27.05.2013

mikroplu pantolon vol 3 - hani duyan da çamurda yuvarlanan domuz sanacak bizi..

annem kesin beni delirtmeye çalışıyor! sabah pantolonum da kirlenmiş çok, yıkamak lazım valla diye şikayet ediyordu,
ben bilgisayar başındayken tiksindiği pantolonla geldi yatağıma uzandı, konuşuyor da konuşuyor
eve sebze lazımmış ama şimdi de öğle sıcağıymış, nasıl çıksınmış, nefret ediyormuş bu sıcaklardan. eskiden gençliğinde de de şöyleymiş ...
kirli pantolonla mı uzandın yatağa diyorum. hayatında ilk defa duyuyor böyle bir soru, temizlik ve titizliği kendi öğretmedi sanırsın
annelerin bu bizlere yapma diye öğretip kendilerinin bal gibi de yaptığı şeyleri yüzlerine vurmak yararsız, farkında dahi değiller
söyleyince farkına varsalar dahi, kıvırmanın ve ya kendini haklı çıkarmanın bir yolunu bulmakta üstlerine yok


açıklaması şöyle oluyor;

aman ne kadar kirli ki canım?!! ne var bunda büyütecek?

okul yıllarımız boyunca, çocukluk ve ilk gençlik, hatta üniversite yıllarına kadar kafamızı ütüledi durdu. temizlik, hijyen falan öğreteceğim diye paraladı kendini. hani yorgun, aç falan geliyoruz eve çantaları, ceketleri savuşturuyoruz. bu annemi deli ederdi. işte o zaman başlardı bize temizlik vaazına. o çantalar nerelerde sürünüyormuş? sıra sıra sorardı bu çantaları nerelere koyduğumuzu. yani sonuç o çantalar yatağa vs konulmaz, o kirli kıyafetlerle yatağa uzanılmaz. bu yüzden bilmem kaç kere azar işittik, nutuk dinledik. sonunda haklı da bulduk, dikkat etmeye de alıştık.. artık alışkanlığım oldu bu titizlik konusu. annemin öğrettiğ konu.

hatırlamıyor ya da inkar etmek kolay geliyor bunları kendinin aşıladığını.

hem pantolondan kirli diye bahsedip, tiksiniyor, hem bununla bir yere oturmaması gerektiğini söylüyor. kısa bir süre sonra hop benim yatağın üstünde.
söyleyince de ben suçluyum.
ha bir keresinde savunması şuydu, eskiden okula gidiyormuşuz, okullarda çok daha fazla kirleniyormuş giysileriniz. hani ondanmış o zamanlardaki takıntısı.

tamam da anlayamadığım kirli bulduğu pantolonla evin içinde bir yere oturmak istemeyip, gidip üstüniü değiştirmek yerine, evin içinde dolanıp konuşmak ve kirli pantolondan bahsederken ayağının yorulması üzerine, yenisini temizini giyivereceğine gelip benim yatağıma oturması, uzanması. e git kendininkine yat!!
ama oradan kendini duyamammış ki!!!

hem kirli pantolonla yatak örtümü kirletecek, titizliğimi milyon kere söylememe rağmen, hem de konuşup rahatlayacak. oh ne ala memleket!!

çocukken kendi kendimize yıkanıp paklanamayacağımızı dahi düşünüyordu. hani bıraksan evleninceye kadar kendi yıkayacak :) yok o kadar değil de kendi karar verecekti ne zaman artık kendi kendimize yıkanabiliriz. eğer benim isyan bayrağını çekip protesto etmem olmasa.
daha da güvenmediydi. her banyodan sonra sorguluyordu. keseyi yıkayıp da kullandın değil mi nolur nolmaz, şuranı da ovaladın mı? ya buranı?
bak sırtını iyi temizleyememişsindir şimdi sen !! beni çağırsaydın keşke!!

sırtımı neden keseleyemeyeyim ki? kolummu yok?

hani duyan da çamurda yuvarlanan domuz sanacak bizi..

o bir yana diyelim ki sırtımı keseletmek için annemi çağıracağım, duymaz ki! havalandırma boşluklarından tüm apartman duyar annemin ruhu duymaz.
 tee banyodan içerden sesleneceğim de duyacak.

yok ev çok büyük olduğundan değil.

evin akustiği mi ters nedir? bir yerden bir yere ses gitmiyor adeta dışarı çıkıyor.

ha tabi bir de tv'nin sesi var ki, onu da iyice açıp izler, eğer o sıra biz ders çalışmıyorsak.

bir defasında havlumu almayı unutmuşum, ablamla annemde tv izliyor. sesleniyorum, duyan yok.

tabi anneme göre duyarmış, sesleneymişim!

ya başka bir seferde seslendim duymadın dedim, inkar etti, savunması da seslenmediğimi iddia etmek olduydu.
sesleneymişim ben de, iyi sesleneymişim, duyarmış. sanırsın bende bas bariton opera sanatçısı sesi var. küçük bir kız işte.. mezzosoprano da değilim ki... hayır abartıp çok bağırsam korkudan inecek anneme, düştüm kafayı kırdım sanacak banyoda. hani o da oldu. korkutmuşum fırçayı yedimdi.  e duy diye demiştim, böyle mi bağırılırmış yüreği ağzına gelmiş.

sesleneymişim ya duyarmış.

laf tabi o.

neyse ben banyoda havlu odamda kızlar tv izlemede.
baktım ne ablamdan ne annemden ümit var. zaten evde başka kimse yok ki. öyle çıktım odaya, sarındım havluya.

ha siz sandınız şimdi yabancı biri, bir misafir çıkacak, çocuk rezil_i rüsva olacak. yok olmadım. ama fırça yedimdi gene.

ah nazlı ah! beceriksiz nazlı! (demiyor böyle beceriksiz diye ama bakış ve imalarla vurguluyor).

yerlere su damlatıp, ıslatan hayal kırıklığı nazlı!!


n'apim, havluyu odamda unutmuşum.
e! bize seslenseydin ya kızım! böyle çıkılır mı? hem heryeri ıslatmışsın hem üşüütürsün falan!
seslendim ruhunuz duymadı.

inanmıyor seslendiğime de kendilerinin duymadığına. sıyırmak için yalan söylediğimi düşünüyor. yüzünden belli.

bir daha seslenseydin kızım bir kerede duymayabiliriz.
bi kere mi seslendim sanıyorsun yaa, televizyonun sesi o kadar açık ki! çığlıklarımla inletsem nafile size!

ama sen de abartıyorsun!!!

hem bana kendini savun diye nasihatte bulunuyor, hem kandimi savununca da beğenmiyor, kızıyor, abartmakla, kavgacı olmakla suçluyor.

şimdi kendimi savunuyorum ama nafile ki, inanmamakta ve bahane bulmakta bir mucit kendisi, inatçı hem de.
haliyle ben de ısrarcı oluyorum kendimi savunmada. bu seferde abartıyor kavga çıkarmaya çalışıyor oluyorum.

sorun şu; ben bir konuda kendimi savunmaya çalıştığım zaman ya bana inanmaması ya da inanmış numarası yapması.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder