"kızı ekmek yediği için bu kadar sevinen başka anne daha var mıdır acaba hem de çocuk yaşta değil sadece 30lu yaşlarda da" başlıklı bir yazı yazacakken şu reklam çıktı meydane!
hani anne kızına yumurta pişirmiş, kızı 'çok koydun anne gene' diyor, tepeleme bir tabak. ama anne görüşüne göre bir ceviz büyüklüğünde koymuş. aa diyor anne 'o tabak bitecek'
diğer versiyonda da anne dışarısı günlük güneşlikken fırtınalar koptuğunu görerek çocuğunu anoraklara ve atkılara sarıp doluyor.
ayyy aynı benim hayatıım.
hala üstelik.
:)
bu yazdıklarım belki sizin yüzünüzde bir tebessüme neden olabilir ama yıllarca, defalarca benzer sahneleri yaşamak buna yol açmayabiliyor. ve anneniz bu kadar ısrarcı bir baskın karakter olmaya çalışırken. ve artık toplu taşıma araçlarında terbiyeli ve düşünceli gençlerin sana yer verme yaşının geldiğini göstererek 'buraya geçebilirsin abla' demekteyken..
spontan yazıyorum devrik cümleler çıkabilir.
sadece bebek ve çocukken kalın giydirme sevdası yoktu annemin şu gün bile bana dışarı çıkarken mutlaka hava tahmininde bulunur ve ona göre ben hep gereği kadar kalın giyinmiyorumdur.
şimdiye kadar kaç defa sözünü dinlediysem pişman oldum ya da olmama ramak kaldı. sadece bir annenin koruyucu iç güdüsünün verdiği anne görüşünden değil, annemle vücut yapılarımız, sıcak-soğuk algılayışımız da
epey farklı birbirinden. daha ne diyeyim. ama anlat anlata bilirsen. annem kendi doğrularını çoğu çoğu zaman kesin gerçeklik gibi algılar. kendinden dünyaya geldiğimiz içinde bizim de aynısı olduğumuzu düşünür. sanırım ablam için böyle değil, onlar biraz daha benzerler. ama benim kimyam farklı olacak ki ne zaman hava soğuk en kalın kazağını giy, yağmurluğunu, naylonlu montunu giy dese ve ben annemdir diye inanıp uygulasam, giydiklerimin içinde pişmek suretiyle hasta olurum. ter üstümde kurudu mu tamam!
ha buna da çözümü hazır. mesela böyle bir durumda berabersek illa sırtıma kağıt havlu, kağıt mendil yatırmak ister. hiç ortam falan düşünmez haa. kızının komik duruma düşeceği falan. ne anlar ne önemser. aman üşütme de karizma yerlerde gezsin.
çocukken bile gücüme giderdi de bu yaşlarda teklif etmesi bile bozuyor.
bir keresinde birileriyle bir tiyatroya gittik, malum içeri klimalı. ama annem sibirya'da yaşıyormuşuz gibi düşünüp, bana gene şu naylonlu montlarımdan giydirmiş.
bir şekilde kandırmıştır. biraz rüzgarlıysa hava mesela ona göre fırtınalıdır çünkü. beni hava buzz gibi deyip, aşırı rüzgarlı, ya da cehennem sıcağı deyip kandırmışlığı çoktur. bilerek yapmıyor tabi de kendine göre algılıyor dünyayı, bir başkasının bünyesinin o durumu nasıl algılayacağıyla ilgilenmiyor ki. kendi öyle hissetmişse herkes, ki özellikle de kızları, bilhassa ben öyle hissedeceğimdir. başka bir olasılık saçmadır, yersizdir, yanılgıdır.
ha daha geçende, evvelsi gün mersin'de hava pek rüzgarlıydı. benim de derse gitmem gerek. tutturdu da çıkma bugün diye. bu kez korkusu üşütmem değil. bu fırtınada kafama bir şey düşmesinden korkuyor.
dersi veren benim yahu nasıl gitmem. hastayım dermişim. baskıcı anne olmamak için gitmeyecen diyemiyor ama onun yerine korkunç hayaller ekmeye çalışıyor beynime. ya bir şey uçarsa ve kafama çarparsaymış, o zaman o ne yapacakmış??
hava yağmurluysa, çok rüzgarlıysa, karanlıksa, ya da acayip sıcaksa, pazarsa, bir kaç gündür üstüste hep dışarı çıkılmışsa o gün dışarı çıkılmamalıdır. nasılsa bu bir teori mi, öneri mi?? ona göre böyle.
neyse tiyatroya dönelim, tabi mekan klimalı olduğu ve kalabalık olduğu için iyice sıcak olmuş. annemin beni kandırarak giydirdiği kaban çoktan çıkmış zaten ama , kazak da fazla geliyor. için için ter döküyorum sanki sahnede hoplayıp zıplayan koşuşturan benimmiş gibi.
e kazağı da çıkaracak halim yok ya. boyuna yakasını esnetiyorum.
çok uzun yıllar olmadı bu olalı. bugün bile beni yanılttığı oluyor annemin. hele bir otokontrolu bırak elden. tamam yandın nazlı!
ha yakasını esnetiyorum ki boynum ferahlasın, müdehale etmeden duramıyor ki. sündürecekmişim kazağı!! vah kazak vah! aman o sünmesin ama ben sürüneyim!
çok sıcaklandım diyorum. böyle bir şey demiyor ama bir beğenmez yüz ifadesiyle nefes alıyor. beğenmez mi desem gene bu kız saçmalıyor, gene yanılıyor mu diyor içinden. kendiyle kıyaslayıp kendi sıcaklanmıyor çünkü benim saçmaladığımı mı düşünüyor, gene mi abartıyorum. genelde böyle ithamlarda bulunduğu için bu örnekleri veriyorum.
ama ben beni bilirim sucuk gibi terlemekteyim o sırada.
oyuna ara verildiğindeyse çıkıp dışarda nefes alıp serinlemek istiyorum. annem çıkmak istemiyor. yerini biri alır diye. bir keresinde olmuştu, bir açık göz kapmış aklı sıra yılllaaarrr önce. ama kaldırmıştık yerinden.
neyse işte beni de üşütürsün bahanesiyle yanında tutmak istiyor. ardından da aklına bir fikir geliyor en iyisi sırtıma mendil yatırmakmış.
illa sırtıma mendil yatıracakmış, teri o çekermiş.
+"tamam da nerede ya??".
-'buradaaa!! '
tiyatro salonunun ortasında, MDOB'nin de kullandığı mersin kültür merkesi binasının iöindeki salonun ortasında sırtıma mendil yatıracakmış. bir de ısrarcı. eliyle tutmuş beni çevirmeye çalışıyor. herkes çıkmış değil hem . oldu olacak sahneye çıkalım güldürük olur elaleme.
ben ki çocukken bile böyle durumlarda sinirlenirim, ben bana gülünmesinden pek hoşlanmam. ha siz bu yazdıklarıma gülebilirsiniz. bu olur. ama yüzüme karşı gülünmesi, acınarak ya da alaycı bakılması beni çileden çıkarır. hele bir sürü insanın yanında çocukmuşum gibi davranılması deli eder resmen.
bir çok insana göre bu mesele değil, tanıdım böylelerini. başkası olsa belki başkalarının bakışındaki anlamı sezemediği için önemsemiyor da ondan sinirlenmiyor. mesela bir durum olmuştu annem bana göre bana çocuk muamesesi yapıyordu. ama bir arkadaşıma göre çok güzel bir şeydi. o anda annesi onu böyle soydurup yeniden giydirse, sürekli alnını silse, saçını düzeltse, elini tutsa, ikide bir yakalayıp öpse bayılır, daha çok ister kedi gibi sırnaşır. ben niye böyleyim bilmiyorum ama böyleyim. mesela o arkadaşım hala bazen ki benden de büyüktür annesiyle aynı yatakta annesine sarılıp yatmaya bayılırmış. kedi gibi sokulur uyurmuş. bana normal ve sağlıklı gelmiyor. böyle garip bulunca ben de ona garip geliyorummuş.
hani anneler çocuklarını öpmeyi çok sever, ama bir yaştan sonra çocuklar uluorta ikide bir öpülmek istemez. normal olan bu bence... annem de aksi gibi beni garip yerlerde yakalayıp öpmeyi çok severdi. okul çıkışı, ya da böyle arkadaşların falan olduğu ortamlarda en sevdiği. birilerinin benimle dalga geçmesini falan hiç önemsemezdi, yavrusu değil miymişim, istediği zaman öpermiş, bari onlarlayken öpme desem de ama nerede anlamak? sevgisini gösteremezmiymiş, örnek olmalıymışız sevgisini göstermek konusunda. tabi sadece kendi yakalayıp öpmüyor kendini de öptürüyor. yani küçükken tatlı olurdu da e buluğ çağında ollmayaydı!
ama bir de şimdi görün, geçende dolmuştayız, bir yerden eve dönüyoruz. hemen çaprazımızda bir aile. baba kucağına almış 5 yaşlarındaki oğlunu. çocuk da öpücük manyağı olmuş ya neyse. öpüyor işte oğlunu. çocuk da gazını alamayıp adamın yanağını öpe öpe bir hal oluyor. annemi bu sahneye canı sıkılırken yakaladım. ben fırsat bıraksam her an beni ortalıkta yakalayıp kızını öpücük şov yapacak kadın buna cık cık diyor.
amaan hele aman sevgililer öpüşmesin, hafiften de olsa. bir eleştiri bir kızgınlık. ben engellemesem ona buna çatacak, sevgilileri ayıracak...
yok tiyatroda ara verilince sırtıma mendil yatırma konusunda başarılı olamadı. sonra dırdrı etti durdu tabi. bundan daha doğal ne varmış, insan çok terleyebilir ve sırtına mendil yatırmak isteyebilirmiş. kaç yaşında bilirmisiniz bu tartışma geçerken ben; 28!!
ha bir de yemek konusu var ki evlere şenlik. üniversiteye hazırlanırken beni o kadar odama hapsetti, aman ders çalışayım diye o kadar hareketsiz bıraktı ki epey kilo aldımdı. obez olmadım tabi ama 17lik bir yeniyetmeye yakışmayacak bir kiloydu. insanın dengesi pek hassas oluyor o zamanlar. kendini güzel hissetmek istiyor. ama şişmanlayonca ve annen iki de bir makyaj yapmama konusunda nutuk atarken ve sivilcelerle baş etmeye çalışırken bu pek mümkün olmuyor.
anneme kalsa hiç makyaj yapmam, ilk düğünümde evlenirken!! bir kız vardı tanıdığımız böyle. ondan bilirim. evleninceye kadar dudak nemlendiricisi dahi sürmemiş. hani pis gezmez elbette ama tamamen natüreldi herzaman. düğününde birden full makyajlı çıktı. nasıl hayranlık uyandırdı bilseniz. annem gibi pek çok kişi de. ama bence o makyaj eğreti durmuştu fena halde suratında, hiç alışık değil ki.
tuhaftır çoğu insan evlenince büyük bir değişim geçirileceğini düşünür. artık makyaj yapabilir mesela. örnekler gördüm de. ya da giyim kuşamı değişmelidir görüşü. evlenince artık genç kız gibi giyinilmezmiş gibi gelri çoğu kadına.
o da ayrı mesele. yemeye dönelim. o reklamdaki gibi sahneleri o kadar çok yaşadım ki. yelkenleri suya indirince de kilo aldım. ardında kıçın büyümüş lafı da duydum bu beni yıkabasa yedirmek isteyen aynı kişiden..
çocukken beni annesi kızını iyi beslemiyor derler diye kandırır, duygu sömürüsüyle yedirirdi fazlasını.
büyüyünce, off bayağı bir ;)) şimdilerde rejimdeydim. rejimi bir yaşam biçimine dönüştürdüm. üç beyazı azalltım mesela.. ytabi bunu annem ve teyzeme anlatmak bir hayli zor.
gençken yenirmiş esas!! sürekli bu tabirle karşılaşıyorum. benim yerimde olsalar dünyaları yerlermiş. e dedim zaten belli ki benim yaşımda zaten yemişsiniz dünyaları :)) aha da sonra fırçayı ben yedim!! :))
bu gün işte, tabağımda kalan bezelyeleri alabilmek için annemin önündeki ekmekten bir parça alıp kaşığıma itelemek istedim taneleri.
sevincini bir göreceksiniz. tekrar hayata döndüm ve ekmek yemeye başladım!! herhalde ona göre böyle. ay ya aman ekmeksiz doyulmuyormuş ki!!
anında önündeki bütün ekmekleri yemem için önüme koydu sevinçle, al hepsini ye istersen ben yenisini alırım o taraftan. hiç beni dinlemesen kalkıp yeni dilimler almaya gitti. büyük sevinç! nazlı yeniden ekmeğe döndü!!
ye ye yiyebilirsin diyor mutlu bir şekilde. annem ekmek yemediğim zamanlar yeterince doyamadığımı düşünüp üzülüyor. onu üzmektense tıkabasa yiyip şişko patates olmak bir yana gelecekteki klasikleşmiş Türk sağlık sorunlarına da göz yumma fedakarlığında bulunmalıyım adeta.
sadece tabağımda bezelye bırakmamak için yardımcı olarak bir parça ekmek aldığımı anlamasıyla bozguna uğramış gibi bir yüz ifadesiyle karşılaşıyorum. zavallı nazlı aç geziyo. sonra annesi kıyıp buna bir şey yedirmiyor mu diyecekler!!!
mesela markette mutfak alışverişi yaparken de özellikle abur cubur reyonuna girmiyorum artık. yersem de iyisinden bir kalıp çikolata yiyorum bazen. belki ayda bir. yemeyi azalttıktan sonra insan sürekli özlem duymuyor, unutuyor. demekki şeker, çikolata gibi şeyler bir tür bağımlılık!!
ama beraber alışverişdeysek annem şunu alalım mı, bunu alalım mı diye sormadan edemiyor. artık yemiyorum, ya da canım istemiyor gibi şeyler duymak da onu pek memnun etmiyor. ama severdin diyor.
bir ara deli gibi rulo kat gofretlerden yerdim. onu diyor. artık yemiyor ve özlemiyorum.
anne görüşü işte, bir yemeği beğenerek yersem illa ikinci tabağı yememi bekler, yemezsem ki çook uzun zamandır yemem beğenmediğimi düşünür ya da duygu sömürüsü yapar. ısrar eder. biraz azaldı son zamanlarda ama. her an pörtleyebilir, bu ısrar meselesi bu sessizlik beni korkutuyor :))
ha zaten porsiyonları hep çok koyar. rejimde olsan ne yazar. o kadar yiyemem demen nafile. bitecek o tabak!! hele başka birinin yanında bunu söylemeden duramıyor :)
şu kedi gibi bu yaşta annesiyle uyuyan kızı bir de mezuniyette görmeliydiniz, parodi gibiydiler. bir sürü kadın akraba gelmişti, hepsi kızı şapur şupur öpe öpe tebrik etmiş, kızımız o kadar mes-ud olmuştu ki, öpücük sesleri hala çınlıyor uzay boşluğunda... :) böyle cuk cuk diye. tuta tuta kafasını, yanaklarını bastıra bastıra öpmüşlerdi. kız da kedi gibi erimişti. 12 saat boyunca böyle öpüp okşasalar mutluluktan ölürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder