27.07.2019

nereden konu açıldıysa, her halde bilmem nerde otururken bilmem ne komşumuzun kızı bilmem kaçıncı doğumunu yapmış konusu işlenirken aklına geldi annemin.

zaten daldan dala atlar, çağrışım yoluyla anlatır da anlatır. geçen gün pazardan aldığımız domatesin güzelliğinden babamla olan bir kavgasına ve kaynanasının bulaşıp olayı büyütmesine vardırdı ve bir saat nefes almadan konuşup içini döktü! domatesten açıldı konu! çünkü kavga esnasında masada çok güzel domatesler varmış ama sonrasında yemeye kalkınca da boğazına kaçmış zehiri zıkkım olmuş!
mesela böyle tatsız anılarını annem tatlı anlarda hatırlayıp anlatıp o anı da zehiri zıkkım etmeyi çok sever!!
bir kahve içmeye ya da bir dondurma yemee gidersin; neden gidilir bunlar için kendine minik bir ödül olsun keyif al diye değil mi ama annem bu zamanlarda kötü anılar hatırlamaktan çok hoşlanır. sanki özellikle de ben mutluysam dokunuyor adeta daha da hevesli anlatır. bir keresinde o kadar şevkle olumsuz anılarını anlatmaya daldı ki dur durak bilmiyor adeta nefes almadan anlatıyor, kahve sipariş vereceğiz servis elemanını dahi fark etmiyor, ipnotize olmuş gibi sürekli anlatıyor ne kahve içeceksin sorusuna cevap veremeyecek kadar.
aslında o kadar da mutlu ki. hem konuşup deşarj olduğu hem severek içeceğim kahve zevkimin içine ettiği için!
bir yerden mutlu mesut memnun dönmüşsem, bir yerde memnun görünüyorsam muhakkak boktan bir anısını anlatıp neşemi kaçırmaya çalışır. kaçırmayı başarmışsa da bana pişkince surat asarak meymenetsiz suratsız olduğumu söyler!!!!!!!! insanın moralini bozuyormuşum! yahu 1 saattir sen boktan anılarını kafama çaktığın için olabilir mi? yediğim baklavayı zıkkım ettin daha da pişkince bana suratsız diyorsun????????

annem anın tadını kaçırmaktan zevk alıyor. böyle cinayet manyaklık gibi kötülükler asla edemez ama minik minik eşeleyerek eziyet etmekten, mutsuzluk yaratmaktan, tad kaçırmaktan büyük zevk alıyor. böyle güzel bir anın içine sıçarken gözleri çakmak çakmak mutluluk keyif saçıyor. hani olumsuz bir şey anlatırken insanın yüzü düşer gözleri sönük olur ya annemin aksine pırıl pırıl ve memnun bir halde anlatır. büyük zevk alıyor çünkü.

bilmem kimlerle güzel bir yere gidersin annem boktan anısını anlatır. oraya dinlenmeye mutlu olmaya gitmişsindir ama izin vermez. her zaman herkese yapamaz bunu; dişinin geçeceğini düşündüğü kendinden daha geveze daha cazgır olduğuna inanmadığı kimselere anca.
bazen de sırf bana masada kırk kişi varken bana mırmırmırmır boktan anısını anlatıp o anı bana zehir edip rahatlar! sonra da büyük zevkle ve aslında buna inanarak suratsız olduğumu keyif kaçırdığımı iddia eder. asla kendinin 1 saattir anlattığı şeylerle alakası yoktur! mesela masada 1 yıldır görmediğin kuzenin vardır ama annen onunla konuşmanı engelleyip engelleyip sana mırmır boktan anı anlatır.
olur ya kuzen beni sever tatlı bulur iyi bir şey düşünür hakkımda!!!
olur ya ben mutlu falan olurum!!! aman diyeyim aman zıkkım olsun bana bütün güzel anlar.
ya da susturamamışsa engelleyememişse ki bundan nefret eder herkes sussun kendi konuşsun asla da güzelliklerden bahsetmez ama çok tatlı dilli olduğuna inanıyor! herkes mecburen dinliyor oysa. engelleyememişse ki sohbetlerimi sabote etmek için çocuk gibi yırtınır; annesini kıskanan gıcık çocuklar olur ya onun gibi annem ben biriyle sohbet ederken: kendi öz ablamla teyzemle kuzenimle bile.
elinden gelse beni görünmez ve mute edecek; öyle köşede hizmet için bulunacağım sadece.
diyelim öz kuzenime bir şey anlatıyorum ki bana sormuş diye bile olsa; hemen annem cevaplamaya kalkar ona kalsa bet ve kulakları cırmalayan sesimle konuşmayayım asla!!! ben konuşmaya dalmışsam da sürekli bölüp konuşmaya karışmaya çalışır; olmadı sürekli bir şeyler ister; bitmez istemeleri.
hani böyle sohbetlerde bir dikkat dağılınca cümlen yarım kalır sen ya da karşındaki başka şeylere dalar konuşma unutulur yarım kalır ya annem bunu çok ister benim için!
mahsus teyzeme ablama yönlendiririm ama nafile illa beni susturup kendi konuşacak ya da kendi konuşamıyorsa sırf ben susup oturayım!
çocuk gibi mızmızlanmaya şikayetler etmeye ve bir şeyler istemeye başlar hemen. sandalyesi rahat değilmiş yer değişelim, burada rüzgar çok esiyormuş ya da hiç esmiyormuş yer değişelim, sandalyendeki minderi bana ver, su alamıyorum uzatırmısın, peçete bulamıyorum veriri misin?????

zaten çoğu aile toplanma günlerinde beni herkesten ve hatta manzaradan uzak bir yere oturtmak için yırtınır; özel çaba sarf ediyor. akrabalarım bile beni görmesin konuşmasın ve ben de mesela tuvalet kapısına çöp tenekesine ya da düz bir duvara bakayım!!!
çoğu zaman başaramyor artık ama bu yüzden daha da kaprisli oluyor sürekli surat asıp kötü şeylerden bahsetmeye ve şikayetlere başlıyor!! mızıl mızıl kımıl kımıl homurdanıp duruyor. olmadı çatalını yere düşürüyor ve bu ufak kazadan sonra huysuzluğu artıp günü memnuniyetsiz suratsız beddualar küfürler ve lanet eski boktan anılardan konuşarak geçirmek istiyor; sırf bu kadar bir şey için sadece kendinin değil benim de yediğim içtiğim zıkkım olsun mutsuzluktan ölelim sitiyor.
yeni çatal istiyorum veriliyor ama gene memnun değil; memnun mutlu keyifli olmak istemiyor ki kendi adına da. annem kaostan olumsuzluktan beslenen bir vampir.

kendi huzursuz diye memnuniyetsiz keyifsiz tedirgin olabilir ama etrafı da peşinden bu boktanlığa sürüklensin istiyor ama o etraf sadece benim.

ah canım ablamın asabını bozmaya hakkı yokmuş ki kıyamazmış.
vah canım kız kardeşini kırk yılın başı görüyormuş zaten.
dünürler desen kendisi hakkında olumlu düşünceleri olsun diye rol kesmekle uğraşır.
tek hedef ben oluyorum o zaman burada.
ama diyelim başardı ya da başım ağrıdığı vb için sessizim hemen şikayete başlar!!! konuşmuyormuşum da suratım asıkmış da uyumsuzmuşum da!!

her zaman beni beğenmeyecek eleşitirecek şikayet edecek bir şey bulur ya da yaratır. hiç olmadı saçıma başıma takar kafayı! hatta sinirleneceğimi gayet de bilerek beni elleyerek düzeltmeye kalkar: saçım kötü olmuştur mesela. sessizce bana bu lafı sokuverir: saçın sik gibi havada!
muhahakkak bir kusur arar laf sokmak için. çoğu zaman da dışarıya sevecen bir rol keserek onların anlamamasını sağlayarak bana sokar lafları sinsice.
hani mutsuz huzursuz edince susturunca rahatlasa o zaman da aksi için uğraşıp sinir etmeye çalışır eleştirir.

----
ha işte bilmem ne zamandan bilmem nerden kalma bir komşunun kızının doğum yaptığını duymuş bunu anlatırken dünürlere birden aklına benim doğumum gelmiş.

********************

ben doğumdan 15 gün kadar önce büyük amcam bir trafik kazasında vefat etmiş. bu yüzden bütün aile üzgün ve yastaymış. annemin doğumuna hastaneye gelmemişler bile. sadece anneannemle dedem varmışlar yanında. teyzem de uzaktaymış, ablam da babaannesine emanetmiş.
zaten ikinci çocuğu planlamamış istememişler ama işte....
doğuma da kimse gelmemiş o sıra herkes üzgünmüş.
kimse sevinmemiş kimse çiçek ve hediye getirmemiş bana!!!
doğuma da gelmemişler tebrik de etmemişler hediye de vermemişler.
kimse istememiş beni kimse memnun olmamış doğduğuma.
hatta birisi çiçekle girmiş odaya annemde sanmış ki kendine ama sonra yanlış odaya girdiğini anlamış o kişi geri çıkmış bir şey demeden annem çok üzülmüş.
zaten aylarca o zaman ultrason yokmuş erkek beklemişler, karnı sivri diye herkes erkektir demiş ama erkek olmamış diye üzgünlermiş.
hem kimse gelmedi diye hem bir oğlu olacağına bir kızı oldu diye stresten sütü kesilmişmiş.
kendini erkek çocuğa hazırlamış çünkü o zaman herşey daha güzel olabilirmiş ama ben doğmuşum.
kimse de sevinmemiş. babaannem hiç gelmemiş. hatta ilk 6 ay beni görmemiş bile!!!
bir kaç eski arkadaşı bir kaç komşu gelmiş sonradan ama onlar da laf olsun diye. erkek mi diye görmek için pipiyi.
kız oldu deyince tebrik etmişler ama memnun olmamışlar. zaten hiç bir akrabası da gelmemiş babam tarafının. hepsi ani ölümden dolayı amcama üzgünmüş sevinecek halleri yokmuş umurlarında olmamış.

oysaa ablamın doğumuna hem annesinin hem kocasının tüm akrabaları gelmiş. o kadar kalabalıkmış ki odası annemin doğumdan sonra gözlerini açtığında içerisi havasız kalmış. hatta hemşiresi kızıp uzak akrabaları kovmak zorunda kalmış ablam nefes alamayacak diye.
ilk torunmuş da babaannemgilin çok sevinmişler, ablam da doğduğu an bile güzelmiş. odasındaki ilk günde de o kadar çok kucağına almak sevmek isteyen akraba olmuş ki doktor azarlamak zorunda kalmış; mikrop bulaştıracaksınız yeni doğan bebeğe diye!
odasında o kadar çok çiçek kolonya hediye varmış ki babam ayrı bir araçla, bir arkadaşından rica edip eve taşıtmış.
sonrasında da o kadar çok hediye gelmiş ki belki 40 tane zıbın birikmiş evde, hepsini de kullanamamışlar dağıtmışlar o kadar çokmş yani. gelemeyenler de telefon yağmuruna tutmuş, o kadar çok telefon çalmış ki fişi çekmek zorunda kalmışlar, her çalışında ablacığım uyanıyormuş çünkü!!
ziyarete eve gelenlerde sıkılmışlar yorulmuşlar artık o kadra çokmuş.

ne güzel ablacığım ilk torun ilk evlat olduğu için ne kadra istenmiş sevilmiş ama benim doğumuma kimse memnun olmamış!!!!!!!!!!!!

yani annem kendisi babamın başının etini yiyerek kaynanasıyla kavga ederek kendinden nefret ettirdiği için, popülerliğini ilgi ve merakı yitirdiği için değil benim yüzümden kimse sevinmemiş istememiş sevmemiş!!! gibi davranıyor. hele erkek doğsamışım oysa....


bunu ilk dinleyişim değil ki belki 1 milyon kere dinledim. özellikle de doğum günlerimde hatırlar ve hatırlatır annem sağolsun! hatta en sevdiği şey haline geldi azarlasam bile her seferinde; doğum günümde bana babamın mezarına gitmek isteyip istemediğimi sormak! insana doğum gününde bu mu söylenir? hiç istenmedin memnun olunmadı doğmana ve babanın mezarına gidelimmi?


dünürler ve ablam karpuzlarını iştahla yiyerek annemi dinliyorlar;sanorson ilk defa duyuyorlar. ama o kadar umurlarında değil ki unutuyorlar annem de iştahla anlatıyor da anlatıyor tekrarlıyor da tekrarlıyor! kıyasa başlıyor ablamın doğumunun kalabalığı ve muhteşem hediyeler ve beni kimsenin görmeye sevmeye gelmemesi beğenmemesi. büyük hayal kırıklığı e "bunun pipisi yok" demiş bir akrabanın büyük kızı, oğlu da surat asıp gitmiş beğenmemiş beni. oysa ablamı çok beğenmişler herkes öpmek istemiş doktor izin vermemiş!!!!!!

dünür diyor ki yayvan yayvan; nazlı sen bunları duyunca üzülmüyor musun?
herkes de şaşırıyor? neden üzülsün ki diye sanki. hapur şupur karpuzlarını yiyip ağızlarının kenarından yandan yandan çekirdeklerini çıkarırken.

binlerce kez duyunca aynı şeyleri bir yerden sonra insan bağışıklık geliştiriyor yoksa üzül üzül nereye kadar!
daha önce anlatmadım ki hiç bunları diyor annem!!!!!!!

beni bir gülme alıyor. hiç anlatmamışmış ki. gerçekten de buna inanıyor bir de.
öyle mi? her doğum günümde her ablamın doğum gününde bana anlatırsın?
amaan sen de beşki bir kere dediysem!
bir kere ne yaa? başa sarıp bir daha anlatıyorsun doyamıyorsun anlatmalara. sadece doğum günlerinde de değil her çağrışım yaptığında anlatır! her seferinde üzülsem üzüntüden mefta olmuştum şimdiye! kabullendim artık kimse beni istememiş kimse doğduğuma sevinmemiş kimse tebrik etmemiş kimse beğenmemiş beni oysa tüm sülale hatta tanımayacağımız kadar uzak akrabalar bile ablam için kilometreler kat edip gelmişler hastaneye ama bana gelen olmamış. gelip görenler de beğenmemiş!
amaan.
ya aamaan. hatta annem hastaneden ayrılmadan önce içeriye ellerinde çiçeklerle, paketle hediyeyle yaşlı bir çift girmiş, iyice yaklaşmışlar bakmışlar, beğenmeyip geri çıkmışlar! ama annemi değil beni beğenmemişler yani. erkek değil bu demişler! hiç anlatmadıysan nereden biliyorum bunu?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder