2.10.2014

kediler için vol 2 __ bal gibi meyve mücadelesi.

anneme kalsa üç öğün verilecek mama. ben ikiye zor düşürttüm. kedi değil bebek zannedersin uğurlarına hayatımı feda edeceğim.

bazen kahvaltı etmeden iniyoruz, acele verip çıkmak istiyorum; ben çok acıktım yeter yaa bunlar için acımdan tansiyonum mu düşsün demesen 1saat orada nizam diye uğraştıracak beni.
öyle yüz yıkayıp saç taramaya bile fırsat yok. erkenden uyanıyor elinde sigara üstüne sigara evin içinde pıtır pıtır turluyor. ben köşemde kapımda yok ki, ayak sesine uyanmasan sigara dumanına uyanırsın. ne güzel bir sabaha başlangıç değil mi.

sabah sabah sinirli; keyif almıyor ki aldırmaz da; hayat görev mecburiyet işkence olmalıdır. kedilerle oynamama bile gıcık. şımaracaklarmış. biraz da eğlenmeyeceksem gebereyim şu hayatta.

yani barlarda kulüplerde lüks yatlarda jetlerde denizaşırı ülkelerde en şık restoranlarda en büyük markalarla giyinerek eğlenemediğime göre; bari kedileri mıncıyarak keyif alayım.

keyife de düşman ki. mutluluğa da.

zaten üstüme değiyorlar diye tiksiniyor! böyle paçama bacağıma dolandılar mı bir bakışı var.

ona göre ne kadar rahat, ruhsuz biriyim. ya bi şey bulaşırsa. e içlerine yollayan sensin beni!! bu ne perhiz bu ne lahana turşusu??

belli tiksinerek süzüyor üstünü değiş bari diyor, ya pire varsa ya eve yayılırsa napar mışız o zaman?
nolacak pis işler bende değil mi hep?

neyse bir sabah baktık; nispeten yavru sayılabilecek kadar küçük biri çok halsiz. napsak ne etsek mama da yiyemiyor.
acıma duygusundan annem sinir oldu, bir andan da ağlamaklı, çaresiz kedi yavrusu gibi bakıyor bana yine. hani kötü bir haber vereceği zaman mesela ölüm haberi; bir şeyi bana aldırmak yaptırmak istediği zaman ki yavru kedi bakışı...


_____________---
geçende pazarda yaptı mesela; armut alacak. iyi al. ama sen yer misin? ben aşırı tatlı öyle bal gibi tatları sevmem meyvede ezelden beri. ama mecburen yediğim çok  oldu. sıkıysa yeme nankör olursun. sonra sonra ben de tekrarlayarak kafalara kazıdım. ben bal gibi meyve tadı sevmem. ama annem sever. işte alalım mı diye soruyor. iyi al dedim. ama sen yer misin. biliyorsun ben  bal gibi tat sevmem. o zaman almayalım. sen kendine al anne. yok değmez. satıcı da anlam veremiyor bal gibi meyve güzel olurmuş esas. annem memnun tabi durumdan bemim tezimi çürütecekler ben de artık sadece bal gibi meyve yemeye başlayacağım. mayhoş meyve aramak zor geliyor tabi!
adam alın esas böyle güzel olur deyip durunca annemin gözleri parlıyor. yaa bak sen bana inanmıyordun bak adam ne diyor yaaa bak böylesi ennnnn doğrusu der gibi. yavru kedi gibi bakıyor. loluy alalım lolur! ^^

işte bizde zevkler ve renkler de tartışılır çünkü kendinin aynısı olmamı istiyor tıpatıp.
sonra yineliyor alalım mı? yer misin?
sen kendine az al ben yemem başka şey yerim. diyorum.
yok illa da bal armut alınıp yedirilecek. bu da bir mücadele tabi.
sen yemezsen ben de yemem diyor napalımmış almayalımmış.
ya yarım kilo al işte yersin!
bir de evladı için sevdiği meyveden vazgeçen fedakar anne rolünü gösterecek adama; bense burada annesine bir armudu çok gören kötü kalpli evladım.
o yüzden al diyorum zaten. ama almıyor suratı asık gidiyor.

kendine al işte diyorum yok değmezmiş.  iyi tamam desem sonra yüzüme vuracak ben biliyorum. canı çok armut istemiş ama ben istemem diye alıp yiyememiş numaralarını yaptı bana.
bekliyor ki alalım ben de yerim diyeyim.
ama o kadar ballı tat midemi bulandırıyor, hem ballı hem gevşek. sevmiyorum mecbur muyum?
ben mayhoş tat severim; ballı tat istiyorsam bal yerim gider baklava yerim derdim ne. hem bu kadar şekerli meyveler de zararlı diyorlar fazla yemek.

canı sıkkın mayhoş meyve arıyoruz. sen al işte kendine armut diyorum niye illa aynısını yiyeceğiz. ben nektar alacağım kendime. başka bir pazarcı duyunca abla burada da armut var diyor bal gibi. al işte diyorum. adam bir kilo tartıyor ne bilsin. annem beni şikayet ediyor gene yemez kızım; aaa niye yemezmişim bal gibiymiş? sanki herkese açıklamak hatta özür dilemek mecburiyetindeyim. sana ne sevmeyeceğim işte. ama kendine taraftar bulunca yararlanır annem. ama diyor yemiyor. abla bal gibi bal bak valla tatsız dersen haftaya paranı geri veririm. be bal gibi istemiyorum ki kütür kütür ser ve mayhoşa yakın olsun tadı.
ayyyyy sanki ben açıklama yapmak zorundayım herkese nolur affedin beni zevklerimden ötürü. bu zavallı kız da böyle bozuk böyle yanlış işte napacan kabul edecen bunu böyle... ayy bunu bu haliyle kim napsın. ballı meyve de sevmiyor ay hayat mı buu??

ben yemem diye almak istemiyor illa ben parasını verip alıyorum. sen yiyecen mi sanki diyor yemeyecem işte yemeyecem!!! sen yersin. e sen yemeyeceksen niye aldık.diyor yaa hala...

ne var nazlı sen de bırak öyle ye nolacak. iyi tamam de benim zevklerime niye saygı yok?ve bir yerden bırakırsam ipin ucunu anında kukla muamelesi görüyorum. niye ben ben olamıyorum illa annem olmak zorundayım?

_________________

neyse işte. yavru hasta gibi. annem ağlamaklı bir sinirle napsak ne etsek diyor. kendi napılacağını bilmiyor ben de. evde kedi beslemedik ki. veteriner hekim de değiliz. ee. daha da söylediklerimi beğenmiyor.
süt verelim belki dişi kesmiyorudur.
daha önce mama yiyordu ama.
belki tokdur diyeceğim ama halsiz gibi.
ne olmuş ki?
üşüttü mü acaba.
ama havalar ılıdı nazlı nasıl üşütsün?
ay ne bileyim ben anne, sence ne oldu peki?
bilmiyorum.
e ben de bilmiyorum.

çok mantıklı olduğu için böyle durumlarda telaşa düşer, napacağını bulamaz ağlamaklı olur ya da çok sinirlenir falan. sonra ben mecburen soğukkanlı olup davranmak zorundayım o zaman da ne kadar soğuğum ruhsuzum hiç üzülmedim olur!!!

yani beklentisi orada ikimiz de ağlayıp fenalaşalım! nasıl faydalı olacağız ki o zaman?

dedim ki bir pet shopa ya da kliğine götürelim bari böyle mi kalacak.
e kaç para alırlar?
ne bileyim ben anne kliniğe gitmedim ki hiç?
muayene parası mı alırlar kaçadır ki?
bilmiyorum diyorum ya?!
napsak ki.

napsak ki derken derken, benim dediklerimi beğenmezken ben öyle aç,saçı dağını ayakta güneşte dikiliyorum. kaç dakika geçti bilmem. sadece üzgün ağlamaklı kırık bir bankta oturmuş düşünüyor annem; bir çözümü yok. öyle oturup ağlayacağz yani

anne hadi napalım ben açım yoruldum bırakalım mı götürelim mi?
ay bilmiyorum nazlı bilmiyorum!!!!!

çokk üzülmüş zavallının haline çok! ben de açı diyor muşum sorup duruyormuşum ne bilsinmiş!!!

bir komşumuz var evinde kedi de besliyor, tecrubelidir o onu arayıp soralım diyorum.
iştedir şimdi diyor. e napalım peki napalım??? yarım saat geçti. benim oturacak yerim bile yok. öyle güneşte dikiliyorum.

ayy yeter ya ben çıkıyorum eve!!
aa bunu böyle mi bırakacağız?
napalım söyle birşey!
bilmiyorum nazlı bilmiyorum aaaaa veteriner miyim ben!?


oturup öyle ağlamaklı bakarak hastalığını tahmin etmesini mi bekleyeceğiz. zaten yapamaz ki. ama paralize olmuş gibi ne buırakıyor ne bir çözüm arıyor. ağlamaklı kalakalmış.


bilmiyorumla olmuyor anne işte!!
ne bileyim ben niye hasta?
niye hasta bize ne napalım ona karar verelim! böyle bekleyip izlemekle bişey olmayacak.
napalım peki?
diyorum ya sana hülya hanım'a soralım, bilir belki ilaç vardır evde.
ay iştedir o iştedir kızım!!!
ne var işteyse? akşama verir, telefonda söyler!!


cevap yok hala köşede pısmış kediye acıyarak ağlamaklı oturuyor annnem. güya çok cevval mantıklı ve enerjik. hani. ??

yoruldum ben artık!
ama bak yazık zavallıya.
ben ölsün mü diyorum bişey yapalım ağlamakla kurtulmaz bu!!
bilmiyorum napalım.
ay delireceğim ay!!!

zaman geçiyor hiiiç annem aynı. ben de gidip kaptım kediyi. ben birşey yapmazsam orada akşamı edeceğiz. hadi dedim veteriner bulup götüreceğiz.

nerede veteriner hekim ki?
ne bileyim ben?
e nasıl gideceğiz nazlı!
sorarız.
kime?
ebeme!! ay delireceğim yaa anne kalk ya eve dönelim ya kliniğe.
nerede bulacağız hekim biz? ben hülya hanımı arayacağım.
iyi ara hadi.


sabah beni bişey yemeden bile çıkarttı bahçeye, götümden mi arayacağım acaba? ayyyyyyyy...

telefon çantamda.
???? bakışı.
anahtar sende değil mi?
hıı.
hadi kedi kaçmasın ben kucağıma alayım sen evden çantamı getir.
aman nazlı yaa!
sabah sabah kedilere mama vermeye indiren sensin tam techizat mı ineceğim?
gidiverseydik.
e sen de para var mı? nasıl bineceğiz taksiye hadi hekimi geçtim?
yok ne arar para nereye koyacağım? (üstün gösteriyor. e benim de aynı ben nereye koymuş olabilirim ki?)
e bende de yok işte anne.


surat surat. o kadar katı nasıl çıkacakmış. sanki asansör yok.

anne böyle telefonsuz parasız nasıl gidelim?
orası öyle.
e hadi.
???
sen tut ben gidip alayım.
ay ben tutamam parazit bulaşırsa ya???
aylardır bana bişey olmadı.

insanlar yaşlandıkça sadece çocuklaşmıyor bir de ölüm korkusundan (allah korusun) daha da korkak oluyorlar ve bencil. teyzemde de var aynı şey. ödleri kopar üşütüp hasta oluruz falan diye...


hadi o zaman anne sen git acele etme, çantamı al gel. ben oyalarım bunu. hadi.
iyi tamam nerede çantan?

_______
diyorum ya ev küçücük benim odam bile yok salonun L köşesinde kanepede yatıyorum açılınca yatak olan. e ev küçük eşyaların yeri de belli ve kolay.

geçende banyoya girmiştim ama havluyu unutmuşum annemden istedim.
yazlığa ilk geldiğimizde dedi ki benim şifonyerin ilk gözü havluların olsun, kolay olur. iyi tamam.
ama unutmuş ki.
ben banyoda beklerken annem evin içinde dolanıyor. zaten nereye konabilir ki mutfak dolabina mı? bir gardrop bir şifonyer ve bir de komodin var o kadar. benim bişeyim yok. bir baş ve ayak ucunda sehpa; onlara da açıkta banyo havlusu koyacak değilim herhalde.
ayak seslerini duyuyorum ve homurdanıyor. nasıl bilmez yerini yaa kendinikini alırken benimkini görmüor mu.
sesleniyorum şifonyerin ilk gözünde ya diye.

ayak sesleri gidiyor yerini tıkırtılar alıyor, söylenmeler de cabası.
neyi tıkırdatıyor bu kadar.
bir hışım kapıya geliyor yok diyor nereye koyduysan?!!
nasıl yok?
yok işte. saçma sapan şeyler var şifonyerde bir sürü!!
ne gibi??
saçma sapan şeyler işte!
nereye baktın sen anne şifonyerde havlular ya sen dedin ilk gözde olsun dedin.
yok ama işte.
başka havlu ver bari.
yok ki orada havlu mavlu kalem var hep.

meğer balkona koyduğumuz eskiii bir şifonyerin içine bakmış. kırtasiyeleri, deterjan ya da temizlik bezlerini koyduğumuz.

niye balkondakine baktın ki? o tozlu şeye banyo havlusu konur mu?
sen dedin şifonyerde diye!!
seninkinde ya! hep oraya koyuyoruz ya!!
öyle desene senin şifonyer diye.
o tozlu şeye nasıl havlu koyar da sonra vücuduma dolarım?
ne bileyim koyarsın sen belli mi olur!!

yaa deliyim ya!! ben kendinden dikkatliyim hijyene. elime yüzüme ayrı havlu kullanan antibakteriyel sabunlar alan biriyim bana aşırı taktın hijyene diye kızansa kendi!! şimdi de eski şifonyer bozuntusuna banyo havlumu koymuş olacağım?? kapağı kırık toz oluyor hep. yarısı dolap gibi kapaklı yarısı çekmeceli olr ya eski tip öyle bişey....


bilmiyormuş benim havlum nerede. hiç görmemiş.
daha geçende dedi bana bu seninki miydi diye? çekmecede görüp.....
--------------------------------

havlunun yerini belirleyip hatırlamayan çantamı nasıl hatırlasn.

giderken dedim ki senin kapının arkasında çanta.

gitti, dakikalar geçiyor gelmiyor.

ev küçük, bişey koyacak yer az ve belli. salonla mutfak bir ve direk dış kapı buraya açılıyor. bir tek annemin odasının bir de banyonun kapısı var ha bir de balkon kapısı.
vestiyerimizde ise çanta ceket falan asacak bir yer yok. annem de dedi ki zaten ortada kalmasın, benim kapının arkasına asalım kullanmadığımız zamanlar.
tabi ki unutmuş.

geldi bahçeye eli bomboş ve sinirli.

nereye koydunsa çantanı bulamadım!! neredeyse bu serin kapı artık!!!
???? hı?

senin kapı lafını serin kapı anlamış!!! çantayla ne alakası var demiyor. diyelim ki serin kapı dedim nerenin olu? balkonun. e balkon kapısına bak. yok mu, banyonunkine bak. gene mi yok. demek ki kendi odanın kapısında! ama aklına gelmemiş ki evde serin kapı aramış!!!
hiç olmadı diyelim nazlı'nın çantası yok ortada, kendi çantanı alsana. onu da almamış. elinde anahtar sinirle inmiş aşağı!!

ne serin kapısı?
sen dedin ya nazlı!!! serin kapının arkasında dedin ne demekse artık, nereye soktuysan çantanı bulamadım!!!
senin kapı dedim anne senin kapı!
???
senin odanın kapısının koluna asmıyor muyuz hep??sen demedin mi orada dursun?
ne bileyim ben? üzüntüden ben ne haldeyim habarin var mı senin?
ben ne haldeyim ya? ağzıma lokma komadım, su bile içmedim, dişimi bile fırçalamadım daha! yarım saattir güneşte bekleşiyorum!
ben ne kadar üzüldüm haberin yok bir de çanta mı arayacağım senin??
kendi çantanı alsaydın bari, zaten ikisi yanyana.
ne bileyim ben nazlı!! napacağız ki çantayı zaten? içine sığmaz bile!
parasız mı bineceğiz ya taksiye?
amann ne bileyim ben ne?? kedi nerede?
ben ne bileyim bu kadar zaman tutamadım ki kaçtı.
e niye kaçırdın hani götürecektik kliniğe??
bu kadar zaman nasıl tutabilirm ki.

gene kaldık mı aynı ortada! kedi de yok. annem de ağlamaklı. ayyyy...
oturttum ben çıktım aldım çantamı. ben dedimdi zaten ben alayım yok sen kediyi tut ben elleyemem diyordu.

kediyi aradık ne zaman yok ortada tabi. tabi yine kabahat bende. çantam diye tutturmuşum sanki içinde altın varmış!
hala demiyor nasıl telefon edecektik, nasıl taksiye binecektik hala kabahat bende.

bari demez mi insan kendi çantamı alayım ordan harcarız, benim telefondan ararız. yok gerisin geriye inmiş.
kedi de benim yüzümden kaçmış!!

yok tabi. girmiştir bir yere uyuyarak iyileşirmiş kediler, uyuyor. ama huzur kalmadı. kahvaltım bile boğazıma dizildi. aklıma gelmedi kendi çantamı almak hay allah telaştan demiyor da habire bana abanıyor. serin kapı demişim.

üstümün tüy olması, güneşte aç susuz beklememle kaldım. çok kardayım!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder