27.12.2020

 ben size saçma sapan bot olayını anlattım mı geçen kış koronadan önce vuku bulan?


annem her zamanki gibi beni delirtmek için zırt pırt telefon ediyordu ben işteyken. kendisine göre tenefüslerde ihtiyaçlarımı karşılamak ya da arkadaşlarla sohbet etmek yerine annemle telefonda konuşmalıyım!!! sonra da bana pasifsin asosyalsin hiç arkadaşın yok arayan soran yok der.

kimseye vakit ayırıp ilişki kurmazsan nasıl olsun? o zaman kuuur! der bir de. ne zaman anne ne zaman? her tenefüs bitmek bilmeyen telefon konuşmaların var, açmazsam derste olduğumu bile bile kırk kere aramaya devam ediyor, sanki annemin fantastik ve sapıksı hayal gücünde beni okulda köşeye sıkıştırıp sikiverecekler, telefona cevap vermezsem beni domaltıp siktiklerinin hayalini kurup tansiyonunu oynatıyor manyak kafa!

üstelik hafta sonları bile kimseyle değil sadece kendiyle görüşeyim istiyor, iş çıkışı yarım saat çay içmeme birisiyle tahammülü yok. evde telefonda konuşmama bile katlanamıyor; tepeme dikilip garip yüz ifadeleriyle her dediğimi tartıyor dinliyor telekulak gibi; sus yeter işaretleri eşliğinde. telefonda da konuşmayayım arkadaşımla. ee ne kalıyor. internet de olmasın. gece çıkmaları zaten yok.

telepati yoluyla mı iletişim kurup arkadaş olayım? olsa onu da kıskanır. iş harici tüm zamanım kendine ait olsun istiyor ama her nasılsa arkadaş çevrem hiç asla görüşmememe rağmen geniş de olacak?


neyse gene beni deliler gibi saat başı arayı kontrol ettiği bir gün _ olur ya derste kaçırıp sikmişlerdir! annneme kalsa bazen laf arasında ben de gelsem diyor, ona kalsa tüm gün yapışık kardeş gibi gezeceğiz, çişe bile beraber gideceğiz. derste kenarda sessizce otururmuşmuş. nasıl da yalan.


bir kaç kere merakından geldi okula. birinde  herkesin şeceresini soruyor ne yapacaksa. aklı sıra bana koca bulacaktı. altmış yaşındaki torunlu adamı bile olur mu diye yokluyordu. başka bir seferinde biriyle münakaşa çıkardı ve sonrasında benim işten ayrılmam için diretti. bana da kötü davranıyorlardır diye korkuyor sanmayın bana kötü davranılması anneme zevk veriyor bir yere kadar- psikolojik şiddet olsun yani. kendine istediği gibi davranılmaması sebep.

başka bir gelişinde de her tenefüs başka kaprislerle zamanımı çaldı; yok ayağı ağrımış ayağını ovdurdu yok sırtı ağrımış sırtını ovdurdu yok acıkmış yok susamış yok sıkılmış. beni burada bırakıp gidiyorsun diyor!! okul burası napacaktım ya!!

anneme göre özel okul lakayt bir ortam, ne derse giriyoruz ne iş yapıyoruz ama para alıyoruz! bir türlü bu fikri değişemedi. zamanında böyle rahat bir öğretmen arkadaşı olmuş özel okulda çalışan; belki kendisi hasedinden nefretinden onu aşırı lakayt ve boş zannetti kafasında öyle yer etti.

sanki orası iş yeri değil annemi eğlendirme parkı. tenefüste annemle uğraşmaktan tuvalete bile gidememiştim, daha da bana sıkıldım beni yalnız bırakıyorsun diyor. anneme göre işe her gün benimle gelecek ama derse girmek yerine öğretmenler odaısnda annemle oturacağız çay içerken annem binlerce kere anlattığı ve neredeyse hiç birinde iyimser bir anekdot olmayan anılarını anlatacak. bunun da adı işe gidiyorum olsun. ona göre diğer öğretmen arkadaşlar da orada toplaşıp ders iş falan yerine annemi bilgeliğinden nasiplenecekler. kimse de bize bir şey demeyecek ve maaşlarımız yatacak. o paralarla da anneme her sene yenilediği perdelerini alacağım.


ama asla bencil bir insan değildir annem, hep başkalarını düşünür!

yani sürekli arayıp rahatsız etmesin diye büyük kavga çıkarıp kırıcı olup küstürmem lazım, o da arsız olduğu için bir süreliğine. hem kendinden başka hiç kimse ve hiç bir şeyle ilgilenmeyeyim ablamla dahi konuşmayayım asla başkasına başka bir şey için falan zaman ayırmayayım; ama nasıl oluyorsa sosyal çevresi geniş popüler biri olayım ama asla biriyle konuşup zaman geçirmeyeyim?

çocuk bencilliğinden bahseder gibiyim değil mi aşırı bağımlı çocuklar var böyle ama değil gerçekten annemden bahsediyorum.


neyse sürekli aradığı bir dönemde gene beni büyük bir telaşla ders boyunca da defalarca aramış. o kadar da incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler için çok önemliymiş gibi defalarca arar ki.

telaşladığı zaman da telefonu neredeyse ağzına sokup basbas bağırarak konuşuyor. anneme göre kendisi hariç herkes geri zekalı ve laftan anlamaz; bu yüzden bağırmalı ve defalarca söylemeli! yine telefonu ağzına sokup bağırıyor ama ne dediği anlaşılmıyor.

içinde bot ve vermek geçiyor. he hı deyip akşama attım. akşam gene eve gelince o müthiş dar girişte beni boğmaya çalışır gibi. ya bir içeri gireyim bir nefes alayım... yok annem istediklerinin olmasını daha çok önemsiyor. anlamsız şekilde bağırmalarda. zaten bazen bir olayaın bir başından bir sonunda darmadağın anlatır. kendi beyninde hafızasında olan bir şeyi müneccim gibi anlamanı bekler. sadede de gelmez uzatır sonra hemen anlamanı bekler. bir olayın bir anlatım biçimi yok mudur; bu oldu şunu dedi gibi. ama annem darmadağın anlatır telaşla ve bir anlam vermeni bekler. anlamazsan gerizekalısındır. anlatamıyorsun ki!

hani normalde yaşadıklarını, anılarını da aşırı uzun aşırı detaylı anlatır, esas meseleden çok sapar. diyelim ki macit beylerin oğlu evlenmiş diye duymuş. tema bu değil mi. ama bu cümleyi anlatana kadar macit beylerin tüm geçmişini bizle tanışıklıklarının tüm geçmişini anlatmak ister öncelikle. ya ne olmuş macit amcaya diye telaş edersin mesela, hani kötü birşey mi olmuş diye düşünürsün; ama annem o sırada 1993teki bir görüşmemizde karınının ne giydiğiyle ilgili bir detaya gömülüp onu anlatmaktadır ısrarla. sözünü kesip sorsan da cevap vermez ve o bildiğince anlatmaya devam eder. macit amcanın oğlu evlenmiş haberini alıncaya kadar saatlerce macit amcaların hayatından bilgi alırsın! çoğu da bildiğin şeylerdir.

ya ada bütün gün bir olayı ya da kişiyle geçirilen zamandan bir anekdotu düşünmüştür, bilsen de bilmesen de kendi kafasında süre gelen şekilde anlatmaya başlar; ne olmuş ki dersen anlamazsan ay gerizekalısın! ben bütün gün beyninden geçeleri mi okuyacağım???????? evet. anneme kalsa çalışmayacağım kendimle ilgili birşey de yapmayacağım sadece annemi dinleyerek yaşayacağım.


bir saat saçma sapan şeyler anlatıp esas meseleye gelemiyor.

şöyle anlatılmaz mı; komşu nazmiye hanım geldi kapıya, dedi ki kızımın botu sizdeymiş, geri istiyoruz.

olay bu kadar kısa ama annem nazmiye hanımların şeceresini döküyor gene ve asla esas meseleye gelemiyor. bunu anlayıncaya kadar bir saat geçti. ne olduğunu ne dediğini değil beynindeki anıları anlatıyor annem.

sonunda ne botu deyip duyurmayı başarıyorum. kendini de o kadar kaptırmış ki inanmış. kızının botu bizde. ne alaka ve neden. 

ben nerden bileyim diyor. neden kızının botu bizde olsun ki? hiç böyle sorgulamamış olduğu gibi kabul edip inanmış annem.


olay şu; nazmiye hanımın kızıyla benim botum aynıymış. kızının botu çalınmış geçen hafta. ama benim ayağımda görünce kızı, ben aldım giydim diye düşünmüş. çok zeki oldukları için buna inanmışlar. benim neden birinin botuna ihtiyacım olsun? ben neden başkasının eşyasını çalayım? bizim ayak numaramız aynı mı? dünyada o bottan sadece 1 tane mi var?

bu soruların hiç biri bir kişinin dahi aklına gelmemiş. ne kızın ne anasının ne de benim annemin.

diyemedin mi ne münasebet? 

neden?

ben elalemin botunu mu çalacam anne? hırsız mıyım ben muhtaç mıyım?

ha hiç düşünemedim.

bravo. bana hırsız demişler sen de inanmışsın.

aklıma gelmedi.


hepsi üstün zekadan işte!!! nerden bilsinmiş kızımın botu sizde geri istiyoruz demiş kadın. annem de tamam demiş.

kızın botu bende niye olsun!?

tabi akşam akşam zaten yorgunum zaten acıkmışım ama yemek yemek yada elimi yüzümü yıkamak yerine bir saat laf dinlemek zorunda kaldım, bir türlü esas meseleye gelemiyor ki annem. ne olduğunun tam ham halini ağzından alıncaya kadar evirip çevirip uzatıp bir saat harcatmıştı bana.

zaten ütün gün konuşmaktan dinlemekten kafam şişmiş durumda oluyor bir de eve gelip gergin ergenlerden beter insanların kafasızlığıyla uğraşmak zorunda kalıyorum üstelik göz göre göre hakaret yemişim annem hala salak salak bota takılmış geri verelim diyor. hiç önemi yok yani bana ne dendiğinin neyle suçlandığımın ayağımdaki botu verip konuyu kapatacağız.

daha da niye botumu veriyoruz be deyince hala anlayamıyor. bayağı bağıra bağıra zorla girdirdim beynine! bağırıyorum diye de gücenip sinirleniyor. anlamıyorsun ki!! inanmış söylenene ve kendi düşüncelerinde o kadar boğulmuş ki karşısında ne konuştuğunu anlayamıyor bile.


demek ki bana orospu deseler katil deseler inanacak hemen.


tabi daha bir de aç karnına komşu azarladım. annem de eskiden böylelerine pabuç bırakmazdı, bekar anne olduğu için sürekli tetikte ve sürekli savunma halindeydi. biz büyüdük annem yaşlandı; yumuşamadı ama garip bir ahmaklık çöktü üzerine.

aslında kendi kendine yarattığı bizim bile o kadar sorun etmediğimiz şeyleri kendine büyük kompleks ettiği için. benim hala evlenmemiş olmam ve ablamın çocuğunun olmaması annemde o kadra aşağılık kompleksine neden oldu ki ahmaklaştı ve her söylenene inanacak hale geldi.

26.12.2020

 son derece sıkıcı maceralarımız devam ediyor.

ara ara annemin aklına gelen muhteşem fikirler de. harika iş planları vardır annemin. hani köye yaylaya yerleşme saplantısı gibi bu da eser zaman zaman ve uzun süre direterek inat eder. ama elde etse 3. günü şikayetlere eleştirilere başlar.
bir zaman birisinden özenmişti butik açmaya. senelerce "atanamıyorsun iş bulamıyorsun" diye kafamı s.ken annem tam özel bir okulda kadrolu iş buldum, memnun olacağına tutturdu da ayrılayım işten butik açalım diye.
o kadar da ısrar ediyor ki ben hayır saçma dedikçe zevkle ısrar ediyor. sabahın köründen gece yarılarına kadar hatta gece tuvalete kalkmışsam da. 
birincisi annem satış yapamaz. çünkü aşırı ukala aşırı kibirli ve didaktik. 
iş planına göre sadece annemin sevdiği kumaşlardan annemin beğendiği modellerden satacağız ve annemin beğendiği müşterilere!!!!!!!!! hiç kimseye yani! bu harika iş planı ve yüzlerce bin liraya mal olacak proje için de bana senelerce işkence ederek aşıladığı öğretmenliği bırakarak yapacağım.
hem de demiyor ki önce benim adıma açarız tutarsa okulu bırakır sen yürütürsün. önce istifa edeceğim sonra butik açacağız!!!
gene aynı saçma şeyler başladı annemde. hortladı saplantı.
esnaf kan ağlıyor, borç içinde yüzüyor, bir bir kepenk kapatıyorlar annem tutturdu da butik açalım diye gene!!!
niye kapatıyorlar ki beceremediklerindendir diyor. piyasadan falan anladığı yok da karantina salgın falan da anlatamadı sana.
kendine göre en iyi anlayan oymuş esas başkaları hele ki ben hiç anlamıyormuşum!

zaten parayı nereden bulacağız ki??????
önce bir de utanmadan bana diyor ki; e senin birikmişle yaparız!!!

kendisi benim 1992'de işlediğim bir kabahati mesela yemeğin altını yakmam ya da bir bir misafirliğe giderken yanlış evin zilini çalmam gibi büyyüüüüüüüük bir suçu bile unutmayıp hala kafama kakmaya çalşırken kendisinin daha 2,5 - 3 sene önce pişkince benim birikmiş 25 bin liramın çalınmasına sebep olmasını tamamen unutuyor. biliyor musunuz bir kere bile özür dilemedi. kusura bakma dalgınlığıma geldi bile demedi. gayet memnun olmuş gibi de ben hatırlatınca oh afiyet olsun çocuklara bile demişliği var. ama hala her fırsatta senin birikmişi harcayalım diyor utanmadan.

hatta kendi hatalarını o kadar unutuyor ki aklı sıra beni başkalarına kötü göstermek için başka insanların yanında benim birikmişlerimi harcamayı hatırlatıyor. hani ben annemden para saklıyor harcamak istemiyor gibi bir pinti kötü evladım izlenim yaratmak için.
her seferinde hangi birikmiş senin dolandırıcılara yedirip bir de bana güldüğün mü deyince inanılmaz şaşırıp bozuluyor.
zaten anneme göre kendisi değil ben dolandırılmışım. çünkü çalınan para benimmiş! çaldıran sensin ama.
şimdi desem ki benim şifonyaerin ikinci çekmecesindeki mavi havluyu verir misin? hayatta bulamaz anlam-yamaz bütün odayı karıştırıp alt üst eder sinirlenri. ama dolandırıcılar kimlik kart numarası şifresi falan isteyince eliyle koymuş gibi not defterimi bulup paşapaşa söylemiş.

kredi olayını da o kadar anlamamış olacak ki sonra nasıl ödeyeceğiz dedikçe sinirlenip kredi çekeceğiz kredi!! diyor hiç kafam basmıyormuşmuş.

bankadan çekilen kredinin sonra misliyle ödendiğini bir türlü idrak edemiyor hala.

zaten olsak bile annem bir şey satamaz. o kadar huysuz kibirli ve ukala ki. 
mesela bir zamanlar bir arkadaşından heveslenip oriflame ürünler satmaya kalktı. eve misafir gelen bir komşuya satmaya kalktı kadını resmen aşağılayarak yapmaya kalkıyor bunu. ama kendisi bunu aşağılama değil doğruculuk ve dürüstlük olarak görüyor.
göz kapakları aşağıya doğruymuş yüzü manasızmış ama bu kalemle biraz anlam katabilirmiş.
cildi bembeyazmış ama hasta gibiymiş bu allık canlılık verirmiş gibi laflarla satmaya kalktı.
kadın misafirliğe mi geldi aşağılanmaya mı anlayamadı küstü gitti. almadı da bir şey tabi. ama anneme göre kendisi aşırı haklı ve en şahane şekilde en doğru biçimde yapmaya çalıştı satışı. çok dürüst bir insan olduğu için yalan mı söyleyecekmiş yani o çirkin surata az bile söylemiş yok bir de güzel mi diyecekmiş!!!!
kendine bakmaz hiç hep başkalarını kötü kusurlu vb görür.

neyse ki fazla ürün almamıştı da aşırı zarar etmedi, evde kendimiz bölüştük teyzeme falan vermiştik. ama anneme göre insanlar haksız kendisi haklı. ürün satmak için insana suratının ne kadar anlamsız şekilsiz ve çirkin olduğu mu söylenir yaa??????????

başka bir zaman da harika bir örnek var. 90lı yıllarda çok alışveriş ettiğimiz bir butik vardı, artık hanımla ahbap gibi olduk. bir uğradığımızda acilen 5-10 dakikalığına çıkması gerekti butiği bize emanet ettiydi. bankamatiğe kadar gidip gelecekti.
aysen abla yokken de müdavim gibi bir müşterisi uğramıştı. nasıl olduğunu anlamamıştım 2 dakika sürmeyen bir diyalogda kadınla annem arasında 1 saat süren bir münakaşa çıkıvermişti. aysen abla geldi şaştı kaldı. politik de biridir ikisini de idare etmeye çalıştı ama bir saat münakaşa ettilerdi. 2 dakika bir rekor olmalı.
çizgili bir şeye başmıştı da kadın annem o size yakışmaz gibi bir şey demişti. ama yakışmıyormuş yalan mıymış! annem asla yalan söylemezmiş! satmasınmış o zaman!!!

anneme göre butik de böyle işletilir, o zamanlar kafaya koymuş en doğru butiği kendisi işletecekmiş. hem en iyi kumaşlardan en iyi modelleri satacakmış hem de müşterilere doğru giyinmeyi öğretecekmiş. sürekli azarlanıp aşağılanacakları bir butiğe 1 kere gelseler bir daha gelmezler ki. gelmesinlermiş insan mı yokmuş ülkede başkası gelirmiş nasılsa.
nasıl çıkacak masraflar, kira vergi faturalar? kredi çekermişiz!
ya zaten butiği kredi çekip açmadık mı bir de masraf ve faturalar için de mi çekeceğiz kredi! evet.
peki sonra nasıl ödeyeceğiz krediyi diyorum. 
bağırarak bana kredi çekeceğiz neyini anlamıyorsun??????????? diyor.

nasıl geri ödeyeceğiz diyorum çıldırıyor kredi çekeceğiz kredi hiç anlamıyorsun nazlı!!

saatler süren bu münakaşamızda annem hala idrak edemedi çekilen kredi geri ödeniyor!!! ben nasıl ödeyeceğiz dedikçe delirip kredi çekeceğiz diyor.
yani anneme kalsa bütün bankalara kredi borcu olan bir işsiz olarak kalacağım ortada. sırf annem 25 sene evvelki o müşterinin haksız olduğunu kendine kanıtlasın diye.

anlatıyorum anlamıyor hala. gülünecek kadar saçma yani.

şimdi diyelim dükkanı tutmak ve içini döşemek ve ürünle doldurmak için 100 bin lira çektik bankadan.
100 bin yetmez ki diyor en az 500-600 belki 700 bin lazımmış!!
hangi banka bize o kadar para versin neyi teminat göstereceğiz evleri mi?
şokşokşok hayır sen çekeceksin krediyi evleri tehlikeye atmam!!!! diyor.
bana kim verecek neden verecek 500 bin kredi?????????????
banka?!!! nazlı banka!!
tut ki verdi anneciğim harcadın açtık butiği bu şahane ekonomide!!! peki ya sonra nasıl yapacağız ödemeleri??
krediyle ay nazlı hiç anlamıyorsun diyor!!

bir zaman benzer bir münakaşa ablam da varken oldu. annem de biliyor koşulsuz yandaş sürekli ablama evet dedirtiyor. ablamında zaten çoook umurundaydı.
ben 10 milyon borçlu olmuşum ödeyememişim mahkemelerde sürünüp hapislere düşmüşüm umrunda olur mu? işin ucu kendine dokunmadığı sürece umurunda olmaz.
yayvan yayvan destekliyor annemin şahane fikrini.

zaten annemde iş planları mükemmeldir. kimsenin tutturamadığı sektörlerde kendinin kara geçeceğini zannediyor.

bir ara da kitap kafe açmak istiyordu. zincir kefelerden ufak kafelere fırsat kalmadığı bir dönemde hem de. ve hem de  öyle popüler kitaplar satmayacakmış, oyuncak ve kırtasiye de olmayacakmış, sadece kendi beğendiği klasik edebiyat satılacakmış. hem de müşterileri de kendisi seçecekmiş!!

annem istanbul'un milyonerler klübündeki insanlar gibi müşteriler hayal ediyor, onları yakıştırıyor kendine ama elde etse de yaşatamaz o müesseseyi. 5 dakikada düşman eder kendine insanları!!

işte annemin böyle harika iş planları var!!!

modadan en iyi annem anlıyormuş en iyi!!! kumaş ve dikişten anlıyor anneannem terziydi. ama annemin moda anlayışı 1960lar 1970lerde takılı kalmış durumda, hala o zamanların tayyörlerini beğenir ve giyilsin ister. zaman geçiyor hayat değişiyor anlamaz. annem değişime karşı zaten. biraz da 1980ler ve 1990larda öğrendikleri var ama abartılı bulur o yılların modasını.
hatırlıyorum o zamanlar kıyafet almak için o kadar düşünür de alırdı ki kısa sürede demode hale gelmiş olurdu annem alıp da giymeye kıyıncaya kadar. sonra senelerce giymekte diretti o eski moda kıyafetlerini. 90ların sonu ve 2000lerde 80ler ve 90lardan fırlamış gibi gezdi durdu.
ta ki kilo alıp da üstüne olmaz hale gelinceye kadar. aslında kendine kalsa ve içine sığabilse 70lerden kalanları giyecekti.
hep ikinci çocuktan sonra.
bu da ayrı konu. böyle bir tabir var. hayatındaki bütün olumsuzlukların başlangıcını ikinci çocuktan sonraya bağlar. sağlığının bozulmaları kilo almaları psikolojisinin bozulması evliliğinin bozulması hep 2. çocuktan sonradır. 2. çocuk da ben oluyorum bu arada!!

yani annemin harika butik planında demode kıyafet satmak var!!! bunun da neredeyse dahiyane bir fikir olduğunu sanıyor. şimdilerin modasını zerre anlamıyor ve tamamen karşı.
mesela eskiden düşük bel modaydı ya, zaten normalini bulamazdın. inanılmaz karşıydı sürekli eleştirirdi. annem düşük bel pantolonlara yıllarca direndi, alışamadı; tam alıştı yüksek bel moda oldu; o kadar geç alışabiliyor yani!
şimdi de yüksek bel pantolonlara alışamadı! kusur bulup duruyor. ya eskiden düşük bel sevmez 70leri anlatıp durudun nooldu? yüksek bel götü büyük gösteriyormuş.
zaten öyle modelli kotlara hiç tahammülü yok. zerre anlam veremiyor. hele yırtık kotlar annemi çıldırtıyor. belki çok küçük yaştakilere olabilirmiş ama belli bir yaştan sonra neymiş o öyle amım da yırtık der gibiymiş!!! bu arada kendini dünyanın en modern en çağdaş ve en ileri fikirli aydın kişisi sanıyor.
sürekli değişen paça modellerine gençler bile anca yetişirken annem sürekli anlam veremez halde.
tamam fast fashion da biraz fazla tüketime neden oluyor ve kumaşlar hızlı tüketilsin ucuz olsun diye eskiye göre daha kötü ama arada güzel modeller de oluyor.
tabi annemin herike iş planında trendy şeyler satıp para kazanmak asla yok; eski modeller ama iyi kumaşlar çok satacak sanıyor.
satmazsa da satmasın yettiği kadar diyor. e masraflar nasıl çıkacak nasıl yapılacak ödemeler deyince gene başa dönüyoruz ve bana yine kredi çekeriz diyor.

anneme kalsa her bankaya borçlu olacağım. herhalde hayallerinde borçlarmı ödeyemeyip mahkemelerde sürünmem ve hapislere düşmem ve sicilim yüzünden öğretmenlikten atılıp ortada kalmam falan var.
ben mantıksızlığı anlattıkça inat ediyor hatta ablana soralım diyor. ailenin bilirkişisi. anneme göre kendinden sonra en akıllı o. 
akılsızdır demiyorum bazı konularda süper zeka ama iş bizimle ilgili bir şeye gelince kendini hiç alakadar etmediği için zerre umurunda olmadığı için ve yalakalıktan annesini sürekli onaylamak peşinde olduğu için ne dediyse haklısın diyecek; annem de bundan emin olduğu için son koz olarak ablana soralım'ı öne sürer. ablama ucu dokunmadığı sürece ben iflas etmişim yüzbinlerce liralık borcum kalmış işsiz kalmışım falan hiiiiiiiç tınmaz. bel bel suratına bakarak dinler. niye anlatıyor bunları beni ne ilgilendirir der gibi salak salak bakarken suratına alacağı yeni marka çantaları hayal ediyordur kesin.