bir şeyden memnun olma, beğenme, eleştir ne bileyim itiraz et, kusur bul. kendi başına gelenleri anlat bu kadar olur mu diye... çok acayip, trajik bir şey olduğundan değilde... özeleştiri, şikayet ederek deşarj olma gibi bir şey, dert yanma falan.. ama aldığım karşılık "aman canım boşver takma kafana değmez üzülüp kafa yormaya" değil de beni ve hayatımı hafife almak, hiçe saymak iyi mi?
ne zaman bir şey anlatsam böyle ; 'ya ben ya ben!!' duyuyorum.
yani ben de tüm kötü şeyler benim başıma gelir diye düşünen bir bencil diilim, bilirim böyleleri var.. onu da yazarım ama... ama karşımdaki böyle yani benim hiç itiraz etmeye, üzülmeye, beğenmemeye, ya da şöyle olsaydı böyle olmasaydı demeye hakkım yokmuş gibi sürekli kıyas halinde. yarışır gibi benle 'ya ben ya ben' diyor...
ona göre tüm kötü şeyler vs onun başına geliyor, kalan herkes 6 milyardan fazla insan çok mutlu!!
------------
bunu yapan 'arkadaşım' tuhaf biçimde insanlarla yarış halinde, sanki özellikle de benle... hani ben tatsız bir durumdan bahsetsem 'manyaklara bak! sen takma kafana nazlı' diyeceğine adeta ben senden beterim yarışına giriyor. bir kaç kez geldi de başıma aynı şekil...
hayır yani kendi anlattığı da öyle filmlere konu bir şey değil, incir çekirdeğini doldurmaz ama kendininki daha önemli geliyor ona. en önemli, daha önemli!! benimkinden önemli!!
ya ben ya ben!?? dilinde bu. bir kaç yıldır tanıyorum, eskiden böyle değildi. hayır insanlar birbirinin ne bilim tipini, parasını, sevgilisini kıskanır da problemini de kıskanır mı be anam??
ayağımı burkmuştum bi keresinde, ilk anda acımaz ya pek, sonradan ders esnasında şişiverdi, eve dönerken üstüne zorla bastım da gittimdi. neyse arada "ayağımı da çok fena burkmuşum, şişti" derken bir yandan da bağcıkları gevşetiyorum.
yetişiyor hemen!
-'ayy! ya ben ya ben!'
ay onun da boynu bir tutukmuş ki çeviremiyormuş, ağrısından ağlayacak gibiymiş.
ne bilem kıskanıyor mu dikkat çekme hastalığı mı var... ilgi odağı olmayı seviyor o belli de..
___________________
insanlar kendinde olmayan, yapmadığı, yapamadığı, elde edemediği ya da neyse kendinde eksik olan şeyin insanı mutlu ettiğini zannediyor. kendinin mutsuzluğu bu kendinde olmayan şeyden kaynaklanıyor sanki.
mesela üniversite okumayanlar üniversite okuyanların mutlu olduğunu sanıyor, ya da yeterli olduğunu mutluluğa. o anki mutsuzluğu üniversite okumuş olsaydı olmayacaktı gibi geliyor.
mesele sadece üniversite de değil şunu eğitim almak yapalım.
neyse.
bekarlar, yalnızlar da evlenince mutlu olunduğunu sanıyor. çoğu. hani hatta kalıplaşmış bir cümle vardır bekarların diline dolanan; 'ben de artık evlenip mutlu olmak istiyorum'.
evlenip de mutlu olmak. garantili mi?
evliler de tabi o cicim ayları falan geçmişse, yok geçmemişse sürekli evliliği öven şeyler anlatır herkesin evlenmesi gerektiğini düşünür söylerler. yok cicim ayından eser yoksa aman evlenme sakın, bekarlık sultanlık derler.
yani evliler de bekarlara özeniyor, evli olmayayıdı mutlu olacağdı!
çocuğu olmayanlar çocuk sahibi olanların çok mutlu falan olduğunu sanır. çocuk sahibi olanlar, tabi o yeni heyecan zamanı bitip sorumlulukların ve endişelerin dayandığı dönemde değillerse sürekli bebişlerinden ve onların muhteşemliğinden bahsedip herkesin bebek sahibi olması gerektiğini söylerler. sorumluluk, sorun ve endişe dönemindeki ebeveynler de çocuk sahibi olmanın şahane ama bir o kadar da kısıtlayıcı olduğunu vurgulayıp bekarlara özenirler.
bana diyen oldu da. ah şimdi benim gibi bekar olsaymış ver elini dünya, gezer tozarmış süslenip püslenip!
tamam bir yandan çocuk peşinde bir yandan tatilin tadı belki zor çıkar da millet nasıl çıkarıyo abi?
geziye gittiğim zaman turistik bölgelere eteğinde çoluk çocuk ülke ülke gezen çiftler var. bir yandan turist bir yandan aman çocuk denize düşmesin peşinde, bir yandan kendi dondurma yiyor bir yandan çocuklara yalatıyor.. arada birinin burnuna sürüveriyor ailecek kahkahalara boğuluyorlar. böyle bir turist aile gördüm de özenmedim değil yani. dört küçük sarışın çocuğu olan gençten bir çift turist. kıkır kıkır kıkırdıyor arada da çocuğun tehlikeli bir şeye kalkışacağını sezince uyarıp fırçayı basıyor. ama eğlencesinden geri kalmıyor. onlar başarıyorsa biz neden başaramayalım.
üstelik bu çocuklu olduğu için diyar diyar gezemeyeceğini düşünen, emekliliğini bekleyen arkadaşımın iki çocuğu var dört de değil.
bizde çoğu insanda şu mantık mı var acaba. evlenince bir yere sabit yerleşip kök salmalı ve çoğalmalısın ama artık fazla hareket edemezsin. taksitle ev araba alacan, çocukların okulu, geleceği falan zevk ve eğlence yok artık sana... biri maç izlemekle öbürü ev temizliğine kafayı obsesif biçimde takmakla yetinsin zevk diye.. artık gezme tozma, eğlenme, kıkırdama kısıtlı... tamam yaş ilerledikçe herşey daha zor komik geliyor da... o kadar da değil.
yok yani benim evli çocuklu mutlu bir kaç arkadaşım bu modda da. git eğlen deyince de kızarlar. sabahlara kadar değilde bir iki saat anneniz baksa çocuğa da karı koca başbaşa bir canlı müzik dinleyip dağıtsanız kafayı. bak işte anlamıyormuşum onları. bekarmışım çünki de ondan. bek ben de evlenip çocuk yapaymışım böyle şeylere vaktim param olmazmış. altı üstü iki saat başbaşa kalıp bir eğlenemeyecekseniz ne b.ka benzer ki bu çift olma durumu? kafayı yiyecek bunlar valla!!
bir saat de mi ayıramıyorsunuz birbirinize, gidip bi sahilde yürüyün bi çay için bari. hayır böyle zevk, eğlence, hobi gibi şeylerden koptukça sinir birikimi ile hasta edecekler kendilerini. amaan canım nasılsa depresyon hapları var! böylesi de var. çare varmış nasılsa tıpta!! manyak! kafayı yiyecek. sonra o evlilikten o çocukların yetiştirilmesinden hayır nasıl gelecek acaba... bazen de kadınlar fedakarlık edecem diye tüm hobilerinden, eğer varsa, tüm sosyalliğinden feragat ederek yaşıyor, ama duur! temizlik saplantısı çıkıyor bu kez.. mesela kocası da deli gibi futbol oynuyor. e deşarj oluyor tabi ama eve gelinde eve tıkılıp kalmaktan manyamış suratsız karısı burnundan getirebiliyor. ondan sonra da bu kadın niye kafayı yedi oluyor!!
ha mesela çalışan kimseler de çalışmayanlara özeniyor, sanıyor ki mutluluk bu. çalışmasa mutlu olacaktı bak..
bazı çalışmayanlar da çalışanların utlu olduğunu sanıyor.
mutlu olmak da zaten garip bir şey. her koşulda herkes mutlu olmadığı gibi daim bir şey de değil. bu yüzden kendimize küçük kıyametler değil de küçük mutluluklar çıkarsak daha iyi olmazmı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder