25.11.2012

dejavu

13'ünden beri yazmıyorum epey tıkandım ama hep aynı şeyler oluyor yaaa... sonra kafama takılıyor ben bunu daha önce yazdım mı? tekrara mı düştüm? daha önceki ruh halimle şimdi örtüşmediği için mantık hataları yapar mıyım?

ayy sanki tez yazıyorum haa. ne var takacak kafayı bu kadar oysa. ne gerek var hayatı bu kadar ciddiye almaya? ama elimde değil işte. herhalde. elimde değil de neremde.

bazen hayatım bir dejavudan ibaret. tıkandığımı hissediyorum böyle zamanlar. durduk yere kendime iş çıkarıyorum galiba. kafamdan atmaya çalışıyorum olumsuz düşünceleri. kendime "saçççmalamaaaaa" diyorum sıksık.
kızlar sıkınca naapar? çok farklıydım güya! gidip alışveriş yapıyorum! hadi olmadı bi yürüyorum.

✯ Ecume des Jours .. By `BenHeine ✯
...



13.11.2012

pembe kazak ve sevdiysem onu sonsuza kadar giyme zorunluluğum

annem -'hani bir pembe kazağın vardı yakası değişikti' diyor.
+"hangi kazak?"
-'pembe, yakası ilginç olan'

benim tüm kazaklarım pembe tonlarında olur zaten, hatta çoğu giysim. hatırlayamadım. ben hatırlayamadıkça annem hafiften sinirlenerek aynısını tekrarlıyor.

+"nasıl bir pembe? açık mı? koyu mu? düz örgü mü? kendinden desen mi var?"
-'açık pembe, çok seviyorum demiştin, çok giydin'

kesin "çok sevdim" demişimdir, yani kazak sevme sürem sınırlı benim sonsuz değil. bir kazağı sevdim diye 20 yıl giymem. sıkılırım. niye hep aynı şeyi giyeyim ki? annem öyledir de ondan. sevdiği giysinin ardından üzülür, onu anar, onun gibisini arar, bulamaz, hayıflanır.. aah o kazağım ah eskimeyeydi...

yani sevdim dedim ve o sene çok giydim diye artık onu sonsuza kadar giymekle görevliyim!

yani ben sandım ki 'niye onu artık giymiyorsun?' diyecek. yok demedi sırf hatırlamış, nereden aldığımı soruyor. ha yani sonunda hatırladım da kazağı. nereden aldım? hatırlamıyorum ve ne önemi vardı ki?

+"niye noldu ki"
-'hiiç merak ettim'

ha işte hafıza sınavı! arada bir böyle yapıverir annem, sanırım ki daha önce bir yerde bahsettim. sınav gibi yok yok quiz! birden bir giysimin nerede olduğunu, nereden kaça aldığımı, neden artık giymediğimi sorar. kazakla ilgili bilgi bekler. hani oradan şuna aldım şöyle yumuşaktı, şöyle güzeldi bilmem ne.

_______________________

sadece bir tane galiba başka renkte kazağım var. tarçın rengi.
 geçende onu giydim. ha bir de bu var. ev giyimi, dışarı giyimi derdi. oysa ki bu konuyu işlemiştik. ama tarih tekerrür etti.

-'niye giydin onu dışarda giyerdin' diye otomatik tepki verdi.

böyle bir kapışmamız var.

hayır alışverişi de pek sever, bana da ben istemesem de aldırır. ama onun deyimiyle kıymet bilmek adı altında giydirmemeye bakar. kendine de alır yeniler. ama onlar kenarda bekler. eskimesin diye..

hani çok giydiğiniz bir giysiye alışırsınız, bir rahat gelir çünkü sünmüştür, bollaşınca daha bi rahat olur falan ya öyle bir alışkanlık. hem beğenerek alır hem de sonra bir giyip şikayete başlar. rahat değilmiş, kolunu kıpırdatamamış, ayağını vurmuş. bu gibi bahanelerle eskileri giymeye devam eder.

ben hemen giymek isterim. eskiden ben de annemi dinler aynı şekilde bakardım. sonra fark ettim ki zaman geçiyor, yeniler dolapta beklemede bense onlar eskimesin diye eskilerleyim. e biz niye aldık bu yenileri ki?? biz eskirken o bez, deri, yün parçaları eskimiş çok mu?

bu ayrımdan vazgeçtim annemi de vazgeçirmeye çalışıyorum ama huylu huyundan vazgeçer mi.

anlatınca böyle
-'hıı haklısın aslında. giy sen tabi gençsin'
+"annem sen de giy."

dolaplar annemin giymediği, ona göre giyemediği yeni sandalet, ayakkabı, bot, ceket dolu. bir heves uğruna alındılar, satın alma, sahip olma duygusunu giderdikten sonra beklemeye kaldılar.

arada bir ben ısrar ediyorum da giyiyor.
+"ama bu eskimiş anne, bu yıpranmış şeyle mi gezeceksin? hani gören de alamıyor sanacak" diye..

__________

hani alırsın ama fazla giyecek bir yer bulamazsın ya bazı şeyleri. annem onları da sorgular..
 bilmem ney neyi niye giymiyormuşum diye.

bazı sorduklarını ama giye giye eskitmişimdir ama gene de sorar niye artık giymiyor muşum işte hani seviyordummuş??


____________

bazen de bu konuşmaları unutuyor gene başa sarıyor
-'evde giymeseydin onu' diye
+"nerede giyeyim ki? zamanımın çoğu evde geçerken? sevdiğim yeni giysilerimi ne zaman giyeyim anne"
-'sen de hep aynı şeyi söylüyorsun!'
+"sen de hep aynı şeyi söylüyorsun anne. bunları daha önce de defalarca konuşmamıza rağmen"
-'eskir diye'
+"ay eskisin parçalansın, makinada lime lime olsun! zaman geçiyooor! sonra yok kiloluyum yakışmaz, yok yaşım geçti yakışmaz.. bir sürü sebep bir sürü bahane. ben ne zaman renkli renkli giyineceğim? alacam, dolapta bekleyecek dışarıyı..."
-'o da doğru ya'
 hayret hak verdi...

ama demeden duramıyor en yenileri eskimesin diye sadece dışarıda giyeceğim ama az giydiklerimi de niye giymiyorum?????

valla var ya sırf bu düşünceye uyduğum için alıp da dolapta kalan, unutulan, yer bulunmayan giysiler var..
tee 1998 den kalma. bir de çok dolapta bekleyen şeylerin içine sığamamak diye birşey var. annemde öyle bir sorun pek olmadığı için bunu anlamıyor..
 taa okuldayken aldığım bir ceketi soruyor. niye giymiyormuşum hiç. hani bir de şey var yaşanmış uzun yıllar olunca, bir de eski kuşak olunca zaman kavramı farklı oluyor. 5 yıllık eski değil hala yeni. belki 10 yıllık eski sayılır..

dolapta dura dura vintage olacak bazı parçalar.

 niye giymiyorum?
+"sığmıyorum ki içine anne! sana uydum aman eskimesin dışarda giyeyim dedim bak olmuyor üstüme"
-'yaa, kilo almışsın o zaman! halbuki o kadar da eski değildi o'
+"2005 te almıştım herhalde"
-'hıı işte! eski değilmiş. ne ki 2005.'
+"7 sene!"

giysen bir türlü giymesen bir türlü..

hem bana son moda bir şeyler aldırıyor hem de sonra dolapta beklesin dışarda giyersin diyor.
+"moda eskisi gibi değil annem, o da fast food gibi fast fashion, çok hızlı değişiyor, seneye giyilir mi bakalım bu" diyorum.
inanmıyor fast fashion terimine ben uydurmuşum yaa..
+"ee ucuz ucuz modeller yapacaklar hem de seneleeeerce giyilecek öyle mi. hani zaten istesen de öyle çook giyemiyorsun yamuluyor ya. nası kazanacaklar çok para. hem ucuz hem eskimiyor hem modası geçmiyor?"
-'hıı doğru valla'


bazen de kendinin gençken giydiklerinden bahseder, hani o zaman diktirilirmiş, kimsede aynısından olmazmış.
-'keşke saklasaymışım da sen giyerdin'

dolaba son moda giysi doldurum annemin tayyörlerini giyerdim....

bir gün de dolapta kalıyor evde giymezsem deyince 'olsun, vintage olur' diyor.

+"o uyduruk markadan vintage mı olur acaba? hani çok büyük marka olsa, ya da özel dikim olsa, çok iyi bir kumaş olsa neyse de"




değişik bir yerde oturmak da bir değişikliktir

odamda bilgisayar başındaydım bir süredir. içeriden annem sesleniyor gel diye.
+"bir şeye bakıyorum, gelirim" diye sesleniyorum
sıkılmış anlaşılan. ha bire ilginç olduğunu düşündüğü şeyleri bildiriyor seslenerek bana tee salondan..
bilmem kim varmış tv'de severmişim gel. bilmem kim bilmem ne yapmış gel. hah hah hah haa çok komikmiş gel. iyice de sesi açıyor ki merak edip gideyim salona.. yani o anda da dalmışım bir şeylere bakıyorum, gitmedim. ama duymadığımı sanıyor odama kadar geliyor.

-'nazlııı, bilmem kim var tv de gel!!' bir neşe, bir telaş, bir isyan..

neredeyse 'cık cık cık nasıl kaçırırsın bunu, sen severdin onu. bunu ona nasıl yaparsın hain' diyecek.

+"gelemem şu anda"
-'niye? ama seversin, komik şeyler anlatıyordu'
+"iyi afferim! tv ye çıkmış.!"
-'sen seversin diye'
+"severim de annecim her programda peşinden koşamam"
-'sonra kaçırdım deme ama...'
+"şimdiye kadar hiç öyle bir şey demedim ki!"
-'neyse ben sonra anlatırım sana' diyerek uzaklaşıyor...

arada bir de bu moda oluyor evde. tamam sohbet olsun diye de. benim izlemediğim bazı şeylerdeki olayları anlatmak. dizileri pek değil de ne bileyim programları ve programlara konuk olan ünlüleri falan. sette yaşadığı komik bir şeyi mi anlatmış, zaten anlatırken komikliği azalmış, olay yaşayanlara komik gelir belki o anda. ama bir de annem bana anlatıyor. ve maalesef komik şeyler anlatma konusunda yetenekli değil. ha ben de değilim zaten. herkes komik anlattığını sanır başından geçen olayları ya da fıkraları bir de. gülmeyince bozulurlar. ben bilirim mesela anlatamadığımı komik şekilde, bu yüzden pek yeltenmem. ama annem öyle değil.

 daha da salondan bana laf yetiştiriyor.. çook şeyler kaçırdığımı hatırlatacak bana.. dizlerimi döveceğim ben de... çok pişman olacağım falan. sonra bana 'yaa kaçırdın, ben sana demiştim gel diye' diyecek.

benim tepkisizliğime rağmen vazgeçmiyor, devam ediyor oradan seslenmeye.. gel demese de artık ima yolunda ilerliyor.

Annem; İma'nın Yolu.

sanki mecburmuşum gibi dikkatimi çekmeye çalışıyor. ha seviyor muyuz o kişiyi amaan kaçıramazsın, bu ona haksızlık olur bak... hani bilmeden kaçırsan çıktığı programı neyse. ama böyle bile bile..

ama öyle. böylesi durumlarda tüm akşam bu benim kaçırma gafletinde bulunduğum anlar ballandıra ballandıra anlatılır.. pişman olmam beklenir, umursamazlığım karşısında o kişiye olan sevgimden şüphelenilir.
hani sonra sevsem nolacak sevmesem nolacak. o kişi bunu nereden bilecek. hem sonra ne mecburiyetim var ki ben onu da anlamadım..

ballandırarak anlatışların, pişman olmamı bekleyişlerin karşısında ben umursamaz şekilde
+"yaa anne mecbur muyum izlemeye?" ya da "o an tv izlemek istemiyordum napim" derim.

yahu Sezen Aksu bi programa çıktıydı onu bile izlemedim de... gündüzleri pek tv izlemek istemiyorum demek..

annem bunu da uzata uzata 2 gün anlattı, tekrarlarla... tabi o zaman da çağırmıştı. duymamışım sanıyor niyeyse hep;
-'nazlııı!!! gel! başladı!!'
+"başlasın izlemeyeceğim"
-'e beni niye buraya kadar getiriyorsun? kaçırdım bak başını'
+"seslendim ya buradan 'iyiii başlarsa başlasııın' diye"

ilerleyen saatlerde ve Sezen Aksu röportajının ikinci yarısının yayınında da içerden seslenmekle yetindi.
kahkahaları arttırdı, ses açıldı.. bende tık yok.
son dayanamadı, geldi kapıya;
-'nazlı gel izle'
+"off annem tv izle diye baskı yapılır mı yaa? iz-le-me-ye-ce-ğim."
-'gel biraz salonda otur, değişiklik olur'
+"?"

şimdi siz sandınız ki ben hep odamdayım, salonumuzu görmedim bile, ve annemle beraber hiç oturmuyorum.
yoo, bütün akşam salonda beraberiz, tv'ye bakıyoruz. ben sadece gündüz odamdayım. zaten evde olunca da fazlasıyla beraber zaman geçiriyoruz ki.
zaten o yüzden bu kadar fazla geliyor bana, abartıyorum. fazla mana çıkarıyorum.

4.11.2012

haberiniz olsun cuma cumartesi eğlenilir pazar eşofmanla pineklenilir-mişş.

haberiniz olsun cuma cumartesi eğlenilir pazar eşofmanla pineklenilir-mişş.
benim haber vermeme gerek yoktur herhalde ya.. hani hafta içi çalışınca her gün bir bakımdır, bir süstür gider. hafta sonu desen eğlenmen gerektiği ve diğerleriyle yarışıldığı için süssüz çıkılmaz ama pazar evdeysen pijama, dışardaysan eşofmanla dolaşma günüdür-müşş.

pazar pazar iki çift lafın belini kıralım diye debelendim benim payımsa sünmüş, dizi ve k.çı çıkmış eşofmanlar, karışık yağlı saçlar, kirli sakal falan görmek oldu..

+"üleğn bi saçınıza şekil vireydünüz bağğrii" dedim.

aa tüm hafta sanki aynanın karşısında saatler harcarlar sahne makyajları, porselen makyajlar yaparlarmış gibi sıkılmışlarmış, pazar günü salaş olunurmuş-muş (beni tepeden aşağı süzerek)

+"kırk yılda bi görüyoruz arkadaşımızı azcık şık görünelim nazlıya demediniz yani"
-'yabancı mıyız ayol?'
+"saçınızı bi toparlayaydınız bari"

 yataktan kalktıkları gibi gelmişler yani. beğenmeyince de suçluyuz hani ^^ insan dediğin bakımlı olur bi saçını tarar, yağlanmışsa gizlemek için bir şey yapar, ne biliim dışarı çıkarken sünmüş eşofmannı giymez de daha iyisini giyer be!!

+''niye? evlencez mi? sana beğendirmeye çalışalım"

yani hep birileri için giyiniyoruz, kendimiz için değil.
 aha afferim