2.11.2013

mütemadi tartışma__- araçlara inme binme_ kapı eşikleri__ çek beni



herşeyimiz tartışma sebebi annemle benim.
hele ki annem o ara uğraşacak bir şey bulmamışsa.
ne bileyim mesela yemek yapmamışsa o gün, kitap okumuyorsa,
bulmacası bitmişse, tv de birşey yoksa, el oyalayan bir hobisi
o sıralarda yoksa kime takacak??? bana!!

böyle zamanlarda benimle uğraşacak, aslında ona göre benim yanlışlarımı
düzeltecek, zamanı oluyor. karışmadığı bir şey olmuyor.
ben kızınca ya da tersleyince benim iyiliğim için söylediğini iddia
ediyor.
ben kötülüğüm için demiyorum, ama hem yolun yarısına geldin haa! diye laf
sokup hem de bu yolu yarılamış, koca kızın donuna bile karışmak da nesi???

bu durumlarda özellikle yoğunlaşan biçimde ama zaten çoğu zaman benim yaptığım
bi şeylere kusur bulmak, kendince düzeltmeye çalışmakla geçer zamanı.
ya da en azından laf vura vura. ha hiç tepki vermesen haklısın desen
geçiştirsen deseniz, ama sabır da bir yere kadar. hem zaten o zaman pasiflikle
suçlanırsınız. aha da eleştirecek bir kusur.
sen böyle pasif olursan ezilirsin, hele ki kaynanan mahveder seni kızım.. gibisinden
nutuklara başlar.

yani kısaca ne yapsam yanlış benim, ne yapsam hata. hadi en hafifi kusurlu.

be donunu bile yanlış giyen ahmak bir ucubeyim, üstelik yoluda yarıladım :)

ha hep kendini savunur ve sabırsız davranırsan da kavgacı, olumsuz ve agresifsin.
he belki kaynanaya ezilmezsin ama iş ki o kaynananın oğlunu kapaklamakta!
böyle olursam kaçarlarmış benden adamlar!!

diyorum ki ne yapsam kabahatliyim zaten. cevap vermesem, sussam pasif diyorsun.
cevap versem, kendimi savunsam agresif ve olumsuzum.
ben ne yapayım anne??? tabi bu durumda kendi ikilemini de yüzüne vurmuş oluyrum
ya... gene memnun değil hani...



___________________

böyle geçen bir günü baştan sona bir anlatayım;

diyelim ki o gün beraber bir yerlere gitmeye karar vermişiz. evden çıkmak üzere
hazırlanıyoruz.

ben üstümü değiştiriyorum, annem beni soyunup giyinirken görüyor;
aa o ne biçim külot öyle??!!

gözünüzde hemen öyle seksi victorias secret bir şey canlanmasın :))
sadece rengarenk çiçek desenli. dıt dııııt yanlış!
nazlı yanlış don seçmiş, bu kız baştan aşağı ayaklı hata!! aah ah annesi olmasa
hayatta kalamayacak. çünkü yanlış don giymiş. üşütür geberir şimdi bu!!


duymazdan geliyorum. ama duramıyor.
nazlı diyorum külot!
ee?? hı?

anneme göre kocaman beyaz külotlar giyilir. renkli giyilmez. nedeni? yok. bir nedene
ihtiyacı yok. anneme göre kendi fikri sabit doğrudur. aynısını yapmak zorundayım.
niye? çünkü öyle!
annem naylon çamaşırlardan neffret eder!
ha ben de sevmem, naylon varsa içinde terletir, ter, çekmez, kışın ısıtmaz.
ama hem süslü, renkli hem penye çamaşırlar da var. ama anneme göre yoktur. çünkü
iç çamaşırı dünyasından bir haber. eskiden penyeler renkli olmazmış. ve hala bu böyle!

başlıyor naylon çamaşırları kötülemeye...

naylon değil ki! (sentetik demek istediğimiz)
nasıl naylon değil??? naylon işte! belli renkli!
penye anne!
nasıl penye, yalandır o, kandırmışlar seni! naylon!
hayır bildiğin penye!
ama renkli renkli! penyeleri renkli yapmıyorlar ki!
artık yapıyorlar anne!
yaa! emin misin? hani bakayım??

benim söylemem yetersiz, çünkü ya yanılmışımdır ya atıyorumdur, salağım çünkü.
bana plastik leğeni portakal diye kakalayabilirsiniz bende beyin yok!!!!


iyice de ellemeden inanmaz.

anne giyiniyorum.
dur bir bakacam!!

kumaşını elliyor, ben de öyle dikiliyorum. bıraksa da pantolonumu giysem diyorum.

allah allah, hayret cidden penye! artık penyeleri de böyle süslü mü yapıyorlar demek??
hımmm...

 beni şaşırtan bunu daha önce defalarca konuşmuş olmamız aslında, ama annemin tamamen
unutmuş olması. çamaşırı yeni alıp, yıkadığımda da gördü, iyice inceledi. daha önce ben
giyinirken de gördü, gene sordu naylon di mi o? üşütecek hasta olacaksın demişti.
ama şimdi hayatında ilk defa renkli, desenli, penye bir külot görüyor gibi davranıyor.

hani aslında böyle bir seçim yapmam da gereksiz. ne varsa bu kadar renkli giyinecek?
en temiz, en sade şeyler olsa yeter. bir kadın doğal olmalı hiç dikkat çekmemelidir.
hele dul ve ya bekarsa. ama aslında her kadın görünmez gibi olmalıdır. annemin buna benzer
teorileri var. kendini dış dünyanın tehlikelerinden böyle koruyabileceğini düşünüyor
sanırım. hani en azından tacizin çeşitlerinden falan bir nebze korumuş olacak herhalde.
açık, uçuk tonlar, pastel toprak tonları giyilmeli. hani en doğruyu kendinin bildiğini,
düşündüğünü düşündüğü için, herkes için böyle bu.
süslü (ona göre süs zaten en küçük renk, küçük bir detay, hafif bir makyaj bile,sanmayın ki baştan
aşağı leopar payetli bir örnek) kimseleri hele ki belli bir yaşın üstündeyse hiç anlamıyor.
eleştirip duruyor, yanlışmış....tabi bu gibi durumlar annemin konuşması için de bir bahane
oluyor...


e dedim sana penye diye.
ne bileyim hiç penyeye benzemiyor. penyeleri de mi böyle süslüyorlar demek?? allah allah.
eskiden hiç olmazdı. penyeler beyaz olurdu, hadi belki siyah ve ten rengi. böyle renkliler
sentetik olurdu, onlar da çok sağlıksız!!
zaten gereksiz de. kim görecek?


anneme göre kimse görmeyecekse, göstermeyeceksen süsün falan da bir gereği yok.

herşey başkaları için yapılır anneme göre. saçını yaptırırsın mesela, ee kim görecek.
yani bir toplantıi düğün falan bir şey olur da neyse, e yoksa boşuna!
ben böyle mutlu oluyorum, hoşuma gidiyor desen. o da saçma ona göre. niye bunla mutlu olasın ki?


birşeyleri sadece kendin için yapmamnın bir anlamı, gereği yokmuş. saçmaymış.

yani tabi insan takdir görmek ister, ay saçın ne güzel olmuş densin ister, ya da kıyafetin çok
yakışmış densin de ister. ama sırf kendin içinde birşeyler yapmazsan nasıl olur ki hayat?
hep birilerinin bakışına falan muhtaçsın.

sonuçta şu çıkıyor, evli değilim, nişanlım sevgilim falan da yok. o zaman kendime bakmamın,
güzel giyinmemin, saçımı yapmanın bir anlamı yok. öyle bakımsız falan gezeyim.
temiz olsam yeter diyeyim. böyle deyince de hhııı evet! diyor...

ama insan bi saçına şekil verimce, sevdiği renk ve biçimde çamaşır, sonra da kıyafet giyince
ve aynaya bakınca kendinden memnun oluyor, bi iyi hissediyor insan kendini. bu da yeter.
kendini kendine iyi hissetmek için.... hep başkalarına bağımlı olmamalı...


neyse de diyaloğa geleyim.

böyle bir bahaneyle odama girdi mi annem çıkmak bilmez, oturur kalır, beni incelemek ve eleştirmek
için bir fırsat doğmuştur. çıksan da ben giyinsem desen de bozulur. anneme göre beni kendi
doğurduğu ve zaten zamanında heryerimi gördüğü için hala görme hakkına doğal olarak sahiptir.
önünde giyinip soyunmam çok normaldir, çıkmasını istememse anormaldir.
ha zaten önünde giyiniyorsam aldırmadan ona bana karışma bahanesi-fırsatı da doğmuş olur.
o gün de öyle oluyor işte.
çok boş kaldı mı bana takar.

aa onu mu giyeceksin?

bense sıkılmaya başlıyorum, biliyorum ki bir elini verirsen kolunu kaptırırsın!

annem böyledir, bazen hani insan kararsız kalır da bir yakınından fikir ister. böyle durumlarda
annem beni baştan yaratacağını sanır. hani öyle tv programları vardır ya, kız paspal ve zevksiz
bir şekilde katılır da programa, sonunda kırmızı halıda yürüyecekmiş gibi çıkar.
o programı yapacakmış gibi olur annem, yani sen sadece gömlekte kararsızsındır ama o tamamen
en baştan ne giyeceğini annene soruyorsun sanır!! şunu bunu giy diye fikirler vrir, haha oyuncak
süslemek için bir fırsat!!

yok ben sırf gömleği sordum, bunu mu bunu mu giysem? desen, hayal kırıklığı yaşar adeta, canı
sıkılarak birini işaret eder.

bazen de kafası bir şeylere meşgul falandır da tesadüf işte sen yani ben sormuşsundur.
o zamanlar hiç umursamadan cevaplar, senin kararsızlığına bir çözüm olamaz.


şu an beni barbi bebek sanıyor, hazır donla da duruyorum beni başta yaratacak.
bense sadece bordo pantolonumu giymek istiyorum, üstüme de açık renklerde viskoz bir bluz.

evet anne!
onu giymesen, şu pembe elbisen çok güzel olur bak!
ama o yazlık, üşürüm şimdi.
hırka giyersin üstüne!


annemin şort-yelek  etek-yelek takım sevgisinde sonra bir başka sevgisi de elbiselerin üzerine
giyilen minik, hanım hanımcık hırkalar. hem de bana hiç yakışmayan bebe ya da bisiklet yakalı
hırkalar. her fırsatta bana öyle birşey aldırmaya çalışır. bak bunu da bilmem ne elbisesinin
üstüne giyermişim. ama o elbise yazlıktır, yazın da hırka giyecek kadar kansız değilim, baharda
ise üşürüm onlarla. yok illa aldıracak, kafasındaki kombini bana giydirecek...

ben pantolonumu giyiyorum, bozuluyor.

anne ben üşürüm o elbiseyle.
hırka giyerdin üstüne!
e gene üşünür!

ben mersin'de öyle mevsim bulamıyorum doğrusu. hırka ve elbise giyecek...
zaten hırka sevmem, astarsız şeylerle üşütüyorum, bir ne mesela naylon montlar sevmem. onunla da
ya terliyorum üstümde kuruyor, yani sıcak geliyor, ya da ince geldiği de oluyor. sevmiyorum ve
kendime uygun bulmuyorum. hah tahmin edersiniz siz şimdi! ama annem bunlara bayılır!! evet aynen.
ve de bana aldırmaya çalışır. giyemiyorum diye ızahımı da anlamaz, annemin beğendiği bir şeyi
ben beğenmiyorum ne de nankörüm!!
blazer tarzı ceketleri çok sever ve kullanırım. ama annem sevmez. yani o tür ceketlerin kot ya da
spor kumaş pantolonlarla yakışmadığını düşünüyor. takım olursa olurmuş anca. böyle kot ya da koton,
kadife gibi kumaştan pantolonlarla altı kaval üstü şişhane oluyormuş. eskiden öyle ceketler ya aynı
kumaştan etekle ya da aynı kumaştan pantolonla takım yapılır da giyilirmiş! öylesi güzelmiş!
hele ki zaten hiç sevmediği yırtık jean ile blazer tipi ceketi o kadar garipsiyor ki. artık böyle
moda olmasının bir önemi yok onun için. ona göre olmazsa bana hatta dünyeye göre olmamalı!!

_________

güya bir günü anlatacaktım :)

neyse giyindim, ve kendi istediklerimi.

ha bazen de şöyle bir iması oluyor, bir gün de kendi için giyinsem de kendini mutlu hissetseymiş.
ama annemin moda zevki hem çok 'görünmez'dir, hem de 80'lerde-90larda gibidir :)
mesela şu gömleği pantolonun içine tıkmayı sever ve doğru bulur, dışına salmamdan nefret eder.
ona göre gömlek, tişört hatta kazaklar bile pantolonun içine konsa daha iyidir.
tamam bazı model ve ya kombinlerde olabiliyor ama hepsinde değil. anneme göre hepsinde.
mesela ceketin altından tişörtünün, gömlek, bluz ya da kazağın görümesine de gıcıktır.
ona göre görünmemelidir. 80-90larda öyleydi ya...

artık böyle moda anne desem de burun kıvırır. yanlış!!!


daha önce bahsettiğim gibi anneme göre makjay da gereksiz bir detaydır, temiz olsan yeter.
saça şekil vermek de, temzi ve taranmış olsa yeter. kısa olsa saç şahane hele!!! ama biraz
uzunsa mesela açık bırakmak yerine lastik tokayla toplanıvermelidir. yeter!!

neyse annemin müdehalelerine maruz kalman, artık elim de çabuklaştı, makyajımı ve saçımı tamamlıyorum.

işte bir tartışma konusu daha yaklaşıyor.

yoo, o da bazen olur da o gün olmadı. hadi çabuk ol, bu kadar uğraşmaya ne gerek var, kim görecek, koca
mı bulacan sanki, gibi şeyler demedi ben saçımı falan yaparken..

bu mesele kapıda.

niyeyse böyle bir tartışma var.
kapıyı kim kilitleyecek???

şimdi biz evin içindeyken de geceleri dış kapıyı kilitleriz. senelerdir bu görev bende. gerçi annem hiç
emin olamaz, her akşam yatmadan önce, ama her akşam hiç sektirmeden bana kapıyı kilitlememi hatırlatır.
ben ne de olsa unutkan, sorumsuz, umursamaz ve güvenilmez biriyim!!
hatta bazen ben hala yatmamışsam o da tuvalete kalkmışsa, yanıma gelip kapıyı kilitleyip kilitlemediğimi
sorar. bana sormadan gidip kontrol ettiği de olur!!
fakat bazen de benim hala kilitlemediğimi düşünür, kendi kilitlemek ister. ama nedense kapının hangi yöne
kilitlenip hangi yöne açıldığını hep unuttuğundan, benim kilitlediğim kapıyı kendi açar!!!


her akşam aynı muhabbet; nazlı dış kapıyı kilitlemeyi unutma ha! tamam mı?

benzer bir durum evden çıkarken de var. kapıyı kim kilitleyecek. çarçabuk bağcıksız ayakkabısını giyip
-bağcıktan neffret eder- beni bekler.
dışarı çıkacağız ama annem her zaman ki gibi kapının tam eşiğinde sırtı bana dönük durur. ben ilerleyemediğim
için ne kapıyı kapatabilirim, ne çıkabilirim, haliyle de kilitleyemem.

uyarmak zorundayım, yoksa ruhu duymaz ama bana kızmayı bilir. hadi nazlı, beni bekletiyorsun nazlı!!

annecim az ilerde dur da, ben de çıkıp kapatabileyim kapıyı, derim.
aman ben kapatmamı diyorum? ben diyorum zaten kapat diye!!
tamam da anne az ilerde dur, bana çıkacak ve kapıyı kilitleyecek mesafe yok ondan yani!

somurtarak ilerler. böyle kapı eşiklerinde falan durup kalma özelliği var, ve bu durum seni engellememeli!!
bir şey demeden yanından geçip süzülmeye kalktın mı da ters ters bakar, niye bu bana sürtünüyor şimdi? der gibi.
hafif de homurdanır, bu da bir yere sığamıyor der gibi.

:)) tuhaf bir alışkanlık.

aynı şey asansöre biner ve inerken de oluyor. sadece artık yavaş hareket edebildiği için değil, bir alışkanlık.

gene aynı şey işte. asansöre bindi, yani bir adım attı ve orada durdu, başka birinin geçmesine yer yok. ya uyaracak
kay diye ya zorla yanına sığışmaya çalışacaksın, o zaman da tuhaf sen olacaksın ha! ama uyarınca da kabasın!!
diyorum ya napsam kabahat diye!
inerken de aynı, bir adım atar durur, bekler seni. ona göre seni beklemektedir ama senin ardına geçecek yerin yoktur
ki çıkasın!!
hatta öyle farkına varmaz ki sana yer bırakmadığının kapı kapanır bile!
uyardın mı da asansörün ya da nerede dikilip kalmışsa oranın geri kalan yerlerini göstererek bir hışım; işte! bu kadar
yer var daha!!!! ama o kadar yere ulaşabilmen için de kendinin bir yana kayması gerekmektedir, ama tuhaf bunu
fark edemiyor!

siteden şükür çıktık, ilerliyoruz.
nazlı! ocak kapalıydı değil mi?
kendin kapattın ya anne!
kapıyı da iki kere kilitledin değil mi?
gözünün önünde kilitledim ya!

olsun sorup sağlamasını yapacak!

takma günü ya, beni düzeltmeye çalışıyor ve elle müdehalede hiç çekinsemesi yoktur annemin.
ne efendim ceketimin altından gömleğim görünüyormuş, eliyle popomu tırnaklaya tırnaklaya düzeltmeye çalışıyor.

anne bırak o öyle!
ama gömlek görünüyor alttan! sok içine biraz!
öyle o!
olmaz kızım!

olmaz deyip kendi düzeltmeye çalışıyor iyi mi? bıraksam bebekler gibi her yerimi kendi düzeltir. böyle pantolonu
da koltuk altıma kadar çeker falan!!! :)

annecim bırak! elleme!
ellerim! kızım değil misin? ben doğurdum! istediğim gibi ellerim!!

ben bir birey değilim yani! istediği zaman eller, düzeltir, mıncıklar, ben de duygu ve ya hak arama, yok, ben bir
oyuncağım! ha ama pasif de olma, öyle çok karşı da çıkma!!!!



sonunda gömleğimi annemin ellerinden kurarıyorum, çünkü taksi geldi. şu raylı kapısı olan araçlar da biraz zor
oluyor hakkatten! kapı tık diye geri yerine oturdu mu kaydır kaydırabilirsen. hele annem için iyice zor.

beli ağrır yan yan kaymasın diye bazen önce ben biner, içerde ilerlerim. ama o zaman raylı kapıyı annem
kapatamıyor, yapamayınca da küplere biniyor. benden istiyor kapatayım. ben taa öbür taraftan uzanıp, annemin üzerine
yığılıp çekecekmişim kapıyı. ha o zaman da amma abandın der. belim ve kolum için de ters bir hareket oluyor.
bu yüzden böyle araçlara binerken yol ve trafik akışı elverdiğince ben diğer taraftan binerim. önce annemi bindirir
kapıyı ben kapatırım. malum kapı eşiği sevdası burada da kendini gösterir maalesef. ayağını çekmez.

annecim ayağını çeker misin? annecim kapıyı kapatacağım?

bu arada annem ya yol tarifine dalmıştır ya havanın ne kadar sıcak gittiğiyle ilgili şöförle sohbet etmek sitemektedir.
ona göre ben kapıyı bir türlü kapatamamışım ve kendini bekletmekteyimdir. tavrı aynen öyle.

iki uyarımı da duymuyor ve bana ters ters hani nazlı binsene! diyor.
annecim ayağını çekmeni bekliyorum! nasıl kapatacağım kapıyı??

bazen de uyarılarımı duymaz, dalar, benim bu defa müdehale etmem gerekir. duymuyor ki! bacağını da çekmiyor eşikten.
bacağını hafifçe dokunarak iterim ki kapıyı kapatayım. ne olur bazen beğenirsiniz?? irkilir!
ay ne değimiş bacağına öyle!! tuhaf tuhaf bana bakr. niye elliyorum ki şimdi annemin bacağını???
bir de yana kaymasını istediğimi sanır hiç şekil değiştirmeden;

kızım belim ağrır nasıl yana kayacağım!!!?? ay sanki bilmiyor!!

bir de beni böyle başkalarına karşı duyarsız biriymişim gibi tanıtır.

annecim kapıdan ayaşını çek diye!!!!

neyse bu şekillerde kapıyı kapatmayı başarır, diğer kapıdan da ben binerim.

bazen de şöyle oluyor.
bir şekilde ben de girip oturuyorum aracın içine. bir sessizlik. adamcağız nereye gideceğimizi söylememizi bekliyor.
annem söylememiş. hatta birkaç kez benim pek bilmediğim ama annemim adresi bildiği bir yere gideceğiz, aynı şey
oluyor ama...
adam bekliyor, tam hareket de edemiyor yön bilemediği için. annem de sabırsızlanıyor ve neden beklediğimizi
anlamıyor. devreye ben girmek zorundayım.

anne nereye gideceğiz??
dedim ya sezen hanımlara gideceğiz diye!!!
ben bilmiyorum ki nerede evleri? adres ne yani?
haa...

işte şöyle şöyle....
adres bilmeden çıktığımız da oldu, ben annem biliyor sanıyorum annem de niyeyse sanki benin ahbabım benim
bildiğimi sanıyor. bu küçük yalış anlama şöförün yanında kavgaya dönüşebiliyor.

?? nereye gideceğiz anne?
ben ne bileyim adresi? sen biliyorsun ya?!!
hı?

hayatımda 1 kere o da herhalde annemin beni de zorla sürüklediği bir arkadaşlar toplantısında, sahilde bir
restoranda ve en az 15 yıl önce gördüğüm, annemin bir arkadaşının adresini ben müneccim miyim ki bileyim???

neyse ki tedbirli biriyim de annemin arkadaşlarının cep numaralarını da kaydederim telefonuma.
ya da anneminkine.

bilmiyor musun???!!!!
anne ben nereden bileyim???
ben sen biliyorsun diye!
ben kadını yolda görsem tanımam,adresini ne bileyim?

oflayarak poflayarak, yani nazlı! ah nazlı! diyerek... sanki benim kabahatim yaa!!!

telefon et de adresi versin!

kendi telefonunu nasıl kullanacağını bilmiyor ki. öğretiyorum, bi süre kullanmazsa unutuyor. su damacanasının
plastik barley marka pompasının bile nasıl kullanacağını bilmiyor ki!!


artık ben buluyor arama yapıyorum rehberden telefonun.
çalarken anneme veriyorum, alası yok eline.

yaa arkadaş senin konuşup sorsana adresi....

ben zaten oraya kadar gideceğim, oradan dolaşmaya çıkacağım, onlarla oturmaya niyetim yok. gerçi annem onlarla
oturacam sanıyor....


ne çok uzadı değil mi, oysa sadece birkaç dakikada bunlar oluyor,ama bana da saatler gibi geliyor....

neden bu kadar korkuyor teknolojiden bilemedim, bir arkadaşı kendine tablet bilgisayar bile almış, annem su damacanasının
pompasıyla bile anlaşamıyor???!!! bırak kumandayı, telefonu....


annemin arkadaşı neyse ki pozcu'da oturuyor, yani başka yerlere gitmem kolay...
hani ben de gelecektimmiş?

halbuki baştan dedim seninle oraya kadar gelirim, sen arkadaşına gidersin, ben çıkar başka yere...

ama gerçek bu, o yaşdaki hanımlardan sıkılıyorum, hem de bir kaç tanesi birden. artık beni neden evlenmiyorsunlarla ve
yaşadıkları acıları anlatarak boğarlar!! genelde de kaynana anlatırlar. bu kadar kötü şey duy da git sonra salak gibi
evlen!!!!

aa sen gelmeyecek misin? e niye geldik o zaman??
dedim ya ben seni bırakır giderim.
ay nazlı niye geldik o zama, bilsem ben de gelmezdim!
ya anne arkadaş senin!
ben baştan söyledim, oraya kadar gelir, oradan başka yere giderim diye oysa.

böyle hobisiz zamanlarda bana da takar ya, herşeyi beraber yapacağız, onun arkadaşlarıyla da benimkilerle de
beraber buluşacaız, çünkü yapışık ikiziz!!!

canı sıkılıyor ama artık kapıya kadar gelmişiz.

bir merhaba de kapıdan bari!!

bu numarayı bilirim ben!! sonra ayıp olmasın diye diye beni içeri sokar, sıkıntıdan boğulsam da salmazlar, akşama
kadar kusura bakmasınlar ama yaşlı kadın muhabbeti dinlerim!!!

ne diyecekmiş şimdi?
benim de oraya kadar geldiğimi bilmek zorunda değiller ki!? selam söyle, arkadaşlarıyla buluşacak de!!


_____________-

her zaman paçayı kurtarmak mümkün olmayabiliyor.
ben onlardan sıkılsam da onlar da yanlarında genç birini arıyorlar bazen.. ama bana vınnnnn..

____________________________________-



ha eğer toplu taşıma kullanacaksak, burada da para verme sorunu var.
niye mi? annemin canı telaşlanmak istiyor herhalde.
toplu taşımalara bilerken hep parayı ben uzatırım, çünkü haliyle benim hareket etmem daha kolay anneme göre.
ama bazen öyle oluyor ki böyle sinirli, telaşlı çantasında para arıyor, bende vardı bozuk diye. illa kendi verecek.
saırsın para konusunda ayrılığımız var. nedense de bir acele ediyor, acele edince telaşlanıyor, telaşlanınca sinirleniyor.

ben veriyorum işte!

____________

geçenlerde en feci olayı yaşadık :)
dolmuşa bineceğiz, o gün de annemin beli ağrıyor.

aslında bir yere girerken çıkarken bana öğrettiği gibi büyüklerime yani en başta kendine yol veririm, öncelik tanırım,
yer veririm. ama bu kez önce sen bin de bana çıkmam da yardım edersin dedi.

ben ne bileyim, şöyle bir elinden tutacağım sandım.
ama meğer kendini çekmemi istiyormuş.

yahu insan kendi ağırlığını nasıl kaldırsın, hele ki kas yönünden kıt olan kızlar! belki benim kilomda olan erkekler
51 kiloluk annemi rahatça kaldırabilir ama ben nasıl??

ben kendim 53 kiloyum, 51 kiloluk annem kendimi kaldırmamı istedi resmen!!


ben bindim elimi uzattım, öyle bir abandı ki, bir anda neredeyse tüm ağırlığını verdi bana. ben de küt diye yere yapıştım.
kızımı düşürdüm demiyor da bir binemedim diye telaşlanıyor.
nazlı çeksene!!

anne nasıl ağırlığını verdin öyle yaa!!

popo üstü düşmek bir yana kolum nasıl ağrıdı anlatamam, çıktı falan sandım, hala ağrıyor.

nazlı hadi binemedim çek!!
??? anne niye bütün ağırlığını verdin?
e napayım kızım belim ağrıyor diyorum ya!!


e artık benim de kolum ağrıyor.

anne ben seni nasıl çekeyim??
dolmuştan bir genç yardım ediyor. annem ona teşekkür ediyor. ama ben g.t üstü düşmüşüm, kolum kopmuş falan...
ohooo ruhu duymaz oldu gene...

daha da bana sitem ediyor, bir çekememişim de elaleme muhtaç olmuş!!
anne ben kendi ağırlığım kadar seni nasıl çekeyim, tüm ağırlığını verdin! ben erkek değilim ki!!! kas yığını değilim yani!!
diyorum ya kızım belim ağrıyor diye sen de hiç anlamıyorsun beni ha!!
ben mi? ben g.t üstü düştüm umrunda mı senin?
çok toz olmamış üstün neyse ama.
mesele toz mu sanki?
ya ne?
................


hala ağrıyor kolum bir hafta oldu ben bu satırları yazalı, ki yayımlayana kadar daha da geçer...

bana böyle bazen erkek muamelesi yapıyor.
hani bu kendi 51 kiloluk ağırlığını çekmek gibi.
nasıl kuvvetle ağırlığını veriverdi ki ben olnu çekeceğine o beni çekti düşürdü yere.

ne sanıyorsa beni artık rambo mu??

daha da bu ağrıyan kolla bana baza kaldırtmaya çalışıyor.
kolum ağrıyor anne şimdi baza falan kaldıramam!
allah allaaaah hala mı ağrıyor ya?? sargı bezi mi sarsak?
omuzum ağrıyor bileğim değil, nasıl saralım.
allah allah hala mı ağrıyor?

__________

su damacanasından su pompalamak zormuş, acaba şu su sebili dedikleri makinalardan mı alsak diyor.
biz birini görmüştük ona benzer, bilmem belki eski model. ama koca damacana üstüne ters şekilde konuyordu.

dedim ki damacanayı oraya kim koyacak? zor. almayalım.
seeen! ben koyacak değilim ya?

ben 19litrelik eşşek yükü damacanayı hem de tersine çevirerek makinaya oturtacağım!
e benim yapacak halim mi var kızım, kaç yaşına geldim aaaaa!!

sen beni erkek mi sanıyorsun? ben 19litrelik damacanayı nasıl kaldırayım?
yaa, kaldıramaz mısın???

_______________-

benim de yapabileceğim ve yapamayacağım şeyler var!!


iç kapılardan birinin kulbu elinde kalmış bana takıver diyor.
tamirci falan değilim herşey de gelmez elimden. biraz da kızarak hayret ediyor, güya genç olacakmışım!!!??


kendinin gençken elinden herşey gelirdi sanki! gardrobunun kulbu çıktıydı da takamadığı için yıllarda
kapakların arasına tırnağını sokarak açardı, sinirlenerek, parmağı acıyor diye ...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder