28.04.2013

sen survivora katılsan

annem ille de survivor izletmeye çalışıyor bana. içerden habire sesleniyor, ya da yüksek sesle yorum yapıyor abarta abarta.
nazlııı gel çok komik, nazlıı bak çok heyecanlı, hah hah ha bu çocuk bir alem!! nazlıı bak bu oyun çok ilginç.

sevemedim gitti şu programı. belki böyle bir 20 dakika olsa süresi, belki. annem çok seviyor her hafta heyecanla bekliyor. ben de izleyeyim istiyor. artık gidip bir oyunu izliyorum. napayım. zaten içerden seslenerek benim odamda bir şey yapmama da mani oluyor.

bir oyun izledikten sonra kalkıyorum. hemen yapıştırıyor:
daha bitmedi.

bitmesin, sanki mecburuz sonuna kadar izlemeye.

hele o eleme günleri yok mu? dakikalar uzadıkça annemin izleyesi gelirken beni sinir basıyor. kalkıp giderken de gitmememi yoksa kimin elendiğini bilmeyeceğimi belirtiyor.

hiç umurumda değil anne.

desem de şaşırıyor. nasıl umurumda olmazmış, seyrini değiştirirmiş önemli bir eleme.
 geçen senelerde de öyleydi. zannımca bu sene gene fazla kavga yok da. geçen yıl mıydı o nihat doğan'ın olduğu. çok sinir bozucuydu. annemse takım tutar gibi tezahürat yaparak adeta seyrediyordu.
Türk filmi seyircisinin bir versiyonu kendisi.

aha da ortada görünmüyorum diye merakla geliyor yavaştan odama doğru. hayretler içerisinde bakarak ne yaptığımı soruyor. bakınca anlaşılıyor oysa; işte bilgisayar başında duruyor nazlı!
aa izlemeyecek miymişim dokunulmazlık oyununu???

hayır!
hayretler ve hayal kırıklıkları içinde gidiyor ekran başına. bazen böyle yapar, salona dönerken de söylenir, öyle birşey demeden çıkmışım da odadan merak etmiş, kalkıp gelmiş, benim yüzümden sahne kaçırmış, diyeymişim kalkarken izlemeyeceğim diye ya!!!

bazen de geleceğine içerden feryat figan gibi bağırır, çağırır.
nazlııı gel başladı, nazlıı gel dokunulmazlık oyunu.

vs.
beni duymayınca, yani ben bunu anlayınca ben giderim salon kapısına sen izle ben izlemeyeceğim derim.

dizileri beraber izliyoruz işte, hepsini de sviyor, bayılıp bitiyor değilim. ama yetmiyor survivor da survivor


ha bi de sen de katılsaydın şöyle beceremezdin, böyle yapamazdın ile başlayan kalıplaşmış yorumlar var ki.

zaten katılmak istemem, sportif biri değilim.

hem var ya zaten öyle olsam da katılmak istesem göndermez ki!

daha evden çıkarken ben endişeler içine düşüyor, öss ye sınava falan girerken ille de benimle gelmek isteyen, üniversiteye giderken ilk günler benle gelmek isteyen, sonra iki de bir ben de geleyim istermisin diye soran bir anne bu ki beni survivora göndeersin.

evet evet üniversiteye başladığım ilk günler ben de geleyimmi, bulabilecekmisin fakülteyi diyen annem.
kayıt yaparken beraber gitmiştik zaten, hem dev bir kampüs değil ki sanırsın vahşi amazonun ortasında da kaybolacağım, sanki kimseye soramam...
neyse ki o zamanlar cep telefonu bu kadar yaygın değildi... hoş yaygın olunca da gördüm hanya ile konyayı.

derste bile çalar telefon, mavi kaplı dosyamı almamışım lazım değil miymiş? bahane işte, meraktan..

hayır bir de böyle çok beceriksiz, korkak ne bileyim ne denir o tiplere sürekli ilgiye ve yardıma muhtaç tipleri de aşağı görür...

hem güçlü olup işini bilmekten falan bahseder duru hem ödlekleri falan aşağılar ama iş benim kendi başıma hareket etmem söz konusu olunca ya beğenmez, ya beceremeyeceğimden şüphelenir vs vb.

ikilem işte




18.04.2013

hava koşulları, dışarı çıkmak ya da çıkmamak ve ruh hali - survivor

hava bugün kapalı mersin'de.
ilkbaharın ortasında sonbaharı yaşıyoruz. yaşşasın tişörte geçtik derken dolaptaki hırkalar geri çıktı.
neyse, annem hava kapalı diye sinirli bu kez. böyle kararsız havadan nefret edermiş. güneş mi çıkacak yağmur mu yağacak bellisizmiş. ne giyecekmiş şimdi? yağmur yağarsa da saçı bozulurmuş. ayyyy nefret edermiş böyle havadan! evin içinde dolanıyor, her pencereden bir bakıyor ve böyle söylenip, yüksek tonda, küfrederek hafiften havaya.
gıcık bir gri hava evet, yağmur sıcağı var ama başlamadı. zaten rutubetli bir havası olan şehrimizde böylesine yağmur öncesi havalarda rutubet iyice artar, ince telli saçlara sahip olan bizlerin saçları büzüşür. şekli bozulur. bu da huzursuzluk yaratabilir. hadi benim gibi süslü biri gıcık olur da anneme ne olyor bilemedim.
buna gıcık olunur ama onunkisi bildiğin sinir. ya da sinirlenmek için bahane aramak. bulamayınca havaya çatmak..
sinirinden mi havaya küfrediyor tansiyonu çıkıyor, tansiyonu aslında yüksek olduğundan mı havaya bile sinirlenip küfrediyor anlamadım.
dışarı mı çıkacaktın diyorum. hayır ama ya çıkarsaymış da saçı bozulursaymış. bellisiz bir durum için olasılık için sinir küpüne döndürüyor kendini. ha bir tek kendini gerse iyi bari. yok beni de beraberinde götürecek.

bende sevmem bu gıcık havayı diyorum. duygu birliği olursa kendini yalnız hissetmez falan da boşverir belki diye.
çıkmayız bizde diyorum. niyeymiş? ev hapsine mi çarptırılmışız?! diyerekten bana fırça basıyor.
sanırsın çıkmayacaksın diye emir vermişim.
neden dışarı çıkmasınmış, neden çıkamayacakmış, izin mi alacakmış, belki çıkıp bir yere gidecekmiş, belki dolaşacakmış!!! neymiş yani ev hapsine mi çarptırılmış. bana çemkiriyor.
of dedim iyi çık, çıkma diyen mi var? bir de diyeymişim bari!!

ben böyle hergün dışarılara çıkmalardaysam kızaraktan hafif bana hergün nereye gidiyorsun, mecbur musun, ne gerek var gibisinden birşeyler der. sonra ben de niye ev hapsine mi çarptırıldım da çıkmayacağım? derim. şimdi de annem benden replik çalıyor aynısını diyor.

hayır ben ona çıkmasan da olur falan demiyorum ki. vazgeçebilir, erteleyebiliriz istersek demeye çalışıyorum. ama ben üstüste hergün dışarı (akşam da değil pek ha) çıkıp duruyorsam annem çıkmamı istemediğini belirterek konuşur. hatta açıktan ne gerek var gitmeye demelere başlar. bahaneler arar. perdeler yıkanıp asılacakmış, hiç evde durmuyormuşum ki pis kokmuşlar! bahane çok. aynı kişilerle her gün görüşmek iyi sonuç vermeyebilirmiş. hava çok sıcakmış, hava çok soğukmuş, rüzgarlıymış, yağmurluymuş, kararsızmış.vs vb.

gitmeyeceksin diye yasak koyamıyor baskıcı anne, yasakçı anne olmayacakmış. ama onun yerine başka bahaneler uydurur işte. ama ben oralı olmayınca da surat asar.

oldu ki günlerce evden çıkmadım. ders çalışıyorum, hastayım, ya da moralim bozuk artık her neyse. o zaman da çıkmamı ister iyi mi. iki gün evden çıkmamışsam artık depresyona girip öleceğimden mi korkuyor. ki bir konuşmasında bunu ima ettiydi, bilmem kim depresyona girmiş, bilmem ne ne olmuş, ölmüş. üçüncü günü iki de bir kapıma gelip bugün çıkmayacak mısın? istersen şuraya git, istersen buraya git, şeker lazım markete git, şu lazım buraya git, şunu ara buluş, bunu ara görüş, demelere başlar. akşama doğru hala dışarı çıkmamışsam gene kapımda belirip bugün çıkmayacaksın herhalde demelere başlar. beni markete gitmeye mecbur etmeye çalışır. süt ve pastaban al da pasta yapıp yiyelim. şampuan az kalmış, saçımızı yıkayamayacağız git al.

hep dışarı çıkmama da hep evde oturmama da tamamen karşı değil. ama kendi bilgisi dahilinde ve kontrolü altında olsun istiyor. çok da belli etmemeye çalışarak.


ha bir de dışarı çıkmayı ya da çıkmamayı belirleyecek şey saat. eğer saat 16.00'ı geçmişse artık bu saatten sonra çıkmaya değmez olur anneme göre.

bir ara da (dönem dönem olan bir şey) herşeyi beraber yapmamız gerektiğine inanıdırmıştı kendini. herşeyi beraber yapıp , her yere de beraber gideceğiz. artık neye kuruntulandıysa. ya da kendini yalnız hissediyordu, teyzem şehirdışındaydı.
arkadaşlarımla bile yalnız görüşmek için iş çevirmek zorunda kalıyordum.
arada sırada hortlar bu durum. banyoya habersiz girsem evin içinde arayıp merak eder beni.
salondan çıkıyorsam akşamın bir vakti nereye diye sormuşluğu var. akşamın 22.00 civarında hiç bir planım olmadan nereye gitmemi bekliyorsa.
eğer salona kısa sürede dönmezsem odaya merak edip evin içinde arayı ne yaptığıma bakar, yüzünde garip bir ifade. tutatım kendimi kavga çıkmasın diye.
evin içinde napmamı bekliyor ki.
başka yöntemler de var. illa survivor izleyecek ve bana da izletecek. önceki senelerde de böyleydi gene böyle. ben izlemek istemiyorum ki, ilgimi çekmiyor. gidip bilgisayar başına geçiyorum ya da odama çekilip dergi, kitap okuyorum. anneme göre çok şey kaçırıyorum. ta salondan seslenip durur. izlemeyeceğimi, merak etmediğimi defalarca belirtmiş olmama rağmen.

-nazlıııı, başladı!!


ne bilim ben ne başladı. survivor başladı bilmem ki ben.

+ne başladı?
-e, survivor başladı!!!
+iyi başlasın! bana ne!

o kadar buyurgan söylüyor ki terslememek imkansıza yakın. hayal kırgınlığı yaşıyor adeta survivor sevmiyoru diye.
geçen sene survivoru izlemeyeceğimi anlatana kadar bile program bitmeye yaklaştı. ama bu sene gene umutlanmış izleyeceğim konusunda. ha izlemiyorum diye bana anlatıyor bir de. hani çok ilginç bir olayı kısaca geçse iyi. uzun uzun analiz yapmak istiyor. ama ben adamları hiç tanımıyorum ki bir de. anlamsız geliyor kim kim anlamıyorum. sonra anlamadığımı anlayınca da kızıyor bana. izlemezsem böyle olurmuş işte!!

zaten muhteşem yüzyıl'ı, yalan dünya'yı bir iki diziyi daha beraber izliyoruz. illa da survivor da.
haftada bir bölüm olsa hadi belki. bazen kırmayıp izliyorum. ama sıkılıyorum, haftada üç gün üç bölüm ve çok uzun.
ha bazen izlerken de alay konusu oluyorum diline. ben bu yarışa katılsam hemen elenirmişim, çok komikmiş, hiç beceremezmişim. ben olsammış orada uyuyamazmışım ağlarmışım böcek var diye. ben olsam o kalabalıkla da uyuyamazmışım, bu kadar çok insanla da anlaşamazmışım. kendimi de hiç gösteremezmişim hemen ilk hafta elerlermiş ya da dayanıksızlığıma acıyıp hemen gönderirlermiş. aslında zaten başta Acun beni seçmezmiş ama ola ki seçilsemmiş... izlemek bile ilgimi çekmezken neden katılmak isteyeyim ki zaten?


 son zamanlarda favorisi duygu adlı yarışmacı. öve öve bitiremedi kızın mücadeleci ruhunu.

iyi dedim nüfusuna geçir!! bir güldü bir güldü. kıskanmışmıymışım?

evet doğa koşulları ve sporda o kadar dayanıklı ve mücadeleci olmayabilirim ama ben hiç bir şeyle mücadele etmiyor muyum??





rüzgar esiyor - sigara dumanı

uğultulu odalar!! acayip rüzgar var an itibarıyla mersin'de. evin içi uğultuyor resmen. annem de çıldırmanın eşiğinde bu yüzden
rüzgar bişii diil de annemin öfkesi esas esen bizim evde an itibariyle. çok rüzgar esiyor, balkon kirleniyor diye çıldırmak üzere,
rüzgar yüzünden çıldırıp tımarhaneye düşerken yalnız gitmek niyetinde de diil belli, en yüksek tonda bağırarak bana rüzgarı şikayet ediyor
ay çok esiyor nazlı, tozlu tozlu! ah heryer battı nazlı. ayy dışarı bak gözgözü görmüyor! ayy şimdi delireceğim ne var bu kadar esecek nazlı
sanki ben doğa anayım da! sanırsın ben estiriyorum gelip bana çemkiriyor, çok esiyor diye
odasında, mutfakta duramıyor. beş dakikaya bir kalkıp bağıra çağıra yanıma gelip konuşuyor! çok rüzgar esiyor nazlı?? benden çare bekliyor
oturup rüzgarın ne kadar çok estiğini tartışıp, bağıra çağıra konuşmalıyız! ben katılmıyorum diye deliriyr. 2 dakka kaybolup yeniden geliyo
sigarasını da yakmış öyle dolaşıyor evin içinde rüzgara söverek!! ben de hiç sevmem sigara kokusu, bilmesine rağmen hiç tınmıyo
başka yerde içseydin diyorum, aman ne varmış sanki dağılıyormuş!
anneme göre sigara dumanını suratına üflerse zararlı, bütün evdeki havaya karışıp dağılır yayılırsa hiç zararlı değil, hiç!!
bu defa da dumandan rahatsız olmam baş düşman, rüzgar bitti. suratına mı üflüyorum kızım? diyor. dağılıyormuş, etkisi olmazmış, kokuyor ama
kokmazmış, dağılıyormuş. kokuyor işte! bi sigarayı bile çok görmüşüm! hem bağırmalarıyla rüzgara asabımı bozcak hem de sigara kokusu çekecem
üstelik yatıştrmaya çalışmam da suç, eleştirmem de.ona katılıp rüzgar yüzünden tansiyonmu oynatmalıyım!! benim bu sakinliğime sinir oluyomuş
ben de sevmem rüzgardan saçım dağılsın her yer toz olsun. ama bunun için sinir krizi mi geçireyim? benim sinirim de ne işe yarar bu durumda
sigara kokusu gitsin diye de açtırmıyor bir yeri, toz olurmuş. dağılmış nasılsa kokmazmış, zararsızmış
rüzgar estiği için, ben buna delirecek kadar sinirlenmediğim ve sigara kokusu sevmediğim için suçlu bulunduk! tez kellemiz alına bari!

gidim sigaraya başliim bari nasılsa fark etmeden içiriyor annem, bari tam olsun. dedim bir gün başladım. hakkını helal etmezmiş!

sen içiriyorsun nasılsa, niye kendim içmeyeyim. aynı şey değilmiş, ay nazlı! suratıma üflemiyormuş ki. hala iddia. duman dağılırsa zararsız
kendim sigara içemezmişim ama kendi bana dolaylı yoldan içirtebilr bu mücadeleyi kazanmam imkansız.çünkü sigara en sadık dostu. laf ettirmez
cidden. karşısnda kimi kötülersen kötüle sigara kadar savunmuyor, farkında değil. bir de isyan ediyor ki kükrüyor adeta!
açtım 2 dakka havalandırdım odamı. ama gene söylenerek geliyor rüzgara, elinde sigara. ya annecim nolur gelme onunla odama kokuyor diyorum
odasından kendini kovmam için bir bahaneymiş sigara!! azcık dumandan bişey olmazmış, yüzüme gelmezmiş!!!
iyi bari prangalara vur da işkence olarak suratıma sigara dumanı üfle
şuncacık şeyin neyinden korkuyormuşum bu kadar. bunu bile dedi. sigara mı ben mi desem, belli ki beni koyacak kapının önüne. aşkı sigara
hem sırtım bacağım ağrıyor diyor, hem evin içinde fır dönüyor elinde sigara. havalandırtmıyor da. gizli havalandırıyorum odamı
sadece sabah ben kalkmadan bir saat havalanır ev. ben de ısrar edip açmasam dumanaltı olacak. olmazmışşş dağılıyormuuuuş, abartıyomuşum!
şimdi de güneş açmış! buna kıl oluyor annem. bu ne biçim havaymış, bu ne değişkenlikmiş. olacak şey değilmiş. akıl sır erdiremiyormuş.
aslında kavga, muhalefet etmek istiyor. öfkelenmk istiyor. ama ortada dişe dokunur bir mesele yok. o da havaya sarıyor, çatacak yer arıyor
gel sohbet edelim diyor. o havaya sövecek ben de onu gazlayacağım, destekleyeceğim. arzu bu.lakin havaya sövüp tansiyon oynatmak istemiyorum

odama gelip bana sıkıntı geldi ayyy diye bağırıyor. bana da gelsin istiyor adeta... kısacık saçı var bozulur rüzgarda diye çıkamıyo dışarı
hapsolmuşmuş eve. saçı bozulurmuş, ayy bu gıcık rüzgar da eseceği zamanı buldu diyor. aynı şeyleri yağmura ve aşırı sıcağa da söyler...

evde oturan annem: "oof gene başladı bu deli rüzgar, çıldırtacak beni yaa, bu kadar esilir mi??"

napayım diyor, negatif enerjimi atmam lazım! ben de böyle atıyorum nazlı! söylenerek, bağırıp çağırarak. kafa tutmadığı hiç bişey yok
mesela markette alışveriş arabasını yamuk koyup engel yaratana düşman. her gün birine çatmaktan usanmış, bazen de beni sürmeye çalışıyor öne
git de ki nazlı, böyle konulur mu? kavgaya girsem rahatlayacak. bazen benim de çatasım tutar herkese. ama annem her daim. beni de gazlamakta
bunlar için asabını bozma demekse hedefin sana dönmesi demek. sonra öyle bi üslupta konuşuyor ki, duyanda büyük suç işlemişim sanır.
öyle olur mu böyle olur mu, öyle yapılır mı...vs vb. sonunda da nazlı! ben yapmışım sanıp beni savunmaya çalışan çıktı ha! annem de beni
orta yerde sıkıştırıp, öperek öyle olmadığını kanıtlamaya çalışmak zorunda hissetti kendisini. gene kabak benim başımda patladı yani
dırdır çeken ben, kazık kadar halimle çocuk gibi mıncınıp, orta yerde öpücüğe boğulan ben.. bir de bazen üstümü düzeltmek için beni ellemesi
var ki. iki de bir bir yerlerimi düzeltmeye çalışır. sokakta, alışverişte, avmde. benim ne hissedeceğimin bir önemi yoktur. çocukken bile

hoşlanmazdım da bir de 32 yaşında!!! yok saçımı düzeltecek, yok yakamı v. ne varmış yavrusu diilmiymişim kim ne derse desinmiş, hakkı varmış

öyle bi şikayette ki rüzgarı sanırsın ben estiriyorum. mesela şindi.

eskiler - yeniler


annem:'alışverişe çıkalım mı' ben:"neden? alıp da giymemek için mi?"
hem alışverişi seviyor hem yenileri eskitmemek için giymiyor. ya da giymemek için bin türlü bahane buluyor. sonuçta hep eskilerini giyiyor
kısa, uzun, kalın, ince, aman şimdi yerimi, rahat değil...vs bahane çok. eskiler dolapta dura dura eskiyo, küçülüyo, giyilmeden.
sonra bu kullanılmadan eskiyen giysilere yine kullanılmadan eskiyecek yeni giysiler ekleniyor... kısır bir döngü bizim dolapta dönen
ha bir de bana da yenileri giydirmemeye çalışıyor ya! dolap son moda yeni kıyafet dolu ama ben 1998 de aldığımı giyecekmişim!!