telefonunun şarjı bitmiş ve kapanmış,
nazlıı, bu bunun bitmiş konturu.
anlamadım şaştım, kimseyi aramıyor ki, telefonu da açmıyor çalınca, nasıl biter?
herkes ev telefonlarını iptal ediyor ya, annem de tutturdu biz de boşuna fatura ödemeyelim diye.
ben kapattırmıyorum, ancak ev telefonunu kullanabildiğini unutuyor. kolay bir telefon almıştık ona,
ikiye katlanarak kapanan kapaklılardan, daha telefon çalınca bile napacağını bilemiyor, bana
getiriyor nasıl açılıyordu bu diye.
gösteriyorum şöyle diye, sonra bir yere basmana gerek yok, aç konuş, bitince böyle kapanacak. ama teknoloji korkusu var
hem unutuyor hem korkuyor...
daha da ev telefonunu iptal edelim diyor. dicek siniz ki kurtulursun işte, dışarı çıktın mı
20 dk ya bir bir bahaneyle arayıp kontrol etmez. e o zaman iyice pimpiriklenir artık, sonunda bu işin kolayının benim evden çıkmamama dayandırır...
ceptan arıyorum mesela açmıyor, evden arayınca açıyor.
kim arıyor ne bilecekmiş, e evden de bilemezsin.
zaten cep telefonu değil o, ya çantasında unutuyor ya evde bir yerde.
___________
geçende telefonumu yenilemeye karar verdim, bir arada söyledim. aradan vakit geçti, forumda alışverişe gittik,
migrosta ikiye ayrıldık, annem çok yavaş yapar alışverişi, ona kalsa tüm günü orda geçirebiliriz,
hiç sıkılmaz büyük bir zevkle ürünleri inceleyip tek tek, karşılaştırıp, öyle alır.
ben de bu kadar zaman geçirmeye markette tahammül edemiyorum. öyle olunca ben deterjan
, şampuan, bakliyat gibi şeyleri alırken annem manav bölümünde olur.
hatırım için yapıyor bunu yani yoksa saat 13.00de girip akşam 19.30 da çıkmışlığımız var.
sebze meyve almak aceleye gelmezmiş. öncelikle kasadaki her adet meyveyi tek tek elle yoklar ardından yavaş yavaş tekrar elle kontrol ederek almaya
başlar... çeşit çeşit ürün için aynı işlem.
artık bazen beraber gidiyoruz, ben başka şeyler yapıyorum, fatura yatırmak, atmden bilmem ne yapmak, kıyafetlere bakmak işlerini
ben yaparken annem market arabasını dolduruyor. hatta bazen benim hadi hadi demem gerekiyor, ne acelem varsaymış.
ne evde ne işte beklendiğim yokmuş nasılsa, zaman geçsinmiş işte...
tüm avmdeki mağazaları dolaşsak neyse sırf markette 5 saat harcanır mı?
tabi o zaman konu gelip dayanıyor eski zamanlara. eskiden tüm mağazaları gezermiş, adana'da bazen ankara'da, her beğendiği kıyafeti dener iyice bakarmış.
ancak son mağazadaki baktıkları da bittikten sonra, karar aşamasına geçermiş, ama karar verdiği elbiseleri bir kez daha denermiş emin olmak için
. şimdi biz yeni nesil neyseymiş bu acelemiz, sanırsın internet daha eğlenceliymiş de , neredeyse denemeden alacakmışız elimizi ilk attığımız şeyi körü körüne
alacakmşız..
zaten beraber kıyafet alırken de bana herşeyi denetmek ister, bir üstünde göreyim nazlı bakalım nasıl duracak.
zevklerimizin uyuşmadığını söylemiştim, nerede mürebbiye elbisesi bana aldırmaya çalışır. e işte işe başlayınca okulda giyermişiim.
okulda biraz daha resmi giyinmem gerek elbet, ama birşekilde uyduruyorum formaliteleri kendime, tayyör giydirecek annem neredeyse.
yelek-etek yelek-şort sevdası gibi ceket etek takım sevdasını bana da aşılamayı seviyor.
neyse bu ikinci oluyor, alışverişi tamamladık, havada kararmış, yorulmuşuz eve gideceğiz, elimiz tonla şeyle dolu.
ha diyor sen telefon alacaktın hadi gir al teknosadan.
sen beklerken sıkılırsın ama.
yok ben buradayım hadi acele et!
girdim en azından bir yoklayayım, hangi marka kaça, özellikleri de. on-onbeş dakika oldu bir hışım yanıma geldi, çalışanla hala
özelliklereini konuşuyoruz bir telefonun.
şaşırarak geldi;
nazlıı!! aa daha almadın mı?
on dakikada alınır mı?
herşeyi beş dakikada alıyorsun telefonu da al ne var ki!!
ama önce bir incelemem lazım? bir sürü özelliği var.
ay ne özelliği olacak ayol, altı üstü telefon, basacan konuşacan kızım?
olur mu anne tonla özelliği var.
yaa?
sayıyoruz işte şusu var busu var.
ne gerek varmış ki, napacakmışım, öyle yeni yetmeler gibi tıktık tık oynayacak değilmişim ya.
neyime gerekmiş ki bilgisayar gibi şey..
sıkıldım. domatesi seçmeye yarım saat harcamak normal, işte telefon elini at al!
napacakmışım ki?
şunu yapacam bunu yapacam diyorum.
gereksiz görüyor. lazım olmazmış. ne gerek varmış.
çeşit çeşit, hatta giymeyeceğini, giyemeyeceğini bile bile kıyafet alabilirsin, hatta al ama eskimesin diye özellikle giyme.
ama teknoloji gereksiz.
belki ben anlamadığımdandır ama saçma, eskiden ev telefonu yeterdi.
ama o zamanda kapılarda pencerelerde yol gözler kabuslu hayaller kurardı.
kızlar 5 dakika gecikti, kesin sapıklar tarafından kaçırılıp, öldürüldüler.
ya da yollarını kaybedip evi bulamadılar, sokaklarda kalınca kötü yola düştüler...
biraz gecikince ben veya ablamla ben böyle aklına kötü şeyler geliyormuş. ama hiç anlatmaz nedir bunlar...
o an almadım zaten telefonu, hazır konu açılmışken 2 saat eski zamaları dinledim. yalnız gidip rahat rahat bakıp alacağım.
daha yeni almışım ki telefonu!!
siz de sandınız ki bir kaç ay oluyor. yok öyle teknolojiyi takip edeceğim diye ölmem, zırt pırt değiştirmem, baı arkadaşlarım var yılda 3-4-5 telefon değiştirir,
hat değiştirir, biri arayıp bulamayınca hele pek sevinirler, önemli hissederler kendilerini. salak meşgulsün diye değil yeni numaranı vermedin diye ulaşamıyorum.
son telefonumu alalı 3 yıl oldu. teknoloji hızlı gelişiyor. ben yavaşım bile. öyle tam son model de almam, iyi ama makul olsun isterim.
bir aylık kazancımı bir telefona yatırmam.
aman eskiden 10-20 yıl kullanmadan eskidi bu demezlermiş.
e doğru şimdi herşey hızlı tükeniyor. hem değişimden hem kalitesizlikten. ama napalım çağa ayak uydurmayalımmı.
_______________-
ikizler burcu değil annem, ama herhalde geç yazdırmışlar nüfusa, şüpheliyim.
yıllarca bizi kolaycılığın, yalakalığın ne kadar çirkin bi şey olduğuyla ilgili çeşitli söylemlerle eğitti, öğretti.
dürüstçe çalışan, sebat eden sonunda illa ki başarılı olur derdi.
gururlu olmaktan, ezilmemekten bahsederdi.
aradan yıllar geçti, annem bize ısrarla bastırarak tekrarlayarak, hatta kafa ütüleyerek öğrettiği şeyleri unuttu.
sırf titizlik ve tiksinmeyle ilgili de değil önceki yazılarımdaki gibi.
yoksa daha yeni az biraz euro almış, yarısını da ben bir yerde saklayayım, aynı yerde olmasın nolur nolmaz diye bana vermek istemiş.
bu konuda ne kadar titiz olduğumu unutmuş, oysa kaç defa tartışma konusu oldu. ama taze bir tartışma yoktu tabi.
almış parayı yastığımın altına koymuş, ben oradan artık nereye koyarsam koyayımmış.
senelerce kafamızı ütüledi, para pis diye diye. elimizi yıkattırırdı elleyince, hatta yıkadığımıza inanmaz, bir daha
yıkatırdı. şimdi o güler geçti gitti....
menepoz öncesiydi bu aşırı titiz yılları.
bazen hafat sonlarını iki gün ev temizliği yaparak geçirirdi, uzuun uzun.
ha şimdi diyor ki, bir iş görüşmesine gidecektim, biraz yaranmaya çalışayımmış, hem kendimi abartayımmış, hem okulu, öğretmenleri,
kimle konuşuyorsam onu, iltifat edeyimmiş biraaz ha!!
yalakalık edeyim yani?
et! napacan!
hani nefret ederdin yalakalardan, iğrenç ve aşağılık bulurdun, gurursuz bulurdun onları anne noldu?
aynı şey değilmiş...
başkası yapınca kötü ben yapınca aferim.
bu ikilem hatırlatmasından sonra şüpheye düştü kendi de gelmek istedi.
nazlı beceremeyecek, zaen belli, hiç konuşamaz...
ben izin vermeyince itirazlara başladı, kendi de gelse emekli bir öğretmen olarak çok etkisi olurmuş bana.
olmaz dedim 33 yaşnda biri annesiyle mi gidecek görüşmeye, hiç profesyonelce değil.
aman sanki oxfordla görüşecen. halbuki ben de gelsem kesin alırlar..
hayır, hiç hoş olmuyor kaç yaşında bir öğretmenin yanında ezzik gibi annesi...
dışarda bekle de, mi diyeceksiniz asla beklemez. kimi bulsa işe yara sanıp konuşmaya çalışır.
hem o bir yana bana yaşımın kemale erecek yaşa geldiğini, eski zamada, osmanlı da falan olsa
torun sahibi olacak yaşta olduğumu vs vurgular durur..
daha neler, ikilem işte.. işine gelince yaşlandın işine gelmeyince sen ne anlarsın ne yaşadın ki??
__________
senelerce herkesi potansiyel sapık olarak gördü. tamam tek başına iki kız çocuğu büyütecek, kolay değil,
zaten ülkemizde kadın olmak başlı başına zor. ama işte dönemsel korkuları, saplantıları, kuruntularu oluyor.
temizlik-titizlik saplantısı, herkes sapık olabilir saplantısı, bu kız evlenemeyecek mi diye uykularının kaçtığı dönem,
benim aklıma evliliği getirmeye çalıştığı dönem, pinti dönem, savurgan dönem, evden çıkmanı istememe dönemi,
hiç evden çıkmıyorsun sinirlisin deme dönemi, artık benim bile unuttuğum arkadaşlarımı aratmaya çalışma dönemi,
bir ara da bazı arkadaşlarımdan nefret etme dönemi, kimle görüşsem bin türlü kusur bulduğu dönem, kimi tanısam evlenecem sanma dönemi.....vs
tek tek de olabilir bir kaç takıntı da aynı anda olabilir...
herkes potansiyel sapıktı bir ara ama, bazı kişiler hariç...
ona da kendi işine gelirse mi nasıl bir ruh durumuysa, sıkıntıdan mı aceleden mi..
bakkal amca ona göre bir melekti mesela ama.
bi zaman kıyafet bulamazdım bedenime göre, büyüme çağında. tadilat gerekirdi.
tadilat yapan tersiye gitmiştik, tarif ettik şöyle olacak diye.
ama adam bir üzerinde görüp, çizsem daha güzel garanti olur deyince mesela.
okuldan gelmiş fena halde yorgun, bir şeyle uğraşacak sabrı da kalmayınca, saplantılar da korkular da
geri çekiliyor adeta.
ufacık bir dükkan, kabin de yok, öyle ortada soyunup giyinecekmişim. yani kışa doğruydu, anadan üryan olmayacağım ama
gene de ben sevmem öyle ortalıkta.
sen sevmesen ne yazar zaten, bir kere küçüksün!
bu vardı bir de. nolacak gecelikle gitsen bakkala (başka bakkaldı), küçüksün!!
küçüksen iyi güzel görünmek istemezsin, gerek yoktur, hatta hakkın bile yoktur.
çocuksun işte nasılsa ne anlayacan???!!!
bu tavırlar beni oldum olası deli eder.
yaşın küçükse utanman, gururun da mı yok, küçük???
giymem dedim, yer bile yok. nasıl sinirleniyor ne varmış sanki köşe de bir giyiniversem, kendini sinir etmek için özellikle
mi yapıyormışum, bunlarla uğraşacak zamanı, hali mi varmış....
o an çıplak kalmam gerekse aldırmayacak. neredeyse.
sanki nasılsa yabancı biri, belki bir daha görmezsin bile. annem yakınların sapkınlığından daha çok korkardı, sanırsın yabancılar şahane.
az irtibat kurduğu kimselerden o kadar şüphelenmezdi, hele yorgunsa gözü körleşirdi neredeyse...
zaten sinirlenmişim, orada soyunacakmışım diye bir de anlayışsızlık ve düşüncesislikle, nankörlükle suçlanıyorum.
gerek yok olduğu kadar olsun diyorum.
ama sonra beğenmezsem bir de gizmez, araya verirmişim bluzu, boşuna mı masraf yapmışız, oşuna harcayacak paramız mı varmış?
para kolay mı kazanılıyormuş? tabi ne bilecekmişim ki?
annem beni ezmeye çalıştıkça ikna edeceğine, ben daha da sinirlenip inatlaşıyorum.
böyle durumlarda benim haklı olabileceğim tarafları görüp, ya ikna etmek ya boşvermek yerine üstüne gider insanın, adeta günün hıncını
alır senden! kavga ediyorsak da benim benim gibi bol kusurlu bir çocuğun adına yabancılardan özür diler, kusura baknasınlar işte bu kız böyle mantıksız, inat..
falan...
bana o şeyi yaptırtmak için tabi ki aklı selim sakin bir üslüpta, tiyatro oyunu gibi bir düzenek, aslında sinirinden deli oluyor ama dışarı öyle görünmemek zorunda.
anlayışlı, aşırı inat kötü kalpli kızına bile kızmadan konuşuyor gösterisi.. ama ben sezerdim tabi.
ben gerek yok giymeme dedikçe giy bir diye ısrarda. kusura bakmayın diyor adama bir de küçük sesle sanki ben duymayacağım ve anlamayacağım, çok inat oldu kızım!!
adam pişman oldu zaten ben ayarlarım dedi. ama annemin korkusu o kıyafeti giymeyeceğim korkusu..israrı ondan.
....
yine o zamanlar ilk regl olduğum dönem. ablamında öyle olmuştu, biraz sorunlu.
o zamanlar herhalde ultrason bu kadar yaygın değildi, tutturmuştu da doktora gideceğiz diye.
sormuş aslında bu yaşta, ilk zamanlar hormonlardan olabilirmiş düzensizlik, aşırı sancı gibi şeyler...
aşırı sancı olunca çok acırdı bana, gelip yanında yatmamı, karnımı ovalayacağını söyler, napacağını şaşırırdı,
bir yandan ilk anda ilgi hoşuma gitse de, süre uzadıkça annemin acımasının artması beni sinir etmeye yeterdi.
hala da bana acınarak bakılmasından hiç hoşlanmam. sanki bir sancıyla dahi başedemeyecek kadar zavallı, aciz bir yaratıkmışım gibi bir bakış.
aşırıya kaçma huyu da olduğu için senin sancını unutmana, mesela dikkatini başka birşeye yoğunlaştırmana fırsat bırakmaz.
ölümcül hastaymşsın gibi tepende durur.
hastalanmayı zaten sevmem, yani sırf regl değil, grip falan da, ki bana acınarak bakılması hele.... mantıksız olmasam bu duygu bana cinnet getirtir.
bu durumlar uzun sürünce doktora gitme ortaya çıktı... ben itemedikçe annem ikna yolları aradı.
hayır demiyor ki utanma oradan bakmayla anlayamaz, zaten olmaz, soru sorar, şöyle karnına bastırarak eliyle anlamaya çalışr falan.
belki kendi de bilmiyordu. tabi ben utandığım için gitmem diyorum. zaten o yıllarda adet görmekten falan utanır insan, sanki herkes farkedecekmiş gibi gelir.
mevzuu uzadıkça uzadı. komşu teyzeye göre beni biraz dövüp, kolundan sürüye sürüye götürmeliymiş, bakacaksa baksın doktor..
ufacık çocuk ne anlayacak ne utanacak, ne bilecekki!!
ebatlar küçükse, küçüldükçe anlama kapasiten azalır ya. çocuklar bilmez anlamaz hiç bir şeyi sanırlar.
zaten o yüzden çocukluk, ergenlik önemil. tam bilmediğin, anlayamadığın şeyler karşısında kafan karışıyor.
baktı olmuyor, dövecek de değil. olmaz onun yerine duygusal baskı ne güne duruyor.
beni korkutmaya çalıştı. özellikle yapmadı belki, annem saplantılı olursa, birşeyden çok korkarsa tüm mantığını kaybediyor.
mesela hala 60larında ama diş hekminde ödü kopuyor, gitmemek için basit çareler arıyor...
ağrıyan dişe rakı basmak gibi. aydın öğretmen, cumhuriyet kadını gidiyor yerine koca karı ilaçlarına inanan mantıksız geliyor.
belki kendi de bilemediği ve korkusundan abarttığı için beni de korkutmuştu.
ya çok kötü birşeyseymiş, ya doktora gitmem şartsaymış da sonra çözümlenemez bir duruma gelirseymiş, korkmuyormuymuşum??
o sıralarda da evimiz hollywood'da dizisi var ve konu meme kanseri.
işte ben de korkmaya başladım böylece.
annemin korkuları ve saçma, ürkünç telkinleri ve dizi kendimi kanser olduğumu sanma korkusuna getirdi, öleceğimi sandım.
sonuçta kendiliğinden düzeldi durum, dönemsel birşeydi. ama ben akla karayı seçtim.
:::::::::
annem zaten doktora gitmeyi sevmez, ne zama gerekse kendinin daha iyi bile bir teşhis koyduğunu iddia eder... gitmemek için bahaneler uydurur.
ben de hastalandımmı mesela bana kötü örneksin sen gitmiyorsun ben de gitmem diyorum, bir iki git diyor sonra vaz geçiyor...
:::::::::::
bu aralar mersin kazan gibi, adeta haşlanıyoruz. benim de terleyen bir bünyem var yok yaa 300 kiloluk biri gibi diil elbet.
kendi cüsseme göre.. 163'53.
gerçi ben çocukken de terlerdim, annem de her fırsatta, eline geçirdiği bir mendille genel de beni başarda yani, gafil avlayarak yakalar,
mendille suratımı iyice bir karıştırarak, yakalayıp siliverirdi.
hiç beklemediğin bir anda kolundan yakalanıp, hızlı bir hamleyle suratına baskı yaparak karıştırılıyor.
bitince de kaşın karman çorman olmuş, saçın bozulmuş, şaşkın kalakalıyorsun. büyükler ah canımm der gibi gülümserken, ki o bile hoşuma gitmez, dokunurdu,
çocuklar, yaşıtlarınsa acımasızca alay edecek bir konu bulurdu.
ama çocuksun ya ne anlayacan, salaksın, hele zlıysa adın salak ötesi bir şeysin, ne iyi görünmek isteyebilirsin, ne güzel, zaten hakkında yoktur, çocuksun
altı üstü.
sırf saçın, kaşın karışmakla kalmaz suratına peçete yapışır, farketmezsin, annein ruhu duymaz, öyle gezer alay edilirsin.
yakın zamana kadar hatta bazen şimdi bile yüzümü böyle silmeye yeltendiği oluyor şaşıyorum. ama suratım terli terliymiş sinir olmuş!
ben olmamış mıyım? güneş kremi sürdüğüm için daha çok parlıyor yüzüm. söylesen de aklında kalmıyor kötü şeyler gibi...
cebinden kağıt havlu çıkarmış yüzümü silecek kendi, istediği o, aslında, şöyle iyice sürterek bir silse ohhhh...
ama halinden anlayınca silelim yüzünü parlıyor diyor. güneş kremi sürüyorum ya ondan diyorum, zaten makyajım var!! makyaja dda kreme de gıcık oluyor gibi...
ee ne var silinmesi yasak mıymış sanki!!!
hani bazen bende hafif dokunuşlarla silerim, ama
çok silersem güneşten nasıl koruyacak ki. ama annemi tatmin etmiyor öyle mendili
bastırıp çekmek, şöyle bir yakalayıp evire çevire sürte sürte bir siliverecekki gözenekler açılsın. annem kendini de hoyratça siler zaten. kırışır deyince ben kendim için
kırışırsa kırışsın ne var? demişti. tabi koca mı bulacam??
çocukken falan,
gücenip de ağlarsan güldüler alay ettiler vs diye, de sümsüklükle, abana benzemekle suçlanırsın. sen böyle zayıf olacaksan vay haline der annen...!!
kavgadan kaçarsan, kendini ezdiren, güçsüz olursun, baban gibi kavgadan tartışmadan kaçan güçsüz birisin, kaçak ve ödlek de olduğun olur.
yıllarca duydum bunları. sen bunlara üzülüyorsan ohoooo daha başına neler gelecek! nazlı bitersin... vs vb..
böyle böyle çeneme vurdu, ezdirme dedi dediğini yaptım, sonra da adım kavgacı nazlı oldu!!
napsam yaranamıyorum tam anlayacağınız...
zaten annem olumlu biri olduğunu iddia eder ama mesela birşeyi eleştirecekse kötü özelliğini söyler.
börek yaptım tuzu fazla olmuş, saçın çok bastırık olmuş... neyse artık...
bazen bunlarda ters zamana gelir, öyle bir farkına varmaddan bir damarına basar ki feleğin şaşar... aşırı tepki verirsin gene sen suçlusun.
ama bazı durumlarda bazı insanlara bazı şeyler o anda söylenmemelidir ya, hadi belki çok sonra.
mesela aldatılan bir kadına sen de kadına benzemiyrson kimbilir naptın ki adama başkasıyla oldu, denir mi?
denmez.
işte bunları yapmamak için biraz psikoloji, en azından empati kurmak gerekir ama herkes çok hassa olduğunu ve empati gücünün aşırı
olduğunu, olumlu olduğunu söylese de inanmayın...
mesela ağlayan birine de ağlama, ne saçma, ağlanacak ne var şimdi demek bence yanlıştır.
ama işt eöyle olmuyor...
----
lise yıllarım, çıktığım çocuktan ayrılmışım, ayrılır ayrılmaz da başka kızla görmüşüm, eve kadar tuttum kendimi, ama ablamla konuşurken
çözüldüm, ağlamaya başladım.
annem görmüş, tepeme dikilmiş, ağlama, ne var ağlayacak, bunun için ağlanır mı? bu kadar saçma olamaz diyor...
zaten duyguların incinmiş, zaten buluğ çağındasın.... bak şimdi boşuna gözyaşı döküyorsun sonra diyeceksin ki ne saçmalamışım, neyse de ağla rahatlayacaksan kızım diyeceğine....
bunlar yerine ağlama, ağlamayı kes, ne kadar zayıfsın, bunun için de ağlayacaksan artık, aman nazlı bu kadar güçsüz olacaksan,
ne varmış sanki...vb şeyler duyuyorsun.
sonra ohhoooo daha neler yaşayacak, ne acılarla ne biçim insanlarla baş edecekmişsin, bu kadar için ağlıyorsan, sonra o zamanlar ne yapacakmışsın,
zayıf olursan seni ezerlermiş, bilmem ne..
sonra da kendiyle kıyaslama devreye giriyor. aman kendi neler yaşamış, neler çekmiş, esas kendinin ağlaması lazımmış, ben şımarıklık ediyormuşum, ağlamayayımmış, artık aman ben de
babam gibiymişim, o da hemen yenilir bozulur küzermiş, kendi senelerce öyle bir kaynanayla uğraşmış da bir kez bile ağlamamış, bak ya kendi ne yapsınmış neler çekmişmiş,
o zaman kendi acıdan ölmeliymiş, susayımmış artık aman ben de kadar zayıfmışım, aman ben de böyle yapacaksam eğer,ilerde kim bilir nelerle karşılaşacakmışım,şimdiden öyle olursam
aahh nazlı ben olmasam sen ne yapacaksınlar....
böyle böyle
değiştim, kendimi ezdirmemek adına sürekli tırnakları bilenmiş ve tetikte biri oldum, herşeye verilecek bir cevabım oldu.
şimdi de beni kavgacılıkla itham ediyor...
kendi de mesela gençken, toyken çok ağlamış, ama artık kabuk bağlamış.
ağlayacağına aşırı sinirleniyor artık, adeta kükrüyor, sonra da tansiyonu yükselip hastalanıyor, bunu da iyi bir şey olarak görüyor hani, ağlamıyor ya.
bir de kendine yapılan bir kötülüğü assssla unutmayacağını söyleyerek övünüyor.
hani unutmak affetmek derler, hayatı kolaylaştırı derler.
bunun tam aksi bizimkisi...
assla unutmamakla övünüyor. hatta arada konu açıldığı zaman, ya da açılmasa da o bir bağlayabilir zaten, aynı şeyi tekrar yaşamışcasına
şiddet ve nefretle tekrar yaşamış oluyor, sinirinden ölüyor, esip gürlüyor, tansiyonu çıkıyor, hastalanıyor, günlerce kendinde olmadan zaman geçirdiği oluyor hatta...
ben hiç unutmam işte hiç!! diye de hala övünüyor ve iyi bir şey olarak görüyor cidden. hatta ben unutmuşsam birşeyi çok kızıyor bana, ben hiç unutmam işte diyor.
iyi bir şey mi sanki temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp kendi önüne sunup kendini hasta ediyorsun diyorum.
evet ama diyor olsun..
doğru birşey sanki..
hatta bazı şeyleri bilerek unutmuyor, kendine hatırlatıyor, kendine ders çıkarmak için olsa bari, kendini hasta etmek için...
hayır kurunun yanında yaş da yanıyor. bana da yansıtıyor.
hatta bazen özellikle hatırlayıp sinirlenip hasta ediyor kendini adeta...
________________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder