annem söylemesi gereken ama söylemek istemediği, üzüleceğimi düşündüğü şeyleri bana söylerken hep aynı yüz ifadesini kullanır. yüzüne baktığım an anlarım. kötü bir şey olmuş ve bana söyleyecek.
hem benim halimi tartan, hem bana acıyan bir ifade.
çocukken aldığımız civciv, beslediğimiz japon balığı öldüğünde de aynı ifadeler oluşmuştu yüzünde.
bir gün okuldan geldim ki portakal yok, balığımın adı. heryere baktım yok. annemse köşe bucak bahaneler bulup benim girdiğim odadan en uzak olan bir başka odaya kaçıyor. sanki söylemezse unutacağım, ya da anlamayacağım ölüm nedir.
yine yüzünde o acıyan ifade.
anne? portakal nerede?
duymamış gibi yapıyor, başka bir şey düşünüyormuş gibi. sanırsın uzattıkça, kaçtıkça daha kolay olacak.
hı?
portakal diyorum anne nerede?
bana acıyarak, beni teselli etmeye çalışarak bir bakış atıyor ve bana sarılıyor.
daha yüzünü bana döner dönmez anladım zaten.
üzüldüm, kerataya alışmıştım, ama zaten biliyordum hassas yaratıklar ve ömürleri çok uzun olamıyor.
daha önce de civcivimiz ölmüştü, o zaman çok daha küçüktük, alışmamıştık ölüme.
bu kez o kadar etkilemedi, bir yalnızlık, bir boşluk hissi, hayal kırıklığı hissi.
annemse üzüntüden öleceğimi düşünüyor. güya beni teselli etmeye çalışıyor ama kendi benden çok üzülmüş, portakal'la çok ilgilenmese bile. benim ağlamamı beklerken kendi ağlıyor.
bir süre sonra üzülmediğime şaştığını söyledi. üzüldüm dedim. okuldan gelir gelmez fanusun yanına giderdim, benden başka kimsenin yem vermesine izin vermezdim. onu beslemek hoşuma giderdi, sonra şaka yapartım. matrak balıktı vesselam. fanusa parmağımı koyardım hemen yaklaşırdı, sonra parmağımın yerini değiştirirdim takip ederdi parmağımı. hergün aynı oyunu ederdim, aldanırdı her seferinde saftirik :)) böyle pörtlek gözleri vardı :)))
ağlamamışım ama. bilmem neden ağlamadım. ben duygularını hemencik belli eden biri değilim ki, önce bir durumu hazmetmem gerekir, durumun vahametine göre kendince ve kendiliğinden bir süre alır. ablamsa tam tersimdir, ani ve yoğun yaşar duygularını mesela. hemen su koyverir, rahatlar ve unutur.
ben duygularımı pek belli edemem ki bilirsin demiştim. ama alınmıştım annemin bunu bilmemesine ya da bunu unutmasına ve beni yeterince üzülmemekle itham etmesine.
işte yine o yüz ifadesi.
hı?
alıştıra alıştıra söyleyecek. lafı dolandırıp sadede gelemedi.
çarşıda bir ahbabıyla karşılaşmış, hai ben oğluyla görüşürmüşüm ya.
bir zamalar çıktığım çocuk. 2 ay anca dayanabildim maçoluğuna. çok kavga ederdik, sinir törpüsüydü bence, saftirirk romantik ablama göre aşkımızdan böyle kavga edyormuşuz. hayır abla onun kıskançlığından, kendini padişah sanmasından. sırıtırdı buna ablam. hadi hadi aşıkmışııım.
belki ilk görüşte, ilk görüşmede, ama tanımaya çabuk başladımdı çünkü maçoluğunu tuutamıyordu. başkaları fark etmiyordu bu tavırlarını tabi, normal arkadaşlarına pek maçoluk etmiyor, kıskançlıkla boğmuyordu zahir.
anneme nasıl anlattıysa saf ablam annem evleneceğimden çok umutlandıydı. ablama göre de bizi anca evlilik paklardı.
onun beni kıskançlığıyla boğmasını, hayatıma, herşeyime karışarak hükümdarlığını ilan etmesini o libidoya, cinsel çekime bağlıyordu. bense bildiğin ümüğünü sıkmak istiyordum. hiç şakası yok. sürekli öfkeliydim.
laf yetiştirmekten de yorgun. bir de başıma annem çıktı. sonradan artık biz yolları ayırdıktan sonra çocuğun annesiyle biryerlerden tanışmış olduklarını öğrenmiştik. ortak bir arkadaşlarının gününden.
o sıra bilmediği için fırsat yaratıp, konuyu erkeklere, ilişkilere vs getirip sürekli sual ediyordu. napmış, nasıl biriymiş, kimmiş, kimlerdenmiş misali sualler.
zaten bunalmışım bir de tüm gün ondan mı bahsedeceğim?
ama hai insan aşık olunca sürekli o kişiden bahsetmek istermiş :)) hı nazlısı?))
soruları geçiştirmem annemde utandığım sanrısına yol açmış. o kadar aşığım ki utanıyorum... aayyyy ne şekeeerr....
baskı altında yaşamaktan hiç hoşlanmam. bana bir baskıcı yeter! ne kadar gizlemeye, kamufle temeye çalışsa da annem baskıcı işte... e yeter!!! gayri başka baskıcı olmayacak hayatımda. anında hayatımdan şutlarım
çok kıskanç olduğunu artık her işime karıştığını usandığımı falan söylesem de inanmamış olacak ki bugün bile beklentisi var annemin.
aradan yıllar geçti biteli, ha zaten başlamışmıydı ki??
neyse annesiyle karşılaşmış ayak üstü sohbet etmişler. demiş ki benim oğlan evleniyor.
yüzüme çaktırmadan gene öyle bakıyor annem. zavallı nazlı bu acıya nasıl dayanacak dermiş gibi
hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladım acım o kadar derindi ki kendimi yere attım, tepinerek, yere ve havaya yumruklar ve tekmeler savurarak, hıçkırarak ağladım. ağlama seslerim yeri göğü inletiyordu. hani filmlerde olur ya kız üzüntüyle bağırır kamera uzaklaştık ça uzaklaşır, o kadar içten bir acıyla bağırmıştır ki öteki kıtadan duyulur. çok şok yaşadım, üzüldüm, mahvoldum, artık yaşayamam sandım. o maço çocuk benim değil bir başka kızın hayatına hükmedencek, başkasını boğacak ve başkasının hayatını ona zindan edecekti! bu acıyla nasıl yaşardım, ilk anda kendimi metropolden atmayı bile hayal ettim.
şaka şaka.
ben yapar mıyım öyle şey yaaaa!! :D
abarttım tabi ama annemin beklentisi buna benzer bir sahneydi sanki.
dikkatle bakıyor yüzüme bu acıyı taşıyamaz ağlamaya başlarsam beni nasıl teselli edeceğini düşünüyor... kesin bulamaz..
biliyorum.
nasıl biliyorsun?
ortak bir arkadaşımızın facebook sayfasında davetiyesini görmüştüm geçenlerde...
yaa?
soru sorar gibi bir bakış da annemden geliyor!!
benden cevap yok tv izliyorum.
eee? kimmiş evlendiği?
ne bileyim enayinin tekidir?
tanımıyor musun?
mersin'in nüfusu kaç milyon? nereden tanıyayım_?
seni de davet etmiş mi?
hıı kızın nedimesi olacam! üff anne niye beni davet etsin?
ne bileyim nazlı?
nazlıı, annesi diyor ki kız çok seviyormuş oğlanı, pek bağlıymış, çok uğraşıyormuş ama oğlum aşık değil ona dedi.
e niye o zaman evleniyorlar?
annesi diyormuş ki işte yaşları geldi, bu kız beni çok seviyor, böyle iyi kız bulamam falan diye karar vermiş...
tepkim yok. napayım ki? bana ne?
iyi allah mesud etsin.. dedim
ama yeterli bir tepki değil anneme göre. annem bunu anlayamıyor. birine karşı tüm hislerinin bitmesini. yani herhangi bir yerde ve hiç tanışmadığım, evlendiklerini dahi bilemeyeceğim bir çift için nasıl bir şey hissedemezsem bu da onun gibi. ama annem öyle değil.
bu durumda ya çok üzülüp, hayıflanmalı, ya da nefret etmeli gebermesini dilemeliyim!!
onun duygu dünyasında bir şey hissetmemek, önemsememek, bana ne ki demek yok. bu yüzden anlamayıp ya duygusuz sanıyor ya da mahvolmuş da belli etmiyorum...
birkaç gün sonra beni kontrol etmek için konuyu oraya getiriyor bir şekilde. eğer acımla baş edemiyorsam bana destek olacak... zaten sevmiyordum ki niye şimdi çok üzüleyim.
çocuk aşık olmadığı öyle çok sevmediği biriyle evleniyormuş, oysa ki aşık olduğu birisiyle evlenseymiş daha mutlu olurmuş, iyi bir çocukmuş o mutluluğu hak ediyormuş. şimdi böyle mutlu olamazmış, yazıkmış, değil mi nazlı?
(çocuk dediğim 34 yearsold)
kim bilir belki böylesi daha iyidir anne, belki kızı maçolukları ve kıskançlığıyla boğmaz, rahat ederler, huzurlu olurlar falan.
yani olabilirmiş ama mesela benimle evlenseymiş daha mutlu olurmuş. böyle mutlu olamazmış, yazıkmıi değilmiymiş?
güya çaktırmadan beni inceliyor, tartıyor annem. üzülürmüyüm, kızarmıyım, ne bekliyor ilk anda anlamadım.
sonradan anladım başka bir konuşmada.
eğer benle evlenseymiş mutlu olurmuş çocuk.
sanırsın evlenecektik de olmadı. anlaşamadık ki.
ben de bu gaz üzerine, acıma duyguma yenildim. yazık dedim çocuk aşık olmadığı bir kızla evlenmesin, bana aşıktı, benle evlensin mutlu olsun. düğün günü salonu bastım! nayıııır nolamaz!! siz kardeşsiniz diye bağırıp ortalığı inlettim. durdurdum nikahı, yanlarına koşup o kızla mutlu olamazsın tankut! benle evlen dedim.
ele ele verip kaçtık oradan, kendimizi bir kumsalda bulduk, Türk filmlerindeki gibi birbirimize koştuk... kavuştuk...
desem yalan olur!! hehe!! na hihoh nahihoh hihihihihihih
ya ben yapar mıyım öyle şey yaaa!!
bana aşıktı değil mi?
evet öyleymiş ablan dediydi. ama aşık olmadığı biriyle evleneceği için mutlu olamayacakmış..
ne yapsam ki, bir arasam ağzını arasam mı? belki vazgeçer, benle evlenmek ister, ister mi ki?
annemin gözleri parladı. nazlı evleniyoooooorrrrr.
en iyisi dur bir sorayım, o mutsuz olmasın, aşık olduğu kızla evlensin, ben aşık olmadığım (ya onu bırak sevmiyorum , bir his yok olumlu ) bir adamla evlensem de olur, yeter ki o mutlu olsun, ben feda olayım!!
üf aman nazlı yaa!! sen de!
hı anne ben de ne? napayım? hç acıma yok bende diil mi? ne komşuya acıyorum yalnız diye ne eski çıktığım çocuğa... vayy vicdansız nazlı! alacağın olsun!
duygu sömürüsü ve acımayla evlenilir mi?
aradan zaman geçti. annem gene konuyu açtı. hala aynı.
benle evlense daha çok mutlu olurmuş tankut. (takma isim ^^ ben taktım hihi^^)
diyelim ki bana hala aşık ve benle evlendi ve mutlu oldu, ama ben aşık değilim ona ben mutsuz olurdum, bana yazık değil mi. onu kurtarayım derken ben feda...
yani.
yani ne? annecim gerçekten ne yapsaydım o aşık olduğu kızla evlenip mutlu olsun diye ben mi feda olsaydım. ben mutsuz olsam ne olur yani, ben kimim ki, ben ne anlarım mutluluk falan...
öyle değil canım.
anne;1- bakalım hala bana karşı hisleri var mı tankut'un ve bu evlenmek isteyecek kadar bir his mi?
2-onun kıskançlıklarını ve maçoluğunu ben niye çekecektim? ondan kestim zaten görüşmeyi. şimdi niye değişsin fikrim?
ay sanki ben mutsuz olmanı istiyormuşum gibi.
e bu o demek anne. sen evlen yeter mutlu ol olma mühim değil demeye çalışır gibisin.
ne kadar zaman geçti, unutuldu, çocuk başkasıyla evlenecek, hala umut etmen hayret verici. bir de duygu sömürüsü, vicdan yaptırmalar, acındırmalar...
aman üzüldüm biraz çocuğa, ne var? acıyamaz mıyım.
tamam anne, inanmıyorsun nasılsa. ona karşı hiç bir hissim yok evlenmesine karşı da bir hissim yok.
üzülmedim.
aman iyi tamam kızım anladık.
öyle mi? yok çok üzüldüm ben böyle yaşayamam dememi bekler gibisin.
....... uzar gider
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder