Bir komşumuz var diyor ki her sabah işe gitmeden önce evi elektrik süpürgesiyle alırım.
Annem hayranlıkla bakıyor o konuşurken.
Sonra bana övüyor kadını ne kadar titizmiş ne kadar hamaratmış bilmem ne.
Yaa ne kadar iyi! Ailesiyle kahvaltı etmek varken, aynaya bir bakıp en azından saçını bir taramak dururken, o yerlere yatarak, eğilip bükülerek, kıçını havalara dikerek temizlik yapıyor! Ne kadar iyi bir kadın! !
Aynı şu birkaç sene önce daha 38 yaşındayken kemik erimesi teşhisi konan komşumuza hayran olduğu gibi buna da hayran oldu.
Bana anlatıyor ki ders olsun bana! Yaa kadınlık öğreneyim. Makyaj yapacağıma ev süpürsem, börek açsam hemmen evlenirim! çok da değerim bilinir zaten!
Aman kendini bu kadar hırpalama sağlığın bozulur demez kimse; o kişi zaten hor kullanılacak, hizmet için dünyaya gelmiş biridir.
Ne hakla sağlığını falan düşünmek!?
Ne kadar iyi ailesiyle kahvaltı etmek dururken temizlik yapmak! Dedim. Bir mana veremedi ki.
Kendi de haftasonlarını adardı temizliğe. Biz odamıza kapalı, cezalı gibi oturup ders çalışacağız. Kendi söve söve evi temizleyecek.
Kendini çok yorma desen bile sen suçlusun.
O kadar önemli bir rutin ki bu; bi yere gitmek istesen büyük mücadele lazım. Diyelim gezi, doğum günü, arkadaş buluşması falan.
Gayet içten bir ciddiyetle; şart mı? Mecbur muyuz? Gitmek zorunda mısın? Diye sorardı.
Niye gençken arkadaşlarınla biraz eğleneyim ki? iş işten geçtikten gençlş ve sağlık gittikten sonra söylerim; gençlikte yapılır, gençliğin kıymetini bilmek lazım, sağlığın kıymetini bilmek lazım diye. Ama önce gençlş sonra sağlık gidecek illa!
Benim hayat dolu olmamı anlayamazdı hiç. Ona göre hayat bir görevdi; okula gitmek, ders çalışmaktı, yemek yersin, tv izlersin işte keyif almış olursun ne yani geziymiş, doğumgünü partisiymiş???
Ablamda ayynı annem, hiç ihtiyaç hissetmez böyle şeylere, değişikliğe; bu yüzden hep aramızda kalır ve esasen bana destek olacağına korkaklığından iyice pısardı.
Bak ablan istiyor mu: ne çok duyduğum bir cümle.
Ben arkadaşlarımla vakit geçirmek, gezmek, okul gezisine, etkinliğine gidip biraz keyif almak istediıim için hep sorumsuzlukla ve aklı beş karış havada olmakla suçlandım.
çook kavga ettim anlayamadı; çünkü annem biçeşit ruhsuzdur.
Ama ik kendi gençliğine geldi mi övünür. Mesela anneannemle dedem çok sosyalmiş, misafir çok severmiş, ya birilerine giderler ya onlara misafir gelirmiş, tombala oynar, likör içer, ud çalar eğlenirlermiş, hafta sonları eş dost konu komşu o olanaksızlıklarla bile geziye giderlermiş; yok yayla tarafına, yok sahile... Annem ballandırarak anlatır adeta bizi umsunuk etmek ister gibi.
Hiç düşünmedi ben kızlarıma böyle bir hayat yaşatamadım bari çenemi kapatayım. Ablam öyle dinlerdi, bana dokunur hala.
Yanl evet babası olan bir aile olmayınca hayat bi nebze kısıtlanıyor ama bizim yaşdıığımız ceza çekmek gibiydi; sıfır sosyal hayat, kırk yılda bir misafir, az eğlence, mecburi gezmeler.
Bi yere gitsen de zaten anneme kalda arkadaşıma evinin kapısından hediyesini verip eve ders başına dönecektim hep,. Gitti mi de suratsız oturur, çoğu zaman hiç uyum sağlayamaz, aklı evdeki temizliktedir, bir an önce dönmek ister ve sana da zıkkım etmek için uğraşır. Suratsızlığı yetmez gibi bir de hadi gidelim manasında kaş göz etmeler.
Ya zaten hayattan çocukken darbesini yemişler bari salakve masum bir doğum gününde biraz gülsün eğlensinler.
Hayır! Ders çalışsınlar!
Mesele her zmana başına iş açmamaktı, bahanesi bizim iyiliğimiz ve güvenliğimiz için.
Robot köleler. önce sadece ders çalışsın, sonra görev gibi bir evlilikle boktan bir ik hayatına mecburen katlanarak çenesini kapasın!
Hep ben istiyormuşum bak ablam istemiyormuş demek ki şart değilmiş!
Benim kendimi tuhaf hissetmeme sebep olurdu. Acaba deli miyim, acaba annemin dediğl gibi aklım beş karış havada mı?
Neden? Müzik dinlemek, arkadaşlarımla kıkırdamak istediğim lçin! Normal bir çocuk ve genç insan gibi.
Ne kavgalar ettim, kaç kez ağladım. Acır ama anlayamaz. Kaybetmişti çoktaaan ruhunu? Valla. Belki de hiç yokmuş. Dedemler sayesinde yaşamış gençlik. Ona kalsa gri duvarlara bakacakmış demek.
Bi gün babam yok diye cezalı mıyız? Dedim. Aman ben boşanmalarını başına kakmışım da hiç anlamıyor muşum da neler çekmiş de kendi.....
Hem yumuşk karnı hem bana karşı kullanabileceği en önemli kozu.
Ama öyle. Babamız yok diye adeta azcık bi mutluluğu bile hak etmiyor gibi hissetmemiz gerekiyordu sanki.
ilerde mutlu olursun!
Niye şimdi olmuyorum?
Evlenince mutlu olursun!
E sen evlilik çük boktan bir şey hayatına sıçıyorlar demiyor musun???
Ya sanki ben sırt çantamı alayım da trenle dünyayı gezeyim demişim Avrupalı gençler gibi yaşayayım! Böyle bişey olamayacağının bilincindeydim maalesef!
Ama ikte ş,tünün iyisini seçmek gibi bişey! Arkadaşımın salak doğum günü partisinde biraz gülmekle yetinecektim! Kanaatkardım ben.
Ama bu kadarı bile anneme anlamsızdı, gereksizdi; bu kadarcık için bile dil dökmem gerekirdi.
Baktım beni aklı başında olmamakla suçluyor: arkadaş doğum gününe, okul gezi"ine gitmek istediıim ve müzik dinlediıim için! Yıllaaaarca. Ama sonunda ben de onu yaşmayı bilmemekle suçlar olmuştum; keyif almamak, mutlu olmamak ve çevresinin de olmasını istememekle, ruhsuzlukla!
Dilim uzadıkça yapıştırdım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder