Kırk yılda bi dışarı çıkalım dedik burnumdan getirdi. Dırdırdırdır...
Ordan gitme burdan yürü oraya bakma şunu yapma. Hızlı yürüsem beni geride bıraktın diye kızar bozulur yavaş yürüsem yürüyemiyorum sanıyor. Oh pof sürekli. Hiç bi şeyi beğenmiyor hep itiraz hep şikayet; mükemmelliyetçiymiş ondan. Değil mutluluğa ve huzura karşı! Antimutluluk antihuzur!
Güneş olsa çok güneş, yandım nefret ederim, olmasa ne biçim hava, gri havadan nefret ederim. Rüzgar esse bi yeri tutulacak diye korkar nefret eder, esmese boğuk diye. Yağmur yağarken çıkmaz nefret eder, evde kalmışsak yağmur yüzünden gene nefret eder... insanın yaşama sevincini, enerji ve neşesini kaçırıyor hatta hüüp diye emiyor adeta.. Taksiyle gitsek beğenmez, dolmuşla gitsek biyere hep şüpheli yanlış dolmuşa mı bindik diye? Her ama her seferinde soruyor bilmem nerden geçiyor mu? Sonra koltuk beğenmez, yer değiştirir, savrulur düşecek olur sinirlenir.
Ben yürüyemiyorum işte Nazlı benim dengem iyi değil artık Nazlı işte!!
Yer değişmeseydin keşke.
Ama nasıl değişmesinmiş? Rahat değilmiş!
Sonra tabi benim oturduğum yeri beğenmez; Nazlııı şuraya geç şuraya!
iyi burası.
Geç şuraya şuraya!
Anne iyi böyle!
Hah bak oturdular! Geçseydin şuraya!
Niyeymiş? Yanımda erkek varmış, koluma değiyorlarmış!! Sonra diyor bunu.
ikileme bak? Dolmuşta koluna yanlışlıkla bile değilmeyecek ama 20 kilo sebze taşıtırken zerre kadar acınmayaacak, ona buna temizliğe yardıma gideceğim ama aman sıcak yemekten ağzım yanmasın!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder