30.08.2012

pintilik mi para biriktirmek mi

dersaneden bir arkadaşım var bir kaç yıldır tanırım, dişinden tırnağından arttırarak ikinci el bir otomobil aldı. tabi çoğu insanın hayalidir otomobil sahibi olmak, bunda garip birşey yok. ama gerçek anlamda dişinden tırnağından artırdı. öyle bir sıkı tuttu ki işi para biriktirmek için bu kadar olur... para biriktirmek için ilk nereden para kesilir?

sosyal hayat ; sineması bitti, tiyatro-konser-opera zaten yoktu, dergi-kitap-dvd-cd zaten pek almazdı, dışarıda da yiyip içmesine çok dikkat etti. test kitaplarını 2. el bulmayı da başardı hep.

giyim-kuşam-süs-püs; benim bildiğim üç yıl aynı kıyafetleri giydi, indirim de bile bir şey almadı, eğer gerçekten çok ihtiyacı yoksa. daha öncesinde hep oje süren kız natürel gezmeye başladı. haliyle manikür-pedikür, saç makyaj da kalmadı. saçını kendi kesiyor, makyajı da artık elinde ne varsa.

yeme-içme; dışarıda yemek içmek şöyle durdun yıllarca evde de bildiğim kadarıyla doğru dürüst bir şey yemedi. en ucuzunu aradı herşeyin. ekmek, çorba, makarna, pazarın kalanlarından biraz sebze-meyve. bir ara tektip beslenmekten ağzında yaralar bile çıkmış.

faturalar; mümkün olduğunca düşük kiralı, zemin kat, rutubet kokan bir yerde oturdu. söylediğine göre (övünüyor) su ve elektrik faturalarını düşük tutmak için; geceleri tv saatini azalttı, o sırada ışıkları kapalı tuttu. duş alırken de bir kova su doldurup bununla idare etti. telefon işi zaten ezelden biridir cep telefonunu çağrı cihazı gibi kullanırdı, o kolay olmuştur.

tabi araba almak için para biriktirme olayının arkasına sığınarak rahatlıkla çevresindekilerden, artık yüzsüzce herşeyi otlandı. verdiğiniz bir şeyi geri alamazsınız! kalem, sigara, çikolata, öğle yemekleri, dolmuş ücretleri...vs. o arabayı bir tek kendi aldı sanıyor ama tüm çevresi mecburi sponsor oldu. üstelik herhangi birinin adınında geçtiği yok biryerlerde...

bu para biriktirme işini hem aileden desteksiz yaptı hem kira bile ödeyerek hem de asgari ücretle. (zaman zaman özel ders vererek de).  mucize! aslında..

ha diyeceksiniz ki para böyle biriktirilir. ama henüz çok genç ve gençliğinin en güzel yıllarını yarı aç, güzel-şık giyinmeyerek, bakımsız dolaşarak geçirdi, gitti. bir daha 25 yaşına dönülemez. ha bu kadar kötü beslenmek ileride sağlık sorunlarına neden olabilir üstelik. o geçen yaklaşık üç yılda, kendi farkında değil işte. en güzel çağını aynı kıyafetlerle, iyi beslenmeden, eğlenmeden, gezip görmeden geçirdiğinin. saçlarının neden cansızlaştığı, alnının neden kırıştığının da farkında değil. söylesen de ne alakası var olur..

neyse sonunda hayaline kavuştu, kavuşmasına da demek zaten serde olan pintilik ona göre tutumluluk ya da birikim yapmak yapıştı kaldı bünyesine.. öyle ki bu itki hayatının temel hissi oldu, herşey bunun üstüne kurulu.

baktı ki o kadar da belirgin bir etkisi yok bu kadar tutumlu olmanın, ev almayı düşünmeye başladı.

hani bu araba sahibi olmanın avantajı yok değil, istediğin yere/yerden istediğin saatte gidip dönebilirsin. fakat gördüğüm kadarıyla araç sahipleri giderek hareketsizleşiyor, neredeyse yürümeyi unutacaklar. tabi belli rutin bir iş temposu da var, ona da kaptırıp gidiyorlar.

hatta tuhaftır bir yere yürüyerek gitmenin garip, gereksiz, anlamsız falan olduğunu düşünüyorlar. sanırsın popoları otokoltuğuna yapışık..

başka arkadaşlarımın da kendi araçları var. oradan örnekliyorum. biryere giderken ne kadar yakın olursa olsun araçla gidileceğini düşünüyorlar. ne bileyim araç sahibi olduklarını cümle aleme gösterip kanıtlamak için mi?

bir yerden çıkıyoruz, hava süper, ne sıcak ne soğuk tam yürümek için ideal. ama bu arkadaşlarım hepsinin olmasa da birinin aracına doluşup gitmek istemekteler.

bu konuda tartışmak zorunda kalıyoruz. bazen. 'herhalde birgün kemik erimesi, obeziteyle falan savaşa başlayınca doktorun teyzee amcaa hareket etmezsen iyileşemezsin, spor yapacaksın uyarısını bekliyorsunuz'.

e haftada bir spor salonuna gidiyormuş bir tanesi. bir de böyle tepeden tepeden. o modernmiş. sabah kahvesini içmeden işe gidemezmiş de mesela. yürümez de o modern yahu! aracı var hem de. ne demek yürümek.

kötü havalarda spor salonu tamam iyi fikir, ama dışarıda en az 9-10 ay pırıl pırıl bir hava, upuzun bir sahil şeridi, bol oksijen varken onlar 'modern' oldukları için, bazıları da 'parası' (erkek arkadaş sülüğü) olduğu için spor salonuna gidiyorlar. havalı onlar. kafa tıntın tabi. dersine çalışıyo afferim ama kitap adı bile bilmez çoğu, ne sinema, hele tiyatro.. hele sergi... işte bazen birilerine hava atmak için bir iki şeyi yalan-eksik öğrenerek kakalamaya çalışırlar başka birilerine... o kadar.. göstermelik herşeyleri..

şimdi o pinti rakadaşım da yürümeyi unuttu tamamen, araç için para biriktirirken pozcudan mezitliye yürümüşlüğü olan kişi. aynı kişi bu.
demek ki neymiş yürümek gereksizmiş, doktor 'yürü' dediği zaman 60lı yaşlarda yürüyecekmişsin (çoğu insan o yaşta pek yürüyemiyor)...
 ruhen ve bedenen aç kalarak da yaşanabilirmiş tabi buna yaşamak dersen.. para biriktirmek için ağız bükmek, beleşçi olmak normalmiş (gurursuzlar için).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder