annem "ayy ne tatlı bebek değil mi" ve "bu kız evlenmeyecek mi" sendromlarından hemen sonra buna başladı. ters psikoloji!! sen psikoloji dersleri al annen bu numaraları yiyeceğini sansın... insanları ya da beni hiç tanımayan biri sayılmaz sadece kendi istediklerinin olmasını isteyen bir insan. ama dayatmacı-baskıcı denmesini istemiyor bu yüzden de üstü kapalı teknikler deniyor...
bu kez bir süre evlenmemi istemez, mühim değil numarası yaptı. kötü ilişkiler ve evlilikler, mutsuz eşler, sorunlu çocuklar ana temaydı.
yani bana vermek istediği mesaj; kızım ben baskıcı değilim senin iyiliğin için, yalnız kalma diye. ama madem henüz düşüneceğin biri yok hem zaten evlilikler de berbat. mutsuz olacağına, üzüleceğine hiç evlenme daha iyi...
esas mesaj; hıı demek öyle seni inatçı! ben seni 'zorlamadan' evlendirmeyi de bilirim. madem aklına düşürme (bi çeşit inception işte!!!), acındırma yaramadı işe! hani yasak konan şeyler çiğnenir ya, tatlıdır falan. hıh ben de öyle yaparım.
o dönem sürekli beni sorgulardı, nereye, nerde, nerden, neyle, kimle, o kim, bu kim..... ayy bilmem neredeki dershaneye hangi dolmuşla gittiğimi, döndüğümü bile... akşam gibi çıkacaksam 'gitmeyecen!' deyip baskıcı olmayacak ya hani, bu defa çeşitli sorunlar çıkarırdı.
misafir gelecek, temizlik yapılacak, misafirliğe gidilecek, yağmur yağacak, hasta gibi görünüyorsun, ayy saçın da bir şeye benzememiş, bu da ütüsüz müymüş ne?, bu kıyafeti bir daha giyme bari kiloluymuşsun gibi gösteriyor (moral bozarak kendiliğinden vazgeçmemi sağlayacak güya. anne usanmadın mı bu oyunlardan dediğimde ne oyunu ya! ben çocuk muyum? der kestirip atar. hıh^^), kendimi hiç iyi hissetmiyorum (en etkilisi bu. kim annesi hastayken eğlenebilir ki. bu her zaman yutacağım bir zoka. ama abartmıyor neyse sayısı konusunda), olmadı kavga çıkarıp moralimi bozup inat ettirmek... gitmesen olmaz mı? o gün görüşülecek arkadaşlarımın davranışlarını eleştirmek, bana dediklerinden canımı sıkan varsa hatırlatmak... 'görüşülecek biri de değil aslında ya' demek, ooo bol sarımsaklı yemek yapıp koku yüzünden gitmekten vazgeçmemi beklemek, ben de geleyim demek, gelmek, geçerken uğramak (kontrol için) ... vs vb..
gene o sıralar bir gün beni yolda görmüş, ben kaldırımda yürüyormuşum o dolmuşla bir yere gidiyormuş. havalar iyiyse heryere yürürüm ben, kaldırımda görülmem normal. ama o mahsus iyice abartarak soruyor. yani güya bir erkek arkadaşım olmasını bile, evlenmemi istemiyor, ben annem beni engelleyecek, ilişkiyi bozacak diye korkup daha çok sarılacağım ilişkime, hatta inadına annemin evliliğe götüreceğim.
yolda yürüyormuşum ve yanımda genç bir adam varmış.
dershaneden çıktım, arkadaşlar evlerine gittiler hemen, neyse de dağıldılar yani beraber yürümedik. hani arabaları var onların yürümezler, doluşurlar araca eve öyle. niye yürüsünler araba varken. sınıf atladı onlar onlar modern! o ayrı konu pardon karıştı :))
illa iddia ediyor, ısrar ediyor 'yanında bi adam vardı' diye.
"bir an için görmüşsün, yanımdan geçen vatandaştır" diyorum.
olsun ona yetermiş bir anlık görüntü bile! sırıtıyormuşum yürürken! yanımdaki kimmiş??
yanımda cidden kimse yoktu, kulaklığımda da kulaklık Ayça Şen Başkan dinliyordum zahir ona gülüyordum.
zaten onun yüzünden neler geldi başıma, ben ayçabaşkana gülüyorum adam kendine sanıp yanıma seğirtiyor sahilde. ay neyse bu da ayrı konu..
ama gene inat, yok inanmıyor. illa varmış. soru tartışmaya ve kavgaya ilerliyor. delirtiyor israrı, peşin hükmü.
hani diyelim vardı ne olacak? desen. hıh varmış işte dememiş mi?? kimmiş işte. misal verdiğini falan da anlamıyor. her zaman kendi dedikleri kesin doğru, bütün dünya kabul etmeli!! ama önce ben!
inat kavgaya dönüşüyor. ben yoktu derken o vardı diyor defalarca.
aklı sıra itiraf ettirecek, gene haklı çıkacak...
ama yanımda hiç kimse yoktu. ben de yalan söyleyip vardı deyip geçiştirmek istemedim o anda. ki onu da yaptırdı bana.. bu yüzden tartışma vardı yoktuyla sürdü. çocukken böyle inatlaşılır ama çocuklar fazla dayanamaz bir yerde çözülebilir, bir açık verebilirler ya, sanıyor ki öyle olacak...
baştan anlattırmak için 'emin misin belki sen dünü hatırlıyorsun' bile dedi.
"ne? anne bu yaştan bunadım da dünle bugünü mü karıştırıyorum?? aa tabi ben bi sen olmadığım için böyle aptallıklar yapmam normal, gerizekalıyım çünkü, en iyisi beni bilim insanları incelesin bu yaşta nasıl bunanır?? diye!!" dedim. gibi gibi. e zaman geçti herşey hatırlanmaz evladım! okuyucum!
güya baştan anlattıracak ve arada söylemeyi unuttuğum bir ayrıntıdan yola çıkarak açığımı yakalayacak. ha esas mesele inat damarıma dokunmak. olmasa da yanımda biri inadına gidip bulacam.
ama dersanedeki sınıfın tamamı kız, ve hatta evli. ama annem bekliyor gene de.
'vardır vardııır!'
"yok anne hepsi kız, açıp bakayım mı, olur ya biri hermoafrodittir kaparım!"
' amaaan sende!'
-----
başka bir gün de, annemle market alışverişi yapmışız hem de aylık alışveriş. torbaları taşımak mesele... tam da geçtiğimiz yolda aniden ayağıma bir şey battı ve çok acıdı. ben durup, şöyle bir apartman bahçesi duvarına yaslandım, poşetleri yere bıraktım. ayağıma bakıyorum, bir daha terlik giyenin sandalet dururken diye söyleniyorum. sandaletten de girebilir gerçi ama..
neyse işte ben bunun derdindeyim annem başka şeyin. ben ayağımın altına bakarken yoldan geçen bir adam bana gülümseyerek başmış, kimmiş, tanıyormuymuşum? kıskanç koca gibi soruyor.
"öf ben ayakla uğraşıyorum sen neyle! ne adamı?"
'sana gülümseyerek baktı işte'
"görmedim anne, son 5 dakikadır başparmağımın altına batan cam kırığıyla uğraşıyorum!!"
duymuyor bile, parmağın kopsun o an, annem adama takmış.
'giden adam işte, kot montlu, sana baktı gülümseyerek! tanıyor musun onu?'
ben o sırada tırnağımın ucuyla cam kırığını çıkarmaya çalışıyorum, ama anneme göre konuyu saptırmaya, dikkati başka şeye çekmeye çalışıyorum.
hani sanki benim öyle yalanlarımı görmüş ki gözünden düşmüşüm, hiç inanmaz olmuş. hani sanki ben öyle dolandırıcı bir tipim ki tanıdığım birinden selamımı annemden saklamak için parmağıma cam battı taklidi yapap konuyu örtbas edeceğim. kinli kinli soruyor bana kimdi kimdi? diye.. bu gidişle düğün salonuna değil akıl hastanesine giderim oysa anca.
annem benden önde gidiyordu ayağıma cam batıp, kenara çekildiğim sahneyi tam görmedi herhalde.
"görmedim diyorum ya!! cımbız var mı çantanda? böyle yürünmez ki daha çok girer etime!"
'kot montlu işte!' (sanırsın tek bir insan var kot montlu mersin'de!! bi de ben onu tanıyacağım)
cımbızı duyduğu yok o anda. yok yaa annemin yaptıkları taktik olamaz. içinden öyle geliyor, öyle olsa o an parmakla ilgilenir ama o kendini kaptırıyor. gerçekten yaşıyor bu evreleri... (ayy bi evre sever arkadaşım vardı onu yazmalı!!)
nasıl sinirleniyor saptırıyormuşum konuyu. tanıyormuş gibi bakmış iştee!!
bu arada da parmak kanıyor da yani inceden. ben çantamdan antibakteriyel ıslak mendil arıyorum o hala adamın peşinde.
"şurda parmağımla uğraşıyorum! tepe göz değilim anne! bi gözümle ayağı bi gözümle yolu takip edemem ki! zahir halime güldü göt herif!!"
tanıyorum ki göt olduğunu biliyorum oldu bu sefer!! hay allahım!
"anne parmağı kanayan bir kıza gülen bi insan ne olabilir başka???"
sonuç; camı anca evde cımbızla alabildim, eve kadar parmağımda ıslak mendil dolanmış şekilde yürüdüm. annem surat astı.
ve gene sordu kimdi diye. ama tanıyor gibi bakmış.
sonunda sinirle; "36. sevgilim o! sen uyuyunca odama alırdım, evli ve 5 çocuklu çıkınca ayrıldık! sonra da ben bebeğimi aldırmak zorunda kaldım. aslında o beni kuma olarak alabilirmiş ama sonradan dedi. bileydim aldırmazdım bebemi. 2.eş olur otururdum. 12 tane daha doğururdum!!!"
insana zorla yalan da söyletiyor. tabi o kadar abarttım ki. yok inanmadı. konuyu kapattı. ha bir de bir konuyu kapatırkenki tavrı kendi haklıymış da büyüklük gösterip anlayışlı oluyor da kapatıyormuş gibi.
------
birini bulmamdan o kadar umutlu ki ayağımda cam parçasıyla bile bulabilirim. çok romantik film izlettim kadına çok!
hani romantik filmlerde esas kızın başı sıkışıkken biri yetişir imdadına. ha bana yetişeceğine güldüler yaa!!
insan bir elinizdekileri taşımanıza yardım edeyim mi? der. nerdeee..
neyse annem bim markette bile biriyle tanışabileceğimi düşünmeye başlamıştı o dönem. her gün umutla yüzüme bakıyordu. tanıştım mı biriyle falan diye..
ney tetikliyorsa böyle evreden evreye geçmeyi artık bilemem.
haa ben "hiç umut yok kızın evde kaldı" diince olabilir mi??
işte o zaman da üzülmüş ya da benim mahvolduğumu, depresyonlara girdiğimi sanmış ki, her lafın sonu bir şekilde biriyle tanışıp tanışmadığıma, tanışıp tanışmayacağıma bağlanırdı.
hadi tanıştım diyelim, hoşlanacak mıyım? o benden hoşlanacak mı? bekar mı? aynı yaşlarda mıyız? vs vs
yaa anlaşacak mıyız yaa?? bunlar hiiç hesaba katılmıyor yani. sanki tanışır tanışmaz başlama garantisi var ilişkinin. ay ilişki dememeliymişim cinsellik çağrıştırırmış aman aman!
cidden de kimseyle tanıştığım, onu bırak karşılaştığım bile yoktu annem bim'den, migros'tan, d&r'den medet umdu.
o dönem zırt pırt güya üzüntüden ölmeyeyim diye (ya insan yalnız diye üzülmez mi ama ölecek değilim bundan) 'üzülme hala umut var, zaman var, birisi çıkar karşına ' dedi durdu. şimdi ondan da geçti ya.. neyse..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder