balkona yerleştim kitap okuyorum. şu ne zamandır başımızdan atamadığımız eski köşe takımında. kendi demişti ama ben söyleyince kabahat oluyor anca 20 lira verirler bu sapasağlam ama sapasağlam!!!
biliyorum eski şeyler yenilenebilir, kumaş ve süngerleri değiştirilip, ahşabı boyansa, boyası ya da kaplaması kalkan yerler yapıştırılsa falan. ama ben böyle şeylerle uğraşabilecek biri değilim, kendim yapamam. hiç el becerim yokmuş!!
bir şeyi tek başıma yapmama izin vermez ki illa da müdahil olur!
yemek yapmaya kalksam tepemde emir verir, insanı gerer, telaşa verir; öyle rahat rahat denemene izin vermez! illa huzursuz olacaksın, illa da keyif almayacaksın!
ne bileyim bir şeyi tamir edecek olursun bir sökük kıyafeti, ya da matkapla yanlış açılmış bir deliği silikonla dolduracak olursun. gene tepemde; sadece bakıyorum adı altında kontrol ve kendine 'nazlı beceriksiz nazlı birşey yapamıyor'u kanıtlayacak. tabi ki ne kadar sabredecek, dayanamaz hemen karışır. onu öyle yap bunu böyle yap. gerer gerer gerer insanı. bırakıveririim madem bu kadar iyi yapıyorsun al sen yap.
ne zaman bi işe kalkışsam böyle; ben de kalkışmıyorum. maden böyle. kılımı bile kıpırdatmıyorum. bir kıyafetim sökülse, düğmem düşse, bir yerde bir fayans yerinden oynasa, duşakabinle fayans arasındaki silikon gevşediği için su sızdırsa. öylece bırakıyorum. nasılsa beğenmeyecek. nasılsa tadımı kaçıracak. nasılsa yapamıyorsun diyecek. mesela mutfağa da girmiyorum.
madem öyle beceriksizim kabul!!
yapamam deyip çıkıyorum.
her şeyi de ben yapsam zaten, daha başka işler de icat olunup üzerime yıkılır. evin sadece kızı değil oğluyum da ya. nasıl ki buzdolabını falan çekmemi bekliyor. çekemem, Yasin'i çağır!
Yasin sitede görevli bi genç.
yapabileceğim şeylere bile elimi sürmez oldum, yapamam deyip geçiyorum o kadar.
bu eski püskü şeyi de attırmıyor, 2. el mağazaya verdirmiyor, tamir de ettirmiyor. ben de aldırmıyor kullanıyorum artık. napayım. atılmaz yazık sağlam sayılır. 2. elci anca 20 lira verir beli 10 lira. tamir ettirmeye değer mi kim bilir belki 1000 lira isterler. diyor.
iyi kalsın külüstür külüstür. sonra konu komşu eşya alamıyor desin bana ne!
bu annemi telaşa verse de bir çözüm yok her zaman ki gibi, sadece şikayet itiraz.
bu arada yazlıktan kediler için ayrılamazmışız. biz olmazsak aç kalırlarmış. ee sonsuza kadar burada mı kalacağız. napalımmış. ya sitede en az 5 kadın var bakan. ama en iyi biz bakıyormuşuz.
20 kedinin arasına giren ben, üstü başı tüy olan ben, cırmalanan ben. mama geldiğini görünce baş etmek kolay mı. annem kaçışıyor, anca uzaktan uzaktan emirler yağdırıyor. bağıra bağıra sinir oluyor.
herşey düzgün, düzenli, adaletli olacak. 20 kedi var ve elbet açıkgözlü olan çok yiyor. ama annem buna dayanamıyor ki. bağırıp duruyor, nazlı şöyle yap nazlı böyle yap. çıldıracak. ha bir de kedilerin dibine de gelemiyor. ya asalak bulaşırsaymış?
e ben bana mı bulaşsın diyelim ki?
adeta bir cinnet hali. ben kedilere mama verirken annem delirecek gibi emir yağdırıyor. ona göre ben yapamıyorum! en son öyle diyor yapamıyorsun.
çektim resti. koydum mamayı kim yerse yesin! çok istiyorsan sen git uğraş.
kendi ettiğimiz münakaşalar yetmiyor bi de ekstradan kediler için ediyoruz.
sokak kedisi onlar, huyları da arsız. nasıl kontrol edersin. ama bişeyi kontrol edememek onu delirtir. edilirmiş. bir nizama sokulurmuş. neyse bu sene uğraşacak nizam verecekmişiz.
işte hele bir kedi ortada görünmesin, hele biri halsiz görünsün....işimiz var.
yok mahalle mahalle dolaş, yok başka sitelere, çöp kontenrlarının çevresine gir, yok duvardan atla....bul nazlı, nerede bu kedi.
az kaldı hastalanacak, sonra da öyle bir düşman olacak ki bu kadar olur. uç noktalarda yaşar annem sevgi-bağlılık-bağımlılık-kontrol sonra nefret-beddua. çok mantıklıdır kendisi. hastalanmadan da vazgeçiremezsin.
nasıl mı hastalanacak; sinirinden tansiyonu çok yüksek zaten. o kedi nerede bu niye az yiyor, o orada durmayacak derken sinir bozukluğu tansiyondan bünyasi zayıf düşecek, ya soğuk alacak ya fıtık ağrıları tutacak. sonra evde bir nefret rüzgarı esecek bir de kapris... hastalanınca kapris yapar. her şey batacak batacak gözüne herşey. koltuktaki yastığın duruşu bile yanlış ben de gidip düzeltmemiş ya da yapamamışım.
tabi oklar ilk bana yönlendirilecek sonra sıkıntının kaynağına inilecek hep kedilere üzülmekten. sonunda kedilerden neffret edilecek.
bir zaman da balkonda güvercin beslerdi, serçe de. tabi pislik temizleme işi gene bende. ben pis işlere bakarım annem eğlenir. tabi sonra pislikle baş edilmez oldu, karınca ve böcek bastı. zaten uçup giden bi şeyi kontrol etmek de çok zor. ama az beklemedi sabahın körlerinde pencerelerde güvercin.
az olasılık hesabı yapılmadı güvercinler nerde diye, az benim tahminlerim eleştirilmedi.
eğitimli güvercin değil ki bunlar; yakındaki ağaçlarda yaşayanlar, bir kaç kere ekmek ver geliyorlardı. soğuk kış demeden balkonlarda bekledi, seslendi hatta adları vardı,; bazen geldiler bazen gelmediler. sonunda şifayı kaptı. sonuç aynı; kapris ardından nefret!
sen anlatsana nazlı aaaa anne hasta olacaksın de.
hııı. tabi. deyince aldığım cevapları pek sevdim derim. dedim nafile. annem yaşamadan anlamaz ders almaz. çok mantıklıdır kendisi.
anlamıyor ki. biz görevimizi yapıyoruz. kilo kilo mama taşıyoruz, yediriyoruz bize ne nizamlarından, hayatta tutmaya yardım ediyoruz daha ne. yook ama yetmez. illa birilerini bişeyleri yönetecek...
ama kendi korkudan müdahil olamıyor; uzaktan yönetecek. emirler bana. bağırmak bana. beğenmemek eleştiri okları gene bana.
ben de kestirip atıyorum artık. yapamıyorum uğraşamıyorum çok istiyorsan kendin yap deyip çekip gidiyorum. hadi bakalım. e bu ne yaa? neyim ben hizmetkar mı emir kulu mu; bana bağırıyor beni eleştiriyor. offf. kediler benden önemli oldu.
ha bir de tüydü, çişti, kakaydı, cırmıktı, oraya mı girdi, burada mı kaldı uğraşan ben; kedileri en çok seven, en çok fedakarlık yapan kendi. ben bazen iki büklüm olup uğraşıyorum saçımı başımı taramadan bazen kahvaltı bile yapmadan. ama ben fedakar değilim yeterince ve yeterince sevmiyorum. yani onun kadar.
işini kadere bırakmazmış!! düzen olacakmış. evde olur hani 3 kedin onları alıştırırsın. sokakta 20 kedi falan var. alışacaklarmış!
hiç dinlemiyor mama verip çekiliyorum istiyorsa kendi düzen versin. işte bunun içinmiş kendi daha çok seviyormuş. hayır sen kontrolcüsün ondan!!! ayyyyy dayanamaz da bu lafa. bir baskıcısın bir de kontrolcüsün lafına dayanamaz.
bazen insan böyle olabilir, ya da hep öyledir. ama kabul etmez. çünkü inatçı da.
öyle bırakamazmış! haksızlık oluyormuş bazılarına.
napayım onlar da öğrensin.
ya işte o çok seviyormuş öyle dayanamazmış.
napayım istiyorsun tüm hayatımı kenara bırakıp nankör sokak kedilerine mi adayayım? ne?
saplantılı değil de ne şimdi. kontrol delisi değil de ne?
yapamıyorum yaa yoruldum! baş edemiyorum. sinirlenip ben de hasta olayım istiyor adeta. yetmiyor 20 kadar tüylü yumurcak bir de annemin azarlı buyrukları tepemde. nazlı şöyle yap nazlı böyle yap bir de sinirli bir de bağırıyor bir de beğenmiyor...
pencereden balkondan bakıp halime gülen çoktur. saçı dağınık, götünü havaya dikmiş eğilmiş bir kız, kedilere mama veriyor, annesi bağırıyor. kız bir o yana bir bu yana. baş etmeye çalışıyor kedilerle. annesi beğenmiyor, şunu bunu yap diye emir veriyor. o sırada çoktan mama bitiyor. anne sinirli dırdırdırdır kız saçı iyice dağılmış içeri giriyorlar.
ha tabi mama bitince beni git biraz daha getir diye eve yolladığı da oluyor. kaç kişi var besleyen bir de onlarla yarışacak. en çok ben seviyor, uğraşıyorum diye kanıtlayacak.
böyle şeyler sevdiğin kedileri, keyif aldığın için yapılmaz mı. biz de kısacık bir süre sonra mecburiyete, eziyete dönüşüveriyor. tabi bir de kedi sevmeyen, istemeyen komşularla başetmek var.
mesele sadece kedileri istememeleri değil. insanlar birinden gıcık kaptı mı, bir düşmanlık hisstti mi, ya da kendini güçlü hisstemek için, onu ezebileceğini sandığı için, ya da seni üzerek kendini güçlü farzadebileceği için yaparlar bazı şeyleri. sana direk çatacak bişey bulamıyorsa da hedefte beslediğin kediler oluyor.
mesela bir kap mama koyup onların şapşallıklarını izleyip gülüp evine çıkamaz mısın?
hayır bizde çıkamazsın. mutlu olmak yasak. hep br sinir harbi olacak.
çok mantıklı ya kediler için kışlığa geçmeyecek, onlara kendimizi (ben) adayacak, tüm komşularla kavgalı olacağız!!! sen yıpran, yorul, geber ne fark eder ha?
ben de seviyorum kedileri, isterim ki hepsi eşit doysun. ama hayat öyle değil bunu görebilecek kadar gerçekçiyim, mantıklıyım. ve uğraşsan bir düzen sağlayabilsen bile kendimi bu kadar heba edecek değilim çünkü kediler kusura bakmasın ama kendimi daha çok seviyor ve önemsiyorum, elbette kendim herşeyden daha değerliyim.
annem bunları fark edene kadar; önce hastalanması lazım. öyle ağrıları tuttu mu aylar sürer. doktora gideceğine bana kapris yapar, evde söylenir, siniri bozuk dolaşır, küfreder, nefret eder herkesten herşeyden hayattan. sadece kendinin hasta olması yetmez ona; bilirim tecrubeyle sabit. illa beni de peşinden sürüklemek ister. ev sürekli mutsuz, sinirli, negatif enerji dolu.
bir yerde ben de grip falan olup yataklara düşünce. anca dank eder başına. çok üzülmüşüz de ondan zayıf düşmüşüz yeter artık bakmayacağız kedilere.
çünkü sadece güvercin değil, daha önce de kedi vakası oldu eski evimizdeyken...
ama bu sonuca önce kendi sonra ben hastalanmadan hiç varamadı.
________
köşe takımında oturmaktan nerelere vardım gene.
oturmuş bira kitep okuyorum. ama bırakmaz ki. gelip gidip kedi anlatıyor bana.
okumamı bölmek falan umrunda değil. zaten böldüğünü düşünmüyor ki. tam dalarsın kitaba kapıda belirir, elinde sigara konuşur. güzel bişey dese bari, hep olumsuz.
konu ya kediler, ya diğer kedi besleyenlerin eleştirileri, ya da istemeyenlere nefret söylemleri.
tekrar tekrar defalarca aynı konuya benzer cümlelerle... beyin hücreni öldürecek kadar çok defa aynı şeyler.
bir de hep nefretli bir heyecanla ilk kez anlatıyor gibi...
bu nefretli heyecan, bu olumsuzluk, huzursuzluk anneme enerji veriyor tabi hasta düşmeden önce. huzurlu ortamlara dayanamıyor, muhakkak bulur bir huzurbozacak şey. çeker ya da yaratır.
çok ender yaşanan sakin, meselesiz, nefretsiz, huzurlu günde sıkılır, uykusu gelir, oturur sürekli oflar. resmen enerji kaynağı olumsuzluk ve huzursuzluk. o zamanlar hoplar zıplar gibi hareket edip sürekli konuşur.
hatta okumanı bölüp engellemeye bile başladı, umrunda bile değil. ben tepki vermesem. öyle annesinin karşısnda bir şey yapmadan dinleyen, yap dedi mi yapan bir kukla olacağım.
bi de öyle yumuşakça söylememden anlamıyor, hesaba almıyor her zaman.
illa bastırıp vurgulayıp biraz da kırıcı olacan...
anne bu kitabı okumak istiyorum çok övdüler başka zama konuşalım dersin. tamam der çekilir. güya. ne kadar dayanabiir ki? buna da kendince bir çare buldu. kitabı bıraktıracak kadar çok gelip bölmüyor ama 10 dakikaya bir yanımda bitip bir şey söylüyor. bu bölmek değil ona göre.
nazlı pazardan domates almayı unutmayalım.
tamam anne.
10dk sonra
sarı kediyi gördün mü sabah?
gördüm.
ha iyi.
10-15 dk sonra
nazlı maydonoz da kalmadı ha.
hımmmm.
(daha pazara 5 gün var. bu pazar sevdası uzun uzun yazılır da. anneme pazar yeter. bir geziye gitsek pazarı gezse yetiyor ona..)
10dk falan sonra
şeker de az kalmış!
cevap vermezsen duymadın sanır tekrarlar. hadi bozuldu mu konsantrasyonun topla sıkıysa.
bölmüyormuş ki kapıdan söyleyiveriyormuş ne var?
hem der ki kitap okumak çok zevkli hayal kurduruyor, film gibi sanki değil mi. ben okurken öyle değil sanki. ama kendi bölündü mü çok kızıyor. unutuyor bana yaptığını. e ben de bişey dedim ne var ki diyorum. tüm dikkati dağılmış ama! e sen de bana yapıyorsun hep. ne var.
bunu da hatırlatmama dayanamaz. gıcık olur. susup oturup beni haksız çıkaracak, kusur bulacak bir şey arar. valla. illa intikamını da alacak.
sen de böyle böyle böyle yaptın diyeceği bir şey bulacak. altta kalmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder