor içinde, acınmak, ve aşağı görülmenin dışında, hele de tuhaf bir sezgi gücünüz varsa. gerçi sonradan da annemle sohbetlerimizde çıkmıştı haklı hislerim. ama o zamanlar bu hissi tanımlayamazdım. acınma değil, aşağı görülme değil, dışanmaya benzer. bir istenmezlik hissi. sanki rahatsız olurlarmış gibi bir elektrikli hava.
sanki bizim aile bir anne iki kız. onlara boşanmayı hatırlatıyor. korkuyorlar. bir şekilde imrenme mi olur diye, bir aklına düşer diye.. belirgin bir şey değil. sezebilirsiniz ama. yavaş yavaş uzaklaşıyor insanlar etrafınızdan.
hani boşanmamışken de baba yanımızda olsa bari. işte bi adı var ama. evlilik.
çok sonradan anladım nedenini, annemle de konuşurken daha sonra teyidi oldu.
kıskançlık. sanki kaç yıllık arkadaşlarının aptal ve çirkin kocalarına annem göz koyacakmış gibi bir endişeli, tuhaf bir hissiyat içindeydi bazı hanımlar. mesafeler kondu, görüşmeler azaltıldı, yok oldu zamanla.
bir şekilde annem mi kocalarını kapar, kocalarının aklına mı düşer diye endişelendiler bilemem. ama durum ortada. hani vardır ya dul kadın diye bir şey. kolay gibi gelir ya bazılarına dul kadın. ne bilim kullanmak için. amaan zorla kel kör bir koca bulmuş zavallıcıklar, evlenmiş ve evliliğin çoğu zaman sahte dünyasına kapılmış, rutine alışmış, arkasına sığınmışken şimdi bir de dul bir arkadaş tehlikesine mi girecekler?
bu durumda bizi, kızları da cezalandırmış oldular arkadaşlarımızdan kopararak, bunun farkında değillerdi.
pazar günü bana bunları hatırlatıyor işte.
mesela bir arkadaşı vardı annemin, evde sorunları var, ailecek görüşmüyoruz ondan rahattı herhalde kocasını hiç görmedik. kızı bir çılgın, psikopat bir şey. böyle daha 12 yaşlarında falanız. kız sinirlenince bir şeye eline geçirdiği eşyayı fırına atıp pişiren bir kaçık. sorunlu. bir kaç defa yapmış bunu annesi anlatmıştı.
ama kendi kızına acıyıp, sorunlu görüp çözmeye çalışacağına o beni sorunlu görüyordu, acıyordu.
burada dikkat çeken kara koyun bendim nedense. ablama göre daha sert bir mizacım var, bir şekilde ben sivrilirim hep. bunun için fazladan bir çaba göstermeme gerek yok yani.
bir gün balkondayız annem, ben, o teyze, ablam ve kızı içerde ders çalışıyorlar. daha doğrusu ablam matematik zekasını konuşturarak, sınırsız sabrı ve iyi yüreği dolayısıyla millete beleş ders veriyor mecburen gene. kimseye hayır diyemez o..
teyze bana acıyarak bir şey dedi, üzgün mü görmüş ne beni. son zamanlarda babamı görmemişmiyim ondanmıymış. oysaki lanet olası dişim ağrıyor ve de ben dişçi korkudan kimselere diyemiyordum.
ahanda bam teli. çanak çömlek patladı.
ablam bam teline basılınca masumcuk masumcuk, içli içli ağlardı genelde. bu insanlarda bir sempatiye, bir pişmanlığa sebep olur. öper okşanır, ben seni üzmek istememiştimler denir.
napim ben başkayım. ben de öfkeleniyorum. ve bazen öfkelenince, zaten ne zamandır hissettiğim, düşündüğüm, yada bir şekilde anladığım birikmiş bir şeyler bir volkan gibi patlıyor.
e sinirleniyorum. hele acınmaya... allah korusun valla acınacak durumda bir gün kalacağıma şak diye gitmek isterim. allah korusun da.
bu duygu, gurur mu.
volkan derken o kadar da diil ya. edebiyat parçalamak için abarttım. ama içimden geçen o ve benzerleri.
dev dalga gibi yutmak isterim böyle tipleri. saç baş yolup, evire çevire dövüp sokağa atmak.
evet kendi harçlığıyla sokak kedilerini beslemeye çalışan çocuk da aynı kişi. bu şiddet sahneleri hayal eden manyak da.
bu tipleri şöyle Türk filmlerindeki gibi evire çevire tokatlamak isterim. hani adam tokat atar da karşısındaki tokadı yedikten sonra o hızla kendi etrafında 360 derece dönüp tekrar tokat yiyecek poza gelir. böyle ben de bunları döndüre döndüre tokatlamak isterim. en son yorulunca da k.çına bir tekmeyle dışarı dehlemek. :))
ama bir de gerçekler var, ne karakolluk olmak, ne annemi çok utandırmak, ne mahçup olmak isterim ne de gücüm yeter. benim kadar boyutta bir kızın hele o zamanlar, kol kuvveti ne olabilir ki... yani dövemeyeceğimi bildiğim için çeneme vuruyor.
erkek olsaydım acaba içimdeki bu biriken bazı anlarda da dışarı kusmak istediğim öfkeyi nasıl defedecektim?
kafa göz dalardım belki ha..
ama onun yerine şöyle birşeyler demiştim; pis pis bakıp "bilmem ne teyzeciğim sizin kızdan korkuyorum ben biraz, kızdırırsam beni de eşya gibi fırına atıp yakar diye! yapmaz değil mi??korkumdan suspusum!"
kesinlikle patavatsız değilim ha, düşünerek konuşurum tabi benim de bir sabır ve tolerans sınırım var. baktım karşımdaki patavatsız ve ya iyi niyetli değil. eeee öyle mi duracam saftirik sazan gibi??
o ağzına geleni söyleyip rahatlayacak ben tıkanacağım? öyle olmaz işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder