26.12.2019

başına bir şey gelir _ garip bir mizah anlayışı - annemin distopik fantastik senaryoları

Hayaller ve Gerçekler | O Yakıcı Bakışlar #2



geçenlerde yukarıdaki videoyu izlerken aklıma geldi, Algı Eke bir arkadaşının annesinin "başına bir şey gelir" demesinden bahsederken.
bu o kadar çok duyduğum bir şey ki benim. annem bir inkar etse de karamsarlık abidesi. aklından iyi bir şey geçmez, ağzından olumlu cümle çıkmaz, anlattığı hemen hemen hiçbir anısı iyi, iyimser, olumlu falan bile değil. yani o övündüğü çocukluk-ilk gençlik hikayelerini bile olumsuz bir şeylere bağlamadan duramaz.
haliyle hayal gücü de böyle karamsar çalışıyor. hatta fantastik distopik bir tarafa kayarak. manyakça bir zihin.
o kadar saçma şeyler düşünüp, o kadar saçma hikayeler yazıyor ki kafasında sonunda da bunlara inanıyor.
hani herhangi bir durumu, nesneyi, herhangi bir şeyi bile kötü evliliğine ve boktan anılarına, yetmez gibi eğer evliliği babam ya da boktan anıları değilse bile yine boktan-olumsuz-karamsar artık nasıl tabir ederseniz öyle- bir anısına, başka birinin anısına, bir olaya bağlamayı her zaman başarırı.
hatta sanki özellikle gibi uyumaya gitmeden önce içindeki karamsar cerehati boşaltmak için kusar gibi her konunun en boktan fikirlerini saçar etrafa.
hatta sanki özellikle gibi güzel geçmesi gereken-beklenen günlerde bile yapar bunu.
o kadar dipte bir karamsar-negatif bir kişilik ki ve geveze ki, tut ki denk geldi herhangi bir olayı, konuyu, durumu, lokasyaonu bilmem neyi fark etmez herhangi bir şeyi olumsuz anılarına fikirlerine bağlayamadı, tut ki bu oldu; dayanamıyor insanların etrafında mutlu ve güleryüzle gezmesine katlanamıyor adeta. gerçek ve büyük sonsuz bir mutluluk falan da değil o anlık bir şey bile olsa yaşanan keyifli mutlu an buna bie dayanamıyor.
bunu bozmak için uğraşıyor. hiç konu açamazsa yaratıyor olumsuzluğu. önce kaprislerle ve memnuniyetsizlikle sürekli söylenerek başlıyor; bunu da mı yemedi kimse- tut ki yemedi- o zaman son hamlesi birilerinin özellikle de benim bam telime basmaya çalışmak, bu da oldu ki tutmadı o zaman da kavga çıkarıyor biriyle. benimle ya da o andaki yakınlarıyla çıkartamazsa da olur ya o da tutmaz bu defa da garsonlara, taksicilere, satıcılara vs diğer kişilerle yani hizmet sektöründeki herhangi biriyle kavga çıkarıyor.
keyifli bir andan mutlu bir günden o kadar nefret ediyor ve yaşanmasın istiyor ki - yani aslında kendi istediği zaman kendi istediği ve kendi belirlediği konuda ve miktarda keyif-mutluluk-neşe falan olacak anneme göre!! bunu böyle söylemiyor tabi kontrol etmeye bozmaya çalışıyor.

zaten öyle bir şeyi de komik bulmaz, gülmez, espriden anlamaz; bırak yabancı komedi dizilerini -onlardaki göndermeleri benzetmeleri vb asla anlayamıyor - yerli komedi, talk şov gibi şeylerden de zerre anlayamıyor. insanlar neden gülüyor anlam veremez. bunun nesi komik diye açıklama bekler açıklasan da anlayamaz.
çok saçma sapan şeylere katışırcasına güler ama.
mesela bir gün bir film izlemiştik annem ablam ben.
ben de dedim ki "başrol oyuncusu da genç yaşta ölmüş yazık."
başladılar gülmeye. o kadar komik geldi ki bu söylediğim ablam da artık espri anlayışı kıtlığından mı annesi gibi yoksa annesine yaranmak için mi bilemedim katıldı ona. yani genç bir oyuncunun ölmesi ve buna bir sinemasever olarak üzülmüş olmam inanılmaz komik gelmişti ikisine. dakikalarca kriz geçirir gibi güldüler.
gülecek ne var ki bunda genç bir insanın ölmesi komik mi sizce?
benim söyleyişim çok komikmiş, bu kadar saçma bir şeye üzülmüşüm. çok saçmaymış çok mantıksızmış. o kadar üzülmedim aslında bir anekdot sadece, esas bu duruma da benim söyleyişime de gülmek mantıksız ve saçma.
başa bir gün de gene beraber bir kafede oturuyoruz, bir yerden bana sigara dumanı geliyor yine. annem bir yere gittiğimizde en az 1 kere yer değiştirtir, ya da sandalyesini, muhakkak şikayet edeceği bir şey bulur, kaprisini meymenetsiz suratıyla hiç bitmeyen şikayetlerini çektirir, istediğini yaptırır ama bu sırada da mızıldanıp homurdanıp durur. yani kendisinin her şeyden rahatsız olan hassas bir insan olması gayet normalken, her istediğinin olmasını istemesi de ama benim tek bir şeyden şikayet etmem inanılmaz rahatsız edici huzur bozucu birşey olarak görünür anneme.
mesela bir gün 3 kere masa değiştirdik, her seferinde alışveriş torbalarının yerini değiştiren de ben, kahveleri bilmem neleri taşıyan da ben. daha bitmedi kahvesi soğumuş diye söylendi, yok bilmem nerden rüzgar geliyormuş, yok çok konuşuyorlarmış yok bilmem neymiş. burnumdan getirdi kahveyi. yarım saat ayaklarımızı dinlendirdik ama içim şişti annemin mütemadi şikayetlerinden. ben de memnun olsun sussun diye her istediğini yapıyorum konuyu değiştirmeye çalışıyorum ama nafile. sonra ne oldu, haa kahvemin kaşığı yere düştü. ayy aman efendim bundan huzuru kaçmışmış!!!! benimle kavga ediyor huzurunu kaçırmışmışım!!! ya 1 saattir sana hizmet edip duruyorum! bu benim huzurumu kaçırmış hiç dert değil ama benim en ufak bir şeyim hanfendiye inanılmaz batıyor.
kendini o kadar mükemmel başkalarını özellikle de beni ekstra ekstra kusurlu görüyor ki...
neyse üçümüz kafade otururken sigara dumanı geliyor, ki o masaya geçene kadar en az bir masa değiştik, yerini yönünü beğenmedi önce benle sonra ablamla yer değştirdi bilmem ne. bunlar normal ama benim en ufak şikayetim inanılmaz batıyor kendisine.
evladını rahat ettirmek yerine her şeyinden uyuz oluyor. ama bu defa ;
"gene bana sigara dumanı geliyor" demem ise inanılmaz komik geldi kendisine. aman sen rahatsız oluyorsun yer değişelim falan diye beni düşüneceğine gülüyor katılarak! favori evladı ilk göz ağrısına eşlik ediyor. nasıl gülmek nasıl gülmek sinir krizi gibi.
---------
izlediğim videodan aklıma geldi; "başına bir şey gelir". bu lafı hayatım boyunca o kadar çok duydum ki annemde her biri de inanılmaz saçmaydı. sanki savunduğu şeyi yapmasam başıma bir şey gelmeyecek asla.
yani bu başına bir şey gelmesi trafik kazası geçirmen falan değil asla değil.
ya biriyle sevişmen; ki bu da anneme göre dünyanın en korkunç en olmaması gereken şeyi, sadece evlilik koşullarında olması gerektiğini düşündüğünden değil kelimeden bile nefret ediyor oruspulukmuş gibi geliyor, anneme göre severek değil mecburen görev icabı yerine getirilmesi gereken bir şey.
ya da - tamam bu korkunç ama annemin sürekli bunu düşünmesi çok garip - tecavüze uğraman.
yoksa başına bir şey gelmesi ayağını burkman kafanı kırman yani fiziksel bir zarar ve hasar yaşaman değil asla. bunlar da olmasın ama olursa bir sakıncası yok. yeter ki kızlığın yerinde kalsın sen istersen 45 parçaya ayrıl!
"başına bir şey gelir" "başına bir şey gelir" "başına bir şey gelir" 
bunu o kadar çok duydum ki şimdi örnek vermeye kalksam zaman yetmez.
annem böyle fantastik distopik falan hikayeler uydurur senaryolar yazar kafasında, kurar da kurar, o kadar çok kurar ki sonunda olmuş bir şey zannetmeye başlayacak neredeyse. yani eğer hani derler ya olumlu düşün öyle olsun, ne bileyim evrene mesaj gönder falan eğer bunlar gerçekten olsaydı annem asla olumlu bir mesaj-düşünce göndermiyor ki evrene, dönseler geri bu fikirler mesajlar falan boku yemiştik.
işte spora gidemiyorum diye bari dedim işe giderken en azından akşam çıkmak zor olur ama sabah sabah olabilir, asansör yerine merdivenleri kullanarak ineyim. ilk önceleri anlamadı annem. hani zaten ona göre gereksiz ve saçma hele benim yaptığım bir şeyse zaten saçam gereksiz mantıksız ve yanlış.
sonra bir gün nerden estiyse bir üçüncü sayfa haberi mi izlemiş nedir, kafasında kurmuş kurmuş inanmış.
bu fantastik senaryoda ben işe giderken merdivenlerden iniyorum, bir komşu beni içeri çekip sikiyor, bekaretim gidiyor ve hayatım mahvoluyor!!!!!!!! tamam tecavüz hayat mahveden bir şey ama annemin kafası daha da saçmalık. anneme göre böyle bir şeyden sonra hayatının yoluna girmesi insanın imkansız. anneme göre herkesin bilip anlayacağı bir şey ayrıca söylemek de gerekecek. annem eskiden bizi erkeklerden ve cinsellikten soğutmak için korkutma yoluna giderdi. sürekli evde aşık olup sevişen ya da tecavüze uğrayıp da kızlığını kaybeden kızların mahvolmuş hikayelerini anlatırdı.
eski yerli filmler gibi bir kafa. dava açsanmış bir türlü açmasan bir türlü ama eninde sonunda tüm mahalle öğreneceği için nasılsa kız değil nasılsa fark etmez artık diye bu hikayelerdeki kızlar oruspu oluyordu. mesela diyorum ki ev değiştirirler olmadı şehir değiştirirler kim ne bilecek? e söylemeyecek mi? herkese hesap vermek zorunda mı yaa? annem çok dürüst bir insan olduğu içinmişmiş söylemek gerektiğini düşünüyırmuşmuş.
napacak yeni taşındığı şehirdeki komşuları iş ya da okul arkadaşlarına benim kızlığım bozuldu bakire değilim diye beyanat mı sunacak?
bakmıştı ben mantıklı sorular sorup kendisini köşeye sıkıştırıyorum korkutamıyor her tezini çürütüyorum sonunda söylemesen çok iyi sır saklasan bile hatta şehir ülke bile değiştirsen erkeklerin bunu anlayacağını iddia eder olmuştu. nasıl desen anlatamaz saçmalardı ama erkekler anlarmış. nerden anlayacak ya.
 anlar onlar nazlı!!! erkekler bir dişinin bakire mi değil mi olduğunu anlarmış. ve bakire olmayanları daha kolay gördükleri için asılırlarmış. e reddeder kız edemez mi. anneme göre eder tabi edebilir de ama eninde sonunda bir kere bozuldu nasılsa diye her önüne gelene verir. bu yüzden evlenene kadar bakire kalmak, kızlığı kocaya emanet etmek gerekirmiş. e evlendikten sonra da gizlice yapabilir kocasından başkasıyla. ama o küçük bir olasılıkmış kadınların ruhunda ihanet, çok eşlilik yokmuş.

"başına bir şey gelir"

fantastik senaryoya bakar mısınız? işer giderken merdivenlerden iniyorum biri beni evine çekip sikiyor ve artık ya ölmem ya oruspu olmam gerek. atıl durumdayım ne çalışabilirim ne insan içine çıkabilirim herkes gizlesem de anlar en iyisi öleyim ya da kerhaneye düşeyim????????? kafasında bu fantastik senaryonun o kadar çok versiyonun o kadar çok düşünmüş ki sonunda böyle birşey olacağına inanmıştı annem. bunları söylediğinde de ben 32 yaşındaydım yani. üstelik zeki bir insanım tedbirliyim de ve o güne kadar ne fırsatım ne cesaretim olmuş da sevişmişim gibi kalakalmışım bakire olarak.
buna o kadar inanmış ki annem geceleri uyuyamamış. oturup tecavüze uğramamı falan hayal ediyor manyak! hemde kendi apartamanımızda merdivenden iniyorum diye.
yani inerken ayağım burkulur, dengem bozulur düşerim kafam kırılır diye bir derdi yok, bunlar saçma düşünceler, bir komşunun içeri çekmesi daha olası!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

bri süre her sabah bana gayet de ciddiyetle sanki 12 yaşında zeka engelli birine söylermiş gibi diyor ki;
nazlı asansörle insan merdiveni kullanmasan.
nazlı birisi içeri davet ederse girme ha.
nazlı birisi içeri çekerse ya, çığlık at beni çağır ha.

sanki bir şey olsa da seslensen yetişebilecek kapasitede!!!!!!! diyelim ki çağırıyorum, annem duyacak da idrak edecek de gelebilecek de anlayıp doğru katı daireyi falan bulabilecek de.... sapık kaç kere bitirir işini annem gelinceye kadar.

sonra başladı da nasihat vermeye, yavaş yavaş in, kat aralarında dinlenmekten bahsetmiyor basamakları da tek tek inmemi istiyordu. kendi o aralar merdiven inemiyor dizleri çok ağrıyordu sanıyor ki herkes de aynı, ben de daha 30lu yaşlarımın başında yaşlı kadınlar gibi kötürüm bir halde merdiven inmekte zorlanacağım.

hayır yani garip bir şekilde annem senkronize hastalanmamızı aynı sağlık sorunlarını aynı anda yaşamamızı bekliyor her zaman. bizim ailede ben yaşadım sen dikkat et yaşama diye bir nasihat asla olmadı. bekler ki ayyynısı sende de olsun. bir gün doktorda midesini anlatıyorken isyan ediyordu neden aynı şeyleri yememize rağmen nazlı'ya dokunmuyormuş neden? mesela neden ablamın böbreğinde kum varmış da bende yokmuş!!! bu manyaklık da ayrı konu.

nazlı asansörle insan merdiveni kullanmasan.
nazlı birisi içeri davet ederse girme ha.
nazlı birisi içeri çekerse ya, çığlık at beni çağır ha.

asansör bozulablir düşebilir diyorum umurunda değil sikilmesin de yeter. asansör düşsün içinde ölsün o kadar dert değil.

bu saçma karabasan hikayeyi zor attı kafasından. çünkü yenilerini yarattı. asla hiç biri trafik kazasında yaralanmam ölmem bir hastalık kapıp tedavi olamamam ölmemle ilgili değil; sürekli ya seviştiğimi ya tecavüze uğradığımı hayal ediyor kafasında.
her şeyimi engellemek için hala "başına bir şey gelir" diyor.

evde de gelebilir anne! belki elektrik çarpacak, belki kayıp düşüp kafamı çarpıp gebereceğim, yemek yerken soluk borusuna yemek kaçıp ölen bile var diyorum. o kadar endişelenmiyor en önemli endişesi hala iki bacağımın arasında. evde kalmak daha güvenliymiş. belki kapıyı kırıp girecek sapık, belki bir sebeple kapını açtığın içeri aldığın kişi sapık. çünkü eskiden bizi büyütürken azarlayarak hakaret ederek öğretmeye çalıştığı herkese kapı açmama ve önce kimsiniz diye sorma durumunu hiç yapmıyor yıllardır kendisi. üstelik koridorun-girişin ışığını açmayı da bir türlü öğrenemiyor, açıyor kapıyı ardına kadar hemencecik karanlıkta kalıp geleni göremiyor bile; belki gelenler sapık nerden belli????????

bir gün biz evde kalıp ders çalışacaktık kendisi de bir yere gidecekti. evden çıktı bir süre sonra bizi denemek için kapıyı çaldı. bakalım hemen açacak mıyız o kadar amı kızışmış salaklar mıyız diye! anneme göre cilveli olmak çok gülmek ve her kese kapı açmak amı kızışmış kaltakların yapacağı bir şeydi. aynen böyle derdi. o kadar kısa bir sürede döndü ki bir şey unuttu herhalde diye açtık kapıyı. ama nasıl bir hayal kırıklığı annem de demek herkese kapı açıp herkesi içeri davet edip her denileni yapacamışız!!! demek ki öğrenememişiz ahmak salaklarmışız - özellikle beni kastediyor aslında her zaman ben -1 daha salak daha boktan daha kötüydüm - demek içeri buyur edip külodunuzu indirin derse yapacakmışız.
o zamanlar büyüyoruz diye kafası sekse, ama, göte, tecavüze falan takmıştı. etrafa kin kusar gibi fobikti. kafasında kurup kurup büyütüp durduk yere olasılık ya da bu fantezilerinden etkilenip kavga çıkarırdı. arada bir gafil avlamak için domates salçasından bahsederken mesela aniden cinsellik ve erkeklerle ilgili bir soru soruverirdi. beklediği cevap gelmezse deliye döner demek kendi olmasa herkesle düşüp kalkacaksıznı diye çemkirirdi. ortada fol yok yumurta yok yani.

"başına bir şey gelir"
hani bir gün de tutturdu da ben de inecem senle merdivenden. kızlığımı koruyacak aklınca. zaten inemiyor, koluma girecekmiş bana abanarak yarım saatte ineceğiz yani. bunun adı da hareketli kalmak olacak bana işkence değil de. saçmalama yaa diye basıp basıp gidince de pencereden bakmalara taktı. ama sanki de gözü görüyor.
kaç kere bir başkasını ben sanıp kavga çıkardı bilmiyorum.
servisle gidiyordum o zaman; servise yeni geçip oturdum annem haykırarak çemkirerek canhıraş bağırıyor "nazlı yanındaki adam kim öptüğün!!!!???????? ay öpme öpme ne sarılıyorsun adama! kim o??????????????????????""
bir de kafasında kurmuş kurmuş inanmış 3 dakikada. anneme göre ben zannettiği kişi benim, bir adamı öpüyorum sonra da ulu orta sevişeceğiz mesela. serviste oturduğumu, başkasını ben sandığını zor anlattım. hala da uzun zaman şüphelenip defalarca başka lafların arasında ağzımı aradı.
diyelim ki biriyle kapıda buluştum selamlaşırken öpüştük herhalde ortalık yerde dudaktan değil ama buna sevinmesi gerekmez mi? aha nazlı birini bulmuş evlenecek diye düşünmesi gerekmez mi. hayır anneme göre ben severek evlenmemeliyim kendisi severek evlenmiş de ne olmuş en iyisiymiş sevmeden tanımadan mantık evliliği yapmak, o mantığı kuracak kişi de ben değilim kendisi!!!
kur hadi o zaman. kuramıyor çünkü etrafta zavallaı ahmaklar ezikler gibi dolaşıp beni öveceği yerde yeriyor ve hizmetçisiymişim gibi davranıyor. kendi hastalıklarını bana da mal edip anlatıyor. yani beni yaşlı hasta abtal ve beceriksiz gösteriyor; kim ister ki böyle eş böyle gelin. ama yamamaya çalıştıkları da bu yüzden kendisi yüzünden öyle boktan oluyor. bana daha iyisini layık göremediği için. ama ablacığıma herşeyin ennnn iyisi layık. mesela eniştem üniversitede profesör olamadı öğretim görevlisi olarak kaldı diye ne kadar hayal kırıklığı yaşadı hınç duydu.
ama bana gelince nerde boktan sepet insan bana layık. bodur mu istersin, sülalesi kanserden kırılan mı, nişenalısını dövüp hastanelik eden mi, nonoş mu, hizmetçi alır gibi eş seçip köle gibi başka ülkeye götürmek isteyenler mi. bir tanesi de adam değil di; umut ettimlerim de kafalandıklarım da o kadar boş çıktı ki.
zaten aslında da evlenmemi isteyeceğine kendisinin uşağı olarak yaşamamı ve aynı anda beraberce gebermemizi hayal ediyor. ima etti bunu. ne kolay olurmuş ablama. bir cenaze bir mezar bir yas. yani benim erken ölmemde bir sakınca görmüyor. işte dünyanın en iyi insanı! öyle buluyor ya kendini. en zeki en iyi en mantıklı en anlayışlı en vicdanlı en ne varsa hepsi kendisi.


o zamanlar çok düşünmüş taşınmış uykusuz kalmış ve karar vermiş; en iyisi evlenmek.

merdivenleri inerken bir eve çekilip sikilme fobisinden annem bu sonuca vardı. evlenince başına bir şey gelmeyecek mi? aa bu evliymiş lan sikmeyeyim mi diyecek. ya da adam sürekli elimden tutup mu götürecek her yere.
hayır ama olasılık azalırmış. hem kiminle nerede ne zaman ilk kez yattığım, bekaretimi ilk kime emanet ettiğim resmi olarak bilinirmiş, kimse şüphelenmezmiş bı kız mı kadın mı bakire mi değil mi diye!

harika bir evlilik sebebi doğrusu. sorsan da annem dünyanın en modern en çağdaş en ilerici en medeni en cumhuriyet kadınıdır!!!!!!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder