16.12.2012

fotoğraflarda flu çıkan kız - fotoğraflara flu sokan kız

bokeh
 (ay nerede bunun kadar çıkayım :)) )

_________________________

fotoğraflarda flu çıkan kız.
buyrun! benim!

bu sene çekildiğim çoğu fotoğrafta flu çıkmayı başardım. nasıl mı?? da da da daaan!

başa alalım.
bu hafta içi bir arkadaşımla buluştuk, epey zaman geçirdik.
oha çok başa aldık la! aman neyse...

hem alışveriş hem kahve keyfi yaptık. hal böyle olunca fotoğraf çekmek istedik, çektik de. baktık kol boyumuz yeterli gelmiycek etraftaki gençlerden yardım aldık. akşama da bizde film ve cips keyfi yaptık..
hı siz şimdi eller havaya bir eğlendik bir eğlendik sonra da gül gül öldük, kurtları döktük dememi bekliyorsunuz ama öyle diil.
akşam çıkacak para ve organizasyon eksikti, böyle cici kızlar olduğumuz içünn cici vakit geçirdik ^^

akşam annem merak etmiş illa fotoğrafları bilgisayara aktar diye tutturdu. sanırsın çok ilginç bir yerde vakit geçirmişiz. epeydir görüşememiştik, özlemişiz, konuşacak bir şeyler birikmiş falan. bu yüzden de bize çok acayip, unutulmaz biçimde eğlenmişiz gibi geldi. (niey hiç aramıyon? gelmiyon? gel demiyon? diye sitem etmezsen az görüştüğün arkadaşla bile iyi vakit geçirirsin. arkadaşlarım hiç sitem kaldıramiyor. oysa sevdiğin birine sitem edersin, ilgi beklersin çünkü...) tabi annem de öyle sandı. forum'da bir kafede oturduk oysa annemin heyecenını görseniz uzayda gezi yaptık sanırsınız.

-'hani?? ben de görecem!!'
+"kafede oturup sohbet ettik, bir iki bir şey aldık işte"
-'hani?? yükle de ben de göreyim!!'

iyi yükledim bari. bir de benim emektar bilgisayar haliyle biraz yavaş, telefondan aktarmak da cabası. uzadı. annem de sabırsızlık ve bana kızgınlıkla dakikaya bir sordu, bitti mi diye. bir de bana gıcık bir bakış atıyor beceriksiz der gibi kafa tuta tuta.
hem onsuz acayip eğlenmişim hem de bir fotoğrafı yüklemeyi beceremedim!

-'göstermek istemiyorsun herhalde!' diye kızıyor. arkadaşım da gülüyor. bana ise hiç komik gelmiyor. annemin şaka yaptığını sandı herhalde..

kim bilir kaçıncı defa açıklayışım hemen hop diye yüklenmez, her şeyin bir yolu yordamı var.. gene iyi, daha önceki durumlardaki gibi benim beceremediğimi iddia etmedi. daha önce beceremediğimi, kimbilir yanlış tuşa bastığımı iddia ederek beni kızdırmayı başarmıştı da.
fotoğraflar büyük boyutlu, hem de ne zamandır biriken fotoğrafları hazır kabloları takmışken yüklemek isteyince uzuyor iş tabi. ama anlat anlatabilirsen. sanırsın annem şimdinin sabırsız genci , yeni yetmesi!


eee akıllım telefonun ekranı mı kırık? ondan göstersene!!! mi dediniz. bilmem. içimden bir ses öyle dedi. acaba hafiften şizofrenmiyim la!?

 bazen üşeniyorum telefondan gösteriyorum ama haliyle gözleri bozuk. gerçi kendi doktora gitmemek için cam gibi gördüğünü, 15 yıl önce yazılan reçeteyi bulursa ondan yaptırsa yeteceğini, gözlüğünün sadece eskidiğini iddia ediyor. oysa bildiğin iyi göremiyor işte.
blur
işte telefonun ekranından gösteriyordum bir keresinde. ay güzel falan diyor. çok da çekmişim. sayfayı nasıl ilerletip sonraki fotoğrafa nasıl geçeceğini gösterip tuvalete seğirttim. teknolojiden korkan, benim telefonu eline bile almak istemeyen annem (böyle elini geriye çeke çeke istemem, almam elime der) o an aldı meraktan herhalde. geldim ki tuvaletten sonnraki fotoğraflardan birine geçmiş bakıyor.

-'ayy kızım ne güzel çıkmışsın bunda maşşallah!!'

iyi de çektiklerim günbatımı?!! çiçek, kedi, yağmur damlaları vs. o an dikkatimi çeken ve hemen fotoğrafladığım şeylerdi.
+"???hı??"
-'bunda diyorum çok güzel çıkmışın!'
Allah alllaaah, acaba kendimi de çektim ya da birene verdim de çekti de ben mi unuttum? fotoğrafa bakıyorum..



ne olsa beğenirsiniz kedi!!

hıı yok ya şaka. sahilde eski bir ortaokul arkadaşımla karşılaştım, onla çekildik. fakat annemin baktığı fotoğraf arkadaşımın fotoğrafı sadece, sonra ona eposta ile yollayacaktım, o fotoğraf.

+"anne o ben değilim ki??!!!"
-'e kim ya??'
+"ortaokuldan bir arkadaşım, melek. sahilde karşılaştık da"
-'aa niye sırf onu çektin?'
+"esas sen niye onu ben sandın? gözün bozuk annecim işte bir doktora gitsek?"
-'amaan sen de!'

sonuç hala doktora gidilmedi. ben de reçeteyi bulup yok ettim ki eski gözlük yerine yenisi yapılsın. ama hala bir şey yok.

bir keresinde de üç arkadaş buluşmuştuk, fotoğraf da çekmiştik işte. birinde de ben diğer iki arkadaşımı çekmiştim annem onlardan birini de ben sanmıştı!!

gülünce ya da doktora gitmelisin deyince de kızıyor. o mu bilecekmiş ben mi? ekran küçük diye iyi seçemiyormuş işte!

bazen beraber bir yere gittiğimizde de fotoğraf çekmek istiyoruz. esas mesele orada çıkıyor. ikimiz ve bazen de teyzem, denk gelirse ablam, eniştem. hep beraber çekileceksek bir garsondan ya da yan masadaki gençten istiyoruz falan, durum öyle kurtuluyor.. kalabalık olunca kolay bir o çeker bir ben falan.

ama sadece ikimiz olunca... evet yine yan masadaki gençler ya da garson devreye giriyor.
ama bazen tek çekilmek isteyince ben birinden isteyene kadar annem çekiveriyor. ama işte ekranı göremiyor ki..
ne zaman annem fotoğrafımı çekse ki genellikle yok ya da sıklıkla böyle oluyor, benim fotoğraf flu...

ekrandan bakınca çok seçilmiyor bazen de bazen de anlaşılıyor, bir daha çeksin istiyorum. sonuç gene aynı.

tabi bir de eski filmli makinalardan gelen alışkanlık devam ediyor.
hani eskiden bir film konur, onunla bir yıl idare edilirdi. masraf olmasın falan işte bir iki makara filmle bir yıl geçer, bir yerde bir fotoğraf çekeceksen 1 karecik çekilirdi.

annemle teyzemde aynı kafadalar. ama diyorum dijital bu, istediğin kadar çekersin, beğenmezsen silersin... film değil hafıza doluncaya ya da şarjı bitinceye kadar çekebilirsin.

ama onlara göre ne lüzumu var... aman ondan sonra da eski fotoğraflarına bakıp hayıflanırlar, niye bilmem ne yılı hiç fotoğrafları yokmuş, ya da bir kare var ama yarım yamalak, silik, gözü kapalı, ağzı açık ya da baskısı kötü, ya da hepsi birden.
işte diyorum tüm bunların çözümü seri halde çekmek. o an için hak verseler de fotoğrafı çekerken unutmuş oluyorlar.

alıyor kamerayı 1 tane çekip veriyor geri elime. illa bir kaç defa "anne bir kaç tane çek tamam mı?" demem lazım. ki bu bir kaç tane de hatırım için 2 tane oluyor. aynı pozla ne lüzumu varmış!? e değiştiririz, e sen yaklaşır uzaklaşırsın falan...

çekmez diye de ayarlarda seri çekime ayarlıyorum ki hızla bir kaç tane çeksin. hem garanti olur. birinden biri net çıkar. ama yok her seferinde 1 tane çekmeyi başarıyor sadece o da flu..

ha zaten her eline alışında nereye basılacağını unutmuş oluyor... üstelik her makinanın da hali bir başka, bazısı çabuk yakalıyor bazısına nispeten uzun basmak ve bir kaç saniye kıpırdatmadan beklemek gerekiyor. işte benimkisi öyle... hele ışık biraz azsa.

bir keresinde arkadaşlarımla poz veriyoruz, sırıtmışız iyice annem de çekecek. e kapatmış makinayı. çektim sanmış. biz de fark etmemişiz. boşuna poz vermek bir yana o gün fotoğrafımız olamadı. ha bazen o ya da ben fark ediyorum, düzeltiyoruz ama... uzun hikaye yani...

ama genelde teknolojiden korktuğu ama hatırım için çektiği için deklanşöre bastığı an, hiç olmaz ana fotoğraf çekeceği, çektireceği anlarda bir hızlanıyor annem, işte o zamanlarda da hızlanıp kamerayı ya hareket ettiriyor ya indiriveriyor.. flaş yere patlıyor... bir daha bir daha da sabredemiyor... eğer fark etmezsen fotoğrafın olmaz o an, ya da fark etsen flu olur. hem görmüyor bu yüzden çekemiyor, hem sabredip bir iki saniye daha kamerayı düz tutamıyor...

yani ne zaman annem bir fotoğrafımı çekmeye kalksa o fotoğraf ya flu ya da hiç yok.. onun yerine yerdeki taşlar vs. var.
amaan asla da çekemediğini kabul etmiyor, makinam sorunluymuş.

bir daha çek deyince de boşuna sıkıldığı için gece acele ediyor gene flu! en iyisi başka birinden rica etmek. oradan geçen birinden. ama annem buna da karşı, ne efendim belki hırsızmış! ayy... bazen garsondan rica ettiğim de oluyor o zaman da canı sıkılıyor. ne var kendi de çekebilirmiş! ne gerek varmış elin yabancısına poz vermeye... sanırsın soyunup poz veriyoruz, öyle düz duruyorum işet. anı fotoğrafı sonuçta kapak değil..

sonra bana bir surat bir söylenme işte böyle... elin adamı kim bilir ne düşünmüşmüş...
bu durumlarda en iyisi burka giyeyim ya da hiç dışarı çıkmayayım, fotoğrafımda olmasında böylece kimse beni görmediği için aklında kim bilir neler geçirmez... dünyada hiç varolmamış gibi göçer giderim, çoluğuma çocuğuma gösterecek bir anım bile olmasın diye  ben de söyleniyorum. ama tabi benim sitemleri, söylenmelerim hep gereksiz, abartılı, saçma.... kendinin 1992 den hiç fotoğrafının olmaması üzücü ama benim 2012 de olmaması normal!! ha bunu mu dedin haksızsın amann nazlı!!
çifte standart değil mi bu şimdi?? ikilem de değil yani aslında!!

filmli makineler otomatik olduğu ve fonksiyonu az olduğu için herhalde daha çabuk yakalardı kareyi. gerçi eski fotoğraflarımın bir çoğunda da annem çekmişse fluyuz ya.. işte bir keçında yakalamış kamera da... o yıl 1 tane fotoğrafım olmuş!!

valla benim çocuğum olursa hergün çekeceğim, öyle çok olacak ki hepsini ardarda koysan şu filmlerden olacak, var ya hani fotoğraf karelerini hızla oynatarak falan yapılan...

annem zaten ben şu yıl hiç fotoğrafım yok dediğim zaman aldırmıyor, 'lüzumu olmamış demek kızım!'.. ama kendi gençlik fotoğraflarına bakarken de şu yıl hiç fotoğrafı yokmuş diye de hayıflanmıyor değil. tabi bu ikilemlerini yüzüne vurursan amaaan sende'sin, abartıyorsun olur!


annemin iddiası; hafif şaşkınlıkla ve komikmiş gibi 'nazlı sen fotoğraflarda hep flu çıkıyorsun!'
+"senin çektiklerinde anne"

kabul etmiyor tabi. niyeymiş??
+"e anne sabredip iki saniye daha tutamıyorsun ki kamerayı düz şekilde! seri çekime ayarlıyorum gene basıp kaçıyor, 1 tane çekiyorsun..."

-'amann sanki çok önemli bir günde çekilmişsin de olmamış. iyi düğününde ben çekmem kameraman tutarsın!'

hani makyaj yapmak gibi fotoğraf çektirmek de böyle en önemli günlerden günlere olur... o eskidendi, kimsenin fotoğraf makinası olmazdı, gruptan biri getirirse ancak... ama hala ona göre öyle..
 süslenmek konusuysa başka mesele ki aralarda bahsettiğim olmuştu..

diyelim ki o yıl durgun, hiç eş dost düğünü, nişanı vs olmadı. hiç süslenmemiş ve hiç fotoğraf çektirmemiş olacaksın o yıl...

böyle dediğimde daha önümde fotoğraf çektireceğim yıllar varmış, kendi napsınmış, yaşı ilerlemiş, ve ayrıca fotoğrafının olmadığı yıllar doluymuş, ne varmış...

-"iyi de anne bir daha 2012 ye geri dönemeyeceğiz, bir daha mesela 28 yaşına geri dönemeyeceğim, yani o yıl fotoğrafım yoksa ilerde senin yaşına geldiğimde o yaşta 2008 de nasıldım bilemeyeceğiz..hatırlayamayacağız"

ben önem veriyorum anılarıma valla... mesela annem eskiden işte bahsettiğim koşullar dolayısıyla bazı yıllarda hiç fotoğrafı yok ve şimdi ah çekiyor o yıllara. hem de artık yaşı ilerlediği, haliyle gözaltı torbaları ve kırışıklıkları vs olduğu için çok fazla fotoğraf çektirmek istemiyor... ee gençken çekmezsen, yaş alınca da iyi çıkmıyorum diye çektirmezsen hiç fotoğrafın olmaz ki...

ha bazen iyi çıkmam deyip bana da fotoğraf çektirmediği oluyor da. garsonları beğenmiyor efem. sanki kendi makinalarıyla çekip, saklayıp sapıklık edecekler...

oooff of...

daha da bunları unutup fotoğraflarda hep flu çıktığımı iddia etmez mi...

işte o günde dalga geçti öyle. arkadaşımla bekliyoruz ki yüklensin, annem de sabırsızlık ediyor..

fotoğrafları görünce de bizim enerjimiz iyiydi ama beklediği kadar iyi değilmiş, ne varmış ki fotoğraflarda oldu. öyle bir masa başında kahve içerken çekilmişiz o da bir şey sanmışmış!!

+"anne dedim ya sana!"
-'aman ben de sandım ki bir şey! siz de bir alemsiniz..'

ne beklediyse artık eve kikirdeyerek geldik diye bacaklarımızı omuzlarımıza koyup çinli sirk dansçısı gibi elastiki bir hareketle poz verdiğimizi mi?

haa onu demedim, bir keresinde arkadaşımı ben sandı fotoğrafa bakarken, bir keresinde de fotoğrafta yan masada çıkan ve o an için gözü kameraya kaydığı için kadraja da giren genci kim diye sorgulamıştı. bir de iddiacı ben demiim ki kızkıza eğleneceğiz hani işte masada bir adam varmış kimmiş??

+"anne o yan masada çeken kişi ayarlayamamış işte kadraja onu da almış"
-'öyle mi? ama sizin masada gibi duruyor!!!!'
+"gözlüğünü tak da bak istersen!"
-'ona buna çektirirseniz böyle olur işte!'
+"kime çektirelim?"
-'birbirinizi çekseydiniz!!'
+"ama o zaman her karede biri eksik olur!"
-'olsun! bak şimdi elin ne idiüğü belirsiz adamı da fotoğrafta çıkmış!'
+"sanki çözümü yok! adam karede çıktı diye sonsuza kadar anılarımızda olmak zorunda artık sanki!! keseriz anne!!! ne var!"
-'hıı, e o zaman baskıda çıkmaz mı?'
+"e herhalde! fotoşop bilsem adamı kaldırıp yerine kıvanç tatlıtuğ'u bile koyabilirim!!"
-'ay bir o eksikti!'


in a blur
blur

6.12.2012

git banyo yap

şu an saat 14.42 ve annem bu saate kadar aynı şeyi tam altı kez söyledi. acaba bende anlama zorluğu mu var?

bugün hava kapalı mersin'de, öğlen bir ara güneş açtı ama tekrar bulutlar kapladı gökyüzünü ve yağmur ha yağdı ha yağacak. bu yüzden annem;
-'banyoya gir, yağmur yağacak, güneş enerjisindeki su soğuyacak!'
+"bu saatte girersem dışarı çıkamam ki"
-'aman ben senin iyiliğin için...'

erken saatte banyo yaparsam dışarı çıkamıyorum çünkü saçımı ne kadar iyi kurutursam kurutayım illa migrenim tutuyor... ben dersimi aldım!!
 erken saatte banyo yaparsam çıkmam, çıkamam. bu yüzden geç saatte yapıp ohh mis cumburlop yatak! ama anlayan kim? tamam iyiliğime de bu kadar da çok kez söylenmez ki...

herhalde dışarı çıkmamı istemiyor...
yıllar evvel aşırı yağmur yağmıştı günlerce mersin'de, 2000 yılı mı 2001 mi ne... sonunda her yanı sel aldı götürdü... ben de dersteydim galiba bizim evin oralar ohooo diz boyundan yukarı pis su ile dolmuş eve girememiştim.
eve gideceğime bir arkadaşımın evine misafir olmuştum, onların binalarının çevresi o kadar batmamış.. hani haber vermedim değil anneme yani...

bir kaç kere de herkes gibi benim başıma da geldi yağmura hazırlıksız yakalanıp sırılsıklam ıslanmak. bir kaç defasında da hastalanmışımdır hafiften..

herhalde bu nedenler dolayısıyla annem yağmurlu havada dışarı çıkmamı hiç istemez (sanki normalde çok istiyor da)... yağmuru sevmez zaten, ben de bayılmam her yer vıcık vıcık ama çıkacaksam da çıkarım, hani fırtınalar kopmuyorsa eğer...
kendi en küçük yağmurda dışarı çıkacaksa vazgeçer ve sinir küpüne döner.. yok zaten çıkmayacakdıysa da gene sinir olur... bir de benim çıkmamı istemez... gene sinir olur.... bilmem bu banyo lafı bahane mi ama bazen suratıma söyler... hatta okul ders mers olsa da gitmemi istemez..

-'anam nazlı yağmur yağıyor/yağacak çıkma!!'
+"anorak giydim anne, kapişonum var, şemsiyem var, botum var daha ne olsun"
-'üşütürsün diye'
yağmurda hava aşırı soğuk olmuyor ki burada, bir ılıtıyor sanki... ama annemde hala benim çocukluğumdan kalma korku nazlı üşütüp hasta olacak... ben durgun soğuk havalarda daha çok üşüyorum ama anneme göre yağmur yağıyorsa üşünür, illa da ıslanılır ve hasta olunur en iyisi eve tıkılmak...
ohoo daha kaç kez eve tıkıldık eskiden yağmur yağıyor diye... kendi işe gitmeye mecburdu ama bazen hafta sonu ve ya tatilse bizi çıkartmazdı...

mecbursak da çıkmaya en kalın kıyafetleri giydikten sonra bir de anoraklarımızı giyeceğiz, böyle şişik şişik dolaşacağız...

hani hasta olunca da çekilmez nazı olan tipler değildik ablam da ben de... belki aşırı hastayken bir kaç defa... tamam o durum yakamıza bir kabus olarak yapıştı....

ha çok sıcak günlerde de çıkmamı istemez ha..
-'ayy hava çok sıcak 50 derece midir nedir balkonda bile durulmuyor, en iyisi hiç çıkmamak'

bu fikre uyup da eve tıkıldığımız da çok oldu, planlar iptal....

ama eğer sigara bitmişse tüm bunların hatta zifiri karanlığın, elektrik kesintisinin önemi yok!!


5.12.2012

belin açılmış.

-"belin açılmış."

bu sözü daha bu geçtiğimiz yaz duydum annemden.
ee noolmuş? bir şey olmamış, belim yaz günü açılsa nolacak mersin sıcağında. ama anneme göre öyle diil işte. bunu da bana berarber gittiğimiz bir yerden dolmuşla dönerken söyledi. yer olmadığı için ben ayakta gidiyordum, annemin hemen önünde. belin açılmış dedi ve duramadı düzeltti. 32 yaşına gelmiş bir kıza toplu taşıma aracında hele yüksek sesle bunu söyleyip de eliyle kot şortumun beli ve kemerimden tutarak çekiştirmesi ne demeli. daldırdı elini çekiştiriyor.

yani öyle de bir çekti ki bir tarafımı ezdi. kızlar bilir nerenin ezileceğini! sanmayın ki ezilmiycek, erkekler kadar ezilecek malzeme olmasa da bu ezilmeyeceği anlamına gelmez bi tarafımızın.

+"öf tamam bırak" dedim küçük sesle.
ama eli durmuyor ki.. illa beni 'düzeltecek'. kendine benzemediğim için eğriyim, kaymışım ne biliim yamuğum. üstümün başımın kişiliğimin elden geçmesi, düzeltilmesi ve kendine benzetilmesi şart! yanlışım bir kere. bütün doğruları o bilir, onun bildikleri doğrudur. her zaman haksız demiyorum, bazen de haklı çıkar ama kendini her zaman haklı görür, haksız bir durumunu asla kabul etmez, kabul eder gibi görünecekse o da alttan alıyorum tavrıyla yapar...yanlış olan hep hatalı olan benim. düzeltilmem gerek sürekli.
yani bu sadece büyük meseleler olmak zorunda değil, sıradan herhangi bir şey de olabilir.
yıllardır sürekli çeşitli şekillerde uyarırım. bazen yumuşak, mantıklı, bazen sert, kavgacı, bazen açıklayıcı, ikna edici, bazen fırtına koparırım..
ama nafile o an için 'aman karışmıyorum naparsan yap' der.

(hele bir hata yap, hele bir haklı çıksın, hele bir onun haklı olduğunu belli et! ohooo kimbilir ne kadar süre başka bir gündem oluşuncaya kadar başına itinayla kakılır. ders verilir. hep onun dediği gibi yaparsam hep doğru olur ve hep mutlu olurmuşum. 32 sene oldu anneme hala başka bir insan olduğumu, kendi olmadığımı anlatmakla uğraşıyorum. çocuğum olunca anlarmışım! bazen ben sen,n klonun muyum diyorum. kızıymışım o doğurmuş. ama yarım başka bir insandan geliyor. işte bu gerçeğe dayanamıyor. en başarılı ve en doğru kendi olduğu için çocuğu da tek başına yapmış olmalıydı... ya bence insan kendini klonlatsa bile huyu bir başka olabilir, zaman ve mekan farkı yüzünden. ama gelgelelim annem kendinin kopyasını istiyor. işte ablam var! yok yetmez, ben de olacam...)

ardından da 'fikrini belirtir' illa. 'şöyle şöyle yapsan daha iyiydi ama sen bilirsin'. amaç burada benim zihnime en azından şüphe tohumu ekmek (kaç kere dedim inceptioncu diye). acaba bu kot gerçekten bana yakışmıyor mu? acaba üstüm ince/kalın mı gelecek...

hele bu konuda ne zaman fikrine uysam ya giydiklerim ince gelir soğuk alırım ya kalın gelir sıcaklanır terlerim, saçım bozulur, ter kokarım... her insanın vücut derecesi, sıcak/soğuk algılama tarzı, terleme/üşüme eşiği farklı demek. gelin de anneme anlatın.
sürekli bir endişe ya üşüteceğim diye, tee yolda gözden kayboluncaya kadar da arkamdan bakması var. başıma bir şey gelriseymiş. en azından o mesafeyi görmeliymiş. iyi beni kendine lehimlemiyor!

bu benim üşütmemden endişelenmesi bebekliğe/çocukluğa dayanır. o zaman da beni lahana bebek gibi giydirirdi, hareket edemezdim. sonra da şikayet alırdım gidip oynamıyormuşum da bilmem napmıyor muşum da uyuşuk muşum. kımıldayamıyorum ki gidiğim kat kat şeylerin içinde. kurşun geçirmez gibi giydirirdi. zahir şişko da bir şey görünürdüm. kafama da bere takar çekiştirirdi ikide bir.

ona göre nane mollaydım, zırt pırt soğuk alıyordum, hastalanıyordum... halbuki beni aşırı kalın giydirdiği için de bu. kat kat kalın şeylerin içinde terleye terleye gezerdim, şimdi vücut aşırı ısınmış, ama suratına buzz gibi rüzgar çarpıyor, ya da bir yere gidince çıkarıyorsun terlemişin zaten üstünde kuruyor, hele sıcak bir yerse gittiğin yandın... terle babam terle. sonra da çok terlememden şikayetçi, iki de bi kirli çıkıyormuş acaba bir sağlık sorunum mu varmış. hıh endişe küpüne bir malzeme daha.

-"anne üstüm çok fazla geldi bana" kaç kez bu cümle çıktı ağzımdan kimbilir. tabi o zaman ne çok kalın giyinip terleyip kurumamdan dolayı soğuk aldığımı anlayabiliyorum ne de bu kadar sözümü geçirmek, kendi istediğimi yapmak için uğraşabiliyorum, ki çocuğum. ya ablam da öyle giyinir ama bir şey olmazdı. zaten üşürdü, kalın iyi gelirdi. olsun aynı annenin kızı değil miyiz bünyemiz aynı olmalı!!! olacak!
beni çok terliyorum diye doktora götürmüştü ilk okulda. çok terliyorum demek bir hastalığım var ah nazlı! bir kusurum var ah nazlı...
gayet iyi hatırlıyorum doktorun beni anlaması o kadar mutlu etmişti ki... yanılmadığımın bir kanıtıydı benim için kusurlu, hatalı olmadığımın, sadece anneminkinden farklı bir yapım olduğunun.

-'doktor bey nazlı çok sık hastalanıyor ve çok terliyor' gibi bir şey demişti. (tabi endişe küpü annemin doktora gidince kadar aklına kim bilir ne korkunç senaryolar geldi kim bilir, kusurluydum, hastaydım.).

doktor beni biraz inceledikten sonra zahir giydiğim kat kat kalın kazakları, kabanı gördü. zahir göğsümü dinlerken kazakların içinde sucuk gibi terlemiş olduğumu fark etti, anladı. tabi anneme göre çok çabuk hastalandığım, üşüttüğüm için kalın giydiriyor soğuk almayayım diye. oysa gereğinden bir kat fazla giyinip terleyip üstümde kuruduğu için hastalanıyordum.
*'üstün kalın mı geliyor nazlıcığım, terlemişsin kış günü??' işte adını hatırlamadığım ama kalbimi tek cümleyle kazanan yegane insanın sözü. (gibi gibi kayıt cihazı diilim ki net hatırlayım)
+"evet doktor amca, anneme diyorum çok kalın diye ama üşütürsün diyor giydiriyor." (anında sattım kadını! aayy ben bu doktorla evlensem, beni anlıyor, bu bir ilk! ilk aşkım buydu herhalde..)

artık o süreçte daha neler olduysa hatırlamıyorum o doktorla evlendim.

off yok yaa!!
doktor anneme beni bu kadar kalın giydirmemesini, benim yapımın daha farklı olduğunu, bazı insanların daha çabuk sıcaklanıp terleyebileceğini, terleyip üstünde kurursa da hastalanabileceğini falan söyledi, ilaç yazdı. sonra bana dönerek;
*'nazlıcım sen de üstün kalın gelirse söyle annene, giyme aşırı kalın'
+"söylüyorum zaten!"
 *'ama çok ince de giyme haa :)) terlersen de mümkünse üstünde kurumasın değiştir atletini. tamam mı nazlıcım?ilaçlarını da iç...'
+"tamam :))"

ooh mutlu son! onlar erdi muradına ben kavuştum terli atletimeee...

siz sandınız ki annem vazgeçecek! nhayır! (türk filmi nidasıyla okuyun).

ben vazgeçmedim bu defa da, anladım ki yani tamam çok bi hata değil ama hatalı olan ben değilmişim, yani ben acayip değilmişim, hasta değilmişim... bazıları sıvıyı vücuttan daha çok idrarla atarken bazıları da biraz daha fazla terle atarmış... yapı meselesiymiş işte.. o kadar..

o zamanlar kendi istediğim miktarda giyinme kararı aldım, ama sanmayın ki bu kolay oldu. işte mücadele başladı...

ha üşümem diye düşünüp çok ince giyinmek de doğru değil çünkü sen üşümediğini sanıyor, soğuğu algılamıyorsun ama ciğerlerden naber?

mücadele o zamanlar başladı yavaş yavaş. annem ilk fırsatta doktorun dediğini unuttu, iki de bi hatırlatmak zorunda kaldım. ama annemin benim üşüyüp hasta olacağım korkusuna engel değil bu. ki her üşüdüğünde de  üşütmez, hasta olmaz ki insan. gider ısınırsın, sıcak bi yere girersin, sıcak bi şey içersin.. çözüm var. herhalde anneme göre üşümek sonsuz sınırsız bir şey sonunda donup kalacan!

bu bel açıması sorunu da zahir o zaman patlak verdi, ya da bebekken ben. hani anneler lahana gibi giydirdikleri yetmez gibi bir de belleri açılmasın diye çocukların (vah zavallılar) pantolonlarını bellerine kadar çekerler ya, kazağı da içine tıkarlar.. aman beli açılmasın, belini falan üşütmesin diye. sonra bileğin açıkta kalır yok ya onu da çorabın içine tıkarlar.. böyle ucube gibi dolaşırsın, büyükler güler sana, alınırsın bozulursun ama anlayan ya da umrunda olan çıkmaz, çünkü sanırlar ki çocukların gururu yoktur incinsin.. belki birşeyleri çocukken gurur yapanlar, gururu kırılanlar da yetişkin olunca unutuvermişlerdir bacak kadar boyluyken bile gururlarının incinebileceğini...


böyle aşırı baskın karakterli ve aşırı iddiacı (aslan ve oğlak karışımı) bir annenin ardında ezilmemek, kendi kişiliğini, fikirlerini oluşturmak için çok çabalamak gerek. insan kişiliksiz ve  ya bağımlı, zavallı, ezik vs de olabilir, yanlış yola bile sapar inadından sırf. neyseki mantıksız değilim de neyse.
hı, ablamla da didişirdi ama o hemencecik yelkenleri suya indirirdi, sırf huzursuzluk çıkmasın diye kendi fikrinden vazgeçip onun istediği gibi yapardı bir şeyleri. ama ablam anneme bana göre daha çok benzediğinden ve benden çok daha çabuk pes ettiğinden mücadelesi pek zevkli gelmese gerek benim üstüme her zaman daha fazla gelir..

annem hala ona göre ince giyinmeme gıcık olur. yıllar oldu öğrenemedi mi iddiasından mı dönemiyor bilemedim. hala aramızda günlük tartışma konuları bunlar... kendi üşüyünce ben de üşürüm sanıyor... mesela bana acayip kalın kazaklar aldırmaya çalışır ya... şimdi modaymış ama...

o kazakların içinde haşlanmak bir yana (açık havada işe yaradığı olabilir de herhalde sibirya sokaklarında diiliz), kollarının kabanın koluna sığmaması, koltuk altında çok rahatsız edici bir top oluşturup hareket ederken beni çıldırtması bir yana... yanılıp şaşıp akla uyup aldıklarım dolabımın derinliklerinde dinlenmekteler. ama bu bana neden giymiyosun diye sorulmasına engel değil.. olur da bir gün sibiryaya yok ya daha yakında kara iklimli bir şehre taşınırsak bir bakarız duruma... o zaman iklim değişince giyim de değişir elbet...


ooo kalın giyme gerekliliği tartışmaları misal; artık yüzüme pek söylemiyor 'nazlı kalın giyin ha üşütürsün' diye. bunun yerine kendi kendine söyler gibi davranarak, bastıra bastıra çünkü kızım havaya söylüyorum sen duy gibisinden 'dışarda da hava çok soğuk gibi görünüyor, en kalın kazağımı giymem lazım!!!'.  dışarda da ikide bir sorar üşüdün mü diye. üşüsem de söylemem ben de. "yoo çok soğuk diil ki üşüyim" derim!

zaten duruma göre giyinmeyi biliyoz herhal...


bir de tabi günlük ve geleneksel bir hal alan evdeki giyimle çıkma tartışmalarımız var!! malum bizim evde benim epey bir yıldır pek uymadığım bir alışkanlık baskısı var. giyim kaça ayrılıyordu yavrum??
dışarıda giyilecek, evde giyilecek, yatarken giyilecek (düğün dernekte giyilecek de var da daha az nispeten. zaten patetli elbiseyle markete gitmek abes olur).

tabi küçükken bu kadar iddiaya, baskıya karşılık iddiacı olamıyordum, anneme göre inat! aslında doğru ama ben inatçı oldum!

bir gün artık giymekten biraz dizi çıkmış, siyah eşofmanımla soluğu dışarıda aldırtmıştı bana. gene o zamanlar kendi dediğimi yapıyordum, dırdırına, hadi hadi çabuk ol oyalanma, ne var bu kadar süslenecek demesine aldırmamaya çalışarak ama demek o gün boş bulunmuşum, çıkmışım. nereye gittiysek artık.

evde olduğum gibi çıkmışım. acele ettirdi zahir adeti. ne makyaj düşünür ne süs. işte bir saç tarar bir belki pantolon değişir fırlar dışarı. bir de hızlı yapar bunları bir de bana son anda verir dışarı çıkış haberini bana garezi var gibi süslenmeme zaman bırakmadan. yok süslenmeye mi kalktın çok yavaş olmakla suçlanırsın olmasan da, kapının önünde bekletmekle... süperman gibi hızlı kılık değiştirir annem, sonra sana aldırmaz kapıya koşar ayakkabısını giyip kapıyı açar anahtarla uğraşırken beni sinir eder hadi!! oyalanma!! ne var bu kadar süslenecek??!! der..

neyse dışarı çıkmışız gidiyor mu dönüyor muyuz. napıyorsak yolda böyle bir genç kız gördü sevimli sevimli baktı kıza, hayran oldu. bana da dönüp;
-'ne tatlı değil mi? ne güzel de giyinmiş, süslenmiş ay' dedi.
sanki başımdan biri kaynar su döktü!! sen kızın süslensin diye beklemek isteme ama süslü bir kız görünce de hayran ol ve kızına onaylatmak işte!!

off biz benim buluğ çağımda ve onun menepozunda yaptık en büyük kavgaları, iyice ayarsız kontrolsüzdüm, e gelişme çağı da insan nasıl güzel görüneceğini de tam bilemiyor, saçla başla uğraşmak biraz zaman alıyor. dolabın karşısında karar verilemiyor hemen ne giyileceğine....vs.. onun menepozu hele off!!! hergün stresti, evde kalp hastası olsa dayanamazdı! bir de üstelik genelde ablamı savunmak da bana düşerdi..
buluğ çağı..
bir de böyle bir duygusal karmaşa, çocuk gibi davranırlar sana ama kendini genç kız gibi hissedersin..kimse seni anlamaz.. patladım o anda!
+"bıraksan ben de giyinip süslenecektim! acelenden beni hep böyle dışarı çıkartıyorsun sünmüş eşofmanlarla! bir bırakmadın ki süslenek!"
-'aman nazlı sen de yavaşsın!'
+"sen de son dakkada söyleme gideceğimizi!"
-'ne var bu kadar süslenecek ki? kim görecek? koca mı bulacan?' (her benim süslenme tartışmamızda bu soru sorulur?)
+"kendimi iyi hissetmek için süslenemem yani illa biri için! ben de süslenirdim bıraksaydın! kapıda dikilip bağırıyorsun hadi diye"
-'dinlemeyeydin sen de!'
+"???"
-'hem sen o kadar süslenemezsin!'
+"niye senden başka herkes beceriksiz değil mi??" (o an demek istediği başkaydı ama genel düşüncesi budur)
-'kızım o senden büyük, makyaj yapabilir!'
+"benden büyük değil!"
-'büyük'
+"değil!"

-'büyük'
+"değil!"


-'büyük'
+"değil!"
-'kızım sen küçüksün! o genç kız, süslenebilir o!'
(annemin süs dediği de sanmayın ki porselen makyaj, kız uyumlu giyinmiş ve açık pembe bir parlatıcı ruj sürmüş o kadar. ama anneme göre süs. ve süslenmenin bir yaşı var ve ne kadar geç olursa o kadar iyi. tabi bunu o anda söylemiyor zaman içinde çeşitli açıklamalarından çıkardım. hatta anneme kalsa evlenene kadar makyaj yapılmamalı hani evleninceye kadar cinsellik yok ya süs de olmasın... oysaki süslenmek bir alışkanlık, evleninceye kadar süslenmeyen anca düğünde süslenir sonra pejmürde haline döner!)
+"benden büyük değil! bizim lisede 1. sınıfta, başka şubede! aynı yaştayız!! ikimiz de 14 üz!!!"
-'değildir!' (benden iyi bilir!)
+"tanıyorum anne!"
-'benzetmişsindir!'
+"benzetmedim! adı aylin! başak'ın ilkokuldan arkadaşı o bahsetmişti!"
-'gene de sizden büyüktür, geç başlamıştır'
+"kaç yaş geç başlayacak? 5 yıl mı? aynı yaştayız işte!!!" (siz sanmayın ki olduğundan büyük görünen bir kız. normal de giyinmiş abartılı değil. 14 yaşa uygun hepsi o. hatta yanyana koysalar bizi benim yaşımın biraz daha büyük olduğunu düşünürlerdi..)
-'sizin yaşınızda 1 yıl bile fark eder!'
+"benden 1 yaş büyük olsa ne fark edecek acaba anne? onun güzel görünme hakkı var ama benim yok! o benden güzel ama ben daha çocuğum!!"
-'aman nazlııı!!'

gerçekten beni üstümdeki sünmüş eşofmanla çıkartıp başkasını güzel bulması beni üzmüştü. ama sinirle tepki verdim, gerçi bundan da anlamaz ya.. nasıl açıklarsan açıkla ister kavga, ister mantıklı ve ciddi sadece çok ısrarcıysan biraz durur ama onu da büyüklüğünden yapıyor görünür dedim ya... alttan alıyor gibi durur. önce insanı çileden çıkarır sonra hala kendini haklı görmesine rağmen işte dediğim gibi bir tavırla susar anca...

ha desen ki böyle böyle üzüldüm anne. amaan o zaman da sana zavallı bir yavrucasın gibi bakar, acımaya başlar, aman bu kız da herşeye çok üzülüyor aman bu kız da dayanıksız, aman bu kız da ben olmasam napacak... ooof of. of nazlı., zavallı nazlı, beceriksiz nazlı, duygusal ve ezik nazlı... sen napacaksın ilerde daha zorlukla karşılaşsan... üzülmenin de derecesi var değil mi? ama anneme göre aynı ayar... nasıl üşümenin sonu yoksa donup öleceksen üzüntü de öyle bu kadarcıktan üzülüp öleceksin...

gerçi senin duyguların olamaz ki küçüksün hele!! küçüksün!!!! anlayamaz, algılayamaz, hissedemezsin...
e bari evleninceye kadar olsun bu da anne!
anca evlenince süslenir, cinsellik yaşar hatta anlayabiliriz... yoksa aptal saptal küçükleriz... hele ki ben!!

ha tartışmanın devamında hala kızım benden büyük olduğundan emin konuşmaya devam ediyor. nedense benim hafızama da güvenmiyor ! haa unuttum yemeğin altı demişti unutmuştum yanmıştı yemek, işte bende hafıza yok bana güven olmaz!!

ciddi neden benim azcık birazcık süslenme hakkım olmadığını sordum. 14 yaşındaydım neden pembe nemlendirici ruj süremezdim neden sütyen giymem gerekmezdi??

ha bir de sütyen mevzuu var! o da meseleydi. artık sütyen giyecek miktarda malzeme sahibi olduğumuzda ablamda ben de aynı muameleyi görüyorduk tabi. ama benimle mücadele daha zevkliydi. bana hatalı olana öğretilecek şeyler vardı. ablama daha erken senin için sütyen dediğinde kız 16 yaşındaydı!! iyi dedi sustu. annesi herşeyi en doğru bilirdi ve zaten sataşmaya da gelmezdi!!

evleninceye kadar cinsellik zaten süs ve sütyen de yasaktı. herhalde annemin menapozu yaklaşıyor olacaktı sütyen düşmanlığı başlamaya başlamıştı! yani bıraksak şu yaşımızda bile sütyen giyemiyor olacaktık!

inatla kızın benden büyük olduğunu iddia ediyor.

+"sence çok mu makyaj yapmış ki?"
-'yooo'

hani genelde babalar kızlarının büyüdüğüne inanamaz, inanmak istemez ya bizde de annem. zaten annemiz hem anneydi hem baba, çift karakter ve sorumlulukla mı böyleydi acaba?



+"eee, neden ben yapamıyorum? izin mi vermiyorsun? yasak mı?"

işte ben bilmezmiyim nasıl damara dokunulur?? al işte!! anneme göre baskıcı anne olmak kötü, yasak demek, izin vermemek de. ama bunları yapmıyor sanmayın sadece bu kelimeleri kullanmadan yapardı...

-'hayır yasak değil tabi ki! ben baskıcı bir anne miyim?'
+"yook canıım ne alakası vaar?" (imalı imalı. he desen sen bu kelimeleri kullanmadan yaıyorsun uyduruyor olursun, sen ne anlarsın olursun vs)
-'....'
+''peki ben neden yapamam?''

bu durumlarda yani sorguladığım, mantık aradığım, çelişkilerini yüzüne vuran durumlarda ben uzatmakla ve kavga çıkarmak istemekle suçlanmakla püskürtülmeye çalışılır... sınıfta öğrencilerini soru sormamak ve sorgulamakla suçlayan, soru sormalarını isteyen öğretmen hanım kızının kendini sorgulamasını istemiyor. mantıklı açıklama da yok vazgeçmekte yok!!

uzatmakla suçlanır geçiştirilmeye çalışılır. yemi yutup geçiştirilmesine göz yumduğumda da kendi haklı olur sanır, ya da ben haksızım imajı oluşur, ya da ne bileyim işte ben vazgeçmiş haksız olduğumu anlamış olurum. bir gün belki kaç kez oldu da ben bunu hatırlıyorum.. ben susup unutunca , yani hem konuyu değiştiren dikkat dağıtan kendi hem de beni konuyu kapatmakla suçlayan kendi olur. 'hı bak anladın değil mi nazlı haksızsın ya da ben haklı çıktım' der! gel de delirme!!! bir yandan da ablam beni gizli gizli çimdikler susayım diye...

boyun eğecekmişim. hani annem de bize bir de öğüt verir boyun eğmeyin diye... bir gün dedim "başkasına eğmeyelim de sana eğelim ama değil mi?" hiç anlamadı neyden bahsediyorum. iddiacı ve inatçı olduğunu düşünmüyor, inanmıyor çünkü, o bildiğini inandığını savunur canım! ben abartıyorum gene!! ben bilemem ki küçüğüm salağım??

gene işte o gün biliyor ki için için cevap veremeyecek çünkü yasak senin makyaj yapman diyemeyecek, iyisi mi konuyu değiştirmek!!

konuyu değiştirmeye çalışıyor illa... ben de + "değiştirme konuyu anne" diyorum!!
+"çok uzattığım ve sorguladığım için suçluyum ama aslında böyle yapmamam lazım küçüğüm ne de olsa!! makyaj yapmam, düzgün giyinmem de yasak zaten! gizli yasak!"
-'ama senden büyük gibi görünüyor'
+"hiç de bile! sen beni güzel bulmuyorsun ama daha güzel görünmek istememi anlamıyorsun ve fırsat bırakmıyorsun. sonra da suratıma bir yaşıtımı çok güzel bulduğunu söylüyorsun. kıskandırma mı bu??"

-'aaa nazlı! aşkolsun! ben sen çok güzelsin! olur mu hiç??!!'

aha şimdi de benim kendimi güzel bulmadığımı ya da bu durumdan sonra üzülüp, mahvolup kendime güvenimi kaybedeceğimi sandı. böyle söylüyorum çünkü sonraki günler beni iltifata boğdu.
güzelliğin herşey olmadığını öğrenmem uzun sürmedi ama insan yani kadın denen varlık her zaman daha güzel olmak ister işte...
öyle bir şey yok ama annenin seni değil de başkasını güzel bulduğunu söylemesi dokunan bir şey yani. hem sana fırsat bırakmasın 'süslen' (düzgün giyinip, saç taramak ona göre süs) hem de başkası güzel olsun tatlı olsun!! oh ne güzel.. alınmayayım da ne yapayım . sonra düşündüm ki zaten annem düşünmeden söyledi ama düşünmesi gerekirdi, o yetiştindi, büyüktü, noldu?. ben yanında sünmüş eşofman, dağınık saçla besleme gibi zaten canım sıkılmış, tanıdığım biri beni böyle görmesin diye içimden dua ediyorum ama annem süslü bir kızı güzel buluyor!! bir de suratıma söylüyor ve onay bekliyor...

 o günler bana kapak oldu... süslenmeden çıkmaz oldum kah annemi kapıda delirttim (ablam öyle bekler), kah tee sabahtan uyardım "bak aniden çıkıyoruz deme anne, bir yere gidecek miyiz ona göre??" dedim, kah gelmem dedim gitmedim... bana çare bırakmadı...

hani kendimi ona bıraksam sütyensiz makyajsız gezecem ayrı, sonra başkalarını beğenecek, beni sessizlikle suçlayacak... sorgulasan, kendi bildiğini okusan hep yanılıyor olursun... böyle işte...

nedense, haa 14 yaşında mıydım ne yemeğin altını kısmadım yemek yandı ev değil ha, artık hafızasız, güvenilmez, hiçbir şeyin ayırdına varamayan biriyim ya böyle saptamalarıma hep kuşkuyla bakar. hep haksızmışım gibi. ya da haksız değil de yanılıyor hüsnü kuruntuluk ediyor muşum gibi bir şüpheyle...

bir arkadaşım vardı illa onunla hala görüşmemi ister de... çocuk bir canavar ve manyak değil belki ama düpedüz hödük, kaba, kızları küçümseyen, kendini böylelikle üstün gören biri. ama bunları minik anekdotlarla yapar, belki kendi bile bilincinde değil. ne belkisi yaa! resmen! suratına dedim inkar etti!! kızlara karşı çok saygılıymış ama zaten kendi üstünmüş ki?? neyse çeşitli konular... kimi önemli kimi önemsiz...

tabi görüşmek istemememin başka sebepleri de oldu. aldatılmak gibi. yatakta basmadım ama neyse de aldatılmak aldatılmaktır. vs vb.  küçüklü büyüklü sorunlar, fikir uyuşmazlıkları ... ayrıldık. ama anneme göre ben hatalıyım, yani belki aldatmadım dayak olayı da olmadı ama gene ben detaya inmişimdir, abartmışımdır imalarında bulunuyor. tanışmışlardı da bir iki kez. anneme ne kadar iyi davranmış çok kibar ve iyi bir çocukmuş...toplamda bir kaç saat görüştüğü birini yaşı dolayısıyla daha iyi tanıdığı kanısında....

tabi onu savunmasından da kavga çıktı... öyle bir şeyler söyledi ki annem sanki ben ondan iyisini bulamazmışım hatta hak etmezmişim gibi, ben haksız mışım gibi manalara geldi söyledikleri. aksini iddia etse de. elindekiyle idareyi bilmeliymiş insan, yalnız kalmaktan iyiymiş falan!!!

eski sınıf arkadaşlarımı bir potansiyel koca olarak görmekten az vazgeçmişti o zaman o var diye. madem var kaçırma, bulamazsına getirdi.

gözgöre göre sorunlu bir evlilik olsun yani. ben sadece çeken, idare eden biri olayım. herhalde kendi törpüleyemedi o becerir sandı... güya kendine benzeyeyim diye uğraşır ama kendi son derece ön planda iddiacı biri ama ben öyle olamam... çelişkiler ilişkiler....

bunları anneme açıklamadım sorgulamadım sanmayın ama 'kendi bildiğini/düşüncesini savunur'...
hala artık onunla görüşmememin hata olduğunu düşünüyor. insan biraz idareci olurmuş. hani hoş görülecek şey var görülmeyecek şey var.
hem kendi ezik olmamış, susmamış, idare etmemiş, yutmamış, kendini ezdirmemiş, susmamış işte, anlaşamamışlar babamla ayrılmışlar... ama ben öyle olamam... niyeyse...açıklama yok!

böyle söyleyince de 'hıı haklısın aslında tabi' oluyor şükür... istemezmiş kötü evlilik yapayım, üzüleyim ama belli olmazmış ki belki de mutlu olurmuşum... hay allahım! hala kendi haklı...


2.12.2012

neden hep komşumla aynı anda banyodayız?

kalp kalbe karşıdır derler ya acaba banyo da banyoya karşıdır mı??
ya çünkü merak ediyorum neden hep komşumla aynı anda banyodayız??
yoo sapık olduğunu sanmıyorum normal bir kadın..

bütün yaz böyle denk geldi, kış oldu gene aynı anda bitişik olan banyolarımızdayız.
 tesadüfün de bu kadarı!

fast best friend - hızlı arkadaş tüketimi

Calgary Farmers' Market: Snow Angels, Rooster

dizilerle ilgili, burçlarla ilgili yazılarım yarım yamalak kaldı...

twitterda bile yazamadığım şu günlerde.. belki de ilham perisi kaçtı... yok yaa bak şimdi kendimle çelişeceğim benim ilham perim nasıl kaçar! kendisiynen aynı evde yaşamaktayız^^ o da başka konu..
ah şu üşengeçlik olmasa daha neler yazacağım da.... sanki çok az yazmışım, çok uzatmamışım hep kısa yazmışım gibi :)) hani gevezeler fazla konuşmadıklarını sanır, iddia ederler ya ^^

böyle düşünen tanıdıklarım oldu.

kendini geveze bulmuyor herhalde başkasını dinlemediği gibi kendi konuşmasını da dinlemiyor olacak bir 'arkadaş', dinlemesini de bilen ama çok konuşkan başka bir arkadaşı çok geveze bulup onunla aynı ortama girmek istemiyordu. kendi konuşamamaktan korkuyor olacak.. dünya kendi etrafında dönüyor sanır o... dünyadaki herkes onun için, bir gün bir işine yarar bir menfaati olur diye yaratılmışcasına bencil yaşar... adı da yaşar zaten... hani bazıları dost biriktirdim der ya ha belki haklılar. belki de değiller. işte bu arkadaş da menfaat için her yerde tanıdık biriktirir, önce kendini melek gibi gösterir bir şirinlik abidesi gibi. hatta ancak yüzey görebilecek kimi insanlar onu dünyada tanıdıkları enn şirin bir kişi olarak görür. hıı hele bir dar boğaza girin, hele bir başınız dertte olsun, moraliniz olmasın vs ara ki bulasın bu sahte şirinlik muskasını!! tanıştığımız arkadaş olduğumuz ilk zamanlar küçüktük. o bu kadar da bencil değildi ben de bu kadar iyi çözümleyemiyordum insanları olayları... niye arkadaş oldunuz o zaman diyecekseniz işte cevabı bu.

her yerde bir arkadaşı var. ona göre arkadaş ama esasında tanıdık. bir gün işi düşer diye. daha adını doğru hatırlayamadan karşısındakinin hemen telefonunu alır. karşısındaki şaşmışsa da zaten hani büyük bir kötülük beklenmez o kadar da değil ama sonuçta benciller kraliçesidir kendisi, verirler tabi numaralarını... bir gün bir şey istemek için.

onun da hobisi bu bir şey istemek. edinmek, satın almak, ne bileyim o gibi şeylerden çok başka birisinden istemeyi ve öyle edinmeyi sever birşeyi.. sanki istemek onun için para harcamanın verdiği haz gibi, ya da istediklerini başkalarına yaptırabiliyor mu bunun kendince sınanması. tabi çoğu istediğini yapıp yapıp artık fazla gelip yapmak istemeyince sen kötülükler kraliçesi olursun. hain olursun sen çünkü dünyaya onun istedikleri şeyleri yapmak için gönderilmişsindir dünyaya!
hani her insan bir amaç için gönderilmiş denir ya. kimi işiyle kimi eşiyle kimi ebeveyn olmasıyla tanımlar bunu. bir misyon gibi. yaşar'ın en iyi arkadaşları da ki özellikle en eski olanları onun her istediğini yapmakla yükümlüdürler. bu misyonla dünyaya gönderilmişlerdir yahu! ha yapmayınca neden diye sormaz. (daha küçükken bu kadar olmazdı, bu kadar da bencil değildi sanırım). o nedenini sormaz da sen anlatırsan da anlamak istemez, israr etmeye devam eder. kabul ettirene kadar... senin gitmek istemediğini bilmesi gereken yerlere sırf onun için gidip katlanmanı bekler. o senin için aynı şeyi hiiç yapmak istemez ama. hadi oldurdun sonra senin başına ağaçkakan gibi kakar. ben senin için buna şuna katlandım yaptım desen de nafile. onun kendi dünyasında başka hayat çünkü. bizler onun için herşeye katlanmalı, dırdır etmemeliyiz, karşılık beklememeliyiz ama onun karşılık vermesi, aynısını yapması gerekmez... al gülüm ver gülüm değil. ona göre al gülüm al gülüm...

 o dostluk biriktirdiğini zannediyor ya ciddi ciddi, dostluk ayaküstü hoşbeş etmek değil ama onun yüzeyselliği anlayamaz bunu... hayata birkaç milimlik bir derinlikten bakıyor çünkü...

bu sahte şirinlik muskasıyla ayaküstü sohbetten akşam beraber bir yerde eğlenmeye geçilirse işte en iyi arkadaş oldunuz!! hay allahım, gülsek mi kızsak mı... onu lise yıllarında gittiğim dershaneden tanırım, yani tee o kadar eski. küçükken o kadar bencil değil gibiydi yaş aldıkça, gözü açıldıkça herhalde işini bilir biri haline mi geldi. neredeyse benim kadar eski tanıdığı bir arkadaşıyla hepimiz beraber bir yere gidecektik birgün. bir yerde buluşacağız. o diğer arkadaşını da benim gibi tee 1997den falan tanıyor yani, neyse buluştuk üçümüz. sonra aramıza birinin katılacağını da öğrendik. iyiii.

neyse o arkadaşı da bize katıldı onu bize 'enn iyi arkadaşım' diye tanıttı. oysa bir aydır tanışıyorlardı. aslında bize en iyi arkadaş olarak tanıttığı kendinin çok daha açık göz menfaatçi bir versiyonu, bizim yaşar'ı pohpohlayarak bu hale getirmiş anlaşılan. gazı verdin mi alır şişer çünkü o... hani bunu da sonradan anladık bir kurstan arkadaşlarmış, kızın arabası yok biliyor musunuz amacı kursa rahat ulaşmak. yaşar'a vermiş gazı en iyi arkadaş vesilesiyle her kurs zamanı ohh rahat rahat yaşar'ın arabasıyla gitmişler. kurs bitince de ortadan kayboldu..
tabi bizle tanıştırdığı o gün bize 'en iyi arkadaşım' diye tanıtınca hem hafiften kızdık ama hem de komik ve saçma geldi. işte bu durum tam yaşar'lıktı çünkü. birbirimize bakıp gözgöze gelince bizi bir gülme aldı, sonra 'hani biz en iyi arkadaşındık !!' diye çıkıştık... kırdığı potu anlayınca ekledi 'yani son zamanlardaki ee şey kurstan en iyi arkadaşım' oldu. bu arada ben de kurstan arkadaşıyım, değer arkadaşı da oturdukları siteden.

işin komiği biraz da saçma ve trajik. çünkü bunlar yaşanırken çocuk yaşta değiliz, buluğ çağı bile değil ulan bize anca genç hanım falan denecek yaştayız. benle diğer en eski en iyi arkadaşı o zaman 30 yaşımızdaydık, yaşar ise 34 yaşındaydı!! yani artık olgun bir yaş herhalde di mi. kişilik mişilik oturmuş, iş güç kurulum ve ilerleme aşamasında koca koca genç yetişkinler. ama zaten yaşar hiç yaşının insanı olmadı, hala 13 yaşında gibi hareket eder... öyle mantıksız, öyle bencil... tabi kendine göre öyle değil, mantıklı ve kendine göre iyi.

neyse yani en iyi arkadaş kategorilere ayrılıyor demek! en eski en iyi arkadaş, siteden en iyi arkadaş, kurstan en iyi arkadaş, iş yerinden en iyi arkadaş vs.

hıı diceksiniz olabiliir. hani 40 tane en iyi arkadaşın olamaz ama bir kaç tane farklı ortamlardan iyi arkadaşların olabilir. hıı mümkün. sizin varsa gerçekten ama öyle fast best friend değil. e kıskanırım bak!!
neyse işte mesele bu değil. yaşar'ın bunu defalarca yapmış olması.. 97den sonra siz 30lara gelinceye kadar bu kadar mı oldu? hayır arada benzer vak'alar oldu. ama bu olay bir kırılma noktasıydı belki. ya da yaşar'ın şaştığı yılların bir dönüm noktası. nebiliim onun gibi birşey... işte öyle bir şey...

 hı belki arkadaş demeliyim, ama arkadaşlık daha paylaşımcı daha derin olmalıdır. gerçi günümüzde fast food fast fashion gibi fast friend durumu da var ya. hatta fast best friend.

hani hep gelip geçicilikten, hızlı akan hayattan bahsederler ya. şikayet ederler insanların yüzeyselliği, ilişkilerin yüzeyselliği, gelip geçiciliği...e doğru. bu duruma bu arkadaşım çok uyuyor. üstelik yeni nesil falan da değil resmen şairin dediği gibi yolu yarılamışken de metropol kent değil nispeten küçük bir kentte yaşarkende. hani sanmayın ki bencil insanlar, gelip geçici yüzeysel insanlar, dostluklar, ilişkiler sırf istanbul da yaşanıyor...

yüzeysellik temsilcilik açtı mersin'de canım!

bu en iyi arkadaş çelişkili durumu bir kaç kez daha yaşandı. yeni tanışıp hemen kaynaştığı biri hemen en iyi arkadaşı oldu. bizle de tanıştırdı. ha şimdi biz eskiden beri tanıyınca anlaşmazlıklar da, onu daha iyi tanıdığımız için davranışlarımız da farklı oluyor. demek ki sadece uzun ilişkiler, evlilikler değil arkadaşlıklar da kimi yerde sıkıcı olabiliyor. ama burada daha çok işine gelmemek. her istediğini yapmamam, sorgulamam, benzer 'fedakarlıklar' beklemem kabahata, sıkıcılığa dönüşüyor gözünde. yeni tanıştığı arkadaşlar birbirlerini iyi tanımadıkları için daha keşifsel ve eğlenceli geliyor olabilir. tabi karşı tarafında fazla beklentisizi, geçici ve yüzeysel arkadaşlığı da bir etken...

kaç defa sadece bir süredir başka yerlerden tanıdığı ve en iyi arkadaşı olduğunu sandığı kimseleri benle de diğer en eski en iyi arkadaşıyla tanıştırdı. arada bir işin tuhaflığını sezip bizi de en iyi arkadaş olarak tanıttığı oldu.

yeni en iyi arkadaşları geçip gitti. belki de onun istediği de buydu. bir zamanı eğlenceli biçimde paylaşıp sonra unutmak.. sanırsınız ki bu durum yeni yetmelere özgü. değil.

arkadaş farkında olmadan fast best friendliği keşfetmiş olabilir mi? sanmam . böyle insanlar daha vardır herhalde hele nüfusun 80 milyon olduğu konuşuluyorken...

var ya var unutmuşum. benzer versiyonlar gördüm. tam iyi arkadaş oldun derken, hani beraber vakit geçirirsin, başka arkadaşlarınla tanıştırıp grupça eğlenirsin. hatta birbirinin evine gidersin, yemeğini yapar yersin. hooop sonra kayıplara karışır. hani bir sorun da yoktur. sadece mesafe oluşur, bir iletişimsizlik. belki bir tarafta bir takım hazımsızlıklar.
Serena & Blair


bir tanıdığım var böyle kısa zamanda samimi olmuştuk güya, hatta annemin anneler gününü kutladı, hediye aldı (başkasının anneler gününü kutlamak da bana saçma geliyor da ya neyse..). güldük eğlendik tıkındık. eskilerden bahsettik biraz.
 (yazar burada eski erkek arkadaşlardan bahsetmektedir! ayy böyle deyince de eskiler koleksiyoncusu gibi bir anlam çıktı ama değil işte. çocuğum biz kızlar bir tane eski erkek arkadaş olayından bile ne sonuçlar çıkarırız oooff ^^ hatta başkalarınınkinden bile! bize konuşmak olsun! bir gülücük daha koyam da hafiflesin  :)) )
 neyse işte bir süre bir kopma oluverdi. nasıldıysa artık. anımsamıyorum. manyak gibi hergün araşıp görüşmüyordukta işte bir limit vardı sanki üç-dört gün konuşmazsak merak ediyorduk birbirimizi.
neyse ne iş olacağına varır. falan da.
 bu kadar samimi görünürken birden ani bir yabancılaşma. haa sen arayaydın belki bir derdi var kızın! mı dediniz. belki. ben de öyle düşünmüştüm. iyi niyetime zıçayım!

arada bir aradım sordum, görüşme talep ettim!! hay allahım kız telefonda bile tuhaf. o samimi neşeli kız gitmiş bir buz dolabı gelmiş. ne bilem ben de endişe ettim, başına bir şey mi geldi, kötü bir şey mi oldu, farkında olmadan tersine giden bir şey mi oldu.

yoo hiç biri değildi. yaa sapık gibi hepsini birden sormadım tabi ki.

sesten bile mesafe anlaşılıyor. arıyorum soruyorum bir soğukluk bir mesafe bir geçiştirme. derken derken ben de vazgeçtim. baktım hep ben arıyorum soruyorum. hani en azından nasılsın diye nezaketen aranmaz mı. valla ben ararım. mesela tee üniversiteden hatta liseden bir kaç arkadaşım var. başka yerdeler (ikisi yurdışında) ama eski samimiyetimize de güvenerek zaman zaman ararım, kah yılbaşı kah doğum günü. arar bir hal hatır sorarım. çoğu laf olsun diye değil cidden merak ediyorum nasıllar, nasıl gidiyor hayat. öyle sırf facebooktan güncellemelerini görmek yetmiyor. ki zaten hepsinin de yok. onlar seni arar mı? bazen ararlar. evden arayan olur hatta anneminde halini hatrını sorarlar...  olsun ne var ki bunda. yahu eski dost gibisi var mı. hayat daha kolayken, daha saf ve daha küçükken edindiğin iyi arkadaşlıkları bir daha bulmak zor ki. her şey menfaat üzerine kurulu çünkü. bana kalsa telefonda 5 dakika da yetmez, face de yetmez, bana kalsa mektuplaşalım (üşenmezsem tabi. var ya ben kalem kağıdı klavyeden çok severim be!!). :)) salağım azcık. '__^ annemin çook eski arkadaşlarıyla yine eskiden birbirlerine yazdıkları mektuplar hala durur bir köşede. yıllar içinde kopulmuş bile olsa da ne güzelmiş yaa...
bu kar geçici ve yüzeysel olmak zorunda mıyım? zorunda mıyam!!
....
ay ya aman kendimden bi tiskindim alın beni ne bilem oyuncak müzesi mi olur masumiyet mi koyun beni ora ha! zorunda mıyaam zorunda mıyam! (dilber ay öyle mi diyordu?)

haa anladım o ara bu arkadaşın sevgilisi yoktu. o boşluğu doldurmak için beni buldu. sevgili bulunca da uzaklaştı, çünkü ihtiyacı artık yoktu!! arada sırada karşılaşıyoruz hani sanırsın ortak bir arkadaşımız bir keresinde tanıştırmış da öyle bir mesafeyle merhabalaşıyoruz... komik. saçma geliyor bana.
..................................
best friends

okul yıllarında da böyle bir kaç kız tanıdım. sevgili ve gelecekteki eşlerini bulmaya o kadar odaklı olanlar vardı ki bir tane bile arkadaş edinemeden mezun olup gittiler! insan üniversiteden bir tane bile yakın arkadaş edinemez mi yaa.

öyle bi kız vardı evrim. daha ilk başlarda bile halinden belliydi kızlarla yüzeysel konuşup erkeklere odaklanırdı. zaten haftasına buldu. afferim. ayy be iyi etmiş. şimdiye evlenmiştir lan. biz etmedik te nooldu!! hay benim salaklığıma zıçayım!!
neyse kız şimdi erkek arkadaşıylayken hiç kimse ve hiç birşeyle ilgilenmez sırf ona odaklanır onunla ilgilenirdi. skeç gibiydiler. çocuk ilgiden mest tabi. ama erkek arkadaşı yanında değilken ya da küsken, zırt pırt küserlerdi, ohoo bizimle sohbet, muhabbet sanki çok yakın arkadaşız. ama barışmaya görsün biz yokuz. ya da daha ortama gelmemiş çocuk bizle sohbette birden geldi diyelim anında ona döner bize anlattığı şeyi bile unutur bırakırdı. çok kez oldu bu. çocukla iki seneden fazla çıktılar durum buydu. hoş görürdük bizde aman olsundu. ne güzel hem sevgili hem iyi arkadaşlardı. da kız arkadaşla sohbet başka olur herhalde. ama bizimkisi çocukla herşeyi konuşur beraber alışveriş yaparlardı bile.

bu kadar belli etme bari yaa. tabi beraber zaman geçirmek için dersten kaçar ama sonra ders notu lazım olunca birden en iyi arkadaşı oluverirdik birimizden birimiz. kim çalışkansa tabi!! ders notunu alır almaz unutur sevgilisine koşar, fotokopiyi çektirdikten sonra elinin ucuyla sana geri verir. hani seni hiç tanımazmış gibi soğuk. onun için menfaatçiliğini bu kadar belli etme bari yazdım. bozulmazdık bu duruma olduğu gibi kabul etmiştik, gülerdik.
ani değişimler olabilirdi hayatımızda. beş dakika içinde en iyi arkadaş gibi sohbet, sevgilisi gelince yabancı, bozuşup azcık ayrı düşünce gene en iyi arkadaş, sonra gene yabancı olabilirsiniz!! o kadar yetenekliydi kendisi!!
fakat bu hali kesin ayrılıkla son buldu. aaaaa... gene birimizden birimiz en iyi sınıf arkadaşı oluverirdik kime denk gelirse.
ama çocuk onun gibi değildi ki! gene evrim azıcık da olsa bizi yedeklemişti. ama çocuk bunu düşünememiş, epey yalnızlık, zorluk çekti. sanki 1. sınıfa yeni başlıyormuşuz gibi yeniden arkadaş edinmek zorunda kaldı. bizim çocuklar onu bir dışladı. kendileri grup olmuştu zaten. basket grubu, futbol grubu. sevgilisizler grubu... hemen kız arkadaş bulup onlarla arkadaşlık etmeyince bir hain gözüyle baktılar, dışladılar, yabancı gördüler. ama muhabbet cimboma dönünce kısa sürede kaynaştılar.   evrim ise benle ya da başka kızlarla en iyi arkadaşlık ederken bir yandan da başka sevgili bulmakla uğraştı. başarınca da bizi gene unuttu. eski düzene geri döndük daha doğrusu!!! şimdi hatırlayınca düşününce daha iyi görüyorum. benzerleriyle tanışınca da kategorize edebiliyorum.
neydi adı bir kız daha vardı öyle erkek arkadaşları arası en iyi kız arkadaş olurdunuz, bulur, sonra unuturdu. hani bir de sizinle en iyi arkadaşlık döneminde oldukça samimidir, herşeyi paylaşır, derdi de neşeyi de, ders notunu da. inanırsın harbiden kankasın (o zaman varmıydı bu laf). aa birden buz gibi bir duvar gelir önüne toslarsın çünkü yeni sevgili bulmuştur.

hani gene yeni sevgili yapınca seni unutanlar bir nebze iyi bir de kıskananlar var ya! neredeyse çocuğun etrafına hendek kazıp dikenli tel örecek. belki senin de arkadaşındır o. yook dayanamaz sana kinlenir pis bakar çocukla kavga eder arada 'ben ne yaptım yaa??' sesleri duyulur gariban çocuktan. yavrum sen ele geçtin artık bizle konuşma yoksa bizim eski en iyi arkadaşımız senin yeni sevgilin olan kız hepimizi parçalar haaa! yaklaşşşma!

daha örnek bulurum da yazarken işe yaramayan bir kaç parmağım kıvrık durmaktan ağrıdı... başka bir mesele vardı onu yazarım sonra...

iyi pazarlar herkese...

(sanırsın milyonlar okuyo kıza bak hemen havaya girdi! binlerce takipçisi olan twitter fenomeni misin sen!! hıı reklam teklifleri mi geliyo?? hafta sonu ekinde köşen mi oldu? kitabın mı çıkcak?? bu ne hava!? okuyucusuna hitap ediyo birde gıcık!! hhhıııhhh kendini ne sanıyosa artık!!)

pardon gıcık bir iç sesim var da... hhıııh derken lütfen ağzını burnunu büzerek göz deviren birini düşünün! :))

(gıcıksın. ben doğruları söylüyorum sana. herkese iyi pazarmışmış! seni okuyunca iyi olmayacak! hoş pek de okuyan yok. twitterda takipçin bile yok! accık parana kıy da git kendin satın al bari!!)


ha bir de öyle diziler, filmlerdeki gibi 4-5 kişi hele ki dişi, en iyi arkadaşlar olmuyor. biriyle başka bir yakınlık biriyle başka. bir başkasıyla bir mesafe... 4 iyi arkadaş, hangi birinin eski sevgilisini dinliycen ki?? bırak 4 kişiyi 2 kişinin bile birbirni anlaması, anlaşması bu kadar zorken... bilmem benim olmadı. siz beni kriter almayın tabi.