23.09.2012

Yeni Moda - hafif uyku - sabah erken kalkmazsa dünyayı kurtaramayacak olan kız

Bizim evde yeni bir moda oluştu, sadece annemin uyduğu... başa alayım önce! ayy klavyem de gevezedir şimdi fazla başa alırım ben yaa gene uzun yazacam :))

şimdi benim okul bittiğinden ve eğer gidiyorsam dershane akşamları olduğundan beridir sabahın köründe kalkmam. zaten hiç sevmezdim sabahın erken saatinde uyanmayı hazır fırsat bulmuşken o kadar erken kalkmamaya karar verdim. anneme de bu konuyu ilettim zamanında. yani artık sabahın 06.00 sında (kahvaltı ve süslenme için bu kadar erken, Mersin'de o kadar da trafik yok) kalkmayacağım gerçeğine alışıldı.

hoş ilk zamanlar annem yılların alışkanlığıyla unutuyor ve beni uyandırmak için sesleniyordu (sabah telefonun ya da saatin alarmıyla uyanmak istediğimi kesin bilmesine rağmen, gecikirim endişeyle. geciksem ne olacak ki? o var bir de! iş değil okuldu, dershaneydi gittiğim yerler. azıcık geçiksen atılacak değildim ya, ki nadirdir gecikmem ya..).
-'nazlııı kalk hadi geç kalacaksın saat 07.30 olmuş!!'
+"anne nereye geç kalacağım??"
-'ayy unutmuşum canım yaa devam et sen!'

ama pek de mümkün değil uyumaya devam etmek.
daha ufakken de sabahları annemin uyandırması çoğunlukla ödümü koparmıştır. eh kadınlar birine seslenirken dümdüz söyleyemiyorlar illa nağmeli olacak. üstelik annem beni sabah uyandırmaya da kıyamazdı. hal böyle olunca 'nazlı kalk hadi, okula geç kalacaksın' kalıp cümlesi bana göre tuhaf ve içinde huzursuzluk barındıran bir hal alırdı.
çok yüksek sesle söylerse beni ürküteceğine karar verdiği için ve odama gelip dokunarak uyandırınca da esas ödümü koparttığı için kendine göre bir ayar buldu sonradan. gerçi o da tutmadı tam. pek çok konuda olduğu gibi ya annemin ayarı yok ya çok çok ya hiç denecek kadar az bir miktarda, ya da ikimizin kendine özgü ayarları birbirini tutmuyor. tabi ona göre ayarsız benim ya...

önceleri çok sessiz hareket edip, yavaşça kapımı açıp, odama son derece sessizce girip, yatağımın dibine gelip bana dokunarak uyandırırdı. ona göre kapıyı gürültüyle açarsa ödüm koparmış. böyle sırtımda, kalçamda bir el son derece kısık bir sesle fısıldıyor 'nazlıı' diye.

onun düşüncesine göre böyle ürkmemem gerek ve bebekken falan olduğum gibi 'ıhh' diyerek sırıtıp uyanmam gerek. ama yıllar içinde insanın değiştiğini, kafasındaki endişe, düşünce belki korkuların nelere sebep olabileceiğini pek hesaplayamıyor. hiç bir şeyden habersiz o minik, yumuk yavrucak değilim ki artık yavaş da olsa büyüyorum o zamanlar.
ama öyle bir etki olmuyordu bende, derin uykudaki ve hiç uyanmak da istemeyen ben, sabah o saatlerde karanlık olan odamda tepemde hayalet gibi duran ve beni okşayarak uyandırmak isteyen annem. elimde değil uykunun en derininde birinin ellemesi ödümü koparıyor, yani öyle çok tepki verecek enerjim olmasa da uzun zaman kalbim güm güm çarpıyordu.
kazık kadar kızım canı öperek uyandırmak istemiş bir gün. kıyamadım belli etmemeye çalıştım ama kalp hastası olsam kriz geçirebilirdim Allah korusun!
bilmiyorum neden o kadar irkiliyorum, neden bu irkinti bende sonra gerginliğe neden oluyor.
hani sabah mutlu ve enerjik uyanabilen insanlardan olmadığım için mi yoksa sağ tarafta duvar olduğu için mecburen hep soldan kalkmamla mı ilgisi var. bilemedim.
kıyamayıp belli etmeyince de şahane bir uyanış yaşadığımı sanıyordu. mutluluktan uçmamı, enerji ve neşe saçmamı bekliyordu. ha şimdi sanacaksınız ki kendisi öyle. hayır canım hiiç alakası yok. ama herhalde hayalindeki ideal uyanış, uyandırış ve sabah neşesi buydu.
oysa ki uykunun ortasında (aslında maalesef sonu) biri dokununca ya da tepemde hayalet ya da ne biliim canımı almaya gelmiş melek gibi dikilip fısıldayarak adımı söyleyince yüreğime iniyor işte!

ben de bu etki uyanıyor işte.. mesela sabah kalkıp biraz gürültülü hareket etmiş, ya da dışardan gelen bir gürültüyü duyup uyanmışsam bu kadar irkilmiyorum. gürültüyle uyanmak da sinir bozucu olabilir ama benim için tam geçerli değil nedense. yani gelin tepemde davul çalın, birşey patlatın da uyandırın demiyorum.

makul bir mesafeden sabahın sessizliğini bölen, her zamanki rutin seslere uymayan bir ses yeter. mesela bi kapıyı gürültüyle açmak, bi elektrik tuşuna tak diye basmak, sifon çekmek, kilitli dış kapıyı açarken çıkan ses gibi. tatsız uyanıyorum zaten ama en azından yüreğime inmiyor öbür türlüsü kadar. napalım biz de böyleyiz işte... (çok acayip bir şeymiş)
mecbur kaldım söyledim. böyleyken böyle.
-'iyi o zaman' dedi 'mutfaktan seslenirim'.

evet nispeten uzaktan seslenince rahatsız olmadım pek. ama gerek yoktu ki saat vardı. ama saate güven olmazdı! dünyayı kurtarmaya gecikebilirdim!

zaten annem sabah uyanamamak ve bir yere geç kalmaktan korkar hep. yıllarca memur hayatı yaşayınca mı acep? tatile, geziye gideriz ya da bir yakının evinde kalacağız diyelim sabah nasıl uyanacağız diye bir sorun varmış. sanırsın biri ya da bir ses bizi uyandırmazsa günlerce, haftalarca uyuyacağız ta ki prens bizi öpene kadar!!!

+"anne telefonun alarmı var işte kaça kurayım?"
telefonun alarmına güvenmediği için onbeş dakika ya da yarım saate bir uyanıp karanlıkta saatine bakar ve görmeye çalışır. olur da göremezse pencereye kadar gidip orada bakar öyle döner yatağına...

+"anne uyu yaa yarın sınav yok ki!"
-'olsun! sen beni duyma uyu!'


duyup duymamak benim seçimim değil ki!!

uykum çok derin değil demek, mesela uyukladığı yerde kalakalıp sabahı edenleri kıskanırım resmen, her yerde uyuyabilenleri, ya da uyukladığı yerde üstüne battaniye örtünde uyanmayan hatta daha da uykuya dalan tipleri. ben de gene tersi.

tv nin başında ne zaman uyuklasam annem üstüme hırka falan örtecek olursa öyle bir kalbim çarparak uyanıyorum ki bu kadar olur! sonunda bütün uykum tamamen kaçmaya  ve bir 24 saat daha gelmemeye kesinkes karar veriyor sanki...

bunun çaresini buldum tv karşısında uyuklamamak, uyuyakalmamak ya da anneme yakalanmamak. artık annem benden çok daha erken yattığından beri böyle bir sorun olmuyor tabi. ama önceden gardımı almam gerekirdi. kendi üstüme kendi hırkamı örterdim biraz gevşediğimi hissedince.
hatta
+"ay gevşedim ben neredeyse uyuklayacağım" diye belirterek annemin üstümü örtmesini ya da gene nefesini suratımda hissedip hafifçe ''nazlııı" demesini engellerdim. annem en yakından suratıma bakmadan emin olamıyordu uyuduğumdan salonda... bu durum hafiften korku filmine çalıyordu gözümde!!

reenkarnasyon varsa önceki ruhum hapis yatmış herhalde! :) hani Kuzey Güney dizisinde Kuzey'de hep tetikte uyuyor, yanına biri yaklaşınca ürküp adamı kolundan falan yakalayıveriyor ya!!!

neyse uyarımın ardından tepeme dikilip hafifçe 'nazlııı' diye fısıldamak yerine gürültü yaparak uyandırma yöntemine başladı. ama bazen o kadar bartıyordu ki. uyanamam diye korkuyormuş!
hani insan uyanınca şöyle bir yatakta döner, uyanıp uyanmadığından, rüyadan çıkıp çıkmadığından ya da saatten emin olamazsa bir es verir, bir gerinir, üç beş dakika döner durur ya. işte annem bunu hesaba katamazdı. illa kalkıp kahvaltı hazırlayacak ya. tüm kapıları bir gürültüyle açardı. önce kendi kapısı taak! sonra mutfağın kapısı açılır ya da kapanır taak! sonra bir süre (bir dakika) sessizlik.
yataktan zıpkın gibi kalkıp aç kurt gibi mutfağa koşmadığımı gayet iyi bilmesine rağmen, bir dakika ona saat gibi gelirdi. o sırada çayı koyuyor falan. ben de uyanıp tam karşımdaki duvardaki koskoca saate bakıyorum "off yaa ne çabuk altı oldu bee!!" diyorum içimden. ama anneme göre bir saat geçmiş ve ben hala kalkamamışım endişesi gelişir. sonradan anlattıydı varsayım değil, önceden varsayımdı ki doğru çıktıydı böyle. o zaman da gürültülere devam eder, buzdolabı kapağı bir gürültü, tabakları, bardakları masaya çarpışı ayrı gürültü, çay kaşıklarını karıştırarak seçmesi ayrı gürültü.
ben de o sırada yatakta doğrulmuş işte hırkamı nereye koymuşum ya da terliğim hangi yöne kaymış bakıp bulmakla meşgulüm. ama anneme göre ooohhh deriiin uykulardayım mışıl mışıl!
bir gün
-'yahu anne senin beni uyandırmanla benim odamdan çıkmam aynı anda olamaz ki!!' her duruma bir lafım ve bahanem varmış.
aynı anda kalkarsak şayet benim saati kurup da kalkmış olmam gerekir.. sanırsın kendi yataktan çok enerjik kalkıyor da ben böyle yavaşım. hani insana hep öyle gelir; birisi senin yanında senin çok iyi bildiğin bir şeyi yapıyorken sana yapamıyor, yavaş yapıyor gibi gelir ya. aynen anneme de öyle... oysa onun yatak odasından mutfağa gitmesi benim yatak odamdan mutfağa gitmemden daha uzun sürüyor! çocukken değildi öyle. ama biz ne de olsa devasa bebekleriz ve öyle kalmalıyız... bücürürkken alışmış kendi hızlı benim yavaş olmama ve sürekli 'hadi hadi' demeye, bağımlılık yapmış adeta.

oldu da kalktığımı duymadı ve ben o sırada tuvalete girdiysem de bir de kahvaltı hazırsa..
-'nazlııı hadi çık tuvaletten çay koyacağım!'
tuvaletten ihtiyacın bitince çıkmaz mısın? kapıda dikilip bekliyor,
-'ne yapıyorsun o kadar kızım orada?'
ne yapacaksam tuvalette, klozette mi uyuyup kalacağım saatlerce? lavaboya başımı mı koyacağım dalacağım uykuya?. ses alıncaya kadar bekleyecek!
+"anne tuvaletteyim işte, bitince çıkabilirim!"
böylelikle gider ama sanki beni ayakta görmemiş olmanın verdiği şüpheyle masaya bir giderim ki sinirle oturuyor, e çay soğuyacakmış! somurtuyor, ters bakışlar bana!
annem kalk dediğinin salisesinde zıp diye kalkıp mutfağa koşacağım lüp lüp yutacağım! Allah Allaah sanki sabah mesanesini boşaltması gereken bir benim!

kahvaltı daha önemliymiş, tuvalette bu kadar oyalanmamı anlayamıyor, bağırsak hareketlerimin açıklamalarını yapmama rağmen! kendi geceleyin en az bir kere kalkıp tuvalete giriyor ya sabah o kadar acil olmuyor demek onun için çişini yapmak falan! benim de olmayacak. ha bir gün bunun da müzakeresini ay müdehalesini yaptık!!! gece kalkıp tuvalete gitmek çözümmüş. gelmiyorsa nasıl uyanıp gideyim ki yaa!!

neyse, kahvaltı yapmak ayrı bir seramoni sonra ben giyinirken saçımı yaparken ya da sonradan makyajımı da ayrı bir seramoni. ve annemin kontrolleri. eskiden içerden seslenirdi gömleğimi giymişmiyim? hadi kızısı! sonra sabah sabah heyheylenince ben sormak yerine çeşitli bahanelerle odama girip kontrol etmek devreye girdi. kirli varmıymış, yatağını toplayayımmıymış. o sırada ne hızda giyindiğime bakıyor. eğer umduğundan yavaşsa saati beş on dakika ileri olarak söylüyor, acele ettiriyor beni.

hala da yapmadan duramaz. o kadar acele ettirir ki neredeyse her seferinde erken hazırlanmış olurum, nereye gidiyorsam artık ya da ne için bir yerlerde, okul-dershane kapıları, kafeler sinemalar vs beni beklerken görebilirdiniz! beklemek bekletmekten ya da geç kalıp özür dilemekten iyiymiş. iyi de benden kimse özür dilemiyor bekletince!! :(( pişkin ve hiç birşey olmamış gibi... ben beklemekten sıkılmamış gibi olmalıyım ve sırıtmalıyım! asla sitem etmemeliyim. ay neyse.

baktım dolmuş durağında, okul bahçelerinde, derslik kapılarında neredeyse işte ben dikilip tek başıma bekliyorum ama annem için de erken çıkmam gerek, çareyi ağır ağır gitmekte bulmştum bir yerlere.. dolmuşu beğenmeyip binmemek, yürüyerek gitmek, başka yoldan gitmek (annem buna karşı nedense. hı hep gittiğin here hep gittiğin yoldan gitmeliymiş. hı? ben farklı yollar kullanmayı tercih ederim mümkünse. bu ne rutin yaa) ya da vakit uygunsa etraftaki kitapçı ya da mağazada vakit geçirmek gibi... bir yerde tek başına kazık gibi dikilip ikide bir saatine bakan bir kız görürseniz o ben olabilirim. mersin de tabi.

artık lisenin son yılı ve üniversite de;
+"anne en iyisi sen beni kaldırma, ben uyanırım, saati kuracağım (daha sonra telefon), hatta sen kalkmayacaksan kahvaltı da hazırlama ben hazırlarım nasılsa fazla erken uyanıyorum. sen uyumana bak, yıllarca uykusuz kalman yetmedi mi? çıkarken seslenirim ya da zaten kalkarsın o saate, duyarsın anlarsın falan. boşuna sen de uykundan olma, kazık kadar olduk kahvaltıyı da ben hazırlarım." dedim.
kabul etti hemen, hayret dayatmadı. ama yılların alışkanlığı gene pek çok kez erken gittim!! heh he.

hııı bugüne gelemedim dii mi? gevezeyim işte! şu an çenem oynamıyor ama.. :)



son modamız sabah sabaha hiç ekmek ya da sigara kalmadığını sabah fark etmek!

şimdi sabah 09.30 - 10.00 gibi kalkıyorum ya, annem de benden en az iki saat önce kalkmış olur. o geçen iki saatte sırf kahvaltı mı hazırlar, yapar sanıyorsunuz? hayır. o gün yapılacakları, alınacakları düşünür. ha bazen geçmişi de düşünüyormuş ya sabah sabah asabını bozup kendinin sigaralarına yumuluyor. o ayrı. AMAN DİYEYİM SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR. SİZ İÇMEYİNİZ. annem içecekmiş kimseler karışamazmış. aman diim sigarasına laf etmeyin!

neyse işte benden epey önce kalkmış düşünmüş ve kararlar vermiş.
mesela son bir kaç haftadır sabah kalkınca ekme ya da sigaranın bitmiş olduğunu fark ediyor. ama çıkıp kendi almak istemiyor, aah ah şu apartman görevlisini de işte çıkardılar!! ban kalıyor iş.
ama nasıl?? sabah kalkıp odamın kapısını açıtığım anda bana eksikleri sayıveriyor. şimi kalkalı 2 saat olmuş, kendi zihni açılmış, çayını içmiş falan ya bana  da aynen o muamele. oysa ben daha uykuluyum, terlemişim, saçım karmaşık, gözlerim kısık, üstüm başım salaş.
bu ailede hiç kimse zıpkın gibi uyanmadı ki! neden benin uyanmam gerekiyor.. keşke abla yerine bana küçük kardeş olsaymış onu gönderirdik ekmeğe!

dünkü sahneyi hayal edelim; saçları birbirine dolanmış, sıcak diye üstümde sünmüş per perişan olmuş şort tişört takımım, gözlerim kısık henüz ışığa tam alışamamış ve gecenin bilmem kaçından beri çok afedersiniz daha önce yazdığımda dememiştim ama fena halde çişim var, uykulu halimden yere de bir tuhaf basıyorum ve duvarda elektrik tuşunu arıyorum. el yordamıyla da bulamıyorum.

ama annem bir telaş buyuruyor;

-'nazlı ekmek bitmiş git alıver gel!! sigara da al.'
 ama ben tuvalete giriyorum.
+"bi tuvalete gireyim de!"
-'bırak şimdi tuvaleti nazlı!!! ekmek yok sigara yok! kuru çay içtim!'

oof of aslında oracıkta tuvaletimi bırakıvermeliydim!! yahu o halle bırak saçı başı, sünük, yandan mandan insanın şeylerini meydana seren giysiyi fena halde sıkışmışken ben koşa koşa iki sokak aşıp ekmek ve sigara alacağım!!

bunlar 30 sanıyede olmuştur herhalde.
parayı çoktan hazırlamış, kapının orda sehpanın üzerinde, gösteriyor alayım diye. sonra uzatıyor. hiç farkında değil bu kız yeni kalkmış, çişi var, saçı karışık, giysi uygun değil. gözünü sigara hırsı bürümüş!

-'hadi nazlı parayı hazırladım, burada al!'

dinleyecek halim yok ki! hemen tuvalete hamle. o halimle çıkmam mümkün mü??
ama sabırsızlanıp kapının önüne dikilip nasıl ekmeğin ve sigaranın bitiiğini fark etmediğimizi anlatıyor.
arada da
-'hadi kızım' diyor.

+"tamaaam bi dur anneee!!"

yakındaki küçük bakkal da kapandı aksi gibi ve annem o halimle beni sokağa salacak.

çocukken de çok yaptı ve hep tartışma konusu oldu. yazmıştım herhalde. dediğini hiç yapmamakla da suçlardı beni, dünyanın en çirkin, bakımsız ve gerizekalı kızlarıyla kıyas yapmayı da denerdi. bak bilmem kimin kızı üstü başıyla çıkıveriyor, sen de küçüksün!! diye. o salak kız koca memeleri hafif görünerek, sallana sallana, gözündeki çapak, saçındaki kepeklerle bakkala gider, sokaktakilerin kah tuhaf bakışları kah tacizkar bakışlarını fark etmeden dolanırdı. başına bir şey gelmemesi tamamen aptal şansıydı. ben olsam ya hoşlandığım çocuk görür ya düşer her yerimi sergilerim, ya oğlanların meraklı bakışlarıyla karşılaşırım.. yani aksi bir şey olurdu... işte bir kavga ve inat meselesi.  her tartışmadan sonra yapmamaya özen gösteriyor bazen haklı buluyor allahtan. ama çoğu zaman boş inat diye görürdü.

daha tuvaletteyim. e hemen çıkılır mı? el yıkanacak herhalde! ama annem seslenmeye devam ediyor
-'hadi nazlı yaa amma uzattın! napıyorsun orada??'

napıyorsun orada sorusunu ne çok duydum tuvalette! bi keresinde napılır anne tuvalette? demekten yorulup inek sağdığımı belirtmiştim. öff saçmalama hadi çabuk ol. cevabını aldım. sanırsın üç saatte işiyorum yaa!! deveyim ya hörgüçümü doldurmuşum, anca boşalır!! tövbe tövbeee..
bu da suratına bakıp sen mi geldin? ya da geldin mi? demeye benziyor!

-'hadi nazlı! ne yiyeceksin kahvalti da? çık da ekmek al!' para elinde çıkar çıkmaz elime veriyor!!!

sabah sabah offf!!

gidim üstüme birşey alayım bari diye düşünüyorum. içerde yüzümü yıkayıp saçımı taradım en azından. güneş gözlüğüyle gizlerim suratı, bir üstümü değişeyim.

aa ama annem peşimden aceleyle seğirtiyor

-'aaa bir de giyinecek misin?? hadi nazlı offff!'

+"anne sen de 32 yılda bir tanıyamadın ha beni, ne zaman ben saçım karışık, makyajsız ya da düzgün giyinmeden çıktım ki ben??" (es kaza bir gün çıksam var ya fotoğrafımı çekip her gün delil olarak gösterir. o gün çıktıydın ama diye!!!!)

canı sıkılıyor, sevgilisi sigaraya kavuşmasını engelleyen şırfıntı beni beni!! pis hain. ekmek hele de sigara almak mesanenin patlamasından önemli değil mi??!!!

o sırada apartman görevlisi ve onu işten çıkaran işgüzarlara saydırıyorum içerden ve artık mahalle kültüründe olmayıp mahallenin veledine ekmek aldırılamayan sisteme!!

ha onu bi denemiştik ama annesi oğlucuğunu, padişahını bize ekmek alsın diye yetiştirmemiş, aradan kafa uzatıp bana bakıyor 'nazlı gidiversin!' haa bir de kendi de sipariş sıralıyordu! hah ha! bilmem ney marka yoğurt yoksa bilmem nerden bilmem ney yoğurdu ve müsli!! imiş... annemde bir umut dönüp saklandığım duvarın arkasına, bana bakıyor... bana merhaba demeye üşenen kadına sabahın mahmurluğu, üstbaş hali ben gidip marketten alışveriş yapacağım. bakkal büfe falan da değil ha! kendi için fark etmezdi ki her daim sünepe geziyor, her gördüğünde sanırsın ki kadın yataktan yeni kalkmış!! diil halbuki :)) o kadar perişan...

hı! hıı hee gittim öyle gözümde çapak üstümde açık saçık penye!! dalga geçerek "hıı oldu!" diye çıkışınca bile o umut sönmedi, ta ki ben "ben gitmem kim giderse gitsin be!" falan deyip, kapıları çarpıncaya kadar.

o gün de dün de ancak uyku mahmurluğunu üstümden silkeleyip, üzerimi değiştirince gittim elbet! daha da arkamdan sesleniyor annem 'çok oyalandın aç kaldın hadi çabuk çabuk kızıım!' ay önce abiyemi giyip gelin başı yapmam lazım! sanki! hiç olmazsa asgari birşeyler işte yaa... sırf kendim için değil herkes böyle olmalı! kimse kimsenin göz zevkini bozmamalı!
ben sokakta sünmük pijamalı, beyaz etletli, gözü çapaklı, saçı pis kimse görmek istemiyorum! ama dinleyen mi var??




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder