-"belin açılmış."
bu sözü daha bu geçtiğimiz yaz duydum annemden.
ee noolmuş? bir şey olmamış, belim yaz günü açılsa nolacak mersin sıcağında. ama anneme göre öyle diil işte. bunu da bana berarber gittiğimiz bir yerden dolmuşla dönerken söyledi. yer olmadığı için ben ayakta gidiyordum, annemin hemen önünde. belin açılmış dedi ve duramadı düzeltti. 32 yaşına gelmiş bir kıza toplu taşıma aracında hele yüksek sesle bunu söyleyip de eliyle kot şortumun beli ve kemerimden tutarak çekiştirmesi ne demeli. daldırdı elini çekiştiriyor.
yani öyle de bir çekti ki bir tarafımı ezdi. kızlar bilir nerenin ezileceğini! sanmayın ki ezilmiycek, erkekler kadar ezilecek malzeme olmasa da bu ezilmeyeceği anlamına gelmez bi tarafımızın.
+"öf tamam bırak" dedim küçük sesle.
ama eli durmuyor ki.. illa beni 'düzeltecek'. kendine benzemediğim için eğriyim, kaymışım ne biliim yamuğum. üstümün başımın kişiliğimin elden geçmesi, düzeltilmesi ve kendine benzetilmesi şart! yanlışım bir kere. bütün doğruları o bilir, onun bildikleri doğrudur. her zaman haksız demiyorum, bazen de haklı çıkar ama kendini her zaman haklı görür, haksız bir durumunu asla kabul etmez, kabul eder gibi görünecekse o da alttan alıyorum tavrıyla yapar...yanlış olan hep hatalı olan benim. düzeltilmem gerek sürekli.
yani bu sadece büyük meseleler olmak zorunda değil, sıradan herhangi bir şey de olabilir.
yıllardır sürekli çeşitli şekillerde uyarırım. bazen yumuşak, mantıklı, bazen sert, kavgacı, bazen açıklayıcı, ikna edici, bazen fırtına koparırım..
ama nafile o an için 'aman karışmıyorum naparsan yap' der.
(hele bir hata yap, hele bir haklı çıksın, hele bir onun haklı olduğunu belli et! ohooo kimbilir ne kadar süre başka bir gündem oluşuncaya kadar başına itinayla kakılır. ders verilir. hep onun dediği gibi yaparsam hep doğru olur ve hep mutlu olurmuşum. 32 sene oldu anneme hala başka bir insan olduğumu, kendi olmadığımı anlatmakla uğraşıyorum. çocuğum olunca anlarmışım! bazen ben sen,n klonun muyum diyorum. kızıymışım o doğurmuş. ama yarım başka bir insandan geliyor. işte bu gerçeğe dayanamıyor. en başarılı ve en doğru kendi olduğu için çocuğu da tek başına yapmış olmalıydı... ya bence insan kendini klonlatsa bile huyu bir başka olabilir, zaman ve mekan farkı yüzünden. ama gelgelelim annem kendinin kopyasını istiyor. işte ablam var! yok yetmez, ben de olacam...)
ardından da 'fikrini belirtir' illa. 'şöyle şöyle yapsan daha iyiydi ama sen bilirsin'. amaç burada benim zihnime en azından şüphe tohumu ekmek (kaç kere dedim inceptioncu diye). acaba bu kot gerçekten bana yakışmıyor mu? acaba üstüm ince/kalın mı gelecek...
hele bu konuda ne zaman fikrine uysam ya giydiklerim ince gelir soğuk alırım ya kalın gelir sıcaklanır terlerim, saçım bozulur, ter kokarım... her insanın vücut derecesi, sıcak/soğuk algılama tarzı, terleme/üşüme eşiği farklı demek. gelin de anneme anlatın.
sürekli bir endişe ya üşüteceğim diye, tee yolda gözden kayboluncaya kadar da arkamdan bakması var. başıma bir şey gelriseymiş. en azından o mesafeyi görmeliymiş. iyi beni kendine lehimlemiyor!
bu benim üşütmemden endişelenmesi bebekliğe/çocukluğa dayanır. o zaman da beni lahana bebek gibi giydirirdi, hareket edemezdim. sonra da şikayet alırdım gidip oynamıyormuşum da bilmem napmıyor muşum da uyuşuk muşum. kımıldayamıyorum ki gidiğim kat kat şeylerin içinde. kurşun geçirmez gibi giydirirdi. zahir şişko da bir şey görünürdüm. kafama da bere takar çekiştirirdi ikide bir.
ona göre nane mollaydım, zırt pırt soğuk alıyordum, hastalanıyordum... halbuki beni aşırı kalın giydirdiği için de bu. kat kat kalın şeylerin içinde terleye terleye gezerdim, şimdi vücut aşırı ısınmış, ama suratına buzz gibi rüzgar çarpıyor, ya da bir yere gidince çıkarıyorsun terlemişin zaten üstünde kuruyor, hele sıcak bir yerse gittiğin yandın... terle babam terle. sonra da çok terlememden şikayetçi, iki de bi kirli çıkıyormuş acaba bir sağlık sorunum mu varmış. hıh endişe küpüne bir malzeme daha.
-"anne üstüm çok fazla geldi bana" kaç kez bu cümle çıktı ağzımdan kimbilir. tabi o zaman ne çok kalın giyinip terleyip kurumamdan dolayı soğuk aldığımı anlayabiliyorum ne de bu kadar sözümü geçirmek, kendi istediğimi yapmak için uğraşabiliyorum, ki çocuğum. ya ablam da öyle giyinir ama bir şey olmazdı. zaten üşürdü, kalın iyi gelirdi. olsun aynı annenin kızı değil miyiz bünyemiz aynı olmalı!!! olacak!
beni çok terliyorum diye doktora götürmüştü ilk okulda. çok terliyorum demek bir hastalığım var ah nazlı! bir kusurum var ah nazlı...
gayet iyi hatırlıyorum doktorun beni anlaması o kadar mutlu etmişti ki... yanılmadığımın bir kanıtıydı benim için kusurlu, hatalı olmadığımın, sadece anneminkinden farklı bir yapım olduğunun.
-'doktor bey nazlı çok sık hastalanıyor ve çok terliyor' gibi bir şey demişti. (tabi endişe küpü annemin doktora gidince kadar aklına kim bilir ne korkunç senaryolar geldi kim bilir, kusurluydum, hastaydım.).
doktor beni biraz inceledikten sonra zahir giydiğim kat kat kalın kazakları, kabanı gördü. zahir göğsümü dinlerken kazakların içinde sucuk gibi terlemiş olduğumu fark etti, anladı. tabi anneme göre çok çabuk hastalandığım, üşüttüğüm için kalın giydiriyor soğuk almayayım diye. oysa gereğinden bir kat fazla giyinip terleyip üstümde kuruduğu için hastalanıyordum.
*'üstün kalın mı geliyor nazlıcığım, terlemişsin kış günü??' işte adını hatırlamadığım ama kalbimi tek cümleyle kazanan yegane insanın sözü. (gibi gibi kayıt cihazı diilim ki net hatırlayım)
+"evet doktor amca, anneme diyorum çok kalın diye ama üşütürsün diyor giydiriyor." (anında sattım kadını! aayy ben bu doktorla evlensem, beni anlıyor, bu bir ilk! ilk aşkım buydu herhalde..)
artık o süreçte daha neler olduysa hatırlamıyorum o doktorla evlendim.
off yok yaa!!
doktor anneme beni bu kadar kalın giydirmemesini, benim yapımın daha farklı olduğunu, bazı insanların daha çabuk sıcaklanıp terleyebileceğini, terleyip üstünde kurursa da hastalanabileceğini falan söyledi, ilaç yazdı. sonra bana dönerek;
*'nazlıcım sen de üstün kalın gelirse söyle annene, giyme aşırı kalın'
+"söylüyorum zaten!"
*'ama çok ince de giyme haa :)) terlersen de mümkünse üstünde kurumasın değiştir atletini. tamam mı nazlıcım?ilaçlarını da iç...'
+"tamam :))"
ooh mutlu son! onlar erdi muradına ben kavuştum terli atletimeee...
siz sandınız ki annem vazgeçecek! nhayır! (türk filmi nidasıyla okuyun).
ben vazgeçmedim bu defa da, anladım ki yani tamam çok bi hata değil ama hatalı olan ben değilmişim, yani ben acayip değilmişim, hasta değilmişim... bazıları sıvıyı vücuttan daha çok idrarla atarken bazıları da biraz daha fazla terle atarmış... yapı meselesiymiş işte.. o kadar..
o zamanlar kendi istediğim miktarda giyinme kararı aldım, ama sanmayın ki bu kolay oldu. işte mücadele başladı...
ha üşümem diye düşünüp çok ince giyinmek de doğru değil çünkü sen üşümediğini sanıyor, soğuğu algılamıyorsun ama ciğerlerden naber?
mücadele o zamanlar başladı yavaş yavaş. annem ilk fırsatta doktorun dediğini unuttu, iki de bi hatırlatmak zorunda kaldım. ama annemin benim üşüyüp hasta olacağım korkusuna engel değil bu. ki her üşüdüğünde de üşütmez, hasta olmaz ki insan. gider ısınırsın, sıcak bi yere girersin, sıcak bi şey içersin.. çözüm var. herhalde anneme göre üşümek sonsuz sınırsız bir şey sonunda donup kalacan!
bu bel açıması sorunu da zahir o zaman patlak verdi, ya da bebekken ben. hani anneler lahana gibi giydirdikleri yetmez gibi bir de belleri açılmasın diye çocukların (vah zavallılar) pantolonlarını bellerine kadar çekerler ya, kazağı da içine tıkarlar.. aman beli açılmasın, belini falan üşütmesin diye. sonra bileğin açıkta kalır yok ya onu da çorabın içine tıkarlar.. böyle ucube gibi dolaşırsın, büyükler güler sana, alınırsın bozulursun ama anlayan ya da umrunda olan çıkmaz, çünkü sanırlar ki çocukların gururu yoktur incinsin.. belki birşeyleri çocukken gurur yapanlar, gururu kırılanlar da yetişkin olunca unutuvermişlerdir bacak kadar boyluyken bile gururlarının incinebileceğini...
böyle aşırı baskın karakterli ve aşırı iddiacı (aslan ve oğlak karışımı) bir annenin ardında ezilmemek, kendi kişiliğini, fikirlerini oluşturmak için çok çabalamak gerek. insan kişiliksiz ve ya bağımlı, zavallı, ezik vs de olabilir, yanlış yola bile sapar inadından sırf. neyseki mantıksız değilim de neyse.
hı, ablamla da didişirdi ama o hemencecik yelkenleri suya indirirdi, sırf huzursuzluk çıkmasın diye kendi fikrinden vazgeçip onun istediği gibi yapardı bir şeyleri. ama ablam anneme bana göre daha çok benzediğinden ve benden çok daha çabuk pes ettiğinden mücadelesi pek zevkli gelmese gerek benim üstüme her zaman daha fazla gelir..
annem hala ona göre ince giyinmeme gıcık olur. yıllar oldu öğrenemedi mi iddiasından mı dönemiyor bilemedim. hala aramızda günlük tartışma konuları bunlar... kendi üşüyünce ben de üşürüm sanıyor... mesela bana acayip kalın kazaklar aldırmaya çalışır ya... şimdi modaymış ama...
o kazakların içinde haşlanmak bir yana (açık havada işe yaradığı olabilir de herhalde sibirya sokaklarında diiliz), kollarının kabanın koluna sığmaması, koltuk altında çok rahatsız edici bir top oluşturup hareket ederken beni çıldırtması bir yana... yanılıp şaşıp akla uyup aldıklarım dolabımın derinliklerinde dinlenmekteler. ama bu bana neden giymiyosun diye sorulmasına engel değil.. olur da bir gün sibiryaya yok ya daha yakında kara iklimli bir şehre taşınırsak bir bakarız duruma... o zaman iklim değişince giyim de değişir elbet...
ooo kalın giyme gerekliliği tartışmaları misal; artık yüzüme pek söylemiyor 'nazlı kalın giyin ha üşütürsün' diye. bunun yerine kendi kendine söyler gibi davranarak, bastıra bastıra çünkü kızım havaya söylüyorum sen duy gibisinden 'dışarda da hava çok soğuk gibi görünüyor, en kalın kazağımı giymem lazım!!!'. dışarda da ikide bir sorar üşüdün mü diye. üşüsem de söylemem ben de. "yoo çok soğuk diil ki üşüyim" derim!
zaten duruma göre giyinmeyi biliyoz herhal...
bir de tabi günlük ve geleneksel bir hal alan evdeki giyimle çıkma tartışmalarımız var!! malum bizim evde benim epey bir yıldır pek uymadığım bir alışkanlık baskısı var. giyim kaça ayrılıyordu yavrum??
dışarıda giyilecek, evde giyilecek, yatarken giyilecek (düğün dernekte giyilecek de var da daha az nispeten. zaten patetli elbiseyle markete gitmek abes olur).
tabi küçükken bu kadar iddiaya, baskıya karşılık iddiacı olamıyordum, anneme göre inat! aslında doğru ama ben inatçı oldum!
bir gün artık giymekten biraz dizi çıkmış, siyah eşofmanımla soluğu dışarıda aldırtmıştı bana. gene o zamanlar kendi dediğimi yapıyordum, dırdırına, hadi hadi çabuk ol oyalanma, ne var bu kadar süslenecek demesine aldırmamaya çalışarak ama demek o gün boş bulunmuşum, çıkmışım. nereye gittiysek artık.
evde olduğum gibi çıkmışım. acele ettirdi zahir adeti. ne makyaj düşünür ne süs. işte bir saç tarar bir belki pantolon değişir fırlar dışarı. bir de hızlı yapar bunları bir de bana son anda verir dışarı çıkış haberini bana garezi var gibi süslenmeme zaman bırakmadan. yok süslenmeye mi kalktın çok yavaş olmakla suçlanırsın olmasan da, kapının önünde bekletmekle... süperman gibi hızlı kılık değiştirir annem, sonra sana aldırmaz kapıya koşar ayakkabısını giyip kapıyı açar anahtarla uğraşırken beni sinir eder hadi!! oyalanma!! ne var bu kadar süslenecek??!! der..
neyse dışarı çıkmışız gidiyor mu dönüyor muyuz. napıyorsak yolda böyle bir genç kız gördü sevimli sevimli baktı kıza, hayran oldu. bana da dönüp;
-'ne tatlı değil mi? ne güzel de giyinmiş, süslenmiş ay' dedi.
sanki başımdan biri kaynar su döktü!! sen kızın süslensin diye beklemek isteme ama süslü bir kız görünce de hayran ol ve kızına onaylatmak işte!!
off biz benim buluğ çağımda ve onun menepozunda yaptık en büyük kavgaları, iyice ayarsız kontrolsüzdüm, e gelişme çağı da insan nasıl güzel görüneceğini de tam bilemiyor, saçla başla uğraşmak biraz zaman alıyor. dolabın karşısında karar verilemiyor hemen ne giyileceğine....vs.. onun menepozu hele off!!! hergün stresti, evde kalp hastası olsa dayanamazdı! bir de üstelik genelde ablamı savunmak da bana düşerdi..
buluğ çağı..
bir de böyle bir duygusal karmaşa, çocuk gibi davranırlar sana ama kendini genç kız gibi hissedersin..kimse seni anlamaz.. patladım o anda!
+"bıraksan ben de giyinip süslenecektim! acelenden beni hep böyle dışarı çıkartıyorsun sünmüş eşofmanlarla! bir bırakmadın ki süslenek!"
-'aman nazlı sen de yavaşsın!'
+"sen de son dakkada söyleme gideceğimizi!"
-'ne var bu kadar süslenecek ki? kim görecek? koca mı bulacan?' (her benim süslenme tartışmamızda bu soru sorulur?)
+"kendimi iyi hissetmek için süslenemem yani illa biri için! ben de süslenirdim bıraksaydın! kapıda dikilip bağırıyorsun hadi diye"
-'dinlemeyeydin sen de!'
+"???"
-'hem sen o kadar süslenemezsin!'
+"niye senden başka herkes beceriksiz değil mi??" (o an demek istediği başkaydı ama genel düşüncesi budur)
-'kızım o senden büyük, makyaj yapabilir!'
+"benden büyük değil!"
-'büyük'
+"değil!"
-'büyük'
+"değil!"
-'büyük'
+"değil!"
-'kızım sen küçüksün! o genç kız, süslenebilir o!'
(annemin süs dediği de sanmayın ki porselen makyaj, kız uyumlu giyinmiş ve açık pembe bir parlatıcı ruj sürmüş o kadar. ama anneme göre süs. ve süslenmenin bir yaşı var ve ne kadar geç olursa o kadar iyi. tabi bunu o anda söylemiyor zaman içinde çeşitli açıklamalarından çıkardım. hatta anneme kalsa evlenene kadar makyaj yapılmamalı hani evleninceye kadar cinsellik yok ya süs de olmasın... oysaki süslenmek bir alışkanlık, evleninceye kadar süslenmeyen anca düğünde süslenir sonra pejmürde haline döner!)
+"benden büyük değil! bizim lisede 1. sınıfta, başka şubede! aynı yaştayız!! ikimiz de 14 üz!!!"
-'değildir!' (benden iyi bilir!)
+"tanıyorum anne!"
-'benzetmişsindir!'
+"benzetmedim! adı aylin! başak'ın ilkokuldan arkadaşı o bahsetmişti!"
-'gene de sizden büyüktür, geç başlamıştır'
+"kaç yaş geç başlayacak? 5 yıl mı? aynı yaştayız işte!!!" (siz sanmayın ki olduğundan büyük görünen bir kız. normal de giyinmiş abartılı değil. 14 yaşa uygun hepsi o. hatta yanyana koysalar bizi benim yaşımın biraz daha büyük olduğunu düşünürlerdi..)
-'sizin yaşınızda 1 yıl bile fark eder!'
+"benden 1 yaş büyük olsa ne fark edecek acaba anne? onun güzel görünme hakkı var ama benim yok! o benden güzel ama ben daha çocuğum!!"
-'aman nazlııı!!'
gerçekten beni üstümdeki sünmüş eşofmanla çıkartıp başkasını güzel bulması beni üzmüştü. ama sinirle tepki verdim, gerçi bundan da anlamaz ya.. nasıl açıklarsan açıkla ister kavga, ister mantıklı ve ciddi sadece çok ısrarcıysan biraz durur ama onu da büyüklüğünden yapıyor görünür dedim ya... alttan alıyor gibi durur. önce insanı çileden çıkarır sonra hala kendini haklı görmesine rağmen işte dediğim gibi bir tavırla susar anca...
ha desen ki böyle böyle üzüldüm anne. amaan o zaman da sana zavallı bir yavrucasın gibi bakar, acımaya başlar, aman bu kız da herşeye çok üzülüyor aman bu kız da dayanıksız, aman bu kız da ben olmasam napacak... ooof of. of nazlı., zavallı nazlı, beceriksiz nazlı, duygusal ve ezik nazlı... sen napacaksın ilerde daha zorlukla karşılaşsan... üzülmenin de derecesi var değil mi? ama anneme göre aynı ayar... nasıl üşümenin sonu yoksa donup öleceksen üzüntü de öyle bu kadarcıktan üzülüp öleceksin...
gerçi senin duyguların olamaz ki küçüksün hele!! küçüksün!!!! anlayamaz, algılayamaz, hissedemezsin...
e bari evleninceye kadar olsun bu da anne!
anca evlenince süslenir, cinsellik yaşar hatta anlayabiliriz... yoksa aptal saptal küçükleriz... hele ki ben!!
ha tartışmanın devamında hala kızım benden büyük olduğundan emin konuşmaya devam ediyor. nedense benim hafızama da güvenmiyor ! haa unuttum yemeğin altı demişti unutmuştum yanmıştı yemek, işte bende hafıza yok bana güven olmaz!!
ciddi neden benim azcık birazcık süslenme hakkım olmadığını sordum. 14 yaşındaydım neden pembe nemlendirici ruj süremezdim neden sütyen giymem gerekmezdi??
ha bir de sütyen mevzuu var! o da meseleydi. artık sütyen giyecek miktarda malzeme sahibi olduğumuzda ablamda ben de aynı muameleyi görüyorduk tabi. ama benimle mücadele daha zevkliydi. bana hatalı olana öğretilecek şeyler vardı. ablama daha erken senin için sütyen dediğinde kız 16 yaşındaydı!! iyi dedi sustu. annesi herşeyi en doğru bilirdi ve zaten sataşmaya da gelmezdi!!
evleninceye kadar cinsellik zaten süs ve sütyen de yasaktı. herhalde annemin menapozu yaklaşıyor olacaktı sütyen düşmanlığı başlamaya başlamıştı! yani bıraksak şu yaşımızda bile sütyen giyemiyor olacaktık!
inatla kızın benden büyük olduğunu iddia ediyor.
+"sence çok mu makyaj yapmış ki?"
-'yooo'
hani genelde babalar kızlarının büyüdüğüne inanamaz, inanmak istemez ya bizde de annem. zaten annemiz hem anneydi hem baba, çift karakter ve sorumlulukla mı böyleydi acaba?
+"eee, neden ben yapamıyorum? izin mi vermiyorsun? yasak mı?"
işte ben bilmezmiyim nasıl damara dokunulur?? al işte!! anneme göre baskıcı anne olmak kötü, yasak demek, izin vermemek de. ama bunları yapmıyor sanmayın sadece bu kelimeleri kullanmadan yapardı...
-'hayır yasak değil tabi ki! ben baskıcı bir anne miyim?'
+"yook canıım ne alakası vaar?" (imalı imalı. he desen sen bu kelimeleri kullanmadan yaıyorsun uyduruyor olursun, sen ne anlarsın olursun vs)
-'....'
+''peki ben neden yapamam?''
bu durumlarda yani sorguladığım, mantık aradığım, çelişkilerini yüzüne vuran durumlarda ben uzatmakla ve kavga çıkarmak istemekle suçlanmakla püskürtülmeye çalışılır... sınıfta öğrencilerini soru sormamak ve sorgulamakla suçlayan, soru sormalarını isteyen öğretmen hanım kızının kendini sorgulamasını istemiyor. mantıklı açıklama da yok vazgeçmekte yok!!
uzatmakla suçlanır geçiştirilmeye çalışılır. yemi yutup geçiştirilmesine göz yumduğumda da kendi haklı olur sanır, ya da ben haksızım imajı oluşur, ya da ne bileyim işte ben vazgeçmiş haksız olduğumu anlamış olurum. bir gün belki kaç kez oldu da ben bunu hatırlıyorum.. ben susup unutunca , yani hem konuyu değiştiren dikkat dağıtan kendi hem de beni konuyu kapatmakla suçlayan kendi olur. 'hı bak anladın değil mi nazlı haksızsın ya da ben haklı çıktım' der! gel de delirme!!! bir yandan da ablam beni gizli gizli çimdikler susayım diye...
boyun eğecekmişim. hani annem de bize bir de öğüt verir boyun eğmeyin diye... bir gün dedim "başkasına eğmeyelim de sana eğelim ama değil mi?" hiç anlamadı neyden bahsediyorum. iddiacı ve inatçı olduğunu düşünmüyor, inanmıyor çünkü, o bildiğini inandığını savunur canım! ben abartıyorum gene!! ben bilemem ki küçüğüm salağım??
gene işte o gün biliyor ki için için cevap veremeyecek çünkü yasak senin makyaj yapman diyemeyecek, iyisi mi konuyu değiştirmek!!
konuyu değiştirmeye çalışıyor illa... ben de + "değiştirme konuyu anne" diyorum!!
+"çok uzattığım ve sorguladığım için suçluyum ama aslında böyle yapmamam lazım küçüğüm ne de olsa!! makyaj yapmam, düzgün giyinmem de yasak zaten! gizli yasak!"
-'ama senden büyük gibi görünüyor'
+"hiç de bile! sen beni güzel bulmuyorsun ama daha güzel görünmek istememi anlamıyorsun ve fırsat bırakmıyorsun. sonra da suratıma bir yaşıtımı çok güzel bulduğunu söylüyorsun. kıskandırma mı bu??"
-'aaa nazlı! aşkolsun! ben sen çok güzelsin! olur mu hiç??!!'
aha şimdi de benim kendimi güzel bulmadığımı ya da bu durumdan sonra üzülüp, mahvolup kendime güvenimi kaybedeceğimi sandı. böyle söylüyorum çünkü sonraki günler beni iltifata boğdu.
güzelliğin herşey olmadığını öğrenmem uzun sürmedi ama insan yani kadın denen varlık her zaman daha güzel olmak ister işte...
öyle bir şey yok ama annenin seni değil de başkasını güzel bulduğunu söylemesi dokunan bir şey yani. hem sana fırsat bırakmasın 'süslen' (düzgün giyinip, saç taramak ona göre süs) hem de başkası güzel olsun tatlı olsun!! oh ne güzel.. alınmayayım da ne yapayım . sonra düşündüm ki zaten annem düşünmeden söyledi ama düşünmesi gerekirdi, o yetiştindi, büyüktü, noldu?. ben yanında sünmüş eşofman, dağınık saçla besleme gibi zaten canım sıkılmış, tanıdığım biri beni böyle görmesin diye içimden dua ediyorum ama annem süslü bir kızı güzel buluyor!! bir de suratıma söylüyor ve onay bekliyor...
o günler bana kapak oldu... süslenmeden çıkmaz oldum kah annemi kapıda delirttim (ablam öyle bekler), kah tee sabahtan uyardım "bak aniden çıkıyoruz deme anne, bir yere gidecek miyiz ona göre??" dedim, kah gelmem dedim gitmedim... bana çare bırakmadı...
hani kendimi ona bıraksam sütyensiz makyajsız gezecem ayrı, sonra başkalarını beğenecek, beni sessizlikle suçlayacak... sorgulasan, kendi bildiğini okusan hep yanılıyor olursun... böyle işte...
nedense, haa 14 yaşında mıydım ne yemeğin altını kısmadım yemek yandı ev değil ha, artık hafızasız, güvenilmez, hiçbir şeyin ayırdına varamayan biriyim ya böyle saptamalarıma hep kuşkuyla bakar. hep haksızmışım gibi. ya da haksız değil de yanılıyor hüsnü kuruntuluk ediyor muşum gibi bir şüpheyle...
bir arkadaşım vardı illa onunla hala görüşmemi ister de... çocuk bir canavar ve manyak değil belki ama düpedüz hödük, kaba, kızları küçümseyen, kendini böylelikle üstün gören biri. ama bunları minik anekdotlarla yapar, belki kendi bile bilincinde değil. ne belkisi yaa! resmen! suratına dedim inkar etti!! kızlara karşı çok saygılıymış ama zaten kendi üstünmüş ki?? neyse çeşitli konular... kimi önemli kimi önemsiz...
tabi görüşmek istemememin başka sebepleri de oldu. aldatılmak gibi. yatakta basmadım ama neyse de aldatılmak aldatılmaktır. vs vb. küçüklü büyüklü sorunlar, fikir uyuşmazlıkları ... ayrıldık. ama anneme göre ben hatalıyım, yani belki aldatmadım dayak olayı da olmadı ama gene ben detaya inmişimdir, abartmışımdır imalarında bulunuyor. tanışmışlardı da bir iki kez. anneme ne kadar iyi davranmış çok kibar ve iyi bir çocukmuş...toplamda bir kaç saat görüştüğü birini yaşı dolayısıyla daha iyi tanıdığı kanısında....
tabi onu savunmasından da kavga çıktı... öyle bir şeyler söyledi ki annem sanki ben ondan iyisini bulamazmışım hatta hak etmezmişim gibi, ben haksız mışım gibi manalara geldi söyledikleri. aksini iddia etse de. elindekiyle idareyi bilmeliymiş insan, yalnız kalmaktan iyiymiş falan!!!
eski sınıf arkadaşlarımı bir potansiyel koca olarak görmekten az vazgeçmişti o zaman o var diye. madem var kaçırma, bulamazsına getirdi.
gözgöre göre sorunlu bir evlilik olsun yani. ben sadece çeken, idare eden biri olayım. herhalde kendi törpüleyemedi o becerir sandı... güya kendine benzeyeyim diye uğraşır ama kendi son derece ön planda iddiacı biri ama ben öyle olamam... çelişkiler ilişkiler....
bunları anneme açıklamadım sorgulamadım sanmayın ama 'kendi bildiğini/düşüncesini savunur'...
hala artık onunla görüşmememin hata olduğunu düşünüyor. insan biraz idareci olurmuş. hani hoş görülecek şey var görülmeyecek şey var.
hem kendi ezik olmamış, susmamış, idare etmemiş, yutmamış, kendini ezdirmemiş, susmamış işte, anlaşamamışlar babamla ayrılmışlar... ama ben öyle olamam... niyeyse...açıklama yok!
böyle söyleyince de 'hıı haklısın aslında tabi' oluyor şükür... istemezmiş kötü evlilik yapayım, üzüleyim ama belli olmazmış ki belki de mutlu olurmuşum... hay allahım! hala kendi haklı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder