hoffff.
kül kedisi nazlı'nın hayatı mücadele....
neredeyse 20 yıl oldu, ha yok 5 yıl önce de binmiştim vapura.
vapur nereden çıktı yaa? kafam çok gelgitli oldu ordan oraya zıplıyor, ben ne yazacaktım?
ha plaja inme mücadelemi ve ardından ablamlarla çıkacağımız tatilde vapura binme olayını.
18 sene önce bir düğüne gitmek için istanbul!a gitmiştik. tabi düğün de bir yazı konusu.
of beyin fırtınası; bu yazı çok karışacak...
1_ düğün; çok kalabalık bir aile değiliz ama arada sırada düğün dernek oluyor işte. 18 yıl önceki düğün; annemin teyzesinin torunu muydu evlenen ne? öyle bi şey. cümbür cemaat gittik. yol ay başka mevzu. öncelikle eskiden o kadar değildi ama son yıllarda annem iyice endişeli oldu; şimdilerde bir yere gideceksek önceki günler uyuyamıyor! günler öncesinden her şeyi planlıyor , neredeyse hangi saat aralığında tuvalete gideceğimizi bile. çanta meselesi günlerce tartışma konusu. 1 havlu yeter'den tut, onu götürme bunu napacaksın'a kadar... kaç kere yolculuklarda kafasına göre benim eşyalarımdan da çıkardı. taşımaktan yorulmayayım diyeymiş. ben taşıyorum nasılsa! yok ne giyeceğime de karar vermek istiyor. evet yaşlandıkça çocuksu tarafları çıkarken aşırı endişeli, planlı, dediğim olacak tarafları da; çünkü tecrube konuşur'muş. hayat aynı değil ama aynı kişi de değiliz.
ben her şeyi düşündüm sen o güzel aklını yorma diye bktan bir tabir vardır ya; it means; sen anlamazsın ama benim dediğim olacak mesele o!
işte gezi-yolculuk meselesi bir başka konu, mücadele. götüreceğim herşeyi sorgular görmüşse. nazlı bu ne? bilmem ne ne. ne gerek var buna? bir de öyle davranır ki sanki o şeyi götürebilmek için önce kendini ikna etmeliyim. kendi mantığına uymayan şeyleri kabullenemez kendisi.
sürekli bir sorgu odasında gibiyim. çocukken cevap veremez ağlardım, sonraları kavga eder oldum, artık mütemadi bir didişme. çünkü aman naparsa yapsın deyip vazgeçmez annem.
illa da buna ne gerek var der; açıkla istediğin kadar mantığına uymuyorsa o şeyin gerekl,liği vay haline. kavgaya bile dönüşebilir. bir kaç defa kafasına göre çıkarıvermiş benim eşyalarımı mesela.
fark ettiğim de oldu sın anda anladığım da. ne kadar az da seyehat etsen yılda 3-5 oluyor işte.
gitmeye gittin diyelim. bitmez ki. bilmem boşandığı, dul ve yetimler olduğumuz için laf gelmesin diye mi; bir çeşit kendini cezalandırma mı, yoksa neden anlayamam bir uyum isteksizliği var. hani kendi arkadaşlarıyla bile bazen görüşmek istemez. sen de gel der. sen gitmezsen ben de gitmem der; beni de dahil etmek için türlü uğraşır.
evet düğün seremonisine hem de en banalinden olanına ben de bayılmam. şöyle bir boğaza karrşı lüks bir mekanda janti bir organizasyonla evlenecek ekonomik durumdan yakınımız yok.
ama uyum sağlamayacak, eğlenmeyeceksem gitmek istemem.
bizim mezuniyette de böyle arkadaşlar oldu. herşeye mecburen katlanırlar. süslenip katılır, ama kesin uyum sağlamaz surat asıp otururlar. çok snob olduklarından mı? bunun arkasına sığınırlar sadece. bu şarkıyı sevmemek mesela. ee sevme. niye düğünde rol çalıyon keyif açırıyon yada mezuniyette.
madem kalkıp oynamayacan, eğlenmeyecen gitme. ya da bir uğra tebrik et çık git. ama yok hem eksik olmayacak hem surat asacaklar!!
hadi uyum sağlamasını surat asmasını geçelim, aldırmaz sen keyfine bakarsın. ama bir yerde gelip ümüğüne dayanır. psikolojik baskı gibi uyumsuz-suratsızların sıkıntılı bakışları! sohbet edecek birini bul o zaman. hayır onun yerine kös kös oturup, heves, tat kaçıracak, bu da yetmez!! nazlı'nınkini de!!
artık mezuniyeti geçelim; çünkü sevdim sevmedim neyse ne gittiysem uyum sağlamaya çalışırım ki el-kol koordinasyonum zayıf olduğundan iyi dans da edemem aman neyse ne ben uyarım arkadaş!
işte annem öyle değil; tebrik-merhaba nasılsınız görevlerinden sonra masasında oturup kalmak tercihidir. zaten yol yüzünden didişip durmuşuz; ne giyeceğiz konusunda da; bir de öyle kös kös oturup insaları izleyip bir de eleştireceğim sinik sinik.
annemin tavrı bu; zaten evden çıkmak, sahile-plaja gitmek konusunda da öyle. balkondan bakıp insanları izlemekle yetinip bir de beğenmeyip eleştireceğim bir ömür ona kalsa. yaşamak yerine seyretmek yaşayanları. yaşamak derken de ortalama birşey. öyle gece kulüpleri havalı parti ve düğünler falan değil bile.
o kadar çok şey gereksiz ve saçma anlamsız ki anneme göre. arka arkaya sıralasan intihara gidersin.
bunlar en çok bana yansıyor tabi; sürekli şikayet edip konuştuğu için. ama biriyle bir anlaşsın muhabbete dalsın şöyle eskilerden amuda kalkıp gezsen görmez de seni. öyle.
zaten elbise, eşya, yol çekmişiz, bir de otel mevzuları var klasik. bu kadar sıkıntı, yorgunluktan sonra düğün de bir de üstüne eğlenmeyeceğiz. ne güzel.
robot hayatı.
madem katılmayacaktık niye gittik. mecburiyetler ve görevler için yaşanır ona göre. sonra da gençken ne kadar gezip eğlendiklerini anneannemlerle ne kadar sosyal olduklarını anlatır durur. onlar sayesinde yaşamış ama bize yaşatmayacak niyeyse. haa dul ve yetimler diye. hayat bizim için baştan bitmiş ama işte dünyaya gelmişiz, mecburen yaşayacağız, görev icabı. adeta böyle. ama bana göre böyle değil. zaten o kadar çok şeyi mecburen yapıyoruz ki....
neyse süslenip düğüne gittik, tebrikler, merhaba hal hatır sormalar, işte kızların biri üniversiteye girdi öbürü hazırlanıyor diye konuşmalar, övünmeler. altın takma falan filan. tanıdıklarla hasbihal. bitti düğün. masamızda uslu uslu dul ve yetimler olarak oturup namuslu namuslu pastamızı yiyip; diğerlerini izleyeceğiz. kalk diyene de yok diyeceğiz. niye?
bir dansa kalkayım bari kuzenlere ayıp olmasın. kendi değil biz. sonra pistten masaya dönmedikçe gerilim başlar. kaş göz edilir hadi yeter nazlı hadi yeter kızlar...
gidiyor muyuz hayır. ee niye yeter. o kadar yeter de ondan. oynak olmak ayıp, yanlış anlaşılır. uyumsuz, pısırık derler, aman ne önemi var. yeter ki hafif demesinler. bıraksan herkes doyasıya eğlenirken sen sadece bir seyircisin; ne düğün videosunda ne fotoğraflarda ne hatıralarda kalırsın, gittin mi gittin görev tamam. bir görev için mersin'den istanbul'a otobüs yolculuğu hem de!!! uçak daha mı pahalıydı o zamanlar... saatlerce yol, şişmiş ayaklar, uykusuz gözler. ve karşılığı sadece suratsız birer seyirci olmak. öyle süslenmek falan da mecburen geri kalmamak için birilerinden.
sanmayın ki gece elbisesi giydim. anneme kalsa tayyör olacaktı da öyle kullanışlı hoş bir elbise bulmştuk şükür. yoksa şu filmlerdeki dizilerdeki karton karakerlerden olacağım. hani o kadar tutuk ve tutucudur, didaktik ve sıkıcıdır ki saçı topz, çerçeveli gözlüklü, sert, kımıldamayan donuk tiplerden olucan!!
hadi yeter kızlar çok oynadınız!
düğüne gidip eğlenmemek ne yaa?? bana ne ben illa da eğlendimdi. hatta sonraki gün de!!
bu ne be!
annem eğlenmeye değil kendi gibi, kendi yaşlarında hanımlarla neler çektiklerini konuşmaya uyum sağlar.
düğünde eğlenmiştim işte , niye oturacakmışım. ablamı da uydurdum kendime. eğlenmeyi sevmediğinden değildi onun annem ne derse yapmak istediğinden. sonraki dırdırdan korktuğu için.
ya bir düğüne gitmiştik gene sonraki gün eş dostla meyhane eğlencesine zorla gittik eğlenmedi bile annem.
hem eğlenmez, uymaz, hem de sen de eğlenme onlara uyma ister. öyle mecbursak oturup seyredeceğiz. ama tabi fısır fısır bir de çekiştireceksek onları bak o olur işte. plajda da yaptığı bu zaten.
bu düğünde de ertesi gün bir kaç akrabayla vapur turu yapacaktık;
2_vapur; pek istediğinden değil; ona kalsa otel odasında tv izlesek yeter bize. gençken eğlenmeyi, gezmeyi sevene bak. böyle dedin mi yeterince yaptım der. ee ben yapmadım!! biz yaşıt değiliz ya. o aklına gelemez. hıı der ama anlamadan. ee? yani? gibisinden. sen istanbula git vaktin de olsun ama gezme! valla çarpılırsın! niye bu kadar güzel yaratılmış bu şehir ya? bozan içine eden birileri varsa güzelleştireni de gezeni de olmalı.
mecburen uydu. tabi bunların bir bedeli var! düğün gecesi sonrasi otel odasında tartışma, ben çok yoruldum şikayetleri; taleplerini yerine getirmeden susmaz. mesela ertesi gün vapur turuna kendi istediği gibi katılmak. üşütürüz diye lahana bebek gibi giyinerek mesela.
tabi vapurun kapalı kısmından çıkmayıp yine hayata seyirci kalıp, puslu, kirli camın arkasından bakmak!!
o zaman dijital yok tabi. düğünde çekilenler verilirse sana da olur fotoğrafın tabi fotonn peşine düşmek de manasız!! napacaz anıyı? ???? düştüm, adım albüm yaptım bana ne ben anılara sahip çıkarım!! en vasatına bile!
üşütürüz diye salmadı vapurun içinden; mont da getirmemişiz ne kadar hırkamız gömleğimiz varsa evsizler gibi üstüste giymişiz. 2 kız 1 anne oturup izliyoruz sadece.
tabi akrabalar gel derlerse bahane lazım. kızlar üşüdü, yorgunuz vb. bu kadar sıkıntıyla, sinir ve hayal kırıklığıyla oturursan nolur vapur tutar tabi.
hah mimlendik artık. hala nerdeyse 20 sene olacak; o evlenen akrabanın çocukları boyumu aştı lesede okuyorlar. ama dün olmuş gibi üstüme yapıştı kaldı. nazlı'yı deniz tutar. bir de öyle söyler ki senelerce vapur seyehati yapmışzı hep olmuş. 1 kere yaa 1 kere!
bi de bir turla bir yere gittiğimizde çok kısa bir mesafe. o tura mı nasıl gitti. benim itelememle, teyzem var diye, o bu pasifler demesin diye. artık bişey yaptırmak için başkalarının varsayımsal düşüncelerini ekmem gerekiyor annemin zihnine beni de inceptioncu yaptı.
vapurun içinde oturup, dün gecekileri dedikodu edeceğiz. sıkıntıdan ve hareketsizlikten bir de bir kaç rahatsız yolcu yüzünden ben de bir fena oldum. neyse ki kusmadım ama ramak kalmıştı.
ama öyle çıkıp hava almak yok. ya düşersen başın dönüyor. hem hoşlanmaz gibi durumumdan ama br yandan da kımıldamamak için bir bahane olmuştu. bir akrabamız koluma girip beni dışarı çıkarıp oksijen solutana kadar. sonra da manzaraları gösterip, şurası şu burası bu diye tarif edip dikkatimi dağıtıncaya kadar... e geçti hayat bulunca. ama nazlı'yı deniz-vapur tutar yapıştı yakama. hala bir bahane anneme kımıldamamak, yaşamamak için.
çünkü çok yakın zamanda ablam ve eniştemle zaman zaman yaptığımız gibi gezmelere gittik. buradan tatil ve plaja varacağız ama yarın yazacağım. şimdi notebooka yazacam diye iki büklüm oldum, yoruldum....
arkası yarına....
şimdi şurada olmak vardı....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder