20.06.2015

Keşke hiç olmasa internet. çok gereksi bize!
internet olmasa hep temizlik yapıp, annemin 60lar, 70ler, 80ler, 90lar ve 2000lerdeki olumsuz, kin, nefret, beddua dolu onlarca anısını yeniden yeniden dinler, börek-çörek yapar balkonda otururken yerdim hayalinde.
internet olmasa ablamla nasıl görüntülü konuşacaktın?
Ne alakası var? Bilgisayarla o! Diye sinirli bilgiçlik taslıyor bana!?? Hala öğrenemedi bilgisayarla internetin farkını hala!

Olsun neyse de! Boşa masraf. Saçma şeylere gidiyor emekli maaşım!
Ben kendi maaşımla ödüyorum korkma!
Aman sanki eskiden kim ödüyordu?
Babamdan kalan maaşla ödüyordum!
Nalet! Oh geberdi!

Senelerce böyle dedi, bize de gebersin diye beddua ettirirdi. Gerçekten kalpten gidince babam halimizi bir düşünün artık?
Cenazede annem bizden çok ağladı üstelik, herhalde eşe dosta gösteriydi. Keşke ayrılmasaymış, kendine bakamazmış, o olsaymış kalp krizi geçirmezmiş. O kadar sayıkladı ve ağladı ki bize soğukkanlı kalmak düştü, zaten ağlamalarımız anneminkinin yanında napsak cılız kalacaktı. Sonradan akrabalar bizim babamızı sevmediğimizi, pek de üzülmediğimizi düşünmüş, laf yaymış hatta!! Annemin umrunda mı? Hayır. Belki de memnun. Her konuda üstün olmak zorunda ya.
Bi gün konu açıldı, bize de gebersin dedirttiği meselesi. Aa zorla mı dedirtmiş? Demeyeymişiz! Kafamıza silah mı dayamış????
Nasıl sıyrılınır işin içinden, nasıl üste çıkılır? işte aynen böyle.
Tabi anneme laf yetiştirmek, kendi kişiliğini biraz olsun ortaya koymak yerine pısan, korkan ablam susar sessizce suçluluk duyar ağlardı. Tabi bu onu hassas gözbebeği, beni ise sert, inatçı ve kavgacı yapardı annemin nezninde.
Nasıl tekrarlamayalımdı? Yıllarca, biz ufacık yaşlardayken bile sadece kötü konuları değil herhangi bir kelimeyi bile babama, babaanneme ve kötü evliliğine dayandırır başlardı beddualara. işledi kafamıza, biz de katılınca siz demeyin ne de olsa babanız demezdi memnun olurdu. Babamdan intikamını çocuklarının kendini sevmemesinden alacaktı.
Biz bir araç bir piyonduk.
Babamı sevmek ise adeta bir suç.
Bişey denmezdi evde babamdan bahsedilirken; ama o gergin sessizliğinde bakışlarıyla ezer nefret saçardı.
Tamam haklıydı, babam hatalı olabilir, sorumsuz, babalık hissiyatı olmayan bir adam; ama esas nefret ettiği bize babalık yapamaması değil evliliğindeki hayal kırıklığıydı.
Söylenenlerden başka gizlenen, söylenmeyen, üstü kapalı konuşulanlardan da anlaşılır bazı şeyler. Mesela ablam aşk meyvesi! Ama ben belki pipili doğup erkek olsaydım ama kız doğduğum için annemin kocasını eve bağlayamayan, amaçla yapılmış, aşk meyvesi değil, zorunluluk, görev gibi olmuş evladım.
Ablam çoğu dediğini yapar, her koşulda sessiz kalıp, anneme uyardı da ne oldu? Büyük çıkışını daha üniversitenin ilk yılı yaptı. Kaçış bileti. Beni de yüzüstü bırakmış oldu. Niye sorun yaşasın, arada kalsın, huzuru kaçsın?
ilk yıllar çok zorlu geçse, hatta bu bana da yansısa bile tatlıya bağlandı sonunda. Kimse stresten ilk girdiğim yıl öss'den çakmama aldırmadı; laf etmedi demiyorum; etken olduğunu hiç düşünmediler, söylesen ne alakası var sen zaten çok başarılı değildin ki okulda diyerek yine yırtmaya, üste çıkmaya çalıştı annem. Ben mi başarısızdım? Kaç teşekkür kaç takdir aldım. Amaan herkese neredeyse verilirmiş onlar ki.
Yaa! Zeki diilim anam gibi yoksa pipiyle doğar babamı eve bağlardım bak hep benim suçum!
Sanki seçim benim???
Evet evin kara koyunu, her zaman suçlusu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder