uzun anlamsız karamsar birbirine benzeyen yazılar... *biraz atıyor ve abartıyor olabilirim de olmayabilirim de, garanti yok. *bu blogdaki yazılar gerçek kişi, olay ve mekanlardan ilham alınarak yazılmıştır. *isimler akıl sağlığım açısından, bir çemberin iç açıları yüzünden falan fiştan değiştirilmiştir. *benzer durumlardaki isimler tutmuyorsa ondandır... *bu blogdaki yazılar sırasında hiçbir canlıya zarar verilmemiştir (kendim hariç^^) *varsa fotoğraflar alıntıdır. *hepsi saçmalıktır ^__^
3.08.2014
yemem ve yedirmem
yasak yiyecekler;
mantar; kokusu iğrenç asssssla yemem, hem zehirlenip ölüyorlar!
bakla; kokusu iğrenç assssla yemem, eve bile sokmam, eksik olsun.
kuskus; lüzumsuz bişey, pilav dururken.
değişikliğe gerek yok hayatımızda!!! memnunuz bize yetiyor.
otlu peynir; kokusu da tadı da iğrenç1 assla yemem.
balık; bayattır; kılçığı boğazda kalır!! assla yemem.
kimseye de yedirtmem!!! ben karar verdim iğrenç!!
sevmezsin nazlı, yiyemezsin nazlı diyerek kızı da kandırırım.
1995'ten beri ne mantar ne kuskus yedim. ne de bakla.
en son ben seviyorum diye yaptı ama kokusu evden çıkmamıştı, tövbe etti. yıllar önce.
annemin korkularından biri de; (sıcak yemekten ağzımın yanması, üşütmem ve başıma birşey gelmesinden sonra) balık kılçığı ve cam kırığı.
evde dikkat ederiz bişey kırılmasın diye. ama malum sokaklarımız.
annem cam kırığı görse yeter basmak ne?
geçmem ben o sokaktan, keşke çıkmasaydık! dönelim artık nazlı...
kriiiiiz. devam edecekse de sürekli söylenir. ayağının içine girdi korkusu yaşar.
kaç kere ay ayağıma battı diyerek terliğini çıkarttı, bana da sıkı sıkı tutunarak ayaklarını kontrol etti. tabi yine söylenerek... nasibini alanlar; cam şişeyi kıran, onu yetiştirenler, devlet, sistem, analar babalar, cam üreticileri..sonra ben, niye çıkalım demişim? çıkalım demedim ki ben bi yere gideceğim kendi kuyruk oldu bana.
balığın da kılçığının boğazına takılmasından korktuğu için yiyemiyor. az ya da iri kılçıklısını bile. ya diş etine batarsa ya daha beteri boğazında kalırsa ölünür bile valla!! yemem asllaaa yemem!!
yedirmez de.
mersinliyim ve hiç lagos yemedim bilirmisiniz? dil balığı bile yemedim.
eğer mecburen bir balıkçıya gidilmişse, teyzemler ya da ablamlarla o zaman da hem dırdır ederek hem buzz gibi oluncaya kadar kılçık didikleyerek yer.
ama başkalarının yanında söylenmesi de bana; burnumun dibine oturup nazlı şöyle nazlı böyle. dikkat et ha boğazında kalır... bak bakayım bunda var mı kılçık. saatler sürer balık yemesi. sonra da tadı bişeye benzemiyor der. o kadar yavaş ve küçük lokma alır ki anlayamaz elbet tadını.
biz büyüme çağındayken zar zor bazen dil balığı ya da hamsi alırdı. ama bizim yerimize de ayıklar, yemek hem soğur hem korku dolu söylenmeleri zaten zıkkım ederdi.
sonunda çareyi ton balığında bulduk.
ona kalsa o da yenmez ama bizim için lazım diye diye.
yıllarca yediğimiz balık sadece ton balığı oldu; o da annemin kendince tarifine göre, ayıklayıp kontrol ettikten sonra. bulamaç ya da lapa gibi bir tat!!!
ben diye diye taneli kalmasını sağlardım, korkudan sinirinden bize zehir ederdi.
balık kılçığı yüzünden başına birşey mi gelmiş, başına birşey gelmiş birini mi görmüş? hayır. ama olsun.
zamanla ton balığına alıştı ama bir gün içinden kocaman bir kemik çıktı.
kabus!! hepsini döktü, paketleri çöpe attı ve tövbe etti. asssla bir daha yemeyecekmişiz!!!
ondan alacağımızı başka şeyden alırmışız. bak kılçık varmış işte ya yutsak, ölsek!!
__________
kendi nefret ettiği yiyecekleri sen sevsen de yedirmez; gizlice dışarda yersen belki olur o kadar. eve sokmaz.
ama en sevdiği şeylerden biri senin sevmediğin şeyleri sana yedirmeye çalışmaktır o da ayrı mesele.
en doğru mantıklı kararları kendi verir, damak zevk, şahane bir tek kendi vardır çünkü.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder