29.05.2013

hayatta çoğu zaman kazanınca insanın 'iyiler hep kazanır' ya da 'herkes hak ettiğini yaşar' demesi ne kadar kolay

hayatta çoğu zaman kazanınca insanın 'iyiler hep kazanır' ya da 'herkes hak ettiğini yaşar' demesi ne kadar kolay. hayalleriyle elde ettikleri arasında dağlar kadar fark olan insanlar var, hayal dünyaları okyanuslar kadar ama gerçek dünyaları bir kaşık su adeta, boğulmamak için çırpınıyorlar.

tükenmişlik sendromu ve Meryem Uzerli + dizi sektörü -- MERYEM UZERLİ'NİN YAŞADIKLARINI CAN ATEŞ CENGİZ SEMERCİOĞLU'NA ANLATTI

CENGİZ SEMERCİOĞLU HÜRREM KRİZİNİ YAZDI Meryem Uzerli hakkında şu yazı en mantıklısı gibi geldi bana, isterseniz okuyun. ya da annemin değişiyle kaldırın g.tünüzü de bir şey yapın.


hoş ne sonuç alırsınız ben bilmem.....


hıı şu dizi sürelerini kısaltma kararını aldırtabilecek mi bakalım Meryem Uzerli... yoksa anında pabucunu daha atacaklar mı?
bu büyük zarar demek olur ama. kimse de destek vermeye cesaret edemedi hani. şikayet etmelerine rağmen. birşeylerden zevk alabilecek , ailemizi görebilecek zaman yok diye konuşuyorlar. bir de çok eğleniyoruz diyorlar ya...


DİZİ SEKTÖRÜ, MERYEM UZERLİ'YE MİNNETTAR KALACAK








Meryem Uzerli’den sonra dizi sektörüne söven bir ünlü daha!




bir de Gülse Birsel'in yazısını okuyun, neden tükenmiyoruz biz, iyi gözlem yapmış;

yandım bittim sendromuna acı patlıcan enzimleri

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23369061.asp?utm_source=

hergün yeni bir iddia; kimi aldığı ücreti beğenmedi, kimi gerçekten depresyonda olabilir, kimi şımarıklık, kimi dizi sektöründeki sorunları ve çalışma saatlerini protesto için gitti, hatta kimi de hala İstanbul'da biryere gitmedi bile diyor. bilmem artık Meryem Uzerli aslan burcu, çok inattır onlar çok! :)

Cengiz Semercioğlu o sektöre yakın bir kaynak olarak yazmış; Hürrem kahraman ama Meryem kahraman mı? dese daha iyiydi sanki.



CENGİZ SEMERCİOĞLU HÜRREM KRİZİNİ YAZDI

Cengiz Semercioğlu son günlerin en çok konuşulan Hürrem krizini yazdı...

Hürrem kahraman mı? 

* Dizi sürelerinin uzunluğuna manyaklık bu, insanlık dışı bir şey dediği için... Böyle bir rolün üzerine herkes atlamaya hazırken, o dönüp arkasına bakmadığı için...


* Yapımcılar bile kendisine ulaşamadığı için... Çekip gitmeyi bildiği için...


* Şöhretin ve zirvenin her şey demek olmadığını gösterdiği için... Bence kahraman... Ah bir de asıl isyanı bölüm başı kendisinin 30, Süleyman’ın 65 almasına olmasaydı...


Hürrem ya dönecek ya yaşlanacak... Herkes Muhteşem Yüzyıl’da bundan sonra ne olacağını merak ediyor... İşin kulisini anlatayım size... Geçen hafta yayınlanmayan 100. bölüm bu çarşamba yayınlanacak. 100. bölüm yeniden montajlandı, yeni sahneler çekildi, Hürrem’in elde olan sahneleri tedarikli kullanıldı.


Hürrem’in daha önceden çekilmiş sahneleri 101. bölüm için de ayrıldı. Yani 100 ve 101. bölümlerde Hürrem az olacak ama olacak. Peki ondan sonrası? İki seçenek var, üçüncüsü yok...


Yapımcılar iki hafta zaman kazanacak. Bu iki hafta içinde de Meryem’i ikna etmeye çalışacaklar. Ancak Almanya’da olan Meryem’e yapım ekibi dahil kimse ulaşamıyor. Sadece aile bireyleriyle haber gönderip, konuşuyorlar. Avukatlar da devrede.


Meryem Uzerli bölüm başı 30, Halit Ergenç 65 bin lira alıyor. Gelip giden konuk oyuncuların da Meryem kadar aldığı bir ortamda Meryem’in isyanı haklı görülüyor. Çünkü dizi Hürrem’in gerilimlerinden besleniyor.


İsteyen oyuncu istediği gibi diziyi bırakıp gidebilir mi? Sözleşmesi yok mu? Elbette var, bunun ağır yaptırımları da var. Ancak tükenmişlik sendromu işte burada devreye giriyor. Meryem, Almanya’da yattığı klinikten her hafta rapor alıp yapımcıya gönderiyor ve böylece hukuki yaptırımlardan kurtuluyor.


Meryem diziye dönmemeye kararlı, aldığım bilgilere göre yapımcı da köprüleri atmış durumda. Ama kanal da devreye girer bölüm başı ücretini artırın derse bir tek o durumda kriz çözülür. Ama o setten hayır gelir mi sonra? İşte yapımcılar da bunu düşündüğü için senaristlere B planı için çalışın talimatını verdiler bile...


Buna göre Hürrem iki bölüm sonra yaşlandırılacak ve şimdi ismini vermeyeyim, (adı –e ile bitiyor) daha orta yaşlı bir oyuncuya verilecek Hürrem rolü. Dizi planlandığı gibi 2014 Haziran’ında bitecek.



son dedikodu; meryem uzerli'nin yerine gülçin santırcıoğlu getirilecek ve dizi normal akışında sürecek!

ya da dizide hürrem yaşlandırılacak, 15 yıl ileri atlanacak. ve hürrem', vahide gördüm canlandıracak..

15 yıl ileri atlamak resmen ıskalamak olur!

şehzade mehmet'in manisaya gitmesi, manisa sancağına şehzade Mehmet'in çıkmasına doğan halktan tepkiler üzerine Sultan Süleyman'ın tepkisi, ve ne denirse o zamanlar ona açıklama ilan ederek veliaht şehzadenin hala Mustafa olduğunu açıklamak zorunda kalması,  sonraMehmet'in ansızın ölmesi, yerine manisaya şehzade selim'in getirilmesi olayları nasıl atlanır?

bu olaylar atlanamayacak kadar önemli. madem meryem dönmüyor zaman atlaması yerine oyuncu değişikliği daha iyi olur, yoksa fiyasko, yazık olur diziye..

meral okay'ın anısına yazık olur.




MERYEM UZERLİ'NİN YAŞADIKLARINI CAN ATEŞ CENGİZ SEMERCİOĞLU'NA ANLATTI

MERYEM UZERLİ'NİN YAŞADIKLARINI CAN ATEŞ CENGİZ SEMERCİOĞLU'NA ANLATTI

CUMAYA KADAR ODAYI BOŞALT

Bugüne kadar medyaya konuşmayan, Meryem Uzerli’yle ilişkisi hakkında bile tek söz söylemeyen Can Ateş’le konuştum dün...

En yakından tanıyan biri olarak Meryem’in son aylarda yaşadıklarını, ayrılıp ayrılmadıklarını sordum... Hem yapımcıya hem de medyada çıkan haberlere isyan ediyor Can Ateş... Buyrun Meryem’in yaşadıklarını bir de sevgilisinin ağzından dinleyin:



MERYEM’İN PARAYLA İŞİ OLMAZ

* Can Bey son aylarda Meryem’in psikolojisi nasıldı?
- Ben ilişkimle ilgili hayatımda kimseye konuşmadım, hiçbir gazeteciye açıklama yapmadım. Ama son bir haftadır yazılanlar ve Meryem’e yapılanlar insanlık dışı şeyler.
Sevgilisi değil bir insan olarak isyan ediyorum buna. Para için diziyi bıraktığını söylüyorlar. Bu kız üç aydır bas bas bağırıyor. Sette bayılıyor, “ruhen ve psikolojik olarak çöktüm” diyor kimsenin dinlediği yok.
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=2

* Daha düşük ücret almasını sorun etmiyor muydu?
- Meryem’in önüne 1 milyon dolar koyun, diğer tarafa da güller ve güzel sözler koyun onu en yakından tanıyan biri olarak sizi temin ederim ki ikincisini seçecektir. Parayla pulla şanla şöhretle işi olan biri değil Meryem.
Ama o sürekli “Benim bir tane hayatım var onu mahvedemem” deyip duruyordu. Biz Türkler’in anlamakta zorlanacağı şeyler bunlar. Bu yüzden yazıp duruyorlar, bu kadar para alıyorsun otur çalış işte diye...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=3
DOKTORLAR SAVAŞTAN DÖNMÜŞ GİBİ DİYOR* Sağlık durumu nasıl peki?
- Bitmiş durumda, çöküntü içinde... Para yüzünden gittiğini ve kliniğe yattığını söylüyorlar. Cengiz Bey söyler misiniz bana, Almanya’dan herhangi bir doktordan hastalığınız olmasa rapor alabilir misiniz? Mümkün mü böyle bir şey? Meslek hayatını bitirirler. Hasta olduğu için doktorlar rapor veriyor.
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=4
* Ne diyorlar hastalığı için doktorlar?
- 1 yıl, 1.5 yıl hapis yatmış insan psikolojisindesin diyorlar... Savaştan dönen biri gibi tanımlıyorlar Meryem’in ruh halini... Hastalığına yapımcı da dahil inanan yok ama... Hasta insana vurulur mu, insanlık mı bu yapılanlar...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=5

AYRILMADIK, BERABERİZ* Ayrıldığınız haberleri çıktı, doğru mu?
- Hayır ayrıldığımız falan yok, birlikteyiz. Onu bu durumda bırakıp gidemem ben... Düşmüş bir insana vuramam... İnsan olarak çok üzülüyorum. Ben ona her zaman destek oldum, olmaya da devam edeceğim.
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=6
* En son ne zaman görüştünüz?- 10 gündür doktorlar, ben de dahil olmak üzere kimseyle görüştürmüyorlar.
* Telefonlaşıyor musunuz?- Konuşuyoruz telefonda, biraz daha iyi durumu. Bu hafta içinde yanına gideceğim.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=7
* Ne diyor hakkında çıkan haberlere?- Bahsetmiyoruz, yansıtmamaya çalışıyoruz kendisine.
* Dönmeyi düşünüyor mu Türkiye’ye?- Bu yaşananlardan sonra sanmıyorum döneceğini. Berlin’de ayda 5-6 bin euro kazanıp normal hayatına dönebilecek biri Meryem... Bunu sık sık dile getiriyordu zaten...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=8
YAPIMCI CUMAYA KADAR ODAYI BOŞALT DEDİ, İNSANLIK BU MU?* Bu süreçte en çok üzüldüğü şey ne oldu?
- Yapımcının cuma gününü kadar otel odasını boşaltmasını söylemesi...
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=9
* Nasıl yani bu kadar çabuk mu, yapımcı ulaşamadığını söylüyor ama Meryem’e...
- Yapımcı ulaşmamış zaten... Yapımcı otele talimat veriyor cuma gününe kadar odayı boşaltsın diye... Otel de mail atıyor Meryem’e cumaya kadar odayı boşaltın diye... Onu görüyor Meryem...
Bu kız ne kötülük yaptı size. Dizinize yıllardır bu kadar katkıda bulundu. Tam bir Alman disipliniyle çalıştı. Her gün saatinde sette hazır oldu. Bu muameleyi mi reva gördünüz ona? Meryem, Almanya’da canıyla uğraşırken cuma gününe kadar buradaki odayı nasıl boşaltsın? İnsanlık değil bu... Tüm bu süreçte dizi piyasasından nefret ettim...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=10
* Çok yoğun mu çalışıyordu Meryem?
- Her gün 7,45’te alıyorlar. Kaçta yatarsa yatsın 7.45’te hazırdır Meryem. Tek bir gün aksatmadı. En erken akşam 20.00’de döner eve, en geç 23.00’te...Yemek mi yesin, dışarı mı çıksın, dinlensin mi? Yarın sabah 07.45’e kadar 8 sayfa ezber yapmak zorunda bir de. Türkçe’yi iki yıl önce öğrenmiş biri. Bu yüzden her sayfayı yazarak çalışıyor, ezber yapıyor, inanılır bir tempo değildi...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=11
* Haftanın kaç günü böyleydi?
- 5 gün böyle çalışıyordu. İki gün izin günü vardı. Onda da reklam çekimleri, röportajlar. Pazar günü yeniden pazartesi rolüne çalışmak zorunda... Sonunda iflas etti. Şaka değil bu. Almanya’da doktorlar söylüyor, palavradan alınmış raporlar değil bunlar...
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=12
BİR SENE ÖNCE TANIDIĞIM MERYEM BU DEĞİL* Ne istiyor peki Meryem?
- Meryem’in istediği tek bir şey var: Para pul değil, hayatında denge istiyor. Normal saatlerde çalışsın, kendine ve hayatına zaman ayırabilsin. Mutlu olsun. Bunların hepsi hayatında bir denge içinde olsun. Meryem’in tek istediği bu. Bunu da burada bulamadı, bu yüzden döneceğini sanmıyorum zaten.
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=13
* Bu yoğun iş temposu ilişkinizi olumsuz etkiledi mi?
- Hayatını altüst ediyor. Ama bundan dolayı ayrıldık, olumsuz etkilendik diye bir şey yok... Ama şöyle de bir durum var: Bir sene önce tanığım Meryem değil bugünkü Meryem...
Daha yorgun, daha mutsuz, daha bitmiş durumda. Yapımcıların bunu görmeyip işi paraya bağlaması, insanların para yüzünden yaptı demesi Meryem’e büyük haksızlık.
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=14
Timur Savcı 200 kişilik set ekibini toplayıp dedi ki...
Biraz da dizi ve yapımcı cephesinden bilgiler aktarayım.
Meryem’in diziye dönüp dönmeyeceğini herkes merak ediyor. Dün tüm detaylarıyla işin perde arkasını anlattım. Bugün bir başka bilgi daha vereyim setten.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=15
Tüm bu gelişmeler ve yazılıp çizilenler sette belirsizlik ortamı yaratınca önceki gün dizinin yapımcısı Timur Savcı yaklaşık 200 kişilik tüm set ekibini toplayarak bir toplantı yaptı.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=16
Set çalışanlarından yönetmen ve başrol oyuncularına kadar herkesin katıldığı bu toplantıda gelişmeleri ilk elden açıkça anlattı Timur Savcı. Bu toplantıda söyledikleri dün benim yazdıklarımı doğrular nitelikteydi.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=17
Meryem Uzerli’nin ücrette anlaşamadığı için diziden ayrıldığı iddiası hakkında konuşan Savcı, ünlü oyuncuya ulaşamadığı için sorunu çözemediklerini söyledi. Timur Savcı’nın toplantıda söyledikleri şunlar:http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=18
“Artık Meryem yok bundan sonra yola onsuz devam edeceğiz.Para için yaptı bunu... Sanki ona hak ettiği ücreti ödemiyormuşum gibi bir hava yaratıldı. Beni kamuoyu karşısında haksız duruma düşürdü.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=19
Ne istediğini bilmiyorum, bilmem için konuşmamız lazımdı ama kendisine günlerce ulaşamadım, hâlâ da ulaşabilmiş değilim...Ama ben bu işi en kısa sürede çözmek istiyorum.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=20
Bu kriz nedeniyle bir hafta erken bitireceğiz diziyi”... Timur Savcı dizi çalışanlarıyla yaptığı toplantıda yaşanan krizi atlatabilmek için halen çözüm arayışında olduğunu söyledi.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=21
Özellikle Savcı’nın son cümlesi sonrasında set çalışanlarının üzüldüğünü öğrendim çünkü herkes gelirini giderini bölüm sayısına göre yapıyor. Dizi bir hafta erken biteceği için set çalışanları Meryem’e kızgın...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=22
İşte adı -e ile biten yeni Hürrem
Dün Muhteşem Yüzyıl’la ilgili iki seçenek olduğunu yazmıştım; Ya Meryem dönecek ya Hürrem yaşlanacak diye... Timur Savcı’nın da köprüleri attığını söylemiştim.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=23
Yandaki kutuda aktardığım toplantı detayları bunu doğruluyor. Büyük bir olasılıkla Meryem dönemi kapandı Muhteşem Yüzyıl’da. Timur Savcı’yı biraz tanıyanlar Meryem’i geri almaktansa diziyi bitireceğini bilir zaten.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=24
Senaristler şimdiden Hürrem’i yaşlandırıp yeni bir oyuncuya oynatma seçeneği üzerine çalışıyor.http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=25
Dün yaşlandırılmış Hürrem’i oynayacak oyuncuyla ilgili küçük bir ipucu vermiştim; Adının -e ile bittiğini söylemiştim sadece. Bugün açıkça yazayım:Bu isim Vahide Gördüm...http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=69462&rid=2368&p=26




Vahide Gördüm başarılı olabilir mi

Meryem Uzerli'nin ani gidişinin ardından yeni bir Hürrem arayışına giren yapım ekibi kararını verdi.

Meryem Uzerli 'Tükenmişlik Sendromu' sebebiyle Almanya'ya döndü. Uzerli'ye ulaşamayan yapım ekibi acil bir toplantı düzenledi. Toplantıda konuşan Savcı "Artık Meryem yok, yolumuza onsuz devam edeceğiz" açıklaması yaptı. Senaryo gereği yaşlandırılacak olan Hürrem'e ise oyuncu Vahide Gördüm'ün hayat vereceği iddia edildi.

Tuba Büyüküstün'den Meryem Uzerli'ye destek

Karadeniz Eğitim, Kültür ve Çevre Koruma Vakfı (Karadeniz Vakfı), tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen "KarVak Yılın En İyileri" ödül töreni önceki akşam Grand Cevahir Otel'de gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu.
Ekonomiden sanata, bilimden kültüre birçok alanda geçen yıla damgasını vurmuş kurum ve kişilerin ödüllendirildiği geceye ünlü isimler akın etti. Gecede "Yılın En iyi Kadın Oyuncusu" ve "Yılın En İyi Dizisi" dallarında iki ödül birden alan Tuba Büyüküstün, ödül törenine "20 Dakika" dizisinden oyuncu arkadaşlarıyla birlikte katıldı. Bu sezon final yapacak olan "20 Dakika" dizisinin ardından ilk işinin öncelikle tatil olduğunu belirten Büyüküstün, "Tatile, rahatlamaya ihtiyacım var. Ondan sonra önümüze gelen projeleri değerlendireceğiz" diye konuştu.
Meryem Uzerli'nin yaşadığı 'Tükenmişmik Sendromu'nun bütün oyuncuların zaman zaman başına geldiğini söyleyen güzel oyuncu, "Herkesin böyle olduğunu düşünüyorum. Her şeyi bırakıp gitme duygusunu... Ben de tabii ki yaşadım" şeklinde konuştu.




Muhteşem Yüzyıl'ın yapımcısından Hürrem Sultan açıklaması: Gönül isterdi ki, Meryem'i de son sahnesinde, ekip olarak alkışlarla uğurlayalım.

27.05.2013

tükenmişlik sendromu - kaldır g.tünü de yerleri sil -

tepemde ikide bir  'kaldır da g.tünü' diye başlayan cümleler kuran annem olduktan sonra bana tükenmişlik sendromu falan işlemez



hıı Meryem Uzerli'nin tepkisinden cesaret alıp ben de kendi sektörümde sömürüldüğümü bildiğim halde susmaktan vazgeçip, protesto etmeye karar verdim.

sanki bu dünya sömürü dünyası değil mi? yakın arkadaşına bile elini versen kolunu kaptırıyorsun.
hıııh dedim anneme rest çektim, artık ev kızı değilim! dedim. ev işine son! dedim.

öf nazlı kaldır g.tümü de yerler kirlenmiş, sil. dedi.

heh heh he. bi başarısızlık daha. evi ben silmezsem başkası mı silecek? e becbuuur. ne çektim be ben?? ne sildim ben be??!! :))

sonra;

öğretmenlik yapıyorum.
zaten aylık, o da doğru dürüst zamanında ödenirse asgari ücret alıyorum.
 müdürümü aradım, tükenmişlik sendromu olmuşum, gelmeyecem! dedim.

atın ölümü arpadan olurmuş! başına icat çıkarmayalımmış. (müdür diye annemi aramışım, telefona müdür diye kaydettiydim de^^)

sırada bekleyen tonla atanamayan öğretmen var, biri gider, biri gelir.

biz öğretmenler eminin oyunculardan sayıca çok daha fazlayız ama sokağa dökülsen, biber gazıyla cop yersin. olmadı işinden olur, k.çının üstüne oturursun.ihtiyaç fazlası kadar öğretmen varken, kalakalırsın.

üstelik de bu yaptığından kimsenin haberi olmaz!
ne manşet olursun, ne magazin gündemi konusu, ne köşe yazısı.

bir garip atanamayan öğretmen olarak kaybedenler kulübündensin, emekli çocuğu olarak zaten bir mucizeyi başararak hayatta kalmışsın, bağışıklığında var, k.çın k.çın yaşar gidersin!!!

_______________________

yok yani Meryem Uzerli haksız diyemem, artık cidden hasta mı yoksa daha önceki açıklamalarında belirttiği şeyler bu olacaklara işaretti de özellikle 100. bölüm arifesinde elini taşın altına koyarak yaptı bilmem. lakin bizde durum bu.

bizim tükenmezlik sendromumuz olmak zorunda, yoksa kayıplara karışırız, kimsenin de ruhu duymaz.

gerçi sanata da hani değer veriliyor değil de, e bize de yeterince değer verilebiliyor mu?
bir öğretmen gelir bir öğretmen gider.

sanki birer insan, bir hayat, birey değiliz de, sayı değeriyiz...soyutuz.

şimdi az çok sevdiğiniz öğretmen ortadan kaybolsa ne yaparsınız. en fazla ah yazık....

bize ihtiyaç yokmuş gibi geliyor bazen..

_______________




emlak ilanlarına bakma hobisine kurban gittim

annemin bir hobisi de internetten emlak ilanlarına bakmak. güzel fotoğraflardan başka.
sanki alacak da. yok. ama gene de bakmak istiyor.
daha geçende beni saattlerce esir aldı emlak ilanlarına bakmak için.
masaüstü bilgisayarım da eski, bir süre sonra donmalar oluyor, yavaşlıyor.
annem de sinir oluyor. bir de bana der tam ben bir şeylere konsantre olmuş bakarken yavaşlayınca, donunca sinirlenmişsem. ne kadar olumsuz ve agresif oluyormuşum ne varmış ki, bekleyeymişim
ee dedim böyle emlak ilanlarına bakarken ekran donup da annem sinirlenmeye başlayınca, şimdi bana hak verdin mi?
 aman tamammış ama bu daha önemli bir mevzuymuş ki, tivitırmıymış neymiş o neymiş ki??

internette sadece tivittır var sanıyor, ben de sadece ona bakıyorum.


yaa ikilemi çıkınca ortaya nasıl da biliyor işini! nasılda hemen inkara başlıyor.. ha ben de kendimi savunmamalıyım. böyle garip bir iki kişiliğim olmalı. anneme savunmaya geçmeyen, uyumlu ve mülayim ama bak pısırık, ezik değil ha!! ama dışarda aslan!
yani sosyopat!
dışarıda bazen beni provoke etmeye de çalışır, biri hoş olmayan bir şey yapmıştır kendi usanmıştır ders vermekten beni yollamaya çalışır. herkesi biz düzelteceğiz, herkese biz terbiye vereceğiz..

git de şunu bunu, git de ki şöyle olmaz... vs vb..


sıkıldım boş evlere ve fiyatlarına bakmaktan. öğreteyim sen bak diyorum ellerini çeke çeke hayır diyor.

tabi bana emir vermek, beni eleştirmek, beni beğenmemek daha eğlenceli!

mikroplu pantolon vol 3 - hani duyan da çamurda yuvarlanan domuz sanacak bizi..

annem kesin beni delirtmeye çalışıyor! sabah pantolonum da kirlenmiş çok, yıkamak lazım valla diye şikayet ediyordu,
ben bilgisayar başındayken tiksindiği pantolonla geldi yatağıma uzandı, konuşuyor da konuşuyor
eve sebze lazımmış ama şimdi de öğle sıcağıymış, nasıl çıksınmış, nefret ediyormuş bu sıcaklardan. eskiden gençliğinde de de şöyleymiş ...
kirli pantolonla mı uzandın yatağa diyorum. hayatında ilk defa duyuyor böyle bir soru, temizlik ve titizliği kendi öğretmedi sanırsın
annelerin bu bizlere yapma diye öğretip kendilerinin bal gibi de yaptığı şeyleri yüzlerine vurmak yararsız, farkında dahi değiller
söyleyince farkına varsalar dahi, kıvırmanın ve ya kendini haklı çıkarmanın bir yolunu bulmakta üstlerine yok


açıklaması şöyle oluyor;

aman ne kadar kirli ki canım?!! ne var bunda büyütecek?

okul yıllarımız boyunca, çocukluk ve ilk gençlik, hatta üniversite yıllarına kadar kafamızı ütüledi durdu. temizlik, hijyen falan öğreteceğim diye paraladı kendini. hani yorgun, aç falan geliyoruz eve çantaları, ceketleri savuşturuyoruz. bu annemi deli ederdi. işte o zaman başlardı bize temizlik vaazına. o çantalar nerelerde sürünüyormuş? sıra sıra sorardı bu çantaları nerelere koyduğumuzu. yani sonuç o çantalar yatağa vs konulmaz, o kirli kıyafetlerle yatağa uzanılmaz. bu yüzden bilmem kaç kere azar işittik, nutuk dinledik. sonunda haklı da bulduk, dikkat etmeye de alıştık.. artık alışkanlığım oldu bu titizlik konusu. annemin öğrettiğ konu.

hatırlamıyor ya da inkar etmek kolay geliyor bunları kendinin aşıladığını.

hem pantolondan kirli diye bahsedip, tiksiniyor, hem bununla bir yere oturmaması gerektiğini söylüyor. kısa bir süre sonra hop benim yatağın üstünde.
söyleyince de ben suçluyum.
ha bir keresinde savunması şuydu, eskiden okula gidiyormuşuz, okullarda çok daha fazla kirleniyormuş giysileriniz. hani ondanmış o zamanlardaki takıntısı.

tamam da anlayamadığım kirli bulduğu pantolonla evin içinde bir yere oturmak istemeyip, gidip üstüniü değiştirmek yerine, evin içinde dolanıp konuşmak ve kirli pantolondan bahsederken ayağının yorulması üzerine, yenisini temizini giyivereceğine gelip benim yatağıma oturması, uzanması. e git kendininkine yat!!
ama oradan kendini duyamammış ki!!!

hem kirli pantolonla yatak örtümü kirletecek, titizliğimi milyon kere söylememe rağmen, hem de konuşup rahatlayacak. oh ne ala memleket!!

çocukken kendi kendimize yıkanıp paklanamayacağımızı dahi düşünüyordu. hani bıraksan evleninceye kadar kendi yıkayacak :) yok o kadar değil de kendi karar verecekti ne zaman artık kendi kendimize yıkanabiliriz. eğer benim isyan bayrağını çekip protesto etmem olmasa.
daha da güvenmediydi. her banyodan sonra sorguluyordu. keseyi yıkayıp da kullandın değil mi nolur nolmaz, şuranı da ovaladın mı? ya buranı?
bak sırtını iyi temizleyememişsindir şimdi sen !! beni çağırsaydın keşke!!

sırtımı neden keseleyemeyeyim ki? kolummu yok?

hani duyan da çamurda yuvarlanan domuz sanacak bizi..

o bir yana diyelim ki sırtımı keseletmek için annemi çağıracağım, duymaz ki! havalandırma boşluklarından tüm apartman duyar annemin ruhu duymaz.
 tee banyodan içerden sesleneceğim de duyacak.

yok ev çok büyük olduğundan değil.

evin akustiği mi ters nedir? bir yerden bir yere ses gitmiyor adeta dışarı çıkıyor.

ha tabi bir de tv'nin sesi var ki, onu da iyice açıp izler, eğer o sıra biz ders çalışmıyorsak.

bir defasında havlumu almayı unutmuşum, ablamla annemde tv izliyor. sesleniyorum, duyan yok.

tabi anneme göre duyarmış, sesleneymişim!

ya başka bir seferde seslendim duymadın dedim, inkar etti, savunması da seslenmediğimi iddia etmek olduydu.
sesleneymişim ben de, iyi sesleneymişim, duyarmış. sanırsın bende bas bariton opera sanatçısı sesi var. küçük bir kız işte.. mezzosoprano da değilim ki... hayır abartıp çok bağırsam korkudan inecek anneme, düştüm kafayı kırdım sanacak banyoda. hani o da oldu. korkutmuşum fırçayı yedimdi.  e duy diye demiştim, böyle mi bağırılırmış yüreği ağzına gelmiş.

sesleneymişim ya duyarmış.

laf tabi o.

neyse ben banyoda havlu odamda kızlar tv izlemede.
baktım ne ablamdan ne annemden ümit var. zaten evde başka kimse yok ki. öyle çıktım odaya, sarındım havluya.

ha siz sandınız şimdi yabancı biri, bir misafir çıkacak, çocuk rezil_i rüsva olacak. yok olmadım. ama fırça yedimdi gene.

ah nazlı ah! beceriksiz nazlı! (demiyor böyle beceriksiz diye ama bakış ve imalarla vurguluyor).

yerlere su damlatıp, ıslatan hayal kırıklığı nazlı!!


n'apim, havluyu odamda unutmuşum.
e! bize seslenseydin ya kızım! böyle çıkılır mı? hem heryeri ıslatmışsın hem üşüütürsün falan!
seslendim ruhunuz duymadı.

inanmıyor seslendiğime de kendilerinin duymadığına. sıyırmak için yalan söylediğimi düşünüyor. yüzünden belli.

bir daha seslenseydin kızım bir kerede duymayabiliriz.
bi kere mi seslendim sanıyorsun yaa, televizyonun sesi o kadar açık ki! çığlıklarımla inletsem nafile size!

ama sen de abartıyorsun!!!

hem bana kendini savun diye nasihatte bulunuyor, hem kandimi savununca da beğenmiyor, kızıyor, abartmakla, kavgacı olmakla suçluyor.

şimdi kendimi savunuyorum ama nafile ki, inanmamakta ve bahane bulmakta bir mucit kendisi, inatçı hem de.
haliyle ben de ısrarcı oluyorum kendimi savunmada. bu seferde abartıyor kavga çıkarmaya çalışıyor oluyorum.

sorun şu; ben bir konuda kendimi savunmaya çalıştığım zaman ya bana inanmaması ya da inanmış numarası yapması.




26.05.2013

göz altı morluğu - ne çektin be nazlı!

annem; -'aaa, göz altların ne kadar morarmış nazlı!!'
ben; +"aa morarmış mı?"
annem; 'ee işte n'apıcan yaş ilerledikçe, böyle'

ben o sırada aynaya bakıyorum ki morluk değil onlar! makyajım akmış! alt kirpik diplerime, içine sürdüğüm siyah göz kalemi akmış sadece!!

+"morluk değil anne o"
-'ne olacak ya kızım, n'apacan işte'

hıı n'apacan iştee, çekeceeen! ne çektin be nazlı!

+"makyajım akmış sadece"
-'yaa öyle mi? morluk da olabilir, normal'



23.05.2013

saç mevzusu vol 2

havalar ısınıyor ya annem sayıklamalara başladı. ama biliyor ki hayır diyeceğim aniden bastırmıyor. yavaş yavaş, bilinç altına işleyerek.. inceptioncu.

uyarı; hepsi aynı gün değildir. bir aya yayılmış bir süreçtedir;


ayy çok sıcak olduuu, saçımızda uzamış.

ayy bu sıcaklarda saçlarımız iyi şekil almaz şimdi.

ayy yakıyor bu saçlar.

ay nazlı yakmıyor mu saçların?

ay pürsük pürsük olmuş saçın nazlı rutubetten.

böyle mi yapacaksın saçını? (beğenmeyerek)

en iyisi gidip kestirmek saçımızı. değil mi?

uzun saçı da yıkaması, kurutması zor, ayrı dert!

ayy sıcaktan saçların dökülüyor yerlerde uçuşuyor kızım.

ay şimdi bir de bu uzun saça şekil vermek var!!

en iyisi gidip kestirmek değil mi?

off saçımın içine kadar terledim. uzayınca da böyle zor oluyor işte. terden şekli bozuluyor. en iyisi kısa saç.

yakmıyor mu saçın yahu?

uzun saça da bakması, şekil vermesi çok zor değil mi? hele bu havada!

en iyisi gidip kısacık kestirelim saçımızı!

yarın gideyim de kestireyim.

haftaya gideyim de kestireyim. sen de gelir misin?


her hafta erteliyor kuaföre gitmeyi, ben kestirmeyeceğim dediğim için.

haftaya gidelim de kestirelim. sende biraz kısalttırırsın herhalde.

bugünde saçım kirli yıkayayım da gideyim yarın, sen de biraz kestirirsin değil mi nazlı?


muhteşem yüzyıl'ı izlerken; zahir bunların saçı postiştir, bu kadar uzun saçla uğraşılır mı?



_____________________




Gülben Ergen'nin saçını göstererek; ay ne güzel yakışmış, değil mi? sana da yakışır ha! sen de bu yaz böyle kestirsene nazlı!


çocukken hep kısa saçlıydık. benim israrımla küt kestirirdim de biraz. anneme kalsa hani oğlan saçı kadar değil tabi de böyle enseler çok kısa üstler birazcık uzun olur ya, o model olacak. azcık kulağı örtebilir.
belki Halle Berry'nin şu saçı kadardı;


bazen de en fala şu kadar;




________________
daha uzunu sinirini bozmaya başlardı...

bir zaman tutturdum da kestirmem diye. sinirleniyor bana uzun saçın zorluklarından bahsediyor ikna etmek için.
uzun saçı kötülüyor... bahane çok.

en sonunda bir kaç kere kuaföre gitmeyi reddedince;

iyi aman ama ben uğraşamam uzun saçla, dedi.

iyyiii sen git kestir, niye senkronize kestirmek zorundayız ki? dedim.

yani benim saçımla uğraşamazmış ha, ona göre. eğer bakabileceksem uzatmalıymışım!!

anne sanki eve köpek alalım dedim ha! sen niye bakıyorsun ki benim saçıma?

tabi anneme kalsa tee orta okulda bile bizi kendi yıkayacak ya! aklı oraya kayıyor. nazlı uzun saçını yıkamayı beceremeyecek, kirli kalacak kimbilir başına bu yüzden hangi felaketler gelecek!!!
bir zaman da okuldaki bit salgınını bahane ederek saçımızı kestirtiyordu. hadi o sıra salgın vardı evet, hepimiz en az bir kere bitlenmişizdir ya. tamam da bir kere bulaştı diye ömür boyu kısacık saçla mı dolaşacaksın!



sütlaç

annemle teyzem birlik olmuşlar bana komplo düzenliyorlar adeta. oturmuşlar beraber 20 kase sütlaç yapmışlar. sütlaç sevmem pek. işte eskiden biz çocukken annem süt girsin bünyeye diye ikide bir sütlaç yapardı. n'apim yemem mi diyeyim, sıkıysa de! yerdim sevmeye sevmeye. bi de birini bitirdin mi ikinci kaseyi tutuştururdu bazen. sonra da 'bu kase de bitecek küçük hanım!' derdi.

hani duyan da beni zayııf çelimsiz, evin en küçüğü, en ebat olarak ufağı sanır. yoo değil.

annem yiyip yiyip fazla kilo almayan şanslılardan ama ne ben ne ablam o bünyeye sahip değiliz. teyzem de. annem kime çektiyse artık..gel de bunu anlat.

ilk orta lise yıllarımda beni tıkındıra tıkındıra şişko etti. gene ilk orta kısımda daha normaldim, ama lisede ders çalışayım diye odadan çıkamayan benim önüme sürekli börek, çörek gelirdi.

neyse aldıklarımı sonraki yıllarda verip ideal kilomda da yaşadım. üniversite yılları boyunca. tabi bu bizim evde mücadele demek.

şu reklamdaki gibi anneme göre kuş kadar yiyordum, oysa normal miktardaydı.
bir de demez mi eskiden ne güzel iştahlıydın, ne güzel yerdin diye.. hala diyor.

o yıllardaki gibi tombik mi olayım?

hayır hadi o zaman yaş icabı daha çok yakabiliyor da insan. kendi değil miydi bana 30undan sonra metabolizma yavaşlıyor diyen? evet annemde, ama orta-lise çağlarımdaki gibi tıkınmamı istiyor.

teyzemle sık sık birlik ediyorlar, saftirik teyzem bilinçli değil tabi. o yeme aşkıyla yanıp tutuştuğu için kilo derdi değil.
teyzeme göre yemek yemekten başka hiç bir zevk daha yok şu dünyada!
ikide bir böyle der bana. hele bir şeyi yemeye göreyim, en büyük hatamı yüzüme vurur.

nazlı, dünyada başka ne zevk var ki yemek yemekten başka?

kendileri için bitmiş bir hayal dünyası var belki, evlenmiş, maaş, çocuk sahibi olmuş, ev, araba vs alınmış. sorumluluklar yıllar geçtikçe bir nebze olsun azalmış. hayaller tükenmiş. yemek kalmış işte :) bir de gezme. herkes öyle ona göre adeta..


benim yerimde olsaymış neler neler yermiş hiç durmazmış.
 belli, zamanında da boğazı hiç durmadığı. :))


teyzemin aşırı iştahlı yemek yeme sahnelerini çok gördüm zaten, annem de hatta çatmadan duramaz yahu yavaş boğulacaksın diye.. nasıl bir yemek ama, şapur şupur.

sanırsın üç ay survivor adasında kalmış!

artık bazen acelesinden ve iştahından etrafı batırır... hele ağzının çevresini nasıl oluyor da bu kadar batırabiliyor, yağ edebiliyor ben anlamıyorum..
o haliyle de oturacak ya da sokağa çıkacak olur. annem de inadından gözlük kullanmasının gerektiğini kabul edememekten takmadığı için iyi göremiyor. diyemiyo kardeşim böyle çıkma diye..



aaa o kadar sütlacı boşuna mı yaptık??!!!

ama sen çok severdin nazlı!! iki kase yerdin hep!!

böyle diyo annem. kendi ısrarla, zorlamayla yedirirdi. tv başında da dersin başında çalışırken de ağzımızın boş durmasını sevmezdi hiç. sürekli bir tıkınma halinde....

hepsi de üstüste. bol ekmekle yenen, hatta iki tabak olsa daha iyi, yemek, ardından ne varsa tatlı, aralık bırakmadan meyve. kısa bir süre sonra börek, çörek işte ne varsa. yatmadan da ballı süt içilecek...

zaten teyzeme kalsa fenalık geçirene kadar yemeli insan...


senin yaşında olsam ne yerim ne yerim diyor teyzem.
ee benim yaşımda yemedin mi ki?

yemiş, ama hala benim yaşımda olsaymış yani. yermiş.

ee şimdi de yiyorsun ne farkı var yaşla ne ilgisi var.

daha çok yermiş!! bunu da öyle bir içtenlikle, içten bir iştahla söylüyor ki, karikatür gibi :)

tamam uzun zamandır sabrettim, azmettim, anneme, teyzeme direndim. fazla kilolarımı verdim. ee şimdi tekrar yiyebilirmişim! artık incelmişim ki, gerek yokmuş ki!!

işte Türk kadını!! önce ye şiş iyice, sonra ağlaya zırlaya kilo vermeye çalış, hasbelkader başarılı oldun biraz diyelim, sonra gene kendini bırak eskisinden fazla kilo al, bir daha rejime gir... ve bu kısır döngü böyle sürsün gitsin. yaşam ve beslenme şeklini aman deyim değiştirme ne gerek var zayıfladıysan! sonra bekle yaşlan, kilolan, en son doktor sana fırçayı bassın, aman teyze (bu amcada olabilir) böyle kilo almaya devam edersen kemiklerin, eklemlerin nasıl dayansın, şekerin var, tansiyonun var, kalbin var, zayıflaman spor yapman lazım! desin. hele bekle bir doktorluk ol, doktor uyarısını bekle, al öyle rejime gir.
aman deyim hayat ve yeme şeklini değiştirme doktorun uyarısını bekle...
bütün sahil bu örneklerle dolu. yaşlıca hanımlar, beyler, göbeklerini zorlaya zorlaya mecburi yürüyüş yapıyorlar...

o güne kadar bekle. bu bir klasik! yaşanması gereken!
isterse yaşlılığını sorunlu geçir, hatta hayatından çalsın kilolar ama olsun doktor uyarısına kadar bekle önce!!!


bu örnekler de sonra şikayet eder, duydum. aman gençlikte de bilmezdik, hiç dikkat etmedik diye yakınırlar. bazıları... daha bizimkiler yakınmalara başlamadı. çünkü zaten doktoru dinlemiyorlar. sadece tansiyonu varmış canım o kadar da değilmiş...





22.05.2013

hergün saat 2200 ile 23.00 arası uykusu gelip yatan ve en azından 2 güne bir o saatte yılllaaardır uyumadığımı bilmesine rağmen gene de bana da hadi yatalım artık diyen annemin bugün uykusunun gelmeyesi tuttu.
 hayır beni de yatırmıyor. niye. çünkü televizyonu nasıl kapatacakmış bilmiyormuş.
kırmızı düğmeye basacaksın ya, yıllardır olan şey.
ama geçende kırmızı yerine eli başka tuşa gidip basmıştı, nolduysa uydudan çıkmış işte.
ben de dersteyim yana yana beni arıyor.
televizyon bozuldu mu? ne yapacağım diyor.
kırmızıya bas diyorum, olmuyormuş.
nasıl bi telaş bi sinir. hemen geleyimmiş eve!
nasıl bi hayal kurduysa televizyonun uydudan çıkmasıyla nasıl bir felaketin başlangıcının vesilesi olacaksa...

yıllarca dışarı çıkmamam için benzer bahaneler üreten annem, bazen dışarı çıkayım diye garip bahaneler üreten de annem, ben dışardayken bir bahane eve döndürmeye çalışan da.
tüüp bitmiş gel, tv bozuldu gel, sigara bitmiş al da gel. sırtım ağrıyor gel, başım ağrıyor gel.
yani mecbur bırakmıyor, illa geleceksin yaptırımında bulunmuyor da vicdanınla oynuyor.


masadaki kırıntıları hiç dökmediğini iddia eden de annem, gözüm iyi görmüyor deyip kumandayı, telefonu hep bana açtıran da annem, ama bi sivilce çıkmaya görsün anında görüp söyleyen de.
sanki ben farkında değilim sivilcemin.

vasfiye teyze olacak yakında.

bana pasta börek yedirmeye bayılan da annem, kilo aldımmı g.tün büyümüş bunu giyme diyen de..

dün böyle saat 2300 dan sonra bi midem kazındı, boş mideye de uyunmuyor, çeyrek simit yedim.
annem bugün de nedense bir sevinçle bana simit yememi öneriyor saat 2400 olmuş.
neden?
e dün yemiştin!!
acıkmadım.
ne ileyim dün yedin diye dedim.
dündür bugün bugündür.

ya da her zaman yapmadığın bir şeyi yap da fark etsin annem, ertesi günler de aynısını yapmamı bekliyor nedense...
ne ben anlıyorum ne o anlatıyor neden?

 herşeyin tersini söylemeyi çok seviyor bi de.
tv de birine güzel, şirin desin hiddetle karşı çıkıyor ve tezini savunmaya geçiyor. niyeyse. isyan ediyor bu mu güzel bu mu şirin... vs...



21.05.2013

survivor başladı

-'Nazlıı , gel, survivor başladı'
-'Naaazlıııııı , geeel, survivor başladııı'
-'Nazlıı , gel, survivor başladı!!!!!'
 ses tonu giderek artıyor ve çıldırmanın eşiğine geliyor.

iyi başlarsa başlasın diyorum ama duyan yok. bir hışım odamın kapısının önüne geliyor annem, kaşları çatık. ve adeta bir hainle konuşurmuş gibi kızgın ve hayal kırıklığıyla dolu  bir bakış, kaş çatış...

-'Nazlıı, survivor başladı diyorum! gelmiyorsun'
+"bu gün de mi var??"
-'var tabi!! başladı gel hadi!! kaçıracaksın'

bak bir bölüm kaçırsam bir şey anlamam artık, mankafa olduğum için...!!

kapıdan ayrılacak gibi dönüş yapıyor ama hemmen ardından seğirtmemi bekliyor, arkasına doğru bakarak.

bu ne yaa hergün mü var bu meret!!

+"izlemeyeceğim, sıkıldım"
-'survivordan sıkılınır mı? çok heyecanlı'
+"sanki and içmişim izleyeceğim diye"
-'ay nazlıı! ne kadar meraksız, tutkusuz bir insansın!'


bak şimdi!!

ee ben de dizikoliğim ama onu saymıyor efendim. illa kendi beğendiğini ve çok merak ettiğini benim de sevmem ve merak etmem şart. yoksa meraksız, tutkusuz, ruhsuzum!!

birazdan, reklam bitsin tekrar çağırmaya başlar, aslında bir çeşit taciz gibi :))

sürekli içerden seslenerek bana anlatmaya çalışır. ay çok acayip bi oyunmuş, ay çok heyecanlıymış. nazlıı ay gel buna bak, bak bu oyun çok acayip!!

sonrada söylenir. of kime çekmiş bu böyle bu kadar meraksız, tutkusuz olunurmuymuş!! halbuki kendisi sigarayı bile tutkuyla içiyormuş....

bir gün e dizi bağımlısıyım ya işte. burun kıvırıyor efendim!! kendinin beğendiği doğru! onunkine bağımlı ol!!

iddiacılığın da bu kadarı!!

17.05.2013

mikroplu pantolon vol 2 - tarih tekerrürden ibaretmiş

gene aynı şey. tarih tekerrürden ibaret boşuna dememişler.

hep dışarda giydiği kıyafetlerden tiksindiğimi söyleyen annem gene aynısını yaptı.

pantolonu çok kirlenmiş, hele şurada bir yerde kaldırımlar ıslakmış sinir olmuş, hep paçalarına pis su sıçramış!

yıkamak lazımmış. sigara içerek ve evin içinde dolanarak söyleniyor. bu pantolonlarla mesela asla oturamazmış yatağına...

kirlilerin arasına koy çıkar da atayım makinaya dedim.

hah işte sohbet fırsatı. hoop geldi yatağıma oturdu, sonra da ay ne rahat senin bu yatak deyip o tiksindiği pantolonla uzandı bir de!

hani tiksiniyordun pantolondan dedim.
hı evet çok tiksinmiş.
ee geldin benim temiz yatağıma oturdun, uzandın anne!!
amaaan sende!! ben de kusur ara!!
ama hem tiksiniyorum, hiç bir yere oturamam diyorsun hem gelip benimkine oturuyorsun!!
aman bu kadarcıktan birşey olmaz!!

kendininkine o kadarcık bile oturmuş değil ama. cidden.

neyseki yatak örtüsü var. zaten aklıma düşürdü pislikmiş, mikropmuş. bende değiştirdim örtüyü. ama daha önceden gelip yatağın içine o pis dediği pantolonlarla uzanmışlığı da var. tüm takımı değiştirmem gerekti.

anlamak mümkün değil.

sigara kokusu da tüm eve yayıldı, tek bir pencere açık. tabi gene annemin iddiası yayılırsa zararlı değil, uçar gider!!

ben başka pencere açıyorum, oda kokusu sıkıyorum, annem az sonra peşimden kapatıyor. cereyanda kalacakmışız.
kokuyor demem de yasak sanki. sigaraya laf ettirmez.
isterseniz bana sahtekar, o...pu deyin, ama sigaraya birşey demeyin yeter!

hiç kokmaz, hiç dökmez.


böyle bir hijyen konusunda bazı anlaşmazlıklarımız var. çünkü annem kendi dediğini unutur hep. herhalde çok konuşanlar unutuyor dediklerini. gerçi kendine göre annem fazla konuşkan biri değilmiş ya. e tabi daha çok konuşanını da gördüm ya.

mesela annem nedense benim yatağımın üstünü kirli şeyleri rahatça koyabileceği bir zemin olarak algılıyor.

tiksindiği pantolonla oturmak, kirli çamaşırları koymak, rulo yapılmış halıyı rahatça dayamak, elektrik süpürgesinin başlığını değiştiğinde çıkardığı başlığı yatağımın üzerine koymak, dışarda yerlerde dahi sürünen bir bavul ve ya el çantasını muhakkak benim yatağın üstüne koymak .. gibi.

hem bavullar ve seyahat çantalarının her yerde süründüğünü söylüyor hem de bu çantaları hazırlarken ya da boşaltırken benim yatağımın üzerine rahatlıkla koyabiliyor.

 kızarsam da ben kusurcu başı pis bir suçluyum!! aman ne var bunda. bu kadardan bir şey olmaz. diyor.
şimdi tüm bu kirli konuşmalarını yaptıktan ve bu kirli şeyler benim yatağıma değidikten sonra ben oraya banyodan çıkınca mesela nasıl oturayım?

kirli görülen, ki en başta bunu kendinin söyleyerek bana öğrettiği şeyleri yatağımın üstüne, örtü varken ve ya yokken bana sormadan koyabiliyor. bana sormaya gerek duymuyor.
ama mesela temiz birşey mi konacak koymuyor, gelip bana soruyor. temiz çamaşır konurmuymuş yatağımın üstüne.
istediğin kadar açıkla sonuç eninde sonunda aynı. açıkladığın o kısa sürede herşeyi sorar, bir süre sonra tamamen unutup başa döner...


kuruyan çamaşırları toplamış, sepete koymuş, bir kısmı benim.

'nazlı bunları yatağın üstüne koyayım mı?'
"e koy tabi"
'kızıyorsun ama sonra! napayım?'
"ama sen de kirli şeyleri koyuyorsun hep"
'işte bunlar temiz'
"tamam koy"
'hani kirli şey konmuş yere temiz konmazdı!?? yaa nazlı yatak örtün temiz değil ki' (yakaladım seni der gibi)
"temiz anne, sayende iki gün olmadan değiştiriyorum temiziyle örtüyü"
'yaa, şimdi koyayım mı yani bunları. sonra kızma gene.'
"kirli şeyleri sormadan koyuyorsun, temizleri soruyorsun"
'üf nazlı seni anlamak mümkün değil'
"o niye?"
'e işte onu koyma, sor, bunu koy sorma'
"neden benim yatağımın üstü pis bir yer, pis olması gereken bir yüzey ki?"
'sanki ben öyle diyorum'
"ama hep öyle gibi yapıyorsun. kirli tiksindim dediğin pantolonla oturup, süpürge uçları, kirliler vs herşey benim yatağın üstünden geçebiliyor ama temiz konmuyor! yani pis olması gereken bir yer sanki"
'işte pis şeyler konduğu için temizi soruyorum koyayımmı'
"en kolay ve mantıklı yolu baştan kirli şeylerin yatağımın üstüne konmaması zaten!"
'ama ben nereden bilebilirim nazlı senin yatak örtün ne zaman temiz ne zaman kirli!!'
"her zaman temiz! asla kirli birşey konmamalı. böylece temiz şeyler sorulmadan konabilir."
'iyi de kızım ben nasıl bileyim temiz mi değil mi.sormak zorundayım. sende! sanki ben müneccimim. ya da senin yatak örtüsü bekçin!'
"kimbilir kaç kez konuştuk bunları. kimbilir kaç kez dedim yatağımın üstüne kirli bir şey koymam, sende koyma diye anne"
'de kimbilir ne zaman dedin nazlı!? ben her yılın her gününü nasıl hatırlayayım kızım?'

o kadar sık açılıyor ki bu konu. en az ayda bir. ama gene hatırlamıyor. tuhaf zaten benim kendi düzeninle ilgili şeyleri hatırlamaz. kendi düzeni en doğrusu olduğu için. tuvalet düzenimi bile öğrenmiş, alışmış alan değil. sabah sabah niye tuvalete koştuğumu anlayamadı gitti mesela. daha beni ayakta gördüğü an birşeyler sormaya, birşey istemeye başlar. ya bi tuvalete gideyim. ne bu acele anlamaz....

dejavu.

ya da hep aynı şeyler olduğu için aynılarını yazıyorum.


bir süre dikkat edecek sonra gene unutacak. her zaman olduğu gibi...
çünkü daha bunun benzeri bir kouşmadan bir gün sonra bile unuttuğu oldu. daha önceki gün izah ettimdi, ama nafile. ertesi gün bir bakmıştım kirli pantolonla (kendi öğretti dışarda giyilen, herkesin oturduğu yere oturulan pantolondan tiksinmeyi), oturmuş benim yatağın üstüne, gene dışarlarda heryere değen elçantasını, benimkini yatağın üstüne yaymış. hatta çantasının dibine kaçan bozuklukları döküyor yatağın üstüne. daha da cüzdanındakileri.

binlerce kişinin elinin değdiği paradan tiksinmeyi de kendi öğretti. kendi öğretip, tembihlediklerini kendinin bana yapması normal mi ama... çocukken bunları kafamıza işledi, ne temiz sayılır nereye konur-konmaz, ne pistir nereye konur-konmaz. ama gel gör ki bize yap-yapma dediklerini kendi hiç uygulamıyor.

nedense kirli şeyler benim yatağın üstüne konabilir de başka yere konmaz... anlamak da anlatmak da bir hayli zor ve tekrardan ibaret işte.

napıyorsun demiştim. şaşkın şaşkın baktı bir de görmüyormusun diye azarlamıştı. daha önceki gün yatağımın üstüne kirli birşey koymasın diye uyarmış hatta hafiften kavga etmiştik. ama nafile. görmüyormuymuşum??!!

çantasını düzenliyormuş işte ne varmış anlayamayacak??!!

neden benim yatağın üstünde o yerlerde sürünen çantalar, binlerce pis elin değdiği şeyler peki anne??

ne kıymetli odan varmış ya!! hiç girmeyeyim bari!!

ya daha dün tartışmadık mı benim yatağın üstüne pis şeyler konmayacak diye, yeni değiştim örtüyü anne!!

aman sanki içine sürdük!! ne var?


öyle yumuşakça söyleyince önemsiz geliyor unutuyor daha çabuk. uzun süre dikkat etmesi için çok büyük bir tartışma çıkarmka zorundayım hep. ancak o zaman aman şimdi nazlı kızacak diye korkup hatırlayacak, dikkat edecek...

dikkatini çekip aklında kalacak kadar bir vukuat çıkarmak zorunda kalıyorum beni dikkate alsın diye, sonrada kavgacı oluyorum.. oof fo.

gene bir gün çamaşırı toplamış, üzerinde dışarda giydiği pantolon, yatağıma oturmuş, kirli pantolonuna değe değe, dizinde katlayarak iç çamaşırlarımı düzenliyor. sonrada komidinime koyuyorken yakaladım. ay bende büyütüyormuşum. bir iyilik edememiş bana. hem öğrettiği şeyleri şimdi inkar eder gibi davranıyor.
eskiden ortada bir bardak tabak unuttuk mu kıyameti koparırdı, evin düzeni hakkında nutuklar çekerdi, hem çalışıp hem bizi büyütüp hem evi düzenlemek zormuş, biz de mahvediyormuşuz diye azarlardı.
şimdi kendi herşeyi ortaya atıyor, bırakıyor. ben topluyorum hadi o birşey değil, bari benim kendi odamın en azından düzenini bilip saygı gösterse... bari




________________