11.04.2018

nejat işler ile serenay sarıkaya'nın ikimizin yerine diye bir filmini izlemiştik sinemada. ha yok ablamlarda mı izlemiştik. kendisi de üniversitedeki araştırma görevlisiyken hocasına aşık olup evlenmişti ya hoşuna gitmiş film.
neyse ablam bana soruyor ilham almış;
sen hiç aşık oldun mu bir hocana?
valla bizim bölümde genç ve yakışıklı hoca yoktu hiç diyorum ben de.

annem ekliyor; öyle dandik taşra üniversitesinde okursan olmaz tabi bulamazsın!

kendisi harvard mezunu ya!! öğretmen okulu!!!

sanki kendisi istememiş mersin'de kendi dizinin dibinde okumamı!! sanki ben hiç dememişim başka okulu? ben ablamla otururum diye ankara'yı istediğimde asla kabul etmemiş çıldırmıştı sinir krizleri geçirmiş evde çığlık çığlığa bağırarak kavga etmemişti!! bir kızı daha gitmeyecekmiş başka şehre!!!!!! sadece maddi olarak karşılamakta zorlanmak değildi mesele kontrolcülük.

tabi ablam en iyi okullarda okumaya layık olduğu için istediği şehirdeki istediği üniversiteye gidebilirdi!! ama ben değil.
hem kazanacak kadar başarılı ve zeki değilim hem de gerizekalı olduğum için bütün şehir beni siker sonra anamın başına orospu olarak kalırım!!

aileden bir kadın üniversiteye hiç gitmemişti o zamanlara kadar; kuzenler; teyzemin bizden epeyce büyük oğulları büyük şehirlerde okumuş, tabi onlar errrrrrrkek olduğu için aynı şey değildi ve her eve geldiklerinde anlattıkları fantastik büyük şehir hikayelerinden annemle teyzem çok korkmuştu.
büyük şehirde bir kız hele taşralı saf bakire bir kız giderse gelen siker giden siker uyuşturucu müptalası edip bırakırlardı onların fantastik senaryolarında. hani o tüm ortaokul ve lise hayatımız boyunca uydurup abartıp bize anlattığı hayatı mahvolan kızların hikayeleri gibi.

sanki tercih zamanı bir tanesini ankara yazayım dediğimde dellenmemişti!! nasılsa kazanamam içimde kalmasın diye sırf memnun olup kabul etsin diye kendimi bile aşağılamıştım ama gene de kabul etmemiş, bir hışımla elimden tırmalaya tırmalaya tercih formunu alıp kendi doldurmamıştı!!


sen istedin burada okumamı deyince de gayet pişkince sırf kendini haklı çıkarmak için zaten kazanamazdın der ya da ben baskı yapmadım yazsaydın o zaman silah mı dayadık kafana ama zaten kazanamamazdın!! yani annemin doğru tercihleri sayesinde üniversite bitirebilmişim yoksa man kafa olarak sokaklarda kalır orta malı olurdum!!
-----

tüm okul hayatım boyunca da hayatı aşık olan sevişen tacize tecavüze uğrayıp hayatı mahvolan kızların hikayelerini dinlerim: sonunda mezara girmiyorlarsa da asla iflah olmuyor hayatlarına çeki düzen verip doğrultamıyorlardı. annem gibilerin zihniyetine göre evlenmeden bekaretin giderse artık iflah olamazsın olmamalısın sürekli daha betere sürüklenmek zorundasın, asla bunu unutmamalısın ve sanki artık bakire olmadığını tüm dünya biliyor gibi utanç içinde yaşamalısın! mesela senaryosundaki kızı kurtarmaya çalışırdım; başka şehre taşınır kimsenin onu tanımadığı, başka okullara işlere girer ama hayır bekaretinin olmayışı illa o fantastik evrende anlaşılır ve peşine mahallenin erkekleri düşerdi!! ya da tut ki hiiiiç anlayamadılar çok iyi gizlendi o zaman da vicdan azabı ve yaşadığı travmalar peşini bırakmayacaktı. asla mutlu bitmemeliydi senaryo; ölmesin tabi yazık günah ama sürünsün! hayatı bitmiş mahvolmuş biri olarak herşeyin en kötüsünü hak ettiği için artık ya yalnızlıktan hastalıktan kırılacak ya yaşlı boktan bir herifle evlenip bok temizleyecek. asla geçmişe sünger çekip iyi bir geleceğe hayat sahip olamazdı annemin fantastik senaryolarında. asla kabul etmiyordu evlenmeden önce bekareti gitmiş bir kızın hayatının iflah olmayacağına inanmamı istiyordu.
etme yapma diye yasaklamaz; emir kipleriyle konuşmaz ama korkutarak zehirler annem. erkeklerden kalabalıklardan sosyallikten herşeyden ödün kopsun ama sonra sana korkaksın asosyalsin çevren yok da der pişkince!! hayatı boyunca evlilik ve erkeklerle ilgili güzel cümle kurmamış hatta baş mottosu her zaman özellikle de biz çocukken şuydu sürekli dilinde;
evlilik insanın hayatını mahvediyor
evlilik insanın hayatına sıçıyor.

tüm bu erkeklerden ve evlilikten nefret eden korkutan söylemlerden sonra salak bir evlilik delisi olmanı bekler hem de. ablam niye öyle? e ablam annemin zannettiği gibi dünyanın en hassas kişisi değil annemin söylemlerinden çok etkilenmez anneme göre dünyanın en duyarlı en hassas en duygusal insanı olmasına rağmen; elbette bunlar annemden sonraki en'ler.

hem de aile ortamından annemin üstü örtülü baskıcılığından bir an önce kurtulmak için o kadra hızlı evlendi. zaten naif insanları fazla tanımayan kötülükten anlamayan bir zekası olduğu için; mesela sözlü ve bakışlarla tacizi halen zor idrak eder; zort diye birini buluverirdi; lisede falan da çabucak kapılırdı ama şansından karşısına kötü niyetli birileri de çıkmazdı. bir yerden bir yere giderken bile gece yarısı otobüsün mola verdiği 20 dakikalık yerde bile gözüne kestirecek bakışacak birini buluverirdi.


*********

anneme göre ben üniversite hayatımın tümü boyunca her sabah duydum dinledim. ben okula koca bulmaya gitmiyrdum eğitim almaya gidiyordum!! her sabah saçımı başımı yaparken dile getirdiği şey buydu; bıkmadan usanmadan. okul en önemli şey koca bulmaya değil okumaya gidiyorsun!! çok da fazla süslenmemi engellemek için beynime bunu işlerdi her gün azar azar aynı şekilde.
yani konuştuğun arkadaşların olabilirdi, gündüz vakti kafeye falan gidilebilir kampüste kafeterya da oturulabilirdi ama konuşulacak konularda sadece dersler olmalıydı. hep bir mesafe olmalı o mesafe korunmalıydı. çok komuşup kıkırdayarak gülüşülmemeliydi.

sonra yanlış anlaşılırdı. en yumuşak korkutma stili; yanlış anlaşılır. sonra yanlış anlayan erkek başıma bela olur iş açar ve şu fantastik hayatı mahvolmuş kızların senaryoları başlanırdı anlatılmaya.

anneme göre üniversite okul eğitim yeriydi oraya arkadaş edinmeye koca bulunmaya gidilmiyordu!!!

ablamınkisi başka meseleydi.

sonra da pişkince diyor ki_ tabi hafızasının şahaneliğiyle övünür ama iş kendi yaptıklerı söylediklerine gelince görmezden gelir- "üniversitede de bulamadın!"

sen değilmisin seneleerce her sabah ve her başka fırsat bulduğunda üniversiteye koca bulmaya değil eğitime gidiyorsun diyen!!!?????????


çevremizde, ne akraba ne yakınlarda üniversitede tanışıp evlenen falan çift yoktu. ya erkenden evlendirilmişler, ya iş yerinde tanışıp bir şekilde evlenmiş kişiler; yarı görücü usulü yani. akıl veren yok ki, örnek olan yoktu ki. üniversiteden arkadaşıyla evlelen yoktu ki çevremizde bilelim.

ama zaten o zamanlar kimse bana bakmazmış ki der böyle konuşmuşsam!!!!

tabi benim göürünüşüm ve kişiliğimle anamın hiiiiiiiiiiç alakası yok!! yedirip yedirip strese sokup kilo aldıran, sivilce basınca doktora gitmeme gerek görmeyen senelerce, güzel giyinmeyeyim diye giyime az para harcatan, saçımı kendi kesmeye kalkıp yolunmuş tavuğa çeviren kendi değildi. ben de sırf anneme yaranmak ve birazcık takdir görebilmek için uğraşıyordum. annemin benim için istedği okul bölüm giyim tarzı  saç kesimi..... memnundu o zamanlar şişko sivilceli gözlüklü bakımsız olmamdan. böylece erkekler beni sadece arkadaş olarak görürdü ve başıma iş açılmazdı tabi kendine de dert olmazdı. ne oldu şimdi şikayetçi!!


sadece flörte benzeyen bir takım girişimlerim olabildi. sadece şişko gözlüklü ve sivilceli olduğumdan değil, saç kesiminin çirkinliği ve sadece kot ve gömlek giymemden de değil; annemin sayesinde hiç özgüvenim yoktu ve korkutmaları sayesinde çok çekingendim. zamanla dersimi aldım baktım aslında hiç de o kadar güzel olmayan kızlar acayip ilgi görüyor ama ben sadece inek bir arkadaş, ders notu istenecek güvenilir bir dostum canıma tak etti.
üstelik sivilceler bir ara azalır gibi olup sonra yeniden fazlalaştı; kilo verdim saçım için kuaförün yolunu tuttum (ablamın düğünü bahane olmuştu), bakımlı olmaya çalıştım kendimce. anneme kalsa ablamın düğününde bile ezik gibi görünmeliydim!!! ne makyajı??????? bir far alacaktım o kadar direndi ki anlatamam!! kendi bakımlı makyajlıdır halbuki, o zamanlar hele daha bakımlıydı.


hatta ben yüksek lisans yaparken bile annemin desturu aynıydı; dersler ve okuldu her zaman en önemli olan koca bulmaya gitmiyordum okula!!!

demek ki planı ablam gibi kendi bulduğum, beğendiğim, sevdiğim adamla değil kendinin bana layık göreceği kişiyle evlenmemdi.

bazen üzüldüğümü görünce yalnız kalırım diye; bazı arkadaşlarım hemen üniversiteden sonra evlendiler, ya da 1-2 sene içinde askerlik durumları geçince; ya da işte bayağı kısa sürede; bende bir korku oluşmuştu ya evlenemez yalnız kalırsam diye. annem anlamış ve üzülmüştü tabi beni de o zamanlar teselli ederdi aklınca. kendine göre.

nasılsa ilerde olur evlilik. karşına çıkar birisi diye.


gördüğünüz gibi olmadı ama!! ne karşıma çıktı ne karşıma çıkarıldı!!

ha 22-23 yaşında evlenen arkadaşlarımın hayatı şahane mi çok mu mutlular. mutlu olan da var yani en azından sürünmüyorlar ama mutsuz olan da çok. çok genç yaşta henüz kişilikleri tam oturmadan hazırlıklı değilken tonla sorumluluk yüklendiler, çok sorun yaşayan, boşanan, hastalanan, kelleşen, yaşlanan arkadaşım oldu.

ama bende de ipin ucu öyle bir kaçtı ki peşinden dört nala koşsam yaklayamam artık....... o da ayrı mesele.


tabi anneme göre benim kişilik ve özgüven sorunlarımda evlenemememde vb kendinin hiç payı yok. işine gelmiyorsa almaz sorumluluk üstüne yağ gibi yüze çıkıp sıyrılmak sorumlu tutulmamak ister.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder