şimdiii başa dönelim.
daha önce muhakkak annemin benim telefon konuşmalarıma nasıl dayanamayıp müdehale ettiğini anlatmışımdır. ne kadar güzellikle de anlatsam, tartışma da çıksa aynı. değişen hiç bir şey yok. tutamıyor kendini, illa karışacak, illa beni düzeltecek.
hani bazen diyorum acaba bende sürekli kusur aramasının nedeni ne? kendine benzer ve ya benzemez yönlerimden bazıları mı? yönetme isteğimi, öğretmenliği mi tutuyor?:)) malum mesleki deformasyon, çoğu öğretmen emekli olsa da birilerine ders vermekten vazgeçemiyor. sürekli ders verir gibi konuşmak artık benliğinin bir parçası oluyor. hatta hal ve tavırları, yüz ifadeleri, giyim alışkanlıkları, ev düzenleri hatta benzer oluyor bana mı öyle geliyor. ben bir öğretmeni yüzünden tanırım! eski nesil olanları ya da şöyle diyelim meslekte biraz daha yıllanmışları. yüzlerine seslerine belirli ifadeler yerleşiyor. ya bir birlerine benziyorlar ya da koşullar ve gereklilikler benzediğinden oluyor bunlar.
ayy gene konuyu saptırmayı başardım.
niyeyse illa blog sayfasını açıp yazacağım yazıyı, öyle word bilmem ne dosyalarına yazmaya çalıştım olmuyor.
böyle her an bilgisayarım çökebilir, elektrik gidebilir, blog sayfası donabilir endişesi ve telaşıyla yazmak daha iyi geliyor... :.)) biri bana sen normal diilsin demişti bak şimdi o geldi birden aklıma .
annem gerek ben arkadaşlarımla günlük sohbet yaparken, gerek önemli bir konuşma sırasında bunu bir sohbet olarak algılayıp ortasından dalar. telefon hattının diğer ucundaki kişiyi tanıyorsa hele. illa rolümü çalacak. susmak bilmez ve aynı anda hem annemi hem telefonda konuştuğum arkadaşımı aynı anda anlamamı bekler. ha kendi telefonda konuşurken ben ona bir şey söylersem mesela kızar bana!!!
hem de ayrıca başka zamanlarda eğer ben onu eleştirmişsem ben telefondayken niye benle sohbet etmek istiyorsun bırak arkadaşımla konuşayım demişsem mesela. ona göre ne varmış ki bunda kendi bunu yapabiliyormuş!! külliyen palavra yaa. bu kadar olur.
daha şimdiye kadar annem telefondayken bırak sohbete çevirmeyi bir kez olsun beni dinleyip de karşı tarafa selamımı göndermedi ki!! eski tanışlar, uzak akrabalar neyse telefonda görüşülen kimseler bir kez olsun selamımı alamadılar ve bazıları beni hayırsız ilan etti!!!
anneme de sayende diyorum. anlamıyor bile. kendi telefondayken beni de duyup benle de konuşabildiğini iddia etmekte ama aslında o sırada beni duymuyor bile. yüzüme dikkatle baksa da duymuyor. söylersem de ben kabahatliyim, kendimi dinletmeyi bilmediğimi bile söyledi.
bu hayırsızlık ilanından ders aldım. eğer annemin telefonda konuştuğu kişi selam söylemek istediğim biriyse şayet, telefonu annemin elinden kapar oldum. ısrarla elinden "bir ver bir ver" diye alıyor, merhaba nasılsınız, falan filan klasik cümlelerle konuşup geri veriyorum.
annem bir keresinde kabalık olduğunu söyledi yaptığımın. sayende dedim çok sevdiğim ve anneminde arkadaşı olan ilk okul öğretmenim beni hayırsız ve selamsız biri sanıyor.
niye diyor?!! sen telefonda onunla konuşurken karşında yırtınıyorum selamımı söyle diye, ruhun duymuyor, söylemiyorsun. kadın telefonda beni soruyor diyelim annem de anlatıyor, ben de bunu anlayınca sesleniyorum selam söyle diye, hiiiç oralı bile değil.
cidden bir keresinde yerlerde debelendim yaa. gene de bana aldırmadı, kendi konuşacağını konuşup kapattı. sonra da bana noluyor napıyorsun dedi!!
bilmiyorum nasıl ve neden. ben de çareyi telefonu kapmakta buldum. söylemeyecek çünkü selamımı.
ben telefondayken de işte başka durum. artık telefonum çaldığı zaman başka boş odalara kaçıyorum bir arkadaşımla iki çift laf edebileyim diye. ha o zamanda gizli bir şeyler konuştuğumu, hayatımda gizli biri olduğunu, hatta bazı bazı imalarından anlıyorum bunu, fazettiği bu hayatımdaki kişiyle evleneceğimi hayal ediyor.
normal bir arkadaşımla haberleşme içindeyim oysa. e diyor çıkıyorsun odadan. sanki aynı odada telefonla konuşmam mümkün de. kim diye bir sorar. tanımıyorsa o kimdi. o kişiyle ben telefondayken anneme onun kim olduğunu, nereden tanıdığımı ve daha bilimum soruyu cevaplamam gerekir. hayır sonra sor bari. yok illa o anda. cevaplamaz da sohbetime devam edersem telefonda, çok bozuluyor. dışlamışım!!
yahu senin tanımadığın bi arkadaşımla bir çift laf ediyorum, bir karışma sonra anlatırım. surat!
ona benim telefonumun çalması bir sohbet fırsatı gibi geliyor.
duymazdan gelsem benim konuştuğum şeylerden kendince bir anlam çıkarıp gene katılmaya çalışıyor. sanırsın konuşmaya hasret kalmış, yıllarca dilini bağlamışlar da tıkanmış. zaten o kadar çok konuşuyor ki, daha da telefonlarımı kapıp benim sohbetlerimi de çalacak.
ki bu da olmadı değil. selma diye bir arkadaşım vardı, sonra ailecek başka bir şehre taşındılar ama hala haberleşiriz. genelde yazışırız da, tabi iyice seyrekleşti o da ayrı mesele. bazı kızlar evlenince dış dünyaya kapanıyor adeta. yakın akrabaları eşlerinin akrabalarıyla çevrili bir hatay kurup, çıkmaz oluyorlar dışarı. odaklanma bu herhalde.
neyse selma'nın bir arayacağı tutmuş, annemde ben telefonu açınca aa selma! deyişimden duymuş anlamış. geldi aldı telefonu elimden, ben de bi konuşayım deyip bahaneyle. aa gitti telefon, evin içinde dolaşa dolaşa konuşuyor. demiyor ki selma ile nazlı arkadaş, yaşıt onlar konuşsun. hazır birini yakalamış içini döküp fazladan ama asla ona fazla gelmeyen bir 3000 bin kelime daha sarfedip deşarj olacak!!
ben saftorik de bekliyorum ki bana telefonu getirsin, ooh sohbetini etmiş, kapatmış, getirip veriyor telefonu bana. aa kapatmış selma. e diyorum ben konuşmadım, bir türlü vermeden telefonu. iki dakka da konuşmayacakmıymış artık. en az 15 dakika konuştu, üstelik benim konuşmemı bölüp, hele de benden de bahsedip, ne varsa benim yerime anlatmış.
tepki gösretmeme de şaşıyor. ne varmış ki? daha ben konuşamadım ki kızla!! aradım konuştuk da tabi benden öğreneceklerini annem anlattığı için bayatlamış artık!! ne desem hıı annem anlattı diyor.
diyelim ki benim o anda telefonda konuştuğum kişiyi annem tanımıyor, versem telefonu onunla da saatlerce konuşur. bir de ayarını bilmez ki, bazen ama, konuşmaya hasret kalınca mıdır nedir. herkesle aynı samimiyette olamaz insan, bazı insanlarla herşeyi paylaşamazsın, mesela biri sadece iyi bir iş arkadaşıdır, ya da ne bileyim çok samimileşemediğin ama o sıralar iletişim kurman gerektiği biridir. senin hakkında herşeyi, ya da diyelim ki detaylı bilgileri, özel hayatını çocukluğunu vs bilmesi gerekmemektedir. istememektesindir belki. ya da zaten o da pek meraklı değildir. ama annem yakaladı mı anlatır da anlatır.
geçende daha yirmibeş yaşında genç bir anneyle, bir komşu, üstelik gözleri felfecir okuyor, bu kelime şöyle açıklanabilir belki gözlerinden ne kadar kıskanç, fettan ve kötü niteyli biri olduğu anlaşılıyor. onunla oturmuş ortak bir konu bulmuş: annelik. oturup benim doğumumu çocukluğumu anlatoyor. kız zaten bende bir açık, bir eksik gedik ne bileyim böyle koz olarak kullanabileceği bir unsur aramakta, annem de gitmiş annelik bebeklik sohbeti.
hani erkekler bilmem kaç kelime konuşmalıymış günde ama kadınların kullanması gereken kelime sayısı bunun kat be katı ya. annem de bunu ikiyle çarpın. sayıları hatırlamıyorum ama siz bir kere de üçle çarpın. o da oluyor.
ya ne diyorsunuz eve tamirci geliyor onunla bile uzun sohbetlere dalıyor. kah devleti kurtarıyor, kah yeni nesli eleştiriyor, kah beni ablamı ve hayatımızı anlatıyor. yahu herkese herşey anlatılmaz. aman sanki gizli bir sır mı vermiş.
elbette biliyor kendini savunmayı, tek başına iki kız evlat yetiştirdi. kötü niyetlileri, garip tipleri. koruma iç güdüsü iyidir. fazlasıyla. yağmurda rüzgarda dışarı çıkmamızı istemez bile ya. kaldırımdaki göçükten öleceğimiz endişesine bile kapılır. ama canı sohbet çekiyorsa tutabilene aşk olsun öyle bir kaptırır ki karşısındakini ilgilendirmez, sıkılır, iyi niyetli midir falan gibi şeyleri görmez oluyor.
(kendine göre sohbetmiş ama karşıdaki onun konuşmasını bölmeyi bilmiyorsa bu aslında monolog ).
tutmuş bir gün bu yirmibeşlik fettan anneye benim altımı nasıl bezlediğni anlatıyor.
-----
diyelim ben telefonda ciddi bir görüşme yapıyorum. bu ses tonun, konuşmandan anlaşılmaz mı. anlaşılması lazım ama anneciğim anlamıyor. illa kim kim kim diye soruyor. o an da ciddisin, telefonda duyulmayabilir herşey dikkatli dinlemelisin boşuna çaba. annem yakınımdaysa gelip dibime oturur, ya da karşımda durup beni dinlemek ister. yanıtlamıyorsm ve çok ciddiysem hani yüz bulup dalamamışsa sohbete dineyip anlamaya çalışır. anlarsa da karışır.
karışma desem, anne bir dakika desem, kapıyı kapasam. kabahatli benim. yardım etmeye çalışıyormuş.
"neden yardıma ihtiyacım olduğunu düşündün? neden ben kendim yapamayayım?? bilmediğim bir zeka sorunum, bir yetersizliğim mi var?"
oldum olası birinden yardım istemeyi sevmem ben zaten, her işimi kendim halledebilmek isterim. bir de kas gücüm olsa. çamaşır makinelerini, buzdolabını ben taşıyabilsem, ben tamir edebilsem, boyum tavana yetse...
.
onları bile kendim yaparım.ah işte annem de aşırı yardım sever.
iş görüşmesi gibisinden telefon konuşmalarıma müdehale etmişliği de var. bir de annesi konuşsunmuş da kendini tanısınlarmış. annecim ilkokul çocuğu muyum ben de annem konuşacak iş görüşmesinde?
ne alakaymış, işe alacakları kişinin ailesini de bilmek istemezlermiymiş, bir de ondan dinlesinlermiş nazlı'yı.
olmaz öyle profesyonelce değil diyorum. ama kabul etmesi imkansız. o iş görüşmesi nasıl olmalıdır diye düşünmüş bulmuş, kabul etmesi lazım dünyanın. potansiyel elemanlarının ailelerini de tanımalılarmış.
bir de şu var, dayatma olarak;
'ben de konuşacağım ' ya da ben de konuşayım.
anlatamıyorum galiba ben, iyilikle söylesem ciddiye almıyor, yanıldığımı iyi bilmediğimi sanıyor, tartışma çıkarsam bir kusur buluyor hiç olmazsa kendinin iyi niyetini anlamıyor oluyorum.
diyorum ki iş görüşmesine annesini gönderen zavallı ezik gibi algılanırım.
hiç de bileymiş gidip benim ne kadar çalışkan, ne kadar iyi bir aile terbiyesi almış, ne kadar iyi eğitimli biri olduğumu anlatmalıymış, başkasından duymalarında fayda varmış. ben göndermişim gibi olur hoş olmaz desem de nafile. ona göre benim iş bulamamamın sabebi benim yeterince kendimi anlatmamamdanmış.
ben mi?
kendisi konuşsa halbuki beni havada kapacaklarmış. benim suçummuş bak, ben bıraakmıyorum annemi diye iş bulamıyormuşum.
bir ara özel sektör denediydim de.
benim kızacağımı, tartışma çıkaracağımı bilmese benim yerime iş görüşmelerine gidecek.
böyle
telefon konuşmalarına da dalmaya çalıştığı oldu. tepemde müfettiş gibi sürekli konuşuyor. halbuki benim karşımdaki kişiyi o an için dinlemem gerek. ama anlatabilirsen anneme bunu!!
vır vır vır vır. şunu da de, nazlı!!!! bunu da de!! şurdan şöyle mezun oldum!! desene kızım!! nazlıı!! dedin mi yüksek lisans!!???
sürekli şunu da de, bunu da de, şunu dedin mi?
mecbur kalıyorum telefonun diğer ucundaki kişiye pardon deyip, annemi susturmaya.
anne bir karışma!! ama dememişim ki! duymamışlar bak!
sanırsın telefonda tanışıyoruz ilk. anne önlerinde cv var. olsun de sen gene de!!
gitmiyor ve susmuyor. sussa da dibime oturup, ofluyor, pofluyor.
telefonu kapatınca sorguya çekiliyorum. bunu demiş miyim? ya şunu? dememişim yanılıyormuşum kendi duymamış??
"acaba beni delirtmeye mi çalışıyorsun?"
-----------------
bana otel rezervasyonu yaptırmak istemişti bir keresinde. ama tepemde sürekli konuşuyor, artık beynim bloke olmuştu. eline verdim telefonu al sen yap. esas demesi gerekenleri unutan kendiydi.
------
benzeri bir tartışmanın yakın zamanındaysa surat asarak oflayarak, mimik yaparak uzaklaşır. ama huylu huyundan vazgeçmiyor misali kısa süre sonra unutur, aynını yapar.
bu kez de bankadan aradılar. kredi kartımın kullanım süresi dolmuş, kartın yenilenmesi gerekmiş, kuryeyle gönderilecekmiş. tam beraberken yakalandık telefona. tabi ben bunu anlayıncaya kadar göbeğim çatladı. gene tepeme dikildi. yüzümde ciddi bir ifade görünce iyice işkillendi. nasıl bir telefon görüşmesi bekliyorsa benden artık?? artık mecbur kaldım bankadan aradıklarını söylemeye.
dinleme moduna geçti. bu kez de bende kusur arıyor. bir hata yapacağım kesin.
ayyy bilmiyorum ama o kusur arayan, şüpheci bakışı yerleşiyor yüzüne.
tabi telefondaki görevli işini yapıyor, kimliği doğrulamak için soru soruyor falan. sonunda adresi sordu. söylüyorum. annem o sırada benden uzaklaşmış delirerek geri dönüyor.
yahu zaten çağrı merkezlerinden gelen aramalar bir mesele. ama bu görüşmeleri yapmayı hep bana bıraktığından kendinin hiç haberi yok ve bana inanmıyor. kalabalık ve gürültülü bir ortamdalar, görevliler, ve bazen mikrofonları fazla ortam sesi algılıyor, üstüne bir de aşırı hızlı konuşma eklenince, her zaman değil ama genelde anlaması bir hayli zor oluyor. iyice dikkat kesilmez ve sessiz bir yerde dinlemezsen anlaşılmıyor ki.
hani insanlar kendini bazen anlamaz, tanımaz. mesela çoğu insan dürüst, hassas, detaycı ve başkalarını hep düşünen biriyim der. ama aslında domuzun tekidir ya. acaba ben de o insanlar gibi kendimi tanımıyorum da
o yüzden mi annem bana inanmamak da israrcı bazen?
hiç farkında olmadan kendini ifade edemeyen, yalancının önde gideni miyim??
yoo diilim.
ama annem çoğu zaman bana inanmıyor, nedense abarttığımı düşünüyor, yanlış anladığımı, yanlış bildiğimi.
öyle yaptığının da pek farkında değil, ben herkese karşı öyleyim diyor. ama değil. çoğu zaman. hatta bazen yabancılara daha çok çabucak inanıyor var ya.
bir yabancı benim söylediğimin tersini söylemişse 'yaa bak nazlı!' dediği bile oldu ki benim bilmemem imkansızdı, üniversitedeki bir hocamla ilgiliydi. adam doçentti ama karşımızdaki kişi onun araştırma görevlisi olduğunu iddia ediyordu. pes artık!
telefondaki banka görevlisine pardon deyip, anneme bastırabastıra bir ciddiye alsın beni diye;
"annecim, bir karışma! zaten ortam sesinden duyulmuyor"
of deyip uzaklaşıyor yine yalan atıyorum, abartıyorum, hiç olur mu öyle şey?!
bir keresinde benim dediğim gibi olsa adamlar niye arasınmış. onlar seslerinin az geldiğinin, yada ortam sesinin fazla geldiğinin farkında değiller diyorum. hiç olurmuymuş? acaba kulağımda mı bir sorun varmış.
görevli adres istiyor. ama anneme göre yanlış söylüyorum gene. kızıp içeri girmiş ama gene kulağı kirişte beni dinliyor. sokak numarası 1253 ama annem illa ki 1523 olduğunu iddia ediyor.
'yanlış söyledin nazlı!!!'
bir de kaydedilen bir konuşma bu, ama kayıtta kavgamız da vardır.. ooof of.
aldırmayıp devam etmeye çalışıyorum ama tepeme dikilip gelmiş, yanlış söylüyorum. adeta ben adamı duymamayım diye bir çaba içinde.
"doğru söyledim anne" diyorum arada.
iddia ediyor ki sokak numaramız 1523. banka beni bulamayacak, kart yabancıların eline geçecek, durduk yere borçlanacağım vs. yahu doğru.
konuşuyor da konuşuyor.
arada doğru söyledim diyorum.
adı kadar eminmiş yanlış söylemişim. telefondaki beyefendiye artık tekrarlattım. hayır doğru söylemişim. konuşma bitti.
ama tartışma değil. aldım son gelen su faturasını gösterdim. işte resmi evrak işte adres.
sinirleniyor, o zaman ben yanlış söylemişimdirmiş.
-----------------
artık pazarlamacılar kapımıza gelmiyor malum, telefonla neler neler satmak istiyorlar bir keresinde böyle bi telefon aldım. annem gene tepemde kimmiş, neymiş,ne istiyormuş, niye ilgilenmiyormuşum? sanki iş ya da evlenme teklif edecekler!!
yanlış telefonla bile sohbet çıkarmış annem ben telefondayken genelde tepemde.
bazen yani böyle taşma noktasına getiriyor beni yaa...sanki özellikle sabote etmek ister gibi...
şimdi
bunun üzerine birkaç gün karışmaz, sonra gene huylu ve huyu. vazgeçilmez ikili!!!
mesaj sesini de öğrenemedi, ki klasik yazılı mesaj sesi. ben telefonun başında değilken mesaj geldi diyelim, ya bana bir telaş sesleniyor ya kapıp yanıma getiriyor. ben tuvaletteyken bana telefonumu vermeyi bile teklif etti, o an da çalıyordu da. yahu işerken de mi konuşayım?
beklesin çıkınca ararım diyorum. hadiymiş çabuk olaymışım o zaman!!
arayan da tanımadığım bi numara. ee kimmiş? bilmiyorum diyorum. e yazmıyor mu kim?
rehbere kayıtlı biri değil anne diyorum.
annem sanıyor ki hani arayan numara görünüyor ya, isim de görünecek. ee kimmiş?
"anne rehbere kayıtlı bir numara değil ki, yani isim bilmem imkansız"
'yaa'
tanımadığım numaraları geri aramam, geri arasam ne zaman yanlış çıkıyor, boşuna da para gidiyor.
gel de bunu anneme anlatın!!
diyor ki e arayayımmış o zaman!! illa aratıyor. e yanlış işte! hatice hanımı aramış.
kapatıyorum telefonu. yanlışmış işte boşuna konuşma parası.
kimi aramış ki diye soruyor. hatice diye birini diyorum.
anneme kalsa bu hatice'nin aile şeceresini çıkaracağız. sorsammış ya. ayyyy!!!
bir keresinde biri böyle yanlışlıkla arıyor ama doğru aradığından o kadar emin ki benim yanıldığımı düşünüyordu. üstsüte defalarca aradı. sonra bana diyor ki ama bilmem kim diye bana bu numarayı verdiler.
ama ben o değilim, tanımam. ama doğru çevirmiş. yanlış yazmışlardır diyorum. bir iddiacı daha. hala şüpheli kadın. ama bu numarayı yazmışlar. ben de aynı numarayı yıllardır kullanırım ve şimdiye kadar da kimliğimden şüphelenmedim. hiç kendime demedim ki acaba ben rıza amcaların kızı gültenmiyim diye!!!
kadın bana telefonda gülten!i anlatıyor. teyzeciğim ben gülten değilim, hiç olmadım. bir yanlışlık var.
ders çalışmam gerek beni oyalıyor. niye kızıyormuşum ki? ders çalışmam gerek sınavım var diyorum da anca vazgeçti.
daha sonra bir ay kadar tekrar arayıp gülten miyim diye son bir kez daha kontrol etti.
------------------
mesaj geliyor ama telefon çalıyor sanıp bana telefonlarıma bakmadığım için kızıyor annem.
ama anne o mesaj!!
ha sonra da kimden miş mesaj?? reklam ya..
reklam mesaj olarak gelirmiymiş telefona ?? aman bende!
----------------------
ne zaman bi cevapsız çağrı alsam da annem duysa muhakkak geri aratıyor ve şimdiye kadar da hiç tutan olmadı.
tabi bu olaylar da bir konuşma konusu oluyor.
neden hatice veya gülten olarak arandığım üzerine garip teoriler gelişti.....