eskiden beridir annemin diline pelesenk olan bir cümle var; herşeyin bir sırası var.
yüzde yüz yanlış diyemem ama adeta ona göre bu sıralama bozulur, bir madde daha erken yapılıp bir madde atlanırsa yani sıralama bozulursa yandın, bittin demektir.
bizim okul yıllarında da bunu söyler dururdu. biz daha doğrusu ben kendi yöntemlerimle çalışmak, dinlenmek ya da gezmek falan istersem.
herşeyin bir sırası varmış hele şu öys'yi bir geçeyimmiş. bu konu ortaokul yıllarından başladı, ablamın benden önden gitmesi bir örnek teşkil etti herhalde.
okul gezisine gitmeye çalışıyorum diyelim;
-'ne gerek var şimdi nazlı! başına bir şey gelirse ya! hem nasıl gireceksin sınava?'
+"anne ben orta sondayım!!"
olsunmuş şimdiden başlamak gerekirmiş.. ama şu ki kendi kendi çocukluğunu ve yeni yetmelik yıllarını tatlı tatlı anlatır. bahçeli bir ev ve mahallede büyüdüğü için koşuştururlar ve ağaçlara tırmanırlarmış, doğayla barışıklarmış vs.
bize gelince apartman çocuğuyuz tabi, odamıza çekilip sadece ders çalışmak kalıyor. ama bunu söyleyince de şimdinin onun zamanı gibi olmadığını, bu kadar çok sınav zaten olmadığını, ne bileyim şehrin büyüyüp kalabalıklaşmadığını ve bu kadar tehlike olmadığını söyler.
en iyisi kıçımızın üstüne oturup evde ders çalışmak, dışarıda olası tehlikelerle başbaşa kalacağımıza eve , dört duvar arasına ev hapsine çarptırılmış gibi yaşama.
ha sonra kendi teyzemle eski günleri yad ederken aha ah yapamadıkları şeyleri az çok dile getirirler, ama biz yapmak istesek yok olmaz.
yani dedim bir gün bizim de içimizde uhde kalsın, işte ablamızla, arkadaşımızla eski günleri anarken ah vah deriz şunu bunu yemedik, gezmedik, görmedik, etmedik. nesilden nesile içine uhdeler tıkılmış kadınlar olalım!!
ben de everestin tepesine çıkıp paraşütle atlamayı, ne bileyim kremlin sarayına gizlice girmeyi falan düşlüyor değilim. o kadar da adrenalinli değil, ama bu gidişle naftalinli!!
işte bu erteleme, tee orta okul yıllarından başladı. sınav bahaneydi, önce sınav bahane oldu yıllarca. tabi hep de yemedim numara , biraz başına buyruk da davrandım ne kadar olacaksa artık. öys geldi geçti, üniversiteli olduk. o zaman da bahane sınavlar, ya dersten kalırsan, ya okul uzarsa... herşeyin bir sırası varmış.
bak teyzemin eşinin bile içinde kalan şeyler var, oturup sohbet edrleken lafı geçiyor. ama herhalde artık unutmuşlar hayalleri. biride çıkıp demiyor ki kızım bizim içimizde çok şey kaldı, dersleri falan aksatma ama kafana göre de takıl. ye, iç arkadaşlarınla gül bol bol gül, güzel giyin..ve gençlik çabuk geçiyor... demiyor. ama yaş ilerledikçe gülecek şey bulunmuyor, komik gelmiyor diye de hayıflanıyorlar. halbuki hani 13-15 hatta 18-20li yaşlara kadar herşeye güleriz ya, hatta gülme krizlerine de gireriz, bunu gürültü olarak gördükleri bile oldu.
yüzlerine vurunca bu ikilemi çok laf biliyorsun! oluyor o zaman da ama ha!
her zaman bir bahane var, üniversite biter. aman çalışmayı aksatma yok les sınavı yok kpss.. aman ya geçemezsen kızım, sınavı geç de öyle gezersin!! çok duydum bunu. herzaman işe yaramayacağını bilse de en azında yüzde 50 şansını kullandı. belki biraz cayarım...
hem kendi aralarında laflarken gençlik ne çabuk geçiyor değil mi derler, hem bir daha o yıllara dönemeyeceklerine hayıflanırlar, hem de aman bari bu çocuklar bizim kadar hayıflanmasın yıllar geçmiş demesin demezler..
insanlara hala zaman var, hala çok zaman var gibi geliyor ya..
yapmak istedikleri bir şeyi yapmaz, yapamazken, ertelerken hala zamanım var gibi geliyor.. sonra bir sürü engel, bahane. geçmiş gitmiş yıllar ellerinde..
sıralama şuymuş; ders çalışmak ve üniversiteye girmek, üniversiteyi uzatmadan bitirmek, iş bulmak, evlenmek, çoluk çocuk.
ablamın evlenmesini bu yüzden pek istememişti. sıralama bozuluyor. ya okulu bitiremez de lise mezunu kalırsa korkusu. öyle olmadı tabi. iki şıkkı aynı anda yürüttü. o kadar kolay olmadı belki ama..
okulda erkek arkadaşı olma olayı da sinir ederdi annemi, önce dersler! önce bir okul bitsinmiş hele! sonra sıra gelirmiş aşka meşke evlenmeye.. engelleyici bir tarafı yok değil ama, olsun. herşeyi aynı anda idare etmeye enerjin varken olsun esas..
hem görücü usulüne karşı hem de okulda eş bulmaya... sonra olurmuş nasılsa. olmuyor işte anacığım diye takılıyorum. olurmuş herhangi bir yerde de karşına çıkabilirmiş. ama okuldaki gibi çok vakit geçiremezsin ki. işte bu yüzden marketlerden medet umuyordu :)) evleneceğim adamla markette tanışabilirmişim, niye olmasınmış. yahu diyorum ben insanlara zor güvenirim, bir süredir tanıdıklarıma bile, tutupta markette ayaküstü sohbet ettiğim diyelim ki, adama niye ve nasıl güveneyim de görüşeyim??
amaan nazlı imiş, tek derdim evlenmek miymiş?? arada sırada bu sohbetler geçer aramızda çok bu konudan bahsetmişsem sinirlenir ve böyle der işte. ney ya anne? yaş olmuş 30 u geçmiş, ne düşüneceğim ya?
amaan sende! cevabı.
bir ara da önce bir atanayımmış da olurmuş nasılsa evlilik. lisedeyken üniversiteye girmek, üniversitedeyken mezun olmak, mezun olunca yükseğini yapmak ve kpss yi geçmek, sonrada atanmak hedef. bunlar öncelik sonra yaşarmışım, gezermişim. evleninceymiş. allah allaah. sırf onun sözünü dinlesem var ya malın ineğin önde gideni olacaktım. bakımsız ve de.
hele bir sınavı kazan da öyle eğlenirsin, hele bir okulunu bitir de öyle gezersin, hele bir ataman olsun da öyle gezer tozarsın, istediğini yaparsın, hele bir kppss geçsin de , hele bir okul bitsin, hele bir atan da, hele bir evlen de...
benzer şekilde hep birşeyler ertelenir zaten bazen mecburen, bazen sebepsiz, bir şeyler engeller. sanki evlenenler yaşayıp da geziyor mu? hep eğleniyor mu?
diyorum bir gün. sanki o zaman ertelenmiyor.
kendi arkadaşlarımdan biliyorum yaa.. onlarda çoğu zaman öyle düşündü bir şeyleri erteledi. mesela konserlere gitmeyi. evlenince kocasıyla gideceğini düşünürdü. hiç de öyle olmadı. maalesef. kolay mı düğün yapıyor yeni bir ev kuruyorlar. bir sürü taksit bekliyor her ay onları, bir sürü fatura, yeni bir hayata alışıyorlar, aileler az çok her işlerine müdehale ediyorlar... azıck para biriktirmişler iki gün balayı yapacaklar kızkalesi tarafında akılları sıra. ailelere göre müsriflikti, taksitlerin birazına harcandı paraları, zamanında balayı mı vardı??
hayat koşuşturmacası, taksitler, borçlar, faturalar, ardından ailelerin biraz desteğiyle ev taksidine girdiler. her yaz kısa bir yaz tatili hayal ettiler, ama vazgeçirildiler. onun yerine borç ödenirdi. bu koşuşturma içinde tabi aile olacağım derken arkadaşlarından ve eski sosyal hayatlarından koptular, deli gibi kitap okuyan, gözünü şeşbeş edip bozacak kadar okuyan kız gitti yerine 'amaan ona ayıracak zamanım yok' geldi. rockçı çocuk gitti yerine kelleşen, göbeklenen klasik bir adam geldi. engeller, bahanelerle kopa kopa sinirli bir hale de gelmediler değil. neyse ki kebap ve futbol var :)) balayı hayalleri gelip geçerken çocuk sahibi oldular. sorumluluklar ve ödeme güçlükleri artarken zamanları azaldı... vs vs. yani yüksek gelirli kimseler için bu kadar engel ve bahane yoktur belki ama memur için var. kısıtlayıcı bir şey tabi..
ne kitap ne hayallerindeki balayı ne beraber gidip zıplayacakları konserler kaldı. hatta unuttular ve tatlı bir hayale dönüştü bunlar.
e bunlar ne zaman yapacak bunları. herşeyin bir sırası varmış. akşamları kırk yılda bir arkadaşları organize edebilirsem çıkacağım zaman aman ne gerek var şimdi, nasıl döneceksin der annem. biri bırakacak ya da beraber döneceğiz, zaten ayarlanmış. ama karanlıkta dönmesi zor diye çıkmayacakmışım. hatta bir gün bana aman evlenince çıkarsın kocanla dediydi.
+"ne zaman bulacağım koca acaba anne? hiç bir yere kımıldamadan evde süper koca bulacam? esas evlenince çıkamıyorlar" dedim, şu arkadaşlarımı örnek verdim. amann ben de!
ertelemek böyle işte. sonra evlenirsin diyelim belki bir iki gezersin falan da sorumluluklar engeller falan gene ertelemek için bahane hazır.
çocuğun olur amann derler, dersin çocuk büyüsünde öyle... ikinci olur bu da büyüsünde. e büyüyünce iş bitse, çocukların geleceği, okulu, sınavı, taksitler vs. derken bir bakmışsın aboooovvv geçmiş lan yıllar!! annen baban kadar olmuşsun!! ee sıralama bitti napçan??
sonra diyecen ki amaaan gençlik çabuk geçiyor, amaaan bizden geçti artık gençler gezsin eğlensin... gençler de aynı kısır döngünün içine girerler sınav-atama/iş-para yapma-evlenme-taksit-bebek-ev alma-araba alma...
resmen kısır bir döngü, fark edip kırabildiğin kadar kır!!
bir gün demişti ki annem zamanında emel sayın mı kimdi ise biri konsere gelmiş de bu taraflara, ama gidememiş çok üzülmüş. ne güzel nesiller boyu içimizde kala kala yaşlanalım!
ben de "başka bir konsere gidelim beraber bari" dedim. 'aman yok' dedi o kadar yüksek sesi artık çekemezmiş.. he tuttu bir de 'gençken gitmek lazımmış' dedi.
ee dedim "ben bir yere gitmek istedim mi öyle demiyorsun ama hep bir bahane, sınav var, para yok, akşam vakti, nasıl dönecen..vb"
anne olunca anlarmışım! endişeleniyormuş ama. tamam da bir de endişe engel olursa herşeye daha nasıl yaşayacağız. olduğu kadarmış....
ne güzel nesiller boyu içimizde kala kala yaşlanalım!
+"beni görücü usulü verecen kocaya herhalde. gündüz bile bir yere kımıldamazsan nasıl insanlarla tanışayım da.."
görücü usulüne karşı. modern, çalışan anne tanımına yakıştıramıyor. ama endişeleniyor diye kızı fazla kendine özen göstermeden ve çook gerekmedikçe de çıkıp dolaşıvermesin öyle..
hay allahım.. ben iki gün evden çıkmadım mı sinir küpü olurum. hiiiiç işim de olmasa çıkar bir dolaşırım.
markete mi? der! yani sadece ihtiyaç ya da mecburiyetten çıkılır. işe, okula gitmiyorsan ve marketten bir şey lazım değilse evde kukumav kuşu gibi oturursun. yıllarca okuldu, dershaneydi derken hergün dışarı çıkmaya alışmışım işte, iki gün bile duramam öyle evde.... kalsam sinirli oluyorum, annem de kızıyor çok sinirli bir tipmişim. işte eve tıkıldım ondan diyorum ne alakası varmış ki?
annem buna gıcık. çok kızıyorum diye bazen de bir şey diyemiyor yine kapışırız diye. ama bir bakışı var beyin özürlü, aptal ve beceriksiz, cebinde kuruşu olmayan kızını ayy yavrusunu uzaylıların, vampir, kurtadam ve zombilerin dünyasına yolluyor gibi bakıyor...
neyse kendimi eve kitleyim de evlenince çıkarım!! :)) sonra çocuk falan olur işte .. zaman mı var para mı var??
.kısır döngüye hoşgeldiniz.. zaten dünyaca ünlü bir sporcu, oyuncu, haberci, gezgin falana değiliz ki çok değişken bir hayatımız olsun. küçük şeyler yapalım bari....
sürekli aynı şeyleri yapmak bence beyin uyuşturuyor, bir bakıma belki fazla düşünmeni ve fazla düşününce üzülmeni engelliyordur da.. hergün aynı şeyleri yapmak, yaşamak bana beyin hücrelerini öldürüyor gibi geliyor...
hatta bazen kendimi bir film vardı ya hani adam her gün aynı güne uyanıyor, hep aynı şeyleri yaşıyordu. o filme benzetiyorum hayatımı. ya da başkalarının hayatını... tek farkı zamanın değişmesi, günlerin geçmesi, saçlarının ağarması ve kırışıklıklarının artması... bill murray oynuyordu filmde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder