bir gün yıllar önce annem kafayı toruna takmış, her gün kafamı ütülüyordu. hani şu benim evlenemeyeceğimi düşünüp kafaya taktığı zamanlarda. çeşitli yöntemler deniyordu. yazmıştım da şimdi tam hatırlamadım. inception - zihne fikir ekmeyi keşfettiği zamanlar,.. çok üstüme gelmişti, üstüste çeşitli yöntemler. gerek evliliği övdü, gerek evlenmiş arkadaşlardan, tanıdıklardan övgüyle bahsetti, benden hoşlandığını düşündüğü arkadaşlarımı ya da benim hoşlandığımı sandığı arkadaşlarımı övdü, evlenmek üzere olan ve kafası karışık bir erkek arkadaşımın kurtarıcısı sandı beni...olmadı aklıma bebek sevgisini düşürmeye çalıştı...bir torunum olsa ben bakarım deyip durdu... övdü olmadı yerdi olmadı. ısrar etti olmadı yasak koydu olmadı. hayatımda evlenmeyi düşünebileceğim biri olmadığını bir türlü anlatamıyordum. anlamak istemiyordu bir türlü. zorla oldurmak istiyordu.
yani bazı şeyleri hoş görsemmiş, kiradaki evi satıp iş kursaymışız adama, bunu bile dedi. o ara anneme göre tanıdığım her erkek kişi bana bir koca adayıydı. hani baskıcı olmayacak ya başka yöntemler yaratıyor ve benim hiiiç anlamayacağımı sanıyor. oyuna gelmem ben diince de inkar ediyor. hatta bir ara bir arkadaşımdan, mezun olduktan sonra görmedim bile yüzünü, bi yolda karşılaşmıştık. iyi ki söylemişim aklına düştü annemin. soru soruyor, hatırlamaya çalışıp sonra da yere göğe sığrıramıyor. çok sıkılmıştım. konuyu değiştirmeye çalıştığım zaman da aşk acısı çektiğimi sanıp acıklı imalarda bulunuyordu. çocukla da bir ilgim yoktu, sınıf arkadaşı işte.
yani şimdi insanları tipiyle yargılamayayım, ayırmayayım diyecem ama insan da gözüne hoş görünsün ister değil mi özel biri için. çocuk bildiğin çirkin. annem de çirkinleri hiç sevmez ama artık ne kadar çaresiz olduğumu düşündüyse ona bile razı. ama eğer kişiliği güzelseymiş diye diye başımın etini yedi bir dönem.
neler neler ne yöntemler... ne konuşmalar... çok sıkıldım off yeter artık tek konuştuğumuz o çocuk oldu dediğim zaman hatta 'ne kızıyorsun ki??' diye imalı imalı.. "valla sen bu kadar beğenip övdüğüne göre sen aşık gibisin" dedirtti bana.
tanıdığım her hangi bir erkek bir konuda geçsin, hatta geçmesin o bağlar, bir şey sandı. bir kız arkadaşımla buluşmuştum erkek arkadaşı da gelmişti, ben de niye söylüyorsam artık, konuşma ihtiyacı herhalde. bu kez ona taktı 'iyi birine benziyor' demişim, ee beğendiysem acımayla olmazmış çekip alsaymışım elinden kız arkadaşımın!! şu evlenmek üzere olan ama kafası karışık olan arkadaşım için de 'sevdiği kızla evlenemiyor' diye acındırarak imada bulunmuyordu annem o ara. güya beni seviyormuş ama işte öylesine başlayan bir ilişki evliliğe gidiyormuş. eğer seviyorsammış nişanlı falan dememeli, kıza da acımamalıymışım. baktı olmuyor çocuğu acındırıyordu bana.
"yazıık o sevmediği daha doğrusu aşık olmadığı bir kızla evlenmesin, mutsuz olmasın, ben kurtarayım da onu ben sevmediğim, aşık olmadığım biriyle vlenmiş olayım. canım ona feda. zaten bunun için gelmedik mi dünyaya? feda olmak başkaları için. kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek için. sen yeter ki mutlu ol anne 30 yıl falan mutluluk oyunu oynarım ben sana" vs vb tirad attırdı bana..
her gün aynı konular, sabah kalkıyorum kahvaltıda bile başka konu yok. güya benim aklıma sokup boşuna inceptioncu anne demiyorum üstelik uyumamı da beklemiyor, aşık edecek falan... yok sana bunu demişti, yok sana şöyle bakmıştı vs ve...
boğuluyor gibiydim artık.. bir de ben baskıcı değilim demez mi... bir ara da geç çocuk sahibi olmanın zorluklarından bahsetti, kendi çok yaşlıyken torunu olsaymış nasıl yardım edecekmiş falan.. daha neler neler bir kelime söyleyin, herhangi bi kelime onu bile evliliğe, bebeğe getirir.. kaporta mesela... yapar valla..
her türlüsünü denedi, tersini düzünü, öveni yereni, onu bunu şunu...
o sırada da görüştüğüm özel biri yok. ama sürekli sorguluyor. o olur mu bu olur mu. bir de öyle ayak oyunları yapıyor ki baştan konuşurken anlamıyorsun anlatıyorsun. ona göre iyi biri olsun yeter. okumuş okumamış, parası var yok, uzun kısa fark etmez.. yaşlı olmasın göze hakir görünmesin. iki de bir konu bu tek derdimin fizik olduğunu da sandı yakışıklı adamla uğraşmak zor oldu, kendine bakmazsa çöker oldu.
mesela çok yakışıklı tipler tabi çok güzellerde kendine bakmayı bırakmak ve yılların geçmesiyle çirkinleşirmiş ve insanı şaşırtırmış, çook değişmiş gibi görünürmüş. oysaki ortalama yakışıklılık ve güzellikteki tipler eğer aşırı bir deformasyona, talihsizliğe uğramazlarsa çok değişmemiş gbi görünürlermiş.
mesela kendi arkadaşları zamanında çok güzel olanlar şimdi çok çirkinken vasat olan tipler onlardan çok daha iyi görünüyormuş oradan biliyormuş. ,
yani bir süre de iç güzelliğin önemi ve dış güzelliğin geçiciliğiydi konumuz...
o sıra daha neler dedi, hoş görü, özverili olmam gerektiği, bazı şeyleri görmezden gelmem gerektiğiyle ilgili laflar. arkadaşlarımı beğenmeme karşılık olarak.. elindekiyle idare etme tavsiyeleri. hatta bir ara beni yerdi. o kadar da güzel değilmişim, yani kusurlarım varmış, işte bunlar bunlarmış. bunları da bilmeliymişim ona göre davranmalıymışım. beklentilerimi düşürmeliymişim. Tolgahan Sayışman ile evlenecek halim yokmuş ya! ben onları beğenmiyormuşum ama yani ben de o kadar matah bişey değilmişim şimdi can kızıymışım ama bir de gerçekler varmış Nazlı! gerçekleri görmeliymişim.
yani o tanıdığım hepi topu (ki her zaman görüşen arkadaşlar da değiliz) iki elin parmaklarını geçmeyen erkek kişinin hepsi bir adaydı ve beğenmemek benim suçumdu. sırf tipleri yüzünden. anlatamazsın ki heep kendi fikirleri, böyle iddialı durumlarda asla sana inanmaz. kimi sadece ortak bir arkadaşın arkadaşı, kimi üniversiteden sınıf arkadaşı, kimi bi kız arkadaşımızın erkek arkadaşı..annem her olasılığı düşündü, bir ara bi kız arkadaşımın abilerini de. annemde sınır yok..
ben kapatıyorum ben değiştiriyorum konuyu o bir fırsat yaratıp geri açıyor. istediğim kadar ciddiyetle söyleyeyim herhalde inanmak istemiyor ki işte evlenmek üzere olan arkadaşımı nişanlısıyla ayırmamı bile ciddi ciddi telkin etti. acımasız olmak gerekirmiş. hiçç umrumda değildi oysa tek isteyebileceğim şey eski sınıf arkadaşımın mutluluğu, o kadar. her biri bir yere dağılıp kimi evlenince anca kurtulabildim annemden.
ee diceksiniz belki de demiceksiniz benim iç sesim bu. ne biliim. senin ablan yok muydu. var evli ve çocukları yok. ama tabi benim gibi burun buruna olmadıkları için hayalleri, endişe, şüphe ve istekleriyle ben tek başıma kaldım. gerçi olsa ablam burada o bu kadar etkilenir miydi. bilemem.
o baskıya fazla dayanamazdı bence, neyse ki sevdiği biriyle velendi, yoksa baskı ay pardon fikir ekimine dayanamaz sevmediği biriyle birilerinin gönlü olsun diye evlenir giderdi.
annemiz elbette mutsuzluğumuzu istemez ama o kadarını düşünemiyor tabi o sıra...benim hiç birine evliliğe gitmeyi bırak sevgili bile olacak kadar bir ilgim olmadığını anlayamıyor, anlamak istemiyor, kabul edemiyordu herhalde...
kimi zaman dozu-şiddeti artmak suretiyle 'konuşmaları' devam ediyordu. hani "beni etkilemek için övüp duruyorsun" dediğim zaman sadece konuştuğunu iddia ediyordu da. yüzüne söyledim zaman zaman ama kabul etmiyordu beni etkilemek için yaptığını...
konuyu değiştirdim, susutum, susturdum, dinlemedim, tartıştım.. her halde o dönem annemin menapoz dönemiyle de çakışıyordu ^^
herhalde dönem ve tarz değiştirerek bu durum yıllar sürdü.
+"ne istiyorsun anlamıyorum, sırf sen istiyorsun diye biriyle evlenip, mutlu olmaya çalışıp gerekirse sana mutluluk oyunu mu oynayayım. sırf çocuk için içimden gelmediği halde biriyle evleneyim mi? zaten kim mutlu ki der idare eder geçiririm hayatı. sonra zaten çocuk dertleri taksitler. öylesine severek evlenmeden sırf topluma uymak, insanların hiiç bitmeyen ve üstlerine vazife olmayan soruları cevap bulsun, senin torunun olsun diye ben bunlara katlanayım. zaten hayat bir katlanmaktır değil mi. neden daha iyi olabilecekken daha azı olmasın değil mi. görevler yerine getirilsin yeter. gerçekler bunlar değil mi anne?"
ama bu mutsuz olacağım demek değilmiş ki!!! bilemez mişim ki! çok aşık olduğu biriyle evlenip mutsuz olan nice insan varmış... beni kendi konuşmalarıyla birine aşık edemeyince baktı ya da sandı ki bizim kız aşık olmuyr o zaman mantık evliliği yapsın diye düşündü herhalde...
vs vs şeyler söyledim. belki bu bir kaç konuşmamın karışımıdır.. ne de olsa hafızam iyi değil ya.. bir kaç kez ağlattı beni. yok gerçeklermiş, yok beceriksizmişim... "sanki ben evlenmek istemem, sevmek sevilmek istemem, çocuk istemem, böyle bir başıma ölmek hayalim. ama yok işte anne kalbime giren biri yok. ve içimden gelmezse de gerçekten yapmam. sırf senin için yapmam. ben kendimi kurban etmeyeceğim, boşuna ısrarların, boşuna üzüyrsun beni boşuna uykun kaçıyor. senin benim hayatıma müdehale etmeye hakkın yok sırf bizim için fedakarlık yaptın diye, feda etmeyeceğim ben kendimi" diye diye ağladım.. üzülüyor ben ağlayınca tabi.
ablama ısrar etmesine hiç gerek kalmamıştı, o zaten gönlüne göre birini erkenden buldu, hatta biraz erken buldu. ablam da geldiğinde anneme nazlı2nın üstüne gitme diyordu, benden taraftı ama annem bunu üstüne gitme olarak görmüyordu ki.
azala çoğala taktik değişerek yıllar geçti... nasılsa son buldu.. artık ya evlenemeyeceğimi düşünüyor ya da bilmiyorum pusu mu kuruyor!! ?? :))
şimdi gülücük işareti yapıyorum ama o zamanlar bana öyle gelmiyordu. bir sürü şeyle uğraşıyordum, yüksek lisans bir yandan, bir yandan işsizlik, sınavdan çakmalar, arkadaşlar dağılıp gitmiş, özlem ve yalnızlık... üstelik bir de biyolojik saatim çalışıyordu annemin sandığının aksine. sanki ben düşünmüyor korkmuyormuydum evlenemezsem diye, yapayalnız yaşlanırsam bir şahidim bile olmazsa diye... bir de annemin dırdırları, menepoz sorunları, ha bir de herkes gelip içini bana döker, bi de o var...
bir ara tepemi attırıp beni çileden çıkarmıştı. acele evden uzaklaşmalıydım. hemen hazırlanıp çıkıyorum
-'nereye gidiyorsun?'
+"torun yapacam sana!! çok istiyorsun ya ne kimden olduğu çook önemli ne benim mutluluğum. orta karar olsa benim gibi vasat bi gerçeğe yeter ya!!"
-'amaaan sen de! konuşuyorum ben sadece'
+"hııı hı hemde seni hiiiç tanımıyorum gibi"
-'?'
+"bi torun yapıp gelecem işte sana!! 9 ay sonra veririm naparsam yap! sus yeter! bırak yalnız gebereyim"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder