uzun anlamsız karamsar birbirine benzeyen yazılar... *biraz atıyor ve abartıyor olabilirim de olmayabilirim de, garanti yok. *bu blogdaki yazılar gerçek kişi, olay ve mekanlardan ilham alınarak yazılmıştır. *isimler akıl sağlığım açısından, bir çemberin iç açıları yüzünden falan fiştan değiştirilmiştir. *benzer durumlardaki isimler tutmuyorsa ondandır... *bu blogdaki yazılar sırasında hiçbir canlıya zarar verilmemiştir (kendim hariç^^) *varsa fotoğraflar alıntıdır. *hepsi saçmalıktır ^__^
5.11.2013
müneccim tercuman - huzursuzluk radarı -babasına çekmiş- iddiacılık
+çamaşır atacak mısın nazlı?
-attım biraz önce.
+e kızım niye söylemiyorsun nazlı? şu benim siyah pantolonu da yıkamak lazım. hay Allahım ya! hiç bir şeyi bana söylemiyorsun nazlı, hiç konuşmuyoruz nazlı!!! madem yıkayacaksın bir sorsaydın ya var mı çamaşırın diye nazlı!
-bi daha yıkarız anne!
+belki bana acil lazım!
(annem burada çamaşır müneccimi olmamı bekliyor ^^ )
-söyleseydin o zaman!
+bir daha yıkarızmış!
-yıkayamaz mıyız? yasak değil ya!
+boşuna çalışacak makina nazlı!
-niye boşuna çalışsın? daha dolu çamaşır var!
+şimdi atabilirdik, lütfedip söyleseydin!!
(her şeyden haberdar olmak istiyor. evin içinde yer değiştiriyorsam ve görmüşse illa soruyor 'nereye?', kısa bir süre önce bu soruya ters cevap vermişsem sadece gözüyle takip ediyor, merakla. sanırsın ev şato ve gizli dehlizler, odalar, geçitler var. hele yan yanaysak da ben kalkıyorsam illa soruyor.)
-off!ne var büyütecek bunda!
sorun çamaşırda değil, bendeymiş, sormadan iş yapıyormuşum!
-bu makinadakilerle pantolon yıkanmaz ki.
+niye yıkanmasın?? yasak mı nazlı?
(güya benden laf çalıyor.)
-ama makinadakiler iç çamaşırı ve tişört.
+ee nolmuş???
-ben kıyafetleri ayrı yıkamayı tercih ediyorum ama biliyorsun.
+ben nereden bileyim??
-????
hiç tanımıyor beni! pes! kendi yetiştirdi ve bunları kendi öğretti, ama şimdi ya unutuyor ya yadsıyor!
bi daha yıkanacak şeylerle yıkarız diyorum, uzatıyor, anlaşılan kavgası gelmiş!
annemin arada sırada kavgası gelir. böyle durumlarda buluttan nem kapar, yer arar, herşeyi fırsat bilir. eğer 2-3 gün bir tartışma-kavga vs olmamışsa ertesi gün gergindir... patlayacak yer arar. ve bulur!
hem bana kavgacı der hem cevap vermezsem kararsızım sanır, cevap verirsem kötüyüm... napsam kabahat gibi birşey.
kavga dediğim evde tencere, tava, terlik falan uçuşmuyor, laflar uçuşuyor. kimi zaman sabır taşı çatlıyor.
çok yorucu çok.
hiç huzurlu bir insan değil. azıcık sakin bir gün olsa işte muhakkak sonunda o sakin günlerin acısı çıkacak.
şimdi de pantolon bahanesi oldu.
kavga-tartışma annem için bir mücadele, bir meydan okuma aynı insanları değiştirme isteği gibi. ama kazanınca, elde edince hevesi kaçıyor...
mesela iyice coştuğu zaman konuları birbirine öyle bir bağlıyor ki... sonunda babamın, babaannemin yaptığı birşeyden bile ben sorumluymuşum gibi davranıyor.
ha bu durumun da sonunda ben babama benziyor oluyorum!
yani bütün kötü huylarım babamdan, o bir şeytan. çok eser miktardaki iyi özelliklerim de annemden o bir melek!
durumu inceler ve tartışmanın alt metnini okursanız sonuç bence böyle...
..............................................
diyelim ki o sıra bana takık değil, ya da bahane bulamadı. başka şeylere takar.
bir de bazen iyimser bir insan olduğunu, arkadaşçıl, samimi, hoş sohbet biri olduğunu söylemez mi.
iyimser mi???
sanki sırf huzurlu olmak bile onu rahatsız ettiği için huzursuzluk radarı gibi bahane arar.
mesela huzursuz olması, olumsuz konuşması, hatta küfretmesi için çok basit bir sebep; rüzgarlı hava, yağmurlu hava, soğuk hava, sıcak hava.
bunların hepsi bir etkendir... sürekli söylenmek, nefret etmek, sövmek için...
işte o tartışmasız günlerde bunları bulur, havayla kavga eder!! kesin hava da babama çekmiştir!!!
sadece kendi kendine etse. beni de dahil etmek ister. ona hak vereyim ister. diyelim ki hak verdim. yetmez.
beraber neffret edip sövelim bekler. çok rüzgarlıymış tutuluyormuş, çıkamazmış dışarı neffret edermiş!!
hadi bende neffret edeyim, söveyim ve dışarı çıkmadan evde mutsuz, sinirli, sıkkın oturup küfredeyim!! işte güzel bir gün!!
eğer çıkıyorsam, gıcık olur.
+işte ben çıkamıyorum!!! nefret ediyorum böyle havadan!
öyle bir söyler ki ben dışarı çıkabildiğim için düşmanım, hainim.
-napayım anne? çıkmayayım mı?
+çık!çık! sana çıkma diyen mi var??
tabi emir kipi kullanmadan yaptırım uygulama uzmanı iş başında...
biliyorum bi duygu birliği istiyor ama bu hep yakalanmaz, ve neden ben de böyle mutsuz, huzursuz olmalıyım?
tabi bana mutsuz ol , huzursuz ol diyen mi var?
arkadaşçıl mı?
ben ve teyzem yüzyüze en çok görüştüğü kişileriz. telefonla da ablam. akşamları indirimli saatte, ablamı arar tüm gün bana anlattıklarını oda da anlatır. daha başkaları da olsa onlara da aynısını anlatır.
bazen o kadar dalıyor ki kendi konuşmasına ablamı konuşturmuyor ya da beni ablamla!
bir de konuşmaları %90 olumsuz şeyler üzerinedir, ve didaktik olduğundan, hem de karamsar olduğundan zaten olumlu bir şeyden de bahsetse olumsuzmuş gibi oluyor. tonlamadan mı, vurgudan mı ?
hele başkalarıylaysa bu sohbet bu konuşma sadece olumsuz, didaktik olmakla kalmıyor aynı zamanda azarlarmış gibi oluyor. sürekli azarlayan, didaktik konuşmalarından çoğu 'arkadaşı' kaçınıyor artık. az görüşüyorlar. yok uzun zamandır görüşmedikleriyse eğer..
ben çok çabuk arkadaş edinemem. annem de buna istinaden kendinin oysa çok daha kolay ve iyi arkadaş edinebildiğinden bahsediyor bir gün. işte çok arkadaşçıl ve hoş sohbetmiş ondanmış. her yakaladığı kişiye hayat hikayesini falan anlatmak arkadaş edinmek değil ki. bencilce deşarj olmaya çalışmaktır.
bazı insanlar elişiyle, çiçekle, yemekle, temizlikle, sosyal aktivitelerle, sporla vs deşarj olur.
annem konuşmak, ve tartışmakla en çok.
hatta bir zamanlar, yeni emekli olduğunda çok sosyaldi. gitmediği kurs, görüşmediği eski arkadaş kalmaz, etkinlikler, bilmem neler bitmezdi. ama beni her yakaladığında, eğer dersim yoksa mesela, moladaysam ya da, konuşur da konuşurdu.
çok detaylı olayları bana ballandırarak anlatıyor. böyle çok konuşanlar, uzatanlar, detay verenler, bütünden kopuyor, teması yok oluyor hikayenin... şimdi zaten kendi yaşadığı ve görsel olarak da hatırladığı için, kendi beyninin akışına göre konuşuyor..gel de sen anla!!
e ben ara vermişim dinleneceğim annem bitmek bilmeyen konuşmalarıyla beynimi meşgul ediyor. daha sakin günler neyse de bazen aşırı coşkulu olurdu.
mola mola değil beyin işkencesi.
ben de artık ders çalışmaya kendi odamda ara verirdim. insan bazen hiç ses duymak istemiyor ama ne mümkün...
arkadaşçılmış! herkese herşeyi anlatması bir yana, insanlara deşarj olma aracı diye bakıyor, üstelik didaktik, böyle azarlar gibi bir tonda. bir yakalanan bir daha yakalanmamaya çalışıyor elbette. ne arkadaşı? insanları konuşmayla esir almak mı arkadaşlık ya da hoş sohbet olmak??
_____________________________________
yazıyı komiksi bir şeyle bitireyim. gerçi anneme göre hiç bir şey yeterince komik değildir, güzel de değildir ya!
zaten var ya şimdi düşününce komik diil zaten.
geçende birini bir komşuyu esir aldı, ablamın eşinin bir akrabasından bahsediyor.
ne diye ona bu kadar uzun anlatıyorsa?
kadının mesleği için defalarca mütercim tercüman yerine müneccim tercüman demesi, hiç fark etmemesi.
ay böyle anlatınca komik olmadı ki.
uyaramadık konuşmaya başladı mı, bi an için bile sussa duymaz. zaten düzeltilmekten de hiç hoşlanmaz.
bir gün benzer birşeyde düzelttim. zaten yanlış söylemediğini iddia etti, hatta ona kavga için sebebiyet vermiş olacağım ki, beni eleştirmek için bahane buldu.
neydi o kelime hatırlamıyorum ama bu örnekmiş gibi olsun.
+kadın müneccim tercüman işte....
-mütercim.
bana dönüp kızgın bakıyor, lafı bölünmesin, neffret eder. ama senin de konuşman için mesela lafını bölmekten başka çaren yoktur ki!!! ama beni konuşturmuyorsun ki desen. niye sana konuşma diyen mi var der!
+e ben ne dedim?!
-müneccim dedin de.
+hayır mütercim dedim.
-yok müneccim dedin.
+ne yani ben müneccimle mütercimin ne olduğunu bilmiyor muyum nazlı?
-of anne sana bilmiyorsun diyen mi var?
+ne sanıyorsun ki, ben cahil miyim?!
-ben cahilsin mi dedim?
+e ne ya? hayret birşey yani!! bunca kitap oku, emekli öğretmen ol hala seni kelime bilmez sanıyor! ben eski kelimeleri senden iyi bilirim herhalde kızım!! o ben kaç yaşındayım sen daha çömezsin bu hayatta!
-bilmiyorsun mu dedik! dilin sürçtü düzelttik!
+dilim sürçmez benim hiç!!!
-e ben yalan mı söylüyorum yani? sen de bana yalancı diyorsun o zaman!
+yok canım! yalancı olur musun hiç!
böyle inkar durumlarında sen yalancıymışsın gibi olur ya, işte tarih ve tekerrür!
böyle durumlarda da yalancı olmadığımı söylerken tuhaf bir bakış olur yüzünde annemin. yai kafasından benim dilim sürçmez, yanlış söylemiş olamam ama benim yetiştirdiğim kız sa yalancı olamaz. ama benim dilim sürçmez hiç! falan gibisinden yani aslında ben hatalıyım ama annem büyüklük ederek beni affediyor gibi bir bakış olur. aslında o haklı olduğumu bildiği halde haklı olmak istemesinden gelen bir durumdur...
yalnızken neyse ama başkasıylayken de böyle, konuyu kapatmaya çalışırken kendini büyüklük eder gibi beni de yalancı kızının kötü huyunu gizlemeye çalışır gibi bir ifade, hal ve tavırla davranıyorsa insanı delirtmeye yeter. başkası ne bilsin. zahir gözünde ben haksız, ben yalancıyım...
isim konusunda da karıştırdığı çok oluyor, ama asla kabul etmiyor sonuna kadar kendine inancı tam!!
ismail diye biriyle konuşuyorduk, annem adamın adının ibrahim olduğundan o kadar emin ki, birisine ismiyle hitap etmenin insanların hoşuna gittiği görüşünde, bir de doğru ismi dese. defalarca adama ibrahim dedi, o kadar emin ki adam kendi adından şüphe eder :))
hiçbir tepki vermiyor bu durumda adam, napsın. zaten bir tepki vermesi zor, annem taramalı tüfek gibi konuşuyor.
evet taramalı tüfek gibi konuşur ve sözünün kesilmesinden de neffret eder, haliyle ben de karışmam, o zaman da insanlar benim ya çok sessiz-sakin biri olduğumu sanır, ya saftirik, ya çok cici hanım bir anakuzusu ev kızı, ya da edilgen. artık kişinin bakış açısına göre değişiyor, ama kafasında yarattığı fikrin tersini görünce bende, şoke oluyor, aptalca laflar edip fırça yiyor...
görüşme bitti. aradan epey zaman geçti. tabi ibrahim isimli birileri de var tanıdığımız.
annem o günki konuşmadan bahsediyor, ibrahim bey şöyle ibrahim bey böyle....
aslında adı ismail dedim. ikinci adı mı ismail'miş?
hayır adı ismail. annem ibrahim olduğundan emin, kendi adı kadar!
hani balçiçek pamir ile balçiçek ilter farklı kişiler annem adı kadar emin ya, aynen öyle...
niye düzeltmemiş ya o zaman???
yaa gene nazlı yanılıyor! zaten neresi düzgün ki!
fırsat vermedi ki, arada bir yeltendi düzeltmeye, hatta bana baktı, ama baktı ki annemin konuşması sürüyor, sustu, aldırış etmedi.
-sözünü kesmek istemedi, herhalde çok oluyor böyle.
+adamın adı ibrahim de ondan!
-ismail.
+öyle olsa düzeltirdi, sen hatırlamıyorsun.
-niye hatırlamayayım? adamı tanıyan benim, kartını, telefonunu alan benim!
+nazlı çok iddiacısın, adı ibrahim, eminim ben, adım kadar! (alay eder gibi gülüyor)
-adı ismail!
diyelim ki ben iddiacıyım. hayır olmaz, buna hakkım yok! benim ne haddime iddia etmek. iddiacı olmak. ben anca yanılırım. doğru yarasam da bir şeyi şansımdandır ha!!
zamanında iki arkadaşımı birbirine karıştırmıştı, çok da gördüğü, bildiği kimseler değildi, ama adlarından öyle emindi ki. adlarının ilk harfi aynıydı tek...annem yanılmaz, ama ben kendi sınıf arkadaşlarının adını bilemeyecek kadar ahmağımdır.
tabi ki ben aptal falan değilmişim, ama yanılabilirmişim ne de olsa küçük ve tecrubesizmişim...
yahu kendi arkadaşlarımın adını mı bilmeyeceğim? o zaman konu nasıl kapandıydı ki?
sonraki savunusu ama bana sen öyle tanıştırmıştın! şöyle şöyle olan şu, böyle böyle olan bu değil miydi? hayır! ama işte sen öyle tanıştırdın ondan ben öyle hatırlıyorumdur kızım! ben, kendi arkadaşlarımın adını karıştıracağım, ve öyle tanıtacağım!!???!!! evet mümkün!!! ^^
benim ne yapacağım hiç belli olmaz, ben çok tekinsiz bir şahsım! en tehlikeli yönlerimden biri de anneme arkadaşlarımı yanlış isimle tanıştırmaktır.
ibrahim-ismail iddiasında;
+madem adı ismail niye düzeltmedi, sırf ona değil başkasına bahsederken de ibrahim dedim, onlar da düzeltmedi! demek ki doğruydu.
-fırsat bırakmıyorsun ki düzeltsinler.
+niye fırsat bırakmayayım canım! sanki napıyorum ki?
hani zaten çoğu zaman kendi konuşmasına dalıp gittiği için düzeltmeyi duymadığı da olabilir, hani konuşurken sözünü kesip düzeltirsin, susar, sana bakar ama hala kafasında konuştuğu için anlamayabilir. oldu ki böyle.
sıkıldım artık. ama sıkılıp, kısa kesmeye çalıştığımı hissedince kendini haklı sanır.
hani bu haklı haksız yarışı değil ama. neyse.
bir süre sonra.
+adı ibrahim çünkü ben hatırlıyorum, ali bey de ondan bahsediyordu, hatta hani bir komşumuz vardı ya, hep yeşil giyen, adı da yeşim'di de biz gülerdik bu duruma, onlar da bahsederdi işte nazlı, adı ibrahim!
-allah allah kartında ismail yazıyor ama, acaba ikizi mi var?
+kart mı var? hani nerede?
-sana verdi de, çantanta unutursun diye benim karvizitliğime koydurdun ya, çantamda.
bulamayacağımı umuyor sanırım.
+e getir o zaman da bakalım!!!
getirip gösteriyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder