ablam annemi aramış, sonunda da demiş ki bilmem ne zaman 23 nisanda çekilen fotoğrafımı bulur musun nazlı bana göndersin.
tabi annemin planına göre postayla gönderileceği için sonradan da bana postaneye gitmen gerek diye tutturuyor dün.
yani 13 yıldır oturduğu evin koridorunun ışığının 2 ayrı yerdeki tuşlardan da yanabildiğini öğrenememiş birinden bahsediyoruz.
1990'dan beri eve hijyenik ped alınır ama hala paketin neye benzediğini nasıl kullanılacağını anlayamayan birinden bahsediyoruz. senede en az 3 kere bana çöpümden bulduğu atılmış, rulo edilmiş pedi şoklar haykırışlar içerisinde getirip bu kocaman şeyi amına mı sokuyorsun diye haykıran her seferinde sanki özellikle anlamamak için çaba sarfediyormuşcasına pedin rulosunu açıp gösterip izah edince zar zor rahatlayan hatta hala inanamayıp bir kaç defa daha beni gafil avlamak istermişcesine aralıklarla başka konuşmaların arasına sorular serpiştirerek yoklayan, unutup bir kaç ay sonra gene aynı şeyleri yaşayan birinden bahsediyoruz.
kafası o kadar eskide kalmış ki annemin asla çağa ayak uyduramadı annem daha dandik filmli fotoğraf makinelerine bile alışamamıştı ki aklına göre o eski fotoğraf zarfa konup postayla yollanacak ve bizim arşivimizde bulunamayacak. ablama tembihlemiş de sakın kaybetme ha bizde yok ondan diye.
ablam anlamamış elbette. neden anlasın ki. aynı annesi gibi benzer bir duyarsızlık sahibi olduğu için annesinin çağa uyum sağlayamamış teknoloji alt yapısından haberi yok. anlayamıyor öğrenemiyor aklında tutamıyor ki annesinin özelliklerini. çünkü umurunda değil.
mesela anneme göre duş başlıkları bile delirtici saçmalıkta teknolojik. daha musluk kısmından akıyor başlığa su nasıl ulaşır onu öğrenemedi. es kaza öyle kalmışsa duş başlığından akmıyorsa da başlıktan akıyorsa nasıl yapılacağını bilemiyor. bir sinir banyoda bir küfürler, beni çağırıp yaptırıyor ve o sırada da söylenmeler küfürler. ne gerek varmış böyle saçma teknolojilere!!
anneme kalsa haftada bir tencerede su ısıtıp leğenden tasla alıp alıp yıkanılacak.
daha önce de annem ablama sıkıldığını televizyonda da bir şey olmadığını söylemiş. tabi ablacığım hani annesine göre aşırı duyarlı düşünceli evladı annesinin teknolojiden bir haber olduğunun farkında bile değil.
yani şu zamana kadar kaç kere konu olsa kaç kere anlatılmış olsa da ablamın aklında kalmıyor, bir yabancı gibi bel bel bakarak şaşırıp hatırlamıyor bile annesinin teknoloji nefreti ve fobisinden habersiz. ama anneme sorsanız ablam kadar bilinçli ablam kadar duyarlı ablam kadar empati kuran ablam kadar insan sarrafı ablam kadar hafıza sahibi bir tek kendisi var başka kimse yok.
tabi annem tv da bişey yok deyince kendisi gidi 2 senede bir tv değiştirmediğimizi ne bildiği ne hatırladığı için şaşırıp akıllar vermiş bilmiş bilmiş. anneciği de ilk göz ağrısı kızının zekasına bilgilerine hayyyyyyyyyyyyyyyyyyran kalmış.
sonra da bana gelmiş ahkam kesiyor sitem ediyor annem. televizyondan yabancı diziler belgeseller izleniyormuş yüzlerce kanal mı ne varmış seçip istediğin programı izliyormuşsun sen niye izletmiyorsun bana diye sorguluyor suçluyor. kızı anlatmış televizyondan internete girilip bir sürü şey izlenebiliyormuş artık, öyle o program yok bu dizi yok diye birşey yokmuş ki, hepsi varmış. sen niye izletmiyorsun bana!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!1
ha bu olay da ilk değil ha. güya fil gibi hafızası var ama netflix bağlatamadığımızı televizyonun 13 yıllık olduğunu tvbu gibi paralı kanallardan nefret etteği masraf gördüğü için ben bağlatmak istesem de kendinin inatla karşı çıktığı bu kanallar neyimize yetmiyor diye kavga çıkardığını hiiiiç hatırlamıyor ki.
anneme kalsa daha 1990lardan kalma kocaman, puslu grenli nokta nokta gösteren, eski tüplü televizyon ve o balık kılçığı gibi antenle izlemeye devam edecektik ya televizyonu!!
ben plazma lcd denen yassı televizyondan aldırıncaya kadar neler çektim neler. biz daha 2008'e kadar o tüplü televizyondan izliyorduk!
ben değiştirmek isteyince günler süren kavgalar yaşadık, daha bozulmamış ki! daha eskimemiş ki.
anneme göre bir teknoloik ürünün eski olması için en az 25 senelik olması lazım çünkü!
mesela bulaşık makinemiz hala çalışıyor diye değiştirmiyoruz, 1997'de ben zorla aldırmıştım.daha anneme kalsa elde yıkayacaktık bulaşıkları. paraya kıyamadığı için dandik deterjanlar yüzünden üçümüz de kollarımızdan ellerimizden alerji olduk ama annem gene ısrarla inatla elde yıkamaya devam etmişti. aynı gözü bozuk olsa da söylene söylene şikayet ederek gözlük takmadan her işini yapmaya çalıştığı gibi eldiven takmayı da reddediyor inatla elde yıkıyordu. sonunda 2. defa alerji oldu bize yıkatmadığı için biz olmadık. ama hala inatla eldiven kullanmayı reddediyor makineye de geçmeyi büyük isyanlarla reddediyordu. hayır o sıralar uzun taksitler mümkündü, parasız da değildik, dedemlerden birşeyler kalmıştı. sadece pintilikten değil inanılmaz derecede korkuyor makinelerden.
kış günü bile buz gibi sularda söylenerek küfrederek elde yıkadı bulaşıkları senelerce.
neden soğuk su??? mersin'de öyle şofben gibi şeyler pek kullanılmaz. annem daha o senelerde çok zorluklarla inadını yenip zorla güneş enerjisi taktırmıştı o zamanki evimize. anneme kalsa ömrümüzün sonuna kadar bol sıcak suyla yıkanamayacak dışarda tüplü ocakta su ısıtıp legenden tasla su alarak yıkanacaktık. hala da öyle kafası.
o zorluk yaşanılan yılları çok sevmiş özlem duyuyor da mı o zamanlar gibi yaşamak istiyor? hayır nefret etmiş hep nefretle kinle anlatır. ama fobisi var yeni şeylere.
inadından saç kurutma makinemiz bozulunca almamış sonunda sırayla soğuk alıp hastalanınca anca yenisini almıştı. bulaşık makinesini de kışın soğuk suyla bulaşık yıkamaktan kollarında ağrılar olunca mecburen almıştık. hala çalışıyor. ama bozulsa almaz benim yıkamamı bekler elde.
çamaşır makinesi ayrı hikaye. senelerce artık neredeyse yani anneme kalsa bugün bile 1980lerdeki merdaneli makinelerle yıkardık çamaşır! zar zor artık tamir edilemeyince otomatik bir makine almıştık o da zamanla bozuldu, ama çare ne tamir ettirmekte ne yenilemekteydi annemin kafasına göre. 1980lerdeki merdaneliden sonra aldığımız otomatik çamaşır makinesini alırken sanmış ki bu bize bir ömür yetecek hatta torunlarına bile kalacak falan!! 8-9 yıl sonra bozulunca öyle bir kin ve nefret duymuştu ki 2 sene servis çağırtmadı bana elde yıkattı!!!!
yıl olmuş 2003-2004 ben elde çamaşır yıkıyordum. bir de o sıra okul bitmiş falan annem yüklendikçe yüklendi. her sabah kalkınca bakıyordum ki dağ gibi çamaşırı yığmış yıkanacak diye bana, bir de suratında memnun bir ifade ki, bana işkence etmek büyük haz veriyordu. ne efendim hemen atanamamışımmış. kendisi olsaymışmış hemencik atanırmış hem de ennnnn istediği yere.
senin zamanın gibi değil ki atamalar? ama nerden anlasın anlatsan da girmez beynine. annem sadece bildiğine inanır, zamanında öğrendiği şeylere.
sonunda elde çamaşır yıkamaktan bütün kollarımda hatta sırtım ve omuzlarıma kadar neredeyse göğsüme kadar garip bir alerji oldum deterjandan. daha da anneme kalsa tedavi olup eşşek gibi ölünceye kadar makine almayı reddedip elde yıkayacaktım çamaşırı.
hatta inatlaştık. kavgalardan sonra tabi.
oysa ablam o sıralar bir kaç yıllık evli, evinde her çeşit makinesi vra, ooohh rahat rahat yaşıyor. tabi ablacığım herşeyin en güzelini hak ediyor ama ben işkence çekmeyi.
annem inadıma her gün ortalığa yeni çamaşırlar yığıyor ve yıkamamı istiyor ben de protesto olarak asla ellemiyordum. bu mücadele 5 ay sürdü. 5 ay hiç çamaşır yıkanmadı evde. ne türlü oyunlar denedi. yok kendi yıkamaya kalktı her yeri batırdı, yok sırtı ağrıdı beni suçladı, yok konu komşu pis kokuşmuşlar demişmiş. bir de kavgalarda o kadar abartıyor ki makinelere küsmüş öleceğimizi bilse gene de almayacakmış işte!!!
erkenden mezara girermişiz gene de almayacakmışız diye yırtınıyordu tepiniyordu evde!
sorsan da annem kendinin dünyanın en akıllı en mantıklı en vicdanlı en öngörülü en modern insanı ilan eder.
tabi şimdi o kadar memnundu ki gücün kendisinde olmasından. hem kendi maaşını dilediği gibi harcıyor hem babamdan bana kalan maaşa el koyup dilediğini yaptığı için gücün kendinde olduğundan emin olup memnun yaşıyordu. babamdan kalan toplu paralarla daha 10 sene öncesine kadar bile yüzünü görmediğimiz hayrını görmediğimiz vığış vığış insan kalabalığı dolu bir sitedeki yazlığı almıştı. içi güzel olsun diye senelerce dişimizi sıktık, kendisi de senelerce işçilerle uğraştı ama bir kere olsun hayırını göremedik ev yeniyken hemen kiraya verdi. seneler sonra kiracılar içini mahvettikten sonra başımıza anca kaldı ev.
sonunda ben emrivaki yapıp servisi çağırınca bile adamın önünde benimle ağız dalaşına bile girdi. ben kötü müsrif evladım, öyle gösterecek adama, sanki sokaklarda beş parasız sürünüp ağzımız açlıktan kokarak dolaşıyoruz da ben yeni bir çamaşır makinesi istiyorum gibi rol kesmeler falan. adam kendisini haklı görsün diye ne türlü roller laflar.
ben de bütün üst vücuduma yayılan ve anca 1 ay boyunca haplar kremler kullandıktan sonra iyileşen alerjimi anlattım. anneme kalsa o hapları ömür boyu yutup gene de çamaşırı elde yıkayacaktım nasılsa hapı vardı! tabi ne gibi yan etkileri var ilacın önemli değildi.tek derdi kendi sözü geçsin!!!
bir de ilerde evlenince beyin alır zırvaları var.
sen değil miydin okuyacak bir meslek altın bilezik maaş emeklilik hakkı olup kimseye muhtaç olmayacaksınız elin adamının kahrını çekmek zorunda kalmayacaksıznı diye bizi yetiştiren? şimdi evlenince beyimiz alırsa anca makine kullanmaya layığız kendimiz alamıyoruz??????????
ne kavgalar ne münakaşalarla o eski makine peşinata sayılıp yenisi alındı da çamaşır k-yıkandı. ama inadından 5 sene elini dahi sürmeyerek düşman gibi davrandı makineye. anca ben bronşit olup 15 gün yataktan çıkamayınca zorla çalıştırmayı öğrenmişti. şimdilerde gene dokunmuyor. neyseki bozulmadı iyiymiş ama analog makineler gibi içeri giren bir tuşu var, o biraz gevşemiş. bir keresinde bir türlü beceremeyince 5 sene evvel falan, düşmanlığı kabardı, asla dokunmuyor bile. kapağını dahi açmayı beceremiyor öğrenmeyi de reddediyor, her koşulda ben yapıyorum. yani hasta olsam da işim olsa da başım ayakta duramayacak kadar dönen günlerde bile.
çamaşırı kendi sermeyi kabul ediyor ama asla asla makineye el sürmüyor.
vertigom tuttuğunda tuvalete bile zorla giderken dahi bana yaptırdı.
tabi bunlar ablama anlatılıyor ama bir kulağından girip daha öbürüne ulaşmadan bile çıkıp gidiyor. hiiiiç umurunda değil hiiiç hatırlamıyor haberi bile yok.
sonra annem gibi teknoloji düşmanı fobik birine gel de her televizyondan internete girilmeyeceğini anlat! anlamaz ki.
bu televizyonu aldıracam diye bile ne çektim ben. birilerinin evinde patlamıştı tüplü televizyon da onu öne sürerek korkutarak aldırdım.
13 sene oldu, bu eve taşınırken anca aldırabilmiştim. anneme göre hala çok yeni! son teknoloji zannediyor. anlatsan da anlamaz kabul etmez ki teknolojinin artık çok hızlı gelişip değiştiğini.
digitürk ya da tivibuya da karşı ama sanıyor ki ablam demiiş bilmese der mi girilir diye???????
anlatmış girilir demiş.
annecim ablamınki yeni tip ondan.
bizimki de yepyeni çok yeni!!
sanki ablam bizim eve gelmemiş görmemiş gibi. zaten eve gelse de bir yabancı misafir gibi davranıyor. asla umurunda değil. nerden bilsin televizyonu ruhsuz vurdum duymaz. yada annesinin fobilerini.
ama ben kendisinin 25 sene evvel 1 ay staj yaparken tanıştığı sonra küsüp bir daha asla görüşmediği bir kadın arkadaşının annesinin hangi şehirin hangi semtinde evi olduğunu falan hatırlamak zorundayım. aynı annem giibi. annem de mesela bir arkadaşımın adını benden iyi bildiğini iddia eder.
o kadar umursamaz duyarsız ki bana geçen sene kafede otururken diyor ki;
aa şu kız özlem değil mi hani babası polis olan arkadaşın vardı hatırlıyor musun gidip konuşsana!
babası polis olan melis'ti ve özlem de öldü seneler önce.
iddia ediyor ki ben yanılıyorum. nasıl iddia ediyor ama komik artık. ama eminmiş özlem'in babası polismiş. adı kadar eminmiş hemde! ölen de meltem diye bir kızmış. eminmiş.
sen mi bilecen ben mi? 1 kere bile görmedin kızı. ben 3 sene sıra arkadaşlığı ettim lisede 2 sene de üniversitedeyken görüştük!
sonra niye görüşmediniz sana küstü mü? (o kadar da geviş getirerek soruyor ki)
öldü anne öldü.
aa haberim yok niye söylemedin??????????????
hiç haberi yokmuşmuş. hatırlamaz tabi. o kadar inatçı ve bencil ki. ben kızın cenazesine gitmeyeyim diye ne oyunlar çevirdi zamanında. Özlem 2004'te bir trafik kazasında öldü. cenazesine gitmeyi çok istemiştim, günlerce ağlamıştım, eski arkadaşlarım aileleriyle beraber gidiyorlardı Adana'daki cenazeye, bizi de arabayla alacaklardı ama annem yabancıların arabasına binmem otobüsle gidelim diye tutturup beni kandırdı. telefon konuşmalarımız boyunca bekledi, tüm arkadaşlarımın Mersin'den ayrılıp arabayla yola çıktığından emin olduktan sonra benim hadi diye ısrarlarıma inat götünü yayıp kaldırmadı, gitmeyecekmişiz diye tutturdu.
günlerce ağladım kavga ettim gene de sonradan evlerine dahi gitmeme müsade etmedi. neden kapıyı vurup çıkmadım bilmiyorum sonuçta 24 yaşındaydım. herhalde hem param yoktu hem Adana'yı bilmiyordum hem de annem bizi bağımsız hareket etmemeyi asla öğretmeyip kendine muhtaç kılmaya o kadar alıştırmış ki aklkıp arkadaşımın arabasına yetişememişim. zaten o gün boyunca beni az sonra gideriz biraz sonra çıkarız diye kandırmıştı. baştan beri niyeti yokmuş cenazeye bile gitmeye.
çok iyi biliyor ve tanıyormuş gibi de ahkam keserek o kız seni sevmezdi zaten diyordu ben ağlar ve kavga ederken beni izlemekten zevk alır gibi ağzını büzerek.
5 yıllık arkadaşlığımızda hiç birbirimizin evine gitmedik, okul veya kursta görüşürdük. tutucuydu ailesi kimsenin evine göndermez ama dışarda görüşmeye bişey demezlerdi. annem de toplasan 3 kere görmemiştir ama benden daha iyi bildiğini sanıyor ahkam kesiyor hala.
cenazeden sonra da gitmedik, bir süre sonra da bana mahsuz kendin gideydin o zaman zincir mi vurduk sana diye laf sokuyordu.
annemin en sevdiği en zevk aldığı şeylerden biri senin istediğin herhangi bir şeyi yapmanı almanı falan engellemek sonra da kafana silah mı dayadık zincir mi vurduk diye kendini savunmaktır zaten.
fiziksel olarak tabancaya ya da zincire ihtiyacı yok ki; lafları ve yetiştirme tarzıyla zaten seni özgüvensiz tek başına hareket edemeyen kendi kendine bir şey yapamayacayağını beceremeyeceğini düşündüren inandıran birisi.
şimdi de tutmuş gördüğü kızın özlem olduğunu ölenin meltem olduğunu iddia ediyor. asla da yanıldığını kabul etmez; ha karıştırmışım demez. ama ben kendisinin 1960dan kalma arkadaşının bilmem ne zamanki anısında giydiği elbisenin rengini doğru hatırlamak zorundayım aksi halde kötü evladım.
nerden nereye geldim gene. travmalar bitmedi.
ne demiştim en başta? ha ablacığım bir 23 nisan törenindeki fotoğrafları istemiş annemden. anneme öncelikle postaneye gitmek gerekmediğini telefonla fotoğrafını çekip yollanabildiğini izah etmem gerekti. yani anneme kalsa şu korona virüslügünlerde bile sırf ablam istiyor diye beni kalabalık postaneye seve seve yollar!!! ama ben yoğurt yemek istediğim için markete gitmeye kalkınca bana kendine virüs bulaştırmak istemekle de seve seve suçlayabilir. ki yaptı da!anneme kalsa zaten herşey eski nuh nebiden kalma şekilde ilerleyecek. 1980ler 90lardaki gibi fatura veya banka kuyrukları devam etsin bekliyor hala.
sokağa çıkma yasağında endişeye kapılmış faturaları nasıl gidip ödeyecekmişim? otomatiğe bağlatmak falan beynine giremeyen şeyler. hala eskisi gibi kavga çıkan kuyruklarda saatlerce çile çekmemi ister.
ha neyse zaten fotoğraf yok ki. iştee bir travma daha geliyor. annem ve fotoğrafla imtihanı!
ablam nasıl hatırlasın. annesine yaranmak tepkisini çekmemek için yalakalığa o kadar alışmış ki anıları bile annesine endeksli. annesi nasıl hatırlıyorsa bir günü o da öyle hatırlar.
tam bozacının şahidi şıracı misalidir ikisi. mesela annemle br fikir ayrılığına düşsek ablana soralım der. gülünecek bir şey. biliyor ki hemen ne derse desin kendisine onay verecek.
sanki durduk yere bile sebepsiz yere bile her türlü iltifatı bedavadan alması yetmezmiş gibi bir de yalaka.
annem aramış taramış bir türlü bulamamış. gelmiş bana nerede diye soruyor. 1990da falan çekilmiş bir 23 nisan fotoğrafımızı istemiş ablam. hani demiş kırmızı etek beyaz tişört giymiştik ya o zamandan kalan.
hangi yıldı tam hatırlamıyorum 1990 yada 91 olabilir. doğru bir kutlama vardı. herkese kırmızı etek beyaz tişört aldırılıyor diye annem çok öfkeliydi. 1 gün için bu kadar masraf diye söylenir dururdu. mecburen geç de olsa almak zorunda kaldı. biz sonra giymeye devam ederiz desek bile benim ablama bu lafı öğretmemle gene de annem sürekli bir sinirle söylene söyle almıştı.
nasıl giyecekmişiz ki dışarda? diye mağazada bile hem söyleniyor hem azarlıyordu. bu kıpkırmızı eteği nasıl giyecekmişiz? hiç yakışmazmış ki! beyaz tişort desen hemen leke yapacakmışız hemen çöp olacakmiş. resmen çöpe atmak için para veriliyormuş. o paraları çöpe atsan bundan hada iyiymiş. en azından çöp karıştıranlar bulurmuş ve bundan çok daha iyi harcarlarmış. diye bütün mağaza alışverişi ve yol boyunca söylenip durmuştu.
kendine o kadar yakıştıramıyor ki mutlu mesut memnun falan olmayı. o kadar mutsuz ve bundan zevk alıyor ki bizim mutluluğumuzdan bile memnuniyet duyamazdı. nefret duygusu o kadar coşkun ve yüksek ki güzellikleri mutlulukları göremez hale gelir annem.
o tören gününde bile bile memnun olacağına suratını asıp sürekli herşeyin kötü yanını görüp, sürekli herşeyde en başta biz de ve en çok bende o kadar çok kusur buluyordu ki.
23 nisanı bile bize zıkkım etmeyi mutsuz geçirtmeyi başarırdı.
tüm tören boyunca okulun bahçesinde memnuniyetsiz şekilde dikilip surat astı, her fırsatta bana laf sokup aşağıladıydı. yok niye gülüyormuşum yok yakam kaymış. baştan aşağı iğrençlik görüyor kadın hayatta. millet gülüp şakalaşıp eğlenirken biz azarlanıp duruyoruz.
aamaaa işini de iyi bilir ha. yetişkinlerin tepkisini çekmemeyi öğrenmiş. gizli gizli kimsenin anlayamayacağı şekilde yapar bu küçük kötülüklerini. sinsi sinsi seni sevecekmiş gibi rol kesip sana yakan yakmış diye laf sokar.
hani şey demesi gibi; sana makyaj yakışıyor. sende sanırsın ki gerçek ama hemen arkasından çünkü yüzün renksiz der. ama kendisini her zaman elma yanak bulduğunu kanlı canlı sağlıklı ateşli ve enerjik olduğunu da belirtip kendini övmeden bitiremez cümlesini. her zaman her konuda kendisi üstün olacaktır çünkü.
insan 23 nisanda bile eğlenemez mi yaaa.
ablam eğlendi. ona laf sokulmadığından değil. o kurtuluşu görmezden gelmeye ve yağcılığa yönelmekte buldu. her zaman annesinin onayını kapmak için anneciğim şöyle mi diye şirinlik eder onay almaya çalışırdı. zaten peşinen alırdı ama hani o %20lik azarlama falan şüphesinin endişesini ortadan kaldırmak için sürekli annesine yaranan kişiliksiz bir yalakaya dönüştü. annem sıkılsa da bazen memnun olurdu genelde. ve beni sürekli eleştirip azarlamasına aşağılamasına rağmen benden de birebir aynısını beklerdi. yapsan da yaranamazsın ki. kaç kere kopyaladım ablamı beni kaç kere bozdu azarladı.
pişman olduğu zaman da iyi davranayım da hoş görsün demez; gider çörek-pasta-börek falan pişirir yemezsen de senden dah aşağılık bir varlık yoktur. yersin kilo alırsın o zamanda götün kocaman diye eleştirir. bu kadar çok yememi isteme belli ki hızlı kilo alan bir tipim. ama yok.
fotoğraf neden yok.
annem ezelden beridir ve hala fotoğraf çekmekten de çekilmesnden de nefffffffret eder. anneme kalsa 3-5 senede bir gereken vesikalıklar dışında varlığını kanıtlayan bir fotoğrafın olmaz.
ama kendi fotoğraflarına aşırı değer verir!!!
o zamanlar yaygın olmasa bile annemlerin eski fotoğrafları akranlarına göre daha fazladır. ve onun için inanılmaz kıymetlidir anıları. arada sırada bakarken de hayıflanır bilmem ne gezisinde bilmem nerede piknikte fotoğrafım yok der. niye çekmemiş ki babam der.
aynı özen ve beklendi bize karşı yok ama.
hatta annem sırf babam da var diye pek çok gençlik fotoğrafını, bizim de olduğumuz fotoğrafları yok etti. ben bari babamın kısmını keseydin biz kalsaydık deyince de umurumde değil diye bağırırdı.
sanki de çok önemliymişmiş boktan fotoğraflarımız!!!
ya sen değil misin kendi çocukluk ilk gençlik fotoğraflarına bayılan niye bizimkisi önemsiz değersiz???????????????????
bu kıyaslamaları yapan iki yüzlülüğü yüzüne vurmamdan da hiç hoşlanmaz nefret eder, ablam gibi sorgulamayan kıyaslamayan yalaka biri olsam daha iyi.
akranlarımın tonla çocukluk fotoğrafı var kuzenlerin bile, hatta videoları var. ama bizim yok. başkası çekmiş olsa da asla peşine düşmezdi. kendi anıları çok kıymetli ama bizimkiler asla umurunda değil. 40 yılda 2 fotoğrafım bile olsa anneme yeterdi. ben ne zaman fotoğraf çeksem aman ne kadar da önemli diye de söylenir. hala.
kendi fotoğraflarına değer veren gözü gibi koruyup saklayan bir insan kızlarının çocukluk fotoğraflarını türlü sebeplerden yok eden bir insan. kah babam var diye yırtıp atmış kah kendi ağzı yüzü kötü çıkmış diye. eskiden de öyle fazladan basılmazdı, tek bir tane varda o kadardır. negatifleri ben sonradan kurtarıp saklamaya başlamasam hiç olmayacaktı.
kendisini harikualde güzel bulmasına rağmen fotojenik olmadığı gerçeğini kabul ediyor, esasen sabırsız olduğu için 1 saniye bile poz veremiyor, asla susmadığı birisiyle diyalogda bile olmasa sürekli söylendiği için her fotoğrafta ağzı açık çıkar annemin.
bu yüzden de çok fotoğraf yok etti.
sonradan babam öldükten sonra halamın bize gönderdiği babamın sakladığı 3-5 fotoğrafımız da olmasa hiç babası olmamış öksüzler gibi bir fotoğraf albümümüz olacaktı. ki annemden saklarım o görselleri yoksa yırtar atar gene. aman kızlarımın anısı demez.
ikisi de birbirinden duyarsız salaklar oldukları için o kırmızı etek-beyaz tişörtlü 23 nisandan fotoğrafımız olduğunu zannediyorlar.
1 tane komşumuzun çektiği fotoğrafta biz de vardık, kadıncağız bizim için 1 tane fazladan basmıştı ama annem fotoğraftaki duruşunu beğenmediği için eve gelir gelmez bize sormaya gerek duymadan yırtıverip çöpe atmıştı.
ama ne annem ne ablam hatırlıyor bunu.
onlara göre fotoğrafımız var ama bulamıyorlar! ama üstelik aşşırı zeki ve duyarlılar!!
ne 80lerde ne 90larda oldu fotoğraf makinemiz. arada sırada teyzemler lütfeder gelirse çekilirdik o da annemin muhalefetlerine karşın.
hem teyzemlerin film makarası bitmesin diye hem esasen hayattan nefret ettiği için bir tek anısı kalsın istemz. hadi senin kalmıyor nefret ediyorsun 2 kız çocuğunun da mı kalmasın? mesela kendi çocukluk fotoğrafmımız olmasın da seninkilere mi bakalım????????
hep ben uğraştığım için bir fotoğrafımız bir anımız olsun diye beni azarlamak için bir bahaneydi yumuşak karnımdı bu durum. hatta bana boklu işler uzmanı lakabını takmıştı.
bir gün teyzemler bizi de almış şehir dışında bir yerde tavuk yiyecektik, makineleri de yanlarındaydı, aman çekilmeyelim diye ne savaş vermişti annem.
yemek boyunca bana zevkten azğını büze büze kötü davtanmıştı, ne efendim kuzenlerimizle dördümüz bir fotoğrafımız olsun istemişim.
ne kadar kötü ne kadar hayasız bir istek değil mi????????
anneme göre gereksiz ve bencilce teyzemlere masraf ettirmekmiş.
teyzemde eniştemde seve seve çekerler asla 1 kare için laf etmezlerdi ki. ama annem için şahane bir bahaneydi bu hayatının boktanlığının acısını benden çıkarmak için bir fırsattı.
tüm yemek boyunca beni üzmek delirtmek için uğraştı durdu, teyzemde eniştem de konuyu ne kadar değiştirmeye çalışsalar da gene bana dönüp baktıkça boktan hayatını hatırladığı için herhalde bir şekilde çatmak için bahane bulurdu. çatalı tutuşum yanlış, gülüşüm çirkin, ne biçim yiyorum öyle tavuğu.
kendisi inanılmaz deşarj oluyor aslında ama herkesi huzursuz beni mutsuz ettiğinin ne farkında ne de umrunda.
teyze ya bırak nasıl isterse öyle yesin diyor ama annem üstüne döküp leke edecek onu da ben eşşek gibi temizleyecğim diyordu. bu huzursuzluk sırf ben kuzenlerimle bir kare fotoğrafım olsun istemişim diye çıkmış benmişim suçlusu.
e senin bu yaşlardayken onlarca fotoğrafın var! kardeşinle akrabalarla komşularla bile. ama benim öz teyze oğullarıyla 1 karem dahi olmayacak. istersen hiç fotoğrafım kaydım olmasın bir yerde hiç varolmamışım gibi!!!!
hep başkalarının çektiği fotoğrafların peşinde koşardım bir albmüm olsun diye anneminki gibi. söyleyince de böyle gene kötüyüm. sana özeniyoruz işte daha ne yapalım!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
1995te teyzem yeni makine alıp eskisini bana verinceye kadar asla makinemiz olmadı. annem hala karşı. kendi gençlik fotoğraflarına bakıp gösterip ne kadar güzel ve şık olduğuyla övünmeye bayılır ama benim de aynı imkanın olsun bilerek istemiyor sanki.
üstelik biz hiç bir fotoğrafta yeterince şık değiliz. çünkü annem yeni kıyafetleri aldıktan 2 sene sonra belki zorla giymemize bile müsade edemediği için her özel gün, yemek, gezi, düğün benzeri okazyonlarda asla en sevdiğim en yeni kıyafetimle olamamışım.
annemin saplantısı " eskimesin yeni kıyafetler " olduğu için asla zamanında giyemezdik hatta modası geçmiş olurdu giyinceye kadar.
makineye film takıp da vermişti teyzem anneme kalsa o 36lık makara film bize 36 sene yetmeliydi!
her zaman ne manası var ne gereği vardır fotoğraf çekmenin. ne düğünlerde ne doğum günü ne gezilerde gereği vardır. ne zaman gerek görür belli değil asla gerekir demedi şimdiye kadar.
ama bir gün her nedense aşka gelmiş evin içinde fotoğraf çekecem diye tutturmuştu. benim de tam saçım yağlı ve inanılmaz adet sancıları içindeyken üstümüzdeki anneme göre evde giyilecek rahat ve eskimiş kıyafetlerle bizi balkonda çekecem diye uğraşmıştı. haliyle ne ablam ne ben iyi çıkmışız. ablamın ders çalışmaktan gözü şaşı gibi çıkmış, benim suratım sancıdan kötü, ışık patlamış ve asla kadraj da doğru değil. dizden aşağımız yok ama o balkonun boyaları dökülmüş tavanı geniş geniş var. anneme göre de kendisi harika fotoğraf çekiyormuş ama eğer isterse!!
hiç de özel ve güzel bir gün değildi ama annem o fotoğrafa bayılıyor. herhalde kendisinin o çağlardaki halinden kat kat çirkin ve biçimsiz görünmemizden dolayı!!!
o 23 nisan günü de o zamanlar makinemiz yoktu, bundan da çooook memnundu bir de o masraf mı olsundu. fotoğrafımız yok, işte o komşununkini de carrt diye büyük bir zevkle ağzını büzerek yırtıp atmıştı.
şimdi de bir fotoğrafımız olduğundan annem de ablam da emin. ben yok desem de annem evi alt üst edip bulmayı umuyor. ama hatırlıyormuş varmış! yırtıp attığını hatırlamıyor.
yani 23 nisanı bile zıkkım etmeyi başarmış bana tebrikler anneciğim.
zaten güzel geçse de korkman lazım eve döndüğünde çok büyük bir olaylı kavga beklyordur seni. güzel geçen her özel günün sonunda o günü zehir edecek bir şey yapar annem. sana çatamıyorsa eğer çatacak başka kişiler şeyler bulur.
mutluluğa karşı çünkü kendisi. neffffffffret ediyor. tahammülü yok.
bu sayede kendisinin tonla güzel çocukluk ve ergenlik yılları anıları varken benimkiler hep kötü hep olumsuz. olumlu gitmişse de muhakkaka asla şaşmadı sonunda zıkkım edecek bir şey bulur.
hiç olmadı, hiç kavga çıkaramadı mı o zaman da hastalanarak başarır bunu.
ya üşütmüştür ya sırtı falan tutulur = söylenmeler şikayetler kaprisler...
yani 23 nisan fotomuz yok. bir keresinde de lisedeyken 19 mayıs fotoğrafımız olacaktı ama annem kalabalıkta pankart açan bizi değil ayaklarının fotoğrafını çektiği için olamamıştı! böyle de başarılıdır foto çekmekte!!!!
yani o filmli analog eski makineler de o kadar basittir ki otomatikti yani. sadece deklanşöre basılıyordu o kadar, gerisini kendi yapıyordu makinenin. ama annem ona bile alışamamış öğrenememişti. o kadar çok olayda anı olacakken olamamıştı ki 95 yılından sonraki zamanlarda.
sonra bana çektirmeye karar verdiler; o zaman da ablamla annemin fotoğrafları doldu ben yokum!!!
neden bir de ablan çekmiyordu seni annenle? diyecek olursanız; bu kadar çok kare harcamaya gerek yoktu yeterdi!!!!
salak ablam bazen o fotoğrafları görünce salak avanakça diyor ki; nazlıı sen buraya gelmemişmisin demek? salak fotoğrafı çeken benim.
diyeceksinzi ki neden birinden rica etmezdiniz? anneme göre alıp kaçardı makineyi verilmezdi nazlı çeksindi!
kaç kere nazlı sen çek deyip yılışık yılışık sırıtıp kızıyla öpücüklü fotoğraf çektirdiler bana sanki ben yabancıymışım gibi.
nazlı sen buraya da mı gelmemişsin demek niye ki?
ben gelmesem kim çekecek fotoğrafı abla?
haaa.
ben akıl etmesem bu böyle sürecekti, ben hep fotoğraf çektiği için karede olmayan evlat her fotoğrafta ablamla annem sankş ben yokmuşum gibi. hiç de şikayetleri olmazdı gayet memnunlardı o zamanlar, neden senin fotoğrafın olmuyor diye bir dertleri yoktu. işte aşırı duyarlı duygusal mantıklı falan oldukları için bu!!!
o zaman selfi bilinmezdi, nasıl çıkacağını bilemezsin, birisine verirsin. sonraki zamanlarda birinden ben rica edince de beni terslerdi pişkince;
'sen çekseydin kızım hanım efendiyi rahatsız etmeseydik ne kadar düşüncesizsin'
" ama o zaman hiç bir karede olmuyorum ben anneciğim! sanki ben yokmuşum gibi hep ablamla sen, neyse öyle olsun benim sivilceli suratıma meraklı değiliz değil mi?" diye laf sokmalı cevaplarımla ben de aynen kendisini aşağıladım insanların önünde oh ettim!!!!
her seferinde pişkince aynı şeyi söylerdi bir ara;
' sen çekseydin ya kızım insanları rahatsız ediyorsun! '
değil mi zaten iğrenç çıkıyorum. annem sen fotoğrafta çirkin görünüyorsun biz ablamla çekilelim der de.
niye öyle diyorsun ben öyle mi dedim yavrum ahhaha.
yok sen çek sen çirkin çıkıyorsun zaten diyorsun ya anneciğim ondan dedim. şimdiye kadar sadece 5 aile fotoğrafında varımdır herhalde, sanki hiç doğmamışım var olmamışım gibi albümlerde yer alıp ne yapacam paçavra suratımla değil mi?
sonradan kendisi de çekmeye karar verdi ama her nedense hep tırnağı, parmağı ya da makinenin kumaş sapı vizörün önüne gelir, kadrajda hep beni kapatır olmuştu.
her halde bilinç altında benim fotoğrafımı dahi görmek istemediğinden. nasılsa ablam erkenden evlenip evden ayrıldı onu az görüyor özlüyor favori evladını ama zeten evde benim boktan suratımı her gün görüyor bir de fotoğrafıalrı mı dolsun albümlere!!
nasılsa kendi gibi en azından gençliğinde çok güzel değilim, boktan suratıma ne hacet?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder