4.12.2013

Yer değiştirmek- yerini beğenmemek - aşırı günler -

annem yerini bi türlü beğenmez, muhakkak değiştirir.
Bi aracın içindeyken hele, düştüğü bile oldu ama vazgeçemedi bu huyundan.
Hani evde yeri bellidir ama dışarda bi türlü beğenmez işte.

Bi kafede bi yere otururuz, ki orayı da kendi seçmiştir, ay oradan esiyor, yok sıcaklık geliyor, yok koku var, yok herkes buradan geçiyor, yok yakındakiler gürültülü....bahane çok.

Değişiriz yerimizi orayı da beğenmez bu bahanelerden birini bulur gene. Bu yer beğenmemesinden 15 dk durup mekandan ayrıldığımız bile oldu. insanın hevesini de kaçırıyor.

 Mesela bi gün açtım, şehir dışındayız ve eve dönmemize zaman var, bu yer beğenmemesinden dolayı da aç kaldım, umurunda bile olmadı evde çatlayıncaya kadar yememi isteyen kişinin! Bisküvi ye dedi!

Uçakta bile yerini beğenmedi. Böyle şeylerde bi kendinin yeri kötü herkes çok rahat sanıyor!

Beni de peşinden sürüklemek ister bir de.

Oturduğumuz yerde masa dolmuştur, elimizde eşyalar, çantalar vardır ama gene de yer değiştirmek ister. Tabi çilesini ben çekecem, ben taşıyacam!

Tam geçersin bi yere kahvem de buz olmuş gene başlar şikayete yerini beğenmemeye. Ay eski yerimiz daha iyiymiş der. Kahvem soğudu derim surat yapar bana. Annesi rahat edememiş ben ne diyormuşum?? çanta paket taşımaktan yoruldu demiyor da. ikinci yer olsa bari üçüncüye geçmişiz!

bi böyle huzursuzluk radarı olarak hiç bir şeyi beğenmeyip, kapris yapma günleri vardır. çoğunlukla.
kahve içeriz mesela bi yerde, ya soğuktur ya çok sıcak, ya şekeri azdır ya çok, ya sütü azdır ya çok.
koltuk çok rahatsızdır, oradan buradan esiyordur.

dırdırdırdır....


bu çok sıklıkla olan memnuniyetsizlik günlerinin en aşırısında herkesten ve herşeyden nefret eder. o anda gökten göktaşı düşüp dünyayı yok etse sevinecektir.


tabi bu durumda benimde huzurumu kaçırmakla, birşeyden keyif almamı engellemiş olmakla kalmaz, zaten bunun farkında ve umurunda değildir ama bir de ben suçluyumdur! oh ben ne kadar rahat bir insanımdır!
bu ne vurdumduymazlıktır! sırf ben sessiz kalıyorum diye bunlar. onaylamıyor da değilim ha!!
hatta kalkalım başka yere gidelim derim. yok. illa memnun olmayacak. yok artıkmış o kadar gelmiş, beklemiş, sipariş vermiş bir de gidecek miymiş bunlar yüzünden nazlı???!!!! gene ben yanlışım!
bu durumlarda özellikle ne yapmalıyız gibisinden sorarım. ama sırf şikayeti ve dırdırı biliyor çözüm beklemiyor.



ona göre böyle durumlarda annemle birlik olmalıyım, ama birinin sakin ve soğukkanlı olması gerekiyor. yoksa ya hastanelik ya karakolluk oluruz!!! ama annem benim de galeyana gelmemi arzuluyor adeta. kaç kere bana gazı verip verip yollamaya çalıştı. başka örneklerde. git buna bunu de git şuna şunu de git uyar nazlı!!

ama herhalde anneme göre kendi gidip müdahale etmemi isterse yapmalıyım, kendi kendime yaptım mı ben suçluyum ben kendim karar veremem ki, aciz bir canlıyım ben. yaşlanıyorum da artık bak yolun yarısına geliyorum ama kendim karar veremem birşye! hatta üşüdüğüme sıcaklandığıma bile!!!


o kadar huzursuz, söyleniyor, sinirleniyor, kahvenin şekeri az diye kavga çıkarıp dükkanı başlarına yıkalım mesela, şeker ekleyip karıştırmak yerine!!!

şöyle yelloz tipler olur ya eli belinde kavgaya hazır, nefret eder onlardan ama bu durumda benden beklediği hem yetiştirilmeme taban tabana ters hem de kişiliğime uygun olmayan bu kişiye dönüşmem.


diyelim birinden rahatsız oldu gürültü yapıyormuş, beni yollamaya çalışır kavgaya adeta. kafa göz girsem tiplere mesela ohhh memnun olacak sanırsın. nazlının burnu kırılmış, hem hastanelik hem karakolluk olmuş mesela... bu kez de beni suçlar biliyorum. bu kadar abartılı olmasa da yaşadım.

şöyle; çok gürültü ediyorlar diye yarım saattir dırdır ediyor, kapris yapıyor bir yerde, hem huzurumu kaçırıyor hem yediğimizin tadını. ha bu arada kendi mideye indiriyor o sırada hem de dırdır. söylenip duruyor. bu durumların çoğunda harekete geçmek yerine benim kafamı şişirir. uzaktan tam duymadan görenler benim bi kabahat işlediğimi annemin bana kızdığını sanabilir.

sonra öbür masadakiler şu annemin gürültü yapıyorlar diye yarım saattir bana yemek yerine zıkkım yememe sebep olanlar iyice azıtınca ben uyardım. önce duymadılar, sonra aşırı alınganlık ettiler ve münakaşa çıktı.

 ben biraz az sesle konuşmalarını söyledim. ama onlar eğleniyormuş ne yani yasak mıymış? izin mi alacaklarmış özgürmüş onlar!!! özgürlük demek başkalarını düşünmeden, saygı duymadan, bencilce yaşamak değil ki! sırf sen mi özgürsün? sen özgürsün de ben değilim ve seni çekmek zorundayım??

neyse münakaşaya mekan sahibi girerek arayı yumuşattı. bu bahsettiğim diğer masa yeniyetme yaşlardakilerden oluşuyor. onlar seslerinin volümünü düşürdü ben de sustum.

aaaa annemin huzuru kaçmış!!! bırakmış yemeğini! hiç tat bırakmamışım ki ben!!!
ben mi? sen değil misin yarım saattir şikayet eden gürültüden? yeni nesli eleştiren, terbiye ve saygı bilmediklerini söyleyen, hatta ağzının ortasına çakmak isteyen?? özellikle bu yaşlardakilerden gıcık kapan, neffrett eden??? müdahale ettim işte!!

benden beklediğini yaptım ama gene ben suçluyum huzur kaçırmaktan!!! mekan sahibi yanımıza tatlıyla geliyor, tatlıya bağlayalım diye. annemde surat 5 karış. yemeğini yiyemeyecekmiş!!! bana ters tavırlar, hem tadını hem huzurunu kaçırmışım!!!
hem ben suçlu hem ben kusurluyum. ne yapıyor biliyor musunuz, mekan sahibi adamdan özür diliyor benim adıma da olduğu belli!! adamcağız estafurullah diyor, zaten kendi kusura bakmayın demeye gelmiş.

ha benim yorgunluğum ya da keyfimin kaçması, zehir etmesi falan!! çok da tıntın! zıkkım içsen memnun olur o an!! dırdır etmek, şikayet etmek bir alışkanlık, senin tadın kaçmış kim takar?

ben kendi kendime böyle bir müdahaleye nasıl karar veririm değil mi? annem beni yollarsa yapmalıyım anca. ne haddime ki benim!!
----------------------------------

bir de bunun aksi yaşanır ama çook nadiren. aşırı mülayim anlar! kahve yerine pis su versen içer yazıktır bir emek sarf etmiş çocuklar der! hayır her şeyden memnun olduğunu söylemiyorum sadece o anlarda herkesin her şeyine katlanmamız ve anlayışlı olmamız gerektiğini düşündüğü ender günlerdendir. ya da anlardan.

ben bi şeyi eleştirsem falan napacaksın? der. yani napalım çekeceğiz işte!!
yapılacak, uyarılacak bir şey yoktur, hakkımız yoktur adeta. napalım mecburuzdur çekmeye!

diyelim markette sıradayız ve çok yavaş kasiyer. yavaş diye sıkılmam, ve söylenmem, neden yavaş olduğunu sormam bile kötü o anlarda anneme göre. ve ben gene haksızım.

elbet bir sebebi vardır kızım, e ben de ondan soruyorum ya!
 yazık yorgundur yavrucak naapsın?!!

ben de yorgunum diyelim o gün. ki öyleydi. bütün gün ayakta durmuşum, milletin peydahladığı çocuklara bir şey öğretecem diye boğazımı patlatmışım. ki öyle bir gündü. bir de üstüne saattlerce annemin gönlü olsun diye alışveriş merkezinde gezmişim. bir de üstüne markette zaman geçirmişim. 50 kabağı elleyip, yoklayıp sadece 4 tanesini almasını beklemişim misal!
yorgunluktan ve sıkıntıdan ölmüşüm. artık bir an önce evime ulaşmak ve koltuğuma oturup ayaklarımı uzatmak istiyorum. ki öyleydi. ama ben gene haksızım ve herkesten gözünde daha değerli, önemli ve haklı olmam gerekirken tam tersi!!
ama ben haksızm ve önemsizim.
ben de yorgunum anne. sabahtan beri ayaktayım bir de saatlerce boğazımı patlatmışım. diyorum.
ama annem kasiyerlerin ve bu gibi yerlerde çalışanların ne kadar zor koşullarda olduklarını ve ne kadar yorulduklarını anlatıyor bana sanki ben aksini iddia etmişim.
benim tek istediğim benim de haklı olduğumu görmesi. ama değil asla haklı olamam, ben baştan yanlışım, öyle doğmuşum.
galiba ben ikinci evlat olarak bazı beklentilerle doğuruldum. ben çok küçükken yürütemeyip ayrıldıklarına göre. ben evliliği kurtarma sorumluluğu ve beklentisiyle yapılmışım ve dünyaya getirilmişim. ama evliliğin yürümesini sağlayamamışım. işte bu da benim beceriksizliğim!!! yani daha baştan beceriksizmişim!!
nasıl 30 yıl sonra aksi olabilir ki?? ben nasıl haklı olabilirim, nasıl doğru olabilirim?

diyorum ki ben aksini mi iddia ediyorum, ben de yorgunum diyorum.
ama ben o kadar yorgun olamazmışım ki onlar çok daha zorlanıyormuş!
ben zorlanmıyorum yani? diye soruyorum. yani diyor ne kadar olacak?

yani o kadar haksızım ki neden yavaş ilerliyor diye sormam bile yanlış. azarlamış falan değilim kimseyi yani. ricalı bir soru yani. bir beklentim var. ya sebebini söylesin ya da kusura bakmayın desin. hatta az daha hızlansa bana yeter.
ama ne haddime değil mi? nazlı'nın ne haddine yaa, nazlı kim ki??

her gün sabah erkenden bir hengamenin içinde koşturuyor, o da bir şey değil anlayışsız ve kötücül, garip kişilikli iş arkadaşlarımla muhatap olmak ve katlanmak zorundayım. tüm bunların karşılığı da doygun bir maaş değil ki! ben de asgari ücretle çalışıyorum. neden ben daha az haklıyım?

fark ettim ki kendi şikayet edip eleştirdi mi kendini çooooookkkk haklı buluyor. kesin haklı. ama aynı şeyi ben yaptım mı ben huzur kaçıran, sabırsız ve haksız biriyim.

o günün devamında sordum işte ben de böyle böyleyim ama neden ben daha az yorgun ve daha az haklıyım diye. bir cevabı yok ki. anca üste çıkmayı bilir!! konuyu kestirip atmayı. ya da olmadı beni gerçekten suçlu duruma düşürmek için beni kavgacılıkla suçlamayı. benzer yollarla tartışmaya dönüştürüp gene beni kavga çıkarmakla suçlamayı. bilir.
bulur bir yolunu. muhakkak kendi haklı ve doğru olacak, kendi kazanacak.
diyelim ki kaybettiği anlarda da kendine haklılık payı muhakkak çıkarma uzmanı.
ama ben de bunda haklıyım değil mi, hele bir kabul et kendini tamamen haklı görür bu sefer!!
____

diyeceksiniz işte nazlı, böyle olması sana hırs verir azim verir. daha çok çalışır çabalarsın.
yani annemin beni yeterince beğenmemesi, hiç yeterli bulmaması.
ama bu tavırlar herkeste aynı etkiyi bırakmaz, aynı şeylere sebep olmaz.
eleştirmeden beğenmeden önce kendine güven vermek gerekir evladına.

ama bu hep böyle olmadı, insan çocukken ya da yeni yetiyorken tamamen özgüvenli olmuyor. desteğe, afferime, hatta bazen mübalağayla bir desteğe ihtiyaç duyuyor. ben kendine aşırı güvensiz de olabilirdim ki. kendime güvensiz olmama neden olacakken kendi kendimi keşfettim. mecburdum.
ha ablam. kaçmayı tercih etti. bir de şansı yaver gitti.
yoksa o da çok beğeniliyor değildi benim gibi. ama benim bir kere matematiğim iyi değildi ve dünyaya geliş sebebim ablamınki gibi aşk değil görevdi ve o görevi yerine getirememiştim...ablamdan her zaaman bir gömlek aşağıydım.

_________________________________________________________________
yer beğenmeme ve değiştirmeye bi misal daha.
Toplu taşımada hele, otobüsün öbür ucundan beni çağırır, içeri curcuna, illa gelecekmişim, kalabalık nasıl geleyim işareti yaparım, anlamaz, boş yere oturtmamaya çalışır kimseyi!
Diyor ki ben arkadayken öne yanına yani gelmemi istediğinde, kalabalıktan geçemiyormuşum madem, arka kapıdan inip ön kapıdan binip geleymişim yanına! Tabi ayrı düştüysek çünkü ila yanyana oturacakmışız! Ben gelemezsem kendi yanıma gelmeye çalışır yer varsa tabi, bu arada araç çok hızlıysa bile. Sırf yerini beğenmediği için değiştirmeye çalışmaktan yere bile düştü! Hatta benim de düştüğüm oldu, yazık diyeceğine de bi gelemedin iyi tutun diye azarladı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder