yazlıkta ne kendi odam, yatağım ne dolabım var. zor sığdırsak da eşyaları aynı dolaba annem bir açıdan memnun, belli. evin küçük, yerin dar olması, kaçacak oda falan olmaması, her an gözünün önünde olmamdan hoşnut.
böylece her şeyimi bilip, karışıp, kontrol altında tutmak için müdahale şansı oluyor.
dolaptan bir şey alırken genelde görüyor çünkü evin içinde dolanabiliyor elinde sigarası.
sonra;
napıyorsun?
bakıyorum!
neye?
tişörte anne?
bulamadıysan ben vereyim.
gerek yok!
mesele ve merakı benim neyi aradığım, bulup bulamadığım değil ne yapacağım. karışmak için fırsat ise yardım etme bahanesi olur hep; yazlıkta burun burunaykense bu daha kolay. dibime gelip dikiliyor.
ben bulayım!
anne ben bakıyorum işte.
ama bulamıyorsun!!!
bunu bile beceremiyorum annem de yardım etmese kim bilir başıma neler gelecek. kıyafet bulamadığım için aynı şeyleri giyineceğim, kokacağım, kötü görüneceğim, sonra muhtemelen kötü yola düşerim! ne bileyim garip bir kabus fantezisi anlayışı vardır kendisinin.... evin anahtarını değiştirecektik çilingirden işkillendi bir senaryo yazdı; adam anahtarın bir kopyasını kendine alacak, ya biz yokken evi kullanacak, ya kiraya verecek belki satmaya kalkacak, ya eve karı kız atacak, ya da biz evdeyken gece girip bize saldıracak! konu konuyu açar da açar açar da açar; sonuç kötü yola ve ölüme muhakkak varır... apartman görevlisine sanki o pis bakışlı çok daha güvenilirmişcesine bir daha değiştirtti. bir de ben bu adama niye güveniyorsun bakışları çok garip, insanlara davranışı da bazen çok çirkin ve tuhaf diyorum. ama aldırmıyor annem daha iyi bilirmiş!! hem zaten evin anahtarının bir kopyasını da vermeyi düşünüyormuş, kışın biz yokken havalandırsınmış!!
ben ve benim sözüm hariç herkese güvenmeyi tercih eder... zor vaz geçirdim. ama adamı öve öve bitiremedi nüfusuna geçir bari! ha yok bana koca yap!!! sonunda görevlinin kılıksız akrabalarından işkillendirdim de anahtar bırakmaktan vazgeçti.
beni bazen böyle ittirmesi vardır. hem bana şunu şunu yap der hem beğenmez elimden almak için baskı yapar, son hamlesi ise gövdesi daha çok kalçasıyla beni itmek. bir de kendi görev vermese de tepeme dikilip yapamadığımı düşünmekten zevk aldığı bu gibi anlar vardır; illa 'yardım edecek'tir. oysa o kendinin o şeyi daha iyi yapacağına inandığı içindir. izin vermezsem sonuç çekil çekil ben yaparım, ben daha iyi yaparım, sen yapamıyorsun demesidir. ben kızarsam da ay benim iyiliğim içindir hep.
mesela şimdiki örnekte;
ha bir de bana kendi 35e geldin diye yaş ve yaşlanma baskısı uygular, hem ben başkasının yanında gerçek yaşımdan bahsettim mi kızar. ben kendi yaşımı söylemeye bile hakkı olmayan bir varlığım.
birisi yaşımı sorsa 31 diyebiliyor; utanmış gibi olmuş, öyle birden sorunca ne diyeceğini bilememiş hani birilerine; bi komşu. söyleme diyorum. nasıl söylemeyecemiş? ya sen sana her sorulan soruya cevap vermek zorunda mısın? herkes haddini bilsin de sorsun. niye bana küt diye yaşım soruluyor ki, vardı öyle biri burada.
başka soru yok, merak ettiği bişey yok, söylemek istediği birşey de yok benle ilgili. mesela bari elbisen ne hoşmuş falandan konu aç, bi yumuşat. ne gerek var küt diye soruyor kadın sen kaç yaşındasın diye. annem de üzülüyor gibi, utanıyor gibi dalgalanıyor yüzündeki ifade...
neden sordunuz? dememe de hayret ediyor annem. inatla her lafı dolandırıp yaş maş söylemedim. başka daha özel bişey sor bari adet günün ne zaman? şeyinde ben var mı? tövbe tövbeee..
sonra da niye söylememişim? niye ben bana sorulan her soruya cevap vermek zorundayım acaba?
benim keyfimin, fikrimin, hissimin bir önemi yok mu? koyun muyum ben.
annem bir de telefonla kapıya bakmak istememe olayını anlayamaz. telefonu niye açmıyormuşum çalmış. sekreter miyim ben açarım açmam. anlamaz ama. istesen de istemesen de müsait olsan da olmasan da açmalı, her soruya cevap vermelisin, mecbursun!! niyeyse.
ha bu mesele. gene itiyor ben kendi bakacak, bulacakmış!!!
böyle elinde sigarayla iş yaparken neleri yaktı. elimi, göleğimi, bir elbisemi!!
hadi bu dolap ortak ama kendi dolabımda da aynını yapar, bilmişlik taslar ama kendi de bulamaz üstelik karman çorman eder. ya da anlamaz. aradığım şeyi yani.
bir gün ben bulacam deyip itti beni; dolabımı altüst etti, inat etmiş bulacakmış. ben bakıyorum işte. hayır o daha iyi bakarmış gibi. ben tarif ettikçe kazağı o daha çok karıştırıyor, alakasız şeyleri bu mu diye çıkarıp yatağa atıyordu....
tabi bu bir fırsata dönüşüyor gözünde madem o kazak ortada yok bunu giy!!
kendi seçip veriyor giyeceğim şeyi.
bu kez de öyle oldu. bir de ısrarcı. emek çekmiş zaman harcamış çıkarmış, bunu giy!!!
35 yaşında kıyafetime bile annem karar verecek.
başka bir gün de bilmem kimlere gidecekmişiz; ben gitmem ki. ama hazırlamış bana bir elbise seçmiş yatağa sermiş. kendi de hazırlanıyor gel diyor giyin. bir de senkronize giyinmemiz lazım. hem yardım da edermiş.
giyinmeye bile yardım lazım bana, yazık salak nazlıya.
yardım istesen de bir fermuara falan sıkılır. ne biçimmiş bu fermuar??? ya da kopça. o daha beter görmediği için takamaz düşürür bile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder